Anarşist Kadınlar, her yıl olduğu gibi bu yıl da 8 Mart’ta kara mor isyanla sokaklardaydı. Ankara’da 8 Mart’ta Sakarya Caddesi’nde, İstanbul’da 6 Mart günü Kadıköy İskele Meydanı’nda Büyük Kadın Buluşması’nda, 8 Mart’ta ise Taksim’deki Gece Yürüyüşü’nde her sokaktan kadınların öfkesi, isyanı, mutluluğu, coşkusu taştı. Kalbi özgürlük için atan bütün kadınlar buluştukları her sokağı, polisin bütün engelleme girişimleri ve tehditlerine rağmen, eylem alanına dönüştürdü.
Ankara :
İstanbul:
]]>Devletin köklerine kadar saplanmış olan erkek egemenliğini yıkmak için ve erkek devleti yok etmek için mücadele eden tüm kadınları selamlıyoruz.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde, kapatıldıkları hücrelerden sokaklara taşarak özgürlük için mücadele eden tüm kadınların mücadelesini selamlıyor, Anarşist Kadınlar’ın 25 Kasım çağrısını paylaşıyoruz.
Bu Bir Talep Değil Özgürlük Çağrısıdır! Erkekliği Koruyan Tüm Kurumlar #Kapatılsın!
25 Kasım yaklaşıyor… Dünyanın her yerinde, kadınlar şiddete karşı mücadelenin sembolü olan 25 Kasım’da sokaklara çıkmaya hazırlanıyor. Biz de erkeklerin egemen olduğu bu dünyada “İsyan!” diyerek çıktık yola, her gün yaşadığımız şiddetin son bulması için tek çaremizin örgütlenmek olduğunu bilerek…
Kadınların İsyanı Evlere Sığmıyor!
Birçoğumuz erkeklerin dünyasında evdeki emeğin hiç olduğunu, kadının görevinin erkeğe hizmet etmek olduğunu, eve kapatılan kadınların ev içinde yaşadığı şiddetin görünmez olduğunu, bu sistemde erkeğin kadını ezmesinin meşru olduğunu yaşayarak öğrendik. Kadının yerinin “ne yaşarsa yaşasın” ailesinin yanı olduğunu devletin yasalarından öğrendik. Dinlerin buyruğuyla kadının “iffet” ine zeval gelmesin diye bedenimizden utanmayı, bedenimizi kapatmayı öğrendik. Öfkelendik, üzüldük, her şeyi bırakıp gitmek istedik elbette. Hem de defalarca… En yakınımızdaki bile “sabret” demedi mi bize?
Erk’eğin Eli, Erk’eğin Dili, Erk’eğin Varlığı Kadınlara Düşman!
Uğradığımız şiddet bazen 3. sayfadaki bir ayrıntı oluveriyor, bazense manşet oluyoruz gazetelerde. Kim görüyor peki yaşadıklarımızı, kim duyuyor sesimizi? Gören, duyan da kaç gün hatırlıyor hikayemizi?
Haberlere göre erkekler de bir anlık sinirinin kurbanı, boşanma mağduru. “Olağan budur” diline alışıp, susup, sessizce oturup izlememizi; “Sıra bana ne zaman gelecek” korkusuyla beklememizi istiyorlar.
Susmak mümkün mü her gün katledilirken, korkarak sinmek çare mi dertlerimize? Biz sabrettikçe daha da büyümüyor mu erkeklerin şiddeti, daha da görünmez olmuyor mu yaşadıklarımız?
Sabrımız taşıyor!
Kadınlar ne zaman yaşadığı şiddetten kurtulmak için devlete başvursa, başvurduğu devlet mekanizmalarının her bir basamağında tekrar şiddete uğramadı mı?
Devlet ise hiç kadınlardan yana olmadı. Olmadı çünkü bir erkek bir kadına istediği gibi şiddet uygulayabilirken bir kadın kendisini öldürmeye de çalışsa, şiddet de uygulasa asla bir erkeğe karşı koyamaz, yaşamını savunamazdı. Çünkü devlet erkektir ve erkeklerin dünyasındaki adalet de kadınlar için hep adaletsizlik oldu.
Erkeklerin “adalet” dedikleri de bu değil miydi zaten? Bizi kapatıp “suçlu” ilan ettikleri; bizi katledenleri ödüllendirdikleri erkek adalete inanmıyoruz!
Bizler devletin köklerine kadar saplanmış olan ataerkiyi görüyor ve erkek devleti yok etmeyi istiyoruz. #25Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde tüm kadınları kapatıldığımız hücrelerden sokaklara taşarak özgürlüğümüzü almaya çağırıyoruz!
1857’den bu yana erkek egemen sisteme karşı mücadelenin sembolleştiği gün olan 8 Mart’ta, bu yıl da kadınlar yine sokaklardaydı. Tacize, tecavüze, şiddete ve iktidarın tüm biçimlerine karşı mücadelenin her gün olduğu vurgusuyla Anarşist Kadın yoldaşlarımız, 8 Mart haftasında İstanbul ve Ankara’da mücadeleyi sokaklara taşıdılar.
Anarşist Meydan Gazetesi’nin Mart sayısının hazırlanmasından dağıtımına İstanbul ve Ankara’da sözünü toplumsallaştıran Anarşist Kadınlar, yaptıkları bildiri dağıtımlarıyla erkek egemen sisteme, devlete ve kapitalizme karşı tüm kadınları mücadeleye çağırdılar.
Yoldaşlarımız, faili erkek cinayetlere, onları koruyan devlet yasa ve yönetmeliklerine, yaşam alanlarını her geçen gün daraltan muhafazakar politikalara karşı sözünü söylemek için İstanbul Taksim’deki ve Ankara Sakarya Caddesi’ndeki yürüyüşe katıldılar. Güvenlik adı altında, sokakları kadına kapayan polisin baskılarına karşı sokakları terk etmeyerek, devletin erkek egemen zorbalıklarına sözlerini haykırdılar.
Devrimci Anarşist Faaliyet olarak yoldaşlarımız Anarşist Kadınları ve mücadelelerini selamlıyoruz.
]]>DEVRİMCİ ANARŞİST FAALİYET
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü Yürüyüşü, polisin bütün engelleme girişimleri ve tehditlerine rağmen, her yıl olduğu gibi bu yıl da Taksim’de gerçekleştirildi.
Anarşist Kadınlar, gelenekleşen yürüyüşe “İyi ki Varsın Kadın” şiarıyla katıldılar. Hazırladıkları kara-mor sopalarıyla ve “Elimizde sopa kadınlar sokakta!” sloganlarıyla bir kez daha tacize, tecavüze, kadın katillerine, homofobiye, transfobiye, mobbinge; erkeğin-devletin-kapitalizmin her türlü şiddetine karşı isyan çığlıklarını yükselttiler.
İyi ki Varsın Kadın!
İyi ki Varsın Kadın Dayanışması!
Anarşist Kadınlar’dan yoldaşlarımız Urfa Amara’da düzenlenen Genç Kadın Konferansına katılarak, Kadın özgürlük mücadelesi ve Anarşizm başlıklarında konuşmalar yaptı.
İstanbul’dan iki gün önce otobüslerle yola çıkan kadınlar Amara’da bir araya geldiler. Anarşist kadınlar konferansın düzenleneceği çadırın önüne stant açarak hazırladıkları Türkçe-Kürtçe yayınların ve Meydan Gazetesi’nin dağıtımını yaptılar. Konferansta Anarşist Kadınlar adına yoldaşımız Merve Demir Kürtçe bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasında Kobanê Direnişi’nden, Roboski Katliamı’ndan ve halkların özgürlük mücadelesinden bahsetti.
Kadının özgürlük mücadelesinin ataerkiye, devlete, kapitalizme ve tüm iktidarlara karşı bütünlüklü bir özgürlük mücadelesi olması gerektiğini vurguladı. Demir konuşmasını “Yaşasın Özgürlük, Yaşasın Anarşizm” sözleriyle sonlandırdı. Anarşist Kadınlar konferansın ardından bugün Mahser köyündeki halkla buluşarak Roboski anmasına katıldılar.
Yok artık! Ezilmek, katlanmak, bir şans tanımak, gidişine bırakmak. Biz kadınlar yıkacağız saraylarınızı, yıktıkça özgürleşeceğiz.
Kapınıza dayanacağız! Kolaysa duymayın sesimizi, görmeyin öfkemizi, saklayın yüzsüzlüğünüzü ve alçaklığınızı.
Kapınıza dayanacağız! Kolaysa dokunun bedenimize, sarılın öfkenize, takın kelepçelerinizi, tıkın işkencehanelerinize.
Kapınıza dayanacağız! Korkumuz yok erkek şiddetinizden, devletinizden, ailenizden, polisinizden, hukukunuzdan, gelmişinizden, geçmişinizden.
Randevuyu kestik. Mart ayında dayanıyoruz kapılarınıza; saraylarınızın önüne geliyoruz öfkemizi haykırmaya. Haydi kadınlar, el verin dayanalım kapılarına!
Kadinlarsokakta.org/
Tüketim Saraylarınız Yıkılacak!
Yer: Şişli-Cevahir Alışveriş Merkezi Önü
Tarih: 02 Mart Cumartesi
Saat: 14:00
Adalet Saraylarınız Yıkılacak!
Yer: Çağlayan Adliyesi C Kapısı Önü
Tarih: 5 Mart Salı
Saat: 10:00
Patronların Sarayları Yıkılacak!
Yer: Tuzla ISMACO Direniş Çadırı Önü
Tarih: 8 Mart Cuma
Saat: 12:00
]]>Anarşist kadınlar 11 Mart’ta düzenlenen Dünya Kadınlar Günü mitingine, uzlaşmayan bir kadının Louise Michel’in yazmış olduğu bu dizelerden yola çıkarak hazırladıkları pankartları ve kara mor bayraklarıyla katıldılar:
Şimdi suskun olan yığınlar
Okyanus gibi gürlediğinde;
Yığınlar ölmeye hazır olduğunda
Komün tekrar ayaklanacak.
Sayılamayacak bir kalabalık olarak geleceğiz
Bütün yollardan geleceğiz
Ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken
Yumruklarımızı sıkacağız
Bayrağı ölüm taşıyacak
Al kanlara boyanmış kara bayrağı
Ve alev alev göğün altında
Özgürleşen toprak
Mor çiçekler açacak
Dünya kadınlar gününü bir mitingle beraberce kutlamak isteyen milyonlarca kadın bugün Kadıköy’de buluştu. Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde toplanan kadınlar; ‘Emeğimiz, Bedenimiz, Kimliğimiz Bizimdir. Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz’ pankartının arkasında adete sel gibi aktılar, okyanus gibi çoştular.
Anarşist Kadınlar, katılım gösterdikleri mitingde ‘seviyor, vuruyor, öldürüyor hayatımı benden o çalıyor; o erkek, öfkeyle isyanla haykır şimdi şu anda; isyan, devrim, anarşi, devletten dilenme isyanla özgürlüğe, kadınlar sokakta, anarşiyle isyanda, tecavüze, tacize, şiddete, militarizme, iktidarlara, kapitalizme isyan, her yer isyan her yer direniş ‘ gibi bir çok slogan atarak Kadıköy’e yürüdü. Yürüyüş esnasında kadınlar isyan çığlıklarını atarak isyan koşusu yaptılar.
Arama noktasına gelindiğinde ise Anarşist Kadınlar, arama noktalarından geçmeyeceklerini söyleyerek bir açıklama gerçekleştirdiler. Yapılan açıklamada; ‘Bizler bugün buraya isyanımızı dillendirmeye geldik. Hep birlikte bir kez daha haykırmaya geldik. Ancak Devletin kanlı elleriyle; kadın arkadaşlarımız tutuklanarak cezaevlerine konmuştur, gözaltında tecavüze, tacize ve şiddete maruz kalmıştır, aynı eller ölüm fermanı denilecek yasalar yaparak kadını bir kez daha mahkum etmiştir. Kadınları yok sayanve her gün bir bir öldüren bu ellere kendimizi aratmayacağız. Arama noktalarından geçmeyeceğiz’ denildi.
]]>Biz kadınlar, bu topraklarda yıllardır devletler ve onların yasaları ile sömürülüyoruz, iktidarların bizlere verdiği “eşitlik” adı altında “erk”ek kültürünün dayatmasına maruz kalıyoruz, toplumun dayatmacı gelenek ve görenekleriyle, devletin zorunlu kıldığı evlilik kurumuyla ve militarist değer yargılarıyla yok sayılıyoruz.
Biz kadınlar, bu topraklarda yıllardır tacize, tecavüze uğruyor; töre adı altında öldürülüyoruz.
Hayallerimiz, bedenlerimiz, düşüncelerimiz ellerimizden alınmak isteniyor. Devletlerin yasalarına, iktidarların bize sunduğu eşitlik ve hak aldatmacasına, yok sayılmaya ve öldürülmeye tahammülümüz kalmadı.
Artık yeter!
Bizler özgür yaşamlarımızı istiyoruz!
Bunun için, hayatlarımızın her anında mücadele ediyor, direniyor,yüreklerimizdeki isyanı sokaklara taşıyoruz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için bir araya gelen tüm kadınlarla 11 Mart Pazar Kadıköy mitinginde buluşuyoruz.
Anarşist Kadınlar olarak tüm kadınları kara mor bayraklarıyla isyan çığlığını yükseltmeye çağırıyoruz.
Tarih: 11 Mart 2012 Pazar
Yer: Kadıköy
Toplanma saati: 12:00
]]>Eylemde okunan basın metni;
Basına ve kamuoyuna;
Bugün Özgürlük için direnen kadınların, küçük bedenleri büyük yürekleriyle direnen özgür çocukların yanındayız. Şu anda tutuklu bulunan tüm siyasi tutsaklarla dayanışmak için, bir kez daha özgürlük için buradayız.
Bugün 8 Mart dünya kadınlar günü ve her yıl olduğu gibi dünyanın farklı yerlerinde yaşayan tüm kadınlar bugünü kutlamak için bir araya gelecekler. ‘Devlet’ ve erkek egemen sistem ise bugünü direnerek kazanan kadınları kapatarak ve bu kazanımın anlamını görünmez kılarak sunuyor bizlere. Ancak bizler bugünlerimiz için, ekmek, barış ve adalet için, özgürlük için mücadele edenlerin mirasını taşıyoruz. Bugünü devletin anladığı, konuştuğu dilden değil; özgürlük için tutsak düşenlerin dilinden konuşuyor ve anlıyoruz.
İçinde yaşadığımız bu koca hapishanenin mücadeleden yılmayan suçluları olarak mahpustan kurtulacağımız günü değil; kendinden olmayanı, kendine tehdit oluşturanı suçlu sayıp, kapatan, şiddet ve işkenceyle terbiye etmeye çalışan, gözdağıyla korku yaratan devletin yıkılacağı günü kutlamak için gün saymaktayız ve ancak o günü kutlarız. Kurtarılmak içinse beklemeyeceğiz. Özgürlüğümüzü bugünden elimize alacağız. Nerde olursak olalım; içeride ya da dışarıda her gün Özgürleşeceğiz. Çünkü biliyoruz ki; özgürlük devletten asla talep edilemez, özgürlük mücadele ederek kazanılır.
Biz özgürlüğümüz için mücadele ederken devlet ise boş durmuyor. Bizleri gözaltına alıyor, tutukluyor. “Suçlu” ilan ediyor. Bizler toplumun itilmişleri, ötelenmişleri, yalıtılmışları, azılı suçluları ‘teröristleri’ oluyoruz. Bunun adına ise, ıslah edilmek deniyor. Ömrümüzün bir dönemi için rakamlar biçiyor. Hayallerimizi ertelemeye, yok saymaya çalışıyor. Ama biliyoruz ki; ne özgürlük ne de hayallerimiz tutsak edilemez, hele ki kadın ruhu asla tutsak edilemez. Devlet hayatlarımızı mücadeleye adamış biz kadınların arasına duvarlar örmeye çalışsa da görüyorsunuz ki başaramıyor. Bizler bugün de yine bir arada, el eleyiz. Bugün de yine hep birlikte haykırıyoruz özgürlük şiarımızı. Bugün de yine yüreklerimiz aynı anda çarpıyor.
Peki devletin kanlı tarihini, bu topraklarda yaşanmış ve yaşanmakta olan katliamların, soykırımların, yakılan köylerin, kaybedilen insanların, sayısız işkencenin hesabını kim verecek. Peki bu topraklardaki cezaevlerinde ki sayısız işkencenin, faili meçhul ölümlerin, sakat bırakılmışların, hastalanarak ölüme terk edilmişlerin, hayata dönüş adıyla yapılan infazların hesabını kim verecek? KCK adı altında bir halkın iradesine ve özgürlüğüne yönelik tutuklamaların, sadece insanca yaşamak için öldürülen milyonlarcasının hesabını kim verecek? Pozantı cezaevindeki çocuk tutsakların taciz ve tecavüzle istismara uğramasının hesabını kim verecek?
Kimseler vermedi, kimseler de vermeyecek.
Bizler öncelikle akıllarımızdaki, hayallerimizdeki ve özgürlüğümüz için gerekli sandığımız devleti, özgürlük önünde yegâne engel olan devleti, yaşattığın ve yaşattığımız devleti yok etmeliyiz. İşte böylece özgürleşeceğiz.