COVID-19 | Genç İşçi Derneği https://gencisci.org Genç İşçiler Örgütleniyor, Dayanışmayla Büyüyor. Mon, 22 Feb 2021 14:01:45 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.7.7 https://gencisci.org/wp-content/uploads/2017/12/cropped-cb4e69f7c798867be35e81b6e3af33ca.ico-32x32.png COVID-19 | Genç İşçi Derneği https://gencisci.org 32 32 Kafe-Bar İşçileri Olarak Alınan Tedbirlere Karşı Eylemdeydik. https://gencisci.org/kafe-bar-iscileri-olarak-alinan-tedbirlere-karsi-eylemdeydik-2/ Mon, 22 Feb 2021 14:01:45 +0000 http://gencisci.org/?p=1274 Covid-19 bahanesiyle açlığa mahkum edilen Kafe-Bar İşçileri olan bizler, sesimizi duyurmak için yine sokaklardaydık. “Tedbirler alınıp, mekanlar açılana dek” sokaklarda sesimizi duyurmaya devam edeceğiz!

The post Kafe-Bar İşçileri Olarak Alınan Tedbirlere Karşı Eylemdeydik. first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Covid-19 bahanesiyle açlığa mahkum edilen Kafe-Bar İşçileri olan bizler, sesimizi duyurmak için yine sokaklardaydık. “Tedbirler alınıp, mekanlar açılana dek” sokaklarda sesimizi duyurmaya devam edeceğiz!

The post Kafe-Bar İşçileri Olarak Alınan Tedbirlere Karşı Eylemdeydik. first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
COVİD-19 Değil, Net Call Center Öldürüyor! – Doğuş Özdemir https://gencisci.org/covid-19-degil-net-call-center-olduruyor-dogus-ozdemir/ Mon, 31 Aug 2020 14:20:04 +0000 http://gencisci.org/?p=1095 Ocak ayından itibaren dünyada korona krizi gittikçe yaygınlaşırken Covid-19 ancak 11 Mart’ta Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın ilan edildi. TC devletinin açıkladığı verilere göre Covid-19 bu tarihlerde Türkiye’de de görüldü. Nisan ayı itibariyle sokağa çıkma yasaklarına varıncaya kadar çeşitli “tedbirler” alınırken biz işçiler pandemi koşullarında üretime devam etmeye zorlandık. Tüm devlet kurumları “evde kal” […]

The post COVİD-19 Değil, Net Call Center Öldürüyor! – Doğuş Özdemir first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Ocak ayından itibaren dünyada korona krizi gittikçe yaygınlaşırken Covid-19 ancak 11 Mart’ta Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın ilan edildi. TC devletinin açıkladığı verilere göre Covid-19 bu tarihlerde Türkiye’de de görüldü. Nisan ayı itibariyle sokağa çıkma yasaklarına varıncaya kadar çeşitli “tedbirler” alınırken biz işçiler pandemi koşullarında üretime devam etmeye zorlandık. Tüm devlet kurumları “evde kal” çağrıları yaparken devletin işçilere yaptığı çağrı “maske takarak ve sosyal mesafeye dikkat ederek” çalışmak oldu. Devlet ve şirketlerin paragözlüğü ve iş birliği ile yüz binlerce işçi bu virüse yakalandı ve binlercesi yaşamını yitirdi. İşçilerin hayatını umursamayan ve kardan başka bir şey düşünmeyen bu şirketlerden biri de ‘NetCallCenter’ çağrı merkezi.

Çağrı merkezleri, bu sektörde çalışan veya çalışmayan herkesin bildiği gibi sömürünün, uzun mesainin, sigortasız çalışmanın, baskının, hak gasplarının en yoğun yaşandığı alanlardan biri. Genellikle büyük şirketlerin araştırma veya satış departmanlarıyla ilişkili olarak taşeron bir şekilde anlaşmalı outsource şeklinde çalışan çağrı merkezleri, işçiler için genellikle uzun süreli çalışmanın mümkün olmadığı yerler.

NetCC de birçok çağrı merkezi gibi Türk Telekom’un taahhütlü satış işlerini yapan bir şirket. Fazla mesai sık sık olmakla birlikte günlük çalışma süresi sabah 09:00’dan akşam 19:30’a kadar sürüyor. İşçilerin günde 30 dakikası yemek sırası beklemekle geçen 75 dakika mola hakkı var. İşçiler bu mola süresini aşarsa, aştığı kadar mesaisini uzatmak zorundayken, 75 dakikadan az mola kullanılması durumunda mola hakları yanmış oluyor.

Geçtiğimiz Mart ayının son haftasında korona virüsü sebebiyle çalışanlarını evde çağrı almaları için gönderen NetCC, Mayıs ayının ilk haftasında evinde internet problemi yaşayanları zorunlu olarak şirkete çağırdı. Evde çalışma süreci şirketin işine gelmemiş olacak ki Ağustos ayının 5’inde performansı (satış rakamları) düşük olan 100’e yakın işçi, o riskli çalışma ortamına zorunlu olarak çağrıldı. Evden çalışmaya devam edebilmeyi satış rakamlarının artması koşuluna bağlayan NetCC, açıkça “Ya iyi satış yaparsınız ya da ölürsünüz!” diyordu.

Ağustos ayının 2. haftasında satış rakamları düşük olduğu için şirkette çalışmaya devam eden yaklaşık 100 kişilik kadroya, işe yeni başlayacak olan 25 kişilik eğitim grubu dahil edildi. Üstelik eğitim için gelen gruba herhangi bir test, ateş ölçümü vs. yapılmadan iş başı yaptırıldı. Şirket yeni gelen eğitim grubuyla beraber 19 Ağustos’ta toplamda 60’a yakın işçiye test yaptırdı. Covid-19 testi yaptığını iddia eden şirket yetkililerinin getirdiği kişiler, tüm işçilerin örneklerini iş yerindeyken aldı. Aradan geçen birkaç günden sonra şirketin personel müdürü tüm işçilere herkesin test sonucunun negatif olduğunu hiçbir belge göstermeden sözlü olarak ifade etti. Test sonuçlarını e-nabız sistemi üzerinden kontrol etmek isteyen işçiler, test yapıldığına veya sonuçlarına dair herhangi bir veriyle karşılaşmadılar.

Buna rağmen aynı gün şirkette çalışan kantin görevlisi rahatsızlanıp hastaneye gittiğinde Covid-19 testi sonucunun pozitif olduğunu öğrendi. Sonrasında işçiler kendi imkanlarıyla test yaptırdılar ve şirketin test sonucu negatif dediği 60 kişilik gruptan 20’nin üzerinde çalışana Covid-19 teşhisi kondu. Test sonucu pozitif çıkan ve birçoğunda ağır etki görülen işçiler şu anda evlerinde karantina altında.

Bu 20 kişiye Covid-19’un işyerinde çalışırken bulaştığı açık olmasına rağmen, şu anda aynı şirkette 20’ye yakın kişi aktif bir şekilde çalışmaya devam ediyor. Sürecin başından itibaren satış rakamlarından başka hiçbir şeyi hesaba katmayan, işçilere Covid-19 testi hakkında bile yalan söyleyebilen NetCC, 20 kişinin Covid-19’a yakalandığı işyerini hala aktif bir şekilde çalıştırıyor.

Tüm bu sürece baktığımız zaman, Covid-19’un yaşadığımız coğrafyada görüldüğü günden beri devletin ve şirketlerin aynı önceliklerle, ortak çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini görüyoruz. Tüm iş yerlerinde olduğu gibi NetCC’de de pandemi koşullarında ölüm pahasına çalışma zorunluluğu devam ediyor. Patronlar öldürüyor, devlet koruyor.
Nasıl şirketler ve devletlerin varlığı birbirine bağlıysa, biz işçilerin varlığı da birbirimize bağlı. Covid-19 koşullarında da yaşamlarımızdan çalan şirketlerden ne evde kalarak ne “sosyal mesafeye” dikkat ederek ne de maske takarak korunabiliyoruz. Yaşamlarımızı iş cinayetleriyle, fazla mesaiyle, sömürüyle, virüsle tehdit eden bu işçi düşmanlarına karşı tek seçeneğimiz örgütlü olmak.

Bir sözümüzü patronlara, bir sözümüzü mesai arkadaşlarımıza söyleyerek bitirelim;
Köle değil işçiyiz, örgütlüysek güçlüyüz!

Doğuş Özdemir 

Genç İşçi Derneği/Ankara

The post COVİD-19 Değil, Net Call Center Öldürüyor! – Doğuş Özdemir first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka https://gencisci.org/iscilerin-evlerine-hayat-slgmaz-sergen-saka/ Tue, 28 Apr 2020 09:46:14 +0000 http://gencisci.org/?p=1039 Korona virüs önlemleri adı altında yayınlanan genelgeler gereği birçok işyeri kepenk indirmiş durumda. Bu “önlemler” arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta […]

The post İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Korona virüs önlemleri adı altında yayınlanan genelgeler gereği birçok işyeri kepenk indirmiş durumda. Bu “önlemler” arasında tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dâhil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmasına dair bir karar da bulunuyor. Bu kapsamda 150 bin işyerinin -geçici olarak- kapatıldığı ayrıca açıklandı.

Hayatını idame ettirmek için gündelik veya sürekli işlerde çalışmak zorunda olduğu halde bugün evde kalmaya zorlanan ya da riske girip işine gitmek zorunda olan işçiler azımsanmayacak bir çoğunluk olarak Korona Krizi’ne mahkûm edilmektedir. Sırtı yere gelmeyecek kurum/şirketlere vergi ötelemeleri veya üretim bandının aralıksız işleyebilmesi için yardımlar yapılırken, evinde kalmaya zorlanan gündelik veya bu kıstasa sokulmayan kayıt dışı çalışanların ve rutin bir işe sahip olan işçilerin; borç ertelemeleriyle daha çok borçlanması istenmektedir. Bu nedenle kriz sonrası sömürülebilir emek kaynaklarının da tartışılamaz bir derinlikte olacağı öngörülebilir. Açıklanan ekonomik paketin şu an için nerelere harcandığı veya harcanacak olduğuna netlik getirilmemesi bir yana, paketin bazı gerekli koşulan yeterliliklerle birçok kişiyi şimdiden saf dışı bıraktığı aşikâr. Ekonomik paket haricinde, meclise sunulan yasa tasarısının içeriği gereğince, her ay hesaplanan/açıklanan açlık ve yoksulluk sınırının yakınlarından bile geçmemesine rağmen, ücretsiz izine çıkarılan veya virüs dolayışla işini kaybetmiş olan işçilere ödenecek günlük 39 lira 42 kuruş (farklı kaynaklar, tümünün bile küsurat sayılabileceği bu ödeneğin, küsurat kısmının 24 kuruş olduğunu belirtiyor.) ödeme yapılacak olması, açıkça, çalışanıyla veya çalışamayacak olanıyla alay etmektir. 

Evde Kal Ama Nereye Kadar?

Başa dönecek olursak, alınan bu kararlar insanları; virüs riskinden uzaklaştırıp yokluk ve aç kalma riskine itmekte. Hâl buyken “Evde nereye kadar kalınabilir veya hayatın ne kadarı eve sığar?” sorularını sormak yerinde olacaktır. Bu sorulara verilecek cevaplar, nihayetinde bu konuyu; virüsün yayılma hızını engellemenin veya bireyin izolasyonunu sağlamanın ötesinde, evde yaşanılacak koşulların ne kadarının sağlanabildiğine taşımakta. Korona Krizi için “Biz bir şeyler yapıyoruz, bunun karşılığında siz de bir şeyler yapın.” minvalindeki bu söylemleri ne kadar tahammül edilesi? Bu söylemlerin ezilenler için karşılığı ne kadar sahici? İşsizlik oranının dayandığı noktayı, yaşanılan işçi hakkı gasplarını da göz önüne alırsak, “hayat eve sığar” demek onlar için kolay olsa da bizler için değil. Evet, bedenlerimiz eve sığar fakat hayatın kendisi bu koşullarla eve sığamıyor. Artan gıda fiyatları, zamlanan faturalar, biriken borçlar… Bunların hepsi altına girilemeyecek birer yük iken devletin bir gecede aldığı süresiz mekân kapatma, faaliyet durdurma kararları ne işe yaramıştır?

Bu hesaba ertelenmeyen faturalar, ödenemeyecek/ödenmeyecek ödemeleri de eklediğimizde, içinden çıkılmaz bir labirente dönüşüyor hayat doğrusu. Peki, içinden geçtiğimiz bu süreçte, hangi hayatlar sığacak eve? Günlük 39 lira 42 kuruşun geçinmeleri için ideal olduğunu düşündükleri işçilerin hayatları mı? Bu ödeneğe hak kazanamayan, hiçbir geliri kalmamış kayıt dışı çalışan işçilerin hayatları mı? Bu coğrafyada alınan kararlar şunu göstermektedir ki salgın sonrası hayat koşullarının daha kötü hale gelmesi kuvvetle muhtemel. Böylelikle sözüm ona aldıkları tedbirler, birer tehdide dönüşmüyor mu? Burada hesap, sağlıktan feragat edildiğini gösteriyor. Burada hesap, her gün açıklanan resmi rakamların, vakti zamanında birer insan olduğunu yadsımaya denk düşüyor.

Kendi OHAL’inizi İlan Edin, Bunu da Bizden Beklemeyin.

İşe gitmek zorunda olduğu için evinde kalamayan işçiler ise değinmeye çalıştığımız diğer bir konudur. Var olan sistemde bu sürecin özeti şudur, iş/konu emeğin sömürülmesine geldiğinde bütün sermayedarların sıralı olmaksızın, yaka paça, gasp edebildiğini gasp ettiği, iş/konu insan sağlığına vardığında cebinden ödün vermeye gelememesidir. Bu durumda genelgeler göndermek, tedbirler almak kolay olsa gerek. Evet, kişisel tedbirlerimizi biz de alabiliriz fakat yaratılan bu küresel krizde var olan koşullar ile evde kalınamıyor. Kalınamıyor, çünkü birçok tedbir insan sağlığını korumaya dair değil. Sistemlerini, sermayelerini güvence altına almak içindir. 

Burada sermayenin sürekliliği söz konusu olduğunda çalışan sağlığını düşünmeyen devlet; kendi OHAL’imizi ilan etmemizi öneriyor. Kendi ohalimiz ile açlığı kabullenmemizi. Böylelikle önlem almadan, önlem aldıklarını savunabilecekler. Böylelikle gün sonunda açıkladıkları rakamlardan kendilerini mesul tutmayabilecekler. Mecliste onanan yasa da bunun bir kanıtıdır. Başta değindiğimiz bu yasa teklifinden, çalışanlara her hâlükârda risk almak veya açlığı kabullenmek çıkmıştır. Bununla birlikte ücretsiz izin gibi hak ihlallerini de mazur göreceklerini ayan beyan ortaya koymuşlardır. Başka bir açıklaması yoktur bunun.

Geçtiğimiz günlerde 20 yaş altı için açıklanan sokağa çıkma yasağının hemen ardından, bu yaş grubunda çalışmakta olan işçilerin, bu yasağa tabii tutulmayacağı da duyurulmuştu. Her halükârda çalışmak zorunda olan kesim için bir önlem almadıklarını açık etmemeye özen gösterirken verdikleri bu karar bile durumu özetler nitelikte. Patronlar riskten uzak olan evlerindeyken üretim bandının aralıksız işleyebilmesi çalışmak zorunda olanların sırtına yüklendi. Böylelikle sermayeleri zarar görmeyecekti. Pekâlâ elimizdeki en güçlü kozun yakalanmamak olduğunu söyleyen sağlık bakanı bu durumda kimleri kastetmiştir? Çalışmaz ise evine ekmek götüremeyecek işçileri değildir herhalde?

Ekonomik sıkıntıların Korona Krizi’nin öncesine dayanması bir yana, bu süreçte izlenen yol, bu sıkıntıları daha da belirginleştirdi. Böylelikle halihazırda adaletsiz olan gelir dağılımı, adaletsizleşmeyi sürdürdü. İnsan sağlığı için alındığı iddia edilen önlemlerin aslında sosyal medya tepkilerini bastırmaya yönelik olduğu; işçi yararına olmadığı, aksine zararına olduğu öngörülen işsizlik maaşı veya ücretsiz izin ödeneğinden de anlaşılabiliyor. Bütün bunlara rağmen işçiden evinde kalması beklenmektedir. Bu süreçte asgari gelirli bir işçiden evinde kalması veya gelir yolları kapatılan bir işçinin, hayatının kaçta kaçını eve sığdırması beklenebilir? Bu yüzdendir ki halkların kendi dayanışma ve paylaşma ağlarını örmeleri, önemli bir çıkış yoludur var ettikleri bu kriz/sistemden.

Sergen Saka

 

The post İşçilerin Evlerine HAYAT SlĞMAZ! – Sergen Saka first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>
Kapitalizmin Kendisi Virüstür! Yaşam İçin Mücadeleye! https://gencisci.org/kapitalizmin-kendisi-virustur-yasam-icin-mucadeleye/ Fri, 13 Mar 2020 17:32:54 +0000 http://gencisci.org/?p=1027 Yaşadığımız coğrafya dâhil olmak üzere tüm dünyada bugünlerde en çok konuşulan gündem Koronavirüs haline geldi. Tüm dünyayı etkileyen bir pandemi olarak da kabul edilen bu hastalık bugüne kadar 120’dan fazla devlette, yaklaşık 130 bini bulan vaka sayısı ve yaşamını yitiren binlerce kişi ile tüm insanlığı tehdit ediyor. İnsanlar bu yeni nesil virüsü birbirine kolayca geçirebiliyor […]

The post Kapitalizmin Kendisi Virüstür! Yaşam İçin Mücadeleye! first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>

Yaşadığımız coğrafya dâhil olmak üzere tüm dünyada bugünlerde en çok konuşulan gündem Koronavirüs haline geldi. Tüm dünyayı etkileyen bir pandemi olarak da kabul edilen bu hastalık bugüne kadar 120’dan fazla devlette, yaklaşık 130 bini bulan vaka sayısı ve yaşamını yitiren binlerce kişi ile tüm insanlığı tehdit ediyor.

İnsanlar bu yeni nesil virüsü birbirine kolayca geçirebiliyor ve üstelik enfekte olan kişilerin hastalığı ağır geçirmese de kuluçkada olduğu süreç içerisinde başkasına farkettirmeden bulaştırma riski bulunuyor.

Karantinaya alınan bölgeler, kapatılan ticaret sahaları, uçuş yasakları, iptal edilen kapalı alan etkinlikleri ve kalabalık açık alan etkinlikleri, iptal edilen ya da seyircisiz oynanan spor etkinlikleri, tatil edilen okullar idari organlar dâhil olmak üzere çeşitli yapıların en çok uyguladığı tedbir önlemlerinden.

Toplum yaşamı önemli ölçüde etkileyen önlemlerin alınmaya çalışıldığı yaşadığımız coğrafyada, alınan önlemlerin işçilere yönelik olmadığını, hizmet sektörü başta olmak üzere işçilerin hem hastalığı kapma hem de hastalığı bulaştırma riskinin göz önüne alınmadığını belirtmek gerekiyor.

Kapitalizm En Tehlikeli Virüstür

Kolonya gibi temizlik malzemelerinin, maskenin ve temel gıda maddelerinin hızlıca satın alınması ve pek çok ürünün karaborsaya düşerek fiyatlarının artması “fırsatçılar ortaya çıktı” şeklinde lanse ediliyor. Fakat kâr odaklı işleyen, her krizi kendi lehine çevirmeye çalışan kapitalist sistemin kendisinin fırsatçılığa doğrudan zemin yarattığını görmek ve meseleyi sadece kişilere indirgememek gerekiyor.

Aynı bakış açısıyla binlerce insanla doğrudan iletişim kuran kafe, restoran, bar, mağaza işçilerinin, temizlik işçilerinin, kargo işçilerinin ve kuryelerin birbirlerine ve diğer insanlara bulaştırma riski düşünülmüyor.

Yukarıda sayılan önlemlerle toplumsal çapta teyakkuza geçtiğini ilan eden devlet yetkililerinin, kapitalist sistemin işlemesiyle ilişki olan bir başka toplumsal alana dair herhangi bir önlem almadığı görülüyor. AVM’lere giden insan sayısının azaltılması gerektiğine dair öneriler ortaya atılırken işçilerin koşulları hakkında düzenlemeye gidilmiyor. Fabrikalarda ve pek çok üretim alanlarında ve iş yerlerinde işçiler için dezenfekten hijyen malzemeleri bulunmuyor.

Ortaya çıkan ücret izin talebi göz ardı ediliyor. Ayrıca patronların ücretli izin vermek zorunda kaldığı alanlarda kullanılan izinlerin ya da yurtdışından gelen çalışanların kullandığı izinlerin yıllık izinlerden kesildiği anlaşılıyor. Üst üste 2 gün işe gelmediğinde kıdem tazminatı dâhil olmak üzere hiçbir tazminatı verilmeyen işçiler neredeyse virüs kapmaya zorlanıyor. Toplu taşıma ücretlerine özellikle ekonomik kriz bahanesiyle yapılan zamlarla işçilere nefes alabilecekleri hiçbir alan bırakılmazken televizyonların karşısına geçen devlet yetkilileri dalga geçer gibi toplu taşıma kullanmamamız gerektiğini tavsiye ediyorlar.

Ekonomik krizi de düşündüğümüzde kendi kârlarından hiçbir koşulda ödün vermek istemeyen patronların, işçilerin yaşamlarını önemsemeyerek onları tehlikeye atmaya devam edeceği görülüyor. Patronlar iyiden iyiye korunaklı dünyalarına sığınırken işçilerin iş yükünü arttırıyorlar. Ne de olsa biliyorlar ki işsiz bırakılan milyonlarca insan iş arıyor.

Virüsün bu nedenli yayılmasının ve pek çok coğrafyada halkın sağlığına dair gerekli önlemlerin çok geç alınmasının nedeninin kapitalist sistemle ve devletlerle ilişkili olduğunu görmek, bu sistemin şimdi de gerçek bir biyolojik virüsle yaşamı tehlikeye attığını anlamak gerekiyor.

Mücadelenin gerekliliği her alandan yükseliyor. Bu hastalığa dair farkındalığı büyütmek, bu farkındalığın içerisinde patronların ve devlet yetkililerinin görmezden geldiği işçilerin de yaşamını düşünmeyi gerektiriyor. Biliyoruz ki tehlike virüsün de ötesinde, yeni virüslere kapısı her daim açık olan, yaşamlarımızı çalmaktan hiçbir zaman geri durmayan mevcut sistemin kendisidir. Zaman, hakkımız olanı geri alma zamanı. Zaman, işçilerin yaşamını bulduğu her fırsatta çalan, kendileri birer virüs olan devletlere ve patronlara karşı dayanışmanın ve yaşamımızı savunmanın zamanı.

The post Kapitalizmin Kendisi Virüstür! Yaşam İçin Mücadeleye! first appeared on Genç İşçi Derneği.

]]>