Yasaklı yönetmen Yılmaz Güney’in yasaklı filmlerinden biri Duvar. Fransa’da çekilen film, 1981 yılında, siyasal olarak çalkantılı bir dönem olan darbe sonrasını anlatıyor. Film Ankara Merkez Cezaevi’nin 4. koğuş adlı çocuk koğuşunda ve yer yer hapishanenin diğer koğuşlarında geçiyor. Filmin geçtiği hapishanede çocuk koğuşu, kadın koğuşu, erkek koğuşu ve devrimcilerin kaldığı koğuşlar vardır ve devletin şiddeti gardiyanlarda, askerlerde, soğuk rutubetli duvarlarda vücut bulur.
Film, dönemin özelliklerini belli eden radyo yayını ile başlar. “Yapı Kredi ile vadesiz hesaplara yıllık yüzde 25 indirim, hizmette sınır yoktur. Mis kokulu bol köpüklü Komili Banyo geleneksel saf banyo sabunu, Güven triko, Behsa üçgen bağlama, Mutlu Türk aküleri TSE garantilidir. Bereket kapısı Bağbank. Bugün bakkalınızdan Billur Tuz almayı unutmayınız” Bu sıradan gözüken yaşamdan, bir anda mahkemeye gideceklerin anonsu ile gerçek dünyaya döneriz. Film koğuşun penceresinden hapishanenin havalandırma alanına bakıp dua eden çocuklarla devam eder. “Allah’ım beni buradan kurtar.” “Bir an önce çıkayım” derler. Ay ışığının alacakaranlığında “Baksana, ay çıkmış, Allah dualarımızı kabul eder belki.” diyerek tek umutlarını söylerler belki de.
4. koğuş çocukların her türlü işkence ve şiddete maruz kaldığı, pencerelerinde cam olmayan, küçük, soğuk bir koğuştur. Koğuştan sorumlu Gardiyan Cafer, 4. koğuş çocuklarına her türlü işkenceyi yapmaktadır. Hatta gece nöbetçisi olduğu zaman aralarından birini seçip tecavüz etmektedir. Koğuşa yeni gelen çocuğa, mahkûm çocuklar anlatır hapishanenin kurallarını. “Burada müdürden, gardiyandan sonra ekip başı Allah’tır. Bak, 41 derler adına, ekip başı odur. İdarenin ispiyonudur, gardiyanların esrarını o satar, diğer koğuşlara çocuk satar, burada bazı çocuklar diğer koğuşlara temizliğe gider, erkek gider oğlan döner çoğu. Kendine sahip ol yoksa seni de düzerler”.
Film de bir de devrimcilerin koğuşundan bahsedilir. Kir pas tutmamak için, 10’ar dakika yaptıkları devrim koşusunu gösterir. 4. koğuşun çocukları kendi aralarında konuşurken devrimcilerin koğuşu hakkında “Sanki bir mezar, nasıl dayanıyorlar anlamıyorum” der. Bir de Mustafa Kemal’in heykeli gösterilir filmde ve şiddetin olduğu her yerde tekrar tekrar ilişir göze. Filmde okunan bir şiir, çocukların tutsak edildiği cezaevinde yaşadıklarını çok iyi anlatır:
burası dördüncü koğuştur benim abim
bak camları yoktur kırıktır
ne bacası tüter ne de sobası
her neyse benim abim
ver bir cigara zuladan yanalım
burası dördüncü koğuştur benim abim
ikinci adresimiz
allahımızı sorarsan adı gardiyan cafer
lakabı kel onbaşı
peygamberimiz desen o da ekip başı
her neyse benim abim
ver bir cigara zuladan yanalım
burası dördüncü koğuştur benim abim
kaderde ikinci adresimiz.
“Devleti-hükümeti kötüleyen”, “askere dil uzatan” bu şiirin ardından gelen falakanın sesi, ibret olsun diye tüm mahkûmlara dinletilir. Dört duvar arasında yankılanan çığlıklarla, tutsak çocuklara korku salınır. Ama çocukların düşüncelerinde hep o hapishane duvarlarını aşmak ve özgürlüğe ulaşmak vardır.
Hapishanede çocuklara yönelik baskı ve işkence o kadar fazladır ki, bir gün 4. koğuşta isyan çıkar. Yataklar ve eşyalar atılır, kapıların tutulur… İsyanı bastırmaya çalışan askerler koğuşları tarar, tutsaklara coplarla saldırır, isyan edenleri öldüresiye döver…
Duvar filmini izlediğimizde, devlet şiddeti, kolluk güçlerinin terörü bir kez daha kazınır hafızalarımıza. Cezaevlerinde dayağa, kötü muameleye, tecavüze, işkenceye olan öfke perçinlenir. Tüm baskıya ve zorbalığa rağmen isyan eden tutsakların cesareti ise, izleyene de cesaret verir. Filmi izlerken gördüklerimiz, her birimiz için de isyana dönüşür, devlete olan öfke olur. Devlete karşı isyan olur.
İyi seyirler.