Ayağı kırık bir masa, masanın üzerinde yeşil renkli vazomsu bir “şey”, tavandan sarkan büyüklü küçüklü kırmızı yuvarlak topçuklar ve yanlarında gazetelerden kesilmiş birbiriyle ilişki kurması güç küpürler…
Sanat diye galerilerde pazarlanan “saçmalık”… Saçma demek bilgisizlik, sanattan anlamazlık… Gözün gördüğü, aklın almadığı “şeyler”… “Sanatçının bu eserde ifade etmek istediği…” diye başlayan ve daha anlaşılmaz kelimelerle anlamlı kılınmaya çalışılan “başka şeyler”.
Sanat galerilerinin yanından geçerken benzer duygulara hepimiz kapılırız. Akıl almaz bir şey olarak belirir sanat yaşamlarımızda. Anlaşılması güç ve bizden saklanan bilgilerle dolu.
Oysa ilk resmi duvara çizdiğinde insan “sanatsal kaygısı” yoktur. Bir “şeyi” anlatma kaygısı vardır. Ağzından melodili çıkan sözcükleri bir başka derdini anlatmakta kullanır. Yani eskiden yaptığı ve belki şu an sanatsal diye ifade edilen birçok şey ihtiyaçlarıyla ilintilidir. Tabi ki bu ihtiyaçlar bazen duygularını ifade etmek de olmuştur.
Sıkıntının başladığı yer soyut ya da somut ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı şeylere “estetik değer” biçilmesi olmuştur. Estetik değerler, mevcut toplumdaki hakim kültürle ilintilidir. Hakim kültür bu “güzel” der, bu “çirkin” der.
Tarih boyunca toplumlara egemen olan iktidar yapılanmaları neyse, onların değerleriyle oluşur sanat. Ortaçağ’da dinle ilgisi oranında güzeldir, sonraki yüzyıllarda burjuvazinin değerleriyle uyumlu olduğu oranda.
“Sanatsal değer”le anlamlı kılınan her çalışma, her “eser” başka bir kutsamayı barındırdığı sürece kendini diğerlerinden farklı kılacaktır.
Bu tarz bir farklılık sadece ortaya koyulan eserlerde bir ayrışmayı değil, aynı zamanda toplum içinde bu değerleri taşıyan ve bu değerlerle “eserler” ortaya koyanlarla diğerleri arasında da bir ayrışma koyar. Sanatçı olan-olmayan ayrımıdır bu.
Bugün sanat dedikleri, alıp-sattıkları bir saçmalık; ama bilmem kaç milyon tl’lik pahalı bir saçmalık…
Bizim duygularımız , bizim düşüncelerimiz, bizim yaratımımızın somutlaşacağı yer değil onların galerileri…
Biz; sokaklardayız, meydanlarda, duvarlara yazılan yazılarda, direnişlerde söylenen türkülerde, çekilen halaylarda, kurulan barikatlarda. Yıkmanın yaratıcı dürtü olduğu isyanlardayız. Ve en “estetik eserimiz” yıkacağımız kapitalizm ve yaratacağımız anarşizm olacaktır. Hep beraber.