Devletlerden önce de belirtilerine rastladığımız iktidar, devletin ortaya çıkışıyla birlikte, daha belirginleşmiştir.
İktidar; bir başkasının iradesini önemsemeyerek herkesi kontrolünde tutma, tutsaklaştırma davranışıdır. Özgürlükten yoksunlaştırıcı bu davranış, çeşitli baskılama yöntemleriyle, diğerini sürekli baskılar. Patronun işçisi üzerindeki baskısı, askerin polisin halk üzerindeki baskısı, erkeğin kadın üzerindeki baskısı, yaşlının genç üzerindeki baskısı, insanın doğa üzerindeki baskısı gibi birçok baskının bulunduğu iktidarlı toplumlarda, iktidarla iç içe yaşarız. İktidar normalleşirken, iktidarsızlık anormal algılanmaya başlamıştır.
Bu normalleşme sonucunda, iktidarın bulunduğu her yerde, her zaman, bazı insanlar iktidarı kazanmak istemişlerdir. “Bazı insanlar” diyorum çünkü algılarımızda iktidar tam anlamıyla normalleşmez. İnsanlık tarihinin on binlerce senesinin iktidarsız ilişkilerle dolu olmasına rağmen, iktidarlı toplumların üç-beş bin senelik tarihi vardır. Yani insan iktidara uyumsuzdur. Bu, bana da sizlere de senelerce empoze edilenlerin etkisiyle, anormal bir şeymiş gibi gelse de asıl iktidara uyumsuzluk normaldir ve iktidar anormaldir.
Günümüzde bu hastalık, deri koltuklarda oturan politikacılardan çıkıp bizlerin içine sızmıştır. Anne babalarımızdan okuldaki öğretmeninize, iktidar davranışları bizlerin arkadaşlarımızla kurduğumuz ilişkilerde bile vardır. Okulda öğrenciler arasındaki gereksiz rekabet ve bencillik, bazılarının diğerleri üzerinde anlamsız baskısı, iktidarlı davranışların ta kendisidir. Öğretmenlerin bilgiyi bir baskı aracı olarak kullanıp öğrenciye tahakküm uygulayışı, sözlü-yazılı tehditleri iktidarlı davranışlardandır. Ama bir hastalık olan iktidarın en şiddetli evreleri, daha çok toplum içi hiyerarşide yükselen statülü kişilerde belirginleşir.
Statü kazanamamış kişilerde iktidar hastalığı, imrenme ve hayranlık gibi belirtiler gösterirken; iktidarı taklit etmek, hastalığın zavallılık evresidir.
Hiyerarşi ve statü, hastalığın çoğalması için tetikleyicidir.
Kişide oluşan iktidar kistinin, kötü huylu bir kist olduğu açıktır. Bu kötü huylu kist, terfi aldıkça büyüyecektir.
Kisti büyüten en önemli koşullardan biri de mülkiyettir. Kişinin parayla ve malla olan ilişkisinin ötesinde, diğer kişiler üzerindeki tahakkümünün de bir mülkiyet ilişkisine dönmesi kaçınılmazdır. Hasta kişi, statüsünü kullanarak kurduğu ast üst ilişkisinde, hiyerarşik olarak kendi altındakileri adeta kendisine ait bir mülk gibi algılamaktadır. Komutanın askeriyle kurduğu ilişki, öğretmenin öğrencisiyle, üst sınıfın alt sınıflarla kurduğu ilişkilerde bu mülkiyetçi anlayış amaçlaşır.
Bencillik, ihtiras gibi davranışlarla iktidarın taklidi, hastalık için önemlidir. Böylece kendisini normalleştiren iktidar, itaati de normalleştirir. İtaatsiz anormaller için ise, gözetim ve denetim sistemlerini geliştirmiştir. Gözetleme kameralarından kimlik kartı denetimlerine kadar, kapı kontrolleriyle itaatsizleri tespit etmek ister. Suç, ceza, disiplin, kapatma gibi kavramlarla korku ve terör yaratır. Korku ve teröründen çekinmeyen itaatsizler içinse, kolluk kuvvetleri her daim saldırıya hazırdır.
Hastalığın bulaştığı her kişi, bir başka hastayı önemser. Aslında iktidar hastalığına kapılmış hastalar örgütlüdür. Hastalığın yayılması için, hastanelerde “aşılama” adıyla “bulaştırma” yapılmaktadır. Yani okullarda “bilgi” adıyla “eğitim” yapılmakta, iktidarlı davranışlar empoze edilmektedir. İktidar hastaları birbirlerini kollarlar; ancak ve ancak kendi iç çatışmalarında karşı karşıya gelirler. Öğrenci karşısında öğretmenler birbirlerini kollarken, öğrenciler yalakalık yaparak birbirlerini ispiyonlarlar. Zaten bu iktidar yalakası ispiyoncu öğrenciler de, en eğitilmiş öğrencilerdir. Yani hastalığa en uygun bünyedeki öğrencilerdir.
Okul gibi yerlerde; TC müfredatı, MEB dersleri, okul kitapları, virüsü bulaştıran araçlardır. Sülale, aile ve konu komşular gibi ilişkiler ise virüsün bulaşma ihtimali bulunan ilişkilerdendir; ancak okullar kadar riskin yüksek olduğu bir diğer yer dershanelerdir. Dershanelerde testler, test kitapçıkları, şıklar arasında gezinen gözler, karalanan küçük şık kutuları, asla sığdırılamayan test süreleri, hastalığın oluşması için uygun bedensel ve zihinsel yorgunluğu yaratır. Bu yorgunlukta empoze edilen gelecek kaygısı, hastalığın önemli bir belirtisidir.
Hastalıktan korunmak mümkündür. Ve hastalık bulaşmışsa, evresine göre bir tedavi uygulanır.
Hastalık bulaşmamışsa, yukarıda belirtiğim yerler ve araçlar kullanılmamalıdır. Kullanmak zorundaysanız da, çok dikkatli olmalısınız. Size empoze edilmek istenen davranışların, tam tersi davranışlarda bulunmalısınız. Mesela size benciliği empoze etmek istediklerinde olabildiğince paylaşımcı olurken; bir üst sınıfsanız alt sınıftaki kişileri önemsememeniz, aşağılamanız, tartaklamanız empoze edilmişken; siz “Alt sınıf-üst sınıf fark etmez, hepimiz arkadaşız, eşitiz.” diyebilirsiniz. İktidar hastalığına kapılmış bir kişi ne söylerse söylesin, nasıl davranırsa davransın, temkinli davranmalısınız. Hastalığa kapılmış kişi, acilen davranışlarını değiştirmeli, zorunlu yapması gereken şeyleri sürdürürken de davranışlarına dikkat etmelidir. Hastalığın seviyesini anlamak için, kendi kendine testler yapmalıdır. Bir başkasının üstünde iktidarını uygulamama çabasını ve kendi üstündeki iktidara itaat etmeme çabasını arttırmalıdır. Günde en az sabah-öğle-akşam olmak şartıyla, paylaşma dayanışma davranışlarında bulunurken, itaatsiz ve isyankar davranmalıdır. Kendisi gibi, hastalıktan sıyrılmak isteyen arkadaşlarıyla örgütlenmelidir.
Hastalığın her seviyesinde, eğitim aracıyla oluşturulan kişiliksizlik, yani bireyin yadsınması sonrasında oluşan iktidarlı ego, yıkılmalı ve özgür birey yaratılmalıdır. Burada örgütlülüğünüz, sizin egonuzu yıkmanızı kolaylaştırırken; özgürleştirici düşlerin eyleme dönüşmesinde de, eyleminizin yaratıcılığını arttıracaktır.
Ayrıca yine hastalığın seviyesine göre, iktidarsızlık aşılaması yapılmalıdır. Proudhon’un “Mülkiyet Nedir?” (Hırsızlıktır), Bakunin’in “Devlet ve Anarşi”, Emma’nın “Anarşizm Neyi Savunur?” Kropotkin’in “Anarşist Ahlak” gibi kitapları okunmalıdır.
Tabi en önemlisini unutmadan söyleyeyim; liseli gençlerin her ay çıkan dergisi İNADINA, her türlü iktidara inat okumalıdır.