İktidar Hastalığı

492682047

 Devletlerden önce de belirtileri­ne rastladığımız iktidar, dev­letin ortaya çıkışıyla birlikte, daha belirginleşmiştir.

İktidar; bir başkasının ira­desini önemsemeyerek herkesi kontrolünde tutma, tutsaklaştırma davranışıdır. Özgürlükten yoksunlaştırıcı bu davranış, çeşitli baskılama yöntemleriyle, diğerini sürekli baskılar. Patronun işçisi üze­rindeki baskısı, askerin polisin halk üzerindeki baskısı, erkeğin kadın üzerindeki baskısı, yaşlı­nın genç üzerindeki baskısı, in­sanın doğa üzerindeki baskısı gibi birçok baskının bulunduğu iktidarlı toplumlarda, iktidarla iç içe yaşarız. İktidar normal­leşirken, iktidarsızlık anormal algılanmaya başlamıştır.

Bu normalleşme sonucun­da, iktidarın bulunduğu her yerde, her zaman, bazı insan­lar iktidarı kazanmak istemiş­lerdir. “Bazı insanlar” diyorum çünkü algılarımızda iktidar tam anlamıyla normalleşmez. İnsanlık tarihinin on binlerce senesinin iktidarsız ilişkilerle dolu olmasına rağmen, iktidarlı toplumların üç-beş bin senelik tarihi vardır. Yani insan iktida­ra uyumsuzdur. Bu, bana da sizlere de senelerce empoze edilenlerin etkisiyle, anormal bir şeymiş gibi gelse de asıl iktidara uyumsuzluk normaldir ve iktidar anormaldir.

Günümüzde bu hastalık, deri koltuklarda oturan politi­kacılardan çıkıp bizlerin içine sızmıştır. Anne babalarımız­dan okuldaki öğretmeninize, iktidar davranışları bizlerin arkadaşlarımızla kurduğumuz ilişkilerde bile vardır. Okulda öğrenciler arasındaki gereksiz rekabet ve bencillik, bazıları­nın diğerleri üzerinde anlamsız baskısı, iktidarlı davranışların ta kendisidir. Öğretmenlerin bilgiyi bir baskı aracı olarak kullanıp öğrenciye tahakküm uygulayışı, sözlü-yazılı tehdit­leri iktidarlı davranışlardandır. Ama bir hastalık olan iktidarın en şiddetli evreleri, daha çok toplum içi hiyerarşide yükse­len statülü kişilerde belirgin­leşir.

Statü kazanamamış kişi­lerde iktidar hastalığı, im­renme ve hayranlık gibi be­lirtiler gösterirken; iktidarı taklit etmek, hastalığın za­vallılık evresidir.

Hiyerarşi ve statü, has­talığın çoğalması için tetik­leyicidir.

Kişide oluşan iktidar kis­tinin, kötü huylu bir kist olduğu açıktır. Bu kötü huylu kist, terfi aldıkça büyüye­cektir.

Kisti büyüten en önem­li koşullardan biri de mül­kiyettir. Kişinin parayla ve malla olan ilişkisinin ötesin­de, diğer kişiler üzerindeki tahakkümünün de bir mül­kiyet ilişkisine dönmesi ka­çınılmazdır. Hasta kişi, sta­tüsünü kullanarak kurduğu ast üst ilişkisinde, hiyerar­şik olarak kendi altındakileri adeta kendisine ait bir mülk gibi algılamaktadır. Komuta­nın askeriyle kurduğu ilişki, öğretmenin öğrencisiyle, üst sınıfın alt sınıflarla kur­duğu ilişkilerde bu mülkiyetçi anlayış amaçlaşır.

Bencillik, ihtiras gibi dav­ranışlarla iktidarın taklidi, hastalık için önemlidir. Böy­lece kendisini normalleşti­ren iktidar, itaati de normal­leştirir. İtaatsiz anormaller için ise, gözetim ve denetim sistemlerini geliştirmiştir. Gözetleme kameralarından kimlik kartı denetimlerine kadar, kapı kontrolleriyle ita­atsizleri tespit etmek ister. Suç, ceza, disiplin, kapatma gibi kavramlarla korku ve te­rör yaratır. Korku ve terö­ründen çekinmeyen itaatsiz­ler içinse, kolluk kuvvetleri her daim saldırıya hazırdır.

Hastalığın bulaştığı her kişi, bir başka hasta­yı önemser. Aslında iktidar hastalığına kapılmış hasta­lar örgütlüdür. Hastalığın yayılması için, hastanelerde “aşılama” adıyla “bulaştır­ma” yapılmaktadır. Yani okul­larda “bilgi” adıyla “eğitim” yapılmakta, iktidarlı davra­nışlar empoze edilmektedir. İktidar hastaları birbirleri­ni kollarlar; ancak ve ancak kendi iç çatışmalarında karşı karşıya gelirler. Öğrenci kar­şısında öğretmenler birbir­lerini kollarken, öğrenciler yalakalık yaparak birbirle­rini ispiyonlarlar. Zaten bu iktidar yalakası ispiyoncu öğrenciler de, en eğitilmiş öğrencilerdir. Yani hastalığa en uygun bünyedeki öğrenci­lerdir.

Okul gibi yerlerde; TC müfredatı, MEB dersleri, okul kitapları, virüsü bulaş­tıran araçlardır. Sülale, aile ve konu komşular gibi ilişki­ler ise virüsün bulaşma ih­timali bulunan ilişkilerdendir; ancak okullar kadar riskin yüksek olduğu bir diğer yer dershanelerdir. Dershane­lerde testler, test kitapçık­ları, şıklar arasında gezinen gözler, karalanan küçük şık kutuları, asla sığdırılama­yan test süreleri, hastalığın oluşması için uygun beden­sel ve zihinsel yorgunluğu yaratır. Bu yorgunlukta em­poze edilen gelecek kaygısı, hastalığın önemli bir belirti­sidir.

Hastalıktan korunmak mümkündür. Ve hastalık bu­laşmışsa, evresine göre bir tedavi uygulanır.

Hastalık bulaşmamışsa, yukarıda belirtiğim yerler ve araçlar kullanılmamalıdır. Kullanmak zorundaysanız da, çok dikkatli olmalısınız. Size empoze edilmek iste­nen davranışların, tam ter­si davranışlarda bulunmalı­sınız. Mesela size benciliği empoze etmek istediklerin­de olabildiğince paylaşımcı olurken; bir üst sınıfsanız alt sınıftaki kişileri önem­sememeniz, aşağılamanız, tartaklamanız empoze edil­mişken; siz “Alt sınıf-üst sınıf fark etmez, hepimiz arkadaşız, eşitiz.” diyebi­lirsiniz. İktidar hastalığına kapılmış bir kişi ne söylerse söylesin, nasıl davranırsa davransın, temkinli davran­malısınız. Hastalığa kapılmış kişi, acilen davranışlarını de­ğiştirmeli, zorunlu yapması gereken şeyleri sürdürürken de davranışlarına dikkat et­melidir. Hastalığın seviyesini anlamak için, kendi kendine testler yapmalıdır. Bir baş­kasının üstünde iktidarını uygulamama çabasını ve kendi üstündeki iktidara ita­at etmeme çabasını arttır­malıdır. Günde en az sabah-öğle-akşam olmak şartıyla, paylaşma dayanışma davra­nışlarında bulunurken, itaat­siz ve isyankar davranmalı­dır. Kendisi gibi, hastalıktan sıyrılmak isteyen arkadaşla­rıyla örgütlenmelidir.

Hastalığın her sevi­yesinde, eğitim aracıyla oluşturulan kişiliksizlik, yani bireyin yadsınması sonrasında oluşan iktidar­lı ego, yıkılmalı ve özgür birey yaratılmalıdır. Burada örgütlülüğünüz, sizin ego­nuzu yıkmanızı kolaylaştırır­ken; özgürleştirici düşlerin eyleme dönüşmesinde de, eyleminizin yaratıcılığını art­tıracaktır.

Ayrıca yine hastalığın seviyesine göre, iktidarsız­lık aşılaması yapılmalıdır. Proudhon’un “Mülki­yet Nedir?” (Hırsızlıktır), Bakunin’in “Devlet ve Anar­şi”, Emma’nın “Anarşizm Neyi Savunur?” Kropotkin’in “Anarşist Ahlak” gibi kitap­ları okunmalıdır.

Tabi en önemlisini unutmadan söyleyeyim; liseli gençlerin her ay çıkan dergisi İNADI­NA, her türlü iktidara inat okumalıdır. 

Yazan: Onur Ö

 

    Benzer yazılar: