Okula gidiş, her zamanki gibi zordu. Öğrenciler ayaklarını sürtüyor, gitmek istemiyordu. Üzerlerinde hissettikleri yoğun baskı ve mutsuzluk, pek de haksız sayılmazdı; sonuçta okula gidiyorlardı. Yüzyıllardır süren iktidar savaşlarında nesli tükenmeyen ve günümüzde varlığını başkalarının yokluğu üzerinden sürdüren, insanlığı yok etmek için var olan üç türün de; devşirilecek kurbanlarını topladığı, duvarlarla çevrili kasvetli mabede.
Yaşamın her alanında süren iktidar savaşlarının, savaşlarını sürdürecek nesilleri devşirdiği okulda, öğretmenler üç türün temsilcileriydi. Kurtadamlar, zombiler ve vampirler…
Her türün temsilcisi olan öğretmen, öğrenciler arasından kendi kurbanlarını seçer, türünün yöntemleriyle devşirirdi. Bu devşirme, savaşın her alanı gibi kanlı olurdu, oldukça kanlı. Okulun duvarlarında, devşirilmeye direnmeyen öğrencilerin pişmanlık çığlıkları yankılanırdı. Uzun zamandır durum böyleydi. Savaş sürüyordu. Türler, gün geçtikçe daha da hırslanıyor; öğrencileri devşirirken hoyratlaşıyordu.
Okulun kapısından içeri girildiği anda, öğretmenlerin pençeleri öğrencilerin boğazında hissedilirdi.
Vampirler, liberal ve muhafazakarlardı. Her gün, düzene uyum sağlatmak adına, kurbanlarına bir dizi iş yaptırırlardı. Saatler boyunca bir deftere tüketimin ne kadar gerekli olduğunu yazdırır, bu defterin sayfalarını da kurbanların beyinlerine çivilerlerdi. Çivilerden süzülen kanları elbette ziyan etmez, emerlerdi. Ağır yaralanan olursa hemen tedavi ederlerdi. Öğrencileri kendi isteklerine göre şekillendirebilmeleri için, hayatta tutmaları gerekiyordu. “Nasıl zengin olunur?” konulu hikayeler anlatır, ellerindeki hipnoz saatini -kimi zaman kamçı olarak da kullanarak- öğrencileri hipnotize ederlerdi. Ellerindeki hipnoz saati İslamiyet olduğu için; dinin kutsallığından-yüceliğinden başka bir şey düşünmez hale gelirdi kurban öğrenciler. Hele kızlı-erkekli konuşmaktan, oldukça çekinirlerdi.
Zombiler, ölüp yeniden dirilmişlerdi. Bunlar Kemalistlerdi. En ölü sanıldıkları anda, ayağa kalkarak saldırır; ya beyin yer ya da devşirirlerdi öğrencileri. Sürekli istiklal marşını, öğrenci andını okutur, istedikleri gibi okunmazsa öğrencilerin etlerini lime lime ederlerdi. Resmi Tarih derslerinden aldıkları güçle, Türkler dışındaki halkların aşağılık olduğu yalanını öğrencilere kabul ettirirlerdi. Türkleşmenin gerekliliğini anlatan on kişilik özel kampları vardı. Bu uygulama kamplarında öğrenciler “Ne mutlu Türküm diyene.”, “Her Türk asker doğar.” gibi cümleleri söyleyerek süründürülüyor, koşturuluyordu. Çoğu zaman sürünmekten derileri soyuluyor, vücutlarında aylar boyunca geçmeyen yaralar oluşuyordu, ruhlarındaki yaralar da cabası.
Kurtadamlar, günümüzde eskisine göre gücünü yitirmiş bir türdü. Bunlar oldukça milliyetçi olan ülkücü öğretmenlerdi. Saldırı güçleri azaldığından, sabahtan akşama uluyarak kurbanlarını korkutur; yemeye çalışırlardı. Amaçları bazı noktalarda benzer olsa da, zombilerle, en az vampirlerle olduğu kadar düşmanlardı.
Vampirler, kurtadamlar ve zombilerin iktidar savaşları, her geçen gün büyüyor; büyüdükçe öğrencileri daha da yıpratıyordu. Her ne kadar muhafazakar neo-liberaller, ülkücüler ve Kemalistler arasında görünse de; bu savaş öğrenciler üzerinden şekilleniyor, onlara zarar veriyordu.
Koridor Metaforu:
Okuldaki geniş koridor, bölgelere ayrılmıştı. Birinci bölgede kurtadamlar, ikinci bölgede zombiler, üçüncü ve son bölgede ise vampirler konuşlanmıştı. Üç tür de, yanlarından geçenlerin etlerini yiyor, kanlarını içiyor ya da devşiriyordu. Her gün bu koridordan geçmek zorunluydu.
Kurtadamlar; gençlerin etini çok seviyordu. Okulda sayıca iki türe baskın gelemedikleri için güç kaybettiklerinden, devşirme yerine yeme olasılıkları yüksekti. Bu kurtadamlar, gümüşten korkmuyorlardı, bağışıklık kazanmışlardı. Ancak öğrencilerin bazıları, onları korkutmanın başka bir yolunu bulmuştu; yanlarından geçerken “Maraş” kelimesi tekrarlanıyordu üç kez. Kurtadamlar, kısa süreliğine de olsa, tarihlerindeki katliamları hatırlayıp etkisiz hale geliyordu. Maraş, Maraş, Maraş…
Zombiler; yaşlıları daha kolay devşiriyorlardı, ama gözlerini genç öğrencilere dikmişlerdi. Yanlarından geçmek zorunda kalan öğrencilere, en öldü sanıldıkları anda bile, hunharca saldırıyorlardı. Yaşayan ölüler oldukları için, onları korkutmak da kolay değildi. Yine de sihirli bir kelime mevcuttu; Dersim. Yedi kez tekrarlayarak etkisiz hale getirilebilir, yanlarından geçilebilirdi. Dersim, Dersim, Dersim, Dersim, Dersim, Dersim, Dersim…
Vampirler; genç yaşlı dinlemiyor, hipnoz yöntemiyle etkisiz hale getirdikleri kurban öğrencilerin önce kanlarını emiyor, sonra devşiriyordu. Günümüz vampirlerinin sarımsaktan, tahta kazıktan korkusu yoktu. Onları etkisizleştirmenin ve yanlarından geçmenin yolu, fazlasıyla semirdikleri için, en az iki kelimeyi tekrarlamaktı, tam on kez. Sivas- Roboski, Sivas-Roboski, Sivas-Roboski, Sivas-Roboski, Sivas-Roboski, Sivas-Roboski, Sivas-Roboski, Sivas-Roboski, Sivas-Roboski, Sivas-Roboski…
İnsanlığı yok etmek için var olan üç türün de, korkuları katliamlarıydı. Öğrenciler bunu farkettiklerinde, yaşamları bir nebze de olsa kolaylaştı; çünkü üç türün de, tarihleri katliamdı. 1915, Zilan, Newala Qesaba, Dersim, Maraş, Çorum, 1 Mayıs Taksim, 16 Mart Beyazıt, Sivas, Roboski ve daha niceleri…
Düşünmeyi, konuşmayı, akıl yürütmeyi unutan öğrenciler; başkalarının düşünceleriyle eğitiliyor, şekillendiriliyordu. İnsanlıktan çıkarılıp devşirilen bu bireyler; bireyliğini unutarak; sadece zombilerin, kurtadamların veya vampirlerin köleleri haline geliyorlardı.