anarşistgençlik – İnadına Dergisi https://inadina.org Anarşist Liselilerin Dergisi Wed, 30 Oct 2019 10:02:01 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.7.4 İnternette Mülkiyet https://inadina.org/internette-mulkiyet/ Wed, 30 Oct 2019 10:02:01 +0000 http://inadina.org/?p=493

Günlük hayatta her şeyin ve herkesin isimlendirilmesinde -yani adresleme sisteminde- nasıl otoriteye ve kapitalizmin mülkiyet ilişkilerine maruz kalıyorsak aynısına en önemli iletişim aracı olan internet ortamında da rastlıyoruz. En basitinden düşünelim; internete ilk adımını atıyorsun ve bir web sitesinde bildiklerini paylaşmak istiyorsun. Bunu yapabilmen için sistem içerisinde bir alan adına sahip olman gerekecek. Alan adları […]]]>
Günlük hayatta her şeyin ve herkesin isimlendirilmesinde -yani adresleme sisteminde- nasıl otoriteye ve kapitalizmin mülkiyet ilişkilerine maruz kalıyorsak aynısına en önemli iletişim aracı olan internet ortamında da rastlıyoruz.

En basitinden düşünelim; internete ilk adımını atıyorsun ve bir web sitesinde bildiklerini paylaşmak istiyorsun. Bunu yapabilmen için sistem içerisinde bir alan adına sahip olman gerekecek. Alan adları merkezi bir otorite tarafından kiralanıyor. Eğer bir alan adı boştaysa, bu alan adını en fazla 10 yıl kiralayabilirsin. Sonra tekrar yenileyebilirsin ama asla tam anlamıyla sende olmaz. Sürekli kiralayıp ücret ödemek zorundasın, adeta ev kiralar gibi! İletişim bilgilerini tam ve eksiksiz vermelisin, yoksa her an bu alan elinden alınabilir. Kirayı biraz geciktirirsen 10 kat ceza ödersin, çok geciktirirsen bir kumar sitesi ya da bir reklam sitesi bu alanı hemen alır ve onu bir daha geri alamazsın.

Copyright

Kapitalizmin kitaplarda, filmlerde, yayınlarda, ürünlerde yani tüm “içeriklerde” günlük yaşamda dayattığı telif hakları ve yasaklayıcı kurallar bütünü internette de geçerli. Oynadığımız oyunlardan kullandığımız programlara, okuduğumuz kitaplardan izlediğimiz videolara kadar her şey telif haklarına sahip ve kısıtlanıyor.

Kopyalayamazsın, paylaşamazsın ve yayamazsın! Birbirimizle paylaşmamızı engelleyip yasaklayıcı kurallar koyuyorlar. Kapitalizmin karşı çıktığı paylaşma kültürü internette de engelleniyor, yasaklanıyor.

Copyleft

Alternatif gibi gözüken copyleft ve özgür yazılım hareketi 1970’lerde telif haklarına karşı ortaya çıktı ve belli ölçüde mülkiyeti olmayan bir birikim sağladı. Copyleft telif haklarını kendi silahı olan yasalarla ya da hukuk düzleminde vurdu. Bu tip lisanslarla paylaşılan yazılımları kullananlar kendi katkılarını da aynı şekilde lisanslamak zorunda. Böylece özgür yazılım birikimi gittikçe çoğalıyor. Bu birikimi çalarak kullanan ticari yazılımlar da hukuk yoluyla özgürleştirilebiliyor. Ancak zamanla şirketler bu özgür yazılımları kendi bünyelerine katarak bundan kar elde etmeye başladılar. Artık şirketlerin çoğu bu yöntemi kullanarak ürünlerin daha çok kişiye ulaşabilmesine, böylelikle reklamını yapabilmesine, ayrıca yaptığı ürünün geliştirilmesine katkı sağlamış oluyor; karına kar katıyor.

Deneme Sürümü mü Denetleme Sürümü mü?

İnternetin bir diğer kabusu ise reklamlı içerikler, uygulamalar… Bizlere ücretsiz olarak pazarlanan uygulamaları kullanırken her defasında karşımıza çıkan yüzlerce gereksiz şey… Kapitalizm bu alanı iyi görmüş ki kendine bu alanda yer edinmiş ve tabelalarda, televizyonlarda gördüğümüz reklamları internete monte etmiş durumda. Biz bu uygulamaları içerikleri her kullandığımızda karşımıza reklamlarını çıkararak reklam sahipleri-sağlayıcıları, içerik üreticileri; hepsi paralarına para katıyorlar.

Denetçi tüketicileri bilirsiniz; kendisini gizli tutar, bir mağazaya girer, orayı denetler. Hazırladığı raporu bir üstüne verir ve bunun karşılığında ücret alır. Kullandığımız uygulamalar da adeta bizi denetçi tüketici yerine koyuyorlar. Uygulamaların deneme sürümlerini kullanırken bizden aldığı raporlarla kendi ürünlerini geliştirip pazarlıyor, böylece kendilerini geliştiriyorlar. Bu kısımları es geçsek bile uygulamaları deneme sürümünden daha çok kullanmak veya başka özellikleri kullanmak istediğimizde bizden belirli ücretler istiyor ve sınırlandırıyorlar. Unutmayın, bu raporlama olayı uygulamaların sadece deneme sürümlerinde yok; neredeyse her uygulamada var. Ve biz istemeden kendilerine raporlar alıyorlar.

Copy(A)

Neyse ki korsanlar var! Bilgisayar korsanları internetin Robin Hood’u, isimsiz kahramanları.

Ücretli veya deneme sürümlerindeki ürünleri alıp crackliyorlar, kırıyorlar ve internete yayıyorlar; böylece herkesin kullanımına açmış oluyorlar. Çok iyi ama bu korsanların ürünleri paylaştıktan sonra verdiği reklamlarla elde ettiği gelirlerin ne olduğunu veya reklam koymasa da gelirlerini hangi yollardan sağladıklarını bilemiyoruz; yani şeffaf değiller. Tanışmak istesek tanışamıyoruz, şüphe var.

Ama bizimle tanışabilirsin. Yaptığımız her şey açık. Kapitalizmi sürdüren ürünleri paylaşmayız. Bilginin paylaştıkça çoğaldığına ve tutsak edilmiş her bilginin özgür kaldığı zaman gerçekten bilgi olarak kaldığına inanırız. Biz bunu devletin hukuk sistemi içinde tanımlamıyoruz. Bilginin özgürce paylaşılması ya da COPY(A)!

 

]]>
SEPULTURA’DAN SOULFLY’A https://inadina.org/sepulturadan-soulflya/ Wed, 30 Oct 2019 09:59:17 +0000 http://inadina.org/?p=490

İçimizde bir isyan var. Bitmek bilmeyen bir öfke var. Bu öfke bir çığlığa dönüşüyor içimizde. Bunun bir yansıması olmalı değil mi? Ve kulağımızda bir çınlama oluyor. Ardından bir müzik başlıyor. İçimizi kıpır kıpır eden, yerimizde durmamıza izin vermeyen bir müzik bu. Biz bu müziğin bizde yarattığı duyguyu seviyoruz. Ve tabi ki bize bu duyguyu yaşatan […]]]>
İçimizde bir isyan var. Bitmek bilmeyen bir öfke var. Bu öfke bir çığlığa dönüşüyor içimizde. Bunun bir yansıması olmalı değil mi? Ve kulağımızda bir çınlama oluyor. Ardından bir müzik başlıyor. İçimizi kıpır kıpır eden, yerimizde durmamıza izin vermeyen bir müzik bu. Biz bu müziğin bizde yarattığı duyguyu seviyoruz. Ve tabi ki bize bu duyguyu yaşatan ve müziğe yaşamın içindeki isyanı, öfkeyi katan Sepultura ve Soulfly’ı unutamıyoruz. Onların yıllar önce çıkmış olan şarkılarını yeniden ve yeniden dinliyoruz. Çünkü onlar da biz de isyanı seviyoruz.

Sepultura

Portekizce’de mezar anlamına gelen Sepultura isimli grup 1984 yılında Brezilya’da 20 yıllık bir askeri diktatörlük döneminde Cavalera kardeşler, Jairo T ve Paulo Jnr tarafından kuruldu.

İlk albümleri 1985 yılında çıkan Bestial Devastation (Vahşi Yıkım)’dı. İki günde kaydettikleri bu albümün kayıtlarını ve yapımcılığını kendileri yaptılar. Ardından 1987 yılında yayınlanan Schizophrenia ve Morbid Visions albümleriyle Brezilya dışında da ses getiren grup 1989’da çıkardıkları Beneath The Remains albümlerinden sonra ilk Avrupa turnesine çıktı. Bu albüm metal camiasında yeni bir türün oluşmasının temellerini attı. Savaşlar, gelişen  teknoloji yaşamlarımızdaki tahribat, ırkçılık… Yani aslında bu albüm yaşadığımız sistemi anlattı bize. Bir adaletsizlikler sisteminden bahsediyordu şarkıları. Bu düzeni bozmak için söylüyorlardı sanki. Her şeyin para olmadığını düşünüyorlardı. Onlar için bir şeyin daha farklı olması gerekiyordu. Değişmeliydi bu düzen. Grubun bateristi Igor varoşlarda yaşayan gençlere ücretsiz ders vererek anlatıyordu bir şeylerin değişebileceğini.

Sepultura çıkardıkları albümler ve yazdıkları şarkılarla paradan, uyuşturucudan, cinsellikten değil sokak çocuklarının polis tarafından nasıl katlediliğinden, gözaltındaki kayıplardan, eşkiyalardan, uyuşturucu çetelerinden, yoksulluk ve çaresizlikten bahsediyordu. Refuse Resist şarkısında da bahsettiği gibi:

Sokakta tanklar

Polisle çatışıyor

Ayaktakımı ölüyor

Öfkeli kalabalık

arabaları yakıyor

Katliam başladı

Kim sağ kalacak?

Ordu kuşatmada

Her yerde dehşet

Bıktım artık

Devletin içinde

yaratılır savaş

iki cephe arasında

Kim sağ kalacak?

Reddet, Diren

Reddet!

1993 tarihli Chaos A.D. albümünde müziğine Brezilya yerli ritimlerini, sözlerinde ise Brezilya’daki adaletsizlikleri taşıyordu. Grup 1996’da çıkardıkları Roots (Kökler) albümünü  Brezilyadaki Xavantes kabilesinde yaşadıkları süreçte çıkarır. “Her şey herkesindir” ilkesinin işlediği bu kabilede mülkiyet yoktu. Sepultura bu kabilede yaşarken 400-500 yıl önce devletsiz yaşayan toplulukların kültürünü deneyimlemişti. Bu albüm ve  deneyimden sonra grubun vokali Max Cavalera oğlunu ve en yakın arkadaşını kaybettiği için psikolojik sıkıntılar yaşadığından dolayı gruptan ayrıldı. Ama Sepultura yeni albümler çıkararak sisteme olan öfkemizi seslendirmeyi sürdürdü.

Soulfly

Max Cavalera yaşadığı sıkıntıların ardından müzik hayatına Soulfly grubunu kurarak geri döndü. Nu metal ve thrash metale yakın olan grubun tarzı Brezilya kabilelerinin kültüründen beslendi. Grup ilk albümünü 1998 yılında kendi ismiyle çıkardı. Bu albümün yayınlanmasının ardından grubun gitaristinin gruptan ayrılmasıyla yerine Machine Head’in eski gitaristi Logan Made gruba katıldı. Ardından yayınlanan Prophecy (2004), Conquer (2008) ve Archangel (Başmelek) gibi albümler büyük beğeni topladı. Grubun on yıllık çalışması boyunca Cavalera tek sabit üye oldu. Psikolojik sıkıntılarının üstesinden gelebilmek için müziği terapi olarak kullanan Cavalera bir müzik grubu daha kurdu.

Şarkılarında yine sisteme karşı duyduğu öfke vardı:

Umut Yok = Korku Yok

Kim dediyse hiçbir zaman özgür olamazsın diye

Kim dediyse o hayali arayamazsın diye

Kim dediyse hiçbir zaman özgür olamazsın diye

Onu diyen senin düşmanındır anlayacağın

Hayatım benimdir, hakkım benimdir

Çünkü o benim hayatım anlayacağın, senin hayatın değil

Hayatım benimdir, hakkım benimdir

Bazen aklını kaybetmen gerekir…

Öbür dünyayı beklemeyeceğim

Şimdi zamanı, tam zamanı

Kalbimi dinleyip üstesinden gelicem 

Şimdi değilsen hiç değildin

O zaman kendini bulmak için kendini kaybet

Başka hiçbir kimse gibi davranmana gerek yok

Bazen yol tıkalı gibi gelir

Bir yolunu bulacağım, kayaları oynatacağım

Özgürlük!

Bir müzik grubu ne yapabilir? Bir müzik grubu bütün sistemi yıkabilir mi? Bir şarkıyla değişir mi dünya? Tabi ki hayır. İçimizde bir kıpırtı, bir isyan dürtüsü yaratsın yeter. Çünkü bu kıpırtıyla, bu isyan dürtüsüyle ve özgürlüğe olan inancımızla biz değiştiririz dünyayı.

 

]]>