Onca sıkıcı ders yetmezmiş gibi bir de öğretmenlerin azarlaması, bizleri kontrol altında tutma çabaları… Bize kalan tek boşluk ise sınıfta geçen 40 dakikalık dersler arasındaki tuvaletlerde geçen 10 dakikalık teneffüsler.
Tuvalet, mahremiyet sihriyle yaratılmış, öğrencilerin özel alanıdır. Okul içindeki öğrenciye ayırılmış tuvaletler, öğrencinin değil okulundur ama öğrenciler için tahsis edilmiş bir alandır. Öğretmen ve öğrencilerin tuvaletlerinin birbirinden ayrı oluşu aslında keskin bir sınıfsal ayrılığı göstermektedir. Öğretmenlerin tuvaletinde kâğıt havlular, kokulu sabunlar varken, öğrencinin tuvaleti pisuar ağzına kadar çişle doludur. Bu sınıfsal ayrım, öğretmenlerin ve müdürün okul içindeki hiyerarşik üstünlüğünden kaynaklanmaktadır. Öğrenci bu hiyerarşinin altında ezilendir. Ama tüm ezilenler gibi öğrenciler de doğalında bu ezilme durumuna karşı, iktidarın dışında ördüğü farklı bir kültürle direnecektir.
Roma ve Çin kültüründe, toplu tuvalet alışkanlıkları vardı. Kabinler günümüzdeki gibi ayrı ayrı değildi. İnsanlar birbirlerine ve kendilerine karşı yabancılaşmamışlardı. Ve tuvaletlerini yaparken muhabbet edebiliyorlardı. Yani tuvaletlerini yaparken aynı zamanda birbirleriyle etkileşim halindelerdi. Daha sonra bu kültür kapitalizmin ve devletin kültürüyle birlikte tiksindirici ve ayıp karşılanan bir şey oldu. İnsanlar kendi vücudundan çıkan atık maddelere karşı yabancılaşır oldu. Boşaltım faaliyeti “kimsenin bilmemesi gereken” mahrem bir davranışa dönüştü.
Okul tuvaletleri de bu şekilde kabinlere ayrılan bir yerdir. Ama okul tuvaletleri her ne kadar kabin kabin ayrılsa da, biz öğrenciler kabinler arası muhabbetlerimizi oluşturuyor ve birbirimize ve kendimize yabancılaşmadan, kendi okul tuvalet kültürümüzü sisteme karşı duruşumuzla sürdürüyoruz. Tuvalette kapılarının arkasını, duvarları direnişin sözleriyle, düşüncelerimizle dolduruyoruz… Stickerlarla güzelleştiriyoruz. Okul idaresi klozetleri ve pisuarları haftada bir temizlerken, duvar yazıları ve stickerlarımızı bir sonraki ders saatinde kaldırılıyor. Okul da tıpkı minyatür bir devlet gibi mantığını işletiyor. Kendine karşı olan düşünceleri kimsenin görmesini istemiyor. Eğer yazanları bulursa, disipline veriyor ve cezalandırıyor.
Okulun bize yasaklayarak cazip kıldığı bir diğer şey ise sigara içmek. Hocanın tuvalete girme olasılığına karşı tuvaletin dışında gözcü olur. Geri kalan en az beş kişi bir kabine girer ve sigarayı ikişer nefes alarak dönerler. (Bu arada belirtmek gerekir ki, her ne kadar öğrenciler arasında baskıya karşı bir başkaldırı olarak görülse de, sigara kapitalist sistemin tüketim ve zevk anlayışının bir ürünüdür. Hem sağlığa zararlı ve hem de kişileri birer bağımlıya dönüştüren bir tüketim nesnesidir. Sisteme karşı çıkış yöntemi; okul tuvaletlerinde sigara içmek ve onun kültürünü tüketmekten öte, sistem karşıtı düşüncelerimizi örgütleyerek ve örgütlenerek olmalıdır.)
Okul tuvaletlerinde yapılan kulisler de ayrı bir eğlencedir. Öğretmene yapılacak şakalar ya da dersi kaynatmak için yapılacak olan komplolar hep burada planlanır. Telefon görüşmeleri hep tuvaletlerdedir. Bizlere dayatılan okul kıyafeti ya da sözde “serbest kıyafetler” de hep burada değiştirilir.
Birbirimize yaptığımız sinir bozucu o tatlı şakalar, hep burada olur. Tuvaletin kapısının üstünden su atmak, kapıyı tutarak çıkışı engellemek vb… Su topu savaşları için su balonları burada doldurulur ve “kaza” ile öğretmenin kafasına atılır.
Aslında bir günde 6 ders saatinin yalnızca 50 dakikasında tuvaletlerdeyiz. Biz liseliler için sisteme karşılık sistem içinde var olan bir kültürdür tuvalet kültürü. Ne de olsa öğretmenler ve müdürlerden arındırılmış bir bölgede her birimize “kısmi” bir rahatlama yaşatır.