The post Tedavisi Engellenen Tutsağın Sağlık Durumu Kritik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Eskişehir H Tipi Hapishanede tutsak bulunan gazeteci Devrim Ayık’ın sağlık durumu gittikçe kötüye gidiyor. Bağırsak iltihabı nedeniyle öncesinde iki kez ameliyatı gerçekleştirilen Devrim Ayık yüzde 76 engelli raporu olduğu halde tekrar tutuklandı. 23 Ekim günü hapishane görüşüne giden Hülya Ayık, oğlunun sırtında hastalığa bağlı olarak yeni yaralar tespit edildiğini, hastalığın ilerlemesi durumunda üçüncü bir ameliyatın riskli olduğunu ve hapishane koşullarının tedaviye elverişli olmadığını belirtti. Hülya Ayık hapishane yönetiminin kasıtlı olarak yanlış poliklinikten randevu alarak tedaviyi engellediğini de sözlerine ekledi.
The post Tedavisi Engellenen Tutsağın Sağlık Durumu Kritik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Hapishanelerde Kalıcı OHAL appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), 15-30 Eylül arasında tutsaklardan gelen başvurulara ilişkin rapor yayınladı. Rapordan anlaşıldığı üzere korona krizi bahanesiyle arttırılan baskılar sürerken buna karşı tedbirler azaltılıyor. Korona krizinin başlangıcında hapishanelerde belli aralıklarla dezenfektan çalışmalarının yapıldığı ancak son dönemde bunların yapılmadığı belirtilen raporda ayrıca havalandırmanın arttırılması gerekirken kısıtlandığı da açıklandı. Tutsaklara temizlik malzemelerinin çok sınırlı verildiği, kimi hapishanelerde ise çok yüksek fiyata satıldığı belirtildi.
Tutsakların hastanelere sevkinin yapılmadığına yönelik şikayetler artarken karantina alanı olarak düzenlenen koğuşlardaysa baskının iyiden iyiye yükseldiğine vurgu yapılan raporda, uzun zamandan beri var olan kapasite sorununun fiziksel mesafelerin korunması telkinlerinin yapıldığı korona krizinde de sürdüğü belirtildi.
CİSST’in bu raporunun tutsaklardan gelen mektuplar değerlendirilerek hazırlandığı ve hapishaneden çıkan mektupların genellikle sansürlendiğini düşündüğümüzde şikayetlerini ulaştıramayan daha birçok tutsağın olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Mektuplar çoğu zaman hapishaneden çıkarılmazken üstüne üstlük bu şikayetlerde bulunan tutsaklara türlü bahanelerle iletişim cezaları verilerek ayrıca tecrit uygulamasına gidiliyor.
Hapishanelerin ne durumda olduğunu gösteren bir fotoğraf da geçtiğimiz günlerde gündem oldu. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevinden ihraç edilen polis Mustafa Kabakçıoğlu, 29 Ağustos 2020 tarihinde Gümüşhane Hapishanesi’nde yaşamını yitirmişti. Gündem olmasını sağlayan durumsa Kabakçıoğlu’nun karantina hücresinde plastik sandalye üzerinde yaşamını yitirdiğini gösteren fotoğrafın ortaya çıkması. Gümüşhane Başsavcılığı, 20 Ağustos’ta Covid-19 şüphesiyle karantina hücresine alınan Kabakçıoğlu’nun hastaneye gitmeyi reddettiğini iddia ederek sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor. Son dilekçesini 27 Ağustos’ta yazabilen Kabakçıoğlu dilekçesini hiçbir işlemi yapamadığını söyleyerek bitiriyor. Savcılığın açıklamasındaki hastaneye gitme konusundaki reddin altında Kabakçıoğlu’nun değil gardiyanların imzası bulunuyor.
Devlet refleksi yine şaşırtmadı; tutsağın yaşamını yitirmesinde ihmali hatta kastı bulunanların değil soruşturma dosyasında yer alan fotoğrafların basına ulaştırılması sonucu gündem olmasını sağlayanların bulunmasına ilişkin soruşturma başlatıldığı açıklandı.
Hapishanelerde artarak devam eden bu baskılar tutsaklar tarafından direnişle karşılanıyor. Van’da tutsaklar kendilerine uygulanmak istenen tecride karşı 14 Eylül’de dönüşümlü açlık eylemi başlatmışlardı. Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi’ndeki tutsakların hapishanelerde de kalıcı hale gelen Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarının son bulması talebiyle başlatılan açlık eylemi sürüyor.
Devlet, toplum üzerinde kuracağı baskıları genellikle şartlara göre değiştirerek ilk olarak hapishanelerde uygulamaya başlar. Bu yüzden hapishanelerde tutsaklar tarafından gösterilen direnişler, tutsakların sadece kendi koşullarına karşı bir çıkış olarak değil daha büyük baskıların önündeki ilk barikatlar olarak değerlendirilmelidir. Bu bakımdan Van’da devam eden bu direnişin, yeni normal maskesi takılmış olağanüstü hale kurulan önemli bir direniş olduğu açık.
Abdülmelik Yalçın
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.
The post Hapishanelerde Kalıcı OHAL appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bandırma Hapishanesi’nde Gazete Verilmiyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bandırma 2 Nolu T Tipi Cezaevinde tutuklulara gazete verilmediği, radyolarına da el konulduğu belirtildi. Balıkesir Bandırma 2 Nolu T Tipi Cezaevinde 26 yıldır tutuklu bulunan Ahmet Kolakan, annesi Fevziye Kolakan’la yaptıkları telefon görüşmesinde cezaevinde tutuklulara verilen yemeklerin düşük kalorili olduğunu, tutuklulara az yemek verildiğini, temizlik konusunda da yeteri kadar önlem alınmadığı ve bu yüzden tutukluların kendi imkanlarıyla pandemiye karşı tedbir almaya çalıştıklarını söyledi.
Ağır bir hastalık dışında tutukluların hastaneye gitmediğini, hastaneye giden tutukluların ise 15 gün tek kişilik hücrelerde karantinaya alındığını ifade eden anne Kolakan, hastaneye gitmek isteyen tutuklulara da cezaevi kapısında gardiyanlarca çıplak aramanın dayatıldığını söyledi. Oğlu Kolakan’ın da kalp ve böbrek gibi birçok hastalığının olduğunu dile getiren annesi, salgın nedeniyle oğlunun hastaneye gidemediğini ve gazetelerin tutuklulara verilmediğini söyledi.
The post Bandırma Hapishanesi’nde Gazete Verilmiyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Patnos Hapishanesi’nde Tutsakların Kargoları Aylardır Gasp Ediliyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ağrı’daki Patnos Hapishanesi’nde aylardır tutsaklara kargolar teslim edilmiyor. “Aylar önce bize gönderilen kargolar hapishaneye ulaşmasına rağmen tarafımıza teslim edilmiyor. Kitaptan, kıyafete kadar hiçbir şey teslim edilmiyor. Kargoların teslim edilmeme nedenini sorduğumuz dilekçelere de bugüne kadar tek bir yanıt verilmiş değil.” sözleriyle haftalık telefon görüşmelerinde ailelerine yaşananları aktaran tutsaklar, hapishanelerde tecridin gün geçtikçe yükseldiğine dikkat çekiyor.
Kargoların gaspı dışında da pek çok sorun gittikçe artıyor. Dünyanın gündemi küresel bir salgınken bu hapishanede çeşmeden akan suyu pisliği sebebiyle koğuşları temizlerken bile kullanmakta zorlanan tutsaklar herkesi seslerini duymaya, seslerine ses olmaya çağırıyor.
The post Patnos Hapishanesi’nde Tutsakların Kargoları Aylardır Gasp Ediliyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post 255 Gündür Ölüm Orucundaki Mustafa Koçak’a Zorla Müdahale appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Tutsak edildiği Şakran 2 Nolu T Tipi Hapishanesi’nde adil yargılanma talebiyle 255 gündür ölüm orucunda olan Mustafa Koçak’a zorla müdahale edildi. Kardeşi Mine Koçak, abisinin -bilincinin açık olmasına rağmen- zorla hastaneye kaldırıldığını ve serum takıldığını söyledi. Koçak’a iradesi dışında tıbbi müdahalede bulunulduğu hapishane savcısı tarafından da doğrulandı.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Mustafa Koçak’ın dün 16.30 sularında Mustafa Koçak’ın koğuşundan robocop ve jandarmalar tarafından alındığını ve rzası dışında Aliağa Hapishane Kampüs Devlet Hastanesi Dahiliye Servisi’ne götürüldüğünü açıkladı. ÇHD tarafından yapılan yazılı açıklamada Mustafa’nın enfeksiyon riski taşıdığı iddiasıyla avukatlarıyla görüştürülmediği, mide koruyucu ve kan sulandırıcı serumun zorla takıldığı, ölüm orucunun kritik bir aşamada olduğu göz önünde bulundurulduğunda zorla müdahalenin ölüm ya da kalıcı hasarlara sebep olma riskinin yüksek olduğu belirtildi. Zorla müdahalenin işkence ve insanlık suçu olduğu vurgulandı.
Mustafa Koçak’ın babası Hasan Koçak ise herkesi oğluyla dayanışmaya, Şakran Hapishanesi önüne çağırıyor.
The post 255 Gündür Ölüm Orucundaki Mustafa Koçak’a Zorla Müdahale appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yalınayak: Bir Çocuğun Tutsak Yaşamı – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yakın zamanda, iktidara yakın medya kanalları aracılığıyla gündeme gelen “ev tipi hapishaneler”, hapishanelerde bulunan bebeklerin ve çocukların karşı karşıya kaldığı hak ihlallerini ve mağduriyetleri yeniden gündeme getirdi. Resmi bir açıklama yapılmış olmasa da Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün talimatı ile gerçekleştirileceği duyulan projenin pilot bölgesi, 42 kadın tutsağın çocukları ile birlikte kaldığı Ankara Sincan Hapishanesi oldu. Projenin ilk aşamasında 48 stüdyo daire ve çocukların sosyalleşmesi için alanların da inşa edileceği iddia edildi. Ancak proje henüz resmi olarak duyurulmasa da “ev tipi hapishane” uygulamasının, hapishanedeki çocukların ve bebeklerin yaşadıkları hak ihlallerini ortadan kaldırmayacağı belli.
Hapishanelerdeki çocukların sayısına dair en son bilgi 2018 yılına ait. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Şaban Yılmaz’ın 2018 yılının Kasım ayında yaptığı açıklamaya göre, 31 Ekim 2018 tarihi itibariyle, cezaevlerinde 0-6 yaş arası toplam 743 çocuk var. Bunların 343’ü ise 0-3 yaş arası bebekler…
Yaklaşık 1,5 yıl önce açıklanan bu rakamın, içinde yaşadığımız coğrafyanın siyasi atmosferi düşünüldüğünde, bugün daha da artmış olması ise şüphe götürmez bir gerçek.
Hapishaneler aracılığıyla kapatılan her bir bireyin yaşantısı düşünüldüğünde, bu kapatılmanın bebekler ve çocuklar için çok ağır bir yükü beraberinde getirdiği, geri dönüşü çok zor travmalara sebep olduğu ortada. Bugüne kadar hapishaneler alanında çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları, insan hakları örgütleri ve tutsak aileleri aracılığıyla haberdar olduğumuz sayısız örnek, bu ağır yükü açıkça gösteriyor. Koğuş kapasitesinin neredeyse 3 katı sayıda tutsağın aynı koğuşta yaşaması, hapishanelerde kışın yaşanan ısınma-yazın yaşanan serinleme sorunu, temiz suya düzenli olarak erişim problemi, sağlığa erişimin kısıtlanması gibi ne yazık ki “genelleşmiş ve olağanlaşmış” sayısız uygulamanın yanında hapishaneler, bebekler ve çocuklar için tam anlamıyla yaşamdan koparılma demek.
Hapishane koşullarındaki temiz hava azlığından kaynaklı astım, hapishanelerdeki bebekler ve çocuklar için olağan hale getirilirken; güneş ışığından mahrumiyet de çocuklar için ileride raşitizm benzeri birçok hastalığın sebebi oluyor. Hapishane kantininde bebek bezi ya da mama bulunmaması, bebek ve çocukların hastane sevklerinin yapılmaması ya da sevklerin engellenmesi gibi durumlar, hapishanelerdeki çocukların sağlık durumları açısından geri dönülemez sonuçlara sebep oluyor.
Bugüne kadar hapishanelerde bebeklere ve çocuklara yönelik hak ihlalleri zaman zaman gündeme gelse de devlet bu mağduriyetlere bir yenisini eklemeye, çocukların ilerleyen yaşantılarında travmatik sonuçlar yaratacak uygulamalara devam ediyor.
Erken doğumla henüz 6 aylıkken dünyaya gelen Emine bebek hapishane koşullarında yaşama tutunmaya çalışıyor, hapishanede doğmuş başka bebekler toprağa basamıyor, ilk adımlarını özgürce değil parmaklıklar ve beton duvarlar ardında atmak zorunda bırakılıyor. Anneler ise kimi zaman hastaneye bir türlü sevk edilmedikleri için hapishane çalışanları arasında doğum yapmaya zorlanıyor kimi zaman da doğumhane kapısında bekleyen polisler tarafından doğum sonrası hapishaneye geri götürülüyor, yaşama henüz gözlerini açmış bebek hapishaneye sevk ediliyor, kapatılıyor…
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16/4. maddesinde “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren 6 ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır” dense de hemen her zaman olduğu gibi devletin adaleti adaletsizlik oluyor. Yüzlerce bebek hapishane koşullarında yaşama gözlerini açıyor, yüzlerce çocuk yaşıtlarından-arkadaşlarından çok uzakta yaşamak zorunda bırakılıyor. Bebekleri için mama isteyen annelere hücre cezası veriliyor. Küçücük bedenleri hücrelere, koğuşlara, hapishanelere kapatılan bebekler ve çocuklar, maruz bırakıldıkları tüm bu uygulamalara karşı yaşama tutunmaya çalışıyor.
Devlet her zaman yaptığı gibi şimdi de kendi yarattığı adaletsizliğin kılıfını değiştirerek bu adaletsizliği yok saymak istese de başaramayacaktır. Ev tipi hapishaneler, iktidar eliyle özgürlüklerinden yoksun bırakılan yüzlerce bebek ve çocuk için “daha iyi bir alternatif “ olmayacaktır.
Bir insanı hapsetmenin, kapatmanın, kapatarak ehlileştirmenin iyi bir hali yoktur, olamaz. Olabilecek en iyi hal, kapatılanın bebekler ya da çocuklar değil, kapatılanın topyekün hapishaneler olduğu haldir.
Merve Arkun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.
The post Yalınayak: Bir Çocuğun Tutsak Yaşamı – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post YALINAYAK: Osman Evcan Açlık Eyleminde Direniş Kazanacak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Vegan yemek hakkı için daha önce de 4 kez açlık eylemi yapan anarşist vegan tutsak Osman Evcan 26 Mart’tan beri açlık eyleminde.
2012 yılında hükümlü ve tutukluların iaşe yönetmeliğine vegan-vejetaryen yemek maddesinin eklenmesinde büyük rol oynayan, Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutsak olan Osman Evcan, kendisine psikolojik baskı uygulandığını ve yiyeceklerine zararlı madde katılarak zehirlendiğini beyan ettiği birçok yazılı şikâyetin karşılıksız kalması sebebiyle açlık eylemine başladığını belirtti. Osman Evcan’ın temel taleplerinden bir kaçı: Tek kişilik hücrede tutulduğu tecridin ve baskıların son bulması; spor, sohbet, ve atölye etkinliklerine çıkabilmek; sağlıklı vegan yemek yiyebilmek.
Osman Evcan, Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan kendisine ulaşan, hapishane personeline soruşturma açılmayacağını belirten yazıya itiraz etmesinin ardından 13 Mart’tan itibaren kötü yemeklerin verildiğinden bahsetti. Kuşkusuz, hapishane yönetimi sorumlusu olduğu kötü muameleyi bildiren Evcan’a bir ceza ve caydırıcı bir tavır olarak bunu gerçekleştirdi. Osman Evcan’ın ona verilen zararlı yemeklerin ardından 18-19 Mart’ta şiddetli mide ağrıları yine başladı.
Osman Evcan’ın avukatı yaptığı açıklamada: “Hapishanede yemekler normalde kaptan dağıtılır ama Osman Evcan vegan olduğu için, onun yemeği tabldotta ayrıca geliyor. Osman, açık hapishaneden çıkan yemeğe kendisine ulaştırılana kadar başka/zararlı maddelerin katıldığını düşünüyor. Bu nedenle kamera kayıtlarının incelenmesini istedik ama o günlerdeki kayıtların silindiğini söylediler.” dedi. Ayrıca avukatı, Osman’a “sayılamayacak kadar çok” disiplin cezası verildiğini, yaptığı her açlık eyleminin bir disiplin cezasına neden olduğunu belirtti. Osman Evcan açlık eyleminde sadece su, limon, tuz ve şeker tüketirken B vitamini desteği almıyor.
Bu süreçte Osman Evcan ve avukatından alınan bilgiler ışığında açlık eylemiyle dayanışma eylemleri de yapıldı. Osman Evcan’a direnişinde yalnız olmadığını gösterme amaçlı mektup gönderme ve hapishane yönetimine baskı yapmak için Osman’ın durumunu soran faks çekme eylemleri yapıldı. Ayrıca geçtiğimiz haftalarda Kadıköy’de Osman Evcan’la dayanışma gecesi düzenlendi. Osman’ın kararlı direnişinin yanında, dışarıdakilerin açlık eylemini gündem etmesi ve direnişle dayanışması, direnişin daha önce olduğu gibi kazanmasının yolunu gösteriyor.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.
The post YALINAYAK: Osman Evcan Açlık Eyleminde Direniş Kazanacak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ucuz İş Gücü Tutsak İşçiler – Murat Çıkrıkçıoğlu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>16. yüzyıla kadar bütün iktidarlar tutsak ettiklerine fiziksel zararlar verir veya idam ederdi. Tüm bunları da toplumun yaşadığı alanlarda birer meydan gösterisine dönüştürerek yapar buna da suçu ve suçluyu “ıslah etme” derlerdi. Tutsak işçilik denilen yöntemin temelleri de 16. Yüzyılda atıldı. İşçilerden ve köylülerden daha düşük ücretle zorla çalıştırılan tutsaklar, iktidarların zenginliğini arttırmak için kimi zaman sürgün edilerek başka kıtalarda köleliğe zorlandı, kimi zaman madenlerde çalıştırıldı, kimi zaman taş kırdı, donanma gemilerinde kürek çekti.
Spor salonlarından bildiğimiz yürüyüş bantlarının hikayesinde bile tutsak işçilerin izleri var. Yürüyüş bantları ilk kez 1800’lü yıllarda yapıldı. Tekerleğe benzeyen bu alet elleriyle asılı demirlere tutunan tutsakların adımlar atıp bantları döndürmesiyle çalışıyordu. Tutsaklar yürüyüş bantlarında 6-7 saat aralıksız adım atıyorlardı. Tutsakların avluda “boş boş” durmasından etkilenerek geliştirilen bu alet sayesinde tutsak işçiler bir bir ölmeye, yaşam süreleri kısalmaya başladı. İşte ıslah etmek denilerek tutsakları köleleştiren bu tarz uygulamalar, geçmişten günümüze zaman zaman hafifleyen ama genellikle sertçe uygulamalar olarak varlığını bugünlere dek sürdürdü. Son birkaç yüzyılda devletler zorla çalıştırmayı tutsakları “hapis sonrası hayata alıştırmak” için yaptığını iddia etse de gerçeğin bu olmadığı ortada.
Şayet zorla çalıştırma, iddia edildiği gibi tutsakların yaşamını iyileştirseydi, bu kadar hapishaneye de bu kadar tutsağa da ihtiyacımız kalmazdı değil mi? Peki neden var? İktidarların dışarıda yaptığını içeride sürdürmek için olmasın yani daha fazla sömürmek için.
Tutsak işçilik yaşadığımız coğrafyada Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak cumhuriyetin ilanıyla beraber hız kesmeden devam etmiş bir uygulama. Her ne kadar TC Anayasası “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz, angarya yasaktır.” dese de maddenin devamı şu şekilde ilerler: “şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar (…) zorla çalıştırma sayılmaz”. Yani devlet yine yasalarıyla sömürüyü kılıfına uydurmuş durumda. Bu durum tabi ki sadece TC için geçerli değil, BM ve Uluslararası Çalışma Örgütü’de (ILO) zorla çalıştırmayı onaylıyor. Şart ise şu: Bir mesleğiniz veya hastalığınız yoksa, çalışmak zorundalıktır.
Belirtilen işlerde çalışmak istemeyen tutsaklara yönelik uygulamalar ise oldukça sert. Zaten ekonomik olarak zor durumda olan tutsaklar yemek ve aydınlatma hariç her şey ücretli olduğundan gelirlerini bu yolla elde etmek zorunda. Elde ettikleri gelir de günlük 7-8 lira. Çalışmak istemeyenlere ise disiplin cezası uygulanıyor, ziyaret saatleri iptal ediliyor veya kapalı hapishaneye yollamak bir tehdit olarak sunuluyor. Üstelik devlet resmiyette tutsak işçilere aylık olarak 330 lira vermiş görünse de, 150-200 liradan fazlasını alabilmeleri mümkün değil. Haftada 5 gün 8 saat çalışması gereken işçiler, hafta sonu da çalışmak zorunda. Sigortaları ise sadece sembolik olarak var. Bir tutsak işçi 20 yıl çalışsa bile, tutsaklığı sona erdiğinde herhangi bir işçi gibi emekli de olamıyor. Devlet aslında tutsak işçilerin çalışma zorunluluğunu sağlayarak yegane amacını gerçekleştiriyor; ucuz iş gücü.
2006’dan bugüne çalışan tutsak işçi sayısı neredeyse üç kat artmış durumda. 1997’de 3214 olan tutsak işçi sayısı, 2016 yılında 50.343 olarak açıklandı.
2010 yılında 137/3 sayılı iş yurtları uygulamaları genelgesinin, “kurum dışı çalışma” bölümünde yapılan değişiklikle, artık her patron hapishanede üretim merkezi açabilecek konuma getirildi. Yani demek oluyor ki dışarıdan yetinmeyen patronlar içeride de bir yöneticiyle anlaşarak, düşük ücretle çalışma zorunluluğu olan yüzlerce çalışana sahip olabilecek, üstelik sigorta ödemeden prim vermeden.
Kendisi en acımasız suçlu olan bu kapitalist sistemin, “suç” işlemiş her bireyi ceza ve ıslah diyerek ucuz iş gücüne dönüştürmesinin adıdır tutsak işçilik. Fabrika veya hapishane fark etmeksizin emeğimizi ve yaşamlarımızı çalan kapitalizme ve patronlara karşı yapacağımız tek bir şey var: içeride de dışarıda da hücreleri parçalamak.
Murat Çıkrıkçıoğlu
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.
The post Ucuz İş Gücü Tutsak İşçiler – Murat Çıkrıkçıoğlu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post OHAL Tutsaklıktır – Abdülmelik Yalçın appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bundan tam bir yıl önce, 3 ay süreyle ilan edilen ve sonrasında çıkarılan KHK’larla uzatılan OHAL’in etkilerini biz dışarıdakiler, yaşamlarımızın “tutsaklaştırılmasıyla” yaşadık. Devletin zindanlarında her saniyelerini “olağanüstü” yaşayan tutsaklar için ise OHAL, yeni baskılar, yeni bir şiddet dalgası ve bu baskı ile şiddete karşı direniş anlamına gelecekti.
Daha öncesinde, hapishane yönetimlerinin döneme ve kişiye özel olarak kullanmak üzere bir silah olarak elinde tuttuğu bazı uygulamalar genelleşti, bazı uygulamalar da bu kanlı tarihte ilk defa yer aldı.
Tutsaklara yönelik tecritte önceliği, en temel yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasındaki kısıtlamalar alıyor hiç şüphesiz. Yıllar süren direniş ve inatla kazanılan ziyaret, telefon, mektup, sosyal faaliyet, tedavi ve hatta havalandırma hakkı, OHAL ile birlikte ilk kısıtlanan haklar oldu. Coğrafyadaki bütün hapishanelerde tutsaklar ilk aşamada bu hak kısıtlamalarıyla karşılaştılar.
Bu ilk baskı ve hak kısıtlamaları sonrasında, OHAL ve KHK’larla artan şiddet, tüm hapishanelerde, fiziksel ve psikolojik olmak üzere iki boyutta şekillendi. Tutsakların fiziksel varoluşuna yönelik saldırılar, mahkeme ve hastane gidiş gelişlerinde çift kelepçeleme ve askere kelepçeleme zorunluluğuyla, hücrelerde ise kapasitenin üstünde sayıda tutsağın yerleştirilmesiyle başladı, ailelerinin getirdiği eşyaların tutsaklara verilmemesiyle devam etti. Bazı hapishanelerde, verilmeyen eşyalar ailelere iade dahi edilmedi.
Öte yandan, psikolojik şiddet, tutsak yaşamın her anını saran bir diğer şiddet aygıtı olarak karşımızda duruyor. Tutsakların yaşama tutunmalarını sağlayan yegane alanlardan biri olan kültürel faaliyetler, yayın yasaklarıyla, ideolojik bir yönlendirme aracı haline getirildi. Devrimci yayınların yasaklanmasıyla başlayan süreç, tutsakların talep ettiği hiçbir kitabın kargo yoluyla alınamamasına kadar vardırıldı. Şimdilerde tutsaklar sadece hapishane yönetiminin onlar için tedarik ettiği din içerikli kitapları okuyabiliyor, kitapların parası ise temel ihtiyaçlarını ancak karşılayabildikleri kendi hesaplarından kesiliyor. Sohbet ve ortak alanlara çıkışların engellenmesiyle tam tecrit koşulları yaratılmak istenilen hapishanelerde tutsakların iradeleri hedef alınıyor.
Ardı arkasına ördüğü duvarlarla bedenleri teslim almaya çalışan devlet, OHAL ile birlikte tutsakların zihinlerini de teslim alabileceğini sanıyor. Yakın zamanda Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevinde uygulanan, açık görüşlerde üzerinde “terör hükümlüsü” yazan yaka kartı takma zorunluluğu, şimdi Yenişehir K-1 Tipi Cezaevi’nde uygulanmaya başlandı. Tutsaklar, görüşe çıkmayarak bu psikolojik şiddete dayalı uygulamaya karşı direniyorlar.
Tutsaklar için OHAL’in “olağanüstü” koşullarının baskısı artarak devam ederken, onlarla dayanışmak için bir çok yerde basın açıklamaları eylemler organize ediliyor. Ama bu sistematik baskı ve şiddet silsilesine asıl cevap içeriden verilenlerdi. OHAL baskılarına karşı süresiz-dönüşümsüz açlık grevini 55. gününde zaferle sonuçlandıran Devrimci Anarşist Tutsak Umut Fırat Süvarioğulları’nın sözleri, hem içerideki hem de dışarıdaki “tutsaklara” direnişin, dayanışmanın, örgütlülüğün önemini özetliyor; Hiç kimse gelmeyecek bizi kurtarmaya, bizim adımıza direnmeyecek hiç kimse, çare biziz. Çare mücadeleyi, dayanışmayı örgütlemekte!
Abdülmelik Yalçın
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.
The post OHAL Tutsaklıktır – Abdülmelik Yalçın appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Tutsaklar Açlık Grevleriyle Direniyor – Abdülmelik Yalçın appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
”Bir insan neden açlık grevine girer? Yetkililer bunu neden sorgulamıyor? Özgür gibiler ölmez. O insanlar yaşamak istiyor” diyor açlık grevindeki Özgür Güçlü’nün annesi Naciye Güçlü. “Halkı için mücadele eden tüm Kürt gençleri benim çocuklarımdır” diyerek herkesi, içerde devlet baskısına karşı mücadele edenlerle dayanışmaya çağırıyor.
Tutsaklar talepler yerine getirilmezse, baskılar sona ermezse, süresiz dönüşümsüz açlık greviyle içerdeki ve dışarıdaki devletin baskısına karşı direneceklerini duyurdular. Açlık grevi direnişleri günlerdir sürerken her yeni gün katılımlar artarak direniş büyüyor.
Şakran Hapishanesi’nde 33 tutsak hapishanelerdeki hak ihlallerinin, içerideki ve dışarıdaki baskıların sona ermesi için 15 Şubat 2017’de açlık grevine başladı. Şakran Hapishanesi’nde açlık grevinde olan tutsakların koğuşları 50’den fazla jandarma tarafından basıldı. Koğuşları basılan tutsaklar darp edilerek tehdit edildi. 24 Şubat’ta Sincan Hapishanesi’nde 7 kadın tutsak süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladı. 25 Şubat’ta Edirne F Tipi Hapishanesi’nde 16 tutsak açlık grevine başladı. 25 Şubat’ta Edirne F Tipi Kapalı Hapishane’de 16 tutsağın başlattığı açlık grevi 36. gününde sona erdi. 7 Mart 2017’de İzmir Menemen T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde 4 tutsak dönüşümlü açlık grevine başladı. Ayrıca Menemen R Tipi Hapishanesi’nde bulunan 3 ağır hasta tutsağın durumlarının her geçen gün kötüye gittiği belirtiliyor. 8 Mart 2017’de Wan T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde bulunan 8 tutsak süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladı. Açlık grevindeki 4 tutsak başka hapishanelere sürgün edildi. 27 Mart’ta Bolu F Tipi Kapalı Hapishanesi’ndeki 10 tutsak süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladı. 1 Nisan’da Hatay T Tipi Hapishanesi’nde tutsaklar süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı.
OHAL süresince hapishanelerde yaşanan baskılar günden güne artmaktayken; 47 gündür açlık grevinin en yoğun yaşandığı yer olan Şakran Hapishanesi’ni, 14 kişilik odalarda 22 tutsağın kanlı yataklarda yatırılmaya zorlandırıldığını, çıplak aramaya maruz bırakıldığını; bu adaletsizliklerin son bulması adına 55 gün açlık greviyle direnen Devrimci Anarşist Umut Fırat Süvarioğulları’ndan biliyoruz.
9 Kasım 2016’da devletin adaletsizliklerine ve OHAL baskılarına karşı süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başlayan Umut Fırat Süvarioğulları, 55 gün sürdürdüğü açlık grevi direnişini kazanımla sonuçlandırıp devlete geri adım attırmıştı. Açlık grevini kazanımla sonlandıran Umut Fırat ; “Hiç kimse gelmeyecek bizi kurtarmaya, bizim adımıza direnmeyecek hiç kimse, çare biziz. Çare mücadeleyi, dayanışmayı örgütlemekte. Geleceğe ertelenecek bir an yok! İktidarın zamanına teslim olamayız, olmayacağız.“ sözleri ile iktidara karşı şimdi eylemenin vakti, şimdi dayanışmanın vakti, yapmak gereken bu direnişi büyütmek olduğunu vurguluyor.
Tutsaklar açlık grevindeyken onların aileleri “Ses çıkaramazsak hapishanelerden çocuklarımız tabutlarıyla çıkacak“ diyerek seslerine ses olmaya, dayanışmayı büyütmeye çağırıyor. Bize düşen ise adaletsizliği haykırmak, tutsaklarla dayanışmayı büyütmektir.
Abdülmelik Yalçın
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 38. sayısında yayınlanmıştır.
The post Tutsaklar Açlık Grevleriyle Direniyor – Abdülmelik Yalçın appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post YALINAYAK – Kadın Tutsaklara Tecrit ve İşkence: Görülmüştür appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devlet hapishanelerdeki devrimci tutsakları yıldırmak için hep yeni uygulamalara, yeni yasaklara başvurmuş- tur. Bu yasakları artırmak istediğinde, süreci kendi fırsatına çevirmiştir; tıpkı içinden geçtiğimiz OHAL sürecinde olduğu gibi.
İçinden geçtiğimiz zamanlarda baskı ve zulüm en üst noktaya çıkmışken, kadın hapishanelerinde artan işkenceler ve tecrit içinde tecrit uygulamaları, tutsakların kısılmak istenen seslerine rağmen dışarıya zor da olsa ulaşıyor. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu’ndan Mine Nazeri’nin bilgilendirmesine göre, Tarsus C Tipi Hapishanesi, Gebze Kapalı Kadın Hapishanesi, Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanesi, Elazığ E Tipi Hapishanesi ve Şakran (Aliağa) T Tipi Kapalı Hapishanesi devletin kadın tutsaklara karşı baskıyı arttırdığı hapishanelerden sadece birkaçı.
Tutsaklar yaşadıklarını görüşlerle veya yazdıkları mektuplarla dışarıya duyurmaya çalıştıklarında, görüş yasağıyla karşı karşıya kalıyor. Yaptıkları açlık grevleri, görüş protestoları ve diğer direnişleri sayesinde seslerini ancak duyurabiliyorlar.
Birçok hapishanede olduğu gibi Tarsus ve Gebze Hapishanelerinde de hasta tutsakların tedavileri gerçekleştirilmiyor. Kanser sebebiyle göğsünde kist olan kadın tutsak ve diğer hasta kadın tutsaklara çıplak aramaya maruz bırakılıyor; hastaneye ambulansla gitmesi gereken tutsaklar ring araçlarında götürülüyor. Gerçekleştirilmiyor çünkü askerlerin önünde “soyun”, “kelepçeyi açmam”, “çıplak arayacağım yoksa olmaz” deniyor. Gerçekleştirilmiyor çünkü kadınlar ne çıplak arama işkencesine baş eğiyorlar ne de kadın oldukları için bedenlerini, kimliklerini yok sayan diğer uygulamalara.
Çıplak aramalara ve görüş yasakları- na direnen Bakırköy Hapishanesi’ndeki kadın tutsaklar, gardiyanların sayımları bahane ederek koğuşlara kalabalık girmesine karşı ne direnişi bırakıyor ne de seslerini duyurmak için çabalamayı. Kadınlar seslerini tel örgülerle kapatılan havalandırmalarından dışarıya ulaştırmak için koğuşlarını ateşe veriyor, açlık grevi yapıyor, görüşlere çıkmıyor.
Muş E Tipi Hapishanesi’ndeki kadınların koğuşu JÖH ekipleri, maskeli ve silahlı askerler tarafından basılıyor. Bir kadının burnu kırılıyor; 5 yaşındaki Roni olanları izlemek zorunda bırakılıyor.
Aliağa Hapishanesi’nde jandarma ve gardiyanlar odalara arama gerekçesiyle girip kadın tutsakların kitaplarını, dergilerini ve gazetelerini topluyor. Sanki ilk kez hapishaneye girermiş gibi, koğuş giriş ve çıkışlarında kimlik soruluyor. Elazığ Hapishanesi’nde banyolara, tuvaletlere ve koğuşlara kamera takılıyor.
3 yaşındaki çocuklarının önünde tutsak kadınlara işkence yapılıyor. Kadınlar hapishanelerde işkenceye maruz kalıyor, hem devrimci hem de kadın oldukları için. Tüm bunların yanında Tarsus’ta kadınların direnişi kazanıyor. Kadınların eylemleri sonucunda 40 kişilik koğuşta 90 kişi kalan kadınlar için yeni bir koğuş açılıyor iletişim yasağı kaldırılıyor.
Tarsus Hapishane’sinde bir çiçek açıyor. Tecritte çiçek yasaktır. Zaten yoktan bir çiçek yaratmak da zordur. Tıpkı devletin işkencelerine, baskılarına, yasaklarına, bir kitaba bile tahammülsüzlüğüne direnebilmek gibi zordur. Ama çayın demiyle yumurta kabuğunu karıştırırsan toprak yaparsın; toprağa bir fasulye tanesi gömersen bir çiçek filizlenir.
Gardiyan, çiçeği gördüğü ilk anda duvara fırlatacaktır; sanki karşısında yenemeyeceği bir güç varmış gibi ne yapacağını şaşıracak, defalarca tekmeleyecektir. Ama çiçek filizlenmiştir bir kere, toprağı delmiştir. Aynı kadınların direnişi gibi.
The post YALINAYAK – Kadın Tutsaklara Tecrit ve İşkence: Görülmüştür appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yalınayak: “Dört Duvar Arasında Çocuk Olmak” – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Hatırlar mısınız “Bu yemek bitmeden sokağa çıkmak yok” diyen annenizin tatlı-sert kızışlarını? Ya da “Ödevlerini bitir, ondan sonra sokağa oyun oynamaya çıkarsın” tembihlerini? Çocukken annelerimizin bu tavırlarına epey sinirlenir, dışarı çıkabilmenin önkoşullarını yerine getirir getirmez, özgürlüğe koşardık evin merdivenlerinden.
Ne yazık ki yaşadığımız coğrafyada 0-6 yaş arasındaki yaklaşık 500 çocuk, anneleri izin verse dahi sokağa çıkamıyor. Anneleriyle birlikte beton duvarlar arasında tutsak olan bu çocuklar, sokağı ancak düşleyebiliyorlar.
Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde anneleriyle birlikte hücrelerde kalan yaklaşık 40 çocuk, her sabah gardiyanlar tarafından alınarak, hapishane içerisinde bulunan “Adalet Anaokulu”na götürülüyor. Oyun parkının olduğu, çeşitli aktivitelerin yapıldığı ve “renkli duvarları” olan bu kreşe, çocuklar anneleriyle değil, ancak gardiyanlarla girebiliyor; onlar için tutsaklık sürüyor.
Poyraz Ali’nin Mücadelesi
Bakırköy Hapishanesi’ndeki çocuk tutsaklardan Poyraz Ali’nin annesi Zeynep Bakır, ortada yasal olarak “suç” teşkil eden hiçbir şey olmadığı halde, sekiz arkadaşıyla birlikte örgüt üyeliğinden ceza almıştı. Ceza Yargıtay’da da onaylanmış ve Poyraz Ali’yle Zeynep kendilerini hapishanede bulmuşlardı. Anne Zeynep Bakır, oğlunu hastaneye götürürken tutuklanmıştı. Şartlı tahliye talebi, Bakır, siyasi suç ile tutuklandığı için reddedilmişti.
Poyraz Ali henüz 4 yaşında, üstelik Atipik Otizm teşhisi konulmuş. Ama şimdiden mücadele ruhuna bürünmüş bile…
Hapishanenin içindeki kreş, Poyraz Ali’nin durumunda pek uygun değil. Kendisini kreşe annesinin değil de gardiyanların götüreceğini duyunca direnmiş; Adalet Anaokulu’na gitmeyi reddetmiş. Hücrede kalması da onun hastalığını tetiklediği için dışarıda bir eğitim kurumuna gitmesi sonunda kabul edilmiş.
Hafta içi her gün, annesi ve silahlı askerler eşliğinde X-Ray cihazlarından geçerek hapishaneden çıkan Poyraz Ali, Bakırköy’de bulunan bir okula gitmek için ring aracına biniyor. Hapishane idaresi, özel eğitim kurumunun talebi üzerine, annesinin onu okula götürmesine izin vermiş olsa da; her gün karşı karşıya kaldığı silahlı askerlerin varlığı, Poyraz Ali için süreklilik gösteren bir eziyete dönüşüyor.
Çiğ Yumurta Hakkı Bile Gasp Edildi
Poyraz Ali, küçük yaşta maruz kaldığı adaletsizliklerle kamuoyunda gündem olunca, hapishanede yasak olmasına rağmen, pişirmesi için annesine çiğ yumurta verilmeye başlandı. Bununla birlikte sadece Poyraz Ali değil, aynı hapishanede kalan diğer çocuklar da taze yumurta yiyebilmeye başladı.
Ancak Poyraz Ali’nin hapishanede yaşadıkları kamuoyunun gündeminden düştüğündeyse, hapishane yönetimi aynı uygulamalara geri döndü; bayatlamış ve kokuşmuş yumurtalar, hapishane dışından alınması engellenen oyuncaklar ve mamalar da…
Poyraz Ali, henüz 4 yaşında ve Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde annesiyle birlikte mücadele veriyor. Kar yağdığında da havalandırmaya çıkıp kışın soğuğunu hissedebilmek, taze yumurta yiyebilmek, güneşi hissedebilmek için ve toprağa basabilmek için…
The post Yalınayak: “Dört Duvar Arasında Çocuk Olmak” – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>