Özellikle sosyal medyanın gelişimiyle yaşamlarımızda daha da önemli bir yer tutan dijital iletişim olanakları “sayesinde” hızlıca tüketilip yenilerinin beklenir olduğu Sedat Peker videolarındaki ifşaatlar, devletin iktidar koalisyonunda yeni bir kırılmayı açığa çıkardı.

Devletin iktidar koalisyonunda, 7 Şubat 2012 MİT Krizi ve 17-25 Aralık 2013 Yolsuzluk Operasyonları sonrası AKP-Cemaat arasında yaşanan kırılmanın bir benzerinin gerçekleştiği bu süreçte, “malumun ilamı” şeklinde nitelendirmeyi hak eden ise devletin bizatihi mafya-çete yapısına sahip olduğu gerçeğinin ifşasıdır. Bir çetecinin, mensubu olduğu ancak şu sıralar denklem dışı bırakıldığı anlaşılan devlet adlı büyük çeteye dair ifşaatları, yaşadığımız coğrafyanın katliamlarla dolu tarihini bir kez daha hafızalarımızda tazeledi. Devletin gerçekleştirdiği bu katliam ve cinayetlerdeki ana motivasyon ve söylemin “bayrak, vatan, din” eksenine oturduğunu, tüm bunların yine bizzat devletin gözetimi ve teşviki ile başta uyuşturucu ticareti olmak üzere, bilumum mafya yöntemleri kullanılarak hayata geçirildiği görüldü.

Görünürde, devletin kontrgerilla örgütlemesinin önemli isimlerinden Mehmet Ağar ile Süleyman Soylu’yu hedef alan ifşaatlar, bir yandan Ağar’ın 90’lardaki fail-i devlet cinayet ve katliamlarındaki ortağı Korkut Eken’i, diğer tarafta da Soylu üzerinden Kolombiya-Venezuela hattından Doğu Akdeniz’e uzanan uyuşturucu trafiğini kapsamına aldı. Söz konusu uyuşturucu trafiği, eski başbakan ve halen AKP Genel Başkan Vekili olan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın içinde bulunduğu, birtakım ilişkileri ortaya çıkardı.

Devlet ricalinin oğullarının dâhil olduğu bu “kirli ilişki”lere, 17-25 Aralık sürecinde eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğullarının adının karıştığı, ancak daha sonra AKP tarafından üstü örtülen yolsuzluk ve rüşvet dosyalarından aşinaydık. Ancak Peker’in, altıncı videosunda dile getirdiği “Kıbrıs” detayı, TC Devleti’nin adanın kuzeyini uyuşturucu ve kumar başta olmak üzere mafyatik faaliyetlerin yanı sıra kontrgerilla ve özel savaş yöntemlerini “deneyimleyerek geliştirdiği” bir laboratuvara dönüştürdüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. 1996’da işlenen ve gazeteci Kutlu Adalı’nın katledildiği cinayet, 1960’lı yıllardan itibaren Kuzey Kıbrıs’taki TSK ve paramiliter çetelerin varlığı üzerinden Ankara’nın “Kıbrıs’ta çözümsüzlük çözümdür” doktrininin arka planına sadece bir örnek olarak önümüzde duruyor.

Devletin, farklı kliklerinin içinde bulunduğu son yılların bu en büyük çatışması, geçtiğimiz nisan ayında 104 eski amiralin bildirisi ile ilk işaretlerini vermiş, ancak söz konusu gündem AKP-MHP koalisyonu tarafından seçmen tabanına “darbeye karşı tek yürek” mottosuyla kısmen “savuşturulmuştu.” Kısmen savuşturulmuştu çünkü hem iktidar koalisyonunun toplumu içine düşürdüğü ekonomik kriz anlatacak başka bir hikayeye yer bırakmıyor hem de Peker’in ifşaatlarında açığa çıkan devletin mafyatik ve kontrgerilla örgütlenmelerinin arasındaki çatışma artık gizlenemez hale gelmişti. Dolayısıyla söz konusu ifşaatlarla hareketlenen fay hatları, geçtiğimiz aylardaki polis operasyonunda Peker’in eşi ve çocuklarına yapılan kötü muamelenin bir sonucu değildir.

Devletin farklı iktidar klikleri arasında yaşanan bu çatırdama, AKP-MHP koalisyonunun gittikçe düşen siyasi desteği ve mevcut koalisyonun devlet terörünü yükselterek “siyaset dışı” yollarla rıza üretme yönelimini artırması, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası yeniden dizayn edilen kontrgerilla örgütlenmesi ve bu örgütlenmenin başta Suriye olmak üzere Dağlık Karabağ, Kuzey Kıbrıs, Libya işgal coğrafyalarında oluşturulan savaş ekonomisinden ortaya çıkan ranta el koyma gibi dengeler üzerine oturuyor.

Geldiğimiz noktada AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, salı günü yaptığı grup konuşmasında, iktidarının devamı için yukarıda bahsi geçen “siyaset dışı yollarla rıza üretme” ihtiyacı nedeniyle tercihini, Süleyman Soylu’da vücut bulan zor kullanma aygıtı yönünde yaptı. Erdoğan, aynı konuşmada “Bunlar daha iyi günler, daha neler olacak neler” sözleriyle de “güven tazelediği” kontrgerilla örgütlenmesine adeta “sefer görev emri” verdi. Mehmet Ağar’ın, AKP’de “siyaset yapan” oğlu Tolga Ağar’ın sosyal medyada paylaştığı ve Erdoğan’ı “direksiyonda” gösteren videoyla uyum arz eden bu tercihin, videolarında “abi” diye zikredilen Erdoğan ve iktidarı için siyasi sonuçlarının ne olup olmayacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz.

Susurluk’ta ortaya çıkan devlet çetesinin birkaç kat büyüklüğündeki kirli ilişkileri açığa çıkaran söz konusu durum, AKP-MHP koalisyonunun artık vazgeçemeyeceği rıza üretme yöntemiyle gidilecek seçimleri ya da failleri devletin adaletsizliğine havale eden bir anlayışı değil, devletin ifşa olan bu yapısını sokakta deşifre edecek bir devrimci potansiyeli açığa çıkarmalıdır. Nitekim devletten adalet bekleyenlerin talebi ile Susurluk’ta yüksek yetkilerle görevlendirilen ve bu nedenle “süper savcı” olarak anılan Kutlu Savaş’ın, konrtgerilla Abdullah Çatlı’nın üzerinden çıkan ve Kıbrıs’taki Adalı cinayetinde kullanıldığı muhtemel silahların balistik incelemesi dahi yapılmadı. Devlet iktidarının kriz içine düştüğü bu ve benzeri süreçlerde beklentilerini sandığa odaklayanların önünde ise 7 Haziran 2015 örneği duruyor.

Yaşamlarımızın önüne tuğlalardan duvar örenlerin yıkılmasını istemediği o duvarı, devletin “adaletinde” ve seçim sandığında değil sokakta vücut bulan devrimci potansiyeli keşferederek yıkmak mümkün olabilir. “Bir tripod ve bir kameranın” karşısında edilgenleşerek “bölümler tüketen” izleyiciler olmamak için, bu coğrafyanın tarihinde zengin örnekleri bulunan bu potansiyeli yeniden keşfedelim.

Emrah Tekin

The post Tuğlaları Siz Koydunuz, Duvarınızı Yıkacağız appeared first on Meydan Gazetesi.

Recep Tayyip Erdoğan 29 Mart Pazartesi günü yapılan kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamalarda Ramazan boyunca kafe/bar/lokantaların sadece paket servisine açık olacağını söyledi.

“Lokanta ve kafe gibi işletmeler renk ayrımı olmaksızın tüm Türkiye’de yüzde 50 kapasite ve belirlenen kurallara uygun şekilde çalışabilecek. Ramazan’da ise hizmetler paket servis ile sınırlandıracak.”

Kasım ayından beri kapalı olan mekanların çalışanları üst üste krizin yoksulluğu ile, açlığa mahkum eden yasaklara karşı “Hesabı Biz Ödemeyeceğiz” diyerek eylem yapmıştı.

AKP kongreleri ile ilgili eleştiride bulunmadığı için eleştirilen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da bu Ramazan’da namazların devam edeceğini söyledi:

“Teravihler kapalı olmayacak. Bu noktada hassasiyet gösterilerek, tedbirler alınarak kılınmaya devam edilecek.”

The post Kafelerde Virüs Var, Camilerde Yok appeared first on Meydan Gazetesi.

Çalışmaktan başka her şey yasaklanmıştı: sokakta yürümek, eğlenmek, şarkı söylemek, dans etmek, buluşmak, her şey yasaklanmıştı…
1984, G.Orwell

2.Dünya Savaşı sırasında Auschwitz’de veya başka bir toplama kampında bir Yahudi veya Çingene olduğunuzu düşünün. Kafanızı kaldırıp duvara baktığınızda o meşhur Alman özdeyişini görüyorsunuz: “Arbeit macht frei!”. Çalışmak özgürleştirir! Hayatta kalmak için o umuda tutunduğunuzu düşünün; “Yeteri kadar özverili çalışırsam ben, çocuklarım, arkadaşlarım, halkım özgürlüğüne kavuşabilir demek ki.” diye düşünürdünüz. Belki de en çalışkan işçilerden biri olurdunuz. Kendiniz de aynı şeyi tekrarlardınız içinizden; “Çalışmak özgürleştirir!” Günler gelip geçerken artık özgürlüğünüzün çalışmaktan gelmediğini anlardınız ve başka yollar arardınız. İşte o zaman devlet için “kullanışlı” değil “riskli” sıfatı taşımaya başlardınız ve sonunda kendinizi -sabun yapılacağınızı düşünmeden- duş almaya götürülürken bulurdunuz. Bu hikâyenin sonunu hepimiz biliyoruz.

Sonunu bilmediğimiz ama bugününe hâkim olduğumuz bir “Arbeit macht frei!” hikayesinden de bahsedelim isterseniz. Son alınan kısıtlama kararlarını biliyoruz. Yaş meselesini tam anlamasak da saatleri artık öğrendik, 21:00-05:00 saatleri arasında sokağa çıkamıyoruz. Hafta sonu ise bütünüyle yasak. Tabi bütün bu saatler, kısıtlamalar beraberinde kocaman bir şerh ile geliyor. Eğer çalışmak için çıkacaksak çıkabiliriz. Onun dışında HER ŞEY yasak. İşçi miyiz? O zaman “çalışmak özgürleştirir”. Çalışmak için fazla yaşlı veya fazla mı genciz? O zaman bize yaşam yasak.

Adı henüz konulmadı ama kocaman bir toplama kampında yaşıyoruz. Bir adam ara ara televizyonlara çıkıyor ve başlıyor konuşmaya, dakikalarca aynı şeyi tekrarlıyor: “Bunlar” diyor “terörist bunlar”, “bunlar” diyor “vatan haini bunlar”, “bunlar, bunlar…” diye sayıklıyor. Sonra da 3-5 dakika “bu yasak, şu yasak” diye konuşuyor. Çok anlamıyoruz neyin yasak olduğunu ama tek bir şeyden eminiz; eğer işçiysen sana çalışmak serbest, gerisi yasak. Sonra biz anlamayanlar için bakanlıklar, iletişim başkanlıkları vs. tercüme ediyor. “Arbeit macht frei!”. Çalışırken devlet için kullanışlıyız, kendimize ait olduğu bile şüpheli olan kendi zamanımızda ise riskliyiz. Bu Auschwitz’in Yahudileri ve Çingeneleri biz çalışanlarız, biz işçileriz. Çalışmanın özgürleştirmediğini de anlıyoruz ama faturalarımız var, kiralarımız var, taksitlerimiz var, kaynaması gereken tencerelerimiz var ama özgürlüğümüz yok. Bu hikâye farklı bir şekilde bitecek mi? Devletin bizi sabun yapmasını mı bekleyeceğiz? Yarına dair hiçbir umut yok mu? Biz, çocuklarımız, arkadaşlarımız, halkımız nasıl olacak da özgürlüğe kavuşacağız? O zaman bu ücretli köleliğin, bu kepaze sömürü sisteminin üstüne bizden önce düşünen birinin sözlerini hatırlamakla başlayabiliriz işe:

“Daha dün çok değil on bin yıl kadar önceleri, insanlar ancak acıkınca inlerinden çıkarlardı(sözgelimi). Hepsinin aynı saatlerde uyanıp, aynı saatlerde inlerinden fırlamaları olacak şey değildi. Bugün bir de bunu her gün yaptıklarını düşünce, aklım durdu. Akıllı hayvan bunu yapar mıydı? Gereksinimi (örneğin açlığı) ona batmaya başlayınca ava ya da toplamaya çıkardı. Günümüzde insanların, yılın hemen her günü ava çıkmaları, sekizden beşe iş talim etmeleri akıllı bir iş mi? Özgür insan, yaşamı tutsaklığa çevirecek kadar akılsız mıydı?… İnsanın hep böyle yaşamadığını anımsadım. Dolayısıyla ileride böyle yaşamayabileceğini düşünerek umutlandım. Bu devletle gelen, devletin getirdiği bir yaşam biçimi (ya da biçimsiz bir yaşam) idi.” *

Bize sadece çalışmak serbestken yaşamak yasak. Bunun sebebi 75 yıl önce neyse şimdi de o. Devlet. Ortadan kaldırılması gereken, aksi halde kendini korumak uğruna insanları sabun haline getirmekten bile çekinmeyen ve mottosu “Arbeit macht frei!” olan devlet.

Burak Aktaş

*Şenel, Alaeddin. “Çalışma, Baban Gibi, Köle Olma.” Cogito Üç Aylık Düşünce Dergisi 12 (1997): 89-92

The post Çalışmak Korona Yapar – Arbeit Macht Korona appeared first on Meydan Gazetesi.

Geçtiğimiz 25 Eylül günü, 2014’teki Kobané dayanışma eylemleri bahane edilerek gözaltına alınan HDP’li siyasetçilerin gözaltı süreleri 4 gün uzatıldı.

Sabah saatlerinde, HDP’li siyasetçiler ek gözaltı sürelerinin alınması için Ankara Adliyesi’ne getirildi. Avukatların ise Sulh Ceza Hakimliği koridorundan avukatların çıkması istenerek, müvekkil avukat görüşmesi engellendi.

Dört gündür gözaltında tutulan siyasetçilerin isimleri şöyle: Ayhan Bilgen, Alp Altınörs, Nazmi Gür, Altan Tan, Ayla Akat, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Bircan Yorulmaz, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Dilek Yağlı, Can Memiş, Günay Kubilay, Bülent Parmaksız, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, İsmail Şengül, Ali Ürküt, Cihan Erdal, Emine Beyza Üstün.

Öte yandan dün, yedikleri yemekten dolayı bazı HDP’liler zehirlenmişti. HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, gıda zehirlenmesi şikayetiyle hastaneye kaldırılan Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in serum verildikten sonra TEM’e geri getirildiğini, HDP eski MYK üyeleri Can Memiş ve İsmail Şengün’ün ise verilen serumun bitmesinin ardından TEM’e getirildiğini belirtti.

The post HDP’lilerin Gözaltı Süresi Uzatıldı appeared first on Meydan Gazetesi.

Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, sanal ortamda düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda konuştu. Muallim, önceden kaydedilen konuşmasında Ankara’nın dış politikasına sert eleştiriler yöneltere ‘Suriye ve bölgedeki terörün ana destekçilerinden biri’ olarak nitelendirdi.

Muallim ayrıca Ankara’nın, Covid-19 vakalarında artış görülen Rojava’nın suyunu keserek  ‘savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediğini” belirtti.

Suriyeli bakan, TC’nin ‘Suriye’den Libya’ya terörist ve paralı asker taşımak’, ‘Irak’ın egemenliğini ihlal etmek’, ‘Suriyeli sığınmacıları Avrupa’ya karşı pazarlık kozu olarak kullanmak’ ve ‘Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinde güç kullanarak hak iddia etmek’ fiillerini gerçekleştirdiğini ifade etti.

Velid Muallim, Ankara’nın ‘uluslararası hukuka göre haydut bir rejim haline geldiğini’, ‘tüm bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehlikeye attığını ve durdurulmasının gerektiğini’ söyledi.

Muallim ayrıca Suriye’deki TSK ve ABD askeri varlığını kast ederek, “Suriye hükümeti uluslararası hukuk kapsamındaki tüm yolları kullanarak işgale son vermek için ne gerekiyorsa yapacaktır” diye konuştu.

The post Şam’dan Ankara’ya “Terör Sponsorluğu” Suçlaması appeared first on Meydan Gazetesi.

Riyad, Ankara’ya yönelik fiili olarak başlattığı ambargoyu bu ayın sonunda “Made in Turkey” damgalı malları bu ayın sonunda itibaren almayacağını açıklayarak resmi hale getiriyor.

En fazla ihracat yapılan 15. ülke olan ve 3.3 milyar dolarlık ihracatı 3 milyar dolarlık da ithalat hacmi olan Suudi Arabistan’ın bu kararının var olan ekonomik krizi artırması bekleniyor.

Suudi Arabistan ile TC arasında, Mısır’da 2013’te gerçekleşen askeri darbe, Suriye politikalarında yaşanan ayrışma, Ankara’nın Müslüman Kardeşler ile ilişkisi, Katar ile yaşanan gerilimde Ankara’nın Riyad karşıtı bir tutum alması, Cemal Kaşıkçı olayı, Libya, Doğu Akdeniz ve Sudan’da yaşanan gelişmelerde karşıt saflarda bulunmak gibi birden fazla başlıkta gerilim yaşanıyor.

The post Suudi Arabistan’dan “Made in Turkey” Damgalı Ürünlere Ambargo appeared first on Meydan Gazetesi.

Kobané ile dayanışma eylemlerinin üzerinden 6 yıl geçtikten sonra, AYM’nin “hak ihlali” kararına rağmen, önceki gün 82 HDP üyesine dönük operasyon gerçekleştirilmişti. Kobané sürecinde başbakan olan Ahmet Davutoğlu’na HDP eş genel başkanı Pervin Buldan tarafından “Gerçekleri anlatmanın tam zamanı” çağrısı yapıldı.

Mezopotamya Ajansı’na verdiği mülakatta Buldan, “O dönem iktidar içinde olan, bugün bir şekilde iktidardan kopmuş olan, gerçekleri bilen insanların konuşmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Davutoğlu, özellikle ‘Çöktürme Planı’nın devrede olduğu dönemde, öncesinde de çözüm sürecinde birlikte mesai harcadığımız, birlikte zaman geçirdiğimiz, süreci birlikte yürütmeye çalıştığımız bir isim. Dolayısıyla bütün bu yaşanılanlardan haberdar, her şeyi bilen kilit bir isim…” diye konuştu.

Pervin Buldan açıklamasında, “…AKP hükümetinin uzun bir süredir siyasi soykırım operasyonları üzerinden siyasi darbeleri hayata geçirdiğini görüyoruz. Operasyon bunun yeni bir aşamasıydı. Çünkü çok geniş kapsamlı, daha önce partimizde milletvekilliği yapan şuan belediye başkanı olan, MYK üyelerimizin olduğu geniş kapsamlı bir operasyonla karşı karşıyayız.…” ifadelerini kulandı.

The post Davutoğlu’na “Gerçekleri Açıkla” Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.

ABD’nin yasama organı Kongre’nin alt kanadı Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Partili Başkanı Nancy Pelosi, Başkan Donald Trump’ın seçimleri kaybederse görevi barışçıl bir şekilde teslim edip etmeyeceğiyle ilgili soruları yanıtlamaktan kaçınmasına, sonuçları kabul edilmeyen 7 Haziran 2015 ve 31 Mart 2019 seçimlerine atıfla “TC’de değilsiniz” sözleriyle tepki gösterdi.

Pelosi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kuzey Kore lider Kim Jong-un ve Erdoğan’ı örnek göstererek, “Trump hükûmetteki rolünü uzun süre uzatanlara özeniyor” diye konuştu.

Trump, çarşamba günü yaptığı basın toplantısında seçimleri kaybederse başkanlık makamını barışçıl bir şeklide rakibine verip vermeyeceğiyle ilgili soruyu “Duruma göre bakacağız” diye yanıtlamıştı. Donald Trump, Korona Krizi nedeniyle posta yoluyla oy kullanmanın seçime şaibe karıştıracağını söylemişti.

The post Pelosi’den Trump’a: “Burası TC Değil” appeared first on Meydan Gazetesi.

ABD’de yayınlanan  Wall Street Journal (WSJ) gazetesinde yer alan makalede, Suudi Kraliyet ailesinde Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MbS) ile Kral Selman bin Abdulaziz arasında “İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi” konusunda anlaşmazlık yaşandığı bilgisi verildi.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre makalede, Kral Selman bin Abdulaziz’in, İsrail’e yönelik boykotun ve Filistinlilerin bağımsız devlet talebinin destekçisi olduğu, Veliaht MbS’nin ise, İsrail’le ticaret yapmak ve İran karşıtı bloğu güçlendirmek için İsrail’in Filistin sorununu “geride bırakması gerektiği” düşüncesinde olduğu belirtildi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve Başdanışmanı Jared Kushner ile MbS arasında yapılan görüşmede Veliaht Prens’in, Suudi Kral’ın İsrail ile “normalleşmeye” itirazı nedeniyle Suud’un şimdilik yapabileceği en fazla şeyin iç ve dış siyasetinde Riyad’ın etkili olduğu Bahreyn’in anlaşmaya katılmasını sağlamak olduğu ifade edildi.

ABD Başkanı Trump, 13 Ağustos’ta İsrail ile BAE’nin, 11 Eylül’de ise İsrail ile Bahreyn’in “ilişkilerini tamamen normalleştirmek” için İbrahim Anlaşması adı verilen mutabakata vardıklarını duyurmuştu.
BAE ve Bahreyn, 1979’da Mısır’ın, 1994’te de Ürdün’ün ardından İsrail ile “normalleşme” anlaşmasına varan üçüncü ve dördüncü Arap devletleri olmuştu.

The post Wall Street Journal: Suudi Arabistan’da “Normalleşme” Çatlağı appeared first on Meydan Gazetesi.

Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama faaliyetleri, Atina ve Ankara arasında var olan kıta sahanlığı tartışmalarını güncellerken, Fransa’nın da bölgede daha etkili bir rol üstlenmek istediğini göstermesini sağladı.

Askeri adımlar, diplomasiyi ikinci plana iterken, geçtiğimiz hafta Erdoğan ile Macron arasındaki gerilim, karşılıklı atışmalara dönüşmüştü.

İki devlet arasındaki gerilim sürerken Macron, sosyal medya hesabından Türkçe paylaşım yaptı.

Macron, Fransa’nın ev sahipliğinde Korsika adasındaki Ajaccio kentinde İspanya, İtalya, Malta, Portekiz, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın katılımıyla Avrupa Birliği (AB) Üyesi Güney Avrupa Ülkeleri’nin katılımıyla gerçekleşen Med-7 Zirvesi’ni işaret ederek yaptığı paylaşımda şu ifadelere yer verdi:

“Ajaccio’da, Türkiye’ye net bir mesaj gönderdik: iyi niyetli, naiflik olmaksızın sorumlu bir diyaloğu yeniden açalım. Bu çağrı bundan böyle Avrupa Parlamentosu’nun da çağrısı. Görünüşe göre de işitilmiş. İlerleyelim.”

The post Macron Türkçe Mesaj Paylaştı appeared first on Meydan Gazetesi.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek,  Haber Global’de yayınlanan Jülide Ateş ile 40 programına konuk oldu. Ateş’in “Hiçbir gizli servise çalıştınız mı?” sorusuna çok sinirlenen Perinçek,  “Siz hangi cesaretle ülkenin en karakterli insanına bu soruyu sorabiliyorsunuz? Bu görüntüleri yayınlamazsanız namuslu değilsiniz” diye cevap verdi.

Doğu Perinçek programda ayrıca Jülide Ateş’in, 1990’da Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki Mahsum Korkmaz Askeri Akademisi’ni ziyaretini kast ederek “Öcalan’ın çiçeğini kabul ettiğine pişman mısın” sorusuna “7 milyar insan tweet de atsa o çiçeği yine alırdım” yanıtını verdi.

Perinçek, darbelerle ilgili soruya ise “27 Mayıs 1960 bir darbe değil, büyük bir halk hareketiydi. Asker gördüğümüz her yerde darbe aramak yanlış…” diye yanıt verdi.

Çin devletinin Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nde soykırım uygulamadığını iddia eden Perinçek, Çin’e bakış açısı ve Maoculukla ilgili de şunları söyledi:

“Hiçbir zaman hayatımda “Maocu” olmadım. Uygur Türkleri’ne soykırım’ iddialarının hepsi uydurma. ‘Bize çocuk doğurtturmuyorlar’ diyen Uygur Bölgesinin lideri olan Rabia Hanım’ın 17 tane çocuğu var. Oraya gittiğinizde bu özgürlüğü görürsünüz. Amerikan propagandalılarındaki gibi zulüm falan yok. Toplama kampları eğitim ensitüsü gibi düşünün. Bunların gerçekle hiçbir ilişkisi yok.”

The post Perinçek “Gizli Servis” Sorusuna Kızdı! appeared first on Meydan Gazetesi.

Devlet iktidarının fiili “propaganda bakanlığı” şeklinde işlev gören, direkt Cumhurbaşkanlığı’na bağı olan İletişim Başkanlığı bünyesinde ve başkanlığın söz konusu fiili işleviyle örtüşen bir birim kuruldu. “Psikolojik harekât, propaganda ve algı operasyonu’nu” belirleyip “karşı faaliyet” yürütecek birimin resmi adı Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı  olarak açıklandı.

Bugün Resmi Gazete’de kuruluş duyurusu yapılan Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı’nın kriz, afet, olağanüstü hal dönemleri ile yakın savaş tehdidi, seferberlik ve savaş halinde devletin belirlediği hedeflere ulaşmak için stratejik iletişim ve kriz yönetimi faaliyetlerinde bulunacağı duyuruldu.

The post “Psikolojik Harekât ve Algı Operasyonu’na Karşı Faaliyet Başkanlığı” Kuruldu appeared first on Meydan Gazetesi.