2. Dünya Savaşı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 23 Sep 2017 18:48:50 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Asya Pasifik’ten Çıkan Savaş Kıvılcımları – Mercan Doğan https://meydan1.org/2017/09/23/asya-pasifikten-cikan-savas-kivilcimlari-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2017/09/23/asya-pasifikten-cikan-savas-kivilcimlari-mercan-dogan/#respond Sat, 23 Sep 2017 18:48:50 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/23/asya-pasifikten-cikan-savas-kivilcimlari-mercan-dogan/ BM’nin düzenlediği “Silahsızlanma Konferansı’na katılan Kuzey Kore BM Daimi Büyükelçisi Han Tae Song’un, Kuzey Kore’nin depreme neden olan hidrojen bombası denemesini hakkında ABD için “daha büyük hediye paketleri göndermek istiyoruz” demesi, Kuzey Kore’yi yeniden dünya gündemine taşıdı. Sadece Kuzey Kore – ABD Değil, Asya Pasifik Gerilimi Kuzey Kore bahsi açıldığında karşı cephe olarak sadece ABD’den […]

The post Asya Pasifik’ten Çıkan Savaş Kıvılcımları – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
BM’nin düzenlediği “Silahsızlanma Konferansı’na katılan Kuzey Kore BM Daimi Büyükelçisi Han Tae Song’un, Kuzey Kore’nin depreme neden olan hidrojen bombası denemesini hakkında ABD için “daha büyük hediye paketleri göndermek istiyoruz” demesi, Kuzey Kore’yi yeniden dünya gündemine taşıdı.


Sadece Kuzey Kore – ABD Değil, Asya Pasifik Gerilimi

Kuzey Kore bahsi açıldığında karşı cephe olarak sadece ABD’den bahsetmek, meseleyi iki bilinmeyenli denklem olarak ele alıp özünü kavrayamamaktan kaynaklanır. Evet, son altı ay içinde Kuzey Kore-ABD düşmanlığı 1953’te Kore Savaşı’nın bitiminden bu yana görülmemiş bir seviyeye yükselmiştir, bu inkar edilemez. Devletler arası arenada; yeni bölgesel ve küresel güçlerin sahne aldığı çift değil çok kutuplu bir dünyada, hiçbir denklem sadece iki bilinmeyenden oluşmaz. Kesin olan bir diğer husus da; Kuzey Kore merkezli olarak aslında Asya’da bir söz sahibi olma yarışının sürmekte olduğudur. Bu yarışta ikincil aktörler gibi gözüken Çin ve -tarihte toprakları atom bombasına maruz kalan tek devlet konumunda olan ve zaten 2. Dünya Savaşı sonrası anayasasının 9. maddesiyle kesin bir dille savaşa girmenin yasak ilan edildiği ancak 2014’te “saldırıya uğrayan bir müttefikine yardım amacıyla” savaşlara katılabileceği kabul edilen- Japonya’nın yanı sıra başka devletlerin de kendilerine yer bulma çabası içinde olduğu söylenebilir.

Hali hazırda Kuzey Kore’ye BM kanalı aracılığıyla uygulanmak istenen kararların, en yakın komşularından Çin’in müdahalesi yüzünden sonuca ulaşamadığı dillendirilirken, ABD Başkanı Trump da Kuzey Kore’nin “saldırgan politikası”nın engellenmesi için basın aracılığıyla sık sık Çin’e çağrı yapıyor; üstelik her seçeneğin masada olduğunu belirterek. Çin’e -birçok uluslararası meselede olduğu gibi- Kuzey Kore konusunda da en yakın devlet Rusya gibi gözüküyor. Geçtiğimiz aylarda ise Rusya ve Çin Dışişleri Bakanları bir açıklama yaparak Kuzey Kore’nin nükleer denemelerinin engellenmesi için gerilimin arttırılmaması gerektiğini belirtmiş, diplomatik yolları önermişti.

Suriye gibi bir büyük uluslararası krizde daha ABD’ye karşı Rusya ve Çin aynı cephede yer alıyor, ancak meselenin muhatabı Suriye’dekinin aksine bu kez Çin. Çin, zaman zaman Kuzey Kore’nin füze denemelerini kınayan açıklamalar yapsa da, Kuzey Kore üzerinde sanıldığı kadar bir etkisinin olmadığını sıkça yineliyor. Herhangi bir savaş çıkması durumunda sınırına yüz binlerce insanın “yığılmasından” korktuğu belirtilen Çin’i, ABD Başkanı Trump ise deyim yerindeyse provoke etmeye çalışıyor. Çin’in sorunun çözülmesinde gayretli olduğunu söyleyen Trump’a göre, depreme yol açan son füze denemesiyle birlikte Kuzey Kore, Çin’e saygısızlık yaptı.

Yaşadığımız topraklardaki siyasi iktidarın da meseleye ilişkin yorumları eksik kalmıyor. “Nükleer silahlanmanın sürekli karşısında olduğunu söyleyenlerin burada nükleer silahlanmayla birbirlerini tehdit eder hale gelmesi düşündürücüdür.” diyerek ABD’nin ikiyüzlü bir politika izlediğine işaret eden Erdoğan, nükleer silah karşıtlığından çok neyin kaygısını güttüğünü bir sonraki cümlesinde açık ediyor. Gelişmemiş ülkelere nükleer silahlanmada fırsat tanımayanlardan şikayetçi olarak diyor ki “ Yani senin olsun ama bir diğerinin olmasın, bunu anlamak mümkün değil.”

Son olarak TC’nin de bileşeni olduğu NATO’nun Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, yangına körükle giderek “Kuzey Kore’nin küresel bir tehdit oluşturduğunu ve bu nedenle küresel bir yanıt verilmesi gerektiğini” söyledi. Her gün yeni bir açıklama, çalınan savaş borazanları…

Milyonlarca insanın kaderini, ne yapacağı asla tahmin edilemeyecek olan iktidara ve iktidarlılara bağlayan sistemle burun buruna durduğumuz bu günlerde, kışkırtıcı sözlerle çıkan kıvılcımlar yere düşmeden kül mü olacak, yoksa dünyayı kavuracak yangın buradan mı çıkacak; henüz tahmin edilemiyor.


Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Asya Pasifik’ten Çıkan Savaş Kıvılcımları – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/23/asya-pasifikten-cikan-savas-kivilcimlari-mercan-dogan/feed/ 0
“Savaş Ekonomisi” – Özgür Oktay https://meydan1.org/2015/04/20/savas-ekonomisi-ozgur-oktay/ https://meydan1.org/2015/04/20/savas-ekonomisi-ozgur-oktay/#respond Mon, 20 Apr 2015 12:44:05 +0000 https://test.meydan.org/2015/04/20/savas-ekonomisi-ozgur-oktay/ Her ne kadar bugünün savaşları, eskisi gibi büyük güçlerin doğrudan savaşlarından, uzak coğrafyalardaki aracılı savaşlara dönüşmüş olsa da, savaş ve devlet ekonomisi arasındaki ilişki çok değişmedi. Ekonomistler, rakamlara bakarak savaşların devlet ekonomisini krizden kurtardığını savunurken; halklar için savaş, yaşamlarının yok edilmesi, savaş ekonomisi ise daha çok sömürü, karne ve yokluk demektir. Büyük Buhran Ekonomik kriz-savaş […]

The post “Savaş Ekonomisi” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Savaş Ekonomisi özgür Oktay

Her ne kadar bugünün savaşları, eskisi gibi büyük güçlerin doğrudan savaşlarından, uzak coğrafyalardaki aracılı savaşlara dönüşmüş olsa da, savaş ve devlet ekonomisi arasındaki ilişki çok değişmedi. Ekonomistler, rakamlara bakarak savaşların devlet ekonomisini krizden kurtardığını savunurken; halklar için savaş, yaşamlarının yok edilmesi, savaş ekonomisi ise daha çok sömürü, karne ve yokluk demektir.

Büyük Buhran

Ekonomik kriz-savaş ikilisinin en büyük örneği, 1930 Büyük Buhranı’yla başlayan krizin ardından gelen 2. Dünya Savaşı’dır. Savaş ekonomisine geçilmesiyle birlikte birçok ülkede işsizlik oranı azalmış, işsizlerin bir kısmı askere alınırken, parası olanlar savaş senetleri alarak “milli” ekonomiye katkıda bulunmuşlardır. Savaştan kaçan göçmenler ve kadınlarsa yeni ucuz işçiler olarak kapitalizmi kurtaran savaş ekonomisini sırtlamışlardır.

2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’li büyük şirketler, Alman endüstrisinin üretim araçlarının bir bölümünü ve büyük miktarda patenti gasp etmiş, kapitalin büyük şirketlerde yoğunlaşması sonucunda sömürü giderek daha da artmıştır. Savaşta büyük yıkıma uğrayan Almanya ve Japonya gibi ülkelerin halkları ise, zorunlu olarak “mucizeler” yaratmıştır.

ABD, savaş döneminde oluşturulan Savaş Üretim Kurulu’nu 1945’te kapatsa da, 26 büyük şirketle kurulan ilişkiler ağı, ya da askeri-endüstriyel kompleks büyümeye devam etmiş, 1958’e kadar devletin askeri harcamaları sürekli artmıştır. ABD, bu dönemdeki askeri harcamaları hem “Komünizm Tehlikesi” hem de “ekonomiyi canlandırma” gerekçesiyle sürdürürken, FBI ve CIA gibi özgürlükleri yok eden yapıları derinleşip genişletmiştir. Savaşla birlikte yükselen milliyetçilik, devletin radikal işçi hareketlerini ezmesine olanak sağlamıştır.

1971 Nixon Şoku ve 1973 Petrol Krizi

2. Dünya Savaşı biterken altın rezervlerinin üçte ikisini kontrol eden ABD, bütün uluslararası para birimlerinin altına endekslendiği eski sistemin yerine, bütün para birimlerini hem altına hem dolara endekslendiği Bretton Woods sistemini, 1944’te Batı Bloğu’na kabul ettirmiştir. Ekonomisi sürekli büyüyen ABD, Vietnam Savaşı sonrasında bir anda patlayan para arzını altınla karşılayamadığı için doların değeri düşmüştür. 1971’de başkan Nixon, Bretton Woods sistemini tek taraflı olarak terk ettiğini açıklamış, diğer ülkelerin ellerindeki doların değeri bir anda düşmüştür. Batı Bloğu’nda oluşan bu kriz, büyük buhrandan sonraki ilk büyük krizdir.

Bu krize girmek istemeyen Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC), 1971’de petrol fiyatlarını altına endeksleyeceğini açıklamış, hemen ardından 1973’te Mısır ve Suriye, diğer Arap ülkelerinin desteğini de alarak, Batı Şeria ve Gazze’yi 1967’de işgal eden İsrail’e saldırmış ve Ramazan Savaşı başlamıştır. OPEC’in Arap üyeleri, bu savaşta İsrail’e yardım eden ABD, İngiltere, vb. ülkelere petrol ambargosu koyunca, Batı Bloğu’nda da petrol krizi başlamıştır.

Kapıdaki Kriz

Son 10 yılın Türkiye ekonomisi, dış borcun sürekli arttığı, inşaat temelli bir büyüme ekonomisidir. Şehrin her yerini birbirine bağlayan yollar, daha çok emekçiyi kapitalizmin sömürüsüne ulaştırırken, AVM’ler de iç tüketimi artırarak ekonomiyi büyütür. Ancak yapılan inşaatların çoğu devlet ekonomisi açısından ölü yatırımdır, dış borçları ödemeye yaramaz; bunu kapitalistlerin kendi ekonomistlerinden de duyabilirsiniz. Örneğin kriz uzmanı ve Forbes yazarı Jesse Colombo, TL’de geçtiğimiz ay yaşanan değer kaybını bir yıl önceden haber vermiştir ve bunu bu “kırılgan ekonomi”ye bağlamıştır. Bu ekonomi, küresel ekonomik bir kriz ya da bölgesel siyasi bir kriz karşısında borç bulamama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Böylesi bir durumda ekonomi derin bir krize girer.

Ancak TL’de yaşanan değer kaybı gibi birçok olumsuzluğa rağmen öngörülen krizler sürekli teğet geçmektedir. Bunun nedeni devletin krize karşı uyguladığı iki ana stratejidir: Savaş ekonomisi ve yaşamı yok eden enerji yatırımları. Devlet hem savaşa hazırlık için, hem de ciddi yerel direnişle karşılaşan enerji yatırımlarını güvenceye almak için askeri gücünü ve yatırımlarını artırmaktadır.

Devlet, uzun zamandır Ortadoğu’da aktif bir silahlı bir güç olmaya çalışmaktadır. Bu hem ekonomik krize çözüm, hem daha fazla siyasi güç demektir. Küresel güçlerin pis işleri her zaman iyi para eder. Ortadoğu’da silahlı güç olmak, aynı zamanda Ortadoğu petrolünden pay almak demektir. Savaş demek, yıkım demektir; yıkımsa inşaat sektörünün yeniden canlanması anlamına gelir.

Devletin desteklediği IŞİD güçleri Kobanê’den kovulduktan sonra devletin yaptığı açıklamalarda TOKİ’den bahsetmesi, giremediği yerlere bile kapitalist sömürüyü taşımayı hayal ettiğini gösteriyor.

Türkiye silah endüstrisi 2013’te 19,1 milyar dolarla dünyada 14. sıradadır. Dünya genelinde gerileyen savaş harcamaları, T.C’de 10 yılda %13 artmıştır. (Kaynak: SIPRI) Devlet, askeri yatırımlarını kullanmak için sürekli fırsat kollamaktadır. Afganistan’a asker göndermek gibi ısınma turlarının ardından, küresel bir aktör olma çabasıyla Esad’a karşı savaş çağrısı yapmış, küresel destek alamayınca başarısız olmuştur.

Dün okyanus ötesinden 2. Dünya Savaşı’na giren ABD’nin stratejisi neyse, o zamandan beri silahlanan, T.C’den Arap Emirliklerine, İsrail’den Esad rejimine kadar tüm Ortadoğu devletlerinin stratejisi de odur. Kapitalizm krizleri, krizler savaşları ve savaşlar da katliamlardan ve sefaletten sonra daha fazla sömürüyü getirmektedir.

Özgür Oktay

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Savaş Ekonomisi” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/04/20/savas-ekonomisi-ozgur-oktay/feed/ 0