2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri kanunu – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 15 Jul 2017 09:29:36 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Devletin Her Hali Şiddettir – Davut Erkan https://meydan1.org/2017/07/15/devletin-her-hali-siddettir-davut-erkan/ https://meydan1.org/2017/07/15/devletin-her-hali-siddettir-davut-erkan/#respond Sat, 15 Jul 2017 09:29:36 +0000 https://test.meydan.org/2017/07/15/devletin-her-hali-siddettir-davut-erkan/ “Olağanüstü hal” hukuk literatüründe, bir devletin karşılaştığı bir kriz durumunu aşmak için, olağan yönetim usulünün ötesinde yani olağanüstü yönetim usullerine başvurduğu döneme verilen addır. Modern devletler, meşruiyetinin kaynağı olarak toplum sözleşmesi fikrine, teknik anlamda ise devletlerin sınırlarını belirleyen uluslararası sözleşmeleri ve devletin temel ilkelerini ve örgütlenme biçimini düzenleyen anayasaları işaret eder. Bu kapsamda devlet, vatandaşlarının […]

The post Devletin Her Hali Şiddettir – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

“Olağanüstü hal” hukuk literatüründe, bir devletin karşılaştığı bir kriz durumunu aşmak için, olağan yönetim usulünün ötesinde yani olağanüstü yönetim usullerine başvurduğu döneme verilen addır.

Modern devletler, meşruiyetinin kaynağı olarak toplum sözleşmesi fikrine, teknik anlamda ise devletlerin sınırlarını belirleyen uluslararası sözleşmeleri ve devletin temel ilkelerini ve örgütlenme biçimini düzenleyen anayasaları işaret eder. Bu kapsamda devlet, vatandaşlarının güvenliğini, hak ve özgürlüklerini koruma işlevini yerine getirdiğini iddia eder. Olağanüstü dönemlerde ise, devletin bu işlevini uzun vadede devam ettirebilmesi için geçici olarak vatandaşlara tanınan hakların az ya da çok kısıtlandığı ya da bazı hakların tamamen ortadan kaldırıldığı kabul edilir.

Olağanüstü hal, hem şekli anlamda hem de içerik anlamında devletten devlete farklılık gösterir. Bu yazının konusunu ise, 20 Temmuz 2016 tarihinden itibaren içerisinde yaşadığımız OHAL düzeni oluşturacak.

YENİ “TÜRK TİPİ” OHAL

Türkiye hukukunda OHAL düzeninin en belirgin özelliği, kanuni düzenleme yapma yetkisinin tek başına hükümetin elinde olmasıdır. Olağan dönemde yasalar, meclis içerisinde belirli aşamalar takip edilerek, mecliste bulunan partiler ve milletvekillerince bir tartışma sürecinden geçerek ve sonunda da belli bir çoğunluk oyun sağlanmasıyla çıkarılır. Ancak OHAL döneminde, meclisin bu işlevi ortadan kalkar ve hükümet KHK (Kanun Hükmünde Kararname) yayınlama yoluyla bütün toplumu bağlayıcı düzenlemeler yapar. Bu yetkinin kapsamı teorik olarak OHAL ilan edilmesine neden olan husus ile sınırlı olsa da, pratikte araçlara kış lastiği zorunluluğu dahi KHK ile düzenlenebilmektedir.

OHAL’i olağan dönemlerden ayıran bir başka özellik ise, KHK’lara karşı Anayasal denetimin olmamasıdır. Herhangi bir yasanın kısmen ya da tamamen Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurma ve iptalini sağlamak mümkün iken, OHAL KHK’lerine karşı anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamıyor.

Bunun da ötesinde, KHK düzenlemelerinden etkilenen kişiler, bireysel olarak da haklarının ihlal edildiğini, mağdur edildiklerini iddia edememektedir. Yani KHK’lara karşı her türlü hukuk yolu kapalıdır. OHAL sürecinde İdare Mahkemeleri, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile, kendilerine başvuran kişilerin başvurularını reddetti. Önceki OHAL dönemlerinde AYM, KHK’ları en azından şekli anlamda ya da düzenlemenin konusu ve kapsamı itibariyle denetim yaparken, yeni Türkiye AYM’si kayıtsız ve şartsız olarak Olağanüstü Hal’de yayınlanan KHK’lara karşı yargı yolunu tamamen kapatmış durumda.

Tüm bunlar karşısında, içinde bulunduğumuz OHAL döneminin, bir hukuk düzeni olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Hukukun tamamen ortadan kaldırıldığı, hükümetin istediği konuda istediği düzenlemeyi yapabildiği, hukuksal olarak hiçbir hak arama yolunun olmadığı ve ne zaman biteceğinin de hükümetin keyfine kaldığı bir dönemden bahsediyoruz. Sürekli hükümet diyoruz ama artık yasallaşan partili cumhurbaşkanlığı sisteminde hükümet derken aslında sadece cumhurbaşkanından bahsettiğimiz de herkesin malumu bir husus.

KHK’larla kapatılan yüzlerce dernekten biri olan ÇHD’nin düzenlediği sempozyumda, OHAL dönemi için “Ay’ın karanlık yüzü” benzetmesi yapılmıştı. Bana öyle geliyor ki, bu düzen için lamba metaforu daha uygun düşmektedir. İktidar, gece karanlığında bütün ışıkları söndürerek elindeki sopayla kendinden olmayan herkesi pata küte dövmektedir.

Yanlış anlaşılmasın, olağan dönemde hukukun, hakların, demokrasinin vs. olduğu ya da varsa dahi matah şeyler oldukları iddiasında değilim. Mücadele etme yolunu seçen ezilenler için olağan dönem de olağanüstü dönemdir. Yok sayılan, kentleri bombalanan ve katledilen halklar, sömürülen ve iş cinayetleriyle katledilen işçiler, erkek egemen dünyanın ezdiği ve katlettiği kadınlar, LGBTİ’ler, yok edilen yaşam alanları vs… Devletin olağan hali budur.

OLAĞANÜSTÜ OHAL’DEN OLAĞAN OHAL’E

İçinden geçmekte olduğumuz OHAL düzeni, hak ihlallerini ve baskıyı yaygınlaştırmakta ve arttırmakta, ama daha da önemlisi bunu sürekli hale getirmektedir. Er ya da geç OHAL kalksa dahi, yaratılan bu olağanüstü hal, çok uzun bir süre daha devam edecek. Bu sürecin temeli ise esasen 15 Temmuz’a değil, 7 Haziran seçimlerine dayanmaktadır. Hatırlayalım, AKP tek başına iktidar imkânını yitirdikten sonra Kürt kentlerine yönelik saldırılara ve katliamlara başladı. Körüklenen milliyetçi ruhla oylarını öyle ya da böyle arttıran AKP, 1 Kasım seçimlerinden sonra tek başına iktidar oldu.

Ancak bu arada, Erdoğan’ın deyimiyle partide “metal yorgunluğu” vardı ve diğer yandan iktidarın en önemli ortağı olan cemaatle ilişkileri de bozulmuştu. İktidarın iki unsurundan biri zayıflamışken diğer unsur da destek olmak yerine köstek oluyordu. Bina yıkılmaya yüz tutmuştu, AKP 2002’den beri elinde tuttuğu iktidarı yavaş yavaş kaybediyordu. AKP’nin devletten cemaati temizlemek için attığı her adım, cemaatin hala elinde tuttuğu başka bir mekanizmayla boşa çıkarılıyordu, kapıdan kovulan bacadan giriyordu. İşte bu ahval ve şerait altında, başarısız bir darbe girişimi ve sonrasında ilan edilecek bir OHAL hükümet için olsa olsa “Allah’ın bir lütfu” olabilirdi.

OHAL’in sağladığı imkânlardan faydalanılarak yapılan düzenlemeler, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, “devletin AKP’leştirilmesi” anlamına geliyor. Bürokrasinin en üstünden en altında kadar, AKP’li olamayan ya da ona biat etmeyen herkesin ihracı geri dönüşü olmayan bir kadrolaşma yarattı. İhraçlar, tutuklamalar ve yer değiştirmelerle, sadece cemaatçi hakimler savcılar değil, hükümetin hoşuna gitmeyen tüm yargı mensupları saf dışı bırakıldı. Çok yeni bir KHK ile Yargıçlar Sendikası üyesi hakimlerin çoğu sürgün edildi. Yargıtay’dan Danıştay’a, Anayasa Mahkemesinden YSK’sına kadar yüksek yargı makamları hizaya çekildi. Şu anda işler olmasa da, MHP ile yapılan ittifakla birlikte mecliste milliyetçi-muhafazakar cephe oluşturuldu.

Toplumun tabanındaki örgütlenmeler de nasibini aldı elbette bu dalgadan. KHK’lar eliyle muhalif dernekler, vakıflar, basın-yayın organları kapatılıp, malvarlıklarına el konulan muhalefetin tüm yasal örgütlenme alanları yok edildi. Son dönemde ise insan hakları alanında çalışmalar yürüten kurumlar açıktan ve hatta yargı makamları eliyle “ajanlık” suçlamalarıyla karşı karşıya kalıyor ve kriminalleştirilmeye çalışılıyor.

Bunun karşısına konulan şey ise, 15 Temmuz gecesi yaratılan “militan partili vatandaş” modeli. Darbe gecesi dağıtılan MP-5’lerle donatılmış militanlardan oluşan bir partizan ordusu da var. Darbeye karşı “tankları durdurarak hukuk düzenini koruyan” vatandaş, artık hukukun da önemli bir öznesi haline geldi. Sokakta eylem yapanları, satırla sopayla saldırarak cezalandırabilir; kıyafetini beğenmediği kadını tekme tokat dövebilir ya da “vatan haini” olduğunu düşündüğü herkese karşı re’sen harekete geçebilir. SADAT gibi artık ayyuka çıkmış paramiliter yapılanmadan söz etmiyorum bile.

İşte tüm bunlar, OHAL’in sonlandırılmasına karar verildiğinde dahi sona ermeyecek olanlardır. Yani OHAL sadece hukuksal bir mesele olmanın ötesinde, yeni ve sürekli bir hukuksuzluk düzeninin yaratıldığı bir süreçtir. Temizlik ve yeniden yapılanma tamamlandığında OHAL şeklen kaldırılacaktır. İşte o zaman, OHAL’in artık olağan hal olduğu gerçeğiyle yüz yüze kalacağız.


Davut Erkan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.

The post Devletin Her Hali Şiddettir – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/07/15/devletin-her-hali-siddettir-davut-erkan/feed/ 0
Kullan-at Kılavuz : “Durdurma ve Üst Araması” – Av. Gökhan Soysal https://meydan1.org/2016/05/02/kullan-at-kilavuz-durdurma-ve-ust-aramasi-av-gokhan-soysal/ https://meydan1.org/2016/05/02/kullan-at-kilavuz-durdurma-ve-ust-aramasi-av-gokhan-soysal/#respond Mon, 02 May 2016 18:23:10 +0000 https://test.meydan.org/2016/05/02/kullan-at-kilavuz-durdurma-ve-ust-aramasi-av-gokhan-soysal/ Yüzlerce kişinin katledildiği patlamalardan sonra, kamusal herhangi bir yerde herhangi bir sebep yokken, devletin kolluk kuvvetleri tarafından, eskisinden çok daha fazla üstünüzün veya çantanızın aranmasıyla karşılaşmışsınızdır. İçinde olduğumuz şiddet ortamı dolayısıyla “güvenlik kuvvetleri”nin yaptığı neredeyse her eylem meşru gibi gösterilmeye çalışılsa da, en basitini düşünürsek, üstünüzün aranması dahi o kadar kolay değildir. Bu yazıda mekânsal […]

The post Kullan-at Kılavuz : “Durdurma ve Üst Araması” – Av. Gökhan Soysal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Kullan At Kılavuz Durdurma ve Üst Arama Gökhan Soysal

Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler… 

Yüzlerce kişinin katledildiği patlamalardan sonra, kamusal herhangi bir yerde herhangi bir sebep yokken, devletin kolluk kuvvetleri tarafından, eskisinden çok daha fazla üstünüzün veya çantanızın aranmasıyla karşılaşmışsınızdır. İçinde olduğumuz şiddet ortamı dolayısıyla “güvenlik kuvvetleri”nin yaptığı neredeyse her eylem meşru gibi gösterilmeye çalışılsa da, en basitini düşünürsek, üstünüzün aranması dahi o kadar kolay değildir. Bu yazıda mekânsal veya zamansal olarak birçok çeşidi olan arama türlerinden, durdurma sonrası arama ve önleme araması konu edilmiştir.

Öncelikle söylemek gerekir ki, yolda yürürken polis sizi kafasına göre durduramaz. “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu”na göre, ancak bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek amacıyla durdurma yapılabilir. Durdurma yetkisini kullanabilmesi için, kolluk görevlisinin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime göre, durdurulacak kişinin suç işlediği veya işleyeceği yönünde makul bir şüphenin bulunması gerekir. Her ne kadar bu ifadeler hukuken yetersiz ve muğlak ifadeler olsa da durdurma işleminin keyfi olarak uygulanamayacağı düzenlenmiştir.

Durdurma durumunda, polis size durdurma sebebini bildirmelidir; eğer kendiliğinden bildirmezse, neden durdurulduğunuzu polise sorabilirsiniz. Polis sizden kimliğinizi göstermenizi isteyebilir, ama ondan önce siz de polisten kimliğini göstermesini isteyebilirsiniz. Kimliğiniz yanınızda değilse, polis size, kimliğinizi ispatlamanız için gerekli kolaylığı sağlamak zorundadır.

Durdurma işleminden sonra, arama yapılabilmesi için, üzerinizde silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı gerekir. Eğer böyle bir şüphe varsa (örneğin ceketinizin altında bel kısmında silah kabzasına benzer bir şişlik varsa) bu halde polis sizi el ile dıştan arayabilir. Buna üst yoklaması veya sıvazlama araması denir. Bu arama, kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tarafından yapılır ve kabaca kişinin üstünü yoklamaktan öteye geçemez. Bu aşamada sizden üstünüzdekileri çıkarmanız veya eşyalarınızın aranması istenemez. Üst aramasında ancak, kişinin kanunlara göre izin verilmeyecek bir şeyi taşıdığına ilişkin makul şüphenin bulunması ve aramanın amacına başka türlü ulaşılamaması hâlinde, üstünüzdekileri çıkarmanız istenebilir.

El ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyasının aranması ancak yetkili kolluk amirinin emriyle yapılır ve bu karar 24 saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Yani üstünüzün kaba olmayan detaylı araması düşündüğünüzden çok daha ciddi bir durumdur. Önemle belirtmek gerekir ki eşyanız mümkünse elektromanyetik cihazlarla, değilse “beş duyu organı aracılığıyla” aranır. Örneğin polis çanta gibi kapalı bulunan eşyalarınızı açamaz. Polis kimi zaman sizden çantanızı açmanız istese de; bu durumda çantanızı açmak zorunda değilsinizdir. Herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın yapılan “yoklama araması”nda polis çantanızı ancak eliyle kontrol edebilir, açamaz. Arama yapmak isteyen polis sizi çantanızı açmaya zorlarsa, bununla ilgili herhangi bir mahkeme kararı olup olmadığını sorabilir, karar yoksa aramaya ilişkin tutanak tutulmasını isteyebilirsiniz.

Ancak unutmamak gerekir ki, bu yazının konusu durdurma sonrası aramalardır. Mahkeme kararıyla yapılan önleme aramalarındaysa hukuksal durum daha farklıdır.

Av. Gökhan Soysal

 Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kullan-at Kılavuz : “Durdurma ve Üst Araması” – Av. Gökhan Soysal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/05/02/kullan-at-kilavuz-durdurma-ve-ust-aramasi-av-gokhan-soysal/feed/ 0
Polisin Vur Emrinin Sekiz Yıllık Faturası Ağır Oldu https://meydan1.org/2015/03/15/polisin-vur-emrinin-sekiz-yillik-faturasi-agir-oldu/ https://meydan1.org/2015/03/15/polisin-vur-emrinin-sekiz-yillik-faturasi-agir-oldu/#respond Sun, 15 Mar 2015 15:23:15 +0000 https://test.meydan.org/2015/03/15/polisin-vur-emrinin-sekiz-yillik-faturasi-agir-oldu/ Türkiye’de son 8 yılda 183 kişi polis kurşunuyla katledildi. AKP’nin muhalif sesleri susturmak için hazırladığı, TBMM’de görüşülen “İç Güvenlik Paketi” yasalaşırsa, bu sayı katlanarak artacak. Tıpkı Haziran 2007’de, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda (PVSK) yapılan değişiklikte olduğu gibi… Polis, bebekler, çocuklar dahil çok sayıda yargısız infaz davasının faili oldu. PVSK’deki değişiklik polise “kendi […]

The post Polisin Vur Emrinin Sekiz Yıllık Faturası Ağır Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

meydan Gazetesi- 8 yıllık vur emri

Türkiye’de son 8 yılda 183 kişi polis kurşunuyla katledildi. AKP’nin muhalif sesleri susturmak için hazırladığı, TBMM’de görüşülen “İç Güvenlik Paketi” yasalaşırsa, bu sayı katlanarak artacak. Tıpkı Haziran 2007’de, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda (PVSK) yapılan değişiklikte olduğu gibi… Polis, bebekler, çocuklar dahil çok sayıda yargısız infaz davasının faili oldu.

PVSK’deki değişiklik polise “kendi öngörüsü ve takdiri ile zor ve silah kullanma” serbestliğisi getirmişti. Yapılan değişiklik, toplumla mücadele yasası olarak hayatımıza yansıdı. Bireylerin hak ve özgürlükleri sık sık askıya alındı. Keyfi uygulamaların önü açılırken, polisler de çok sayıda yargısız infaz davasında, bebekler, çocuklar dahil çok sayıda olayın faili olarak hâkim önüne çıktı. Davalar, sembolik veya “ertelenen cezalarla” sonuçlanırken, katleden polislerin çoğu görevlerine devam etti. Cinayet delili olan silahları bile mahkeme eliyle polislere iade edildi.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.

The post Polisin Vur Emrinin Sekiz Yıllık Faturası Ağır Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/03/15/polisin-vur-emrinin-sekiz-yillik-faturasi-agir-oldu/feed/ 0