The post Abdullah Cömert’i Öldüren Polise Verilen İndirimli Ceza Onandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim – Gezi İsyanı sırasında Antakya’da polis tarafından katledilen Abdullah Cömert’in katili polis Ahmet Kuş’a verilen indirimli ceza Yargıtay tarafından onandı. Kararın kesinleşmesiyle birlikte katil polis hakkında da tutuklama kararı verildi.
Katil polis Ahmet Kuş’a ilk olarak “kastın aşılması suretiyle adam öldürme” suçundan 13 yıl 4 ay hapis cezası verilmiş ancak bu karar Yargıtay tarafından bozulmuştu. Yerel mahkeme Yargıtay’ın kararına uyarak polisin cezasını kasten öldürme suçundan değil bilinçli taksirle öldürmeden dolayı 6 yıl 10 ay 15 güne indirmişti.
Cömert ailesinin avukatı Eren Can, Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan’a “Sanık polis hükmen tutuklandı. Verilen karar bizce eksik ve hatalıdır. Birincisi, yargılama Balıkesir’de yapılarak adalete erişim hakkımız sınırlanmış ve ihlal edilmiştir. İkincisi, kasten işlenen bir fiil olduğu açıkken sanık kasten öldürmeden ceza almamıştır. Abdullah Cömert bir ara sokakta hedef gözetilerek gaz fişeğiyle başının arka kısmından vurulmuştur. Üçüncüsü, dosyada ceza alan kişi sayısı sadece bir tane polis memurudur. Oysa o gün emir talimat veren amirlerin dosyaya dahil edilmesi gerekirken edilmemiştir.” şeklinde konuştu
The post Abdullah Cömert’i Öldüren Polise Verilen İndirimli Ceza Onandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Abdullah Cömert’in Katili Polise Ceza İndirimi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim – Gezi İsyanı sırasında Hatay’da Polis tarafından katledilen Abdullah Cömert’in katiline ceza indirimi geldi
Polis daha önce “kastın aşılması suretiyle adam öldürme” suçundan 13 yıl 4 ay hapis cezası almış ancak bu karar Yargıtay tarafından bozulmuştu.
Fakat bugün görülen duruşmada hakimin yargıtayın kararına uyarak polisin cezasını bilinçli taksirden 6 yıl 10 ay 15 güne indirdiği duyuruldu. Öte yandan katil polisin ceza kesinleşinceye kadar tutuklanmayacağı bildirildi.
The post Abdullah Cömert’in Katili Polise Ceza İndirimi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gezi Direnişi 4. Yılında: Unutmayacaklarımız appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kimin yalan söylediğini bilmekti.
Oğlum/kızım sakın dışarı çıkma demek yerine V For Vendetta Maskesiyle Sokağa Çıkmaktı
Kepçeyle polise kafa tutup kafasının üstüne yapmaktı
Yemeğini Camın önünede direnenlerle paylaşmaktı
Diğer canlıların da bizden yana olduğunu bilmekti
Her şeyin altından kalkacağını bilmek ya da düşünmekti
Onların öldürmek için attığı şeyi yaşatmak için kullanmaktı
Holosko’nun nelere kadir olduğunu bilmekti
Göz görmese de hissetmekti
Heykele bile gaz maskesi takmaktı
Çocukları için sapanla direnen teyzeydi
Gözünden yaralanan köpeğe yardım etmekti
Onların tomasına karşı kepçeyle direnmekti
Slogan bulamasa dahi duvarları onlara bırakmamaktı
Direnmekti
Havai Fişekle Direnmekti
Hep birlikte direnmekti
Doğrudan Demokrasiydi
Elden Eleydi
Ne zaman direneceğini bilmekti
Herkes verebildiğini vermesi, ihtiyacı kadarı almasıydı
Bazen de tek başına direnmekti
Şimdi Zamanıydı
Zorda olanlara evinin kapılarını açmaktı
Kaldırım taşlarından yapılan barikattı
Abdullah Cömert “Sesim kısık vaziyette ama, bugün gene saat 6’da alanlardayım; sadece devrim için” demekti
“Korkacaksın, titreyeceksin, yıkılacaksın adi hükümet!” diyerek sokaklarda direnmekti Ali İsmail Korkmaz
Yaşamı pahasına özgürlüğü savunmaktı Ethem Sarısülük
Hasan Ferit Gedik, mahallesinde çocuklara uyuşturucu satan çetelere karşı gece gündüz mücadele etmekti
Mehmet Ayvalıtaş yaşamı ve özgürlüğü için yarını düşünmemekti
Hayallerini satmamak demekti Ahmet Atakan…
Medeni Yıldırım demek, devletin yüzyıllardan beri Kürdistan’da yaşattığı katliamlara karşı Berxwedan Jîyane demekti
Devletin çaldığı çocukluğumuzdu Berkin Elvan…
The post Gezi Direnişi 4. Yılında: Unutmayacaklarımız appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ”Abdullah Cömert Katledildiği Sokakta Anıldı” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim Gezi İsyanı eylemlerinde Antakya Armutlu’da başından vurularak katledilen Abdullah Cömert, katledildiği sokakta ailesi, dostları ve yoldaşları tarafından anıldı. Hatay Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla Ahmet Atakan Sokağı’nda bir araya gelinerek Abdullah Cömert’in katledildiği sokağa doğru yürüyüş gerçekleştirildi.
“Her yer Gezi, her yer direniş”, “Ali, Ahmet, Abdullah kavgamızda yaşıyor” sloganları eşliğinde gerçekleşen yürüyüşe Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz ve Ahmet Atakan’ın anneleri de katıldı.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.
The post ”Abdullah Cömert Katledildiği Sokakta Anıldı” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devletin Adaleti Abdocan’ın Katilini Koruyur appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren Abdullah Cömert’in davasının beşinci duruşması, 1 Nisan tarihinde, Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Polisin adliye çevresine çok sayıda yığınak yaptığı gözlenirken, duruşma öncesinde adliyeye gelenler polis aramasından geçirilmek istendi; adliye binası ile duruşma salonunda sesli ve görüntülü kayıt yapılması engellendi.
Abdullah Cömert’in ölümü sebebiyle, 25 yıla kadar hapis istemiyle, tutuksuz olarak yargılanan polis Ahmet Kuş, Balıkesir Adliyesi’ne gelmedi ve savunmasını SEGBİS (Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi) aracılığıyla gerçekleştirdi.
Duruşmada olay günü kaydedilen görüntüler izlenirken, Abdullah Cömert’in anne ve babası salonu terk etti.
Cömert ailesi ve avukatları, Ahmet Kuş’un tutuklu yargılanmasını talep etse de, mahkeme heyeti bu talebi reddetti ve davayı 12 Haziran tarihine erteledi.
Bu haber Meydan Gazetesİ’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
The post Devletin Adaleti Abdocan’ın Katilini Koruyur appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ethem’in Faili Polis appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ethem Sarısülük’ün davası, “devletin adaleti”nin adaletsizlik olduğunu hepimize bir kez daha gösterdi. Dava süreçleri boyunca katil saklandı, hakim ve savcı uyudu, devletin polisi duruşmaya katılıp katilden hesap sormak isteyenlere saldırdı.
Yakın zamanda ise yaşanan son gelişmeyle, “yargılamadan çekinme” kararı kabul edilmeyen 6. Ağır Ceza Mahkemesi duruşmanın gelecek celsesinin 7 Nisan’da görüleceğini açıkladı. Bu açıklamadan hemen önce, yargılama sürecine ve yaşadıkları adaletsizlere dikkat çekmek için Sarısülük Ailesi’nin yazdığı metni özetleyerek sizlerle paylaşıyoruz.
23 Eylül 2013 Birinci Duruşma:
Sabah saat 08.30’da “adliye sarayı” polis ablukasına alınmış hatta o kadar abartmışlar ki tüm koridorlar polisler tarafından tutulmuş. 6. ACM duruşma salonu içinde 100-150 sivil giyimli çevik kuvvet salonu işgal ederek aileyi, avukatları ve mahkemeye destek veren birçok insanı tahrik etmek ve olay çıkarmak amaçlı salonda yerlerini almışlardı. Ahmet Şahbaz sanık sandalyesine korumalar eşliğinde getirilmiş ve mahkeme heyetinin karşısına peruk, takma kaş, takma bıyık ve gözlükle oturtulmuştu. Yani sanık olarak geldiği salonda kimliğini gizleyen bir sanık vardı. Ve artık yeni bir kavram girmişti hukuk literatürüne “Gizli sanık”. Nitekim mahkeme salonunda çıkan arbedede Şahbaz’ın foyası ortaya çıkmış, takke düşüp kel görünmüştü. Mahkeme başkanı Afak İlleez çıkan arbededen sonra duruşmanın kapalı yapılmasına karar vermiş ve mahkemenin can güvenliğinin olmadığı gerekçesiyle 1 ay sonraya ertelemişti. Bir sonraki duruşmaya adliye iç güvenliğini askerin sağlayacağına hükmedip Türkiye tarihinde ilklerin arasında yerini almayı başarmıştı.
Özetle: Polis+Savcı+Hakim işbirliği= Dava görül(e)medi.
28 Ekim 2013 İkinci Duruşma:
Duruşma öncesi bomba ihbarı gerekçe gösterilerek salona köpek robokop-asker sokularak arama yapıldı. Arama sırasında katil polis Ahmet Şahbaz’ın avukatları içeri alınırken, Sarısülük ailesi ve avukatları bekletildi. EGM tarafından görevden alınmanın aksine ödüllendirilerek Urfa’ya tayin edilen Ahmet Şahbaz duruşmaya getirilmedi. Mahkeme heyeti sanığın yakalanması talebini savcıya yöneltince uyuklayan savcı(bu mahkemede de savcı kendinden geçmiş, hayallere dalmıştı) yerinden doğruldu ve “İddianame mi okunacak” diye sordu. Salonda gülüşmeler olurken, “Günaydın” sesleri de geldi. Mahkeme başkanı Şahbaz’ın avukatlarının isteğini kabul ederek Şahbaz’ın ifadesinin Urfa’dan telekonferans yöntemiyle alınmasına karar verdi ve duruşma ertelendi. Tam da burada karar verilirken dışarıda bekleyen kitleye polis hiçbir yasal dayanağı olamayacak şekilde, kadın-erkek-çocuk-yaşlı-engelli tanımayarak azgınca saldırmış ve onlarca insan yaralanmış bir o kadar da gözaltı olmuştur.
Özetle: Polis vurdu, savcı serbest bıraktı, heyet katili korudu.
2 Aralık 2013 Üçüncü Duruşma:
Sarısülük ailesi, avukatlar ve çeşitli demokratik kitle örgütleri 2 Aralık’ta mahkeme salonunda yerimizi aldık. Bir eksik vardı tabi. Ethem’i öldüren Ahmet Şahbaz. Sanığın oturması gereken yere bizler oturduk, ne yaman çelişki değil mi? Şahbaz duruşmaya Şanlıurfa 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nden sesli ve görüntülü konferans yöntemiyle bağlanarak katıldı. Şahbaz’ın bir önceki duruşmada olduğu gibi duruşmaya peruk, takma bıyık ve o muhteşem karizmatik gözlükleriyle katıldı.
Şahbaz savunmasında, “Maktulün ölümüne sebep verenler havaya ateş ederken bana taş atanlar ve saldıranlardır” diyerek gözümüzde daha da bir canileşti adeta.
Şahbaz, “Sabıkam yok” deyince salonda pek çok kişi “Var” “Katilsin” “Ethem’i öldürdün” diye haykırdı. Şahbaz, kimlik kontrolü sırasında ev adresinin sorulması üzerine “Yok” yanıtı verdi. “Nasıl yok” seslerinin yükselmesi üzerine de “Urfa İl Emniyet Müdürlüğü” yanıtını verdi.
Mahkemenin adil davranacağı konusunda tereddütleri olduğunu ifade eden Sarısülük ailesinin avukatları, böylesi bir yargılamanın polisleri daha çok kişiyi öldürmeye teşvik edeceğinin altını çizdi. Avukatlar, “Biz sadece Sarısülük ailesi için değil; aynı zamanda Ali İsmail, Abdullah, Mehmet, Medeni, Hasan Ferit, Ahmet, Berkin Elvan ve gözünü kaybeden, yaralanan herkes için savunma yapıyoruz” dediler ve salonda avukatlara alkışlar yağdı. Duruşma boyunca mahkemenin tarafsızlığına yönelik çok sayıda eleştiri olduğunu söyleyen mahkeme heyeti, davadan çekildiğini ve dosyanın 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından inceleneceğini açıkladı. Kararın ardından duruşma sona erdi. Zira bu kararla tarafsız olmadıklarını ispat etmiş oldular.
Savcının duruşma sırasında uyuyakalması davayı takip edenlerin tepkisini çekti.
Özetle: Polis vurdu. Heyet uyudu. Heyet uyanınca davadan “çekindi”.
Bizim açımızdan belirsiz bir şey yok. FAİLİMİZ MEŞHUR.
Heyet çekildi, bir üst mahkeme çekilme kararını yerinde bulmadı ve “kesin hükümle” 6. ACM’ye iade etti. 17 Aralık yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık operasyonunda jet hızıyla Adalet Bakanlığı’na giden dosyalara yine jet hızıyla bakılıyor ama Ethem Sarısülük dosyasına bir türlü sıra gelmiyor! Gezi isyanını, bu görkemli direnişi ve bu isyan ve direnişte katlettikleri canlarımızı, tüm yaralanan, sakat kalan, tutuklanan ve babasının deyimiyle “üç mevsimdir uyuyan” Berkin’imizi unutturmaya çalışıyorlar. Katledilen diğer tüm çocuklarımızın davalarının bir an önce açılmasını istiyoruz. Kimseden ricacı değiliz. Kimseye minnet etmiyoruz. Biz biliyoruz ki dava dosyası önlerinde duruyor.
Sarısülük Ailesi
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.
The post Ethem’in Faili Polis appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Karşılaştırmalı Medya appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Sosyal medya, yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Yaşadığımız coğrafyada ise sosyal medya araçlarından en çok kullanılanlar Facebook ve Twitter. Facebook, kullanıcıların düşüncelerini, beğenilerini, beğenmediklerini kişisel bilgileriyle beraber paylaştıkları bir ağ. Facebook’tan farklı olarak Twitter ise 140 karakterlik ifadelere olanak vermesiyle, çok şeyi az kelimeyle anlatmanız gereken, Facebook’tan daha kişisel bir sosyal iletişim aracı. Bu yüzden Twitter, Facebook’a oranla özellikle güncel meselelerde daha çok dikkate alınıyor.
Facebook ve Twitter siyasal anlamda da bir örgütlenme aracına dönüşmüş durumda. Bunun en büyük örneğini Taksim Gezi İsyanı’nda gördük, bu ağların sadece magazin ve eğlence için olmadığını anladık. Özellikle isyan süresince Twitter kullanımının biçim değiştirmesi ve kullanımıyla ilgili veriler, bu siyasallığın anlaşılmasında önem taşıyor. İsyanın daha ilk haftasında 91 milyon tweet atıldı. Kimisi Talcid tarifi verdi, kimisi wifi noktalarını söyledi, insanlar barikatlara çağırıldı, polisin nöbet tuttuğu yerler ilan edildi… Sadece süreç içerisinde değişmedi bu ağların kullanımı, sonrasında da devam etti.
İsyandan önce Twitter’da kelime bulutu “ben, benim, güzel, çok, araba, konser, para…” iken Taksim Gezi İsyanı’yla birlikte kelime bulutu altüst oldu ve kelimeler “biz, hepimiz, insanlar, halk, hayat, istifa, korkak medya…” olarak değişti. İsyan bir anlamda bu sosyal ağların politikleştirici etkisini arttırma fırsatı oldu. Taksim Gezi İsyanı’nda devlet ve polis terörü tarafından katledilen direnişçiler, en çok konuşulanlar arasındaydı.
Bu yazıda bir karşılaştırma yaptık. İsyan sürecindeki yandaş medyayı ve direnişçilerin aktif olarak kullandığı sosyal medyayı karşılaştırarak isyanın medya gerçeğini bir kez daha göstermek istedik. Karşılaştıralım bakalım kim gerçekçi, kim yalancı!
Yandaş Medya-Sosyal Medya Karşılaştırması
Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran gecesi Taksim Gezi direnişiyle dayanışmak için 1 Mayıs Mahallesi’nde düzenlenen eylem sırasında, TEM Otoyolu’nda eylemcilerin üzerine sürülen bir arabanın altında kalarak yaşamını yitirdi. Ancak 3 Haziran günü yayımlanan yandaş gazetelerin manşetlerinde, Mehmet’in ezilerek katledilmesine ilişkin hiçbir bilgiye yer verilmedi. Yandaş medya bunun yerine, direnişin başlangıcından dördüncü gününe kadar meydana gelen hasarın maliyetini yazmayı tercih etti.
Türkiye gazetesi manşetini “Acı bilançoyu İçişleri Bakanı açıkladı: Zarar 20 Milyon”; Zaman gazetesi ise “Çevre Duyarlılığı Yakıp Yıkmaya Dönüştü” şeklinde atarken, Akşam gazetesi manken Azra Akın’ın yeni sevgilisiyle ilk defa Taksim direnişinde görüntülenmesi haberini sürmanşetine taşıdı. 4 Haziran günü Milliyet gazetesi Mehmet Ayvalıtaş’ın katledilmesini Tayyip Erdoğan’ın “Tencere tava, hep aynı hava” sözünü başlık atarak verdi. Posta gazetesi polis kurşunuyla yaşamını yitiren Ethem Sarısülük’ün öldürülmesini, Mehmet Ayvalıtaş ile birlikte resimlerini yan yana koyarak, “İki Ölüm Birden” başlığıyla 80 kelimeyi geçmeyen bir haberle verdi. Haberde Ethem’in polisin sıktığı kurşunla katledildiğinin “bir iddia” olduğu vurgulanırken, Mehmet’in katledilmesine ilişkin, resminin kullanılması dışında bir kelime dahi etmedi. Aynı günlerde yayımlanan Milli Gazete’nin manşeti, hafızalardan silinmeyecek türdendi. “TAKSİM Bu Kapağın Altında” diyerek ana sayfasına bir bira şişesi resmi yerleştirerek Taksim’de direnen binlerce direnişçinin “bilinçaltında yatan gerçeğin alkol” olduğunu iddia ederek, isyanın psikolojik çözümlemesini yapmaya kalkıştı!
Mehmet Ayvalıtaş’ın katledilmesinin haberini yandaş medya görmezden geldi ancak Mehmet’in öldürülmesi sosyal medyada büyük yankı uyandırdı ve Twitter’da 12.615 kere tabela edildi.
Abdullah Cömert, 3 Haziran gecesi Antakya’da düzenlenen Taksim dayanışma eylemleri sırasında, polisin başına hedef alarak sıktığı gaz fişeğiyle katledildi. Sözcü gazetesi Abdullah Cömert’in katledilmesinin haberini ancak 5 Haziran günü “Gezi’ye İlk Kurban” manşetiyle verirken, tıpkı Güneş gazetesinin yaptığı gibi, katledilen Mehmet Ayvalıtaş’ın ölüm haberini yok saydı.
Abdullah Cömert’in ölüm sebebi sosyal medya tarafından haftalarca gündem oldu ve Twitter’da 14.708 kez tabela edildi.
Ankara Güvenpark’ta 1 Haziran günü düzenlenen eylemde, katil polis Ahmet Şahbaz’ın sıktığı kurşunla başından vurulan Ethem Sarısülük, 14 Haziran günü yaşamını yitirdi. 15 Haziran’da yayımlanan bazı gazetelerde cinayet, kısa bir haber şeklinde yer aldı.
Polis Taksim Meydanı’nı ele geçirip, yeniden saldırmaya başladığında ise birkaç gazete dışında, bu saldırılara ilişkin hiçbir haber yapılmadı. Polis Ethem’in Ankara’da düzenlenen cenaze törenine saldırdığında, yandaş medya bu saldırıyı da görmezden geldi. Aynı gün Kazlıçeşme’de düzenlenen AKP mitingi 17 Haziran tarihli Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerinde “Burası Türkiye”ve “Milli Direniş” manşetleriyle yer aldı. Gazetelerde ne polisin saldırısına karşı sürmekte olan direnişten ne de katledilen kardeşlerimizden bahsedildi.
Ethem Sarısülük, yandaş medya tarafından göz ardı edilse de sosyal medya kullanıcıları polisin saldırı aracı olarak sadece gaz ve suyu kullanmadığını gördü. Polisin direnişçilere yönelik orantısız gücü Twitter’da 17.329 kez tabela edildi.
Devletin Diyarbakır’ın Lice ilçesine inşa etmek istediği kalekola karşı 28 Haziran günü eylem yapan halkın üzerine jandarma ateş açtı ve 18 yaşındaki Medeni Yıldırım açılan ateş sonucu katledildi. Bu katliam Bugün gazetesinin manşetinde “Lice’de Kanlı Provokasyon” başlığıyla verildi. Akşam gazetesi Lice’de katledilen Medeni’nin haberini “Olayların Nedeni Kalekol Değil, Uyuşturucu Rantı” başlığıyla verdi. Sözde barış sürecinde olduğunu iddia ederken yeni kalekollar yapmaya devam eden iktidar partisi AKP’nin gazetesi Zaman ise “Çözümü Baltalama Eylemleri Sürüyor” diyerek, devlet eliyle gerçekleştirilen bu cinayeti manipüle etmeyi sürdürdü.
Medeni’nin askerin ateş açması sonucu katledilmesi sosyal medyayı ayağa kaldırdı. Bu katliam, Twitter’da 11.673 kez tabela oldu.
Eskişehir’deki eylemlerde polis-faşist işbirliğiyle dövülen, hastaneye gittiğinde sağlam raporu verilen, eve döndüğünde beyin kanaması belirtileriyle tekrar hastahaneye giden ve uzun süre yoğun bakımda kalan Ali İsmail Korkmaz, 10 Temmuz günü tüm direncine rağmen yaşamını yitirdi. 11 Temmuz günü yayımlanan gazetelerden Takvim, ülkelerin iftar hesaplamalarını “İftar Vakti” manşetiyle yazarken, işkenceyle katledilmenin haberine ana sayfasında yer bile vermedi. Vatan gazetesi ise AKP’nin talan projelerinden sadece biri olan “4. Köprü” yü göze parmak şeklinde manşetine taşırken, Ali İsmail’in katledilişine ana sayfasında küçük bir yer ayırdı.
12 Temmuz’da manşetlere baktığımızda Yeni Akit gazetesinin, direnişe destek veren kişilere “Taksim’in Keneleri” diye hitap edildiğini gördük.
Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünden sorumlu olanlar sadece onu ölümüne döven faşistler ve polis değildi. Ali İsmail’in gittiği hastanedeki doktorlar da bu cinayetin bir parçası oldular. Dövüldüğü esnada görüntü alan kameraların kayıtlarının silinmiş olması halk tarafından büyük tepkiye neden oldu. İnternette “katil polis” sıfatının en çok kullanılmasına neden olan da Ali İsmail’in ölümüydü. Ali İsmail’in katledilmesi Twitter’da 229.106 kez tabela oldu.
Ahmet Atakan, 10 Eylül günü Antakya’da ODTÜ’yle dayanışma eyleminde gaz fişeğinin başına isabet etmesiyle bulunduğu binanın çatısından düşerek yaşamını yitirdi. 11 Eylül’de çıkan gazetelerin birçoğu Ahmet Atakan’ı polisin gaz fişeğiyle değil, binadan düşerek öldüğünü yazdı. Ahmet Atakan’ın katledilmesi üzerine düzenlenen eylemler sırasında Türkiye ve Yeni Akit’in manşetlerinde “Merkez Üssü Hatay” ve “Ölü Seviciler İş Başında” yazıyordu.
Ahmet Atakan’ın ölümünün en başında yandaş medya, çatıdan düşerek öldüğünü söyleyip bilgileri yanıltıcı şekilde verse de direnişçiler, Taksim Gezi İsyanı’nının ilk gününden beri yandaş medyaya güven olmayacağını biliyorlardı. Ahmet Atakan’ın katledilmesi, sosyal medyada polis şiddetinin en çok konuşulduğu dönemde, Twitter’da 416.707 kez tabela oldu.
Gülsuyu’nda uyuşturucu çetelerinin mahalle halkına saldırması sonucu çıkan çatışmalarda 29 Eylül günü kafasının arkasından tam 6 kurşunla vurularak yaşamını yitiren Hasan Ferit Gedik’in katledilmesi, 30 Eylül günü “demokrasi paketi” gündemiyle örtüldü. 30 Eylül günü yandaş medyanın manşetlerinde, tam sayfa olarak “demokrasi paketi” yer aldı. Hürriyet ve Star gazetelerinde haber “Öncü Paket” ve “30 Eylül Devrimi” gibi manşetlerle yazarken, hiçbir gazetenin ana sayfasında Hasan Ferit’in katledilişine dair bir haber yer almadı. Gülsuyu’ndaki katliam haberini yapan Zaman, Habertürk ve Vatan gazeteleri ise ellerinde uzun namlulularla nöbette olan insanları sayfalarına koyarak, cinayeti manipüle etmeye çalıştı.
Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesi ve Gülsuyu’nda yaşananlar yandaş medyada oldukça manipüle edildi. Hasan Ferit Gedik’in cenazesinin medyada anlatımı da tam bir fiyaskoydu. Babası cezaevinde olan ve ailesinin isteğiyle bekletilen cenazenin Armutlu Cemevi’nden Hasan’ın yaşadığı mahalle Gülsuyu’na götürülmesine izin verilmediğinden dolayı hem ailesi, hem arkadaşları, hem de cenazeye katılmak isteyenler günlerce sokak ortasında bekletildi. Yaşanan gelişmeler dakika dakika sosyal medya üzerinde paylaşıldı. Hasan Ferit’in cenazesi, Twitter’da 27.204 kez tabela oldu.
Son olarak diyebiliriz ki; sosyal medya, isyan sürecinde halkın gerçekleri görmesinin, duymasının ve bilmesinin en önemli aracına dönüşürken, “Yıllardır bizi uyutmuşlar” diyenlerin sayısının da ciddi oranda artmasını sağladı.
Deniz Seyrek /Merve Demir
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.
The post Karşılaştırmalı Medya appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Abdullah Cömert’in Vurulma Görüntüleri Kaybedildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim Gezi Direnişi sürecinde polisin attığı gaz bombasıyla yaşamını yitiren Abdullah Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert, Abdullah’ın vurulma anına ilişkin görüntüleri değerlendirdi.
“Biz o gece görevli olan akrep aracındaki görüntüleri merak ediyoruz. Savcılıktan, emniyetten ve jandarmadan talep ettik. Savcılık dosya gelsin öyle bakacağım dedi. Akrepteki görüntüler neden yayınlanmıyor?” diyerek polis aracındaki görüntülerin gizlendiğini belirtti. Ağabey Cömert yetkililerin açıkça suç işlediğini vurgulayarak, “Ahmet Atakan’ın ölümünün ardından servis edilen görüntüler, neden Abdullah olduğunda saklanıyor. Emniyet, valilik suç işlediğinin farkında değil mi? Savcılık sormadığı için suç işlediğinin farkında değil mi?” dedi.
Adalete güvenmediğini belirten Cömert, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmeye hazırlanıyor. Zafer Cömert, “4 ay geçti her şey ortaya çıktı ancak failler halen bulunamadı. Ortaya çıkarılmasını bırakın o gün orda görevli olanların ifadeleri bile alınmadı, 8 Ekim’de AİHM’e gideceğiz. Buradaki hukuksuzluğu AİHM’e taşıyacağız” dedi.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.
The post Abdullah Cömert’in Vurulma Görüntüleri Kaybedildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İktidar Kardeşlerimizi Öldürüyor İsyan Kaçınılmazdır appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ali İsmail Korkmaz Anısına…
Her gün gittiğimiz, belki de hiç görmediğimiz bir parkın ağaçlarını kökünden söken dozerlerin karşısına dikilmiş bir grup insanı seyrettik önce. Bu bir grup insanın tek istediği parka AVM yapılmamasıydı ve parkın halka açık bir park olarak kalmasıydı. Öyle de demişlerdi. Dozerler polislerle bir olup ağaçları sökmeye kalkıştığında gezi parkı nöbeti protestosu da başlamış oldu.
Park ve ağaç sevdası olarak görüldü nöbet ve öyle de yansıdı televizyonlara. Gezi nöbeti şenlikli ve barışçıl bir protesto olarak, polise kitap okuyan ve çiçek uzatan insanların “occupy”ıydı. Çoğu siyasi tarafından sevilen BDP milletvekili Sırrı Süreyya da dozerin önünde kendini siper etmiş “önce beni ezin bakalım” dercesine dururken, yani hal böyleyken çadırını kapan geldi geziye. Şenliğin de cazibesiyle iyice kalabalıklaşan park adeta bir festival alanına dönüştü. İşte başlangıcın özeti böyle.
Erdoğan’ın “Noluyor ya! 1 Mayıs’tan beri Taksime kim çıktıysa saldırdık, ezdik geçtik. Buna mı müsaade edeceğiz yani dağıtın şunları, saldırın” emriyle şafak vakti kolluk kuvvetleri parka sinsice girerek ne kadar çadır varsa yaktı, ortalığı dağıttı ve bütün protestocuları parktan kovaladı.
Mücadeleye Giriş
31 Mayıs sabah saat 05:00 sıralarında Taksim Meydanı adeta savaş alanına dönmüştü. Kolluk kuvvetleri protestocuların üzerine tazyikli su sıkıyor, insanlar sağa sola fırlıyor ve gaz bombaları kafalara hedef alınarak atılıyordu. İşin şekli değişmeye başlamıştı. Televizyonlardan ve sosyal medyadan yayınlanan polis şiddeti görüntüleri izleyenleri şaşkına çeviriyordu. İşte olayın mücadele kısmına geldik.
Halk sokaklara dökülmeye başladı. Devletin hayatın mutlak bir yerinde saldırısına uğrayan herkes “yeter” demek için sokaklara koşuyordu. Sosyal medyadan herkes Taksim’e gelin çağrıları yapıyordu. Kasklar, gaz maskeleri, solüsyonlar ve içimizde saklı duran öfkeyle tüm hazırlıklar mükemmelce yapılıyor ve halk birer birer isyana katılıyordu. Önce Taksim sonra Gazi, Okmeydanı, Kadıköy, Ümraniye, Gülsuyu, Kartal bütün İstanbul oldu. Ankara, İzmir, Eskişehir, Antakya, Adana, Mersin, Amed, Antep bütün bir coğrafya oldu. Böylelikle isyan bir halkı kucakladı ve halk da direnişini. Gece gündüz demeden barikatların ardından, ellerinde kaldırım taşları ve dillerinde sloganlarla günlerce, aralıksız sürdü direniş. “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganı halkın ortak haykırışına dönüştü. Herkes akın akın Taksim’e aktı. Devletin valisi, emniyet müdürü, belediye başkanı, polisleri önce şaşırdılar, sonra çok korktular çünkü isyan büyüdükçe büyüyor, halk direndikçe direniyordu.
Her kaybedilen yaşam direniş oldu, yeni bir yaşam oldu
Uzun süredir hissedemediğimiz özgürlük yerini direnerek kazanmanın tarifsiz coşkusuna bırakmıştı. Bütün dünya bu direnişe tanıklık ediyordu. İsyana katılan, katılmayan herkesin hayatı bir anda değişivermişti. Değişen hayatlar gün oldu yerini kaybedilen yaşamlarla buldu kendini. Her kaybedilen yaşam yeni bir direniş oldu, yeni bir yaşam oldu. Ethem, Abdullah, Mehmet ve Ali de direnişin yaşam kaynağı oldu.
Ethem Sarısülük, 1 Haziran günü Ankara Güvenpark’ta Polis Ahmet Şahbaz tarafından vuruldu. Alınteri okuruydu ve sosyalist bir işçiydi. Endüstri meslek lisesinde okurken, ikinci sınıfta okulu bıraktı. Okuldayken parasız eğitim protestolarına katılırdı. Ethem’in yaşamı hep adaletsizliğin ortasındaydı ve O hep adaletsizliğin karşısındaydı. Bu yüzden yaşamı boyunca hep direndi, gün geldi direnerek yaşamını kaybetti.
Abdullah Cömert, Ölümünden 8 saat önce cep telefonundan bir mesaj atmıştı; “3 günde sadece 5 saat uyudum. Sayısız biber gazı yedim, 3 defa ölüm tehlikesi atlattım. Ve insanlar ne diyor biliyor musunuz? “Boşver ülkeyi sen mi kurtaracaksın” Evet kurtaramasak da bu yolda öleceğiz. (O kadar yorgunum ki, 3 günde 7 tane enerji içeceği 9 tane ağrı kesici ile ayaktayım. Sesim kısık vaziyette ama gene saat 6 da alanlardayım sadece devrim için)” Devrim için ölmekten bahsediyordu Abdullah mesajında, bahsettiği gerçek oldu ve ölüm direnirken yakaladı onu.
Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran günü Ümraniye de 1 Mayıs mahallesinde on binler olmuş otoyolu trafiğe kapatmıştı. 1 Mayıs Mahallesi Mehmet’le direniyordu. Kolluk kuvvetlerinin yoğun saldırısı sırasında otoyoldan geçen taksilerden biri direksiyonu Mehmet’e çevirdi. Mehmet’i ezdi ve kaçtı. Mehmet henüz 19’unda, ezilenlerin ezenlere karşı olan mücadelesinde hep sokaklardaydı. Kimsenin kimseyi ezemeyeceği fikrine inanan ve bunun için direnen SODAP üyesi bir sosyalistti. Onun bedeni ezildi ancak fikri ve ezilenlerin mücadelesi daha da büyüdü.
Ali İsmail Korkmaz, “Osmangazi Tıp Fakültesinde polis şiddetine maruz kalan bir arkadaşımız için AB kana ihtiyaç var” bu haber sosyal medyada paylaşılırken yaşam mücadelesi veriyordu. 3 Haziran günü faşist-polis işbirliği ile vücuduna ve kafasına darbeler alarak dövülmüş, hastane hastane gezerek sağlam raporları alıp, evine dönmüş ancak beyin kanaması belirtileri ile tekrar hastaneye gittiğinde acilen ameliyata alınmıştı. Ali İsmail yaşamak için ne kadar uğraşsa da devletin polisi, faşisti, hastanesi, doktoru sanki plan yapmış 19 yaşında ki birini öldürmek için organize olmuşcasına çabalamıştı. Ameliyattan yaşamını kaybederek çıkan ancak kazanmak uğruna sokaklarda direnileceğine inanan Ali İsmail Taksim Direnişinin son kurbanı oldu.
Onlar Taksim İsyanı’nda bir milat oldular, direniş oldular, yaşam oldular. Katil devlet ve eli kanlı iktidarlar bilsinler ki mücadelemiz devam ediyor, edecek; Ethem’ler, Abdullah’lar, Mehmet’ler, Ali İsmail’ler milyonlar olmuş direniyor, direnecekler!
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 11. sayısında yayımlanmıştır.
The post İktidar Kardeşlerimizi Öldürüyor İsyan Kaçınılmazdır appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gaz, İşçileri Öldürüyor – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım, İrfan Tuna, Mustafa Öztürk, Yüksel Kum, Özcan Özkan, Fikret Özdemir, Hasan Özgür, Mevlüt Özbakır, Serkan Miral, Veysel Turgut, Uğur Apaydın, Osman Sarı… Çatışan işçileri biber gazıyla katleden devlet, çalışan işçileri ise metan gazıyla katletmeyi sürdürüyor.
Devlet, “iş sağlığı ve güvenliği” adıyla kağıt üzerinde, uygulanmayan, uygulatılmayan yasalarıyla üstünü örtmeye çalışsa da işçiler biber gazıyla, metan gazıyla, karbon monoksit gazıyla ölmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) Haziran ayı iş cinayetleri raporunu açıkladı. Rapora göre Haziran ayında 21 inşaat işçisi, 20 mevsimlik tarım işçisi, 13 belediye işçisi, 5 çocuk işçi olmak üzere en az 104 işçi yaşamını yitirdi. Raporda Haziran ayında Taksim Direnişi süresince Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert ve Mehmet Ayvalıtaş’ın devlet saldırıları sonucu yaşamını yitirdiği kaydedildi. Ayrıca yine aynı süreçte İrfan Tuna adlı bir temizlik işçisi, çalıştığı dershanede, polisin yoğun gaz bombalı saldırıları sonucu kalp krizi geçirdi ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Ayrıca Taksim Direnişi sürecinde yine yüzlerce işçi biber gazıyla, plastik mermiyle, TOMA’yla yaralandı.
Yine Haziran ayında Muğla’nın Milas ilçesi Güllük Beldesi’ndeki bir atık su deposunda 7 işçi metan gazından zehirlenerek yaşamını yitirdi. Depo bakımı için kuyuya inen işçiler metan gazından etkilenerek arkadaşlarından yardım istedi. Ancak yardıma gelen arkadaşları da gazdan etkilenerek kuyuya düştüler. Arama kurtarma ekiplerinin uzun süren çalışmaları sonucu baretsiz, gaz maskesiz çalıştırılan Yüksel Kum, Özcan Özkan, Fikret Özdemir, Hasan Özgür, Mevlüt Özbakır ve Serkan Miral adlı işçilerin cansız bedenine ulaşıldı. Öte yandan kuyudan yaralı çıkartılan Tepe-Akfen Su ve Kanalizasyon İşletmesi Güllük Şube Müdürü Mustafa Öztürk ise hastanede yaşamını yitirdi. Bu katliamın yaraları daha sarılmadan Kuşadası’nda 3 işçinin daha katledildiği öğrenildi. Hem de aynı Milas’taki işçiler gibi metan gazıyla. Kuşadası’nda belediyeye ait kanalizasyon çukurunda çalışma yapan 2 işçi ile onları kurtarmaya gelen bir itfaiyeci metan gazından zehirlenerek yaşamını yitirdi. 3 işçi belediyeye ait kanalizasyonda ilaçlama yaparken metan gazından etkilenerek kuyudan çıkmak istedi. Bu sırada metan gazından etkilenen işçiler dengesini kaybederek çukura düştü. İtfaiye ekiplerinin kurtarma çalışmaları sonucu Veysel Turgut adlı işçinin cansız bedenine ulaşırken hastaneye kaldırılan Osman Sarı adlı işçi ile itfaiyeci Uğur Apaydın da burada yaşamını yitirdi. Adnan Özkaya adlı işçinin ise tedavisi sürüyor. Bu art arda gerçekleşen metan gazı ölümleri elbette tesadüf değil. Devlet ve şirketler metan gazı bulunan kuyularda ilaçlama, depo bakımı, temizlik gibi bahane işlerle kuyularda metan gazı ölçümleri gerçekleştiriyor. Burada yaşamını yitiren işçileri, adeta birer ölçüm makinesi olarak kullanıyor. Tıpkı tersanelerde üretilen filikalarda, kum torbası yerine işçilerin kullanılması gibi.
Devlet ve şirketler, işçileri 12 saatten 14 saate çalıştırarak, madenlerde kuyularda metan gazına maruz bırakarak katletmeyi sürdürüyor. Üstelik son süreçlerde bu çalışma ve yaşama koşullarına karşı direnen işçileri de biber gazlarıyla, plastik mermileriyle, coplarıyla katlediyor. Yani devlet adeta, çalışan işçileri metan gazıyla direnen işçileri de biber gazıyla sindirmeye çalışıyor.
The post Gaz, İşçileri Öldürüyor – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>