The post 50 Soruda Hrant Dink Cinayeti Dosyası: 14 Yıllık Adalet Mücadelesi Hâlâ Sonuç Vermedi – Gökçer Tahincioğlu/ T24 appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>1- Cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal, polis tarafından biliniyor muydu?
Yasin Hayal, Trabzon Emniyeti’nin yakından tanıdığı bir isimdi. 24 Ekim 2004’te Trabzon’daki McDonald’s şubesine bomba attı ve çoğu çocuk 6 kişi yaralandı. Trabzon polisi, Hayal’i birkaç gün sonra yakaladı. Olağan şartlarda bombalama gibi bir eylemin ardından dosyanın terör savcılığına, Erzurum’a gönderilmesi gerekiyordu. Ancak Trabzon polisi, dosyayı hiç Erzurum’a göndermedi. Olay, basit bir adli vaka olarak ele alındı. Olay, terör suçu kapsamında görülseydi, Yasin Hayal’in aldığı hapis cezası muhtemelen yarı oranında artırılmış olacak, 11. ayda tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması zorlaşacak, daha önemlisi “terör suçu” olduğu için örgüt bağları araştırılacaktı. Hayal’in telefon kayıtları bile araştırılmadı. Bu bağların araştırılması Dink cinayeti bağlarının daha o zaman çözülebilmesi demekti. Ancak bu yapılmadı. Polisin ve Trabzon’un zaten tanıdığı Hayal için özel muamele yapıldı.
2- Bombalama eyleminden sonra Hayal, nasıl serbest kaldı?
Yasin Hayal, Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandı. Sadece 11 ay tutuklu kalan Hayal, bu sürenin 3 ayını da akıl hastanesinde geçirdi. “Akıllı” raporu aldıktan kısa bir süre sonra tahliye edildi. Eylül 2005’te Hayal, tutuksuz yargılanmaya başlandı.
3- Tahliye kararı nasıl verildi?
Kararla ilgili en dikkat çekici detay, mahkemenin asıl heyetinin izinli olmasına rağmen, nöbetçi heyetin tahliye kararını vermesiydi. Çok basit davalarda bile nöbetçi heyetler kritik kararlara imza atmazken, dosyayla bütünüyle ilgisiz olan bir ticaret mahkemesi üyesi ile icra hâkiminin yer aldığı heyet, tahliye kararını verdi. Bu heyet, üstelik Hayal’e yurtdışına çıkış yasağı bile koymamıştı.
‘Bombalama’ Suçu İçin İndirim ve En Alt Sınırdan Ceza
4- Yasin Hayal, bombalama suçundan ne kadar ceza aldı?
Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi dava sonunda Hayal’e, cezasında indirim yaparak 6 yıl 8 ay ceza verdi. Bombalama ve yaralamanın söz konusu olduğu bu davada, bütün cezalar alt sınırdan, indirimle verildi. Adalet Bakanlığı müfettişleri, daha sonra Hayal’i serbest bırakan hakimlerle ilgili bir soruşturma açmaya gerek görmediler.
Dink Cinayetini Azmettirdiği Tarihte Cezaevinde Olabilirdi
5- Hayal, neden hemen yeniden cezaevine konulmadı?
Mahkeme, Yasin Hayal’i 14 Haziran 2006 tarihinde 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırdı. İnfaz Yasası indirimleri sonucu bu ceza 32 aya düştü. Hayal yeniden hapse girmedi, çünkü önceden yattığı süre vardı ve cezanın tamamını yatması için kararın Yargıtay tarafından onanması gerekiyordu. Yargıtay’daki olağanüstü gecikme Yasin Hayal’in dışarıda kalmasına yol açtı. Hayal’in avukatlarının temyiz başvurusu Yargıtay’a 2006 Temmuz ayında geldi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Hayal’in mahkûmiyeti ile ilgili tebliğnameyi hazırlayıp ilgili daireye göndermesi yaklaşık 8 ay aldı. Başsavcılık tebliğnameyi 6 Şubat 2007 tarihinde gönderdi. Bu arada Hrant Dink, Hayal’in de dâhil olduğu organizasyonla 19 Ocak 2007 tarihinde öldürüldü. Yargıtay’ın ilgili dairesi, Trabzon’daki mahkemenin Hayal’le ilgili kararının bazı yönlerini onayıp, bazı yönlerini bozduğu kararını 2 Mayıs 2008 tarihinde aldı. Yargıtay, bu kararı 2008’de değil de 2006 ya da 2007 yılında almış olsaydı, Hayal’in 11 aya ek olarak 21 ay daha hapis yatması gerekecek, Hayal’e yeniden cezaevinin yolu gözükecekti. Bu durumda da Hrant Dink’in öldürülmesi organizasyonunda yer alamayacak, tetikçi Ogün Samast’a Hrant Dink’in hayatına son veren silahı veremeyecekti.
6- Hayal’in yargılandığı bu dönemde, polis muhbiri olan ve Dink cinayetinin azmettiricilerinden sayılan Erhan Tuncel’i polis tanıyor muydu?
Polis, hem Erhan Tuncel’i tanıyordu hem de Yasin Hayal’le daha o tarihten ilişkisini biliyordu. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna göre, Trabzon’daki Mc Donald’s şubesinin bombalanması olayını Erhan Tuncel’le Yasin Hayal birlikte organize etmişlerdi. Rapora göre, Tuncel’in bu bombalama eyleminin organizatörlerinden biri olduğu o dönemde İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nin raporlarında da vurgulanmıştı.
Cinayet Planlaması Erhan Tuncel’in Sorgulamasında Bozulabilirdi
7- Erhan Tuncel’in üzerine niye gidilmedi?
Polis, o tarihten başlayarak Tuncel’i muhbir olarak görevlendirmişti ve bunun ortaya çıkmaması için olağanüstü çaba sarf edildi. Tuncel, saldırıyla ilişkisi bilinmesine rağmen şüpheli olarak sorgulanmadı. Tuncel de Hayal’le birlikte yargılansaydı, muhtemelen Hrant Dink cinayetinin planlanması gündemden düşecekti. Tuncel yargılanmak bir tarafa, olaydan 24 gün sonra dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek tarafından “Yardımcı İstihbarat Elemanı” (YİE) yapıldı. Yargılama dışında bırakılan Tuncel için “zorla getirilerek dinlenmesi” kararı alan mahkeme bile bu kararını uygulamadı. Jandarma ise adliyeye gelip duruşmaları takip eden Tuncel’i bulamadığını bildirdi. Dink suikastından sonra Hayal, bu olayda azmettirici olan Tuncel’in bombayı da imal ettiğini anlattı.
8- Erhan Tuncel, muhbir olmasına rağmen nasıl Dink cinayetini organize edebildi?
Tuncel, Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi’nde görevli polis Muhittin Zenit’e bağlı çalışmaya başladı. Tuncel, 15 Şubat ve 7 Nisan 2006 tarihli raporlarında, Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylem yapacağını isim vererek bildirdi. Tuncel, bu dönemde karşılığında 1035 TL aldığı 11 istihbarat raporu verdi. Polislere kod adıyla değil gerçek isimleriyle hitap edecek kadar emniyetle içli dışlı olan Tuncel’in “muhbirlik” statüsü Dink cinayetinden kısa süre önce, 23 Kasım 2006’da sonlandırıldı. Tuncel’in, daha önce bilgisini verdiği cinayetten iki ay önce istihbarat ağının dışına çıkartılması, cinayetin işlenmesine göz yumulduğu şeklinde yorumlandı. Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay’dı. Altay, cinayetten 1 hafta sonra görevinden alındı.
9- Dink cinayetinin işleneceği Tuncel tarafından bildirildikten sonra polis istihbarat çalışması yaptı mı?
Trabzon Emniyet Müdürlüğü, 17 Şubat 2006 tarihinde, yani, cinayetten 11 ay önce Erhan Tuncel’den gelen, “Dink’e yönelik eylem yapılacağı” bilgisini, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bildirdi. Trabzon Emniyeti, 7 Nisan 2006’da ikinci uyarıda bulundu. Bu yazılarında Yasin Hayal’e yönelik araştırmaların sürdüğünü kaydeden Trabzon Emniyeti, daha sonra hiçbir istihbari bilgi vermedi.
Cinayet Hazırlığını Bilen Jandarma ‘Operasyon Yetkimiz Yoktu’ Savunması Yaptı
10- Jandarmanın da cinayetle ilgili bilgisi var mıydı?
Dink’in öldürüleceğini Jandarma da biliyordu. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’na haber elemanlığı yapan Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci, Yasin Hayal’in Hrant Dink’i vurmak için kendisinden silah istediğini Temmuz 2006’da, yani cinayetten yaklaşık 6 ay önce ilgili birime bildirdi. Daha sonra yapılan incelemeler, bu bilginin Trabzon Jandarma İl Alay Komutanı Albay Ali Öz’e kadar ulaştığını ortaya çıkardı. Ancak Trabzon Jandarma örgütü, eline ulaşmış olan bütün istihbarata rağmen cinayet sürecine seyirci kalmayı tercih etti. Gerekçe olarak ise “Operasyon yetkimiz yoktu” denildi. Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve emrindeki isimlerin, Dink öldürüldükten sonra suikast bilgisini önceden edinmedikleri yönünde sahte rapor düzenledikleri anlaşıldı.
11- Emniyet Genel Müdürlüğü, bu kritik bilgiyle ilgili ne yaptı?
Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek, Haziran 2006’da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na atanarak Ankara’ya gitti, boşalan Trabzon Emniyeti’ne bu tarihte Reşat Altay getirildi. İstihbarat Başkanlığı, hedef hâline gelen kişileri korumaya alabiliyor. Ancak, 2003’ten bu yana tehdit edilen Hrant Dink’in ismi bütün verilere rağmen bu programa alınmadı.
12- İstanbul’a bilgi gitti mi, Hrant Dink neden korunmadı?
Dink, Sabiha Gökçen’le ilgili haberden sonraki süreçte sürekli olarak tehdit edilen bir isimdi. Dönemin İstanbul Vali Yardımcısı, Dink’i bu haberden sonra makamına çağırmış, uyarıda bulunmuştu. Daha sonra uyarının nedenini “toplumsal infial yaratılmasını engellemek” olarak açıklamıştı. Kemal Kerinçsiz’in suç duyurusu üzerine, bir yazısı nedeniyle “Türklüğe hakaret” suçundan hakkında dava açılan Dink, bu suçu işlediği kanıtlanırsa ülkeyi terk edeceğini açıkladı. Buna rağmen faşist çevrelerin hedefi hâline geldi. İstanbul emniyeti, Trabzon Emniyeti’nin Dink konusunda uyarıda bulunduğu 17 Şubat 2006 tarihinden itibaren tehdidi bilmekteydi. Bütün bunlara rağmen İstanbul Emniyeti Hrant Dink’e koruma tahsis etmedi. Daha sonra vali yapılan Celalettin Cerrah’ın başında olduğu İstanbul Emniyeti’ne “yargılama süreciyle ilgili gelişmeleri yakinen izlenmediği, tehdidin ciddiyetinin yeterince algılanmadığı” suçlamaları yöneltildi. İstanbul Emniyeti ise İstihbarat Dairesi’nce uyarılmadığını iddia etti.
13- Cinayet nasıl işlendi?
Eldeki verilere göre, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in başında oldukları grup tarafından organize edilen cinayetin kararı, “bir üst akıl” tarafından verilmişti. Bu üst aklın kim olduğu konusunda 2007’den bugüne kadar uzanan süreçte farklı varsayımlarda bulunuldu. 2007’de bu üst aklın “Ergenekon örgütü” olduğunu savunan cemaat savcılarına karşılık, 15 Temmuz’dan sonra cinayetin cemaat tarafından organize edildiğini ve Ergenekon soruşturmasına gerekçe yapılmak üzere gerçekleştirildiğini söyleyen iddianameler hazırlandı. Somut olayda ise, Yasin Hayal’in verdiği silahla cinayetten 3 gün önce İstanbul’a gelen Ogün Samast, 19 Ocak 2007’de arkasından yaklaşarak Dink’i öldürdü. Samast’ın cinayeti işlediği sırada olay yeri çevresinde, tetikçinin Trabzon’dan İstanbul’a gelmek için gittiği otogardaki polislerin bulunduğu anlaşıldı.
14- Ogün Samast nasıl yakalandı?
Cinayetten kısa süre sonra Samast’ın görüntüleri basına servis edildi. Babasının ihbarıyla, İstanbul’dan Trabzon’a dönerken otobüste yakalanan Samast, Samsun Emniyeti’ne götürüldü. Burada bayrak önünde “kahramanlık pozu” verdirilen Samast’ı takdir eden polislerin kamera görüntüleri ortaya çıktı. Yakalandıktan sonra Ogün Samast’ın Yasin Hayal ve Erhan Tuncel bağlantıları hemen açığa çıktı. Cinayetin işleneceğini herkesin bildiği, ancak engel olmadığı anlaşıldı. Trabzon’daki yapılanmaya yönelik operasyon başlatıldı ve adı geçen tüm isimler gözaltına alındı.
Sorumlu Kamu Görevlilerin Davaya Dâhil Edilmesi 9 Yıllık Sürece Yayıldı
15- Kamu görevlileri hakkında işlem yapıldı mı?
İhmaller zinciri açığa çıkmasına rağmen o dönemde kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Kamu görevlilerinin davaya dâhil edilmesi 9 yıllık bir sürece yayıldı.
16- İlk iddianamede kimler suçlandı?
Ogün Samast, cinayetten bir gün sonra, 20 Ocak 2007’de Samsun Otogarı’nda yakalandı. Cinayete ilişkin ilk iddianame, Ergenekon soruşturması savcılarından da olan, Gülen cemaati mensubu olan ve hâlen firarda bulunan savcı Fikret Seçen ile savcı Selim Berna Altay tarafından hazırlandı. İddianamede, Samast, cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal ve ‘büyük abi’ lakaplı polis muhbiri Erhan Tuncel’in de aralarında bulunduğu 12’si tutuklu 18 sanık yer aldı. İlk yargılama özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 2 Temmuz 2007’de başladı. İlerleyen tarihlerde Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci ile Osman Hayal hakkında düzenenlenen ek iddianamenin ana davayla birleştirilmesiyle sanık sayısı 20 oldu.
Sanıkları Duruşmaya Getiren Aracın Üzerinde ‘Ya Sev, Ya Terk Et’ Yazısı Vardı
17- İlk yargılamada neler yaşandı?
Sanıklar ilk duruşmaya getirilirken, cezaevi aracının üzerinde, faşistlerin sloganının yazılı olduğu “Ya sev ya terk et” çıkartması vardı. İlk duruşma 2 Temmuz 2007 tarihinde Beşiktaş’taki Özel Yetkili 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bu dava, Ocak 2012’de hükme bağlandı. Yasin Hayal, “tasarlayarak öldürmeye azmettirmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılırken, Erhan Tuncel de 10 yıl 6 ay hapis cezası aldı ve tahliyesine karar verildi. Duruşmalarda Yasin Hayal, eserleri Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Orhan Pamuk başta olmak üzere birçok ismi tehdit etti. Samast’ın davası ise, o tarihte 17 yaşında olduğundan çocuk mahkemesine alındı. Samast, Temmuz 2011’de çıkan kararda, “tasarlayarak adam öldürmek” ve “ruhsatsız silah bulundurmak” suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezası aldı.
Cinayet Organizasyonu ‘Terör Örgütü’ Sayılmadı
18- Bu davada “terör örgütü” saptaması yapıldı mı?
Hayır. Sanıkların tamamı “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan beraat etti. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, karar duruşmasının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, “Cinayetin üzerinden beş yıl geçti. Hrant Dink ne derdi bu karar için: ‘Bizimle dalga geçiyorlar.’ Dalganın en büyüğünü meğer en sona saklamışlar. Meğer Hrant Dink bütün planlı eylemlerden değil, 3-5 kendini bilmez tarafından öldürülmüş. Burada örgüt yokmuş. Bu kadarını beklemiyorduk” dedi. Savcılık, bu nedenle davayı temyiz ederken, “Ergenekon terör örgütü”nün varlığını öne sürdü ve sanıkların bu örgütün güdümünde olduğunu savundu.
17 Ocak 2012’de verilen karardan sonra Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz, “Verdiğimiz karar, ‘örgüt yoktur’ anlamına gelmez. Verdiğimiz karardan rahatsız değiliz. Sadece tatmin edici olmadığını belirttim. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz” dedi.
19- Karar kesinleşti mi?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın, “örgüt” suçundan ceza verilmemesi nedeniyle bozulmasını istedi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi “örgüt” yönünden verilen beraat kararlarını bozdu. Sanıkların “silahlı terör örgütü” değil, “suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt üyesi” oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına karar verdi.
20- İkinci yargılama ne zaman başladı?
İlk yargılamadan sonra Erhan Tuncel, kararla birlikte tahliye edilmişti. Yargıtay’ın bozma kararının ardından dava 17 Eylül 2013’te yeniden görülmeye başlandı. Tahliye edilen Erhan Tuncel de yeniden tutuklandı. Tuncel, bir süre sonra yeniden tahliye edildi ve dava bitene kadar bir daha cezaevine konulmadı. “Işık evleri”nde okutulduğu öne sürülen Tuncel’in, Alperen Ocakları’nda faaliyet gösterdiği biliniyordu. 17/25 Aralık sürecinden sonra özel yetkili mahkemelerin kapatılması nedeniyle Dink cinayetine ilişkin dava dosyası İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Heyet, Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasına hükmetti, Samast’ın Çocuk Mahkemesi’nde yargılandığı dosyası da ana davayla birleştirildi.
“Cerrah, Mahalle Arkadaşı Olduğumuzu Söylemişti”
21- Bu dava sonuçlandı mı?
Evet. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi davayı karara bağladı. Son savunmasını yapan Ogün Samast’ın sözleri özellikle dikkat çekiciydi. Samast, “Çıkar amaçlı suç örgütü iddiasını kabul etmiyorum. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da örgüt olmadığını, mahalle arkadaşı olduğumuzu söylemişti. Örgüt üyesi olduğumuzu kabul etmiyorum. Yasin Hayal’in önceki suçunun ise bizimle ilgisi yoktur. Hiçbir örgütün amacıyla suç işlemedik, işlemem de. Eğer mahkeme örgüt üyeliğinden ceza verecekse hakkımda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması talep ediyorum. Çünkü olayın başından beri her şeyi anlattım. Olaya katılan kim varsa anlattım. Tüm bildiklerimi samimi anlattığım için şahsıma etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmayı istiyorum. Örgüt üyeliğinden beraatimi talep ediyorum” dedi.
Erhan Tuncel de, “Hrant Dink suikastini bir yıl önce yardımcı istihbarat elemanı olarak emniyete ben bildirdim. Benim verdiğim isimler tarafından suikast işlendi” diye konuştu. Son sözü sorulunca, “Vatan sağ olsun” dedi.
22- Kim hangi cezayı aldı?
Mahkeme heyeti Yasin Hayal’i “Silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan 7,5 yıl, Ogün Samast’ı “Silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan 2,5 yıl hapis cezasına çarptırdı. Ersin Yolcu, “Silahlı örgütü üyesi olmak” suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün hapis, Ahmet İskender, “Silahlı örgütü üyesi olmak” suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası aldı. Zeynel Abidin Yavuz, “Hrant Dink’in Yasin Hayal’in azmettirmesi sonucu Ogün Samast tarafından öldürülmesine yardım” suçundan 12,5 yıl “Silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan 1,5 yıl olmak üzere toplam 14 yıl 22 gün hapis cezasına mahkum edildi. Yavuz’un Dink’in öldürülmesine yardım suçundan tutuklanmasına karar verildi. Tuncay Uzundal, “Hrant Dink’in Yasin Hayal’in azmettirmesi sonucu Ogün Samast tarafından öldürülmesine yardım” suçundan 15 yıl “Silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan ise 1 yıl 10 ay 15 gün olmak üzere toplam 16 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Uzundal hakkında Dink’in öldürülmesine yardım suçundan yakalama kararı çıkartıldı. Salih Hacısalihoğlu ile Osman Hayal hakkında ise suçları sabit olmadığından beraat kararı verildi. “Büyük abi” Erhan Tuncel, Trabzon’daki McDonld’s’a bombalı saldırı olayında tasarlayarak bomba kullanmak suretiyle 6 kişiye yönelik “Kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 78 yıl, Hrant Dink’in Yasin Hayal’in azmettirmesi sonucu Ogün Samast tarafından öldürülmesine yardımdan 18 yıl, “Mala zarar verme” ve “Silahlı örgüt üyesi olmak suçlarından 3,5 yıl olmak üzere toplam 99,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Tuncel, yeniden tutuklandı.
Tetikçi Ogün Samast, “Tasarlayarak öldürmek” suçundan daha önce 22 yıl hapis cezasına, Yasin Hayal ise azmettirme suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu cezalar Yargıtayca onanmıştı.
23- Dink ailesi kararı temyiz etti mi?
Evet. Dink Ailesi’nin avukatları dosyayı Yargıtay’a taşıdı. Avukatlardan Hakan Bakırcıoğlu, dilekçede, “silahlı suç örgütü üyeliğinden” değil “silahlı terör örgütü üyeliğinden” hüküm verilmesi gerektiğini bildirdi. Sanıkların “Örgüt kurarak Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalıştıkları” belirtildi.
Yetkililer Hakkında Uzun Süre Soruşturma İzni Verilmedi
24- Devletin diğer birimleri bu süreçte araştırma yaptı mı?
2007-2013 yılları arasında TBMM Hrant Dink Cinayetini Araştırma Komisyonu, Başbakanlık Teftiş Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu cinayeti araştırdı ve raporlar yazdı. Bu raporların tamamında kamu görevlilerin ihmallerine dikkat çekiliyor, cinayetin göz göre göre işlendiği vurgulanıyordu. Bu gelişmeler üzerine, İçişleri Bakanlığı Dink ailesinin şikâyeti ve basında çıkan haberler doğrultusunda 2013’te resen soruşturma başlattı. Ancak üst düzey emniyet ve jandarma yetkilileri hakkında uzun süre soruşturma izni verilmedi. Kamu görevlileri tanık olarak bile dinlenmedi.
25- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), dosyayla ilgili karar verdi mi?
Kamu görevlileri hakkında 2010’a kadar Başbakanlık Teftiş Kurulu ve TBMM tarafından hazırlanan raporlardaki ihmal iddialarına rağmen soruşturma açılmaması üzerine Dink ailesi AİHM’ye başvurdu. AİHM, yargılama süreci bitmemesine rağmen, durumu istisna kabul ederek dosyayı ele aldı ve Türkiye’den savunma istedi. Savunmada, “Dink’in halkı kışkırttığı ve koruma istemediği” gibi vahim iddialarda bulunuldu. Büyük tepki çeken bu savunmadan sonra AİHM, Türkiye’yi “etkili soruşturma yürütmemesi” nedeniyle mahkûm etti. İstanbul ve Trabzon emniyet müdürlüklerindeki polisler veTrabzon jandarma yetkilileri hakkında soruşturma açılması istendi. Aralık 2010’da kesinleşen bu karardan sonra 2011’de avukatlar yeniden kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu.
26- Kamu görevlileri hakkında soruşturma hemen açıldı mı?
Hayır. Bu kez de farklı savcılıklardan görevsizlik, yetkisizlik, takipsizlik kararları çıkmaya başladı. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun 2012’deki raporunun ardından suç duyuruları yinelendi. Ancak yine etkisiz soruşturmalar yürütülmeye başlandı.
27- Kamu görevlileri nasıl yargılanmaya başlandı?
Nisan 2013’te yargı sistemine yönelik yapılan değişiklikler kapsamında, AİHM’nin “etkin bir soruşturma yürütülmediğine” hükmettiği davalarla ilgili konularda soruşturma açılmasına izin verildi. Tekrar soruşturma açıldı, ancak savcılığın ve savunma makamının karşılıklı itirazlarıyla süreçte uzamalar görüldü. 17/25 Aralık sürecinin ardından Adalet Bakanlığı’nın 2014 yılı ortalarında aldığı kararla kamu görevlileri için yargı yolu açıldı.
28- İkinci iddianame ne zaman hazırlandı?
Bakanlığın bu kararının ardından devam eden yargılama dışında, İstanbul Özel Yetkili Başsavcılığı’nın 2007’de açtığı ve açık tuttuğu dosya canlandırıldı. 8 Mayıs 2014’ten itibaren dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon ve İstanbul emniyet yetkilileri hakkında soruşturma başlatıldı. Dink ailesinin başvurusu üzerine hakkında soruşturma izni verilmeyen bazı kamu görevlilerinin soruşturulması gerektiğine yönelik Anayasa Mahkemesi’nden çıkan karar da soruşturmayı etkin hale getirdi. İstanbul’daki iki ayrı soruşturma dosyası ile Trabzon’daki dosyalar birleştirildi. Trabzon’da yargılanan ve çok düşük ceza alan alan jandarma görevlilerinin dosyaları da getirtildi. Eski Trabzon Emniyet Müdürü ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Ercan Demir, Muhittin Zenit gibi isimler soruşturmaya dâhil edildi ve tutuklandı. 4 Aralık 2015’te ikinci iddianame hazırlandı. Savcı Gökalp Kökçü tarafından hazırlanan iddianamede, eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile polis müdürleri İlhan Güler, eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ile yetkililer Faruk Sarı, Engin Dinç, Ercan Demir, eski İstihbarat Daire Başkanlığı yetkilileri Sabri Uzun, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Taner Demirel gibi isimler hakkında dava açıldı. 26 kamu görevlisinin dosyası ana dava dosyası ile birleşti.
29- Soruşturma bütünüyle bitti mi?
Hayır. Savcılık, örgütsel yapı içinde hareket ettiği düşünülen bazı isimlerle ilgili soruşturma dosyasını ayırdı. Olay sırasında cinayet mahallinde, terminalde bulunduğu belirtilen isimlerin dosyaları ayrıca soruşturuldu.
30- Bu iddianame yeterli bulundu mu?
Hayır. Dink ailesi ve avukatları, Hrant Dink’in hedef hâline getirilmesi ve korunmamasına yönelik sürecin de bu dosya kapsamında soruşturulması gerektiğini düşünüyor. İstanbul Başsavcılığı, 2004’te Hrant Dink’in Sabiha Gökçen haberi nedeniyle “uyarıldığı” dönemde görevde bulunan Ergun Güngör ile valilik yetkililerinin, koruma kararı almayan İstanbul Emniyeti yetkililerinin, bazı MİT görevlilerinin, “Türklüğe hakaret” yargılamasına ve duruşmalarda hedef haline getirilmesine yol açmakla suçlanan emekli general Veli Küçük, avukat Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 43 kişinin daha yargılanmasını istedi. Bu kişiler hakkında takipsizlik kararları verildi. 2016’da bu kararlara yapılan itirazlar reddedildi. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne ikinci kez başvuruldu. Bu başvuru halen karara bağlanmadı.
31- Anayasa Mahkemesi, 2019’da bu konuda bir karar verdi mi?
Evet. Yüksek Mahkeme, başvurucuların iddiaları hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapabilmesi için somut olayın iç içe geçmiş yönlerini ilgilendiren ve devam etmekte olan ceza yargılamasının neticelenmesi, olay hakkında yürütülen adli sürecin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek başvuruyu reddetti.
32- Anayasa Mahkemesi, bu kararı hangi gerekçeyle verdi?
Kararda, şöyle denildi:
“Böylece Anayasa Mahkemesi, somut olayın tüm yönlerine ilişkin olarak olayı ilk elden inceleyen soruşturma ve yargılama makamlarının elde ettiği bulguları ve ulaştığı sonuçları bir bütün olarak dikkate alabilecektir. Bu durum, temel hak ihlallerini gidermede Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu ikincil nitelikteki rolün de bir gereğini oluşturmaktadır. Sonuç olarak, öncelikle Anayasa Mahkemesince yapılan tespitlerin kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemesi gerekliliği ifade edilmelidir. Bu bağlamda, başvurucuların iddialarının ve olayla ilgili soruşturmanın etkili yürütülüp yürütülmediğinin, ölüm olayının sebep ve koşulları yani gerçekleşme şartları adli makamlarca netleştirilmeden Anayasa Mahkemesince bir bütün olarak değerlendirilmesinin bu aşamada mümkün olmadığı, bu hususların olay hakkında görülmekte olan yargılama sürecinde elde edilen veriler bir bütün olarak incelenmek suretiyle değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.”
33- Bu karara itiraz mümkün mü?
Evet; karar hem AİHM’ye taşınabilir, hem de biten davalardan sonra yeniden eksik ve etkisiz soruşturma yürütüldüğünü belirtilerek yeni başvuruda bulunulabilir.
34- Üçüncü iddianame ne zaman hazırlandı?
İstanbul Başsavcılığı, dosyalarını ayırdığı kamu görevlileri hakkında 2016 yılı Temmuz ayından itibaren operasyonlar yaptı ve birçok jandarma görevlisi ile cemaate yakın olduğu belirtilen bazı gazeteciler ve yayıncılar hakkında tutuklama kararı verildi. 10 Mayıs 2017’de cemaatle Dink cinayeti arasında en net bağlantıyı kuran iddianame hazırlandı. İddianamede, Fethullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz ve meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu’nun da aralarında bulunduğu 50 şüphelinin cinayetin planlanması ve icrası noktasında müşterek hareket ettikleri iddia edildi. Cinayette aktif rol alan bir kısım şüpheli muvazzaf askerin, darbe girişimine de katıldıkları tespit edildi. Dosya ana davayla birleştirildi. Böylece, Trabzon’da jandarmalar hakkında açılan davalardan, hazırlanan ilk iddianameye kadar tüm davalar birleştirilmiş oldu. Dosyada sanık sayısı 85’e ulaştı. 4’ü tutuklu, 10’u firari 85 sanıklı davanın son duruşmaları Aralık 2018’de görüldü.
35- Bu ana davanın sanıkları arasında kimler var?
Yargılanan isimler arasında Ogün Samast, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal ile birlikte Fethullah Gülen, Zekeriya Öz, eski FOX TV Haber Müdürü Ercan Gün, darbe girişiminin ardından kapatılan Gülen cemaati yayını Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, dönemin Trabzon Jandarma Komutanı albay Ali Öz ve zanlı Samsun’da yakalandığında birlikte fotoğraf çektiren polis memurları da yer alıyor. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, dönemin Emniyet İstihbarat Daire başkanları Engin Dinç ve Sabri Uzun, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, dönemin Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu, süreçte Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşgun Çakar, İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer sanıklar arasında. Tutuklu yargılanan sanık sayısı ise sadece dört. O isimler farklı suçlardan da tutuklu bulunan Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek ile eski Jandarma istihbarat görevlisi Muharrem Demirkale ve ihraç edilen eski Tuğgeneral Hamza Celepoğlu. Bu isimlerden özellikle Yılmazer’in ifadesi dikkat çekiciydi. Yılmazer, duruşmalarda, açık biçimde İstanbul ve Trabzon emniyetini suçlarken, şunları söylemişti:
“İstanbul’la ilgili söylediklerimden hiç birisi iftira değildir. Doğruyu söylediğim, yasalara uygun bir tavır içinde olduğum için, ama sırf birilerinin derin çete angajmanı faaliyetlerine o dönemde çomak soktuğum için ben cezalandırılıyorum. Hrant Dink’in ölümündeki sorumlulukla ilgili değil, o katliamı tezgahlayan derin çetelerin derin tezgahlarına çomak soktuğum için ben burada cezalandırılıyorum. Yardımcı İstihbarat Elemanı bir şekilde polisle görüşecekse bile emniyet binası dışında görüşülür. Adı üzerinde, böyle ajanlık olmaz. Bir ajan Yasin Hayal’i alıp oralara buralara, toplantılara götürmez. Bunun adı YİE olmaz. Böyle bir elemanlık sistematiğimiz yok bizim. Erhan Tuncel, Yasin Hayal ve Ogün Samast’ı cinayete azmettirmiştir. ‘Arkamız sağlam’ lafı cinayet için sağlam bir motivasyon olmuştur. Erhan Tuncel boşuna İstihbarat Daire Başkanlığı makamında ağırlanmamıştır. Ogün Samast, Hrant Dink’i öldürdüğünde gerçekten kahraman olacağına inandırılmıştır.”
36- 2019’da bu davada ilerleme kaydedildi mi?
Mart, Temmuz, Eylül ve Kasım aylarında davayla ilgili üçer gün süren duruşmalar yapıldı. Duruşmalarda bugüne kadar dinlenmemiş, ayrıntılı açıklama yapmamış pek çok sanık ve tanık konuştu. Şubat ayında bu davanın üç günlük yeni duruşması yapılacak. Bu duruşmada, Hrant Dink’le, İstanbul Valiliği’nde görüşen MİT mensuplarının tanık olarak dinlenip dinlenmeyecekleri konusunda karar verilecek.
Genelkurmay İstedi, MİT Aradı, Görüşme Yapıldı
37- Duruşmalarda bu konu gündeme geldi mi, kim ne söyledi?
Dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergün Güngör, duruşmada dinlendi. Dink’i İstanbul Valiliği’ne davet eden Güngör, bu görüşmenin MİT’in talebiyle yapıldığını, MİT’ten de Genelkurmay Başkanlığı’nın talepte bulunduğunu anlattı. Güngör, şunları kaydetti:
“Hrant Dink’le yaptığımız görüşme MİT Bölge Başkanlığının talebiyle yapıldı ve azınlıklardan sorumlu olduğum için benim odamda yapıldı. Görüşmeden önce dönemin Ermeni Patriği Mutafyan’ın Ermenilere ait kurumlara dönük tehditler olduğu ve gereğinin yapılması için başvuruda bulunmuştu. Emniyet gerekli çalışmaları yaptı. İnternetten, bomba yapım teknikleri anlatan ve ardından Ermeni kurumlarının adreslerini yayınlayan bir kişi yakalandı ve tutuklandı. Daha sonra Hrant Dink, Sabiha Gökçen haberini yayınladı. Basında geniş yer aldı, infial uyandırdı. MİT Bölge Başkan Yardımcısı Özer Yılmaz ve MİT görevlisi Handan Selçuk, yanıma gelerek Hrant Dink’le görüşme yapılmasını arzu ettiklerini söyledi. Güvenlik ve azınlıklardan sorumlu olduğum için benim odamda yapılmasını istediklerini söylediler. Vali Güler‘i aradım. Kendisi olur verdi ve bunun üzerine görüşme yapıldı. MİT görevlileri yanımdayken, Dink’i aradım ve yaptığı haberle ilgili bilgi ve belgeleri görmek istediğimi, sohbet etmek istediğimizi söyledim. Ertesi gün görüşme yapıldı. MİT’çiler kendilerini akrabam olarak tanıtmamı istedi, akrabam olarak tanıttım. Ben haberin infial yarattığını söyledim. Bazıları tarafından çarpıtılabileceğini, Ermeni kurumlarının hedef alınabileceğini söyledim. Ardından MİT’ten Özer Bey benzer şeyleri söyledi. Görüşme sonunda Hrant Dink, elindeki evrakları bıraktı. Evrakları MİT görevlileri aldı. Nezaketli bir görüşmeydi. Kesinlikle tehdit, gözdağı verme gibi bir durum söz konusu değildi. Görüşmeden sonra Vali Güler’e gidip görüşmeyle ilgili bilgi verdim.”
Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, duruşmada Güngör’e Dink’le yapılan görüşmenin Genelkurmay Başkanlığı tarafından istendiğini söyleyip bu konuda bilgi sahibi olup olmadığını sordu. Güngör, “Evet. Genelkurmay Başkanlığı tarafından MİT aranmış. Ama kim aramış, nasıl görüşmüşler onları bilmiyorum. Süreçten haberim yok” diye cevapladı.
“Operasyonel Birimler Bana Bağlıydı, Ama Televizyondan Öğrendim”
38- Duruşmalarda, Dink’in öldürülmesinden sonra yaşananlara ilişkin bilgi ya da ifade verildi mi?
Dönemin İstanbul İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı olan, Samsun İl Emniyet Müdürü Vedat Yavuz da çarpıcı bir ifade verdi. Yavuz, şunları söyledi:
“Cinayetten sonra Ramazan Akyürek, beni Samsun’a gönderdi. Bunun sebebi müfettişlerin Trabzon’a gitmesiydi. Cinayet işlendiği tarihte operasyonel ve personel birimleri bana bağlıydı. Dink cinayetini televizyonda alt yazıdan öğrendim cinayet sonrasında en ufak bir bilgime başvurulmadı ne yapılması hususunda da bir bilgilendirme yapılmadı bana. Cinayetten sonra 2 Şubat 2007’de İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek bana, ‘yanına birini al, acele Samsun’a git’ dedi. Operasyon şube müdürünü yanıma alayım dedim, olmaz dedi. Ali Fuat Yılmazer’i alayım dedim, olmaz dedi. Para pul işlerine bakan daire başkan yardımcısını, Bekir’i al dedi. Ben özel kalemi aradım. Komiser ben daha konuşmadan biletinizi aldım dedim. Bekir’i aradım, ben daha konuşmadan ‘hazırım’ dedi. Yolda Akyürek’i aradım gidiyorum ne yapacağız diye sordum. ‘Gidin arkadaşlara moral verin’ dedi. Trabzon’a gidecek miyiz dedim, hayır dedi. Gidip personeli topladık, ne yaptınız, ne yapıldı diye konuştuk, çayımızı içtik. Başkanı aradım. ‘İş bitti’ dedim. ‘Kalın. Jandarma Komutanına gidin’ dedi, ‘MİT’e gidin’ dedi. Gittik görüştük. Ziyaret amaçlı. Sonra aradım dönüyoruz dedim. Dedi bugün de kalın. Sonra öğreniyorum ki, cinayet işlendikten sonra mülkiye müfettişleri Trabzon’a gidiyorlar. Sonra biz dönüyoruz müfettişler gidiyor.”
39- Kamera görüntüleri konusunda nasıl bir ifade verildi?
Cinayet sırasında Dink’in uğradığı Akbank şubesinin müdürü Hamza Bülent İlkehan da Akbank Pangaltı Şubesi’nin güvenlik kameralarının öğleden önceki kısmının bulunamaması konusunda, “Cinayet günü 7-8 kere farklı sivil polislere görüntü verdim. Polisler tutanak imzalamaktan kaçındı ve sadece bir kere tutanak imzaladı. Görüntülerde teknik sorun yoktu ve kameralar çalışıyordu” dedi.
40- 2020 yılında davada ne gibi gelişmeler yaşandı?
2020 yılında ilk üç günlük duruşma maratonu Şubat ayında yapıldı. 103, 104 ve 105. duruşmalarda, cinayet işlendiğinde Trabzon Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdür Yardımcısı olan Âdem Sağlam, cinayet döneminde Emniyet Genel Müdürlüğü TEM Daire Başkanı olan Ahmet Selim Akyıldız, cinayet döneminde Samsun İl Jandarma Komutanı olan Serdar Yücel, suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle 66 yıl hapis cezası alan Yakup Kürşat Yılmaz, İstanbul Jandarma Komutanlığı Aşırı Sağ Tim Komutanı Serkan Özel tanık olarak dinlendi.
Cinayet işlendiğinde Emniyet Genel Müdürlüğü TEM Daire Başkanı olan Akyıldız ise “Cinayetin öncesine ilişkin bilgim yok. Olayın olduğu gün dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ile birlikte İstanbul’a, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın makamına gittik. Cerrah bizi bilgilendirdi. İlk etapta olay yerinde görüntü elde ettiklerini onların üzerine çalıştıklarını söyledi” diye konuştu. Akyıldız, kendisine cinayetle ilgili istihbari bilginin cinayetten sonra yapılan 19-20-21 Ocak’taki toplantıda verilmediğini söyledi. Akyıldız, “Bilgi verilmemişti, verilmiş olsa korunması için yazı yazardık” dedi.
Organize suç örgütü lideri Kürşat Yılmaz ise bir otelde görüştüğü, hakimlik yaptığını belirttiği Ömer Küçükyurt ile Hüseyin Albay ve İsmail Issız isimli kişilerin kendisine Hrant Dink’in fotoğrafını göstererek öldürülmesini teklif ettiklerini söyledi. Yılmaz, “Gel bizim mafyamız ol. Bunu öldürt, yakalanan kişiyi Avrupa’ya gönderirsin dediler. Ben de ‘Bu işte yokum, sizde bu işe girmeyin, bu vatan hainliğidir. Türkiye’yi zor duruma sokar. Amerikan oyunlarına gelmeyin’ dedim. Kabul etmedim” dedi. Kürşat Yılmaz, “Cinayetten sonra cezaevinde Erhan Tuncel benimle görüşmek istedi. Avukatıma görüşmesini söyledim. Ama cezaevi idaresi görüştürmedi” diye konuştu.
Duruşmada, avukat Bakırcıoğlu, MİT mensuplarının tanık olarak dinlenilmesini talep etti.
41- Bu talep kabul edildi mi, sonraki duruşmalarda neler yaşandı?
Davanın, 107, 108 ve 109. duruşmaları 7-8-9 Temmuz’da görüldü. Duruşma öncesinde Hrant Dink davasına bakan mahkeme heyeti beşinci kez değişti. Heyetin başkanlığına CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu tweetleri nedeniyle yargılandığı davada 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezasına mahkum eden İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin eski başkanı Akın Gürlek getirildi.
Yeni heyet, dönemin MİT görevlileri Özel Yılmaz, Handan Selçuk ve Hüseyin Kubilay Günay’ın tanık olarak dinlenmeleri talebini dosyaya katkı sağlamayacağı gerekçesiyle reddetti. MİT İstanbul Bölge Başkanı Ahmet Köksoy’un ise tanık olarak dinlenilmesine karar verildi.
Ancak 16 Eylül’de yapılan sonraki duruşmada, mahkeme, Köksoy’u da dinlemekten vazgeçti ve esas hakkındaki görüşünü açıklaması için dosyayı savcılığa verdi.
42- Savcılık, hangi cezaları talep etti?
15 Aralık’ta yapılan duruşmadan bir gün önce Savcı Muhammed İkbal Anar esas hakkında mütalaasını açıkladı. Savcı Anar bir kısım sanıklar için beraat, bir kısım sanıklar için “FETÖ üyeliği”, bir kısım için “FETÖ yöneticiliği” ve bir kısmı içinse “görevi ihmal” suçlamalarından ceza istedi.
15 Aralık’taki duruşmada ise mahkeme, Dink ailesi avukatlarına esas hakkındaki görüşe karşı beyanlarını hazırlamak için sadece iki gün verdi. İtiraza rağmen mahkeme, kararını değiştirmedi.
43- Savcı, kimleri cinayetten sorumlu tuttu, kimlerin sadece görevlerini ihmal ettiklerine karar verdi?
Faili belli sitesinde yer alan duruşma tutanağı ve notlarına göre; savcı, cinayetin tasarı aşamasında Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç, cinayetin işlendiği sırada İstanbul Emniyet Müdürü olan Celalettin Cerrah ve cinayetin işlendiği dönemde İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olan Ahmet İlhan Güler için “görevi kötüye kullanma” suçundan, cinayetin işlendiği dönem Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay’ın “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin işlendiği sırada Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Faruk Sarı hakkında “silahlı örgüt üyeliği”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında ve işlendiği sırada Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz hakkında ise “Anayasa’yı ihlal”, “kasten öldürme”, “resmi belgede sahtecilik”, “görevi kötüye kullanma”, “örgüte yardım” suçlarından, cinayetin işlendiği dönemde İstanbul İstihbarat C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında Trabzon Emniyet Müdürü olan, cinayetin işlendiği zaman ise İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek’in “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek”, “tasarlayarak kasten öldürme”, “resmi belgede sahtecilik”, “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek”, “görevi kötüye kullanma” suçlarından, cinayetin tasarı aşamasında İstihbarat Daire Başkanı olan Sabri Uzun’un ise görevi kötüye kullanma suçundan, cinayetin işlendiği sırada TGRT televizyonu muhabiri olan Ercan Gün hakkında “Anayasa’yı ihlal” ve “silahlı örgüt üyeliği’” suçlarından ceza talep etti.
Savcı mütalaasında yurtdışında (firari) bulunan sanıklardan Adem Yavuz Arslan, Coşgun Çakar, Ekrem Dumanlı, Fetullah Gülen, Halil İbrahim Koca, Mehmet Akif Yılmaz, Mehmet Faruk Mercan, Metin Canbay, Ömer Faruk Kartın, Serkan Şahan, Yılmaz Angın, Yunus Yazar ve Zekeriya Öz’ün dosyasının tefrik edilerek haklarındaki yargılamanın ayrı bir esas numarasıyla yapılmasını talep etti.
12 Mart’ta Düzce’de uğradığı silahlı saldırıda ölen emekli jandarma istihbaratçı astsubay Şeref Ateş’in üzerine atılı “Kasten öldürme, silahlı terör örgütüne üye olma, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlarından açılan kamu davasının düşürülmesini isteyen savcı Anar, sanıklardan Adem Sarıgöl, Adnan Acar, Atilla Güçlüoğlu, Cevat Eser, Metehan Kadir Yıldırım, Muhammer Ay, Niyazi Malkoç, Rahmi Özer, Resül Kütükoğlu, Tefik Cantürk ve Ünsal Gürel’in beraatını istedi.
Savcı Abdullah Dinç, Ahmet Çetiner, Ahmet Faruk Aydoğdu, Birol Ustaoğlu, Eyüp Temel, Hacı Ömer Ünalır, Hasan Durmuşoğlu, Hüseyin Yımaz, Mikdat Özbek, Murat Bayrak, Musa Yıldırım, Mustafa Küçük, Önder Araz’ın bazı suçlardan beraatını isterken bazı suçlardan da cezalandırılmasını talep ederken, Ali Poyraz, Ali Barış Sevindik, Bekir Yokuş, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Ercan Demir, Ergün Yorulmaz, Gazi Günay, Hacı Şefik Şimşek, Hamdi Egbatan, Hamza Celepoğlu, Mehmet Ayhan, Mehmet Uçar, Mehmet Ali Özkılıç, Metin Balta, Metin Yıldız, Muharrem Demirkale, Muhittin Zenit, Okan Şimşek, Onur Karakaya, Osman Gülbel, Özkan Mumcu, Şükrü Yıldız, Tamer Bülent Demirel, Veysal Şahin, Volkan Şahin, Yakup Kurtaran, Yavuz Karakaya, Yusuf Bozca, Yüksel Avan’ın ise üstlerine atılı suçlardan cezalandırılmasını istedi.
44- Savcının talep ettiği cezalar ne anlama geliyor?
Dava uzun bir süredir Dink cinayetinin FETÖ tarafından tasarlanarak gerçekleştirildiği tezi üzerinden ilerliyor. Dink ailesi ise sadece FETÖ mensuplarının değil, dönemin emniyet İstanbul emniyet yetkililerinin de eşit sorumluluğu bulunduğunu savunuyor. Ancak savcının görüşü, cinayetin tamamen FETÖ organizasyonu olduğu tezi üzerinden yazılmış. Cerrah, Güler gibi isimler sadece “görevi kötüye kullanmakla” suçlanıyor. Dink’le ilgili istihbaratı almalarına rağmen gerekli korumayı sağlamayan, öncesinde Dink’i aldığı tehditlere rağmen korumayan isimlerin cinayetten habersiz oldukları varsayılıyor.
45- Dink ailesi avukatlarına neden sadece iki gün süre verildi?
Mahkeme, davayı, 2020’de sonlandırmak niyetini taşıyordu. Bu nedenle Dink ailesinin avukatlarının ısrarlarına rağmen avukatlara sadece iki gün süre verildi ve duruşma 17 Aralık’a ertelendi. 17 Aralık’taki duruşmada, Avukat Bakırcıoğlu, ““Hrant Dink cinayetine dair 14 yıldır sürmekte olan yargılamada katılan taraf olarak maddi gerçeğin ve hakikatin açığa çıkarılmasına yönelik davanın esasına ve savcılık makamının mütalaasına ilişkin beyanlarımızı sunmak için talep ettiğimiz süre mahkemeniz tarafından tarafımıza verilmemiştir. Sanık savunmalarının tanık beyanları ve deliller ile birlikte değerlendirilmesini içerecek şekilde beyanlarımızı tarafımıza tanınan iki günlük sürede sunmamızın dava dosyasının kapsamı dikkate alındığında olanaklı olmadığı ve bu sürede sunacağımız bir görüşün de herhangi bir ciddiyet içermeyeceği açıktır” dedi ve beyanda bulunmadı.
Mahkeme heyeti, duruşmayı 22 Aralık gibi yakın bir tarihe erteledi.
46- 22 Aralık’taki duruşmada neler yaşandı?
Bu duruşmada, mahkeme, sanıkların esas hakkındaki görüşlerini açıklamasından sonra Dink ailesinin avukatlarının beyanlarının alınacağını açıkladı ve savunmalara geçildi. 22-23 ve 24 Aralık’ta sanıkların savunmaları alındı. Mahkeme, savunmaların alınmasına 6, 15 ve 22 Ocak’ta devam edileceğini açıkladı.
47- Duruşmalar sürerken, karar aşamasına yaklaşılmışken kimler, neden tutuklandı?
6 Ocak’taki duruşmada, cinayetin işlendiği dönemde Trabzon jandarmasında görev yapanlardan Veysal Şahin ve Volkan Şahin’in yeniden tutuklanmasına karar verildi. Cinayet hazırlığından Trabzon’da Coşkun İğci aracılığıyla haberdar olan Veysal Şahin ve Volkan Şahin hakkındaki kuvvetli suç şüphesi, tutukluluk süresi azlığı ve adli kontrolün yeterli olmayacağı değerlendirilerek tutuklama kararı verildiği öğrenildi. Her iki isim, cinayetin işleneceğini önceden bilmek ve gereğini yapmamakla suçlanıyor. Bu iki isimden sonra aynı gerekçeyle hakkında tutuklama kararı olan astsubay Okan Şahin de tutuklandı.
48- Tutuklama kararları devam eder mi?
Esas hakkındaki mütalaaya karşı sanıkların savunmalarının alınmasına devam ediliyor. Mahkeme de mütalaada istenen cezaları göz önünde bulundurarak, kaçma şüphesi oluşabileceği düşüncesiyle bu kararları verdi. 20 Ocak’ta davanın yeni duruşması yapılacak. Mahkumiyet ihtimali güçlü olan ve hakkında ağır ceza istenen, kaçma şüphesi oluşan isimlere karşı yeni kararların çıkabileceği belirtiliyor.
49- Davada, hangi gelişmelerin olması bekleniyor?
Savunmaların bitiminin ardından Dink ailesinin avukatları, esas hakkındaki görüşlerini açıklayacak ve kovuşturma-soruşturma sürecinde eksik bırakılan noktaların tamamlanmasını isteyecek. Ancak mahkemenin eğiliminin davayı bir an önce bitirmek yönünde olduğu belirtiliyor. Bu nedenle, görüşler alınıp, son sözler sorulduktan sonra, bahar aylarında davanın karara bağlanma ihtimali yüksek olarak görülüyor. Bu aşamadan sonra önce istinaf mahkemesi dosyaya bakacak. İstinaf mahkemesi kararı yerinde bulursa dosya bu kez de Yargıtay’a gidecek.
50- Bütün sürece bakıldığında Dink ailesinin beklentisi karşılandı mı?
Hayır. Aile, cinayete giden sürecin de yargılamanın konusu yapılması ve Dink’in hedef hâline getirildiği süreçte rol oynayanların da yargılanmasını istiyor.
Dink ailesinin avukatlarından Fethiye Çetin‘in “Utanç duyuyorum” kitabında, bu süreçte yapılanlar ve yapılmayanlar çok net biçimde anlatılıyor. Telefon kayıtlarına yer verilen kitapta, Yüzbaşı Nejat Mete adlı subayın, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği temsilcisine, Dink öldürüldükten bir gün sonra, 20 Ocak 2007’de telefonda “Bizim arkadaşların işi mi dün zıbartılan adam” diye sorduğu, “Bizim arkadaşlar” cevabını alınca “Elleri dert görmesin” dediği belirtiliyor. “Hrant Dink bizim savaştığımız adam” diyen “akademisyen” Ümit Sayın’a “Bu arada Hrant’ı beraat ettirecekler herhalde” diyen Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu Binbaşı Ogan Türkmen’in sözlerine de kitapta yer veriliyor. Agos gazetesi yöneticilerinin yargılandığı mahkemenin hakimi Hakkı Yalçınkaya’nın, Dink’i hedef gösteren isimlerden avukat Kemal Kerinçsiz’e telefonda, “Bir isteğin, bir emrin var mı abi?”, “Vatan hainlerinin bir engeli varsa, o da bizim Kemal abidir” dediği aktarılıyor. Bu nedenle hakkında HSYK’nın soruşturma bile açmadığı vurgulanıyor. Dink ailesinin elinde buna benzer onlarca örnek var. Aile, bu konuda yaptığı başvuruların sonuçlanmasını bekliyor. Kamera kayıtlarından kayıp olanların hâlâ ortaya çıkartılamadığına, bu kayıtları kaçıranların da bulanamadığına dikkati çekiyor. Aile, kamu görevlilerinin yıllarca korunmasını sağlayanların da yargılanmasını talep ediyor.
The post 50 Soruda Hrant Dink Cinayeti Dosyası: 14 Yıllık Adalet Mücadelesi Hâlâ Sonuç Vermedi – Gökçer Tahincioğlu/ T24 appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Hrant Dink, Katledilişinin 13. Yılında Anıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Agos gazetesi kurucusu ve genel yayın yönetmeni Hrant Dink vurulduğu saat olan 15.00’te eski Agos Gazetesi önünde anıldı.
Anma kapsamında basın açıklamasından önce 1994 yılında öldürülen Yusuf Ekinci’nin oğlu Sertaç Ekinci konuştu. Hrant’ı katledenlerin en büyük korkularının, ezilenlerinin bir araya gelmesi olduğunu vurgulayan Ekinci “Eğer adalet arıyorsak bulamayacağız. Çünkü vermeyecekler. Adalet, Türkiye’nin tüm ezilenlerinin bir araya gelip, hukukun üstün olduğu bir ülke için mücadele etmediği sürece de tesis edilmeyecektir. Öyle sanıyorum ki Hrant Dink ve onun gibi yüzlercesinin bize bıraktığı son vasiyet budur.” dedi.
Daha sonra Hrant’ın Arkadaşları adına basın açıklamasını Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı gerçekleştirdi. Basın açıklamasında Cumartesi Anneleri’nden, birkaç gün önce kayıplara karışan Keldani bir çiftten, Süryani Mor Yakup Manastırı rahibi Aho’dan bahseden Fincancı sıranın Kürtlere geldiğinde devlet memurlarının havan mermileri ile delik deşik ettikleri evlerin duvarlarına yazılama yaptıklarını vurguladı.
Devamla “Biz yüzleşmedikçe, onarmadıkça yaralarımızı, her yeni güne yeni ötekilerle yaralarımız büyür, yenileri açılır oldu. Sözümüz var Hrant’a, yaralarımızı bilip de onarmak boynumuzun borcu. Yarın yüzleştiğimizde, küçük Eichmann’lar yalnızca emre itaat ettiklerinden dem vurup sıradanlaştırmaya çalıştığında kötülüğü, utanmak için geç değil, evet ama kötülüğü tanımalı ve sahiplerini bir bir ortaya koymalıyız. Hrant için, adalet için!” diyen Fincancı konuşmasını “Buradayız, vazgeçmiyoruz Ahparig.” diyerek bitirdi.
Ankara’da da İnsan Hakları Derneği önünde anma gerçekleştirildi. Saygı duruşuyla başlayan anma sırasında “Hepimiz Hrant’ın Öldürmekle Bitmeyiz” ve “Katil Devlet Hesap Verecek” Sloganları atıldı.
Kaynak: Teferruatlar
The post Hrant Dink, Katledilişinin 13. Yılında Anıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: “Savaşı Görmeyip “Barışa Bak”anlar” – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Hükümetten bağımsız” ve “sivil” bir oluşum olarak ortaya çıktığı iddia edilen projenin yankıları sürerken, “Barışa Bak”ın amaçlarını, imzacılarını ve “ne yöne baktığı”nı tartışmakta fayda var.
Başlatılan bu projeyle “barışa bak”ma iddiasını taşıyanlar, yaşadığımız coğrafyada on yıllardır yaşanan savaşın, topraklarından edilen binlerce insanın, kaybedilen ve katledilen bir halkın hesabını yapmanın da ötesinde yaşamını savunmak için direnenleri -tıpkı iktidarın yaptığı gibi- “provakasyon”larla ve “darbe girişimleri”yle suçlarken; projeyle çizilmek istenen “barış”, tam da hükümetin Yeni Türkiye şablonuna bakarak çiziliyor. Devletin çözüm adı altında Kürt halkına yönelik işlettiği inkâr ve imha politikasına karşı girişilmiş mücadeleyi, barıştan uzaklaştırma olarak ilan eden “barışsever”lerin barıştan anladıklarının ne olduğu açık. AKP hükümetine yönelik müteşekkirliklerini her fırsatta dillendiren “Barışa Bak”çılar, kardeşlik altında devletin gizli stratejilerinin sürdürücüsü konumunda. Meşruluklarını, “biz ne o taraftanız, ne bu taraftanız” diyerek dayandırdıkları pozisyonlarıyla; devletçi algıyı farklı bir yerden zihinlere kazımaya, Kürt halkının mücadelesinin altını boşaltmaya çalışıyorlar.
Genellikle iktidar yanlısı akademisyen, yazar ve gazetecilerden oluşan “Barışa Bak” çağrıcıları toplam 69 imzadan oluşuyor.17 Aralık sürecinde iktidar paydaşları arasında belirginleşen AKP-Cemaat ayrışmasında, safını “paralel yapıya karşı seçilmiş hükümetten yana” koyan Barışa Bak projesi çağrıcılarından bazılarının, “iktidar yanlısı performanslarıyla” kısa özgeçmişleri şöyle:
Yıldıray Oğur
ODTÜ Siyaset Bilimi mezunu olan Yıldıray Oğur, 2003 yılında Genç Siviller hareketinin kurucuları arasında yer aldı. Radikal, Taraf gazeteleri ile Birikim dergisinde yazılar yazan Oğur, 2013 yılında, iktidarı açıktan destekleyen Türkiye gazetesinde yazmaya başladı. Türkiye’de yazmaya başladıktan sonra Erdoğan’ın fiili danışmanı haline gelen Oğur’un köşe yazıları, Erdoğan’ın bazı mitinglerinde tarihsel alıntılar yaptığı temel kaynak oldu.
Kobanê Direnişi süresince yazdığı köşe yazılarında, “çözüm süreci”nin muhataplarından Kürt hareketini eleştirmiş; devletle aynı perspektifte, devlet-polis şiddetinden kaynaklanan ölümlerden, hareketi sorumlu tutmuştu. Bu beyanlar, Yıldıray Oğur’un iktidarla yaşadığı söylemsel uyumun daha da belirginleşmesini sağladı. Meydan Gazetesi’nin yine aynı bölümünde “akil heyeti”ni deşifre ederken yer verdiğimiz Oğur, devletin “barış” söyleminin en önemli yaratıcılarından.
Oral Çalışlar
Aydınlık çevresinden eski bir sosyalist olan Oral Çalışlar bugüne dek Cumhuriyet, Taraf, Radikal gibi siyasi yelpazenin farklı kulvarlarından birçok gazetede köşe yazıları yazdı. “Akil İnsanlar” heyetinde yer almasının ardından iktidarla olan ilişkisini belirginleştiren TESEV üyesi Çalışlar, şimdilerde de liberal yazarların kendilerine yer bulduğu “serbestiyet.com” sitesinde yazıyor.
Orhan Miroğlu
1970’li yıllarda Kürt hareketi içerisinde yer alan; 1980 yılında girdiği cezaevinden 1988 yılında tahliye olan Miroğlu, Ülkede Özgür Gündem, Özgür Politika, Birgün ve Taraf gibi gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. 2010 yılındaki Anayasa Referandumu sürecinde iktidara yakınlaşan Miroğlu, bu yakınlaşmayı ilerleyen yıllarda öylesine içselleştirdi ki; kendi geçmişini bile inkâr etmeye başladı. 12 Eylül döneminde, tutsak kaldığı Diyarbakır Cezaevi’nde sistematik işkenceye maruz kalan Miroğlu, yakın dönemde katıldığı bir TV programında “Devlet eliyle sistematik işkence kesinlikle yoktur!” diyerek, bu içselleştirmeyi somutluğa kavuşturdu.
Yaşadığı “politik değişiklik”in ardından, sınırlı sayıda gazetecinin binebildiği Erdoğan’ın uçağında kendisine yer buldu ve 2012 yılından itibaren iktidara yakınlığıyla bilinen Star Gazetesi’nde yazmaya başladı.
Nagehan Alçı
Boğaziçi Üniversitesi siyaset bölümü mezunu olan Nagehan Alçı, Hürriyet, Milliyet, Akşam gibi gazetelerde köşe yazarlığı ve Kanal D, Fox, CNN Türk gibi kanallarda da programlar yaptı. “Akil” heyette yer alan Alçı da, Barışa Bak projesi içerisindeki çoğu isim gibi, “zaman içerisinde saf değiştiren”lerden.
2009 yılında yazdığı “Bir Delikanlılık Portresi: Tayyip Erdoğan” yazısında Erdoğan’ı çokça eleştiren Nagehan Alçı; özellikle 17 Aralık sonrası, iktidarın hararetli savunucularından biri haline geldi.
Etyen Mahçupyan
Liberalliğiyle bilinen Etyen Mahçupyan, başbakan Davutoğlu’nun başdanışmanlığını yürütüyor.1996 yılına kadar kendi şirketlerinin yöneticiliğini yapan Mahçupyan, 1997’de Radikal’e, 2001’de ise Zaman’a geçti; siyasal çizgisinin “ne hızla” değiştiğini açıkça gösterdi.
TESEV Demokratikleşme Programı’nın 2012’den beri başkanı konumunda bulunan Etyen Mahçupyan, Hrant Dink’in 2007 yılında öldürülmesinden sonra Agos gazetesine geçmişti. Geçtiğimiz Mayıs ayından bu yana ise, iktidar yanlısı patron Ethem Sancak’ın gazetesi Akşam’da yazıyor.
Sinan Çetin
“Hiçbir düşünce kutsal değildir, her düşünce değişir ve gelişir, embesillerinki hariç” şeklindeki konuşmalarıyla, bir sosyalistten bir kapitaliste dönüşümünü rasyonalize eden Sinan Çetin; Plato adlı şirketinin patronluğunu yaparken, aynı zamanda emlak sektörüne de el atmış durumda. Cihangir’de sahip olduğu çok sayıda gayrimenkul üzerinden emlak ticaretine girişen Çetin, sektördeki “rant dostları”ndan Ali Ağaoğlu’nun da reklamlarını çekiyor.
Barışa Bak projesinin imzacılarından Atilla Yayla ile birlikte de bir yayınevinin patronluğunu yürüten Sinan Çetin, katıldığı her programda iktidar güzellemesi yapmaktan geri durmuyor.
Markar Esayan
AKP-Cemaat kavgası öncesi Taraf gazetesinde yazarlık ve yayın koordinatörlüğü yapan Markar Esayan, yaşanan ayrışma sonrasında Yeni Şafak’ta yazmaya başladı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde “Affedersiniz benim için de çok çirkin bir şekilde Ermeni dediler” şeklinde konuşan Erdoğan’ı, “Biz Ermeniyiz, tecrübe ile sabit, hakiki ırkçıları gözünden tanırız; merak edilmesin. 12 yıldır AK Parti’ye destek veren bir Türkiyeli olarak, bu pazar da Yeni Türkiye için Erdoğan’a oy vereceğim.” sözleriyle aklamıştı. %10 barajı tartışmalarında AKP’nin yanında yer alarak, barajın kaldırılmasına yönelik tepkisini gösteren Esayan, HDP’den de bağımsız adaylarla seçimlere girmesini istemiş. İstikrar sürsün diye…
Rasim Ozan Kütahyalı
“Havuz medya” grubu gazetelerinden Takvim ve Sabah’ta köşe yazarlığı yapan Rasim Ozan Kütahyalı, Melih Gökçek’in sahibi olduğu Beyaz TV’de de futbol yorumcusu. Nagehan Alçı ile olan evliliğinden doğan çocuklarının “isim babalığı”nı Erdoğan’a yaptıracak kadar iktidarla “içli dışlı” olan Kütahyalı, kendi jenerasyonundan birçok yazar gibi, devrimcilere ve devrimci mücadeleye olan kinini kusmaktan geri durmuyor. “Ben bu devlet için kellemi ortaya koyanlardanım!” diye ifadelerini dillendirmekten geri durmayan Kütahyalı, futboldan siyasete engin bilgi birikimlerini, hükümetin ona sunduğu tüm olanaklardan yararlanarak anlatmaktan geri durmuyor.
Cengiz Alğan
“Barışa Bak” projesinin fikir sahibi denilebilecek Cengiz Alğan, eski bir DSİP yöneticisi. 2010 referandumunda “Yetmez Ama Evet” diyenlerden biri olan Alğan, 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu’ndan sonra, iktidar tarafındaki duruşunu iyice belirginleştirmiş; yolsuzluk operasyonun bütününü “seçilmiş hükümete darbe” şeklinde tanımlamıştı. Şimdilerde açıkça sürdürdüğü bu iktidar destekçiliğini Taksim-Gezi Direnişi sürecinde başlatan Cengiz Alğan, ortaya çıkan videolarda polisin sıktığı mermiyle katledildiği açıkça görülse de, Ethem Sarısülük’ün “karanlık güçlerce” öldürüldüğünü söylemişti.
Halil Berktay
“Barışa Bak” projesinin bir başka çağrıcısı, Oral Çalışlar gibi Aydınlık hareketinden olan eski sosyalist Halil Berktay, şimdilerde liberal bir akademisyen olarak tanınıyor. Çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yaptı, bir dönem Taraf gazetesinde köşe yazıları yazdı, son dönemlerde ise iktidarı destekleyen isimlerin bir araya geldiği serbestiyet.com’da yazmaya başladı. Kendini anti-anti AKP’ci diye tanımlayan Halil Berktay, Taraf gazetesinde yazdığı dönemde 1 Mayıs 1977 katliamına ilişkin ortaya attığı bir iddia ile de gündeme gelmişti. Devlet tarafından gerçekleştirilen ve 36 kişinin yaşamını yitirdiği 1 Mayıs 1977 katliamına ilişkin Halil Berktay, “devrimci iki grubun çatışması” yorumunda bulunmuş; dolayısıyla bu katliamda kendince “devleti aklamıştı.”
Merve Arkun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: “Savaşı Görmeyip “Barışa Bak”anlar” – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Doğrudan Demokrasi Festivali appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Yunanistan’da anarşist ve anti otoriter örgütlenmelerin, özyönetimle işleyen üretim alanlarının, kooperatiflerin deneyimlerini paylaşmak üzere bir araya geldikleri Doğrudan Demokrasi festivali 4-5-6 Eylül tarihlerinde gerçekleştirildi. Konuşmaların, forumların, atölye çalışmalarının konserlerin oluşturduğu festival, Selanik kentinde yapıldı.
Festivalin ilk günü olan 4 Eylül’de “Ortak Kullanım Mücadelelerinin Birleşmesinin Gerekliliği” başlığıyla gerçekleştirilen forumda, halkın ortak ihtiyaçları doğrultusunda öz örgütlenmeyle gerçekleştirilecek üretimlerin karşılıklı dayanışma ve işbirliği ağlarıyla birbirini desteklemesi üzerine fikirler paylaşıldı. Selanik’te suyun ticarileştirilmesine karşı mücadele veren “136 Hareketi”, üreticiden tüketiciye aracısız ürün sağlama amacıyla bir araya gelen 16 kolektifin ortaklaştığı “Aracısız Ürün Satış Ağı”, doğrudan demokratik karar alma süreciyle sekiz aydır patronsuz üretimlerini sürdüren VIO.ME. işçileri, hükümetin kapatma kararından sonra işgal edilerek özyönetimle çalışmasını sürdüren Yunanistan Devlet Televizyonu ERT işçileri yaptıkları konuşmalarda kendi deneyimlerini aktardı.
5 Eylül günü, festivalin ikinci günü, konuşmaların ana başlığı ise “Mücadeleye Devam”dı. Konuşmacılar, mücadele deneyimlerini aktarırlarken, mücadelelerin dayanışma ilişkisi ile ortaklaştırılarak büyütülmesinin yolları üzerine önerilerini sundular. Türkiye’de mücadele yürüten Devrimci Anarşist Faaliyet adına Alp Temiz, Bulgaristan’daki Adelante Sosyal Merkezi’nden Yavor Kiselintsef, anti militarist Ilham Nisvan ve akademisyen Kostas Lampos konuşma yaptı.
Devrimci Anarşist Faaliyet’in İngilizce yaptığı konuşma aynı zamanda Yunancaya tercüme edildi. Önceki ay Meydan Gazetesi’nde yer alan “Barikatların Ardındaki Direniş Alanından, Mahallelerdeki Forumlara: Doğrudan Demokrasi” başlıklı yazının İngilizce çevirisi, festival boyunca açık kalan DAF standında yoğun ilgi gördü.
DAF’ın İngilizce yaptığı konuşmanın Türkçe çevirisi ise şöyleydi:
Tüm İstanbul’da ve Anadolu’nun pek çok yerinde kentsel dönüşüm projeleri; gecekondu yıkımlarıyla, AVM ve rezidans inşaatlarıyla, soylulaştırmaya çalıştığı meydanlarda basın açıklamalarını dahi yasaklamasıyla hız kazanmıştı. Dönüşüm yalnızca kentlerde değildi. Kırsal dönüşüm de son yıllarda başta Hidroelektrik, Termik ve Nükleer Santral projeleriyle, madenlerle, kaya gazı aramalarıyla, kapitalist tarım politikalarıyla vadilerde, köylerde yaşamı yok etmeye başlamıştı bile. Kırdan kente taşınan yalnızca göçe zorlanan insanlar olmadı, aynı zamanda kırsal dönüşüme karşı başlayan isyanlar kentteki mücadelelere de ruhunu aktardı.
Taksim Gezi isyanında ne bir kahraman vardı ne de bir halk önderi. Kırsallardaki pek çok mücadelede olduğu gibi iktidarsız alanlarda özdenetimleriyle, öz disiplinleriyle ve gönüllülükleriyle bir araya gelen bireyler devlete ve kapitalizme karşı verdikleri mücadelede otoriteden rekabetten ve bencillikten uzak, bir ilişki biçimi deneyimlediler. Yine kırsallardaki pek çok mücadelede olduğu gibi Gezi Parkı’nda da deneyimlenen paylaşma ve dayanışma ilişkileri; siyasi duyarlılığı olmayan pek çok bireyi etkilemeye, dönüştürmeye yetti.
Gezi Parkı’ndaki direnişin 2013 yılındaki toplumsal mücadelelerindeki başlıca tetikleyicilerinden biri bu yılki Hrant Dink anması oldu. Hrant Dink; 19 Ocak 2007’de Taksim yakınlarında çalıştığı Agos Gazetesi binası önünde Faşistler tarafından katledilen Ermeni gazeteci. Katledildiğinden bu yana her yıl 19 Ocak günü Taksim Meydanı’ndan Agos Gazetesi önüne yürüyüş düzenleniyordu. Bu yıl, Taksim Meydanı’nda başlatılan kentsel dönüşüm projelerini gerekçe göstererek bu yürüyüşe katılan bizim dışımızdaki hemen hemen tüm muhalif gruplar yürüyüşün başlangıç noktasını Taksim Meydanı dışında başka bir noktaya taşıdılar. Ama biz 6 yıl önce Hrant’ı teferruat olarak gören anlayışın bugün yaşam alanlarımızı soylulaştırdığını biliyorduk ve buna rağmen ısrarla Taksim Meydanı’nı kullanmaya devam etmeliydik. Bu anmada Taksim’den vazgeçersek yıllardır mücadele ettiğimiz, 1886’da Haymarket’te katledilen yoldaşlarımızı andığımız Taksim 1 Mayıs’ından da vazgeçmemiz beklenecekti.
Nitekim 1 Mayıs sabahı Taksim Meydanı’na çıkan yollar polis tarafından kuşatıldı. Devrimcilerin Taksim Meydanına girmesi yasaklandı. Devlet 1 Mayıs için başka meydanları önerdi. Başbakan Erdoğan’ın özel teşekkürlerini kazanan bir partinin yaptığı 1 Mayıs “kutlaması” haricinde Anarşistler, Kürtler ve Devrimci Sosyalistler, kentsel dönüşüm bahanelerine karşın Taksim ısrarını sürdürdüler. 1 Mayıs günü gerçekleşen polis saldırılarında çok sayıda eylemci polis tarafından yaralandı.
Polis saldırıları ve devlet terörü yalnızca büyük yürüyüşleriyle sınırlı kalmadı. Basın açıklaması yapmak için toplanan 10 kişilik gruplara bile TOMA’larla ve gaz bombalarıyla saldırdılar. Taksim’de ve İstiklal Caddesi’nde polis şiddeti bir rutin haline gelmişti.
Mayıs ayı sonlarında Gezi Parkı içindeki ağaçların, proje kapsamında kesilmeye başlanması bardağı taşıran son damla oldu. Gezi Parkındaki cılız direnişin tüm Anadolu’da yankı bulması uzun sürmedi. Çatışmalar her şehirde meydanlarda, parklarda ve varoşlarda hızla yükseldi. Haziran boyunca 5 kişi devlet terörü ile katledildi.
Pek çoğunuzun burada öğrenmek istediği, Gezi Parkı’nda ve mahalle forumlarında karar alma sürecinin nasıl işlediği. Taksim Meydanı ve Gezi Parkında kaldığımız süre boyunca gerçekleşen ilişki biçimi 15 Haziran’daki büyük polis saldırısı sonrasında mahallelerde güçlenen forumlarda doğrudan demokrasi tartışmalarını belirginleştirdi. “Barikatların Ardındaki Direniş Alanından, Mahallelerdeki Forumlara: Doğrudan Demokrasi” başlığıyla Meydan Gazetesi’nde yer alan değerlendirme gerçekleşen deneyim hakkında yerinde tespitlerde bulunuyor. Bu metnin İngilizce çevirisinin dökümünü hazırladık, bu konuyla ilgili tartışmaları konuşmalar sonrasında sürdürebiliriz.
Mevcut deneyimlerle birlikte antikapitalist, anti otoriter ve anti hiyerarşik yaşam tahayyüllerini yaşamlarımıza indirgeyebilmenin pek çok yolunu bulduk. Bugün bu yolları ve yöntemleri tartışmak adına buradayız.
Yaşamın yeniden yapılandırılması, ilk kez bizim ortaya çıkardığımız bir kavram değil. 1917’de Ukrayna’da, 1936’da İspanya’da deneyimlenen, bugünse halen Güney Amerika’da, Chiapas’ta gerçekleşen bir durum. Bu kavram bizim için de yeni değil. TC devleti ile Kürt halkı arasında gerçekleşen savaşın sıcak zamanlarında, Kürdistan’ın büyük kentlerinden Amed’de, Mezopotamya Sosyal Forumu’nda da biz Yaşamın Yeniden Yapılandırılması’ndan söz etmiştik. Weranşar’da, Gever’de pek çok değerli deneyim gerçekleşti. Bugün Rojava’da da bu deneyimlere benzer deneyimler kısmen de olsa yaşanıyor.”
Festivalin son günü 6 Eylül’deki konuşmaların ana teması ise “Olağanüstü Hal’den Mücadele Meclislerine” idi. Konuşmalara hızlı tren projesine karşı mücadele eden örgütlenmeler; NO TAV İtalya ve NO TAV Fransa, Halkidiki’deki maden projesine karşı mücadele veren S.O.S. Xalkidiki, anti otoriter ve antikapitalist yayın kolektifi BABYLONIA dergisi katıldı.
Aynı gün farklı bölgelerde mücadele veren örgütlenmeler arasında ortak çalışma ve hareket ağı toplantısı da yapıldı. Bu toplantıya Devrimci Anarşist Faaliyet ve Yunanistan’dan Anti otoriter Hareket’in yanı sıra Bulgaristan, Almanya, İtalya, İngiltere’den örgütlenmeler de katılım sağladı. Anti otoriter, anti hiyerarşik ve antikapitalist; doğrudan demokratik karar alma süreçleriyle işleyen örgütlenmelerle oluşturulacak yaşamın yeniden yapılandırılması, tartışmaların asıl odağını oluşturdu.
3 gün süren festival boyunca örgütlenmelerin, kolektiflerin, kooperatiflerin kurdukları stantlarında bilgi paylaşımları devam etti. Atölye çalışmalarında yer alan katılımcılar arasında, sistemin her türlü eğitiminden uzak bir şekilde, yaşamın bilgisi paylaşıldı. Festival günleri boyunca her akşam anti otoriter, devrimci ve muhalif müzik gruplarının konserleri yapıldı.
Festivalin katılımcıları 7 Ağustos günü düzenlenen mitingde bir araya gelerek, başbakanın Yunanistan’ın büyük patronlarıyla yapacağı toplantıyı protesto etmek için toplantı alanına doğru yürüyüşe geçti. Polisin yapılan yürüyüşe saldırması sonucunda, otuz kişi gözaltına alındı.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.
The post Doğrudan Demokrasi Festivali appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>