The post Gazeteci Aziz Oruç Tutuklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gazeteci Aziz Oruç, 11 Aralık günü Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınmasının üzerinden bir hafta geçmesinin ardından bugün çıkarıldığı mahkemeye çıkarıldı. Savcılık ifadesinin ardından Doğubayazıt Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilen Oruç, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı. Aziz Oruç, Patnos Cezaevi’ne gönderildi. Aziz Oruç’a yardım ettikleri gerekçesiyle HDP Doğubayazıt İlçe Eşbaşkanı Abdullah Ekelek ile Muhammet İkram Müftüoğlu daha önce tutuklanmıştı.
Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu Sözcüsü gazeteci Ayşe Güney, 11 Aralık’ta gözaltına alınan gazeteci Oruç’un yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:
“Aziz Oruç, uzun bir yolculuktan sonra Türkiye’de gözaltına alındı 11 Aralık’ta. Oruç 2017 yılında daha önce öğrenciyken katıldığı basın açıklamaları ve mitingler gerekçe gösterilerek tutuklanmış belli bir zaman davası görülmüş ve ceza almıştı. Bu yüzden de 2017 yılında Federal Kürdistan’a gitmek zorunda kalmıştı. Ve orada yaşadı. Ve bugün orada Avrupa’ya gitmek üzere İran üzerinden Ermenistan’a geçiş yaparken Ermenistan tarafında yakalanarak İran’a teslim edildi. İran’dan da Türkiye’nin sınırına tel örgülerinin arkasına atıldı. Diğer gün de arkadaşımız Ağrı Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan operasyonla gözaltına alındı. Arama motoruna Aziz Oruç yazıldığında bile, yaptığı haberlere ve röportajlara, yaptığı programlara rastlayabileceğimiz bir gazetecidir. Her şeyden önce Aziz Oruç’un gazeteci olmasından kaynaklı kimsenin bir şüphesinin kalmadığına inanıyoruz. Bunu Ağrı emniyeti başta olmak üzere Türkiye’deki tüm siyasetçiler, ilegalize etmeye çalışan, manipüle etmeye çalışan tüm siyasetçiler bakanlar, bunda hemfikir kanımızca. Ama ısrarla manipüle edilmeye çalışılıyor bu durum. Aziz Oruç şahsında uluslararası bir suç işlendi. Çünkü Ermenistan’da günlerce işkence gördü, hatta orada siyasi sığınma talebinde bulunmasına rağmen talebi reddedilmiştir. Ve ardından İran’a idam edilmesi için teslim edilmiştir. ‘İran’a teslim edelim, sizi idam etsinler’ denmiştir. Aziz Oruç teller üzerinden yarı çıplak bir şekilde atılmıştır. Aziz Oruç ölüme terk edilmiştir. Yani ya güvenlik gerekçesiyle bir kurşunla ya da donarak ölmesi istenmiştir.”
The post Gazeteci Aziz Oruç Tutuklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ağrı ve Amed’de DTK’ye Yönelik Ev Baskınları appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Amed
Amed’de sabah saatlerinde polis tarafından ev baskınları gerçekleştirildi. Baskında Demokratik Toplum Kongresi (DTK) üyesi Tülay Özdemir ile hem DTK üyesi hem de Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme İnisiyatifi Yöneticisi İrfan Babaoğlu gözaltına alındı.
Gözaltı gerekçesi öğrenilemeyen Özdemir ve Babaoğlu İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.
Ağrı
Ağrı’nın Diyadin ilçesinde de belediye çalışanı 65 yaşındaki imam Hasan Demir ve 23 yaşındaki Adem Yalazi evlerine yapılan jandarma baskını gözaltına alındı.
Gözaltı gerekçesi olarak, katledilen HPG gerillalarının cenaze törenlerine katıldıkları belirtilen Demir ve Yalazi İlçe Jandarma Karakolu’na götürüldü.
The post Ağrı ve Amed’de DTK’ye Yönelik Ev Baskınları appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Oğlumu Askere Göndermeyeceğim appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Ağrı’nın Diyadin ilçesinde, özel harekat timleri tarafından, çalıştıkları fırının odunluğunda infaz edilen iki çocuktan biri olan Muhammet Aydemir’in babası, “Benim bir oğlum dün askerden geldi. Biri de şu an izinde. Devlet resmen diğer oğlumu katletti. Peki bu çocuklarım kimin askerliğini yapıyorlardı. İzne gelen oğlumu bir daha askere göndermeyeceğim. Vicdani retçi olsun” dedi.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post Oğlumu Askere Göndermeyeceğim appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Her Ezilen İçin Güçlü Bir Tokat Olmak” – Cem İleri appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Küçükçekmece’de bir inşaatta çalışıyorum. Ağrı’dan geldiğim ilk günden beri bu bölgede farklı şantiyelerde çalıştım. Geçtiğimiz hafta bir mesai sonrası, yine Ağrı’dan gelmiş işçi arkadaşlarla beraber şantiyeden çıktık. Bekar evimiz desek de aslında evli ve bekar işçi arkadaşlarla kaldığımız, tek odalı malikanemizin yolunu tuttuk. Derken, işe başladığımızdan beri her gün kullandığımız yolda, bir anda durdurulduk. Daha ne olduğunu anlamadan kimliklerimize bakılarak önce ıssız bir yere, ardından Sefaköy Polis Merkezi’ne getirildik. İlk durdurulduğumuz anda şok yaşamış olsak da polis merkezine gidene kadar anladık her şeyi. Devletin Kürdistan’da halkla savaşının İstanbul Esenyurt’ta bir kaç kişilik hedefiydik. Etrafımızı çevirdiği anda ite kaka bizi aracına bindiren, yol boyunca küfürler, hakaretler ve türlü aşağılamalarla darp eden, Giyadîn’de (Ağrı-Diyadin) Orhan’ın, Emrah’ın Cizre’de Baran’ın, Emin’in Esenler’de Fırat’ın katilleri bize “devletin gücünü göstermek” istiyor! Daha önce Gever’de(Yüksekova) yere yatırdığı elleri kelepçeli işçilere “gücünü gösteren” devletin, bu sefer de biz üç kürt inşaat işçisine “devletin gücünü” göstermek isteyen altı kişilik bir sivil polis grubu. Gördük! Ezilenin karşısında faşizmi gördük; zenginlerin gücünü gördük fakirlere; patronların gücünü gördük işçilere… Hem de en yalın haliyle, yumrukla hakaretle, tükürükle, silahla. Sonra, götürdükleri karakolda açlıkla… Düşünmeye başladık, devlet ve onun paralı, parasız katilleri hemen anlıyorlar; tanıyorlar bizleri. Konuşmamızdan, ten rengimizden, artık nasıl oluyorsa işçi olduğumuzu belli eden kıyafetlerimizden tanıyorlar. Anlıyorlar, dövüyorlar, öldürüyorlar. Üstüne bir de işçiliğini sorguluyorlar. Tabi devletler sadece Kürdistan’da Kürt olduğun için öldürmüyor. Aynı zamanda işçi olmak, büyük bir tehdit yaratıyor güçlü devletimize! Biz ‘üç işçi Kürt’ değil de ‘üç patron Kürt’ olsaydık böyle bir şekilde durdurulmazdık. Hem zaten o yoldan yürüyerek değil de en kötü ihtimalle özel aracımızla geçiyor olurduk. Çantalarımızda Dicle’nin Yakarışı ile Anarşist işçiler Sacco ve Vanzetti’yi anlatan romanlar yerine başarı hikayelerinin anlatıldığı kişisel gelişim kitapları olurdu. Belki o zaman değerlerimize küfürler savurmazdı katiller! Devletler korkuyor bizden; biz ezilenlerden. Bir araya geldiğimizde mahşer gününü yaşatacağız çünkü onlara! Hem yolda hem kimsenin olmadığı bir tenhada hem de karakolda bunu gördük gözlerinin içinde katillerin! Saatlerce tuttular herhangi bir sebep göstermeden…
Serbest bıraktılar bizi! Gecenin bir yarısında, nerde olduğumuzu neye maruz kaldığımızı çok da düşünemeden, kafamızda “Acaba Kürdistan ne durumda? Bugün devletin gücü kaç kişiyi katletti? Katledilenler arasında tanıdıklarım, akrabam yada arkadaşım var mı?” gibi sorularla tekrar eve doğru yürüdük. Sonraki gün erken saatlerde şantiyede olmak üzere… Suriyeli göçmenle, Amerika’daki İtalyan göçmenle, TC’deki Kürt işçilerle yani dünyanın her yerinden tüm ezilenlerle beraber bize atılan tokadın daha güçlüsünü atmak üzere. Asıl onlar ezilenlerin gücünü görecekler!
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Her Ezilen İçin Güçlü Bir Tokat Olmak” – Cem İleri appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” HİPNOZ ” – Burak Çiçek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Hipnoz yüzyıllar boyunca, farklı yöntemlerle, bir çok alanda, bir çok insan tarafından kullanıldı. Büyücüler, kızgın kömür üzerinde yürüyen insanlar, bir parmak şaklatmayla uyutanlar, politikacılar… Hipnoz, bazen bir şov malzemesine dönüştü, bazen anestezi yapmanın bir yöntemi oldu, bazen ise Apollon tapınağındaki gibi göz boyayarak birilerinin gücüne güç kattı ve günümüze kadar geldi. Bugün tüm bu yöntemlerin “hipnoz” adıyla anılması ise James Braid’e dayanır.
Braid 1843’te izlediği bir gösterinin ardından, bu “uyku” halinin kişinin telkine olan yatkınlığının yapay olarak arttırılmasıyla gerçekleştiği sonucuna vardı ve araştırmalarını bu noktaya yoğunlaştırdı. Braid, bu yönteme Eski Yunan’daki uyku tanrısı Hipnoz’un adını verdi. Ne var ki çok geçmeden hipnozun aslında bir uyku hali değil, farklı bir bilinç hali olduğunu anladı fakat ismi düzeltme çabaları başarılı olamadı. Braid, aynı zamanda hipnozun bir “başlatma” olmaksızın da gelişebileceğini fark etti. Başlarda çok kabul görmeyen bu yöntemler, özellikle 19. yüzyıldan itibaren gittikçe yaygınlaşan bir şekilde kendine yer bulmaya başladı.
Hipnoz en basit haliyle beynimize iletilen mesajların, eleştirel bir süzgeçten geçirilmeksizin doğrudan bilinçaltına gönderilmesi ile açıklanabilir. Bu şekilde kişi bazı kötü alışkanlıklarından vazgeçirilebilir, doğum sancısı gibi bazı şiddetli ağrıları hafifletilebilir, bazı psikolojik rahatsızlıklarından, takıntılardan ya da fobilerden kurtulabilir, belli bir düşünceye yaklaştırılabilir, pazarlamada veya yeni alışkanlıklar kazandırmada kullanılabilir. Ve Braid’in de dediği gibi, hipnoz her zaman bir başlatmaya ihtiyaç duymaz. Bir okul sırasında, otobanda giderken ya da etkileyici bir konuşmayı dinlerken bir anda hipnotize olmuş bir halde bulabilirsiniz kendinizi. Örneğin sinemaya gittiğinizde izlediğinizin bir film olduğunu bilirsiniz, yine de film boyunca yaşadığınız bütün duygular gerçektir. Heyecanlanırsınız, kalp atışlarınız hızlanır, koltuğa daha bir sıkı tutunursunuz ya da gözleriniz dolu dolu oluverir. Karanlık bir salon, büyük bir perdeye yansıtılan (hatta artık üç boyutlu) görüntüler, yüksek ses, bütün bunlar izlediğiniz görüntülerin bir film olduğunu unutturmak için çoğu zaman yeterlidir. Ne var ki, genelde kendinizi açtığınız yalnızca filmdeki karakterlerin duyguları değil, o sahneler arasına sıkıştırılmış ve doğrudan bilinçaltınıza seslenen –kesenin ağzını açtıracak- mesajlardır.
Işıl ışıl saçlar, parıltılı arabalar, hayatınızı değiştiren mobilyalar, çikolata yiyerek mutlu olan, dondurmayla aşkı bulan, tuvalet kağıdıyla özel hisseden insanlarla dolu bir ekrana bakarken aklınıza kazınan milyonlarca mesaj yüzünden, internet paketiniz bittiğinde dünyanız yıkılabilir ya da aynaya her baktığınızda mutsuz olabilirsiniz. Çünkü hep bir şey eksiktir ve siz o eksiklik duygusunu, eksik olanları satın alarak giderebileceğinizi düşünebilirsiniz. Oysa reklamlar tam da bunu hedefler ve şunu der: Tüketmezsen çirkinsin, mutsuzsun, eksiksin! İşin kötüsü bu mesaj yalnızca yetişkinlere yönelik değildir, çocuklar özellikle 6-7 yaşlarına kadar telkine çok yatkın ve savunmasızdırlar. Bu nedenle banka, sigorta şirketi, ya da beyaz eşya gibi hiç çocuklarla ilgili olmayan ürünlerin pazarlamasında bile çocuklar hedef alınır. Konuşan hayvanlar, animasyonlar ve robotlar çocuğunuza o markanın en güzel, en eğlenceli ve en havalısı olduğu mesajını verir böylece gelecekteki tüketicilerini garantiler.
Hipnoz karşılaştığınız yere göre olumlu ya da olumsuz bir nitelikte karşınıza çıkabilir, diş ağrınızı hipnotik anestezi ile hafiflediğinde bir “oh” çekebilir, ama markete gittiğinizde çocuğunuz tam da uzanabileceği rafta duran o renkli ambalajındaki diş macunu tüpünü kapıp “isterim” diye tutturduğunda, Braid’in kulaklarını çınlatabilirsiniz. Siz siz olun gündelik hayatımızı istila eden bu telkinlere karşı dikkatli olun, zira hipnoz yalnızca gözlerinizin önünde sallanan bir cep saati ile gerçekleşmiyor.
Burak Çiçek
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” HİPNOZ ” – Burak Çiçek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ağrı Tendürek’te TSK Halka Saldırdı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ağrı’nın Diyadin ilçesinde HDP ve DBP tarafından gerçekleştirilmesi planlanan fidan dikme etkinliğinde, PKK propagandası yapılacağı, seçimlerle ilgili halka baskı yapılacağı bahanesiyle TSK, 10 Nisan gecesi askerlerini bölgeye sevk etmiş, bir operasyon başlatmış;11 Nisan sabahı etkinlik için bölgeye gelen halka saldırmıştı.
Gerçekleştirilen saldırıda, askerler tarafından açılan ateş sonucunda, HDP Diyadin İlçe Eski Eş Başkanı Cezmi Budak yaşamını yitirirken, MEYA-DER temsilcisi Cenap İlboğa da yaralandı. Askerlerin saldırısı sonrasında yaşamını yitiren Cezmi Budak’ın cenazesi, çatışma bölgesinden alınarak Diyadin Devlet Hastanesi’ne getirildi.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır
The post Ağrı Tendürek’te TSK Halka Saldırdı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>