AKM – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 14 Feb 2018 08:00:23 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 AKM Yıkılıyor https://meydan1.org/2018/02/14/akm-yikiliyor/ https://meydan1.org/2018/02/14/akm-yikiliyor/#respond Wed, 14 Feb 2018 07:52:03 +0000 https://seninmedyan.org/?p=29032 İstanbul’un toplumsal ve siyasal hafızasında önemli bir yeri olan AKM’nin yıkımına başlandı. Önü paravanlarla kapatılan AKM’ye gelen işçiler, ilk olarak binadaki kırık camları sökmeye başladı. Bu sırada iş makineleri beton zemini kazmaya başladı. AKM’ye ilişkin, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, gerekli hukuki girişimlerde bulunacaklarını söyleyerek, ‘AKM’yi yıkıma terk etmek de, yıkmak da suçtur” açıklamasını yapmıştı.  1946 yılında […]

The post AKM Yıkılıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İstanbul’un toplumsal ve siyasal hafızasında önemli bir yeri olan AKM’nin yıkımına başlandı. Önü paravanlarla kapatılan AKM’ye gelen işçiler, ilk olarak binadaki kırık camları sökmeye başladı. Bu sırada iş makineleri beton zemini kazmaya başladı.

AKM’ye ilişkin, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, gerekli hukuki girişimlerde bulunacaklarını söyleyerek, ‘AKM’yi yıkıma terk etmek de, yıkmak da suçtur” açıklamasını yapmıştı.  1946 yılında temeli atılan ve 1969 yılında İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete açılan AKM 27 Kasım 1970’te Arthur Miller’in Cadı Kazanı oyunu sırasında yanmıştı.

Tekrar açıldıktan sonra 2008 yılında kapatılan  yargı kararına rağmen onarılmayan AKM, 1 Kasım 1999’da İstanbul 2 No’lu Koruma Kurulu tarafından birinci derece kentsel SİT alanı olarak tescillenmişti.

AKM yaşadığımız coğrafyanın toplumsal mücadeleler tarihinde 1 Mayıs 1977 yılında, zincirlerini kıran bir işçinin bulunduğu dev pankartla yerini almıştı.

Bu görüntünün benzerleri, 1 Mayıs 2010,2011 ve 2012’de tekrarlanmıştı.

Son olarak 2013 yılında Taksim Gezi Parkı Direnişi sırasında AKM’ye devrimci örgütlerin pankartları asılmıştı.

The post AKM Yıkılıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/14/akm-yikiliyor/feed/ 0
Belgesel Fotoğraf Topluluğu’ndan Direnişin Kitabı Çıktı https://meydan1.org/2014/03/02/belgesel-fotograf-toplulugundan-direnisin-kitabi-cikti/ https://meydan1.org/2014/03/02/belgesel-fotograf-toplulugundan-direnisin-kitabi-cikti/#respond Sun, 02 Mar 2014 08:46:16 +0000 https://test.meydan.org/2014/03/02/belgesel-fotograf-toplulugundan-direnisin-kitabi-cikti/ 2012 yılında Taksim Yayalaştırma Projesi onaylandığından bu yana Taksim Meydanı’nda yaşanan değişimleri kaydeden fotoğrafçılar, özellikle geçtiğimiz Mayıs ayında başlayan direnişin her karesini, her anını unutulmayacak görüntülerle hafızalarımıza kazıdılar. Ellerinde biriken binlerce fotoğraftan bir seçki yaptılar ve “Fotoğraf Notları” adıyla devam ettirmek istedikleri çalışmanın ilk ürününü, Taksim Direnişi fotoğraflarından oluşan “Gezi Direnişi” başlığıyla kitaplaştırdılar. Kitabı hazırlayan […]

The post Belgesel Fotoğraf Topluluğu’ndan Direnişin Kitabı Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
2012 yılında Taksim Yayalaştırma Projesi onaylandığından bu yana Taksim Meydanı’nda yaşanan değişimleri kaydeden fotoğrafçılar, özellikle geçtiğimiz Mayıs ayında başlayan direnişin her karesini, her anını unutulmayacak görüntülerle hafızalarımıza kazıdılar. Ellerinde biriken binlerce fotoğraftan bir seçki yaptılar ve “Fotoğraf Notları” adıyla devam ettirmek istedikleri çalışmanın ilk ürününü, Taksim Direnişi fotoğraflarından oluşan “Gezi Direnişi” başlığıyla kitaplaştırdılar. Kitabı hazırlayan Belgesel Fotoğraf Topluluğu’ndan Bahar Gökten ve Yücel Tunca ile yaşanan bu süreci konuştuk.

Meydan: Önce kısaca kendinizden söz ederek başlayalım isterseniz. Kimdir Bahar ve Yücel, ve böyle bir çalışma yapmaya nasıl karar verdiniz?

Bahar Gökten: Ben fotoğrafçılık okudum, şimdi de fotoğraf çekiyorum. Gezi sürecinde de fotoğrafçı ile direnişçi arasında gidip gelmeler yaşayan, o süreci fotoğrafla anlatmaya çalışan biri diyelim kısaca.

Yücel Tunca: Ben eskiden gazeteciydim, 10 yıldır Galata Fotoğrafhanesi’ndeyim. Fotoğraf Vakfı’ndayım ve fotoğraf dersleri veriyorum. Son 7 yıldır, bu çalışmanın pratik kısımlarını Gezi Parkı’nda yapıyordum. Dolayısıyla 2011 sonlarında bu parkın ortadan kaldırılma planlarını yavaş yavaş duymaya başladığımızda, bir şehir refleksinin ötesinde başka bir dikkatle de dinlemeye başladım. Çünkü burası aynı zamanda benim yaşam alanımdı. Bu konuya biraz daha eğildim, Fotoğrafçı İnisiyatifi’nin kurulması da böylece ortaya çıktı.

2012’de projeler belli olmaya başladıkça, burayı elden giden bir şey değil de, savunulması gereken bir şey olarak gördük.

O zamanlar Taksim Platformuydu, sonrasında Taksim Dayanışması olarak bizlerinde çalışmalara fotoğraflarımızla destek olabileceğimizi söyledik. Daha sistematik çekimler yapmaya başladık. Belgesel fotoğraf grubumuz da bu konuya özellikle eğildi. Ardından yapılmaya başlanan Taksim nöbetlerine de katıldık. Bununla da yetinmeyip, 20-25 kadar fotoğrafçı kendi fotoğraflarını basıp yine bir Taksim nöbetinde, bir cumartesi günü, çıktık sokağa. Meydanda yürüyüş yaparak, insanların biraz daha bu konudan haberdar olması için gayret göstermeye çalıştık. Çünkü hala o tarihlerde, birçok kişi Gezi Parkı’nın nasıl bir tehdit altında olduğunu bilmiyordu.

Böylece yavaş yavaş kendi çevremizde de daha fazla sayıda fotoğrafçı bu yaptıklarımızdan haberdar oldu. Mayıs sonrasında başlayan saldırılarda da, daha önce oluşmuş olan “ortak akıl”, bundan sonra da beraber hareket edelim demeye başladı. Haziran ayının sonunda da “Taksim’den Elini Çek” internet sayfası oluşturup, çektiğimiz fotoğrafları orada paylaşmaya başladık. Ağustos ayının sonlarına doğru da bu kitabı hazırlamaya karar verdik. Kasım ayına yetiştirmeyi planlıyorduk ama olmadı. Şimdiye kalmış oldu.

Meydan: Taksim Direnişi haftalarca süren, birçok mekana sıçrayan bir eylemliliğe dönüştü. Tüm bunları fotoğraflamak elbette oldukça zor bir iş. Çekilen binlerce kare arasından bu kitapta kullandığınız fotoğrafları seçme işi de bir o denli zor olsa gerek. Neydi sizin hassasiyetleriniz, bu seçkiyi yaparken nelere dikkat ettiniz?

Yücel: Kitaptaki fotoğrafların seçiminde belli bir editör olmasın dedik. Herkesin gelip fotoğraflarla ilgili görüşlerini söyleyebileceği bir ortamda fotoğrafları seçtik. Binlerce fotoğraftan, daralta daralta, fotoğraf sayısını 350’ye kadar indirdik. Daha az fotoğrafla Gezi Parkı’nın istediğimiz bütünsellikte anlatılamayacağına ikna olunca, elemeyi durdurduk.

Elimizde bir liste oluşturmuş ve birçok başlık belirlemiştik, seçtiğimiz fotoğrafların bu başlıklarda olmasına gayret ettik. Hem temsiliyetler anlamında, yani kadın temsiliyeti, lgbt temsiliyeti, anarşist temsiliyeti, siyasi yapılar, örgütler, hem de revirinden kütüphanesine, bostanından seyyar satıcısına varıncaya dek, tüm o parçalı yapıyı eksiksiz verebilmeyi amaçladık. Dolayısıyla seçkiyi de bu gözle yaptık.

Hep geri dönüşler yaparak, eksik olan kısımları doldurmaya gayret ettik. Ama asıl eksenimiz kronolojik bir sıralamaydı. Gezi öncesi günlük hayat, yavaş yavaş başlayan protestolar, inşaat çalışmalarının başlaması, ondan sonra da en son Ağustos ayında başlayan forumlara, yeryüzü sofralarına varıncaya değin bizim tanık olabildiğimiz hemen her türlü eylemliliğin kitaba yansıyabilmesini sağlamaya gayret ettik.

Meydan: Direniş, Gezi Parkı’na başta söylendiği gibi bir kışla yapılmasına mani olabildi ama bugün hala tam da bizim istediğimiz gibi bir alan değil. Gezi Parkı’nın çevresine dökülen betonlar adeta bir beton çölünü andırıyor, AKM hala polis işgalinde. Sizin bu bölgeyi fotoğraflama çabanız devam edecek mi?

Yücel: Aslında kolektif olarak henüz böyle bir karar almış değiliz ama bireysel olarak ben hala Taksim’i çekmeye devam ediyorum. Biliyorsunuz, yakın zamanda belediyenin yayınladığı bir plan var Taksim Meydanı için. Bu plana baktığımızda, birkaç ağaç dışında meydan şimdikinden çok farklı konumda değil. Ve tepkilerin yeniden yükselmesi çok olası.

Ağustos’tan sonra biraz daha stabil durumdayız ama seçim öncesi tekrar başladıkları bu durumda taraf olmayı sürdüreceğiz elbette. Mesela, Gezi’nin yıl dönümünde açık hava sergisi düşünüyorduk ama bu planın açıklanmasıyla eylemlilikleri daha önceden başlatacağız gibi görünüyor.

Meydan: Kitabı incelerken, bazı fotoğrafların mozaiklenerek görüntünün netsizleştirilmiş olduğunu fark ettik. Bunun sebebi nedir?

Yücel: İki şey mozaikledik; birincisi, cinsiyetçi küfürler, diğeri de iki ya da üç fotoğrafta da fiili eylem halinde olan protestocular, doktor ve sağlıkçıların yüzlerinin net görünmesini engelledik.

Fotoğrafın yapısını bozuyorduk. Kişinin yüzünü mozaiklediğimiz fotoğrafta, fotoğrafın da anlamını yitirdiğini gördük, ama biz bunun böyle olması gerektiğini düşündüğümüzden yapacak başka bir şeyimiz yoktu.

Bahar: Gezi’de de sıkça bir araya geldiğimizde konuştuğumuz bir şeydi bu. Fotoğrafladığımız kişilerin hayatlarında olumsuzluğa dönüşebilecek birçok şey yaşanabilirdi; yüzlerin görünmeyeceği bir biçimde fotoğraf çekmeye çalışarak bu sorun aşılabilirdi. Bunun farkında olmayan arkadaşların çektiği fotoğraflarda, kameranın bazen polis kamerası konumuna geçtiği uyarısında bulunarak, o arkadaşların da hassas davranmaları konusu çokça konuşuldu. İster istemez bizim fotoğraflarımız bazen delil olarak sorun teşkil edebiliyor.

Meydan: Kitap, baştan sona kolektif bir çabaya vurgu yapıyor. Sizin için birlikte fotoğraflama ne anlam taşıyor?

Bahar: Mayıs’ta çalışmalarına başlayan Fotoğraf İnisiyatifi öncesinde de konuştuğumuz bir konu vardı; fotoğrafçıların fotoğraf çekip ortak bir çalışma yürütemediği, o nedenle çektikleri fotoğrafları kendi dosyalarında eşe dosta göstererek ya da kendi kişisel sitelerinde tuttukları.

Ama Gezi süreciyle beraber, bunun da aşılmaya başlandığını söyleyebiliriz. Yani bu kitap çalışmasının ve web sitesinin onun için ayrıca bir önemi var, birbirini tamamlayan çalışmalar bunlar. Çünkü hepimiz her yerde olamayacağımızı ve farklı bakış açılarına da sahip olduğumuz için bir araya geldiğimizde çok daha güçlü bir şey yapabileceğimizi, tabii ki biliyorduk. Bu sürecin buna vesile olması çok önemli, çok kıymetli.

Meydan: Son olarak bu kitabı nerelerden edinebileceğimizi söyleyebilir misiniz?

Yücel: Kitabı dağıtıma vermeyi ve birçok noktada okuyucuyla buluşturmayı istiyorduk ancak, dağıtım firmaları kitabı almak istemediler. Gerekçe olarak da Gezi ile ilgili kitapların satmadığını söylediler. Kitabımız şimdilik, elden dağıtım yaptığımız bazı kitapçılarda ve burada, Galata Fotoğrafhanesi’nde bulunuyor.

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.

The post Belgesel Fotoğraf Topluluğu’ndan Direnişin Kitabı Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/03/02/belgesel-fotograf-toplulugundan-direnisin-kitabi-cikti/feed/ 0
Özgürlük İsteyenler İçin Paçavra İktidar İçin Bayrak Kavgası – Ozan Şahin https://meydan1.org/2013/07/20/ozgurluk-isteyenler-icin-pacavra-iktidar-icin-bayrak-kavgasi-ozan-sahin/ https://meydan1.org/2013/07/20/ozgurluk-isteyenler-icin-pacavra-iktidar-icin-bayrak-kavgasi-ozan-sahin/#respond Sat, 20 Jul 2013 10:39:00 +0000 https://test.meydan.org/2013/07/20/ozgurluk-isteyenler-icin-pacavra-iktidar-icin-bayrak-kavgasi-ozan-sahin/ Topluluk halinde yaşayan bireyler, ortak yaşamı yapılandırmada belirli bir anlam sistemi kullanırlar. Yani bu ortak yaşamda olan/yapılan herşeyden “ortak anlam” çıkarabilmek adına soyut bir anlam dünyası oluştururlar, yani kültürü. Bu anlam sistemi soyut gibi görünebilir. Ancak kültürle ilişkili araçlar, ihtiyaçlarla da ilişkilidir. Bundan dolayı bu “ortak anlam” bu yaşam alanını paylaşan herkese kendini hissettirir. Bu […]

The post Özgürlük İsteyenler İçin Paçavra İktidar İçin Bayrak Kavgası – Ozan Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Topluluk halinde yaşayan bireyler, ortak yaşamı yapılandırmada belirli bir anlam sistemi kullanırlar. Yani bu ortak yaşamda olan/yapılan herşeyden “ortak anlam” çıkarabilmek adına soyut bir anlam dünyası oluştururlar, yani kültürü. Bu anlam sistemi soyut gibi görünebilir. Ancak kültürle ilişkili araçlar, ihtiyaçlarla da ilişkilidir. Bundan dolayı bu “ortak anlam” bu yaşam alanını paylaşan herkese kendini hissettirir.

Bu kültürün bir alanı da siyasaldır. Siyasal kültür de, politik insanın ortaya çıkışından bu yana yaşamın farklı alanlarında kendini hissettirir. Politik simgeler, bu siyasal kültürün en somut araçlarıdır. Kimi zaman herhangi kültürü simgeleyen bir “şey” politik bir ifade biçimi alırken, kimi zaman bu siyasal kültür kendi simgelerini kendisi yaratır.

Bu kültürü anlamlandırmada, kuşkusuz ki devletin rolü büyüktür. Simgelerin taşıdığı anlamı manipüle edici araçlar kullanarak, devlet, sadece soyut bir anlam dünyası yaratmaz, bu anlam dünyasını beslediği kurumları da yaratır. Bütün bunların hepsi devletin varlığının meşruiyetinin, kuşaktan kuşağa kültür gibi aktarılmasını sağlayacaktır.

Devletin bu kültürel yönlendirmesi açıktır ki politiktir. Varlığını yegane hale getirecek, bireyleri birarada tutacak, “milli” bir hafıza, “milli” bir bilinç taşıtmak üzere simgelere anlamlar yüklemek tüm devletlerin başvurduğu yöntemlerdendir.

Bu sembollerden en büyüğü, bayraktır. Bayrak birliği, ortak geçmişi, toplumsal beraberlik mantığını sembolize eder; bazen dinsel bir kutsiyet barındırır sembol olduğu anlamda, bazen de “akılsal” bir çerçevede bütünleşmiş insanların birlikteliğini… Hangisi olursa olsun, var olmayan ülkelerin var edimidir bayrak.

Baskın siyasi anlamlandırmayı kendisi yaptığından, kendi varlığına tehdit herhangi anlamlandırmaya müsaade etmez devlet. Bununla ilişkili olarak o sembolizme de…

Taksim direnişi ve isyanı, kendiliğinden karakterini karşılayacak sembolleri de kendisi yarattı. Yaratılan sembollerin, şu ana kadarki sembolizmden farkı şuydu; biraraya gelen insanların özgür iradeleriyle oluşması. Direniş ve isyanın karakterini anlamak için AKM’ye bakmak yeterliydi. Farklı siyasi partiler, politik grupların sembolleri bu “yeni siyasi kültürü” gözlemek ve anlamaya çabalamak açısından önemliydi.

Önceden olumlu görünmeyen birçok siyasi simge, bu devlet terörüne karşı gönüllü biraradalıkta bir sürü “akıl kırdı”. Toplumun farklı kesimlerince (devletin sürekli ve ısrarlı manipülasyonu sonucu oluşmuş) olumsuz değerlerle ilişkilendirilen simgeler yeniden anlam kazandı. “eylemci” olmak, “gaz maskesi”, “barikat”, “pankart”, “direniş” gibi birçok kavram insanların algısında bu devlet manipülasyonundan kurtuldu.

İşte bu “akıl kırılması” çok önemliydi. Bu bir anlam dünyasının yıkılması, yerine yeni ve iradi olanın ikame edilmesiydi. Açıktır, devlet bu anlam dünyasındaki “şiddetli” ısrarında kaybetmiştir.

Marjinallikten Paçavra Edebiyatına

Bu kaybediş, siyasi iktidar konumunda bulunanları, isyanın kendiliğinden oluşan anlam dünyasına saldırıya yöneltmiştir. Devlet kaygılıdır ve bu kaygısını artık devletin yüzü konumunda bulunan Tayyip Erdoğan’ın ve takım arkadaşlarının her cümlesinde bulmak mümkündür. Bu kaygının kendini belli ettiği alan sadece mitinglerdeki nefrete bulanmış konuşmalar değil, aynı mantığın emrinden çıkan saldırılar ve bu emir komuta zinciridir de aynı zamanda.

Erdoğan’ın “paçavra” tabiri önemlidir. Marjinal söyleminin gerçekliğini yitirdiği yerde, yani marjinallik toplumun önemli bir kısmına yayılıp bu ithamı hem kelime anlamı hem de iktidarın yüklediği politik anlamı yıktığında; Tayyip Erdoğan’ın nefret içeren “paçavra”lar ve paçavraların yok edilmesine ilişkin söylemleri “marjinal”i ikame etti.

Erdoğan, bu “paçavra”ların politik simgeler olduğunun farkındalığıyla, paçavraların yok edilmesi gerektiğini ısrarla vurguladı. Yani hedefine aldığı şey (sadece Erdoğan’ın değil, Erdoğan’ın kişiliğinde açığa çıkmış devlet zihniyetinin hedefine aldığı şey) bu direnişi ve isyanı yaratanlardı.

Paçavra Operasyonu, Gezi Parkı’na operasyon yapılmadan önceki en büyük saldırıydı. Saldırıyla beraber barikatlar kaldırıldı, meydan yeniden devlet tarafından işgal edildi. Pankartları ve bayrakları, AKM’den indiren zihniyet, sadece “alan kazandım” hamlesi yapmıyordu. Herkesin gözü önünde iktidarını tekrar göndere çekmenin gururunu yaşamak istiyordu. Erdoğan’ın “paçavra” dediği pankartlar indirildi, polisin; yani devletin tüm yaşananlarda somut anlamıyla ifadesi olan polisin tuttuğu ritimle; “vatan-sana-canım-feda” ritmiyle AKM’ye TC ve Mustafa Kemal bayrağı açıldı.

Olanları Geri Sarmak

AKM’de mevzubahis pankartlar arasında bu iki bayrak da mevcuttu aslında. Devletin paçavra operasyonu ile planladığı bu iki bayrak dışındaki tüm pankartlar olduğu anlaşılmış oldu. “Bu işte bir yanlışlık var.” diyenler oldu belki de. Direnişin belirli dönemlerinde iyice belirginleşen bu iki bayrak AKM’ye tekrar asılmıştı.

Siyasi sembollerin barındırdığı anlamlar, bu siyasi sembolleri sahiplenenler tarafından iyi belirlenmiştir. Siyasi sembol taşıdığı anlamıyla birden çok şeyi ifade etmez (en azından aynı anda). Belki bu anlam belli süreçler içerisinde dönüşüme uğrayabilir, ancak nihayetinde ifade ettiği anlam, ilk anlamdan çok da uzak değildir.

TC’nin mevcut iktidarına karşı, bu iki sembolü sahiplenenlerin düştüğü durumu karşılayacak tek terim futbolla ilgili; kontrpiyede kalmak. Futbolcunun bir harekete başlaması, ancak o an başka hareket yapması gerektiğini fark etmesi ve ne yapacağını bilemeden öylece kalması…

Kontrpiyede kalınan bir başka durum, hükümetin Kazlıçeşme mitingindeki “bayrak asın” telkini. Evine bayrak asanların hükümet yanlısı mı, ya da karşısında mı olunacağı nasıl anlaşılacak?

Sembollerin İfade Ettiği Anlam

Bu iki sembolün yarattığı anlam karmaşasının siyasi iktidarların(sadece mevcut siyasi iktidarın değil, siyasi iktidarların) bilinçli bir politikası olma ihtimali olsa da, bunları sahiplenmekte olan insanların anlam dünyasında, bu sembollerin aynı bilinçte bir yerleri yok. Devletin zorunlu eğitimini almış, her zorunlu vatandaşın sahiplenmekte zorunlu olduğu bu iki sembol, aslında devletin AKP’lilikten de, CHP’lilikten de bağımsız varlığını simgeliyor. Herhangi bir değer gözetmeksizin devletin, bireylerin varlığına tehdit unsuru oluşturmasını simgeliyor. Tomayı, polisi, miti, gaz bombasını, sıkılan kurşunları, insanların keyfi bir şekilde vurulabileceğini simgeliyor. Şu anki “akıl kırılması”nın yarattığı farkındalıkla ifade etmek gerekirse, yıllardan beri uygulanan benzer politikaları, savaşları, katliamları, zorunlu göçleri, faili meçhulleri simgeliyor; bunların tarihselliğinde yükseliyor bu iki sembol.

İki karşıt siyasi ifadenin aynı sembolü kullanması iki şeyin göstergesidir; ya aslında bu iki karşıt görüş aslında karşıt değildir, ya da bu iki görüş aslında başka temel bir görüşün/hedefin farklı görünümleridir.

Direnişin ve isyanın yarattığı koşullarda şunu anlamaya ısrar etmekten çekinmemek gerekir; muhafazakar, kemalist, liberal vs. devlet iktidarındaki koltuk değişikliğini hedefleyenlerin uygulamaları asla değişmeyecektir. Bugün bu toplumsal hareketi, türlü siyasi cambazlıkla referandum ve sonrasında seçim propagandasının arka bahçesine dönüştürmeye çalışanlar, iktidarın siyasi sembollerini kullanmaktan vazgeçmediler, vazgeçemezler. Çünkü onların arzuladıkları aynı siyasi mekanizmanın iktidar dümenini çevirmektir.

İsyanın özgürleştirici ruhuyla kendi anlam dünyamızı, kendi kültürümüzü, kendi geleneğimizi yaratmak, devletin siyasi simgelerinden (dolayısıyla onun yarattığı siyasi anlamdan) kurtulmak adına; devletsiz zihinlerin örgütlediği bir dünyada özgürlüğün ne olduğunu deneyimleyebilmek için gereklidir.

 

Ozan Şahin

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 11. sayısında yayımlanmıştır.

The post Özgürlük İsteyenler İçin Paçavra İktidar İçin Bayrak Kavgası – Ozan Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/07/20/ozgurluk-isteyenler-icin-pacavra-iktidar-icin-bayrak-kavgasi-ozan-sahin/feed/ 0