The post Enternasyonel Anarşist Federasyonlar Toplantısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devrimci Anarşist Faaliyet (DAF), bu yılki ilk toplantısı Fransa’nın Paris şehrinin kuzeyinde Saint Denis bölgesinde gerçekleştirilen Enternasyonel Anarşist Federasyonlar toplantısına davet edildi. Attieke Sosyal Merkezi’nde yapılan panelde DAF, “Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi Değerlendirmesi” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.
Fransa’da faaliyet yürüten anarşist örgütlenmelerin oluşturduğu “Rojava ile Dayanışma Anarşist Kolektifi” özellikle Kobanê Direnişi’nin başladığı günlerden itibaren oldukça etkili eylem ve etkinlikler gerçekleştirmişti. Bölgede siyasi mülteci ve işçi olarak bulunan çok sayıda bu coğrafyadan göç etmiş bireyin de katıldığı eylemlikler, geçtiğimiz aylarda Kobane ve Türkiye’de de ses getirmişti.
14 Şubat Cumartesi akşamı saat 19:30’da Attieke Sosyal Merkezi’nde Devrimci Anarşist Faaliyet’in davet edildiği “Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi Değerlendirmesi” adlı panel gerçekleştirildi.
Devrimci Anarşist Faaliyet adına konuşma yapan Alp Temiz konuşmasında Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi sürecinde yer alan DAF’ın bu mücadelede yer almasının haklı gerekçelerini açıkladı.
“Bu buluşmanın Kobanê Zaferi’nden sonra gerçekleşiyor olması gerçekten mutluluk verici. Rojava Devrimi’nin başından Kobanê Zaferi’ne dek dayanışma içerisinde olduğumuz tüm yoldaşlarımızı zaferin heyecanı ve Rojava topraklarının kapitalizmden, devletlerden, tüm iktidarlı ilişki biçimlerinden uzak bir şekilde tekrar yapılandırılacak olmasının umuduyla selamlıyoruz.” sözleriyle çeşitli coğrafyalardaki anarşist örgütlenmelerin düzenledikleri dayanışma eylemlerine vurgu ve selamlama yapılarak başlayan konuşma şu sözlerle sürdürüldü:
“130 gündür hepimiz, Rojava Devrimi’nin kalbi olan Kobanê’deki halkın, öz-örgütlülükle yaşamları için mücadelesine tanık olduk. Hepimiz özgürlük için mücadele eden kadınların, erkeklerin; yaşlıların, gençlerin, IŞİD’e karşı, Esad’ın devletine karşı, TC’ye karşı, bölgede kapitalist çıkarları olanlara karşı, medyanın çarpıtmasına karşı devrim umudunu nasıl yeşerttiğine şahit olduk.
Coğrafyanın dört bir yanında savaşların Ukrayna’dan Mısır’a, halkları suni ayrımlarla böldüğü bir zamanda; sınırları yok eden bir dayanışmanın parçası olduk. Devletlerin ve kapitalistlerin çıkarları için yaratılan savaşlara karşı özgürlük mücadelesinin birer parçası olduk. Büyük orduları olan devletlerin, devletler üstü kurumların durduramadığı ‘üretilmiş şiddet’ olan IŞİD’i Kobane’den geçirmeyen direniş hattının bir barikatı olduk. ‘Kobane düştü-düşecek’ diyenlere, Kobane’yi fantazi olarak görenlere Kobane Direnişi’ne yönelik ısrarlı sahiplenmemizle cevap olduk.
Bütün bunların hepsini, bu süreçte yarattığımız anarşist dayanışmamızla gerçekleştirdik. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki yoldaşlarımız; sesimizi, gücümüzü, kararlılığımızı, umudumuzu ve inancımızı büyüttü. Anarşist tarihin bir yerinde; belki Durrutilerin, Ascasoların FORA’lı yoldaşları tarafından okyanusun ta öbür yanında gerçekleştirdikleri, belki Japonya’da asılacak yoldaşları için Emmaların gerçekleştirdikleri dayanışma, bize bir kez daha hatırlattı: Dayanışma en büyük silahımızdır.
Şimdi Rojava halkı yaşamını yeniden inşa edecek. Yaşam iktidarlardan uzak bir şekilde tekrardan örgütlenecek. Kobane Direnişi ile daha fazla görünür kılınan Rojava Devrimi, bu dayanışmadan yoksun kalmayacak. Yoldaş Durruti’nin söylediği gibi “Yıkıntılardan korkmayanlar, bütün dünyayı yeniden yaratacak.”
Bu süreçte, dünyanın farklı yerlerinden anarşist örgüt, grup ve bireylerin beraber örgütlediğimiz bu dayanışma ağını büyütmeye yönelik çabalarını takdir ediyoruz. Bütün bunları hep beraber deneyimlerken aslında bir şeye vesile olmuş olduk; mevcut politik gerçekliğe anarşist bir perspektiften dahil olma ve yorum getirme. Bu süreçte anarşist örgütler ve gruplar arasında meseleye ilişkin farklı değerlendirmeleri içeren birçok yazı yayımlandı. Farklı coğrafyalardan birçok yoldaş Kobanê’ye ve sınır köylere geldi ve değerlendirmelerde bulundu.
Anarşist hareketin bu süreçte böyle bir dayanışma aracılığıyla aldığı ivme umut verici. Anarşizmin farklı coğrafyalarda, ezilenlerin verdiği mücadelelerin dinamosu olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bizim geleneğimiz. Anarşist hareketin bunu başarabilmesi için, bu süreçte gösterilen dayanışma ve örgütlülükle içinde bulunulan politik gerçekliğe söz söyleyebilme cesaretini göstermesi gerektiğinin bilincindeyiz.
Devrimci Anarşist Faaliyet olarak bu perspektifle tüm iktidar yapılanmalarına karşı mücadelemizi büyütüyor, yaşadığımız coğrafyada anarşist hareketin bir gelenek haline gelmesi için çabalıyoruz. Yunanistan’daki yoldaşlarımızın 2008 İsyanı’nda yükselttiği sloganı hatırlamak önemli: Şimdi bizim yüzyılımız başlıyor. Ve Taksim-Gezi İsyanı’nın toplumsallaşmış sloganını: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam.”
Alp Temiz konuşmasını “Bijî Serkatina Kobanê!, Bijî Şoreşa Rojava!, Bijî Anarşîzm, Bijî Azadî!” sözleri ile bitirdi.
İngilizce ve Fransızca gerçekleşen etkinlikte dinleyicilerin DAF’ın plan ve öngörüleri hakkında sorulan sorular ile etkinlik sona erdi.
Etkinliği düzenleyen “Rojava ile Dayanışma Anarşist Kolektifi” içerisinde Fédération Anarchiste (Anarşist Federasyon) bileşenlerinden Regard Noir ve Salvador-Segui’nin yanı sıra Organisation Communiste Libertaire, Alternative Libertaire, Coordination des Groupes Anarchistes, La Conquête du Pain, Boulangerie Autogérée (Özyönetimle İşleyen Ekmeğin Fethi Fırını) örgütlenmeleri yer alıyor.
Enternasyonel Anarşist Federasyonlar Toplantısı Gerçekleştirildi
Yılda iki kez gerçekleştirilen Enternasyonel Anarşist Federasyonlar toplantısının bu yılki ilk toplantısı Fransa’nın Paris şehrinin kuzeyindeki Saint Denis bölgesinde gerçekleştirildi.
Fransa, Belçika ve İsviçre bölgelerinden Fédération Anarchiste, İspanya ve Portekiz bölgelerinden Federación Anarquista Ibérica, İtalya’dan Federazione Anarchica Italiana, Almanya ve İsviçre bölgelerinden Föderation deutschsprachiger Anarchist, Britanya bölgesinden Anarchist Federation, Slovenya’dan Federacija za anarhistično organiziranje örgütlenmelerinin katıldığı toplantıya Anadolu ve Mezopotamya’dan Devrimci Anarşist Faaliyet de gözlemci sıfatıyla katıldı.
İlk gün sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki oturumda gerçekleştirilen toplantılarda, örgütlenmelerin geride bırakılan süreçteki faaliyet raporları birbirlerine aktarılarak deneyimler tartışıldı. İkinci günkü toplantıların sabahki oturumu ise Devrimci Anarşist Faaliyetin sunumu ve Kobanê ile Rojava gündemlerine ayrıldı. Öğleden sonraki oturumda ise gelecek dönemdeki plan ve stratejiler gündemler halinde sunularak bu planlar doğrultusunda hedefler belirlenerek kararlar alındı.
Bu Haber Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.
The post Enternasyonel Anarşist Federasyonlar Toplantısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” DAF; Selanik, Gümülcine ve Atina’da Kobanê Direnişi’ni Anlattı ” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gerçekleştirilen her 3 etkinlikte de, Devrimci Anarşist Faaliyet adına Alp Temiz, Anarşist Kadınlar adına Mercan Doğan ve RoarMag editörü Joris van Eyck konuşma yaptı.
İlk konuşmayı yapan Joris van Eyck, Kobanê direnişinin başlıca sosyo-politik koşullarından bahsetti. Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Rojava devriminin tarihsel gelişim süreci hakkındaki temel bilgilerin aktarımını yaptı. TC sınırları içerisinde yaşayan Kürt halkının Rojava devrimi ile bağlantısını ise, üç temel unsura bağladı: “Birincisi, devletlerin çizdiği sınırlar, yapay yapılardır. Bu sınırlar, TC içinde yaşayan Kürt halkının Rojava ile bağlantısını koparamamıştır. İkinci olarak, TC devletinin IŞİD’e sağladığı destek, TC sokaklarında Rojava ile dayanışmak ve TC’nin bu tavrını protesto etmek için yapılan eylemleri meşrulaştırıyor. Üçüncüsü, Rojava’da gerçekleşen devrim, Türkiye’deki demokratik özerklik süreci ile aynı ilkelere dayanıyor.”
Ardından konuşan Alp Temiz, Devrimci Anarşist Faaliyet’in Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi’ni destekleyişinin haklı gerekçelerini açıklarken, kendini anarşist olarak adlandıran ya da toplumsal devrim mücadelesi veren örgütlenmelerin de bu direnişi desteklemek zorunda olduğunu şu sözlerle belirtti:
“Rojava’da oluşan durum, ne Esad’ın bölgeyi bırakmasıyla; ne de küresel güçlerle yapıldığı iddia edilen anlaşmalarla oluşmuştur. Rojava’da iki buçuk yıl öncesinde gerçekleşen büyük dönüşüm; siyasal hareketliliğin Ortadoğu’yu iki zıt kutuptan (cuntacı sekülerler-muhafazakar demokratlar) birinin iktidarını seçmeye zorladığı bir konjonktürde gerçekleşmiştir. Rojava ortadoğu coğrafyasındaki “baharların” kışa döndüğü bir dönemde, halkın bu iki kutuba sığmayıp kendi çözümünü yaratmasıdır.
Rojava’da yaşam yeniden yapılandırılırken, yaratılmaya çalışılan toplumsal mekanizmaların merkeziyetçi olmayan yapısı, devletsizliğe yapılan ısrarlı vurgu, üretim-tüketim-dağıtım ilişkilerinin kapitalizmden olabildiğince uzak bir şekilde örgütleniyor oluşu, öz-örgütlenmenin toplumsal işleyişin sürdürülmesinde garantör olması, üç kantondaki komünlerin ayrı ayrı karar süreçleriyle komünlerin işleyişini şekillendiriyor oluşunun önemini, yaşadığımız çağda kimse inkar edemez.
Yakın coğrafyada toplumsal mücadele veren devrimciler olarak bize sadece umut vermeyen, mücadele verdiğimiz coğrafyalarda mücadelemizi besleyen bu toplumsal dönüşümün; olumsuz ya da daha olumlu bir yola gireceğini bilemeyiz. Ancak bizler, devrimci anarşistleriz. Bir kenarda oturup olanları izleyip, sadece yorum yapamayız; toplumsal mücadelelerin içerisinde yer alır, anarşist bir devrim için mücadele ederiz.”
Son olarak, Anarşist Kadınlar adına konuşma yapan Mercan Doğan ise, Kobanê direnişinde kadınların rolünü, kadın mücadelesinin cephede ve aynı zamanda cephe gerisinde nasıl gerçekleştiğini anlattı. Kadın Savunma Birlikleri YPJ’nin Kobane direnişindeki rolünün, 1936’da İberya’da anarşist devrim mücadelesindeki Mujeres Libres (Özgür Kadınlar) birliklerininki ile taşıdığı benzerliklere vurgu yaptı.
Türkiye, Suriye, Irak ve İran devletlerinin sınırlarla bölmeye çalıştığı Kürt halkının özgürlük mücadelesine gösterilen dayanışmada “Li Dijî Dehaqan, Em Hemû Kawane” söyleminin önemini Kürt mitolojisindeki Ezen Dehaq’a karşı Ezilenlerin, Kawa’nın mücadelesi üzerinden anlattı. Son olarak sınırda yaşanılan deneyimleri aktaran Mercan Doğan, konuşmaların ardından, sınırdaki deneyimleriyle ilgili soruları yanıtlayarak konuşmasını detaylandırdı.
Gümülcine (Komotini)’de yer alan Adelante Özgür Sosyal Merkezi’nde, bu yıl 10’uncusu düzenlenen Antiotoriter Festival kapsamında 13 Kasım akşamı “Modern Totaliterliğe Direnmek: Kobane Savaşı” başlıklı panel gerçekleştirildi. Dinleyicilerin sosyal merkezi tümüyle doldurduğu etkinlikte, gerçekleştirilen konuşmalardan sonra sorulan sorular, kadın mücadelesinde yoğunlaştı. Bir kadın dinleyicinin “Genç yaşta kadınların savaşta aktif yer aldığını görüyoruz. Bu şekilde savaşmak kadının doğasına aykırı değil mi?” şeklindeki sorusunu Anarşist Kadınlar’dan Mercan Doğan şu şekilde yanıtladı: “…bunca katliam ve tecavüz karşısında buna direnmemek, bununla mücadele etmemek kadının doğasına aykırı olurdu.” Saat 20:00’de başlayan etkinlik, gece 01:00’de sonlandı.
14 Kasım akşamı Selanik’te yer alan Mikropolis Özgür Sosyal Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlik, saat 19:30’da başladı. Mikropolis konferans salonunun tümüyle dolduğu etkinlik gece 12:00’de sonlandı.
16 Kasım akşamı Atina’da Excharia mahallesinde yer alan Nosotros Özgür Sosyal Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlik ise, saat 20:00’de başladı. 5 saatten fazla süren etkinlikte, Türkiye’deki devrimci mücadelelerinde yasal engellerle karşılaşarak Avrupa’da siyasi sürgün olarak yaşamlarını sürdüren çeşitli devrimci kurumlardan bireylerin de dinleyici olarak katılımları gözlemlendi. Konuşmaların sonlanmasının ardından söz alarak Kobane direnişini ve Devrimci Anarşist Faaliyet’in mücadelesini selamladıklarını ifade eden sürgündeki devrimciler, panelistlerin dayanışma çağrılarını tekrarladılar.
18 Kasım akşamı Ioannina şehrinde gerçekleştirilmesi planlanan etkinlik ise, program yoğunluğu nedeniyle iptal edildi.
Alp Temiz
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” DAF; Selanik, Gümülcine ve Atina’da Kobanê Direnişi’ni Anlattı ” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Yunanistan’da Yeniden Doğrudan Demokrasi” – Didem Deniz Erbak & Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Festivalin ilk gününde Yunanistan’ın güney doğusunda altın madeni projelerine karşı mücadele veren Halkidiki halkı ve çalıştıkları fabrikayı işgal ederek öz-yönetimle işleten ve yeniden üretime geçen Vio.Me. işçileri konuştu. Panelde ana hatlarıyla mücadelelerin ortaklaştırılmasından ve dayanışmanın nasıl büyütülebileceğinden bahsedildi. “Sorunlarımız aynı, düşmanlarımız ortak. Bu yüzden birliğimizi güçlendirmeliyiz.” mesajı verildi.
İkinci gün konuşmalarında Kanada, İtalya, Japonya ve Fransa’dan katılan anti-otoriter oluşumlar “commons” (kamusal ya da kolektif) kavramı üzerine bir tartışma gerçekleştirdiler.
Festivalin üçüncü ve son gününde gerçekleştirilen, Devrimci Anarşist Faaliyet adına Alp Temiz’in de konuşmacı olarak katıldığı kapanış panelinde, Bosna’dan Minel Abaz, Saraybosna başta olmak üzere tüm Bosna’da yükselen faşizmin ve anti faşist hareketin gelişimini aktardı. Panelde Hollanda’dan RoarMag editörlerinden Jerome Roos “Ölmekte olan dünyanın yerine doğan yeni dünyada patlak veren isyanlar” başlığı altında gerçekleştirdiği konuşmasında son süreçte birbiri ardına gelişen toplumsal isyanların siyasi arka planını ve birbirine olan etkilerini yorumladı. Alp Temiz ise Devrimci Anarşist Faaliyet adına yaptığı konuşmasında “Taksim Gezi İsyanından Geriye Ne Kaldı?” başlığıyla bir sunum gerçekleştirdi. Bir önceki yıl yine Doğrudan Demokrasi Festivali’nde ayrıntılı olarak Taksim Gezi isyanından ve onun toplumsal etkilerinden, sonrasında gelişen mahalle forumlarından ve mahalle forumlarında doğrudan demokrasinin işleyip işlemediğinden bahseden Alp Temiz bu sunumda yalnızca Taksim Gezi İsyanından sonraki toplumsal politizasyonun değişimini inceledi.
Politik olarak gittikçe homojenleşen ve liberalleşen algılarda toplumsal muhalefetin örgütsüzleştirildiği, bireye indirgendiği bir dönemde Soma katliamı ile sonrası kapitalizme karşı verilen mücadelede örgütlülüğün şart olduğunun toplum nezdinde daha anlaşılır hale geldiğine değindi.
Öte yandan özellikle Taksim Gezi İsyanıyla birlikte artan toplumsal muhalefetin, AKP ve Erdoğan karşıtlığına indirgenerek etkisizleştirilmesine vurgu yaptı. AKP karşıtlığıyla seçimlerden medet uman siyasi partiler ve örgütlerin, yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile üst üste yenilgiye ve hayal kırıklığına uğrayarak derin bir sessizliğe gömüldüğünden bahsetti.
Taksim Gezi İsyanının ve diğer toplumsal olayların yarattığı politizasyonu seçimlerde oy’a dönüştürmeye çalışan siyasi yapıların; mücadeleye yeni adım atmış olan bireylerin algılarında yeşeren umudu seçimlere kanalize ettiğinden ve seçimlerde gerçekleşen yenilgilerle de bu bireylerde umutsuzluğa ve devrime olan inancın yitmesine yol açtığından bahsetti. Tıpkı bugün, geçmişte yaşadığı yenilgilerin etkisiyle “Biz zamanında çok mücadele ettik olmadı, sen kendini kurtarmaya bak” propagandası yapan ebeveynler gibi bu yenilgiyi içselleştiren günümüz gençlerinin bir on sene sonra kendi çocuklarına aynı propagandayı yapan ebeveynlere dönüşebileceği örneğini verdi.
Festival süreci boyunca festivale katılan siyasi grupların yanı sıra suyun ticarileştirilmesine karşı mücadele eden grupların, üretim ve tüketim kooperatiflerinin, çeşitli kitapevlerinin ve Vio.Me. işçilerinin ürettiği temizlik malzemelerinin tanıtımı ve ürün satışları yapıldı.
Patronlarla Devlet El Sıkışırken Selanik Halkı Sokaklardaydı
Üç gün süren festivalin ardından 6 Eylül günü Selanik’te kapitalist şirketlerle yunan devletinin yöneticilerinin pazarlık konferansına karşı bir yürüyüş gerçekleştirildi. Aralarında Yunanistan başbakanı ve bakanlarının ve Yunanistan’daki en büyük holdinglerin patronlarının da olduğu konferansın katılımcılarını korumak için Atina dahil pek çok şehirden otuz binin üzerinde polis Selanik’e getirildi.
Aristoteles Üniversitesi önünde toplanan Doğrudan Demokrasi Bloğu pankartının arkasında Antiotoriter Hareket, Vio.Me. işçileri ve Halkidiki’de madenlere karşı mücadele veren köylüler ortaklaşa bir kortej oluşturdu.
Devrimci Anarşist Faaliyet de, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, Doğrudan Demokrasi Bloğu içerisinde “Anarşist Devrime Faaliyetle” pankartıyla ve kara bayraklarıyla yürüyüşe katıldı.
Konferansı protesto etmek için sokaklara çıkan on binlerce kişi Selanik içerisinde uzun bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşe katılımın fazla olması nedeniyle dükkanların büyük bir bölümü kepenk kapattı. Yürüyüş sırasında sık sık kapitalizme ve devlete karşı sloganlar atılırken yürüyüş kortejlerini sağlı sollu ablukaya alan polis, eylemcileri sürekli provoke etti.
Geçtiğimiz yıl kapatılan, ardından işsiz kalan işçilerinin binayı işgal etmesiyle bu sefer özyönetimle yeniden yayın yapmaya başlayan Yunanistan Devlet Radyosu ve Televizyonu’nun (ERT) önüne gelindiğinde Doğrudan Demokrasi Bloğu korteji ERT binasına dayanışma pankartı astı. Bu bekleme sırasında eylemcileri kalkanlarıyla itmeye başlayan polis, korteje biber gazı sıktı. Bu esnada ERT televizyonu penceresinden bir ERT işçisi de slogan atarak polisin saldırısını protesto etti. Eylemcilerin kol kola girerek sloganlar atmasıyla polis geri çekilmek zorunda kaldı ve Doğrudan Demokrasi Bloğu yürüyüşüne devam etti. Yürüyüşün başladığı noktaya gelindiğinde ise eylem sonlandırıldı.
Vio.Me. Dayanışması Toplantısı
Vio.Me. işçilerinin yanı sıra direnişteki metro işçilerinin, su ve kanalizasyon işçilerinin, Dayanışma Hastaneleri’nin gönüllüsü hekim ve hemşirelerin ve Anarko-sendikalist örgütlenmelerin de yer aldığı toplantıda endüstri işçileri sendikası kurulması önerisine karşılık Selanik yerelinde tüm sektörleri kapsayan ortak bir sendika kurulması önerisi tartışıldı. Tartışma sonrasında sendikal bir çalışma başlatılması noktasında ortaklaşıldı. Devrimci Anarşist Faaliyet adına Alp Temiz de toplantıda söz alarak Vio.Me. deneyiminin Anadolu topraklarındaki işçi mücadeleleri için de önemli bir örnek teşkil ettiğini vurguladı. Devletlere ve kapitalizme karşı verilen mücadelede işçilerin yanı sıra tüm ezilenlerin örgütlü mücadelesinin kaçınılmaz olduğunu ifade etti.
Atina Nosotros Sosyal Merkezi’nde Taksim Gezi İsyanı ve Sonrası Etkinliği
Selanik’te düzenlenen Doğrudan Demokrasi Festivali’nde konuşmacı olarak davet edilen Devrimci Anarşist Faaliyet, festivalin sonlanmasının ardından, 11 Eylül günü, Atina’da gerçekleştirilen bir etkinlikte daha yer aldı.
2008 yılında Aleksis’in polis tarafından katledildiği Exarcheia Mahallesi’nde yer alan Nosotros Sosyal Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte “Taksim Gezi İsyanı, Yeni Bir Siyasal Tarz Mı?” ve “Taksim Gezi İsyanı’ndan Geriye Ne Kaldı?” başlıklı iki sunum gerçekleştirildi. Birincisi isyan süresince gerçekleşen sosyal politik ve kültürel etkileşimler ve mahalle forumlarında doğrudan demokrasinin ne kadar uygulanabildiği incelendi. İkinci sunumda ise isyan sonrasındaki gelişmelerin siyasal etkileri incelendi. Özellikle Soma katliamının toplumsal muhalefet üzerindeki etkileri ve seçimlere yüklenen anlamın toplum üzerindeki etkileri tartışıldı.
Sunumun ardından soru cevaplar, tartışmalar ve değerlendirmelerle etkinlik son buldu.
Yunanistan Devletinden DAF’lılara Polis Baskısı
Doğrudan Demokrasi Festivali’ne konuşmacı olarak Yunanistan’a davet edilen DAF’lılar Selanik’e vardıkları ilk gün polis baskısıyla karşılaştı. Festival’in birinci günü gece saat 1 civarlarında Aristoteles Üniversitesi’nden ayrılıp konakladıkları yere doğru ilerleyen DAF’lılar XANΘ (Hant) meydanından geçerlerken 80 motosikletli polis (yerel adıyla Zeus) ve 3 polis aracıyla toplamda 90’dan fazla polis tarafından etrafları sarılarak durduruldu. “Yasadışı dokümanlar nerede?” “Neden Yunanistan’dasınız” gibi sorularla çantaları ve üstleri aranan DAF’lılar daha sonra Yunanistan’a giriş izinlerinin olup olmadığının kontrol edileceği gerekçesiyle kendilerinden istenen pasaportlarını polislere gösterdi.
Pasaport kontrolünün ardından polis tekrardan üst araması yapmak isterken çıkan gerilim sonucunda Devrimci Anarşist Faaliyet’ten Berk Rona çeşitli bahaneler gösterilerek göz altına alındı. Gözaltına alınarak karakola götürülen Berk Rona’yı diğer DAF’lılar, Selanik’te mücadele veren Antiotoriter Hareket’ten yoldaşları ve avukatlar sabah saatlerine kadar karakol önünde bekleyerek yalnız bırakmadı. Gözaltına alınan Berk Rona ertesi gün öğle saatlerinde çıktığı mahkeme sonrasında “suçsuz bulunarak” serbest bırakıldı.
7 Eylül günü ise Vio.Me. işçilerinin davetiyle işgal edilen fabrikada gerçekleşen Vio.Me. dayanışması toplantısına katılan ve burada bir dayanışma konuşması yapan DAF’lılar fabrikadan ayrıldıkları sırada yine 10 motosikletli polis (Zeus) tarafından arabaları durduruldu. Pasaportlarına el konan DAF’lılara araç içerisinde uzun süre bekletilerek fiili gözaltı işlemi gerçekleştirildi.
DAF’lıların dokümanlarına el koymak isteyen polis ile DAF’lılar arasında çıkan kısa süreli tartışmanın ardından DAF’lılar tüm dokümanlarını ve pasaportlarını geri alarak yollarına devam ettiler.
Didem Deniz Erbak & Furkan Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Yunanistan’da Yeniden Doğrudan Demokrasi” – Didem Deniz Erbak & Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İstanbul’da Sular Koktu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>12 Temmuz sabahından itibaren Kadıköy ve Ümraniye ilçeleri başta olmak üzere İstanbul’da pek çok bölgede, musluklardan akan şehir şebeke suyunda sıra dışı bir koku fark edilmeye başlandı.
12 Temmuz sabahından itibaren sosyal medyada yer alan, şehir şebeke sularının koktuğuna dair haberler hızla yayıldı. İSKİ telefonla ihbar hattına üst üste gelen şikayetler, İSKİ’nin yuvarlak cevaplarıyla, başarıyla savuşturuldu.
Kovuşturmadan ziyade savuşturma kabiliyeti ile ünlü bir başka kurum olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi de, twitter hesabı @ibbBeyazmasa üzerinden çeşitli zamanlarda kendisine gelen şikayetleri “Sularımız uluslararası akreditasyon sertifikası olan laboratuvarımızda test ediliyor.” ve “Suda yosunlaşma oldu” şeklinde yanıtladı. Özellikle Kadıköy ile Ümraniye bölgesinde yoğunlaşan şikayetleri iletmek, bilgi almak ve sorunun çözümünün sağlanması için pek çok kişi İSKİ’den ve İBB’den ümidi kesince, Toplum Sağlığı Merkezleri’ni aramaya başladı. Günlerden Cumartesi olması dolayısıyla “hıfzıssıhha” yani halk sağlığı tatildeydi.
Aradan günler geçmesine rağmen şikayetler azalmadı, aksine daha fazla bölgeden benzer şikayetler gelmeye başladı.
Artan şikayetlerle iyice köşeye sıkışan İSKİ, 15 Temmuz Salı günü “Son günlerde İstanbul’un bazı bölgelerinde musluklardan akan su ile ilgili kurumumuza şikayetler ulaşmakta, konuyla ilgili basın-yayın organlarında haberler yayınlanmaktadır.” sözleriyle başlayan bir açıklama yapmak zorunda kaldı.
Yaptığı uzun açıklamada ilgisiz konular hakkında çeşitli verilere değinen İSKİ, suyun içindeki sıra dışı kokuya değindiği tek cümlede de “estetik parametre” nitelemesi yaparak bilimsel yetkinliğini kanıtladı.
Aynı gün bir şekilde iski ile ilgili bir başka açıklama da dangalak medya kuruluşlarının birinde yer buldu. Açıklamaya göre ülke içinde isyan çıkarmaya çalışan “geziciler” muslukları açık bırakmak suretiyle istanbulun suyunu bitirmeye çalıştıkları savunuldu.
Kokunun nedeni, kaynağı, insan ve diğer varlıkların sağlığına olası etkileri ile ilgili hiç bir çalışma yapılmadan “suyun kullanımı açısından herhangi bir olumsuz duruma sebebiyet vermesi söz konusu değildir.” şeklinde açıklama yapılması dikkat çekti. Bu açıklamayla, Cahit Aral ekolünün takipçisi olduğu ortaya çıkan İSKİ yetkililerinden hangisinin televizyona çıkıp musluk suyu içeceği merak konusu oldu.
Aynı gün, Patika Ekoloji Kolektifi’nden Alp Temiz, sosyal medya hesapları üzerinden konu ile ilgili İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.
Dilekçede, soruşturmanın üzerinde yürütüleceği şüpheliler “Tespit edilecek İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ yetkili ve görevlileri” ifadesi ile yer alırken; iddia edilen suç da “Görevi kötüye kullanma, halk sağlığını tehlikeye atma (TCK 185/1-2)” olarak tanımlandı.
Savcılığa yapılan suç duyurusunda, suyun kokusu “Suyun koku, tat ve renk özellikleri ve tarafımızca yapılan araştırmalar, konunun uzmanlarıyla yapılan görüşmeler sonucunda bu sorunun; suda çözünebilen, uçucu, buharlaşabilen cinsten amonyak ve/veya klor elementleri ile kompleks yapabilen bir bileşikten kaynaklandığı düşünülmektedir. Suda; özellikle şeker hastalarının ve diğer pankreas ve karaciğer yetmezliği hastalarının ağzından gelen, metabolik krebs döngüsünde açığa çıkabilen “keton cisimcikleri” benzeri bir koku mevcuttur. Bu koku bazı vatandaşlarca sosyal medyada aseton bileşiğine ve foseptik kokusuna da benzetilmiştir.” ifadesiyle tariflendi.
Bu kokuya neden olan etmenler arasında dilekçede 3 temel şüphe yer aldı:
1- Suyun Caferağa Mahallesi’nde koktuğu şikayetinin aksine, Kızıltoprak semtinde tarif edilen kokunun bulunmadığı beyanı göz önünde bulundurulduğunda; baraj ya da başka bir su kaynağından aktarılması muhtemel suyun, arıtma tesisi bypass edilerek ya da gerekli işlemler kifayetiyle (yeteri kadar) tamamlanmaksızın şebeke suyu ile karışması ihtimali mevcuttur.
2- Şebeke suyunun baraj ya da başka bir kaynaktan girdi almayıp, iletim hattı boyunca gerçekleşen bir arıza ya da müdahale sonucu, kent atık suyu ya da herhangi bir endüstriyel atık ile kontamine olması (bulaşması) muhtemeldir.
3- Her ne kadar İSKİ tarafından kullanılan bir yöntem olmasa da “Biguanid” türevi su dezenfektanlarının aşırı miktarda kullanılmış olabileceği bir başka şüphe konusudur. Ancak bu koşulda aynı şikayetin daha fazla bölgede açığa çıkması beklenebilirdi.
Şüpheli tarafının kamu görevlisi olması nedeniyle, soruşturmanın yapılabilmesi için valilik onayının gerektiği öğrenildi. Vali tarafından soruşturmaya izin verilmemesi halinde, aynı suçlarla İstanbul Valisi hakkında da suç duyurusunda bulunulacağı öğrenildi.
Kendisine neden savcılığa suç duyurusunda bulunduğu ve hedefinin ne olduğu sorulan Alp Temiz, “Elbette ki bu suç duyurusunu devletin herhangi bir organından bir reform ya da cezalandırma talep ettiğim için gerçekleştirmedim. Sorunun en yoğun haliyle açığa çıktığı Cumartesi günü, hiç bir tetkik yapılmadı. Dolayısıyla tüm ayrıntıların tespiti için oldukça geç kalındı. Halen daha bir laboratuvar incelemesi yapılamıyor. Kadıköy Toplum Sağlığı Merkezi numunesini aldığı suların tahlilini Maltepe’de bulunan 3 No.lu Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda yaptırıyor. Sudaki bu olağan dışı maddenin tespit edilebilmesi için söz konusu laboratuvarın teknik donanımının yetersiz olduğu herkesçe biliniyor. Daha geniş kesimlerce durumun vahametinin farkına varılabilmesini sağlamak ve elimdeki numunelerin yetkin laboratuvarlarca incelenmesine imkan yaratmak adına resmi bir kayıt oluşturulması gerektiği kanaatine vardım. Bu resmi kaydın ileriki süreçte yararlı bir argümana dönüşebileceğini öngördüm.” sözleriyle konunun takipçisi olduğunu ifade etti.
Patika Ekoloji Kolektifi dışında Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, İstanbul Tabip Odası ve Çevre Mühendisleri Odası’nın da konunun takipçisi olduğu öğrenildi.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.
The post İstanbul’da Sular Koktu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Talan Projesi Üçüncü Köprüde Truva Atları Köprüye Koşuyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Talan Köprüsü
Sarıyer Garipçe ile Beykoz Poyrazköy arasına yapılacak olan 3. Köprü, İstanbul’un kuzeyinde yapımı planlanan 3. havalimanı ve Kanal İstanbul gibi birçok rant projesine hizmet ediyor. Aynı zamanda Marmara Bölgesi’nin tamamını etkileyecek Kuzey Otoyolu projesinin de bir parçası. Bu otoyol, Kocaeli ve Çatalca havzalarındaki verimli tarım arazilerinin ve su havzalarının da talanı anlamına geliyor. Beykoz, Belgrad ve Alemdağ ormanlarında kesilecek milyonlarca ağaç ve canlı yaşamının yok edilmesiyse geri dönüşü olmayan bir ekolojik katliam demek.
İstanbul’un giderek artan nüfusunun içme suyu ihtiyacını karşılayan bu ormanların betonlaştırılması, yağan yağmurun toprağa karışmasına engel olacak. Böylece yer altı suları, dereler ve akarsular beslenemeyecek. Yani halkın içme suyu ihtiyacı doğrudan engellenecek.
Köprüler, otomobillerin trafiğini sağladığından üçüncü bir köprü trafik sorununu asla çözmez, aksine büyütür. Söylendiğinin aksine İstanbul trafiğini de rahatlatmaz, çünkü 3. Köprü’nün yapımına gerekçe gösterilen transit trafiğin boğaz geçişlerindeki payı, sadece yüzde iki.
Talan Havalimanı
İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan Terkos Gölü’nün hemen yanına ise 3. Havalimanı’nın yapılması planlanıyor. Bu alan içinse, yaklaşık iki buçuk milyon ağaç kesilecek, yetmişten fazla sulak arazi betonla doldurulacak, orada bulunan maden ocakları nedeniyle dolgu beton dökülecek, yani tüm sulak araziler tamamen yok edilecek.
AKP’nin kentsel rant projelerinde kazanan taraflar, arazi spekülatörleri, bankalar, inşaat, petrol ve otomotiv şirketleri. Ayrıca kentsel dönüşüm yasasıyla özel yetki kazandırılan şirketler, İstanbul’da birçok gecekondunun yıkımı için de kolları sıvadı. Köprü güzergâhı üzerindeki araziler el değiştirerek, şirketler tarafından bir bir kapatılıyor. Bazı STK ve çevre dernekleri de bu projeleri daha da kolaylaştırmaya yarıyor.
Kazanan Şirketler ve Truva Atı Çevreciler
Aslında yaşamı hunharca katleden bu şirketlerin işi hiç de kolay değil. Katliam projelerine karşı toplumsal muhalefetin gelişeceği en başından belli. Ve bu muhalefetin etkisini kırmak da projenin önemli adımlarından biri oluyor. Şirketler bu noktada kendilerine yöneleceğini öngördükleri toplumsal muhalefete ise Truva Atı STK’larını göndererek, mücadele edenleri etkisiz eylemlere yönlendiriyor.
“Köprü Değil Yaşam” adıyla şimdilerde internet üzerinden bir imza kampanyası örgütleniyor. Kuzey Ormanları Savunması adlı oluşumda yer alarak 3. Köprü’nün talan edeceği Kuzey Ormanları’nı koruduklarını iddia eden ve bu kampanyanın çağrıcılarından olan Ali Yıldırım, aynı zamanda “Marmaray açıldığında rahatlama yaşanacak. İlk aşamada 600 bin kişi, tam kapasitede ise 1 milyon kişi kullanabilecek. Bu yüzden raylı taşımaya ağırlık verilmesini istiyoruz.” şeklinde konuşarak, yaşam alanlarını yok edecek projelere ilişkin çelişkili açıklamalarda bulunuyor. Daha önce de İstanbul’da yaşanan rahatlamalar, nüfusu önce Boğaziçi Köprüsü ile ikiye sonra FSM Köprüsü ile üçe katlamıştı. İki milyonluk İstanbul nüfusu, köprüler sonrasında on iki milyona yükselmişti. Bu gibi oluşumlar anlaşılan o ki, 3. Köprü, 3. Havalimanı ya da Marmaray ile kapitalizmin merkeziyetçi ilerleyişinin yaşam üzerindeki tahribatından çok, projenin biçimselliğini tartışma konusu haline getirmiş durumda.
Yine bu kampanyanın destekçileri arasında yer alan TEMA, Greenpeace, WWF Türkiye, Doğa Derneği, Buğday Derneği gibi Truva Atı STK’lar da daha önce içinde bulundukları pek çok mücadeleyi açıklamaları ve yaptıklarıyla sönümlendirmiş, yaşamı yok eden projelerin gerçekleştirilmesinde birer kolaylaştırıcı unsur olmuşlardı. Bunlardan yalnızca biri olan TEMA, mütevelli heyetinde yer alan kırk patrondan ikisinin müteahhidi olduğu hidroelektrik santralleri (HES) “kurallara uygun, çevreye zarar vermez” diyerek onaylamıştı. Yine mütevelli heyetinde bulunan Koç’un üniversite inşaatındaki orman katliamını, “üniversitenin ormanı koruyucu özelliği var” diye açıklamıştı.
Ne yazık ki yaşam alanları yok edilirken toplanan imzalar ise 50 bin kişiye ulaştığında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı’na, Orman ve Su İşleri Bakanı’na, Çevre ve Şehircilik Bakanı’na teslim edilecek. Sonuçta yaşam savunucularının mücadele zeminini kaydıran Truva Atı STK’lar işlevini yerine getirirken, kazanansa yine şirketler olacak.
The post Talan Projesi Üçüncü Köprüde Truva Atları Köprüye Koşuyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>