anarko sendikalizm – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 22 Nov 2020 07:36:04 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Röportaj – Uruguay’da Örgütlü Anarşizm ve FAU https://meydan1.org/2020/11/22/roportaj-uruguayda-orgutlu-anarsizm-ve-fau/ https://meydan1.org/2020/11/22/roportaj-uruguayda-orgutlu-anarsizm-ve-fau/#respond Sun, 22 Nov 2020 07:36:03 +0000 https://meydan.org/?p=66633 Askeri darbeler, diktatörlükler ve toplumsal hareketler açısından oldukça hareketli bir coğrafya olan Güney Amerika ülkelerinden Uruguay’da anarşist geleneğin örgütlenmesinde etkili olmuş, günümüz pratikleriyle de toplumsal alanda anarşizmi örgütlemeye devam eden ve Güney Amerika’daki ülkelerdeki anarşist örgütlerle birlikte hareket etmeye, dayanışmaya çalışan FAU (Uruguay Anarşist Federasyonu) ile Meydan Gazetesi olarak bir röportaj gerçekleştirdik. FAU ile Uruguay’daki […]

The post Röportaj – Uruguay’da Örgütlü Anarşizm ve FAU appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Askeri darbeler, diktatörlükler ve toplumsal hareketler açısından oldukça hareketli bir coğrafya olan Güney Amerika ülkelerinden Uruguay’da anarşist geleneğin örgütlenmesinde etkili olmuş, günümüz pratikleriyle de toplumsal alanda anarşizmi örgütlemeye devam eden ve Güney Amerika’daki ülkelerdeki anarşist örgütlerle birlikte hareket etmeye, dayanışmaya çalışan FAU (Uruguay Anarşist Federasyonu) ile Meydan Gazetesi olarak bir röportaj gerçekleştirdik. FAU ile Uruguay’daki politik durumu, korona krizi sürecindeki faaliyetlerini ve Uruguay’daki örgütlü anarşizmin tarihini, bugününü konuştuk.

Meydan Gazetesi: FAU ve Uruguay’daki anarşist geleneğin arasında önemli bir bağ var. Öncelikle bize Uruguay’daki bu anarşizm tarihinden bahseder misiniz? Ayrıca FAU şu andaki anarşist düşünce ve hareketin şekillenmesine nasıl yardımcı olmuştur?

FAU: FAU (Uruguay Anarşist Federasyonu), anarşist militanlar arasındaki uzun bir tartışma ve mücadele sürecinin ardından 1956’da kuruldu. Politik olarak örgütlenme ihtiyacına ilişkin tartışma, kişisel ve uluslararası süreçlerin bir sonucu olarak şu anda da artıyor.

İberya Devrimi’nin ardından çok zaman geçmemişti, anarşist hareketin ve hareketin sınırlarının yüzleşmek zorunda kaldığı tüm sorunlar yeniydi. Anarko-sendikalizmin Uruguay’da önemini yitirdiği bir süreçti ancak genel olarak anarşizm, mücadeleci unsurlarıyla birlikte sendika hareketinde gücünü ve referansını sürdürmüştü. Üniversite mücadelesindeki militan öğrenciler ile birlikte bazı işçi sendikalarında da önemli sayıda anarşist militan vardı. Öğrenciler Federasyonu’nun ilişkiler sekreteri, daha sonra bir matbaa işçisi ve işçi hareketinin önemli bir karakteri olacak olan FAU üyesi Gerargo Gatti’ydi. Bir yandan toplumsal mahalle çalışmasından gelen bir militanlık da vardı: Ateneo Cerro Teja, 1952’den beri Montevideo’nun batısındaki her iki mahallede de yoğun bir şekilde faaliyet gösterdi ve göstermeye devam ediyor. 1950’ler ve 1960’lar boyunca bölgedeki çeşitli futbol kulüplerinde ve polikliniklerde de önemli faaliyetler gerçekleştirildi.

Montevideo’nun diğer mahallelerinden bile gelen birkaç grup o dönem FAU örgütlenmesine dahil oldu. Bu dahil olmaların tartışma süreçleri oldukça uzundu, grupların sunum ve katkıları ile süreç geliştirildi ve çok çeşitli konulara yayıldı: iç yaşam, örgütlenme, işçi hareketi, Latin Amerika sorunu vb…

Kuruluşu, anarşizmin vaatlerini o günün -FORU ve FORA’nın ihtişamlı zamanlarından eser kalmayan- şartlarına uyarlayacak güçlü bir araçla donatılması gerektiği inancına dayanıyordu. Bir çok olay yaşanmıştı ve bunlar anarşizmin canlandırılması için gerekliydi.

Bu nedenle, anarşistlerin özgül örgütlenmesinin gerekli olduğunu göz önünde bulundurarak hareketimize Özgülcülük (Especifismo) diyoruz. Bakunin ve Malatesta’nın özgül hareketin önemi bağlamındaki varsayımları ülkemizde de karşılığını buldu. Hakkında çok az şey bildiğimiz ve görünüşe göre kısa ömürlü olan ilk FAU 1923 yılında kuruldu. Örgütsel irade ve eylem, Uruguaylı anarşist militanlar arasında mevcuttu. FAU’nun kurucularından bazılarının 1870’te ilk sendikaların kurucularıyla tanışmış olan insanlar olduğunu belirtmekte fayda var. FAU, ülkedeki tüm bu anarşizm deneyimlerinin, anarşizmin politik ve toplumsal varlığının, ağırlığının tarihsel devamlılığıdır.

Anarşizmin canlandırılmasına gelince, kıtasal projeksiyonlu bir anarşist hareket; Şili, Arjantin, Küba ve diğer bazı ülkelerden gelenlerle oluşan Latin Amerika Anarşist Konferansı’nın toplandığı 1957’den beri düşünülüyordu. Bu projeksiyon gerçekleştirilemezdi çünkü bazı ülkelerde anarşizm etkisini kaybediyordu ve örgütler çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalıyordu.

Öte yandan FAU Uruguay’da toplumsal çevrede görünürlüğünü ve eylem gücünü arttırmıştı. FAU’nun kurulduğu yıl olan 1956’da, Et Federasyonu (buzdolabı işçileri) sendika ortamında farklı bir “merkez” oluşturmak için konuşmalar yaptı ve koordinasyonu teşvik etme önerisini destekledi. Öneri geliştirildi, bazı toplantılar yapıldı ama başarılı olunamadı. Et Federasyonu’nun iddiası, tüm birlik ve yönelimlerin mevcut olması gerektiği ve bazıları dışlandığında bu koordinasyonun başarısız olduğu şeklindeydi. Tüm sendika hareketini tek bir “koordinasyon merkezi”nde bir araya getirme önerisi gökten inmemişti; çeşitli sendikaların işçileri arasında hissedilen ve tartışılan bir ihtiyaçtı. FAU’nun kuruluşundan önceki dönem boyunca birkaç sendikanın desteğini alan önemli grevler vardı. 1947’de işverenler tarafından desteklenen grev kırıcılarla işçiler arasında silahlı çatışmaların ardından donanma işçileri grevi gerçekleşti. 1951’de La Teja mahallesindeki kamu iktisadi kuruluşu olan ANCAP şirketine ait rafineride çalışan işçileri desteklemek için dayanışma grevi yapıldı. O zamanlar, memurların ve işçilerin büyük bir kısmının birliği yeniydi. Grev, 1947’de olduğu gibi söz konusu devlet şirketinin işçilerini desteklemek için başladı. “Dayanışma sendikaları” yani çeşitli mücadeleleri desteklemek için bir araya gelen ve sınıf mücadelesi farkındalığına sahip sendikalar tarafından gerçekleştirildi.

1955’te buzdolabı işçileri açlık eylemi yaptı. Eylem esnasında Cerro de Montevideo Mahallesi’nde bazı yoldaşlar suikaste uğradı. Bu koşullarda sendikalar birleştirildi ve FAU kuruldu.

1958’de üniversite özerkliği ve eş yönetim* için sokaklarda güçlü bir öğrenci-işçi birlikteliğinin olduğu yoğun bir mücadele vardı. Ve bu özerklik ve eş-yönetim, sonradan sert bir şekilde bastırılacak bir mücadeleyle sağlandı. Sendika birliğinin 1964’te CNT’nin (Ulusal İşçi Birliği) ve ardından 1965’teki Halk Kongresi’nin -yüzlerce halkçı örgütün “krize çözüm programı” arayışında bir araya geldiği yer- kurulması yoluyla gerçekleştiğine de ayrıca dikkat edilmelidir. Bütün bu olaylarda FAU militanlığının etkisi belirleyici oldu.

Otoriterlik Uruguay’da 1960’larda yükseliyordu. Aslında, bu sendikal mücadele ve birleşme süreçleri bir şekilde otoriter ilerlemeye ve krize karşı bir yanıttı. Bu otoriter ilerleme, Başkan Gestido’nun ölümünden sonra Jorge Pacheco Areco’nun göreve başladığı 1967’nin sonundan itibaren daha da büyük bir güçle ivmelendi. Pacheco FAU, Sosyalist Parti, Doğu Devrim Hareketi, Birleşik Halk Hareketi, Época ve Devrimci Sol Hareket ile ilintili kişileri derhal kriminalize etti ve faaliyetlerini yasakladı. Bu kuruluşların hepsi “Época” anlaşmasını imzalayan ve aynı isimli dergiyi yayınlayan kuruluşlardı.

Daha sonra 1968’de bu dönemden önce farklı hükümetler tarafından sendikalara karşı kullanılan “OHAL” yönetimine benzeyen Hızlı Güvenlik Önlemleri’ni hayata geçirdi. Haziran 1968’de ise kalıcı hale getirdi. Yasadışı hale getirilen FAU bu hükümete “anayasal diktatörlük” demeye başladı.

FAU’nun yasadışı ilan edilmiş olması, faaliyetlerini sürdürmesini engelleyemedi. Bu durum, artan baskıdan önce FAU tarafından zaten öngörülmüştü. FAU, faaliyetlerine yer altından devam etti ve 1968 ile 1970 yılları arasında haftalık olarak “FAU Mektupları”nı yayınlamaya başladı. Öte yandan İşçi-Öğrenci Direnişi (ROE) yükseldi. ROE sendikaların, sendika gruplarının ve anarşist öğrencilerin bir araya geldiği bir FAU organıydı. Toplumsal ve politik alanda militanlığımızı bir araya getiren ve sayısız işçi, öğrenci direnişine verilen desteğin teşvik edildiği; hareketliliğin sağlandığı bir alandı. “Her seviyede doğrudan eylem” tartışmaları hem toplumsal alanlar için hem de diğerlerinin o dönem “askeri” dediği alanlar için yürütüldü. FAU kendi silahlı mücadelesini geliştirdi: OPR 33 (Halkın Devrimci Örgütü-33). OPR’nin eylemleri Latin Amerika’da o zamanlar çok revaçta olan ve devrimci eylemin karmaşıklığını ve tüm yönlerini hesaba katmayan gerilla yöntemleri gibi değildi.

OPR eylemleri FAU tarafından tanımlandı; bu eylemler de politikti. Bu eylemlerin çoğu sendika mücadelelerini desteklemek için gerçekleştirildi çünkü tüm mücadele yolları tükenmişti ve baskı mücadeleyi savunulamaz hale getirmişti. Bazı iş adamlarının kaçırılması ve fidye toplanması sonrasında devlet tarafından desteklenen sert işverenlere karşı bazı mücadeleler kazanıldı. Dahası, sendikanın talepleri yerine getirildi ve işçi örgütlenmesine saygınlık kazandırıldı.

Ayrıca OPR bazı banka, silah ve malzeme kamulaştırmaları da yaptı. 33 Doğulu’nun (Brezilya İmparatorluğu’na karşı savaşan ve Uruguay’ın ayrılmasında büyük payı olan devrimci militan bir yapı) bayrağı da tekrardan kazanıldı.

1972 civarında baskı yoğunlaştı. MLN Tupamaros kaybetti ve darbe planları hızlandı. MLN liderlerinin çoğu kışlalarda askerle birlikte karanlık pazarlıklara tutuştu. Şubat 1973’te Ordu ve Hava Kuvvetleri, darbenin detaylarını tamamlamak için harekete geçti. Bu bağlamda başta Komünist Parti olmak üzere tüm sol Şubat ayında isyan eden askerleri destekledi.

FAU, 1972 ile 1973 yılları arasında silahlı aygıtını (OPR 33) işletmenin ve finanse etmenin daha kolay olduğu Buenos Aires’e taşıdı.

27 Haziran 1973 darbesi, 15 gün boyunca tüm ülkeyi felç edecek muazzam bir Genel Grev ile halktan güçlü bir tepki aldı. Fabrikalar, üniversiteler, sağlık merkezleri, her yer darbeye direnmek için işçiler, öğrenciler ve mahalleliler tarafından işgal edildi. FAU militanlığının bunlardaki etkisi oldukça belirgindi. O dönemde kurulan baskıcı iklim, militan faaliyeti sürdürmeyi zorlaştırdı ve daha da yer altına inmeye zorladı. FAU ve ROE militanlarının çoğu faaliyetlerine devam etmek için Buenos Aires’e sürgüne gitti. Uruguay’da hapishaneler, birçoğu FAU’lu olmak üzere siyasi tutsaklarla doldu.

ABD’nin desteğiyle Güney Koni diktatörlükleri için baskıcı bir koordinasyon planı olan “Plan Cóndor” Arjantin’de diktatörlüğün kurulduğu 1976’da faaliyete geçti. Bu baskıda, FAU’dan düzinelerce yoldaş -neredeyse tüm örgüt- dahil olmak üzere on binlerce kaybedilme ve politik suikast gerçekleştirildi.

Biraz da örgütsel yapıdan bahseder misiniz? FAU hangi alanlarda mücadele etmektedir? Neden sendika olarak değil de federasyon altında mücadelesini sürdürmektedir?

Aslında federalizmi uygulamaya çalışıyoruz. Kendimizi bir federasyon olarak örgütlüyor ve özlemini duyduğumuz yeni toplumun küçük bir halini projelendirmeye çalışıyoruz. Eklemlenme ve toplumsal düzeyde FAU birkaç sendikada aktif. Bazılarının karar vermesine katılıyor, diğerlerinin yönetimin küçük bir kısmında ve diğerlerinin tabanında örgütleniyor ve tüm sendikalarda militan grupların kurulmasını destekliyoruz.

Mahalle çalışması olarak Montevideo’nun batısında, Cerro ve La Teja mahallelerinde önemli bir faaliyet geliştiriyoruz. Cerro Mahallesi’nde yaklaşık 70 yıldır bölgede faaliyet gösteren ve toplumsal bir yapı olan Ateneo del Cerro aracılığıyla faaliyet gösteriyoruz. La Teja’da La Cumparsita Atletizm Enstitüsü’nde Covid nedeniyle bu kriz anlarında Halk Tenceresi (para toplamak için dayanışma yemekleri) faaliyetini ve Halk Tenceresi üzerinden de mahalle çalışmalarımızı yeniden başlattık. Her iki toplumsal yapının da tarihlerinde diktatörlük sırasında kaybedilen veya çatışmada ölen yoldaşlar var.

Ayrıca Covid’in bu döneminde militanlığımızın genel olarak Ateneo del Cerro’daki Halk Tenceresi’ne ve düzenli koordinasyonu sürdüren birkaç sendikanın desteğine odaklandığı da belirtilmelidir.

Biz aklında nihai bir strateji olan politik bir örgütlenmeyiz: Toplumsal devrim ve anarşist bir dünyanın yaratılması. Bunu başarmak için de Halk Gücü oluşturmaya dayalı bir strateji ile çalışma yürütüyoruz. Bu çalışma, insanların arasına karışmak ile oluşturuldu. Biz anarko sendikalist değiliz, devrimci bir sürecin doğasında bulunan görevlerin büyük bir kısmının bir sendika tarafından yerine getirilemeyeceğini biliyoruz. Bu yüzden mücadelenin bütün işçileri kapsaması ve onlardan da daha büyük bir hale gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Evet, biz sendikalara eklemlendik ve oradan kendi vaatlerimizi ve stratejilerimizi yükseltiyoruz. Sendikaların devrimci kopuş sürecinde temel bir rol oynadığının farkındayız. Ancak doğası gereği politik bir örgütlenmenin yapması gereken politik, ideolojik, teorik ve teknik nitelikte görevler de vardır ve bu konuları ele alması gereken tıpkı diktatörlük öncesi dönem gibi bu politik örgütlenmedir, federasyondur.

Uruguay’da şu anki politik süreç ve bu politik sürece FAU’nun etkisinin ne olduğundan bahseder misiniz?

Şu anda Uruguay’da Ulusal Parti aracılığıyla geleneksel sağ, hükümete geri döndü. Ancak bu sefer askeriyeyi ve faşistleri bir araya getirmeyi başaran yeni parti Cabildo Abierto’yu ve tüm sağ partileri içeren bir ittifakla hükümet olabildiler. Hükümetin önümüzdeki beş yıllık süreç için kamu bütçesi proje teklifinde gösterdiği gibi, güçlü bir ekonomik uyum sağlamaya gelen neoliberal bir hükümet kuruldu. Ama bu hükümet aynı zamanda daha yüksek düzeyde baskı uyguluyor. Amiral gemisi Acil Değerlendirme Yasası (LUC) idi, yasadaki ana bölüm çeşitli suçlara yönelik cezalardaki artışa atıfta bulunuyor ve polislerin elini güçlendiyor.

Son 15 yıldır Frente Amplio’nun (FA) elindeki ilerici hükümetleri gördük. Bunlar genel olarak sistemin politikaları ile devam eden ve 2002’deki büyük krizden sonra ülkenin yaşadığı büyük ekonomik büyümeyi yeniden dağıtan ve bazı iyileştirmeler uygulayan hükümetlerdi. FA hükümetleri, diğer şeylerin yanı sıra polisi güçlü bir şekilde teknik açıdan yükseltti ve Cumhuriyet Muhafızları’na (askeri polis) ulusal bir kapsam verdi. Askeri diktatörlüğün suçları için oluşturulan sorumsuzluk 35 yıldan fazla devam ettirildi ve FA bu sorumsuzluğu sürdürmeye aktif olarak katıldı.

Zorlu bir dönemden geçeceğiz. Çünkü en alttakiler için ekonomik kriz daha da kötüleşecek ve onlar müdahale etmek için daha fazla yasal araca sahip oldukları için baskı da daha fazla ortaya çıkacak.

Sendikal ve toplumsal düzeydeki eylemimiz bizi direnişi, tüm bu uyum ve baskı sürecine karşı yükseltmeye götürüyor. Bunu FAU önerileri ve propagandasının yanı sıra eklemlendiğimiz alanlarımızdan da yapıyoruz.

Ama aynı zamanda daha geniş militan eklemlenmemizi, direniş ve dayanışmayı ROE’yi güçlendirmeye çalışarak yapıyoruz, tarihsel sürekliliğin devamı adına eski ROE’nin ismini veriyoruz. Tüm kitlesel eylemler bizim aktif katılımımıza güveniyor.

Covid-19 salgını, dünyanın farklı coğrafyalarında devletlerin OHAL benzeri uygulamalarla halkı daha fazla baskıladığı bir sürece dönüştü. Uruguay’da durum nedir, FAU bu sürece yönelik ne yapıyor?

Uruguay’da yeni hükümet 1 Mart’ta göreve başladı ve salgın 13 Mart’ta buraya ulaştı. Hükümet zorunlu karantina veya olağanüstü hal tedbirleri almadı, ancak “evde kal” politikası ve zorunlu sosyal izolasyon açıklandı. Bütün sınıfları kapsayacak şekilde eğitim askıya alındı ve diğer bazı önlemler nüfusun önemli bir bölümünü faaliyetlerinden uzaklaştırdı. Uruguay’ın, esas olarak başkent Montevideo ve metropol bölgesinde yoğunlaşan 3,5 milyon nüfuslu bir ülke olduğunu da unutmayalım.

Zorunlu karantina olmaması, ülkenin hem politik hem de toplumsal olarak işlemeye devam etmesini sağladı. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, mahalle faaliyetlerinin önemli bir bölümünü yeniden canlandıran ve birlik militanlığını toparlayan Halk Tenceresi gibi birkaç olay daha gerçekleşti.

Dönem boyunca gerçekleştirilen çeşitli gösterilere katıldık ve örgütlenmesini yaptık: 1 Mayıs’ta Cerro-Teja Kolonu’nu yükselttik, o gün gerçekleştirilen farklı faaliyetlere de katıldık ve 20 Mayıs’ta (kaybedilen tutsaklar günü) farklı sendikaların LUC karşıtı eylemlerine, etkinliklerine ve grevlerine katıldık. 1994 yılındaki Filtro Hastanesi’ndeki baskılara karşı düzenlenen 24 Ağustos’taki anmaya da katıldık.

Çalışmalar olabildiğince düzenli olarak sürdürüldü. FAU olarak Görüş Mektupları’mızı düzenliyor, durumu analiz ediyor ve genel bir eylem planı oluşturuyoruz. Aynı zamanda Covid’in sistemin yeni siyasi yapısı açısından temsil ettiği değişimler hakkında bir analiz geliştirmeye çalışıyoruz. Bu değişimler halihazırda kendini gösteriyordu fakat Covid ile daha da derinleşti.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

FAU için, özgüllüğün veya örgütlü anarşizmin tüm bölgeler düzeyinde büyümesi önemli. Anarşizmin büyüklüğünü yeniden inşa etmek sadece konuşmalarla değil halk içinde gündelik eylemlerle ve güçlü propaganda ile yapılacaktır. Anarşizmin yeniden güçlenmesinin ve değişim için bir alternatif olmasının yolu yoksulların günlük hayatlarına destek ve dayanışma sağlamak, örgütlenmektir. Anarşizm başarısız olmayacak tek ideolojidir. Bu tarihsel kırılmada kendine hareket alanı açabilir ve farklı bir toplumun inşasında kendini test edebilir. Bunun için, anarşist politik örgütler olarak bağlarımızı, koordinasyonumuzu güçlendirmek esastır. Bütün bölgelerdeki diğer grupları ve örgütleri güçlendirelim. Koordine olalım ve ortak bir stratejimiz olsun. Kolektif bir şekilde gelişelim. Aynı fikrin ve aynı amacın parçasıyız, bizi özgürleşmeye götüren politik süreci beraber inşa etmeliyiz.

Beraberiz.

ANARŞİZM VE ÖZGÜRLÜK İÇİN
DÖVÜŞENLERE YAŞAM!

URUGUAY ANARŞİST FEDERASYONU

*Eş yönetim: Üniversitelerde öğrencilerin fabrikalarda da işçilerin yönetimde söz hakkı sahibi olma durumu. Latin ülkelerinin genelinde bununla ilgili mücadeleler toplumsal hareketlilikte önemli bir yer tutuyor.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.

The post Röportaj – Uruguay’da Örgütlü Anarşizm ve FAU appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/11/22/roportaj-uruguayda-orgutlu-anarsizm-ve-fau/feed/ 0
Anarşist Yayınlar (22) : Peru’da Anarşist Yayınlar https://meydan1.org/2019/11/12/anarsist-yayinlar-22-peruda-anarsist-yayinlar/ https://meydan1.org/2019/11/12/anarsist-yayinlar-22-peruda-anarsist-yayinlar/#respond Tue, 12 Nov 2019 07:18:36 +0000 https://test.meydan.org/2019/11/12/anarsist-yayinlar-22-peruda-anarsist-yayinlar/ Anarşizmin, bir düşünce ve hareket olarak örgütlendiği dünyanın bütün topraklarındaki yayıncılık faaliyetlerini bölge bölge incelediğimiz yazı dizimizin 22. bölümündeyiz. Söz konusu topraklardaki mücadelenin tarihi paralelinde bir anarşist yayınlar belleği oluşturmaya çalıştığımız yazı dizimizin bu bölü- münde Peru’yu ele alacağız. Güney Amerika’da anarşist yayınlar üzerine daha önce yayınladığımız Küba, Brezilya gibi örneklerde de görüldüğü üzere, coğrafyanın toplumsal […]

The post Anarşist Yayınlar (22) : Peru’da Anarşist Yayınlar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Anarşizmin, bir düşünce ve hareket olarak örgütlendiği dünyanın bütün topraklarındaki yayıncılık faaliyetlerini bölge bölge incelediğimiz yazı dizimizin 22. bölümündeyiz. Söz konusu topraklardaki mücadelenin tarihi paralelinde bir anarşist yayınlar belleği oluşturmaya çalıştığımız yazı dizimizin bu bölü-
münde Peru’yu ele alacağız. Güney Amerika’da anarşist yayınlar üzerine daha önce yayınladığımız Küba, Brezilya gibi örneklerde de görüldüğü üzere, coğrafyanın toplumsal mücadeleler tarihinde yerli halkın direnişiyle olan organik ilişkisinden dolayı anarşist ideoloji her zaman bir adım öne çıkıyor.

“Özgürlük, kan ve gözyaşı içinde doğmuştur. Haklar ve özgürlükler asla bahşedilmez, onların alınması gerekir.”

Manuel González Prada

Peru halklarının tarihi, devletlerin ve merkezi yapıların olmadığı yıllardan günümüze conquistadore’lere* karşı direnişin bir tarihi olageldi. Bağımsızlık ve özgürlük, yerli halkların efsanelerinde, modern devrimci figürlerin sözlerinde ve Peru tarihini oluşturan sözlü geleneği aşarak literatürde yaşamaya devam etti.

Peru’da anarşizm; özelde ise anarko-sendikalizm, tüm dünyada olduğu gibi 20. yüzyılın başlarında yaygınlaşmaya başladı. Özellikle Peru kıyılarında sanayileşmenin artışıyla beraber şehirlerdeki çeşitli zanaatkarlar, fabrika ve ulaştırma işçileri, iç kısımlarda ise kırsal üretim yapan köylüler arasında bir etki sağlamaya başladı. Peter Marshall’ın kitabında aktardığı gibi, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde işçi sınıfının örgütlenmesi arttı, 1918’den itibaren anarşistlerce örgütlenen günde sekiz saat mücadelesiyle beraber grevler, direnişlerle kapitalistler için hızlıca bir tehdit haline geldi. Bu dönemde kurulan Bölgesel İşçi Federasyonu, “kapitalizmden kurtulmak ve onun yerine bir özgür üreticiler toplumu kurmak” için faaliyete geçti.

İşçi mücadelesinin ortaya çıktığı 1910-20’li yıllarda, Peru’nun Lima-Callao bölgesinde Proudhon, Bakunin, Kropotkin ve Malatesta’nın fikirlerinden derinden etkilenen işçiler, hareketi anarşist ilkelere ve mücadele deneyimine paralel bir şekilde örgütlediler. Peru anarşist tarihi, İspanyol anarşizminin tarihiyle önemli bağlara sahipti. Örneğin özgür öğrenim üzerine yazın ve pratik üretme noktasındaki ilk akla gelen isim olan Francesco Ferrer i Guàrdia’nın anarşist kimliği sebebiyle İspanya devleti tarafından idam edilmesine karşı ilk eylem Peru’da gerçekleşmişti.

Peru’da Anarşist Yayıncılık

Peru’da anarşist yayınların tarihini anlatırken bir isim özellikle öne çıkmaktadır. Peru’lu edebiyat eleştirmeni, çevirmen, kütüphaneci ve anarşist Manuel González Prada, bölgedeki ilk anarşist gazete olan Los Parias’ın (Parya) yayıncısıydı. Valparaiso’da bir İngiliz okulunda eğitim gören Prada aslen, burjuva bir ailenin çocuğuydu. Tanıştığı Fransız ve İspanyol anarşistlerinin onun düşüncelerine etki etmesi sonucu sürgün yıllarında anarşist fikirleri benimsemişti. Yazar ünlü kitabı Free Pages’de (Özgür Sayfalar) dinin ve devletin toplum üzerindeki olumsuz etkilerini anlatıyordu. Yerel otoriteler tarafından tepkiyle karşılanan kitap Katolik Kilisesi’nin aforoz tehditlerine maruz kaldı. Peru’daki anarşist hareketin kolonyalizm karşıtı hareketle organik bağından bahsetmiştik Manuel González Prada aynı zamanda İspanyol işgaline karşı duran Ricardo Palma, Juana Manuela Gorriti, Clorinda Matto de Turner ve Mercedes Cabello de Carbonera’nın aralarında olduğu bir yazarlar grubunun parçasıydı.

Los Parias, 1904 yılında yayın hayatına başladı. Peru’nun kuzeyindeki Lima, Trujillo ve güneydeki Arequipa’da düzenli takipçileri vardı. Prada gazeteden işçi kardeşlerine şöyle sesleniyor ve grev çağrısı yapıyordu. “Grevler işçilerin zihnini uyandırır, bir insan olarak varoluşuna değer verir, bu absürd ve egoist toplumda bütün işçilerin kaderiyle bir bağ kuran en geniş ve güçlü sosyal unsur, üretimin bir faktörü olarak kendilerini eğitmelerini sağlar.”

Sonrasında sırasıyla 1905 ve 1907 yılları arasında yayınlanan La Simiente Roja (Kızıl Tohum), 1905/10 yıllarında El Hambriento (Açlık), 1906/07 Humanidad (İnsanlık), 1907/09 arasında El Oprimido (Ezilenler) gibi yayınlar Güney Amerika anarşist yayıncılık tarihine geçti. Gün geçtikçe örgütlenmelerini güçlendiren işçiler, Manuel González Prada’nın ölümüne kadarki süreçte her sektörde kendi anarşist yayınlarını çıkartacak kadar örgütlenmişti. Ayakkabı üreticilerinin yayını El Sindicalista (Sendikalist), tekstil işçileri federasyonunun yayını El Obrero Textil (Tekstil İşçisi), fırıncılar birliğinin yayını La voz del Panadero (Fırıncının Sesi) ve elektrik işçileri sendikasının yayını El Electricista (Elektrikçi) bu dönemde çıkan gazetelere örnekti. 1918-19 yıllarında iki yeni sendika da Peru’da anarşist hareketi büyütmek için örgütlenme çalışmalarına başlıyordu: Basın Yayın İşçileri Sendikası, Tekstil İşçileri Sendikası.

Büyüyen hareket eylemlilik süreçlerini de hızlandırdı. Dünyanın dört bir yanında alevlenen sekiz saatlik iş mücadelesinin etkisiyle, dönemin Peru devlet başkanı Pardo, kadınlar ve çocuklar için sekiz saatlik iş günü uygulamasını kabul etti. Devletin sekiz saati bütün işçiler için uygulamaya sokmasını talep eden işçiler, 1919’un Ocak ayında,
Lima’nın bütün sektörlerinden işçiler ve üniversitelerden öğrencilerle bir grev başlattılar. Anarşist grevcilerin tutuklanması ve işkence görmesi eylemleri bitirmeye yetmedi. Genel Grev üç gün süren sokak çatışmaları ve iş bırakma eylemleriyle sürdü. 15 Ocak günü, anarşist Delfín Lévano’nun işçiler için “vazgeçilmez” olarak tanımladığı sekiz saat iş günü, mücadelenin gücüyle kazanılmış oluyordu.

1920’lerin başında Peru’nun güney kesiminde de anarşist etkiler hızla genişliyordu. Peru’da yün ticaretinin gelişmesiyle birlikte bu alanda çalışan işçiler arasında da anarko sendikalist fikirler yaygınlaşmaya başladı. Lima’daki anarşist örgütlenmeler, göçmen işçilerin gelişi ve uluslararası anarşist hareketle olan ilişkiler bu bölgede anarşist örgütlenmelerin gelişimine katkıda bulundu. Mariano Lino Urieta, Manuel Mostajo, Modesto Malaga ve Armando Quiroz Perea gibi yazarların çıkarttığı yayınlar bu döneme damgasını vurdu. El Ariete (Koçbaşı), Bandera Roja (Kızıl Bayrak), El Volcán (Volkan), Defensa Obrera (İşçi Savunması), La Federación (Federasyon) bu dönemde Peru’nun güneyinde yayınlanan anarşist yayınlara birer örnek olarak verilebilir.

Yakın geçmişte ise öne çıkan bir anarşist yayın olarak anarşist dergi Qhispikay’den bahsedebiliriz. Lima-Peru’dan Grupo Qhispikay Llaqta’nın resmi dergisi olan Qhispikay yayın ve mücadele anlayışını “örgütlü ve devrimci anarşist hareket içerisindeki fikir ve eylem çizgilerini koruyarak, mevcut toplumsal ve politik bağlam içerisinde toplumsal mücadeleyi desteklemeye ve harekete geçirmeye çalışıyor.” şeklinde açıklıyor. Güney Amerika yerelinde mücadeleye ilişkin yorumlar, hapishanelerden haberler, anarşist bir gözle genel-yerel seçim analizleri, evsizlik vb. pek çok konuda yazıların yayınlandığı dergiye [email protected] mail adresinden ulaşmak mümkün. Aynı şekilde yayın hayatına devam eden USL’nin yayın organı (Özgürlükçü Sosyalist Sendika) Avancemos ve Lucha Libertaria gibi dergiler de güncel anarşist yayınlar olarak Peru’da anarşizm mücadelesini büyütmeye devam ediyor.

*İspanya İmparatorluğu ve Portekiz İmparatorluğu’nun askerlerine verilen bu isim Peru’yu işgal eden, sömürgeleştiren iktidarların yaptıklarıyla özdeşleşmişti.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 51. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Anarşist Yayınlar (22) : Peru’da Anarşist Yayınlar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/11/12/anarsist-yayinlar-22-peruda-anarsist-yayinlar/feed/ 0
Osmanlı’da Anarşizm – Sarayın Kapısına Dayanan Anarşistler: İtalyan İşçi Birliği https://meydan1.org/2014/12/24/osmanlida-anarsizm-sarayin-kapisina-dayanan-anarsistler-italyan-isci-birligi/ https://meydan1.org/2014/12/24/osmanlida-anarsizm-sarayin-kapisina-dayanan-anarsistler-italyan-isci-birligi/#respond Wed, 24 Dec 2014 19:25:33 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/24/osmanlida-anarsizm-sarayin-kapisina-dayanan-anarsistler-italyan-isci-birligi/ Osmanlı’da Anarşizm Anarşizmin bu topraklarda toplumsal bir etki yaratabilmesi, çok da uzak olmayan bir geçmişe sahip olsa da, anarşizm, bu coğrafyadaki başkaldırı ve mücadele geleneğiyle bağını kurabildiği oranda “sadece bir entelektüel çaba” olmaktan çıkabilmiştir. Bu coğrafyada, kökleri 19. yüzyılın sonlarına kadar ulaşan anarşizmin, dönemin bütün dünyada ses getiren anarşist yönelimlerinden etkilenmemesi imkansızdı. “Eylemle propaganda” döneminin […]

The post Osmanlı’da Anarşizm – Sarayın Kapısına Dayanan Anarşistler: İtalyan İşçi Birliği appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bu topraklar üzerinde yaşayan anarşizmi incelemek, üzerine yorum geliştirmek tabi ki kolay bir iş değil. Özellikle son dönemde dünya üzerinde yaşanan toplumsal hareketlerle beraber düşünüldüğünde, anarşizmin toplumsal hareketler üzerindeki etkisinin giderek artmakta olduğu söylenebilir. Bu artan etki, kendini sadece anarşizmin doğrudan etkisi olarak göstermemekte. Anarşizmin siyaset arenasına soktuğu ve tartıştırdığı meselelerin ve kavramların, toplumsal hareketler üzerinde bıraktığı etkisi, hareketlerin mücadele hattı, yöntemi ve mücadelenin dayanağını oluşturan noktaları bütünüyle değiştirerek kendini göstermektedir. Bu değişimi, bu coğrafya üzerindeki toplumsal hareketlerde de gözlemlemek mümkündür.

Tüm bu dolaylı etkilerin yanında, anarşizmin doğrudan toplumsal hareketlere etki eden yanını içinde bulunduğumuz on senelik süreçte yaşamaktayız. Anarşist bir mücadelenin gelenek haline geldiği topraklardaki deneyimler, mücadelenin kendini yeni göstermeye başladığı diğer coğrafyalar açısından yardımcı olma niteliği taşıyor. Öte yandan anarşizmin yerelliklere özgü mücadele anlayışını savunan doğasıyla, bu deneyimlerin farklı özgün koşullarda nasıl daha da farklılaştırılabileceğini gözler önüne seriyor.

Bu topraklardaki anarşizmin, belki de taşıması gereken en önemli özelliği bu. Kendi özgün koşullarında kendini yaratan, kendi coğrafyasındaki mücadelelerin geleneğini bünyesinde barındıran, daha örgütlü, devrimci ve iktidarın bütün yeni biçimlerine karşı yaratıcı ve kalıcı faaliyetler ve söylemler geliştirebilen bir anarşizm.

Tüm bu kaygıları barındıran bir bakış açısıyla, özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde faaliyet yürüten, yürüttükleri faaliyetlerle mevcut siyasete etki eden anarşist hareketleri, örgütlenmeleri ve anarşistleri Meydan Gazetesi’nin bu sayısıyla birlikte irdelemeye başlıyoruz. Bu bölümünde çok derine inmeden Osmanlı’daki anarşizme genel hatlarıyla değinerek bir giriş yapmaya çalıştık. Şu ana kadar, Osmanlı’nın son dönemlerinde anarşist harekete ilişkin yazılanların yetersizliğini göz önünde tutarak hazırlayacağımız bu yeni bölümle, aynı zamanda boşluk gördüğümüz bu literatüre katkı yapmayı umuyoruz. Yine aynı bölüm kapsamında, Dario Antonelli’nin Meydan Gazetesi için kaleme aldığı İtalyan İşçileri Birliği’yle ilgili köşe yazısını da yayınlıyoruz.

 

Osmanlı’da Anarşizm

Anarşizmin bu topraklarda toplumsal bir etki yaratabilmesi, çok da uzak olmayan bir geçmişe sahip olsa da, anarşizm, bu coğrafyadaki başkaldırı ve mücadele geleneğiyle bağını kurabildiği oranda “sadece bir entelektüel çaba” olmaktan çıkabilmiştir.

Bu coğrafyada, kökleri 19. yüzyılın sonlarına kadar ulaşan anarşizmin, dönemin bütün dünyada ses getiren anarşist yönelimlerinden etkilenmemesi imkansızdı. “Eylemle propaganda” döneminin en etkili olduğu yıllarda, Osmanlı Devleti’nde anarşizmin kök salmaya başlaması rastlantı olmasa gerek. Osmanlı Devleti içindeki farklı etnik unsurların (özellikle Ermenilerin), özgürlükleri için girişmiş olduğu bir dizi “eylemle propaganda” sadece yöntemsel bir tercih değildi. Anarşizm, Osmanlı Devleti içerisinde Ermenilerin bir dizi örgütlenmesinde ideolojik olarak da yer bulmuştu.

Aleksander Atabekyan Aleksander Atabekyan

Bu ideolojik örgütlenmede, Kropotkin’e yakın isimlerden biri olan Aleksandr Atabekyan’ın rolü büyüktür. 1891’e kadar birçok Batılı anarşistle iletişim halinde olan Atabekyan, dönemin tüm Ermeni devrimci hareketlerinde önemli bir kişiliktir. 1891’de, Londra’da aralarında Kropotkin’in de bulunduğu bir toplantıda Rusça makaleleri basmayı ve yaşadığı coğrafyaya ulaştırmayı üstlenir. Bu niyetle 1895’te Hamanykh’yi (komün) basar. Dergide sadece anarşizm ve Ermeni Devrimci Hareket’e ilişkin makaleler yoktur. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü Ermeni katliamı da derginin önem verdiği konular arasındadır.

Atabekyan, Ermeni Devrimci Federasyon’un içinde de önemli bir yere sahiptir. Bu federasyonun II. Abdülhamit’e girişeceği suikastler, bu eylem biçiminin Osmanlı Devleti’nde giderek artan bir siyasal ifade biçimi kazanmasına neden olacaktır.

Atabekyan’la hemen hemen aynı döneme denk düşen, anarşist yazının ilk eserini Kıbrısizade Osman Bey’in Fransızca yazdığı “Socialisme et Anarchie” oluşturur. Kitap, Sofya’da 1895’te basılmıştır. Bu kitap, anarşizm üzerine basılmış ilk kitaptır. Kitabın, anarşizm tarihinde çok sönük kalmış, ancak anarşist hareket açısından bir o kadar da zengin bir tarihe sahip Bulgaristan’da çıkması gayet anlamlıdır.

Bu dönemin politik zenginliğinin içinde, özellikle Ermenilerin ve Yahudilerin anarşist girişimleri dikkat çekmiştir. Osmanlı içindeki bu anarşist çevrelerin faaliyetleri, modernleşmeye çalışan Osmanlı içerisindeki, modern Batıya daha yakın (hem düşünsel, hem mekânsal) konumları olabilir. Ancak akıldan çıkarılmaması gereken bir nokta da, özellikle Batı dışı anarşizmlerin bu çevrelere etki edebileceği olasılığıdır. Nitekim bu girişimlerin Sofya ve Selanik menşeili girişimler olması dikkat çekicidir.

1910’da, yani Haydar Rıfat Beynelmilel İthal Fırkalar içindeki “Anarşist Fırkalar; Proudhon-Bakunin”e yer verdiği tarihte, bu coğrafyadaki birçok ideolojiye kaynaklık eden İştirak ilk sayısını çıkarttı.

İştirak’ta anarşizm ve anarko-sendikalizmle ilgili de birçok makale yayımlanmıştı. Sosyalist bir çizgiye daha yakın olan gazetede, bu makalelerin yayınlanmasında Baha Tevfik’in etkisi göze çarpmaktadır. Baha Tevfik, 1914’te ölene kadar, İştirak içinde, anarşizmin kendine yer bulmasını sağlamıştı. Materyalizm, Nietzsche, birey vb. konularda yazılarıyla Baha Tevfik, Abdullah Cevdet, Hüseyin Hilmi gibi önemli karakterlerin arasında kendine özgün bir yer edinebilmiştir. Yazdığı “Felsefei Ferd” kitabıyla, liberal olduğu tartışmalarına net bir cevap vermiştir.

İştirak içerisindeki “anarşist çevreler”in, Atabekyan ya da Selanik’te faaliyette olan “anarşist çevrelerle” ilişkisine dair hiçbir veri bulunmamasına rağmen, İştirak’ı hazırlayan düşünsel süreçlerde, özellikle Selanik’te faaliyette bulunanların etkisi göz ardı edilemez. Müslüman olmayan tebaada anarşizm, Osmanlı Devleti karşısında radikal bir tutuma bürünerek radikal eylemleri de içeren bir harekete dönüşmüş, modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan aydın çevre içerisinde anarşizm aynı zamanda entelektüel bir birikimin oluşmaya başladığı bir düşünce de olmuştur.

 

Sarayın Kapısına Dayanan Anarşistler : İtalyan İşçi Birliği

Ondokuzuncu yüzyılın 70’li ve 80’li yılları arası, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemine girdiği, hükümetin zayıfladığı, Mısır üzerindeki hâkimiyetin zayıfladığı, Balkanlar’da savaşların ve ayaklanmaların yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu durum, Akdeniz’in doğu havzasının, enternasyonalistlerin ve devrimcilerin dikkatlerini yönelttiği bir coğrafya olmasına yol açmıştı.

Aynı dönemler, bahsi geçen bütün bu bölgelerde enternasyonalistlerin ve devrimcilerin, İtalyan göçmen işçiler ve sınırdışı edilen siyasi işçilerin oluşturduğu grupları örgütlediği dönemlerdi. 1870’de aralarında anarşistlerin de olduğu kalabalık İtalyan topluluklarının yaşadığı Mısır-İskenderiye’de ilk anarşist örgütlenmeler oluştu. Bu örgütlenmelerden biri, 1877’de Verviers’teki (Belçika) AIT kongresinde temsil edildi.

Aynı süreçte İstanbul’da, İtalyan İşçi Birliği (La Società Operaia Italiana di Mutuo Soccorso) 1863’ten beri faaliyet gösteriyordu. Bu birlik, sürgündeki 14 İtalyan işçi tarafından kurulmuştu. Radikal düşüncelerden etkilenen bu birliğe sadece işçiler üye olabiliyordu.

Osmanlı'da Anarşizm3

30 Nisan 1876’da, AIT’in İsviçre seksiyonunun çıkardığı “Jura Federasyonu Bülteni”nde bir makale, Türkiye’deki duruma adandı. “Türk hükümeti sıkıntıda… Hersek’teki savaş İstanbul’da bir devrime yol açabilir” başlığıyla verilen haberde, altı aydır ücretleri ödenmeyen tersane işçilerinin Donanma Bakanlığı’na gittiği, burada bakanın işçilerin delegesini yumrukladığı, sonrasında Veziriazam’a gittiğini, buradan da kötü bir şekilde kovulduğunu, son olarak da padişahla görüşmeye saraya gittikleri, ancak saraya girmeden iki birlik asker tarafından etraflarının sarıldığı yazıldı.

Selanikli Gemiciler Selanikli Gemiciler

1878 Eylül’ünde İtalyan anarşist Errico Malatesta İskenderiye’dedir. Kasım’da İtalyan Konsolosluğu’nun önünde gerçekleştirilen bir eyleme katılan diğer anarşist eylemcilerle beraber, Fransız gemisiyle doğrudan Suriye’ye sürgün edilir. 1881’de, Londra’da düzenlenen anarşist kongrede, hem Osmanlı hem de Mısır temsil edilmiştir. Errico Malatesta, sadece Mısır Federasyonu değil, aynı zamanda İstanbul’daki anarşist örgütlerin de delegesi konumundadır.

Bu birkaç veri bile tarihin bu belirli kesitinin tam anlamıyla keşfedilmeye ve tekrar değerlendirmeye ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Özellikle Avrupa anarşizmi ve enternasyonalist hareketi ile genelinde Akdeniz havzasında, özelinde Türkiye’de anarşizmin ve işçi hareketlerinin arasındaki ilişkiye odaklanan çalışmaları devam ettirmeye daha fazla ihtiyacımız var.

İtalya Anarşist Federasyonu’ndan Dario Antonelli

 

       

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.                            

 

 

The post Osmanlı’da Anarşizm – Sarayın Kapısına Dayanan Anarşistler: İtalyan İşçi Birliği appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/24/osmanlida-anarsizm-sarayin-kapisina-dayanan-anarsistler-italyan-isci-birligi/feed/ 0
Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları 8 : ” İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme-I” – Deirdre Hogan https://meydan1.org/2014/05/26/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-8-ispanya-devriminde-endustriyel-kolektiflestirme-i-deirdre-hogan/ https://meydan1.org/2014/05/26/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-8-ispanya-devriminde-endustriyel-kolektiflestirme-i-deirdre-hogan/#respond Mon, 26 May 2014 17:09:30 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/26/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-8-ispanya-devriminde-endustriyel-kolektiflestirme-i-deirdre-hogan/  İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme – I  Anarşizmin toplumsallaştığı alanlar yoğunluklu olarak kırsal bölgeler olsa da, şehirler ve merkezi yerleşim yerleri de bu devrimden etkilenmiştir. O zamanlar İspanya’da 24 milyon olan nüfusun 2 milyonu endüstride çalışıyordu. Bu 2 milyonluk kesimin %70’i de bir bölgede, Katalonya’da yoğunlaşmıştı. Faşist saldırının olduğu bir zamanda, işçiler 3000 işletmenin kontrolünü ele […]

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları 8 : ” İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme-I” – Deirdre Hogan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Meydan Gazetesi’nin Anarşist Ekonomi Tartışmaları yazı dizisine, “Anarşistlerin Seçim Tartışmaları’yla birlikte iki sayılık bir ara vermiştik. Bu sayımızda, Deirdre Hogan’ın “İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme” yazısının ilk bölümüyle devam ediyoruz. İspanya Devrimi anarşist hareketin en büyük deneyimlerinden biri olarak sadece anarşist tarihteki önemli yerini korumuyor, aynı zamanda ‘36 İberya’sında yarattığı ekonomik yöntem ve örgütlenmelerle, toplumsal devrimin nasıl somutlaşacağına yönelik şimdiki anarşist harekete iyi bir perspektif de oluşturuyor. Deirdre Hogan’ın theanarchistlibrary.org ve libcom.org gibi anarşist sitelerde yayınlanmış yazısını; coğrafyanın dört bir yanında direnişlerin artan bir seyirde izlediği, işçi direnişlerinin işgallere dönüştüğü, özörgütlülüklerin yaşam bulmaya başladığı içinde bulunduğumuz zaman ve coğrafyada, toplumsal devrimi, yaşamsal ve ekonomik bir bakış açısıyla da konuşabilmek adına sizlerle paylaşıyoruz.  

 

 İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme – I

 Anarşizmin toplumsallaştığı alanlar yoğunluklu olarak kırsal bölgeler olsa da, şehirler ve merkezi yerleşim yerleri de bu devrimden etkilenmiştir. O zamanlar İspanya’da 24 milyon olan nüfusun 2 milyonu endüstride çalışıyordu. Bu 2 milyonluk kesimin %70’i de bir bölgede, Katalonya’da yoğunlaşmıştı. Faşist saldırının olduğu bir zamanda, işçiler 3000 işletmenin kontrolünü ele geçirmişti. Bunlar arasında toplu taşıma araçları, nakliye, elektrik ve enerji şirketleri, gaz ve su işletmeleri, mühendislik ve otomobil tesisleri, madenler, çimento fabrikaları, tekstil atölyeleri ve kağıt fabrikaları, elektrik ve kimya şirketleri, cam şişe fabrikaları, parfüm üretim alanları, gıda tesisleri ve bira fabrikaları vardı.

Kolektifleştirmenin yaşandığı ilk alanlar, endüstriyel alanlardı. Ordunun ayaklandığı akşam, CNT genel grev çağrısı yaptı. Çatışmanın ilk evresi sona erdiğinde, sonraki önemli adımın üretimin devamını garanti altına almak olduğu açıktı. Franco taraftarı birçok burjuva, isyancı ordu güçlerinin yenilgisinden sonra kaçtı. Onların sahip olduğu birçok fabrika ve işletme ele geçirildi ve işçiler tarafından işletilmeye başlandı. Burjuvazinin diğer bölümleri fabrikalarını işletmeye çok istekli olmadı ve Franco’nun amaçları için fabrikalarını Franco’ya hibe ederek kapattı. Fabrika ve işletmelerin kapatılması, düşmanın elini güçlendiren yüksek işsizlik ve sefalet yarattı. “İşçiler içgüdüsel olarak bu durumu anlayarak tüm işletmeleri harekete geçirdi ve kontrol komitelerini kurdu. Kontrol komitelerinin amacı üretim sürecini korumak ve her bir işletme sahibinin finansal durumunu takip etmekti. Birçok örnekte yönetim hızla kontrol komitelerinden, fabrika sahibinin işçilerle birlikte çalışıp aynı ücreti aldığı öz-yönetim komitelerine geçti. Bu yöntemle, Katalonya’daki birçok fabrika ve işletme, buralarda çalışan işçilerin eline geçmiş oldu.” (1)

Gecikmeden, cephenin ihtiyacını karşılamak üzere bir savaş endüstrisinin kurulması, malzemelerin ve milislerin cepheye nakledilebilmesi için ulaşım sisteminin tekrardan harekete geçirilmesi son derece önemliydi. Dolayısıyla ilk kolektifleştirmeler, anarşist militanların durumdan faydalanarak devrimci hedefleri yükseltmesiyle birlikte faşizme karşı zafer kazanmak için gereken fabrikalar ve kamu hizmetlerinde gerçekleştirildi.

CNT’nin Rolü

Bu toplumsal devrimi anlamanın en iyi yolu, İspanya’daki işçi örgütlerinin ve mücadelelerin görece uzun tarihsel bağlamında düşünmektir. Kolektifleştirmenin en büyük yürütücüsü olarak CNT; 1910’dan beri vardı ve 1936’ya gelindiğinde üye sayısı 1,5 milyonu geçmişti. Anarşist sendikalist hareket, İspanya’da 1870’den bu yana vardı ve ilk kuruluşundan nihai amacını (kısmen) gerçekleştirebildiği toplumsal devrime uzanan süreçte, yoğun toplumsal mücadeleyle -”grevler ve genel grevler, sabotajlar, kitlesel gösteriler, mitinglerle; grev kırıcılara, cezaevlerine, davalara, ayaklanmalara, lokavtlara, suikastlere karşı mücadeleyle”(2)- iç içe geçmiş bir tarihi vardı.

Anarşist düşünceler 1936’da daha da yayılmaya başladı. Anarşist yayınların o dönemdeki dolaşımı buna ilişkin bize fikir verebilir; biri Barselona, diğer Madrid’de olmak üzere, iki anarşist günlük gazete vardı. İkisi de CNT’nın yayın organıydı ve her biri 30 bin ve 50 bin arası değişen miktarlarda basılıyordu. Periyodik çıkan 10 yayın ve birçok anarşist dergiyle beraber 70 bin adet yayın dolaşımdaydı. Tüm anarşist gazetelerde, bildirilerde ve kitaplarda, sendikalarda ve örgüt toplantılarında olduğu gibi, sürekli ve sistematik olarak toplumsal devrim tartışılıyordu. Böylece, İspanya işçi sınıfının radikal karakteri, mücadele ve çatışma yoluyla politikleşirken; anarşist düşüncelerin etkisi, devrim koşullarında anarşistlerin kitlesel halk desteğini alabildiğini gösterdi.

CNT, özünde güçlü bir demokratik geleneğe sahipti. Ücretler ve çalışma koşulları gibi yerel ve acil konulardaki bütün kararları, düzenli olarak toplanan yerel üyeler alıyordu. İşçiler arasında karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma güçleniyor, mücadeleleri kazanmanın tek yolu olarak görülüyordu. İşçiler CNT’de yeteneklerini ya da çalışma alanlarını ayırmadan örgütlediler. Başka bir ifadeyle işçiler bir sektörde her bir iş için farklı sendikalar kurmaktansa, her sektör için bir bölümü olan genel bir sendikada örgütlendiler. Sendikaların içinden çıkan ve onların şekillendirdiği devrimci kolektiflerin yapısı, hem sendikaların endüstriyel doğasından, hem de demokratik gelenekten büyük ölçüde etkilendi.

Meydan Gazetesi- Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları  8 -İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme1

CNT’nin devrime gücünü veren bir diğer önemli özelliği ise doğrudan eylem yöntemini kullanmasıydı. “CNT her zaman, tartışmaları çözmek için ‘işçilerin kendi yaptıkları doğrudan eylem’i savunmuştu. Bu politika, sendikada ve üyelerinde katılımı ve kendine-güveni teşvik etmişti- “bir şeyin çözümlenmesini istiyorsak, bunu kendimiz yapmalıyız” düşüncesi hakimdi. [3] Son olarak CNT’nin yerel özerkliğe dayanan federal yapısı, sağlam ama oldukça merkezsiz bir örgütlenme yaratmış, aynı zamanda özgüven ve inisiyatiflerin önünü açmıştı ki bu değerler devrimin başarısına büyük katkı sağladılar.

Gaston Leval, demiryollarının kolektifleştirilmesinde CNT’yle UGT’nin rollerini karşılaştırırken devrim koşullarında doğrudan demokrasi ve özgüvenin öneminin altını çiziyor. Demiryolu endüstrisini son derece örgütlü, etkin ve sorumlu bir şekilde yeniden harekete geçiren devrimcileri anlatırken şunları yazıyor: “Bunların hepsi sadece sendikanın ve CNT militanlarının insiyatifi sayesinde başarıldı. İdari yönetime hakim olan UGT’liler pasif kaldı, yukarıdan emir gelmesine alıştıkları için, beklediler. Ne bir emir ne de karşı emir gelmediğinde, yoldaşlarımız hızla ilerlemeye devam etti, sadece hepsini birlikte sürükleyen güçlü dalgayı takip ettiler”[4]

Bu mücadele ve örgütlenme tarihi ve anarko-sendikalizmin birleştirici yapısı, CNT militanlarına zamanı geldiğinde toplumu anarşist çizgiler içinde yeniden ve sağlam bir şekilde şekillendirmek için gerekli insiyatif ve öz örgütlenme deneyimini verdi. “Şunu açıkça söyleyebiliriz ki, yaşanan bu toplumsal devrim CNT’nin üst organlarının aldığı kararlarla çıkmadı… Aniden ve doğalında gerçekleşti… “halk” devrimci vizyon sayesinde esinlenip birden mucizeler yaratacak kabiliyete ulaştığı için değil, tekrar söylemekte yarar var, halkın arasında, aktif olan, güçlü olan ve 1. Enternasyonal ve Bakunin’in zamanında başlayıp yıllardır devam eden mücadeleyi sürdüren büyük bir azınlık vardı.” [5]

 Anarşist Demokrasi, Kolektiflerde İşbaşında

Kolektifler, işçilerin çalışma yerlerinde öz yönetim kurmasına dayanıyordu. Augustin Souchy: “İspanya İç Savaşı sırasında kurulan kolektifler işçilerin özel mülkiyet olmadan kurdukları ekonomik birliklerdi. Kolektif tesisleri burada çalışanların yönetmesi, tesisleri onların özel mülkiyeti yapmıyordu. Kolektifin içindeki bireyler, bulundukları fabrika ya da atölyeleri satamıyor ya da kiralayamıyordu, sorumlu hak sahibi CNT, yani Ulusal Emek Konfederasyonu’ydu. Ancak CNT’nin bile istediğini yapma yapma hakkı yoktu. İşçiler her şeyi konferanslar ve kongrelerde kendileri kararlaştırır ve onaylardı.” [6]

CNT’nin demokrasi geleneğini sürdüren endüstriyel kolektifler, aşağıdan yukarıya yetki verecek şekilde düzenlenmişti. Temel karar organı işçi meclisiydi, ve onlar da fabrikaların günlük işleyişinden sorumlu olacak idari komite temsilcilerini seçiyorlardı. Seçilen bu idari komiteler, toplantı kararlarını uygulamaktan, fabrikadan rapor vermekten işçi meclisine karşı sorumluydu. İdari komiteler ayrıca gözlemlerini genel idare komitesine bildirmekteydi.

Genelde her endüstri, endüstrinin içindeki iş dallarından ve işçilerden delegelerin olduğu merkezi idari komiteye sahipti. Örneğin Alcoy’daki tekstil endüstrisinde 5 temel iş dalı vardı: Dokuma, iplik yapma, örme, tarama ve işleme. Kendilerini endüstri genelindeki komitede temsil etmesi için bu alanlarda uzmanlaşmış işçiler kendi aralarından bir temsilci seçerdi. Teknik uzmanlar da içeren bu komitenin rolü işçiler birliğinden alınan direktiflere uygun bir şekilde üretimi sağlamak, çalışmalar üzerine rapor ve istatistikler derlemek ve son olarak finans ve koordinasyon meseleleriyle ilgilenmekti. Gaston Leval’in dediği gibi : “Hem işgücü dağılımı hem de birleşik endüstiriyel yapı için genel yönetim değişmeden kalıyor.” [7]

Her aşamada Sendika İşçileri Genel Meclisi en yüksek karar mekanizmasıydı. “Önemli kararlar, yüksek katılımlı ve sık sık yapılan genel meclis toplantılarında alınırdı… eğer bir idari yetkili, birliğin yetkilendirmediği bir şey yaptıysa, bir sonraki toplantıda görevinden alınması muhtemeldi.”[8] Raporlar birçok komite tarafından incelenir ve tartışılırdı ve çoğunluk yararlı olduğu kanaatine varırsa yürürlülüğe konurdu. “Burada gördüğümüz idari bir diktatörlük değil, tam tersi, meclisin çalışmaları doğrultusunda her uzmanlığın görevini yaptığı işlevsel bir demokrasi.” [9]

Deirdre Hogan

Çeviri: Esen Küçüktütüncü

Dipnotlar aynı yazının 2. Kısmı yayımlandıktan sonra konacaktır.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. Sayısında yayımlanmıştır.

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları 8 : ” İspanya Devriminde Endüstriyel Kolektifleştirme-I” – Deirdre Hogan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/26/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-8-ispanya-devriminde-endustriyel-kolektiflestirme-i-deirdre-hogan/feed/ 0
Rudolf Rocker’ın “Anarko-Sendikalizm”inden Sendikaların Bugününe https://meydan1.org/2013/05/09/rudolf-rockerin-anarko-sendikalizminden-sendikalarin-bugunune-2/ https://meydan1.org/2013/05/09/rudolf-rockerin-anarko-sendikalizminden-sendikalarin-bugunune-2/#respond Thu, 09 May 2013 13:15:21 +0000 https://test.meydan.org/2013/05/09/rudolf-rockerin-anarko-sendikalizminden-sendikalarin-bugunune-2/ Sendikalist mücadelenin unutturulmak istenen, anarşist kökenine yaptığı vurguyla ısrarla yok sayılan bir hareket ve düşüncenin kitabıdır Anarko-sendikalizm. İşçi direnişlerini sahiplenmeyen, grev-boykot-eylem noktasında kendini geri çeken; işe ilişkin ufak değişimleri büyük kazanım sayan, işçiye aslan kesilen ama patronun karşısında kuzu olan, direniş ruhunu sendikanın ruhsuz koltuklarında unutmuş; bürokratik hesapların peşine düşmüş, parlamenter kariyer hesaplayan; devrimci niteliğini […]

The post Rudolf Rocker’ın “Anarko-Sendikalizm”inden Sendikaların Bugününe appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Sendikalist mücadelenin unutturulmak istenen, anarşist kökenine yaptığı vurguyla ısrarla yok sayılan bir hareket ve düşüncenin kitabıdır Anarko-sendikalizm.

İşçi direnişlerini sahiplenmeyen, grev-boykot-eylem noktasında kendini geri çeken; işe ilişkin ufak değişimleri büyük kazanım sayan, işçiye aslan kesilen ama patronun karşısında kuzu olan, direniş ruhunu sendikanın ruhsuz koltuklarında unutmuş; bürokratik hesapların peşine düşmüş, parlamenter kariyer hesaplayan; devrimci niteliğini unutmuş birçok sendikaya ilişkin protestolar son birkaç yılda arttı.

İşçiler kimi zaman eylem çadırlarını, kendilerini sahiplenmeyen sendika binalarının önüne kurdular. Kimi zaman bir fabrika işgali gibi, sendika işgalleri gerçekleşti. Artık direnişteki işçilerin karşısında, patron lehine tanıklık eden sendikalar bile var.

İşçilerin örgütlü gücünü gösteren kongrelerde, işçi karşısında ve apolitik bir tavırla sendika bürokrasisini savunan, köşe başlarını tutmaya çalışan “uysal” sendikalar konuşulur oldu.

Sendikalist hareketin tarihsel kökenini oluşturanlar ve onların bıraktığı devrimci geleneği hatırlamak, işçi hareketinde gelinen noktayı geçmişle karşılaştırmak ve devrimci çözümler üretmek açısından önem taşıyor.

Britanya’da 20. yüzyılın başında, sendikalist hareketin örgütleyicisi konumunda olanlar, dünyanın farklı birçok yerindeki işçi direnişlerine büyük bir mücadele geleneği bıraktılar. Bu örgütleyicilerin önde gelen isimleri anarşistti. Sendikalist hareketi etkileyen Genel Grev (General Strike), Emeğin Sesi (Voice of Labor), Sendikalist (Syndicalist) gibi gazeteler anarşist yoldaşların mücadeleleriyle şekillendi. Avrupa’da sendikalizmin şekillenmesine katkıda bulunan Fransa’daki anarko-sendikalistler (CGT), Almanya’da FAUM, İspanya’da CNT, İsveç’te SAC, işçi hareketlerini derinden etkiledi. Bu etki yansımasını ABD’de IWW (Dünya Endüstri İşçileri Örgütü), Arjantin’de FORA (Arjantin Cumhuriyeti İşçi Federasyonu), Meksika’da CGT (Genel İş Konfederasyonu) içinde gösterdi.

Sendikanın, muhalif partilere yardım etme amacı taşımayan; toplumsal devrimin öznesi olduğu pratikleri anarşist sendikalistler aracılığıyla deneyimlendi. Sadece İspanya’da değil, tüm İberya’da devrime gidilmesini sağlayan CNT, bir sendikanın nasıl olması gerektiğini gösterdi. Sadece üretim-tüketim ve dağıtım ilişkilerinin değil, toplumun yeniden yapılandırılmasında oynadığı rolle CNT, halkın toplumsal devrimi yöneticilere bırakmadan nasıl deneyimlenebileceğini gösterdi.

İşte böyle bir mücadelenin Avrupa’da şekillenmeye başladığı bir sırada, Rudolf Rocker İkinci Enternasyonal’e delege olarak katılmıştı. Anarko-sendikalist mücadelesi, tam da bu tarihten yani 1891’den itibaren başlamıştı. Ertesi sene, “yasadışı propaganda” çalışmaları nedeniyle aranmaya başlanınca, sendikalist mücadeleyi etkileyeceği Londra’ya geçti. Burada anarşistlerin çıkardığı İşçi Arkadaş (Der Arbeiter Fraint) dergisiyle ilişki kurdu. Sonraki senelerde derginin editörü oldu. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’de esir tutulan Rocker, 1919’da Almanya’ya döndü. Savaş yılları boyunca gizli faaliyet yürüten savaş karşıtı sendikalistlere katıldı. Daha sonra FAU’ya (Özgür İşçi Birliği) dönüşecek bu hareketin önemli bir isimlerinden oldu. Nazilerin baskısı sonucu, İsviçre, Fransa ve oradan da ABD’ye göç eden Rocker, anarşist hareket ve anarko-sendikalist örgütlenmeye burada da katkıda bulundu.

Emma Goldman’ın ısrarıyla yazdığı Anarko-sendikalizm kitabı, sendikalist mücadele tarihinde anarşizmin etkisini anlamak adına büyük önem taşıyor. 1938’de Almanya’da Secker ve Warburg tarafından basılan kitap, aynı tarihlerde İngiltere’de Ray E. Chase çevirisi ve İspanya’da Diego Abad De Santillan çevirisi ile yayımlandı. İspanya’daki toplumsal devrim, kapitalizme ve faşizme karşı anarşist mücadeleden bahseden bir başyapıt olarak nitelendirilen kitap, daha sonra, 1947’de Hindistan’da Modern Publishers, 1972’de ABD’de Gordon Press, 1987’de Britanya’da Phoenix Press, 1989’da Britanya’da Pluto Press ve 2004’te Britanya ve ABD’de AK Pres tarafından basılmıştır. Kaos Yayınları’ndan 2000’de çıkan kitap, H. Deniz Güneri’nin çevirisiyle yayımlanmıştır.

Martynn Everett’in anarko-sendikalist hareketin tarihi ve bugünle bağından kısaca bahsettiği önsözüyle kitap yedi bölümden oluşuyor.

Everett, önsözde Rocker’ın sendikalist hareketin örgütlenmesi noktasında yaptığı katkılardan bahsederken anarko-sendikalizmi, sınırlı amaçları olan dar bir ideal olmak yerine, kapitalizmin yıkılması ve toplumun, toplumsal olarak kendi kendini yönetmesi olarak tanımlıyor.

Sınıf savaşının, post-modern dünyada marjinal kaldığı, sisteme entegre olduğu, önemini yitirdiğini düşünenlere, sınıfın endüstriyel sistemdeki merkezi ilişki konumunu bu önsözde hatırlatan Everett’i takiben, Rocker anarko-sendikalizmi altı bölümde ayrıntılarıyla ele alıyor.

Amaç ve hedeflerin anlatıldığı ilk bölümde, anarşizmin ekonomik temeller, politik ve toplumsal baskı kurumları ortadan kaldırıldıktan sonra, toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirirken nelerin hedeflendiğinden bahseder Rocker. Toplumun genel çıkarlarını, bireylerin özel çıkarları uğruna feda ettiği bir sistem olarak kapitalizm eleştirilirken, tekellerin ekonomik diktatörlüğü olarak tanımladığı kapitalizmle, totaliter devletin politik diktatörlüğü arasında bir benzerlik kurar. Bu tutarlı devlet karşıtlığı, anarko-sendikalizmin temel ilkelerinden biri olarak kitabın tamamında bahsi geçer. Lao Tse’den Tolstoy’a farklı birçok anarşistin teori ve harekete katkısından bahsettiği ilk bölüm, kısa bir anarşizm tarihiyle sonlanır.

Anarşizmin doğuşunu ve evrimini anlattığı ilk bölümün ardından, işçi hareketlerinin doğuşu ve sendikalizmin öncüllerinden bahseder. 18. yüzyıl İngiltere’sinde çitleme yasası, makineye dayalı yeni üretim biçimi, fabrika köleleri, çocuk emeği sömürüsü, grevler ve Ludizm de dahil olmak üzere geniş kapsamlı proletaryanın toplumsal ve ekonomik kökenleri anlatımı yapar. Robert Owen, Enternasyonal, Jura Federasyonu ve St. Imier, işçi hareketlerinin oluşumu ve gelişimini anlamak adına bölüm önem taşır. Anarko-sendikalizmin amaçlarını tartıştığı bölüm, sendika hareketlerinin günümüzde konumlanışına eleştirel bir perspektiften görebilmek adına ayrıca önemlidir. Burjuva devletlerin politikasına katılmanın, işçi hareketlerini hedeflerine yaklaştıramayacağının belirtildiği, parlamenter politikaya katılımın eleştirildiği bu bölümdeki eleştirilerin güncelliği kitabın öngörülülüğünü anlamak açısından belirtilmesi gereken bir noktadır. Sadece toplumun ihtiyaçların karşılanması noktasında değil, toplumun işleyişinin örgütlü bir şekilde gerçekleşeceği yerel örgütler olma durumu, sendikayı toplumsal bir devrimin pratikleyicisi yapar Rocker’a göre. CNT’nin İberya’daki faaliyetleri, anarko-sendikalizmin amaç ve hedefleri, bu toplumsal algıyla nasıl gerçekleştirdiğinin resmidir. Bölüm sonunda ayrıntılarıyla CNT’den bahseden Rocker, yöntemlerden bahsettiği bölümde de anarko-sendikalizmin evrimini ele aldığı son bölümde de CNT deneyimini iyi sergiler.

Rocker’ın Anarko-sendikalizm kitabı, sadece dünyada sendikalist mücadelenin tarihini, anarko-sendikalizmi ve pratiklerini anlamak ya da öğrenmek adına okunacak bir kitap değildir. Yazının başında bahsi geçen sendikal mücadele sorunlarının tekrar ele alınması adına da önemli bir kaynak niteliği taşıyor. Üç yüzyıllık bir mücadelenin oluşmasında anarşist bir duruşun, devlet ve kapitalizm karşıtlığının gerekliliğinin görülmesi ve Haymarketleri yaratan anarşist işçilerin unutulmaması adına da önemli bir kitaptır. Sendikalist mücadelenin unutturulmak istenen, anarşist kökenine yaptığı vurguyla ısrarla yok sayılan bir hareket ve düşüncenin kitabıdır Anarko-sendikalizm.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.

The post Rudolf Rocker’ın “Anarko-Sendikalizm”inden Sendikaların Bugününe appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/05/09/rudolf-rockerin-anarko-sendikalizminden-sendikalarin-bugunune-2/feed/ 0