The post Anarşist Kadınlar: “Kadının Beyanı Esastır” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kadının Beyanı Esastır – İsmail Beker, Peşindeyiz!
15 Mayıs günü, Kadıköy Bahariye caddesinde İsmail Beker’e ait binanın en üst katından bir kadının “ bana tecavüz ediliyor” çığlığı yükseldi. Saat 15 civarında Beker’in evinin arka balkonundan yükselen bu sesi duyanlar binanın giriş kapısına doğru koştu. Kadın ve erkek apartman kapısına kadar gelmiş, kadının telefonu erkek tarafından kırılmış, kollarında ve bileklerinde darp izleri oluşmuştu. Yani İsmail Beker’in evi şiddet mahalliydi. Kadın ise bu erkeğin hem evinde hem de kliniğinde temizlik işçisi olarak çalışmaktaydı.
Sonrası? Sonrasında yaşananları farklı medya kanallarından her birimiz takip etmişizdir. İsmail Beker gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra farklı haber kanallarında İsmail Beker’in suçsuz olduğuna, kadının iftiracı olduğuna, hatta kadının çığlığına koşanların da bir çete olduğuna varan bilgiler dolaştı. Öncelikle yargılama sürecinin henüz başlamadığını, İsmail Beker’in “suçsuz” ilan edilemeyeceğini söyleyelim. Ayrıca bu bilgilerin ünlü diş hekimi İsmail Beker’in itibarını kurtarmak için manipülasyon amaçlı ortaya atıldığını da vurgulamak gerekiyor, öyle ki show tv’de haber yaptıracak, karakolda misafir gibi karşılanacak kadar önemli bu itibar meselesi.
Dediğimiz gibi İsmail Beker ünlü bir diş hekimi, kendisiyle yıllarca çalışan başkaca diş hekimlerinin “İsmail Hoca”sı, Bahariye caddesinde bir kliniği ve evi var. Yani birçok kişinin olayı duyar duymaz “yok canım niye tecavüz etsin, darp etsin bu adam, iftiradır.” diyerek kolayca aklayabileceği bir profili var. Ancak İsmail Beker gibi erkekler tecavüzün üstünü isminin önündeki sıfatlarla örtmeye çalışsa da sayısız deneyimle biliyoruz ki şiddetin, tacizin, tecavüzün erkeğin profiliyle ilgisi yok, bütün erkekler tecavüzcü olabilir.
Başa dönecek olursak her şey bir kadının balkon camından “bana tecavüz ediliyor” diyerek aşağıda gördüğü insanlara seslenmesiyle başlıyor. Sesi duyan kadınlar kadının bulunduğu binaya bu çığlığın önemini bilerek koşuyor; birçok kadının erkeğin saldırısıyla karşı karşıya kaldığında atamadığı bir çığlık bu, aynı zamanda bu çığlık duymazdan gelindiği için katledilen birçok kadın da var. Doğru olan, tereddütsüz bir şekilde bu çığlığa koşmak ve bir kadın şiddete uğradığında müdahale etmek. “Gerçeği bilmeden..” diye başlayan her cümle ise söz konusu erkek şiddeti olduğunda şiddetin üstünü örtmeye hizmet ediyor.
Kamera kaydında tecavüzü aramak, kadının vücudunda şiddetin izini bulmaya çalışmak, kamera kaydındaki görüntüleri kesip biçip o görüntüleri yorumlamak ve “hiçbir şey yok” denilerek kanıtlanmaya çalışılan “gerçek”, bir kadının yaşadıklarının yok sayılmasıyla sonuçlanıyor.
Ancak yine de gerçekler üzerine bir şeyler söylemek gerekirse, tüm bu yaşananların nasıl yaşandığına dair gerçeklerden, yaşananların politikliğinden bahsetmeliyiz. İsmail Beker’in tecavüz girişiminde bulunduğu, şiddet uyguladığı kadının göçmen bir temizlik işçisi olması tesadüf değil. Göçmen kadınlar çeşitli sebeplerle geldikleri bu coğrafyada yaşamak için çalışmak zorundayken bir göçmenin oturma izni, çalışma izni gibi meselelerle nasıl bir cenderede kaldığını biliyoruz, bu cendereden kendisine pay çıkaran erkeklerin göçmen kadınlara yönelik tacizi, tecavüzü, şiddeti, katliamı ise görünmez kılınmaya çalışılan bir “gerçek”… Yani bu olayda gerçeklik arayanlara; Nadira’nın, Yeldana’nın, Jesca’nın nasıl katledildiğini ve katliamın üstünün nasıl kapatılmaya çalışıldığını hatırlatalım istiyoruz. Bir göçmen kadın ölmediği, yaşadığı için mi “suçlu” ilan edilmeye çalışılıyor?
Temizlik işçisi olarak gittiği İsmail Beker’in evinde seks işçisi olarak da çalışmak zorunda bırakılan, pasaportuna İsmail Beker tarafından el konulan göçmen bir kadının içinde bulunduğu durumu anlamak zor değil. İsmail Beker, bir aracı şirkete başvurarak, göçmen bir kadının koşullarından kendisine pay çıkarmaya çalışan erkeklerden birisi değil mi? Kadının olay yerine gelen polislere “silahı var yukarıda” demesi ise bir tesadüf değil, şiddetin gün yüzüne çıkan bir başka boyutu. Seks işçiliği varsa tecavüz ve şiddet yok; kamera kaydı yoksa tehdit yok mu diyeceğiz? Sosyal medyada “kadın zaten escortmuş, İsmail Bey ilişkiyi kabul etmeyince böyle yapmış” diyenler tam da bunu söylüyor.
Olay münferit değil… Göçmen kadınların çalışmak zorunda bırakıldığı koşullar ile maruz kaldığı taciz, tecavüz, şiddet karşısında onlara susmak zorunda ve çaresiz hissettiren koşullar birbirinden ayrılamaz. Temizlik işçisi olarak gittiği evde seks işçisi olarak çalışmak zorunda bırakılan, çalışma izni olmadığı için sömürülen, pasaportuna el konulan bir göçmen kadının yaşadıkları politiktir; “bana tecavüz ediliyor” diyerek sınır dışı edilme ihtimalini bildiği halde karakolda şikayetçi olmuşsa bu olay İsmail Beker suçsuz ilan edilerek kapatılamaz. Kadının sınır dışı edilmesi demek, göçmen kadınlara “ne yaşarsanız yaşayın, konuşmayın” demek değil de ne?
Bütün manipülasyon çabasına karşı, tekrarlamak gerek. Bir kadın dün olduğu gibi bugün de çığlık atarsa… Biz koşacağız! Çünkü birbirimizin sesine kulak verdiğimizde yaşıyoruz; yaşamımızı kuşatan erkek şiddetinden kadın dayanışmasıyla kurtuluyoruz. Haber kanallarına çıkıp kamera kayıtlarını göstererek “ Böyle mi tecavüze uğranır!” diyen İsmail Beker gibilerin zihniyetini biliyoruz ve bulunduğumuz her yerde teşhir etmeyi sürdüreceğiz. Erkek adalet İsmail Beker’i serbest bıraktı ancak biz peşindeyiz!
Anarşist Kadınlar
The post Anarşist Kadınlar: “Kadının Beyanı Esastır” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kadınlardan 8 Mart Çağrısı: #UtanmakYokDirenmekVar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kadınlardan 8 Mart Çağrısı: #UtanmakYokDirenmekVar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post 328 Dernek ve Örgüt LGBTİ+’lara nefret söylemi ve Polis Şiddetine Karşı #beraberiz Dedi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>LGBTİ+’lara nefret söylemi, Boğaziçi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması ve polis şiddetine karşı #beraberiz imza kampanyası 328 derneğin ve örgütün imzasıyla sonlandı. beraberiz.org’da yayınlanan metnin tam hali şu şekilde;
#beraberiz diyerek öğrencilerin demokratik üniversite talepleri ve LGBTİ+’ların hakları için bir araya gelen 328 sivil toplum örgütü olarak, yetkilileri LGBTİ+’lara nefret söyleminden vazgeçmeye, LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması kararından geri dönmeye, polis şiddeti ve gözaltıları sonlandırmaya ve tutuklanan öğrencileri serbest bırakmaya çağırdık.
7 Şubat’ta başlayan imza kampanyasına bir haftada 328 sivil toplum örgütünden imza geldi.
“Metni imzaya açtığımız günden bugüne LGBTİ+’lara nefret söylemi devam etti. Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü hâlâ resmen kapatılmış durumda. Anayasal haklarını kullanan 9 öğrenci hâlâ tutuklu. Bu sebeple talebimizi yineliyoruz: Yetkilileri LGBTİ+’lara nefret söyleminden vazgeçmeye, LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması kararından geri dönmeye, polis şiddeti ve gözaltıları sonlandırmaya ve tutuklanan öğrencileri serbest bırakmaya çağırıyoruz. Bu kampanyaya imza atan ya da atmayan bütün sivil toplum örgütlerini haklarımız için bundan sonra da ses çıkarmaya davet ediyoruz.
İmza kampanyasının metni ve imzacı STÖ listesi aşağıda yer alıyor.
“Beraberiz, vardık, varız, varolacağız!
“Biz eşitlik, adalet, özgürlük ve haklarımız için mücadele eden sivil toplum örgütleri olarak, 1 Ocak itibari ile Boğaziçi Üniversitesi Rektör atanma süreci sonrasındaki gelişmeleri takip ediyoruz.
“Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri başta olmak üzere anayasal demokratik haklarını kullananlara polis şiddeti, gözaltı ve tutuklamalar, LGBTİ+’lara üst düzey kamu görevlilerinin öncülük ettiği nefret kampanyaları ve Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması hiçbir koşulda meşru değildir ve kabul edilemez. Öğrencilerin demokratik üniversite taleplerinin yanındayız. LGBTİ+’ların hak mücadelesi hepimizin mücadelesidir.
“Yetkilileri LGBTİ+’lara nefret söyleminden vazgeçmeye, LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması kararından geri dönmeye, polis şiddeti ve gözaltıları sonlandırmaya ve tutuklanan öğrencileri serbest bırakmaya çağırıyoruz.”
(Alfabetik sıra)
The post 328 Dernek ve Örgüt LGBTİ+’lara nefret söylemi ve Polis Şiddetine Karşı #beraberiz Dedi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kadınlar Cinsel İşkenceyi Meşrulaştıran Yasaya Karşı Sokaktaydı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Kadınlar Birlikte Güçlü”nün çağrısıyla bugün saat 19:0’da Kadıköy Rıhtım’da bulunan Eminönü İskelesi’nde buluşan kadınlar, fiziksel mesafeyi de koruyarak bir eylem gerçekleştirdi.
Aralarında “Anarşist Kadınlar”ın da bulunduğu çeşitli kadın örgütleri, Kadıköy Rıhtım’da bir araya gererek cinsel işkencecileri aklayan ve özellikle kız çocuklarına uygulanan cinsel işkenceyi meşrulaştıracak olan yasaya karşı ses çıkardı.
The post Kadınlar Cinsel İşkenceyi Meşrulaştıran Yasaya Karşı Sokaktaydı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Kadınlar’dan Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanesi Önünde Eylem appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Erkekliği Koruyan Tüm Kurumlar Kapatılsın” şiarıyla kadınları tutsak eden kurumların önünde eylemler gerçekleştiren Anarşist Kadınlar, bugün de “Kadınlar Değil Hapishaneler Kapatılsın” diyerek Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanesi önünde eylemdeydi.
Hapishanenin önüne sloganlar atıp yürüyerek gelen anarşist kadınlar duvarın diğer tarafında bulunan, erkek devlet tarafından tutsak edilmiş kadınlara kendilerini duyurabilmek ve onlara destek olmak için kara mor balonları gökyüzüne bıraktı.
Anarşist Kadınlar erkek egemen sistemin kadınları kapattığı mekanlardan en somut olanı hapishanelerde de kadınların sesinin kesilemeyeceğini dile getirdi. Eylem basın açıklamasının okunmasının ardından sona erdi.
Okunan basın açıklaması:
“Hapishane Nedir?
Yaşamımız boyunca bizden beklenen kalıplara uygun davranmamızı garanti altına almak için kapatıldığımız mekanlardan en somut olanıdır belki de.
Beton duvarlar, demir parmaklık, üstü karalanan, teslim edilmeyen mektuplar, görüş günleri, gardiyanlar, yasaklar…Her biri hayatlarımızı yalnızlaştırmak, bizi yapmak istediklerimizden alıkoymak için, bizleri içeriye, bizleri kendimize kapatmak için!
Hapishane, düşüncelerimizi söylemekten korkmadığımız için, eyleme geçtiğimiz için, kendimizi korumaya çalıştığımız için, yaşamlarımızı savunduğumuz için, toplum için tehlikeli olduğumuzu düşündükleri için, o saatte dışarıda olduğumuz için, öyle giyindiğimiz için, boşanmak istediğimiz için, cinsel yönelimimiz farklı olduğu için, “hakettiğimiz”i düşündükleri için bizi kapattıkları yerdir.
Bu “gerekçelerin”, bu bahanelerin belirleyicisi erkek egemen sistem olduğu için söz konusu kadınsa eğer, bahanelerin de tutsaklığın da sonu yoktur. Anneysek çocuğumuz da tutsaktır artık, oyuncak yasaktır, çocuğumuz hastaneye götürülürken yanında olmamız en iyi ihtimalle izne tabidir… Trans bir kadınsak eğer, erkek hapishanesine kapatılırız, türlü tacize, hakarete aşağılamaya maruz kalırız. Her daim şikayetlerimiz görmezden gelinir, dilekçelerimiz işleme konmaz, sevk raporları ya hiç verilmez ya da geciktikçe geciktirilir. Zaten ikinci sınıf görülen kadınlar tutsak alındığında hepten yok sayılır.
Siz, özgürlüğümüzü, dört duvarın arasına koyarak alamazsınız, içimizden söküp atamazsınız. Bizleri türlü bahanelerle, türlü biçimlerle kapatmaya çalışsanız da, biz her daim betonun çatlaklarında yeniden ve yeniden yeşermeyi hayat bulmayı biliriz. Kadınlar değil hapishaneleriniz kapanacak!”
Kaynak: Anarşist Kadınlar
The post Anarşist Kadınlar’dan Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanesi Önünde Eylem appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Kadınlar’dan Turkuvaz Medya Önünde Eylem appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Anarşist Kadınlar, Turkuvaz Medya önünde “Kadın cinayetlerinin üstü değil erkek medya kapatılsın” diyerek bir eylem gerçekleştirdi.
Yapılan açıklamada Anarşist Kadınlar, kadın cinayetlerinin ve şiddetin üzerini örten erkek medya kapatılsın diyerek Turkuvaz Medya’nın önünde olduklarını vurguladı.
Polis ve özel güvenlikler, kadınların tepki ve eylemini engellemeye çalıştı ancak “Kadın cinayetlerinin üstünü örten medya önündeki eylemimizden vazgeçmiyoruz!” diyen kadınlar tüm baskılara rağmen basın açıklamasını gerçekleştirdi.
Basın açıklaması ise şu şekilde:
“Erkek Medya Nedir?
“Medya”, en etkili haberleşme araçlarından biridir. Ancak erkek medya, söz konusu erkekliği korumak olduğunda gerçekleri her zaman manipüle eder.
Kadınlar tacize uğradıklarında ne giydiklerini, şiddete uğradıklarında erkeklerin bahanelerini dinliyoruz haberlerden . Her bir kadın cinayeti, yalandan bir “yazıklar olsun” ifadesiyle servis edilirken arka planda katilin aslında “kötü” biri olmadığını, ya da “kendini kaybettiğini” ya da “ne kadar pişman olduğunu” dinliyoruz.
Biz bu şiddetin yine medya tarafından nasıl ilmek ilmek örüldüğünü biliyoruz, kadın programlarıyla, dizilerle, öğleden sonra kurmaca kuşaklarıyla kadına “yakışıtırılan” rolleri her gün görüyoruz.
Bizler katledilirken üzerimizi örtüp kapatan gazeteleri, bizler her gün şiddete uğrarken kesilen boğazımızı, yakılan bedenimizi hatta yüzümüzü sansürleyerek kapatan televizyonlarınıza inanmıyoruz. Bizi 3. Sayfa haberlerine, isyanımızı satır aralarına saklayarak kapatamayacaksınız!
İstanbul Bakırköy’de bir erkek eşini ve çocuğunu siyanür kullanarak katletti. Bu katliama bunalım diyen de oldu, ekonomik kriz diyen de. Erkek şiddetine kılıf hazırlamaya alışkın olanlar aile intiharı kılıfını hazırladılar çoktan bu olaya da. Kadının cansız bedeninin asansör önünde bulunması değil de ailenin geçmiş günlerden kalan mutluluk fotoğraflarıydı medyanın konusu. Oysa yaşananlar,bir erkeğin eşi ve çocuğunu öldürme hakkını kendinde görmesinden başka bir şey değildi. Siyanür, erkek şiddetinin yeni kılıfından başka bir şey olmamıştı Bakırköy’de, o evde.
Şule Çet Ankara’da, bir plazanın 20. katından aşağı atıldığında erkek medya olay yeri inceleme raporlarını, Şule’nin otopsi sonuçlarını yayınlamadı da Şule’nin olay yerinde alkol tükettiğini gösteren videoları, katilin omuzuna yaslandığı görüntüleri yayınladı. Güleda Cankel’e yapılan işkenceyi yayınlamadı da Güleda ve katil erkeğin 5 yıllık ilişkisi olduğunu yazdı her şeyden önce. Yani görmedi, görmediniz. Gördüklerinizi de yanlış gösterdiniz topluma. Sakladınız erkek şiddetini, korudunuz erkekleri, kadın cinayetlerinin üstünü örttünüz.
Nadira Kadirova’yı duydunuz da duymazdan geldiniz birçoğunuz. Çünkü Nadira yanında çalıştığı AKP milletvekili Şirin Ünsal’ın evinde ölü bulundu. Bazılarınız duydunuz da “İntihar dediniz, zaten fahişeydi dediniz, psikolojisi bozuktu” dediniz. Manşetlerinizde Nadira’nın yaşadıkları yoktu, Şirin Ünsal’ın boy boy fotoğraflarını yayınladınız. Suçlu olanı akladınız medyanızla.
Kadınlar hakları için, özgürlüğü için sokağa çıktığında “marjinal, terörist” olarak ilan edip kadın örgütlerinin toplumda şiddete sebep olduğunu iddia ettiniz köşe yazılarınızda, haber sayfalarınızda. Peki soruyoruz: Esenyurtta Cihan Tekstil’de çalışan Reyhan Kaya erkek patronu tarafından şiddete uğradığında neredeydiniz? Kadın düşmanı sözlerinizi ağız birliği yaparak büyütürken Rabia Naz yaşamını yitirdiğinde, Ensar Vakfı’nda çocuklar cinsel şiddete uğradığında niye hepiniz sustunuz?
Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin üstünü kapatan, şiddet kültürünü durmaksızın besleyen ve şiddetin her halini meşrulaştıran erkek medya kapatılsın!”
Kaynak: Anarşist Kadınlar
The post Anarşist Kadınlar’dan Turkuvaz Medya Önünde Eylem appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Tarihteki Anarşist Kadınlar (5)- Pelin Derici appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Farklı tarihlerde, farklı coğrafyalarda özgürlük için mücadele eden, isyanıyla sokakta olan, bulundukları her alanda kadının özgürleşmesini eyledikleriyle, örgütlülükleriyle, anarşizmle mümkün kılan kadınlar, geçmişten günümüze bir gelenek yaratıyor.
Meydan Gazetesi’nin kadınlar tarafından çıkartılan bu (Mart) sayısında da erkek iktidarlara karşı mücadele eden ve anarşist mücadeleyi yükselten kadınların yaşam hikayelerini paylaşıyoruz.
Faşizme Karşı Anarşist Bir Direnişçi Giovanna Berneri
Anarşist mücadele tarihine kazandırdığı büyük devrimcilerle hatırlanan Berneri ailesinin üyelerinden biri, anne Giovanna Berneri 5 Mayıs 1897 tarihinde İtalya’da dünyaya geldi. Küçük bir köyde yaşayan Giovanna Berneri, 5 çocuklu Giuseppe ve Caterina Simonazzi ailesinin bir çocuğuydu. Gualtieri’de ilkokula gittikten sonra, özgürlükçü öğrenim yöntemlerinin kurucularından Reggio Emilia’nın okullarına devam etti. Burada geçirdiği yıllarda katıldığı seminerler ve çeşitli konferanslarda özgürlükçü fikirlerle tanıştı.
1915 yılında, Santa Vittoria’da anasınıfı öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Bir yıl sonra burada, yaşamı boyunca ona yoldaşlık edecek olan Camillo Berneri ile tanıştı. Camillo, Giovanna’nın öğretmeni Adalgisa Fochi’nin oğluydu. Tanıştıkları yıl Sosyalist Gençlik Federasyonu (FGS) üyesi olan Camillo, Giovanna’yla birlikte anarşizmle tanıştı. Genç yaşta yaşamlarını birleştirdiler.
Giovanna, İtalya’da doğdu ve burada yaşamını yitirdi ancak devrimci yaşamı onun uzun yıllar Fransa’da yaşamasını gerektirdi. 1922 yılına kadar gün geçtikçe gücünü artıran faşizmin saldırılarıyla karşılaşan Berneri’ler göç etmeye karar verdi. Camillo, 1926’nın Nisan ayında gizlice Paris’e geçti, aynı yıl 1 Ağustos’ta Giovanna ve kızı Ventimiglia üzerinden Camillo’nun yanına geçti. Devlet şiddeti burada da peşlerini bırakmadı. İtalyan gizli polisinin baskıları sonucu ihbar edilen Camillo, Fransa’dan kovuldu. Bu yıllarda bir bakkal dükkanı açan Giovanna’nın mekanı, zamanla anarşist hareketin bir buluşma yeri haline geldi.
İspanya’da devrimin başlamasıyla beraber Camillo, CNT’ye katılıp faşizme karşı direnişe katılmak için Katalonya’ya gitti. O sıralarda Giovanna ise bir yandan bakkalı işletirken bir yandan da Camillo’nun yazılarının yayınlanması ve “l’ Adunata dei refrattari” isimli yayının çıkarılmasını organize etti. Faşizmin çöküşü ve antifaşist direniş döneminde, Giovanna anarşist hareketin yeni bir enerjiye ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. 1944’te yoldaşlarıyla beraber Carrara’daki kongreden sonra “La Rivoluzione libertaria” ve “Volontà” isimli yayınları, Ignazio Silone, Albert Camus ve Gaetano Salvemini gibi isimlerle beraber yayınlamaya başladılar.
Giovanna kadın mücadelesi için de özel yayınlar ve çalışmalar yaptı. Yoldaşı Cesare Zaccaria ile birlikte doğum kontrol yöntemleri üzerine çalıştılar ve 1948 yılında “Doğum Kontrolü” isminde bir kitapçığı yayınladılar. Kitapçık daha öncesinde Volontà’da yayınladıkları bazı yazılar ve konuyla ilgili en güncel araştırmaların olduğu yazılardan oluşuyordu. Polisin dikkatini çeken broşür “doğurganlığa karşı mücadele” suçlamasıyla dava edildi. Yıllar içerisinde Giovanna pek çok anarşist dergi ve gazetede yazdı, aralarında “Umanità Nova”, “Il Mondo” , “Il Lavoro nuovo” , “L’ Adunata dei refrattari” ve “Controcorrente” olduğu pek çok yayın bunlara örnek gösterilebilir.
Mücadeleyle dolu yaşamını ve çevresindekilerin yaşamlarını anarşist idealleriyle büyüten Giovanna, 14 Mart 1962’de geçirdiği kalp krizi sonucu Genova’da yaşamını yitirdi.
Üretken Bir Devrimci Etta Federn
20’li yaşlarının başında Berlin’e yerleştiğinde edebiyat eleştirileri, çeviri, roman yazarlığı ve biyografi yazarı olarak kendini eğitmeye başladı. 1932’de Naziler güç kazanmaya başladığında İspanya’ya geçti. 1920’li ve 30’lu yıllar onun anarşist hareket içerisinde en aktif olduğu yıllardı. İspanya’da yaşadığı yıllarda iki kitap yayınlayan Etta çok üretken bir yazardı. Almanya’daki yıllarında Danca, Rusça, Bengalce, Antik Yunanca, Yidişçe ve İngilizce olmak üzere toplamda 23 kitap yayınladı. Bazı kitapları Nazilerden ölüm tehditleri almasına yol açarken, pek çok yazısı ve çalışması anarşist sendikalist FAU’nun yayın organlarında yayınlandı.
İspanya’ya yerleştikten sonra ilk işi Mujeres Libres’e katılmak oldu. Hareketin literatürüne pek çok eseri kazandırdı, derginin en üretken yazarlarında biriydi ve eğitim çalışmalarına katıldı. Blanes’deki dört özgür okulun örgütleyicilerindendi. Anarşist bir kadın olarak kadınların okur yazarlığa kazandırılması, doğum kontrolü ve cinsel özgürleşme konularına dair pek çok çalışma yaptı.
1938’de savaşın son yıllarına doğru Barcelona bombalanırken Fransa’ya doğru hareket eden grupla beraberdi. Burada talihsiz bir şekilde, Gestapo’nun eline düştü ancak kurtulmayı başardı. Etta, Yahudi bir ailenin çocuğuydu. İkinci Dünya Savaşı boyunca saklanarak yaşadı ve gizlice Fransız direnişini destekledi. En büyük oğlu Capitaine Jean, direniş yıllarında Fransız askerlerinin işbirlikçileri tarafından katledildi. Son yıllarını Paris’te geçirdi, 9 Mayıs 1951’de burada yaşama gözlerini yumdu.
Göçmenlerin Yoldaşı Hortensia Torres Cuadrado
Göçmenlerin yoldaşı Hortensia Torres Cuadrado, 1924 yılında anarşist bir ailede dünyaya geldi. Babası Josep Torres Tribó, devrimci Francisco Ferrer’in özgür okullarında çalışan, anarşist bir pedagogdu. Böyle bir aile ortamı, Hortensia’nın ideallerine göre örgütlediği bir ev ortamında büyümesini sağladı. O günler hakkında Hortensia şöyle söylüyor: “Babam bir hayalperest, annem ise ondan daha büyük bir hayalperest”. Devrim yıllarından sonra ailecek Almanya’ya sürüldüler. O zamanlar 15 yaşında olan Hortensia, Argelès çalışma kampında şiddet, baskı ve sömürü altında çocuk işçi olarak çalıştı. 1941’de sürgündeyken babasını kaybetti.
Sonrasında Rivesaltes’e yerleşen Hortensia, annesi ve kardeşleri ile yaşarken kaçış planları yapmaya başladı. 1941’in Haziran ayında, Barcelona’ya kaçmayı başardı ve burada demirci olarak çalışmaya başladı. Çocukluğundan itibaren mücadeleyle geçen yaşamı, etrafındaki insanların ideallerini paylaşarak kendisini bir devrimci olarak yetiştirdiği ve mücadeleye dört kolla sarıldığı yıllarla devam etti. 1957’de Toulouse’a yerleşti ve burada Uluslararası Antifaşist Dayanışma’nın (SIA) örgütlenmesine katıldı. Hortensia, örgütlediği SIA çatısı altında özellikle savaş yıllarında İspanya ve Fransa arasında göçmenlerin yolculuklarında inisiyatif aldı. Dünyanın dört bir yanında gittiği her yerde dayanışmayı, mücadeleyi örgütledi.
Franco’nun ölümünün ardından 1 Mayıs 1988 yılında İspanya’ya döndü. Burada CNT’nin yeniden kuruluş çalışmalarına katıldı. O yıllarda oğlu, Uluslararası Devrimci Eylem Grupları’nın (GARI) bir militanı olduğu gerekçesiyle devlet tarafından tutsak edildi.
Hortensia, Lisa Berger ve Carol Mazer’in çektiği “De toda la vida” (1986) isimli belgeselde kavgayla dolu yaşamını anlattı. CNT’nin örgütlediği SIA (Uluslararası Antifaşist Dayanışma) isimli göçmen dayanışma örgütlenmesinin gönüllüsü, Emma Goldman’ın yoldaşı Hortensia Torres, 1989 yılında Toulouse’da yaşamını yitirdi.
Anarşist Devrimin Taşıyıcısı Federica Montseny
İberya Devrimi’nin en önemli figürlerinden, devrimci anarşist Federica Montseny 12 Ocak 1905 yılında Madrid’de dünyaya gözlerini açtı. Kendi sözleriyle İspanya’da “eski anarşistler ailesinin bir evladıydı”. Babası İspanya’da anarşizmin en eski propagandacılarından Joan Montseny, annesi Teresa Mañé Miravet (Soledad Gustavo olarak da bilinir) ise yine anarşist geleneğin yetiştirdiği bir devrimciydi. İkisi de anarşist dergi La Revista Blanca’nın editörlerindendi. Yaşamını birleştirdiği Josep Esgleas Jaume’la birlikte Vida, Germinal ve Blanca adında üç çocuğu oldu.
Ailesinin izinden giderek Federica da genç yaşta CNT’ye katıldı ve mücadeleye atıldı. Solidaridad Obrera, Tierra y Libertad ve Nueva Senda’da yazılar yazdı. 1927’de İberya Anarşist Federasyonu’na (FAI) katıldı. CNT’nin bir stratejisi olarak Sağlık Bakanlığı görevine geçti. Böylelikle İspanya’nın ilk kadın bakanı olarak tarihe geçti. Aynı zamanda Avrupa tarihindeki ilk kadın bakanlardan da biriydi. Stratejik olarak bulunduğu bu pozisyon Emma Goldman, Camillo Berneri gibi bazı anarşistler tarafından tartışmayla karşılandı.
CNT’nin parasız, duyarlı, desantralize ve hastalık önleyici sağlık programlarının altında Montseny’nin imzası vardı. Cinsel sağlıkla ilgili pek çok gelişme yine Montseny’nin emeğiyle gerçekleşti. Kürtajın genelleşmesi ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için çeşitli atılımlar yapıldı.
Federica Montseny, aynı zamanda çok üretken bir edebiyatçıydı. 50’nin üzerinde romanı İspanya’da yayınlandı. Bunun yanında İspanya’da anarşizmin tarihi, biyografiler, tartışma yazıları gibi farklı yazıları yayınlandı ve kitaplaştırıldı.
1977’deki CNT’nin yeniden kuruluşunu ilan ettiği tarihi mitingde yaptığı konuşmayla herkesi tekrardan etkiledi. 14 Ocak 1994 yılında, 88 yaşında yaşamını kaybettiğinde arkasında kavgayla dolu bir yaşam hikayesi bıraktı.
Yorulmak Bilmez Bir Anarşist Britta Gröndahl
Gazetemizi hazırladığımız 8 Mart Dünya Kadınlar günü özel sayısında, Britta Gröndahl’ı anmak bizim için farklı bir anlamda da değerli. 8 Mart 1914’de kadınlar gününün bizlere hediye ettiği bir yoldaş olarak dünyaya geldi. Sağcı bir politikacı olan Hans Maartman ve Dagmar Tideman’ın kızıydı.
Gençliğinde yoğunluklu bir şekilde dil derslerine devam etti. Hayallerinde hep siyaset bilimi hakkında uzmanlaşmak vardı ancak çeşitli sebeplerle bir türlü bu alana devam edemedi. Dil derslerinden sonra bir dökümhane işçisi olan Gustav Gröndahl’la tanıştı. 1936 yılında yaşamlarını birleştirdiler. İyi bir müzisyen ve özel olarak da yetenekli bir çellist olan Britta, enerjisini devrimci mücadelenin gerekliliklerine göre düzenliyordu. O yıllarda ünlü bir müzisyen olabilecekken devrimci mücadele tarihini öğrenmekle geçirdi. Sonrasında bilinen bir Proudhon biyografisi olan “Pierre Joseph Proudhon: Federalist, Sosyalist, Anarşist”i kaleme aldı.
Bir gazeteci olarak IWW’nin yayınlarında yazıları ve haberleri yayınlandı. Britta Gröndahl, John Andersson ve Helmut Rüdiger ile birlikte İsveç’te anarşist hareketin en önemli isimlerinden biriydi. Bir parçası oldukları İsveç Genel İşçi Örgütlenmesi’nin (SAC) kuruluşunda, Britta’nın İspanya ziyareti ve çeşitli anarko sendikalist örgütlerden edindiği deneyimlerin etkileri vardı.
SAC’ın haftalık yayını Arbetaren’de ve anarşist hareketin dergisi Liberter Sosyalist Dergi’de (Frihetlig Socialistisk Tidskrift) yazıları, haberleri yayınladı. Farklı anarşist dergiler, gazeteler ve ortak çalışmalarda yer aldıktan sonra biyografiler, tarihsel anekdotlar ve teorik çalışmalarla İsveç’te anarşist hareketin en önemli yazılı kaynaklarını üretmiş oldu. Yaptığı çeviriler, Michel Foucault’nun İsveç’te tanınmasını ve farklı tartışmalar üretmesini sağladı. “Cinselliğin Tarihi”ni çevirerek pek çok tartışma yaratılmasının ardından Marie Cardinal, Claire Bretecher gibi yazar ve çizerlerden çeviriler yaptı.
SAC’ın uluslararası temsilciliğini yaptığı yıllarda, İtalya ve Fransa gibi ülkelerden gelen göçmenlerin konaklaması için dayanışmalar örgütledi. 1968 Mayıs eylemleri ve Portekiz’deki Karanfil Devrimi sürecinin doğrudan gözlemcisi oldu. Geç yaşına kadar mücadeleyi sırtlayan önemli isimlerden biri oldu. 18 Kasım 2002’de 88 yaşında yaşama gözlerini yumdu.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 48. Sayısında yayınlanmıştır.
The post Tarihteki Anarşist Kadınlar (5)- Pelin Derici appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post KARA MOR İSYANLA ÖZGÜRLÜĞE appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kara Mor Bir İsyan Bizimkisi
Siz hiç bir kelimeyi boğazınız acıyıncaya, sesiniz kısılıncaya, nefesiniz kesilinceye kadar haykırdınız mı?
Hiç bir bez parçasının altında koştunuz mu ya da o bez parçasının bir ucundan sımsıkı tutup uzunca yollardan ya da kestirmelerden yürüdünüz mü?
Hiç tanımadığınıza, bir selamlık tanıdığınıza ya da yıllardır aynı düşüncenin aynı yaşamın yolunda yoldaş kaldığınıza el uzatmanın tadından geçtiniz mi?
Hiç düşlediniz mi benden başkaları da var mı, benim gibi düşünüp düşleyen diye?
Gümbür gümbür attı mı hiç yüreğiniz, duyuldu mu çok çok uzaklardan? Peki siz de duydunuz mu, başka yüreklerde çarpan heyecanı hissettiniz mi bitmeyecekmişcesine?
Hayal ettiniz mi hiç, bir ben daha olsa neler yapardım diye?
Korkmadığınız oldu mu kaybetmekten, vazgeçemediklerinizden vazgeçtiniz mi, her oyunu kazanmaktan bıktınız mı, beraberliğin çok güzel olduğunu hiç anlayabildiniz mi?
Karşılıksız, almadan bir şeyler vermenin, vermeden almanın imkansız olmadığını gördünüz mü hiç?
Sordun mu hiç uzakta, önünde, arkanda, belki yanıbaşında var mı senin gibisi?
Hoşgeldin, gir içeri…
Merhaba kızkardeşim, hoşgeldin!
Aynı dertten dertlendik, yorulduk. Demek ki aynı acı acıttı üzdü bizi, kızdırdı, korkuttu. Aynı sevinç coşturdu, aynı öfke büyüdü içimizde, aynı mücadele buluşturdu bizi. Ben buldum seni, sen buldun beni; kızkardeşim hoşgeldin!
Biz, biz olunca yorulmak bilmeyeceğiz; aşacağız tüm dertleri. Acımayacak artık ne bedenimiz ne de ruhumuz. Korkmayacağız gölgelerinden ve asla kaçmayacağız. Üzülmeyeceğiz, üzüntümüz öfkemizin tohumları olacak; onları ekeceğiz her yere ve biz yeniden birlikte yeşereceğiz. Sevinçlerimiz çoğalacak, her yerden duyulacak seslerimiz: Asla ama asla vazgeçmeyeceğiz! Biz buluştuk ya, mücadelemiz işte böyle böyle büyüyecek. Yenilmeyeceğiz, biz kazanacağız kızkardeşim!
Onlar bizim karşımızda, hep karşımızda olacaklar ve yasaklayacaklar ve saldıracaklar tüm güçleriyle. Biz de tam karşılarında olacağız ve dimdik duracağız, “Her yerde varız ve her yerde var olacağız!” demek için dimdik duracağız.
Kara mor bir isyan bizimkisi! Öylesine bir isyan ki bir güne sığmaz, öylesine bir isyan ki bir günü beklemez. Öylesine bir an ki şimdi şu an devrim olur. Biz her gün devrim olacağız, tüm iktidarları ve onların egemenliklerini kadınlarla yıkacağız!
Anarşist Kadınlar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 48. sayısında yayınlanmıştır.
The post KARA MOR İSYANLA ÖZGÜRLÜĞE appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Sosyal, Sınıfsal ve Uluslararası Dayanışma İçin Özgürlükçü Festival appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Anarşist Politik Örgütlenme’nin (APO) çağrısıyla 5-7 Temmuz arasında Atina’da gerçekleştirilen “Sosyal, Sınıfsal ve Uluslararası Dayanışma İçin Özgürlükçü Festival’e yaşadığımız coğrafyadan Devrimci Anarşist Faaliyet (DAF) ve Anarşist Kadınlar katılım gösterdi.
Festivalin 1. gününde IFA (Fransa) ve APO’nun katılımıyla “aşağıdan sosyal ve sınıfsal mücadeleler” başlıklı bir sunum gerçekleştirildi. Üniversitelerde çalışmalar yapan gençlik örgütlerinin katılımıyla “Anarşist öğrenci olmak ne anlama gelir?” başlıklı bir tartışma yapıldı. “Yunanistan’dan Türkiye’ye Özgürlük İçin Kadın Mücadelesi” başlıklı sunumda APO bileşeni kadın örgütlenmesi Patriyarka Karşıtı Grup’un önsözüyle Anarşist Kadınlar Türkiye’de ki kadının konumu ve kadın özgürlük mücadelesine dair bir sunum gerçekleştirdi.
Festivalin 2. gününde “Modern Totaliteryanizm, Savaş, Milliyetçilik ve Faşizm” başlıklı sunum, APO ve FAO (Slovenya ve Hırvatistan)’nun katılımıyla yapıldı. “İşgal evleri ve mücadelenin özyönetimle işleyen alanları” başlıklı sunum ise FAO ve Yunanistan’dan pek çok işgal evinin katılımıyla gerçekleşti. APO bileşeni bir yayın kolektifi tarafından çevrilen, Martha Ackelsberg’in Mujeres Libres (Özgür Kadınlar) kitabına ve 1936 İberya Devrimi’ndeki kadınlara dair bir sunum gerçekleştirildi.
Festivalin 3. gününde “Devletin ve Kapitalizmin Doğayı Yıkım ve Yağmasına Karşı Mücadeleleler” başlıklı sunuma; Halkidiki’de altın madenine karşı, Mesochara’daki HES’e karşı, Epirus’taki petrol çıkarma girişimlerine karşı ve başka birçok bölgede ekolojik yıkıma karşı direnen yaşam savunucuları da katıldı. APO tarafından “Devlet Baskısı, Anti-terörist Yasalar ve OHAL” başlıklı bir sunum gerçekleştirildi. Zapatist Kadınların çağrısıyla Chiapas’ta 2018 8 Mart’ta 1.si gerçekleşen “Mücadele Eden Kadınların Uluslararası Toplantısı”nın aktarımı yapıldı.
Festivalin son sunumunu Devrimci Anarşist Faaliyet gerçekleştirdi. Sunumda Türkiye’de ki mevcut ekonomik, siyasi ve kültürel durum tespitinin ardından OHAL’le yükselen baskıya değinildi. Devletin ve kapitalizmin topyekun saldırısında karşı verilen bütünlüklü mücadele ve mücadele alanları anlatıldı.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.
The post Sosyal, Sınıfsal ve Uluslararası Dayanışma İçin Özgürlükçü Festival appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post CNT’li Anarşist Kadınlardan Mango Mağazası Önünde Dayanışma Eylemi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Barselona ve Xixón’da, sendikalı olmaları bahane edilerek Mango şirketi tarafından işten atılan işçiler için CNT’li anarşist kadınlar dayanışma eylemi gerçekleştirdi, bir mağazanın camlarına sticker ve bildiriler yapıştırıldı.
Kaynak: Anarşist Kadınlar
The post CNT’li Anarşist Kadınlardan Mango Mağazası Önünde Dayanışma Eylemi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ben Senim Sen Bensin Kadınlar Mücadeleye appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>8 Mart Bakırköy Mitingi
Her 8 Mart’ta olduğu gibi, bu yıl da sokaklarda, meydanlardaydık.
“Ben Senim Sen Bensin” diyerek çağrısını yaptığımız 8 Mart’ta bu yıl, içerisinde yer aldığımız İstanbul 8 Mart Kadın Platformu’nun “Savaşa, OHAL’e, Cinsiyetçiliğe Karşı Bedenimiz, Emeğimiz, Özgürlüğümüz İçin Direniyoruz” şiarıyla Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda düzenlediği mitinge Anarşist Kadınlar olarak katıldık.
“Ben Senim Sen Bensin, Kadınlar Mücadeleye” diyerek bizleri yok etmeye, sindirmeye çalışanlara karşı bütün kadınları kadın kadına dayanışmayla mücadele etmeye çağırdık. Ataerkiye, devlete, şiddete, tecavüze, tacize, homofobiye, tranfobiye isyanımızı haykırdık; isyan koşumuzu yaptık. Bakırköy’deki miting sloganlarla, zılgıtlarla, halaylarla sonlandı.
Öte yandan erkek devlet Ankara’da, Çorlu’da, Amed’de 8 Mart için sokaklara çıkmak isteyen kadınları çeşitli bahanelerle engellemeye çalıştı, gözaltılar yaptı. Fakat yaşanan bütün baskılara rağmen biz kadınlar öfkemizi isyan eyledik, her yerde sokakları, meydanları doldurduk.
8 Mart Gece Yürüyüşü
8 Mart Gece Yürüyüşü’nde İstiklal Caddesi’ni on binlerce kadın olarak doldurdu. Saat 19.30’da başlayıp Fransız Kültür Merkezi önünden Tünel’e kadar gerçekleştirdiğimiz yürüyüş sırasında “Geceleri de sokakları da meydanları da terk etmiyoruz” , “Yaşasın kadın dayanışması”, “Kadınlar sokağa özgürleşmeye” gibi birçok sloganla erkek egemenliğine isyanımızı haykırdık.
Tünel’de basın açıklamasının okunmasının ardından sloganlarla, zılgıtlarla eylem sonlandırıldı.
The post Ben Senim Sen Bensin Kadınlar Mücadeleye appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Tarihteki Anarşist Kadınlar (4) appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Sokakta, evde, fabrikada, yaşamın her alanında var olan erkek egemenliğine karşı yine yaşamın her alanında verilen mücadele, tarih boyunca kadınların özgürlüğünün tek yolu olmuştur. Kadınlar erkeğin iktidarına boyun eğmeyerek yaşam ve özgürlük için kimi zaman sokaklarda, kimi zaman barikatlarda, kimi zaman fabrikalarda isyanlarını haykırmış ve mücadeleyi örgütlemiştir. Tarih, bütün coğrafyalarda bütün iktidar biçimlerini reddederek “benlerden biz olmak” için, yani anarşizm için mücadele etmiş ve anarşizmi toplumsallaştırmış kadınlarla doludur. Meydan Gazetesi’nin kadınlar tarafından çıkartılan bu (Mart) sayısında da erkek iktidarlara karşı mücadele eden ve anarşist mücadeleyi yükselten kadınların hayat hikayelerini paylaşıyoruz.
Biz sabahtan akşama kadar dokuma tezgahlarında dirsek çürütüyoruz. Saatler sonra kan ter içinde eve gittiğimizde, bizden bir de evimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemiz bekleniyor. Bütün gün emeğimizi ucuza satmamız yetmez gibi, hayatımızın geri kalanını da ataerkiye bedavaya vermemiz gerekiyor. Bu hayat bizim, bedelini biz biçeriz ve özgürlük paha biçilmez!
Kalbi Anarşizm İçin Atan Bir Kadın: Fanya Baron
Tam adıyla Fanya Anisimovna Baron, 1887 yılında Rus İmparatorluğu’na bağlı Litvanya’nın Vilnius bölgesinde dünyaya geldi. O günlerde fırıncılık yapan anarşist Aaron Baron’la hayatını birleştirdi ve ABD’ye taşındı. Fanya’nın ailesi örgütlü bir aileydi, kardeşleri Chicago işçi hareketi içerisinde aktif isimlerdi. Fanya, ABD’ye gittiğinde Aaron ile birlikte Lucy Parsons’un aylık anarşist gazetesi The Alarm için yazılar yazmaya başladı. Burada Lucy Parsons ve Aaron Baron’la birlikte açlık grevleri de dahil birçok eylem örgütledi.
Sonrasında devrimci mücadelenin yükselmekte olduğu Rusya’ya geri döndü. Ukrayna’da çalışmalarını yürüten Nabat Konfederasyonu’na katıldı. Volin ve Peter Arşinov’la birlikte Mahnovist Hareket’in Kültür ve Eğitim Birliği’ni örgütledi. 1920 yılında anarşistlere yönelik gerçekleştirilen ÇEKA baskınlarında yoldaşlarıyla birlikte gözaltına alındı. Sadece Bolşevikler’e muhalefet ettiği için 13 yoldaşıyla beraber hiçbir yargılama süreci olmadan Taganka zindanına atıldı.
1921 baharında Ryazan hapishanesindeydi. 10 Temmuz günü dokuz yoldaşıyla beraber “Underground Anarchists” isimli gizli bir anarşist grubun yardımıyla hapisten kaçtı. Aaron’un Bolşevik kardeşinin ihbarıyla yakalandı. 29 Eylül 1921 tarihinde ÇEKA subayları tarafından “Sovyet karşıtı eylemleri” gerekçesiyle vurularak katledildi.
Emma Goldman “Rusya’daki Hayal Kırıklığım” adlı broşüründe ondan şöyle bahsediyor; “Fanya, insanlıkla kutsanmış bir rus kadınıydı. Amerika’dayken bütün zamanını ve fabrikada çalışarak kazandığı üç kuruş parayı anarşist propagandaya ayırdı. Büyük kalpli kadın, hayatını toplumsal devrime adadı ve devrimin koruyucusu gibi davranan insanlar tarafından katledildi.”
“Bin Eylemciden Daha Tehlikeli” Bir Kadın: Lucy Parsons
Lucy E. Parsons, anarşizm ve radikal işçi hareketinde en önemli isimlerinden biriydi, 1853 yılında Teksas’ta bir köle olarak dünyaya geldi.
1870 yılında -kendisi gibi, bir mücadele insanı olan- anarşist Albert Parsons’la yaşamını birleştirdi. Ancak bir siyah ve beyazın birlikteliği ırkçı tepkiler almalarına yol açıyordu. Sonrasında Chicago’ya taşındılar ve burada işçiler, işsizler, kadınlar arasında örgütlenmeye başladılar.
Chicago’daki yıllarında Lucy bir terzi dükkanı açtı, burada mücadeleye maddi destek sağlamaya çalıştı. Özellikle kadın işçiler, işsizler, evsizler ve savaş mağdurları hakkında yazılar yazdı. Sonraki yıllarda iki çocuğu oldu. Zamanla yazıları ve konuşmalarıyla sadece Chicago işçileri için değil, dünya anarşizmi için önemli bir figür haline geldi.
Aynı zamanda IWW’nin (Dünya Endüstriyel İşçileri) kuruluşundaki etkili isimlerden ve en önemli destekçilerinden biri oldu. Chicago Emniyet Müdürlüğü tarafından “bin eylemciden daha tehlikeli” olarak nitelendirilen Parsons, Haymarket anarşistlerinin dava sürecinde dayanışmayı örgütleyen isimdi. Mahkemedeki konuşmasında “Eğer ben orada olsaydım, o katil polislerin işçilerin üzerine geldiğini görseydim, bombayı bizzat kendim atardım!” dedi.
Albert Parsons ve diğer Haymarket anarşistlerinin katledilişinin ardından mücadelesine sarıldı. 1892’de Freedom’ın editörüydü. 1905’te sendikal hareketlere destek veriyordu, The Liberator’ı yayınladı. Yükselen ırkçılığa karşı Afro-amerikalıların savunma birliklerini örgütleyenlerden biriydi.
89 yıllık yaşamının her anı mücadeleyle geçen Lucy’nin yaşlılığında gözleri onu yarı yolda bıraktı, ancak yüreği ezilenler için çarpmaktan bir an bile vazgeçmedi. 1942’de Chicago’daki evinde çıkan yangın sonucu yaşamını yitirdi.
“Kendimizi tüm mahkemelerin, polislerin, memurların ya da askerlerin yarın tek hamlede ortadan kaldırılmasını umut etmekten alamıyoruz.”
İmparatorluğa Meydan Okuyan Bir Kadın: Ito Noe
Ito, 1895 yılında toprak aristokratı bir ailenin çocuğu olarak Japonya Kyushu’nun doğu adalarından birinde dünyaya geldi. Liseden mezun olduktan sonra iradesi dışında evlenmeye zorlandı, çareyi Tokyo’ya kaçmakta buldu.
Tokyo’ya geldiğinde Hiratsuka Raicho isimli anarşist bir kadının kurduğu Seitosha (Mavi Çoraplılar) isimli örgütlenmeye dahil oldu ve Seito ismindeki kadın dergisinde yazılar yazmaya başladı. 18 yaşında başladığı yazarlık sürecinde hızla kendini geliştirdi ve derginin editörlerinden biri oldu. Başta İngilizce olmak üzere birçok dilde kendini geliştirdi. Emma Goldman’ın makalelerini Japonca’ya çevirdi. Özellikle Kropotkin ve Goldman’dan 80’in üzerinde metin çevirdi.
1919’da Osugi, Wada Kyutaro ve Kondo Kenji ile beraber ilk işçi yayınını çıkardılar ve Japon anarşist hareketinde en bilinen isimlerden oldular. Ito ayrıca 1921’de bir kadın örgütlenmesi olan Sekirankai’nin kuruluşuna yardım etti.
O dönemde Japonya’da anarşist olmak, yeraltında yaşamaya mahkum olmak demekti. Kotoku Shusui, Kanno Sugako ve 10 yoldaşı imparatoru öldürmekle suçlanarak katledilmişti.
1923 yılında gerçekleşen Büyük Kantō Depremi’ndeki karışıklıktan faydalanan polis, Harumi Setouchi, Ito, Ōsugi ve altı yaşındaki yeğenleri Tachebana Munekazu’yu gözaltına aldı. Depremden sonra yangınlar çıkarmak ve yağma yapmakla suçlanıyorlardı. Osugi ile beraber yıllarca Kempei-tai gizli polisinin ölüm listesinde yer almıştı ve onların gizli hücrelerinde boğularak katledildi.
Bir Düşünce ve Eylem Kadını: Simone Weil
Ünlü Fransız felsefecisi ve anarşist Simone Weil, 3 Şubat 1909 tarihinde Paris’te doğdu. Yahudi kökenli olmasına rağmen agnostik bir ailede dini dogmalara maruz kalmadan büyüdü. On iki yaşında Antik Yunanca öğrenerek ileri düzeyde kitapları okuyabiliyordu.
Gençliğinde işçi hareketlerine sempati duymaya başladı. Önceleri kendini sosyalist olarak nitelendiriyordu. 1931 yılında felsefe öğretmeni oldu, işsizler ve grevdeki işçiler arasında da örgütleniyor, yerel eylemlere katılıyordu.
Stalin’e tepki duymasıyla başlayan yolculuğu anarşizme ulaşmasıyla daha da radikalleşmesini sağladı. 1934 yılında kullandığı özgürleştirici yöntemler otoriteler tarafından uygun bulunmadı ve öğretmenlikten uzaklaştırıldı. Fransa banliyölerinde Renault fabrikasında çalıştı. Buradaki yıllarında ağır koşullar altında çalışan Simone, neredeyse kazandığı tüm parayı işçi mücadelesine vermişti.
1936 yılında kötüye giden sağlık durumu ve öğretmenliğe geri dönme çabaları arasındaki umutsuzluk döneminde ortaya çıkan İberya Devrimi, onun yaşam enerjisini yeniden yükseltti. Durruti Birliği’ne katıldı ve özellikle cephe gerisinde yaralıların tedavisinden sosyal-kültürel faaliyetlere, eğitim çalışmalarına, yaşlı ve çocukların bakımına kadar birçok alanda devrimin inşası için çalıştı. Franco’nun iktidarı ele geçirmesinin ardından Fransa’ya dönen Simone, anti-faşist direniş hareketine destek vermiştir.
Dünyada anarşist kimliğinden ziyade felsefeci ve yazar olarak ün salmıştır. Mistik bir felsefeci olan Simone’un felsefesinde Platon, Kant ve Descartes etkisi hissedilir. Spinoza’dan da etkilendiğini, onun bağımsızlığı ve cesaretine hayranlık duyduğunu söylemiştir.
1943’te tüberküloz teşhisi konmasına rağmen siyasi faaliyetlerine ara vermemiş, direniş hareketi için çalışmaya devam etmiştir. Doktorlar ona çok yemek yemesi gerektiğini söylediğinde “işçiler ne kadar yemek yiyorsa ben de o kadar yiyeceğim” demiştir. Özel bir tedaviyi reddetmiş, 1943 Ağustosu’nda, 34 yaşındayken kalp yetmezliğinden yaşama veda etmiştir.
Faşizme Karşı Dimdik Duran Bir Kadın: Marie Louise Berneri
1 Mart 1918’de Floransa yakınlarındaki Arezzo bölgesinde dünyaya geldi. Tanınmış anarşistler Camillo ve Giovannia Berneri’nin kızıydı. Babası Camillo sosyalist bir mücadele geleneğinden geliyordu, 1920’li yıllarda anarşist mücadeleye katılmıştı. Mussolini iktidarı döneminde, 1926’da Fransa’ya sürgün edildi. Fransa, yavaş yavaş antifaşist mücadelenin merkezi haline geliyordu. Ailesindeki devrimci karakterlerden etkilenen Marie Louise, genç yaşta ailesiyle birlikte mücadeleye atıldı.
1930’ların ortasında Sorbonne Üniversitesi’nde Psikoloji okumaya başladı. Bir yandan da devrimci faaliyetlere yoğunlaşan Marie Louise, Luis Mercier Vega, S. Parane ve Ridel’le birlikte anarşist dergi Revision’ı yayınlamaya başladı.
İberya Devrimi’nin örgütlenmeye başlamasıyla beraber babası Camillo İspanya’ya gitti, Aragon cephesinde faşistlere karşı savaştı. Marie Louis de iki defa İspanya’ya gitti. 1937 yılının Mayıs ayında komünistlerin babasına düzenlediği suikastin ardından, son görevini yapmak için yoldaşının yanı başındaydı. Sonrasında İngiltere’ye döndü ve Vernon Richards’la yaşamını birleştirdi. Kardeşi Giliane, babasının katledilmesinin ardından mücadeleye daha sıkı bağlandı. Anneleri Giovanna ise 1920-30 yılları arasında gerçekleştirdiği antifaşist, anarşist faaliyetleri gerekçe gösterilerek Fransa devleti tarafından hapse atıldı. Savaş sona erene kadar tutsak edildi. İberya Devrimi kanla bastırıldıktan sonra yetimlerin ve göçmenlerin yaşaması için dayanışma kampanyaları organize etti.
1936’dan yaşamının son anına kadar Freedom Yayınevi’nden çıkan bütün yayınlarda onun imzası vardı. Devrimle ilgili yazılara yer verilen Spain and the World’ün maddi ve manevi en büyük destekçisi oldu. Burada Vernon Richards, Albert Meltzer, Tom Brown, Mr and Mrs Leach ve Sturgess’le beraber yazılar yazdı. 1939’da War Commentary’e yazılar yazdı ve savaş karşıtı propagandanın örgütleyicilerinden oldu. Savaştan sonra Revolt!’un yayın ekibinde yer aldı.
1948’de sıkıntılı bir hamilelik sürecinin ardından çocuğunu kaybetti. Bir yıl sonra 13 Nisan’da bir virüs enfeksiyonu sonucu yaşamını yitirdi. Zeki ve derin bir çalışma disiplinine sahip devrimci anarşist Marie Louis’in genç yaştaki (31) ölümü, yalnızca dostları ve yoldaşları için değil, tüm anarşist hareket için büyük bir trajediydi.
Anarşizmin Dokumacısı: Teresa Claramunt
Teresa, 1862 yılında İspanya’nın Huesca, Barbastro bölgesinde doğdu. Doğumundan birkaç yıl sonra ailesi iş bulma umuduyla Barcelona’nın sanayi bölgelerinden Sabadell’e taşındı. Bir tekstil işçisi olarak dokumacılar ve eğiriciler arasında mücadeleye başladı. 1884’te özellikle Tárrida del Mármol’ün fikirlerinden etkilenerek Sabadell’de bir kadın örgütü kurdu. Zamanla tekstil işçileri arasında ajitasyonları, konuşmaları ve yazılarıyla bilinen bir devrimci haline geldi.
1898’de Liceo Operası’nın bombalanmasının ardından tutuklandı. Bu eylem bireysel bir eylem olmasına rağmen bütün anarşist harekete yönelen bir şiddet dalgasına bahane olarak kullanılmıştı. Teresa 1896’da da Cambios Nuevos bombası gerekçe gösterilerek -bu kez ilham kaynağı Tarrida ile birlikte- tutsak edilmişti.
Tutsaklığın ardından Fransa ve İngiltere’de iki yıl dokumacı olarak çalıştı. 1898’de Montjuich duruşmalarına karşı çalışma yürütmek için Barcelona’ya geri döndü. Cambios Nuevos bombasından sonra birçok anarşiste işkence uygulanmış, uzun hapis cezaları verilmiş ve 5’i katledilmişti.
1901 yılında sendikalist hareket içinde aktifleşmeye başladı. El Productor’un yayınlanmasında yer aldı. Bir yıl sonra metal işçileri arasında bir genel grev yayılmaya başladı. Örgütlediği tekstil işçileriyle beraber hem oraya katıldı, hem de başka grevler düzenledi. Sonrasında birçok propaganda turuna çıktı.
Konuşmacılığının yanında üretken de bir yazardı, İberya Devrimi’ne giden süreci ören dergilerde yazdı. Teresa’nın yazıları El Productor, El Rebelde, Tribuna Libre, El Productor Literario, El Porvenir del Obrero, Fraternidad, La Alarma, El Proletario, Buena Semilla isimli dergi ve gazetelerde yayınlandı.
Evi, dönemin genç anarşistleri Durruti, Ascaso ve Oliver için buluşma yeriydi. Deneyimi ve mücadelesiyle İberya devrimcilerinin en büyük ilham kaynaklarından biri oldu. 1929’da son mitingine katılmasından iki yıl sonra ise yaşamını yitirdi; cenazesine 50.000 kişi katıldı. İsmi, Falanjist devletin tüm baskılarına rağmen Barcelona’nın dokuzuncu bölgesindeki bir sokak isminde ve yüreklerimizde yaşamaya devam ediyor.
Pelin Derici
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 44. sayısında yayınlanmıştır.
The post Tarihteki Anarşist Kadınlar (4) appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>