The post Anarşist Yayınlar (22) : Peru’da Anarşist Yayınlar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Anarşizmin, bir düşünce ve hareket olarak örgütlendiği dünyanın bütün topraklarındaki yayıncılık faaliyetlerini bölge bölge incelediğimiz yazı dizimizin 22. bölümündeyiz. Söz konusu topraklardaki mücadelenin tarihi paralelinde bir anarşist yayınlar belleği oluşturmaya çalıştığımız yazı dizimizin bu bölü-
münde Peru’yu ele alacağız. Güney Amerika’da anarşist yayınlar üzerine daha önce yayınladığımız Küba, Brezilya gibi örneklerde de görüldüğü üzere, coğrafyanın toplumsal mücadeleler tarihinde yerli halkın direnişiyle olan organik ilişkisinden dolayı anarşist ideoloji her zaman bir adım öne çıkıyor.
“Özgürlük, kan ve gözyaşı içinde doğmuştur. Haklar ve özgürlükler asla bahşedilmez, onların alınması gerekir.”
Manuel González Prada
Peru halklarının tarihi, devletlerin ve merkezi yapıların olmadığı yıllardan günümüze conquistadore’lere* karşı direnişin bir tarihi olageldi. Bağımsızlık ve özgürlük, yerli halkların efsanelerinde, modern devrimci figürlerin sözlerinde ve Peru tarihini oluşturan sözlü geleneği aşarak literatürde yaşamaya devam etti.
Peru’da anarşizm; özelde ise anarko-sendikalizm, tüm dünyada olduğu gibi 20. yüzyılın başlarında yaygınlaşmaya başladı. Özellikle Peru kıyılarında sanayileşmenin artışıyla beraber şehirlerdeki çeşitli zanaatkarlar, fabrika ve ulaştırma işçileri, iç kısımlarda ise kırsal üretim yapan köylüler arasında bir etki sağlamaya başladı. Peter Marshall’ın kitabında aktardığı gibi, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde işçi sınıfının örgütlenmesi arttı, 1918’den itibaren anarşistlerce örgütlenen günde sekiz saat mücadelesiyle beraber grevler, direnişlerle kapitalistler için hızlıca bir tehdit haline geldi. Bu dönemde kurulan Bölgesel İşçi Federasyonu, “kapitalizmden kurtulmak ve onun yerine bir özgür üreticiler toplumu kurmak” için faaliyete geçti.
İşçi mücadelesinin ortaya çıktığı 1910-20’li yıllarda, Peru’nun Lima-Callao bölgesinde Proudhon, Bakunin, Kropotkin ve Malatesta’nın fikirlerinden derinden etkilenen işçiler, hareketi anarşist ilkelere ve mücadele deneyimine paralel bir şekilde örgütlediler. Peru anarşist tarihi, İspanyol anarşizminin tarihiyle önemli bağlara sahipti. Örneğin özgür öğrenim üzerine yazın ve pratik üretme noktasındaki ilk akla gelen isim olan Francesco Ferrer i Guàrdia’nın anarşist kimliği sebebiyle İspanya devleti tarafından idam edilmesine karşı ilk eylem Peru’da gerçekleşmişti.
Peru’da Anarşist Yayıncılık
Peru’da anarşist yayınların tarihini anlatırken bir isim özellikle öne çıkmaktadır. Peru’lu edebiyat eleştirmeni, çevirmen, kütüphaneci ve anarşist Manuel González Prada, bölgedeki ilk anarşist gazete olan Los Parias’ın (Parya) yayıncısıydı. Valparaiso’da bir İngiliz okulunda eğitim gören Prada aslen, burjuva bir ailenin çocuğuydu. Tanıştığı Fransız ve İspanyol anarşistlerinin onun düşüncelerine etki etmesi sonucu sürgün yıllarında anarşist fikirleri benimsemişti. Yazar ünlü kitabı Free Pages’de (Özgür Sayfalar) dinin ve devletin toplum üzerindeki olumsuz etkilerini anlatıyordu. Yerel otoriteler tarafından tepkiyle karşılanan kitap Katolik Kilisesi’nin aforoz tehditlerine maruz kaldı. Peru’daki anarşist hareketin kolonyalizm karşıtı hareketle organik bağından bahsetmiştik Manuel González Prada aynı zamanda İspanyol işgaline karşı duran Ricardo Palma, Juana Manuela Gorriti, Clorinda Matto de Turner ve Mercedes Cabello de Carbonera’nın aralarında olduğu bir yazarlar grubunun parçasıydı.
Los Parias, 1904 yılında yayın hayatına başladı. Peru’nun kuzeyindeki Lima, Trujillo ve güneydeki Arequipa’da düzenli takipçileri vardı. Prada gazeteden işçi kardeşlerine şöyle sesleniyor ve grev çağrısı yapıyordu. “Grevler işçilerin zihnini uyandırır, bir insan olarak varoluşuna değer verir, bu absürd ve egoist toplumda bütün işçilerin kaderiyle bir bağ kuran en geniş ve güçlü sosyal unsur, üretimin bir faktörü olarak kendilerini eğitmelerini sağlar.”
Sonrasında sırasıyla 1905 ve 1907 yılları arasında yayınlanan La Simiente Roja (Kızıl Tohum), 1905/10 yıllarında El Hambriento (Açlık), 1906/07 Humanidad (İnsanlık), 1907/09 arasında El Oprimido (Ezilenler) gibi yayınlar Güney Amerika anarşist yayıncılık tarihine geçti. Gün geçtikçe örgütlenmelerini güçlendiren işçiler, Manuel González Prada’nın ölümüne kadarki süreçte her sektörde kendi anarşist yayınlarını çıkartacak kadar örgütlenmişti. Ayakkabı üreticilerinin yayını El Sindicalista (Sendikalist), tekstil işçileri federasyonunun yayını El Obrero Textil (Tekstil İşçisi), fırıncılar birliğinin yayını La voz del Panadero (Fırıncının Sesi) ve elektrik işçileri sendikasının yayını El Electricista (Elektrikçi) bu dönemde çıkan gazetelere örnekti. 1918-19 yıllarında iki yeni sendika da Peru’da anarşist hareketi büyütmek için örgütlenme çalışmalarına başlıyordu: Basın Yayın İşçileri Sendikası, Tekstil İşçileri Sendikası.
Büyüyen hareket eylemlilik süreçlerini de hızlandırdı. Dünyanın dört bir yanında alevlenen sekiz saatlik iş mücadelesinin etkisiyle, dönemin Peru devlet başkanı Pardo, kadınlar ve çocuklar için sekiz saatlik iş günü uygulamasını kabul etti. Devletin sekiz saati bütün işçiler için uygulamaya sokmasını talep eden işçiler, 1919’un Ocak ayında,
Lima’nın bütün sektörlerinden işçiler ve üniversitelerden öğrencilerle bir grev başlattılar. Anarşist grevcilerin tutuklanması ve işkence görmesi eylemleri bitirmeye yetmedi. Genel Grev üç gün süren sokak çatışmaları ve iş bırakma eylemleriyle sürdü. 15 Ocak günü, anarşist Delfín Lévano’nun işçiler için “vazgeçilmez” olarak tanımladığı sekiz saat iş günü, mücadelenin gücüyle kazanılmış oluyordu.
1920’lerin başında Peru’nun güney kesiminde de anarşist etkiler hızla genişliyordu. Peru’da yün ticaretinin gelişmesiyle birlikte bu alanda çalışan işçiler arasında da anarko sendikalist fikirler yaygınlaşmaya başladı. Lima’daki anarşist örgütlenmeler, göçmen işçilerin gelişi ve uluslararası anarşist hareketle olan ilişkiler bu bölgede anarşist örgütlenmelerin gelişimine katkıda bulundu. Mariano Lino Urieta, Manuel Mostajo, Modesto Malaga ve Armando Quiroz Perea gibi yazarların çıkarttığı yayınlar bu döneme damgasını vurdu. El Ariete (Koçbaşı), Bandera Roja (Kızıl Bayrak), El Volcán (Volkan), Defensa Obrera (İşçi Savunması), La Federación (Federasyon) bu dönemde Peru’nun güneyinde yayınlanan anarşist yayınlara birer örnek olarak verilebilir.
Yakın geçmişte ise öne çıkan bir anarşist yayın olarak anarşist dergi Qhispikay’den bahsedebiliriz. Lima-Peru’dan Grupo Qhispikay Llaqta’nın resmi dergisi olan Qhispikay yayın ve mücadele anlayışını “örgütlü ve devrimci anarşist hareket içerisindeki fikir ve eylem çizgilerini koruyarak, mevcut toplumsal ve politik bağlam içerisinde toplumsal mücadeleyi desteklemeye ve harekete geçirmeye çalışıyor.” şeklinde açıklıyor. Güney Amerika yerelinde mücadeleye ilişkin yorumlar, hapishanelerden haberler, anarşist bir gözle genel-yerel seçim analizleri, evsizlik vb. pek çok konuda yazıların yayınlandığı dergiye [email protected] mail adresinden ulaşmak mümkün. Aynı şekilde yayın hayatına devam eden USL’nin yayın organı (Özgürlükçü Sosyalist Sendika) Avancemos ve Lucha Libertaria gibi dergiler de güncel anarşist yayınlar olarak Peru’da anarşizm mücadelesini büyütmeye devam ediyor.
*İspanya İmparatorluğu ve Portekiz İmparatorluğu’nun askerlerine verilen bu isim Peru’yu işgal eden, sömürgeleştiren iktidarların yaptıklarıyla özdeşleşmişti.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 51. sayısında yayınlanmıştır.
The post Anarşist Yayınlar (22) : Peru’da Anarşist Yayınlar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Yayınlar (20): Japonya’da Anarşist Yayınlar (2) appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Anarşizmin tarihini, bir düşünce ve hareket olarak ortaya çıktığı farklı coğrafyalarda yayıncılık faaliyetleri odaklı incelediğimiz yazı dizimizin bu bölümünde, geçtiğimiz sayıda başladığımız Japonya’da Anarşist Yayınlar’a ikinci bölümle devam ediyoruz. İlk bölümde Kotoku Shusui’nin etkisi ve mücadelenin temellerinin atıldığı yıllara yoğunlaşan yazımız; süreli yayınların çıktığı, anarşist klasiklerin yayınlandığı ve özellikle savaş karşıtı hareket içerisindeki etkisiyle beraber toplumsal muhalefetin önemli bir parçası haline geldiği yıllardaki yayıncılık faaliyetleriyle devam ediyor.
“Pek çok yoldaş sendikalizm ya da anarşizm yerine parlamentarizmin yöntemlerine eğilim gösteriyor. Ancak bu, onların bu fikrin doğruluğuna tamamen inanmış olmalarıyla alakalı değil anarşist komünizm hakkındaki cahillikleriyle alakalıdır. Bu nedenle bizim en önemli işimiz şimdi, anarşist ve özgür düşünce literatürüne ilişkin çeviriler ve yayınların yapılmasıdır.”
Kōtoku Shūsui
Kōtoku Shūsui, Japonya anarşizmi ve anarşist yayıncılığı açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda anarşist tartışmalara ilişkin literatür ihtiyacı, başta Kōtoku olmak üzere pek çok yoldaş tarafından çevirilerle ve yayınlarla tamamlanmaya çalışıldı. Kōtoku 1909’da Ekmeğin Fethi’ni Japonca’ya çevirdi. Ōsugi Sakae ise Karşılıklı Yardımlaşma’yı ve Bir Devrimcinin Anıları’nı çevirdi. Bunun dışında ise Itō Noe ve eski bir Hristiyan din adamıyken anarşizmle tanışan Hatta Shūzō; Kropotkin ve Bakunin’in eserlerini çevirdi. Hatta Shūzō bütün bunların yanında Kropotkin’in fikirlerini özgün bir tarzda geliştirdi.
1910 yılında Akaba Hajime “Nômin no Fukuin” (Çiftçi Gerçeği) isimli bir kitapçık hazırladı. Kropotkin’in kır ve şehirdeki üretim, tüketim ve dağıtım ilişkilerine ilişkin çözümlemelerinden ilham alınarak yayınlanan kitapçıkta “köy komünleri” arasındaki örgütlenmeler üzerinde duruldu. Toprak sahiplerine açık bir tehdit olan bu kitapçık -pek çok anarşist yayın gibi- illegal yollardan dağıtılabildi. İmparatora olan eleştiriler gerekçe gösterilerek tutsak edilen Akaba 1912’de Chiba Hapishanesi’nde yaşamını yitirdi.
Japonya’da anarşizm tarihinin önemli isimlerinden Itō Noe ise 1911’de katıldığı Seitō (Mavi Çoraplılar) topluluğuyla “Seitô” adlı bir kadın dergisi çıkardı. Sonrasında Noe de Peter Kropotkin ve Emma Goldman’ın çalışmalarının Japonca’ya çevrilmesine katkıda bulundu.
Prense ve İmparator’a karşı suikast girişimlerinden dolayı provake olan devlet, anarşizme dair büyük bir saldırı başlattı. Japon edebiyatının trajik kayıplarından şair Makoto Tomioka, yoldaşlarıyla katıldığı bir eylem gerekçe gösterilerek idam edildi. İkinci Dünya Savaşı Japonya’da anarşist mücadeleye yönelik baskıların dozunun iyice artmasına yol açacaktı.
Diğer yandan sendikalar ve açık örgütlenmelerle de anarşizm toplumsallaştırılmaya devam ediyordu. 1925’te devrimci hareketler içerisindeki parlamentarist eğilimlere karşı “Kara Gençlik Ligası” kuruldu. İşçi mücadelesinde ise “Tüm Japonya İşçi Sendikaları’nın Özgürlükçü Federasyonu” kuruldu. Sosyalist partilerin ve sendikaların kapitalizme hizmet ettiklerini savunan radikal bir hatta siyaset yürüttüler. İki örgütlenme de İtalyan anarşistler Sacco ve Vanzetti’nin asılmasına karşı mücadeleyi örgütlediler. 1930 yılında anarşist bir işçinin çalıştığı boya fabrikasının üstüne çıkarak başlattığı direniş, işçi mücadelesinin yükseldiği işgal ve direnişlerle devam etti.
Savaş öncesinden beri hareket içerisinde aktif olan Sanshiro Ishikawa, Gojunen-go-no-Nihon (50 Yıl Sonra Japonya) adlı bir çalışma yayınladı. Savaş sonrası Japon toplumunun anarşizmin ilkeleri doğrultusunda nasıl örgütlenebileceğine ilişkin önerilerini bu kitapta bir araya getirdi. Sanshiro, Kotoku’nun tutsak edildiği süreçte hapse atılan anarşistlerden biriydi. Tutsaklığından sonra -hayatını siyasi göçmen olarak geçirdiği sırada- Reclus ailesi ve Fransız anarşist sendikalistlerle yakın ilişkiler kurdu. Onların deneyimlerini Japon anarşistlerine aktarmaya çalıştı. 1946 yılında ise Japonya Anarşist Federasyonu kuruldu. Kotoku’nun yıllar önce yayınladığı gazeteden ilhamla “Heimin” adını verdikleri yayın kuruldu. 1956 yılında Japonya Anarşist Federasyonu içerisinden çıkan sonrasında “Özgür Dernek” adını alacak olan “Japon Anarşist Kulübü” adlı grup Kuro Hata (Kara Bayrak) ismini verdikleri bir gazete yayınladı.
Japon anarşizmi, tıpkı Çin örneğinde olduğu gibi, Kore’de de anarşist hareketin ortaya çıktığı yıllarda önemli bir etkiye sahipti.
Kuro Hata’nın savunduğu devrimci fikirler, 68 öğrenci hareketlerinin yükselmesiyle beraber postmodern akımlar tarafından eleştirilmeye başlandı. Osawa Masamichi’nin Jiyu-Rengo (Liberter Federasyon) adlı dergisi bu dönemde yayınlanmaya başladı.
Japonya Anarşist Federasyonu, Kuro Hata’dan sonra 1980′e kadar Museifushugi Undo (Anarşist Hareket) isimli bir yayın çıkardı ve toplumsal devrim fikrini bu yayınla savunmaya devam etti. 1970’lerde Tokya’da başlayan sendikal hareketlilik 1983’te Rodosha Rentai Undo (İşçi Dayanışma Hareketi) olarak kurulan anarko-sendikalist bir örgütlenmeye dönüştü. Anarşist sendikalistlerin uluslararası örgütü olan IWA’ya bağlı örgütlenen Rodosha Rentai Undo, 1989 yılından beri Zettai Jiyu Kyosanshugi (Liberter Komünizm) adlı bir yayın organı çıkarmaktadır.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 49. sayısında yayınlanmıştır.
The post Anarşist Yayınlar (20): Japonya’da Anarşist Yayınlar (2) appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Yayınlar Dizisi (13): “Küba’da Anarşist Yayınlar” – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Anarşizmin, bir düşünce ve hareket olarak kendini var ettiği dünyanın bütün topraklarındaki yayıncılık faaliyetlerini bölge bölge incelediğimiz ve söz konusu topraklardaki mücadelenin tarihi paralelinde bir anarşist yayınlar külliyatı çıkardığımız yazı dizimizin bu bölümünde hem Batista hem de Fidel Castro diktatörlüğüne karşı mücadele etmiş Küba’lı anarşistlerin yayınlarını inceliyoruz.
1800’lü yılların sonu; dünyanın dört bir yanında işçiler kendilerini sömüren patronlara karşı örgütleniyor, topraklarındaki mücadelenin temellerini atıyordu. Özellikle Birinci Enternasyonal’in etkisiyle sendikalar kuran, denizaşırı bir dayanışma ağı yaratan işçi sınıfının gücü Latin Amerika’nın tiranlarına korku salıyordu. Küba anarşist hareketinde İspanyol anarşistlerinin etkisi büyüktü, bundan dolayı sendikaların yapısı anarko-sendikalist eğilimdeydi. İspanyol göçmen anarşistler 1860’lı yıllarda ülkedeki ilk anarşist grupların kuruluşunda yer aldılar. Arjantin’e gitmek üzere yola çıkan ve yol üzerinde Küba’da mola veren Bueanaventura Durruti ve Francisco Ascaso işçi hareketinin anarşist karakterinden etkilendiler ve burada bir süre kaldılar. Restorant İşçileri Sendikası ve Tütün İşçileri Sendikası’nın kuruluşuna destek oldular, çalıştıkları fabrikada işçilere zulmeden patrondan hesap sordular ve Küba işçi sınıfının hafızasında asla silinmeyecek izler bıraktılar.
Ezen ezilen ilişkisindeki sınıfsal boyutun yanı sıra; Küba, Peru, Porto Riko gibi ülkelerin halklarının başında bir de kolonyalizm belası vardı. Yaşadıkları toprakların tiranlarına karşı verdikleri mücadeleyi, İspanyol Krallığı’nın sömürgecilerine karşı verdikleri mücadeleyle birlikte yürüttüler. O yıllarda dünya devrimci hareketinin büyük bir çoğunluğunda olduğu gibi işçi hareketini örgütleyenler anarşistlerdi. La Alianza Obrera’nın devrimci anarşistleri, Küba’nın ilk 1 Mayıs eylemlerini örgütledi, ülkenin ilk sendikası olan Tütün İşçileri Birliği’nin kurulmasını sağladı ve sonrasında daha da alevlenecek olan mücadelenin tohumlarını attı. 1900’ler ise bağımsızlık mücadelesinin alevlendiği yıllardı.
Küba devrimi ve anarşist mücadele üzerine yazılmış en kapsamlı çalışmalardan biri olan “Küba Devrimi: Eleştirel Bir Perspektif” isimli kitapta Sam Dolgoff, anarşistlerin bağımsızlık mücadelesi içindeki tutumunu şöyle açıklıyor:
“Anarşistler propaganda ve her şeyden önce eylemle siyasi bağımsızlık mücadelesini toplumsal devrime yöneltmeye çalışmışlardır.”
Küba halkının özgürlük mücadelesiyle dayanışmak için bu topraklara gelen isimler arasında Errico Malatesta da vardı, El Mundo Ideal (İdeal Dünya) isimli anarşist derginin davetiyle Havana’ya geldi. Bu mücadelenin küresel ölçekteki propagandası da anarşistlerce yapılıyordu. Devlet isyan dalgasını bastırmak için harekete geçti. 1915 yılında sendikalarda ve çeşitli yeraltı örgütlerinde faal birçok anarşist katledildi.
Küba’da anarşist yayıncılığın izleri 1800’lü yılların ortasına dek sürülebilir. 1865 yılında Saturnine Martinez’in editörlüğünde haftalık periyotta yayınlanan La Aurora’da (Şafak) Pierre Joseph Proudhon’un özgür birlikleri savunuluyordu. Bu dergi daha sonrasında kurulacak tütün işçileri, dizgiciler ve zanaatkarlar arasında kurulacak ilk işçi birliklerinin de temellerini attı. 1885 yılında Küba’nın belki de en etkili anarşist yayınlarından biri olan El Productor (Üretici), Enrique Roig de San Martin’in editörlüğünde yayınlandı. Bunların yanında yasaklandıktan sonra ABD’de yayın hayatına devam edecek olan El Gastronomico (Gıda İşçisi) ve La Batalla (Muharebe), Espartaco (Spartaküs), Via Libre (Özgürlükle), Voz Rebelde (İsyancının Sesi), Solidaridad (Dayanışma), El Boletin Tabacalero (Tütün Bülteni) isimli yayınlar dağıtıldı.
Ek olarak beklenmedik bir şekilde Kübalı sosyalistlerin teorisyeni Jose Marti’nin çıkardığı gazete olan Patria’da da anarşizme dair izler görülür. Takipçileri daha sonrasında tıpkı Batista rejiminin yaptığı gibi anarşistleri katledecek olsa da Marti, gazetesi Patria’da Elisee Reclus’nun yazılarını yayınlamış ve anarşist düşüncelere yakın bir hatta propaganda yapmıştır.
Küba’da anarşizm, daha önceden gazetemizde yer verdiğimiz Çin gibi sosyalist iktidarlar tarafından yok edilmeye çalışılmış mücadelelerden biri. Ancak insanların içindeki hiçbir iktidarın yok edemeyeceği özgür bir yaşama inanan anarşistler fikirlerinin propagandasını yapmaya, yazmaya ve eylemeye devam ediyor.
The post Anarşist Yayınlar Dizisi (13): “Küba’da Anarşist Yayınlar” – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Yayınlar Dizisi (1): Kuzey Amerika’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Toplumsal bir hareket olarak anarşizm, ortaya çıktığı ilk günden bu yana meydana çıkardığı yazınsal çabayla da toplumsallaşmaya çalışmış ve bu vesileyle farklı yazınsal deneyimlere girişmiştir. Anarşist hareketin etkili olduğu farklı coğrafyalarda yayınlanan gazeteler ve dergiler aracılığıyla düşünce kendini geliştirmiş, farklı yorumlara kavuşmuştur. Meydan Gazetesi’nin bu sayısıyla beraber giriş yaptığımız anarşizmin yayıncılık tarihini, bölge bölge, yayın yayın inceleyecek, anarşist yayıncılık geleneğini inatla yaşatan yoldaşlarla yaptığımız röportajlara yer vereceğiz.
İlk bölümde, 1 Mayıs’ta Haymarket’te devletin katlettiği yoldaşlarımızın mücadelesinden süzülen metinleri inceleyebilmek adına, bu ay Kuzey Amerika’da çıkan yayınlara öncelik verdik. İlk bölümde Mother Earth’ten The Blast’a, ABD tarihinde ön plana çıkmış süreli yayınlara yer verirken, bir sonraki bölümde yine ABD’deki anarşist hareketin tarihiyle özdeşleşmiş IWW’nin (International Workers of the World) yayın organı olan International Worker gazetesi editörlerinden Diane Krauthamer’le yaptığımız röportajı sizlerle paylaştık.
The Alarm
Haymarket’te devlet tarafından katledilene kadar, editörlüğünü Albert Parsons’un yaptığı gazetenin ilk sayısı, 1884’ün Ekim ayında, Amerika’nın Chicago kentinde yayınlandı. Gazete “Kara Enternasyonal” olarak bilinen, Haymarket’te katledilen yoldaşların da bir parçası olduğu The International Working People’s Association (IWPA) isimli örgütlenmenin sözcülüğünü yapıyordu. Dört sayfa yayınlanan ve sürekli devlet baskısıyla mücadele eden gazete, 15.000 tiraja kadar ulaştı. The Alarm, yayında kaldığı süre boyunca kendini zor finanse ediyordu. Albert Parsons ve üç yoldaşı idam edildikten bir sene sonra, gazetenin yazarlarından Dyer D. Lum, Nisan 1888’e kadar ara vermeden gazeteyi yayınlamaya devam etti.
Amerika’nın emekçileri!
Ekmek için mücadele, yaşam için mücadele etmektir. Erkekleri, kadınları ve bin bir zahmetle büyütülen çocukları köleleştiren, onları ezen sisteme ve yardakçılarına ölüm!
The Alarm’dan
Freiheit İngiltere’de sürgündeyken anarşist olan Johann Most ve yoldaşı Wilhelm Hasselmann tarafından yayınlanan Freiheit (Özgürlük), 1879 yılında yayın hayatına başladı. The Alarm gibi Freiheit’da da eylemle propagandanın koyu savunuculuğunu yapıyordu. Gazete ajitatif diliyle, yayınlandığı her yerde, işçileri en çok etkileyen yayınların başında yer aldı. Özgürlük şiarını yükselten her yayında olduğu gibi, Freiheit’ın da sesi sürekli kısılmaya çalışılıyordu. Büroları basılıyor, gazete sürekli kapatılıyordu. Çar II. Alexander’a karşı gerçekleştirilen suikastı öven başyazı nedeniyle, Johann Most on altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Most, Amerika’ya sürgün edildiğinde de Freiheit’ı çıkarmaktan vazgeçmedi. 1882 yılından itibaren New York’ta yayınlanmaya başlanan gazete, daha çok Almanya ve Avusturya’dan göç eden işçiler üzerinde etkili oldu. Freiheit, Emma Goldman’ın anarşist olmasında oynadığı rol ile de ABD’deki önemli anarşist yayınlardan biridir. Goldman’ın yoldaşı ve hayat arkadaşı Alexander Berkman’ın işadamı Henry Clay Frick’e düzenlediği suikast girişiminin ardından, Most ve Goldman fikir ayrılığına düşene dek Freiheit gazetesinin yayınlanması için en çok çaba sarf eden isimlerden olmuşlardır. Adeta kendisiyle özdeşleşen gazetenin en büyük emektarı Johann Most öldükten sonra Freiheit’ın da enerjisi tükenmiş, Most’un ölümünden 4 sene sonra, yani 1910 yılında son sayısını yayınlamıştır.
Liberty
Josiah Warren ve Pierre Joseph Proudhon’un fikirlerinden etkilenip kendi anarşizm düşüncesini oluşturan Benjamin Tucker’ın, Ağustos 1881’de yayınlamaya başladığı Liberty, o yıllarda bireyci anarşizmin temel yayın organıydı. Proudhon’un “Özgürlük düzenin anası değil, kızıdır” sözünü logosunun altında barındırmış, kadın özgürlük mücadelesinin önemli isimlerinden Voltairine de Cleyre’i derinden etkileyerek, onun anarşist olmasını sağlamıştır. Liberty gazetesinin eylemle propagandayı eleştiren yönü, onu The Alarm ve Freiheit’dan ayırıyordu. 1907’de Tucker’ın matbaası yanana kadar yayında kalan Liberty, Laurence Labadie’nin 1974’te diriltme çabasıyla “The Revival of Liberty” ismiyle devam ettirilmeye çalışılsa da başarılı olamadı.
Free Society
Henry Addis ve Isaak ailesi tarafından çıkarılan gazete, 1895-97 yılları arasında Free Society, 1897-1904 yılları arasında ise The Firebrand ismiyle yayınlandı. Yoğunluklu olarak anarşist-komünist bir çizgide duran gazetede kadın hakları, özgür aşk gibi meselelerin üzerinde durulan yazılar da yayınlandı. Amerikalı şair Walt Whitman’ın “A Woman Waits For Me” (Bir Kadın Bekliyor Beni) isimli şiirinin gazetede yayınlanması sonucunda Firebrand yasaklandı. Gazetenin emekçilerinden A.J. Pope, Abe Isaak ve Henry Addis tutuklandı. Gazetenin destekçileri arasında Emma Goldman, Voltairine de Cleyre gibi isimler de yer almaktaydı.
Mother Earth
İlk sayısı 1906’nın Mart ayında yayınlanan Mother Earth dergisi, ABD’nin en ünlü anarşist yayınlarından birisiydi. Sıklıkla cinsiyet özgürlüğü, doğum kontrolü konuları üzerine propagandanın yürütüldüğü dergide, anarşist fikirler ve tartışmaların yanı sıra Ibsen, Strinberg, Hauptmann, Thoreau, Nietszche ve Oscar Wilde gibi yazarların tanıtıldığı yazılar da bulunuyordu. Editörlüğünü Alexander Berkman’ın yaptığı Mother Earth; Emma Goldman ve yoldaşları için sadece bir dergiden ibaret değildi. 9 Mayıs 1916’da askere gitmeyi vicdanen reddedenleri bir araya getirmeyi amaçlayan “Zorunlu Askerliğe Karşı Birlik”in temelleri, Mother Earth dergisinin bürosunda atılmıştı. Mother Earth, doyurucu içeriğiyle geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştı. Bunun sebebi Gorki, Tolstoy gibi edebiyatçıların eserlerinin yanında Magon kardeşlerden Malatesta’ya, Elisée Reclus’tan Rudolf Rocker’a kadar anarşist devrim mücadelesine katkıda bulunmuş birçok yoldaşın dergiye katkıda bulunması olmuştu belki de.
Mother Earth, dergiye emek veren herkes için büyük anlamlar ifade ediyordu kuşkusuz ama Emma Goldman’ın fırtınalı yaşamında yelken oluşuyla, kalbinde ayrı bir yer edinmişti. Ondan “hiçbir anne çocuğunu benim onu emzirdiğim gibi emzirmemiştir” diye bahsediyordu. Mother Earth projesi, Alexander Berkman ve Emma Goldman sınır dışı edilene dek sürdü.
The Blast
Köklerini Mother Earth’ten alan The Blast’ın ilk sayısı, 1916’nın Ocak ayında yayınlandı. Önceden Berkman tarafından “devrimci işçi gazetesi” olarak tasarlanan The Blast, sonradan tamamen anarşist bir karaktere büründü. Haftalık olarak çıkan dergi, belirli bir süre sonra aynı düzenlilikte çıkamadı. Bunda The Blast’ın (her anarşist yayında olduğu gibi) büro baskınlarıyla, yasaklamalarla, yazarlarının tutuklanmasıyla geçen bir serüveni olmasının payı olduğu aşikar. The Blast’ın anarşist teorisinin yanında güncel politikanın önemli konularına dair bilgilendirici içeriği de epey güçlüydü. Derginin kapak çizimlerini çoğunlukla Goldman ve Berkman’ın arkadaşı, karikatürist Robert Minor üstlendi. Alexander Berkman mücadeleci ruhunu ve yetenekli kalemini özellikle doğrudan eylem çağrısı yaptığı metinlerde hissettiriyordu. Bir senede 29 sayı çıkan The Blast, az zamanda çok yol kat etti. Dergi, Haziran 1917’de yayınlanan son sayısıyla okurlarına veda etti.
Harekete geçmenin zamanı geldi. Şimdi bu zaman. Memnuniyetsizliğin soluğu bu geniş ülkenin üzerine ağır ağır çökmüştür. İmalathane ile madene, tarla ile fabrikaya sinmiş bu soluk. Kör bir başkaldırı cadde ve sokaklarda sezdirmeden ilerliyor. Onu umudun kıvılcımı ile ateşlemek, görüşün ışığında tutuşturmak ve soluk bir memnuniyetsizliği bilinçli bir toplumsal eyleme dönüştürmek; işte günümüzün haykıran sorunu budur. Tamamlanması için çağıran yüce görev budur. Çalışalım o zaman; yeniden doğmanın önündeki bütün engeller infilak etsin!
The Blast‘tan
Cronaca Sovversiva
Luigi Galleani’nin Haziran 1903’te ilk sayısını çıkardığı Cronaca Sovversiva, sekiz sayfadan az olmasına rağmen, militan üslubuyla 5000 aboneye kadar ulaşmıştı. Genellikle göçmen İtalyan işçileri arasında etkili olan Cronaca Sovversiva’da, halkın düşmanları olarak nitelendirilen patronlar, grev kırıcılar gibi kişilerin ayrıntılı adresleri yayınlanıyordu.
Cronaca Sovversiva, Galleani ve diğer editör yoldaşlarının tutuklanması sonucunda, Temmuz 1918’de yayın hayatını noktaladı.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
The post Anarşist Yayınlar Dizisi (1): Kuzey Amerika’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>