anarşist – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 31 Dec 2019 15:34:04 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Yunanistan’da Halk, 16 Yaşındaki Anarşist Alexis’in Katilinin Serbest Bırakılmasına Karşı Sokaklarda https://meydan1.org/2019/08/01/yunanistanda-halk-16-yasindaki-anarsist-alexisin-katilinin-serbest-birakilmasina-karsi-sokaklarda/ https://meydan1.org/2019/08/01/yunanistanda-halk-16-yasindaki-anarsist-alexisin-katilinin-serbest-birakilmasina-karsi-sokaklarda/#respond Thu, 01 Aug 2019 16:40:57 +0000 https://seninmedyan.org/?p=47464 2008 yılında Yunanistan’ın Atina Exarchia Meydanı’nda polis kurşunuyla katledilen 16 yaşındaki anarşist Alexis Grigoropoulos’un katili olan polis dün serbest bırakıldı. Halk karara tepki göstererek meydanları ateş alanına çevirdi. Anarşist Alexis’i öldüren katil polis Epaminondas Korkoneas, son seçimlerde iktidardan düşen sol parti SYRIZA döneminde yürürlüğe giren yeni Ceza Kanunu’ndan faydalanarak serbest bırakıldı. 8 Temmuz’da iktidardan düşen SYRIZA’nın […]

The post Yunanistan’da Halk, 16 Yaşındaki Anarşist Alexis’in Katilinin Serbest Bırakılmasına Karşı Sokaklarda appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

2008 yılında Yunanistan’ın Atina Exarchia Meydanı’nda polis kurşunuyla katledilen 16 yaşındaki anarşist Alexis Grigoropoulos’un katili olan polis dün serbest bırakıldı. Halk karara tepki göstererek meydanları ateş alanına çevirdi.

Anarşist Alexis’i öldüren katil polis Epaminondas Korkoneas, son seçimlerde iktidardan düşen sol parti SYRIZA döneminde yürürlüğe giren yeni Ceza Kanunu’ndan faydalanarak serbest bırakıldı. 8 Temmuz’da iktidardan düşen SYRIZA’nın çıkardığı yasa, 20 yıl veya daha fazla hapis cezasının üçte birini geçirenlerin serbest bırakılmalarına olanak tanımıştı.

Grigoropoulos ailesini temsil eden avukat Zoe Konstantopoulou, kararın “yine bir Korkoneas’ın eline silah vereceğini” söyleyerek karara itiraz etti.

Alexis Grigoropoulos, Yunanistan’da 2008’de Exarchia Meydanı’nda eylemcilere ateş eden Epameinondas Korkoneas’ın tabancasından çıkan kurşunla göğsünden vurulmuş ve olay yerinde yaşamını yitirmişti. Alexis’in ölümü Yunanistan’da infial yaratmıştı. Başta Atina olmak üzere tüm ülkede anarşistler ve hükümet karşıtları polise karşı ayaklanmış, çatışmalar yaklaşık iki hafta sürmüştü.

The post Yunanistan’da Halk, 16 Yaşındaki Anarşist Alexis’in Katilinin Serbest Bırakılmasına Karşı Sokaklarda appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/08/01/yunanistanda-halk-16-yasindaki-anarsist-alexisin-katilinin-serbest-birakilmasina-karsi-sokaklarda/feed/ 0
Geçmişten Günümüze Liberter Kavramı – Furkan Çelik https://meydan1.org/2018/11/15/gecmisten-gunumuze-liberter-kavrami-furkan-celik/ https://meydan1.org/2018/11/15/gecmisten-gunumuze-liberter-kavrami-furkan-celik/#respond Thu, 15 Nov 2018 19:24:35 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/15/gecmisten-gunumuze-liberter-kavrami-furkan-celik/ Liberter Kavramı Doğuyor Henüz 27 yaşındayken Fransa’daki 1848 ayaklanmalarına katılan Joseph Dejacque, ilk hapishane deneyimini bu olay sonrasında yaşamış, bu süreçte tanıştığı anarşist düşünürlerle beraber anarşist fikirleri geliştirmeye başlamıştı. Anarşist komünist bir anlayışı savunan ve dünya anarşizmine önemli katkılar sağlayan Dejacque, toplumsallaşmak için hareket eden anarşistlerin yanında yer almıştı. Joseph Dejacque, “liberter” kavramını da ilk […]

The post Geçmişten Günümüze Liberter Kavramı – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
CNT’nin 1910’da Barcelona’da gerçekleştirdiği kongre.

Liberter Kavramı Doğuyor

Henüz 27 yaşındayken Fransa’daki 1848 ayaklanmalarına katılan Joseph Dejacque, ilk hapishane deneyimini bu olay sonrasında yaşamış, bu süreçte tanıştığı anarşist düşünürlerle beraber anarşist fikirleri geliştirmeye başlamıştı.

Anarşist komünist bir anlayışı savunan ve dünya anarşizmine önemli katkılar sağlayan Dejacque, toplumsallaşmak için hareket eden anarşistlerin yanında yer almıştı.

Joseph Dejacque, “liberter” kavramını da ilk kez Proudhon’a eleştiri mahiyetinde yazdığı bir açık mektupta dillendirmişti. 1857 yılında yayınladığı “İnsan, Erkek ve Kadın Üzerine” adlı mektupta ayrıca Proudhon’u, aile içinde erkeğin kadın üzerinde kurduğu iktidarlı ilişkiyi görmediğini söyleyerek eleştirmişti: “Eğer konuşmak istiyorsan bizimle konuş, bilinen ve bilinmeyen hakkında, şeytan olan tanrı ve hırsızlık olan mülkiyet hakkında; ama erkek hakkında konuşurken onu despot bir ilah yapma, çünkü erkek şeytandır diye karşılayacağım seni. Ona azıcık bile zeka atfetme çünkü bu yalnızca işgal etme hakkıyla, aşkın ticarileşmesi ile ve tamamı kadından ve onun ruhundan gelen ürünlerin ve kapitalin kullanımıyla mümkün olmuştur. Ona sakın onun olmayan bir şey atfetme, ya da senin cümlelerinle söyleyeyim “mülkiyet hırsızlıktır” …sesini tersi için haykır, kadının erkek tarafından sömürülmesine karşı sesini çıkar!”

Joseph Dejacque, aynı zamanda devlet, din, mülkiyet, aile gibi yapıların birbirleriyle bağlantılı mekanizmalar olduğunu söyleyerek hepsinin ortadan kaldırılmasını savunmuştu. İşçinin çalıştığı kadarını aldığı kolektivist modelleri olumsuzlayarak komünist bir anlayışla herkesin yeteneği kadarını verip ihtiyacı kadarını alması gerektiğini düşünmüş ve Proudhon’un mülkiyet eleştirisinin komünist amaçlara doğru evriltilmesi gerektiğini belirtmişti.

Amerika’da Liberter Dergi

Joseph Dejacque, Fransa devleti tarafından sürgün edilmesinin ardından, 1852 yılında ilk önce Londra’ya oradan da 1956 yılında Amerika’ya gitmişti. 1858 yılında New York’ta “Journal du Mouvement Social La Libertaire” adlı bir anarşist gazete çıkartma girişimine girdi. La Libertaire gazetesi aynı zamanda “liberter” kavramının siyasi olarak kullanıldığı ilk yayındı.

Liberter Eşittir Anarşist

Bir sonraki “liberter” kavramı, “liberter komünizm” terimi ile 1880 yılında La Havre Fransa Bölgesel Anarşist Kongresi tarafından kullanılmıştı. Kongre tarafından bir sonraki yıl “Liberter veya Anarşist Komünizm” adlı bir manifesto yayımlanarak liberter komünizmin çerçevesi çizildi. Böylece liberter terimi yavaş yavaş anarşistlere alternatif olmaya başladı. Bu kullanımın yaygınlaşması da, özgürlükçülüğün bir dönem boyunca sadece anarşizmle anılmasından kaynaklı.

1895 yılında Sébastien Faure ve Louise Michel, Fransa’daki La Libertaire gazetesini yayınladı. Paris Komünü sonrası Fransa devletinin artan baskıları karşısında kendilerine “liberter” demek ve yayınlarında anarşizmden böyle bahsetmek, Fransa’daki anarşistler için stratejik bir tercihe dönüştü.

1900’lü yıllara gelindiğinde Kropotkin kendi ideallerini anlatırken “liberter-komünizm” ve daha sonra ise “anarşist-komünizm” kavramlarıyla makaleler yazdı. Vanzetti Amerika’da tutsak düştüğü yıllarda yazdığı bir mektupta şöyle dedi: “Sonuçta sosyal demokratlar, sosyalistler, komünistler ve IWW gibi hepimiz sosyalistiz. Bizimle diğer hepsi arasındaki temel fark, onlar otoriteryen, biz liberteriz; Onlar kendi devlet ya da hükümetlerine inanıyorlar; Biz hiçbir devlet ya da hükümetin olmamasına inanıyoruz.”

CNT ise 1919’da Zaragoza’da gerçekleştirdiği kongrede hedefini devrim ve liberter bir komünizm olarak vurguladı.

Sosyalist Liberterler

“Liberter” kavramı anarşistler dışında ilk kez, eski anarşist olan daha sonra kendisini “liberter sosyalist” olarak tanımlayan Francesco Saverio Merlino tarafından kullanılmıştır. Anarşist olduğu yıllarda avukatlık yapan Merlino, İtalya Kralı I. Umberto’yu suikast eylemi ile öldüren anarşist Gaetano Bresci’nin de avukatlığını yapmıştır. Ayrıca Errico Malatesta ile anarşizm fikirlerini geliştirme noktasında birçok kez beraber çalışmıştır. Daha sonrasında kendisini “liberter sosyalist” olarak adlandırmasının temel nedeni, kendisini parlamenter mücadele rüyasına kaptırmasıdır.

Yakın dönemde İngiltere’de 1960-1992 yılları arasında Solidarity grubu kendisini otoriter sosyalizme alternatif olarak görerek “liberter sosyalizmi” savunmuştur. Bolşevik Parti’nin Rus Devrimi’ni otoriter bir şekilde yönetmesiyle yaşanan olumsuz deneyimlere muhalefet eden bazı sosyalistler farklı yollar kullanmıştır. Örneğin “hiyerarşik olmayan bir işçi örgütlenmesi mümkün olur mu?” sorusuyla bu adımı atanlardan biri olarak Anton Pannekoek ve Paul Mattick gibi isimler sık sık “liberter sosyalist” olarak adlandırılmıştır. Fakat her ne kadar farklı arayışlara gidilse de marksizmin temelinde yatan otorite hiçbir zaman yıkılmamıştır. Bu arayışlar, “liberter sosyalizm” kavramı ile sadece bir umut olarak kalmıştır.

Böylece “liberter” kavramı anarşistlerden daha geniş kesimi niteleyen bir hale bürünmüştür. Sosyalizmin içindeki hiyerarşiye karşı birçok birey kendini böyle ifade etmeyi tercih etmiştir.

Kapitalistlerin “Liberteryen” Kavramı

Latince “liber” (özgür) kökünden türeyen liberal kavramı, siyasi ve ekonomik olarak liberter kavramından çok ayrı bir yerdedir. Kökü eski yunan sofistlerine dayandırılan kavram, modern anlamda ilk kez Adam Smith tarafından 1776 yılında yazılan “Milletlerin Zenginliği” kitabında “liberal ihracat ve ithalat sistemi” olarak kullanılmıştır.

1950’lerin Amerikasında ekonomist Murray Rothbard’ın manipülasyonları ve akademideki baskıları nedeniyle “liberteryanizm” kavramı, mülkiyet karşıtı anarşistlerin karşısında mülk savunuculuğu yapanların tanımı olmaya başlamıştır.

Murray Rothbard “Amerikan Sağının İhaneti” adlı kitabında bu durumu şöyle anlatmıştır: “1950’lerin sonunda biraz öne çıkmamızın memnuniyet verici bir yönü ise hatırladığım kadarıyla ilk defa, ‘bizim taraf’ düşman taraftan çok önemli bir kelimeyi ele geçirdi… ‘Liberter’ uzun zamandır sol-kanat anarşistin kibarcasıydı, yani özel mülkiyet karşıtı anarşistler, komünist ya da sendikalist cinsinden. Ama şimdi onu ele geçirdik. Üstelik daha düzgün bir biçimde, etimoloji bakış açısıyla; çünkü biz bireysel özgürlüğün ve dolayısıyla bireyin mülkiyet hakkının savunucularıyız.”

Tabi kavramın bu duruma düşmesi Joseph Dejacque’ın, Paris Komünarlarının, Louise Michel’in, Kropotkin’in, Vanzetti’nin, CNT Zaragoza kongresinde “Yaşasın liberter komünizm!” diye haykıran binlerce işçinin muhtemelen kemiklerini sızlatmıştır.

Liberter kavramının ortaya çıkışı, ilerleyişi ve geldiği son birbirlerinden çok farklıdır. Bu kavramı sahiplenmek, tarihteki liberter yoldaşlarımızı sahiplenmeye denk düşmektedir. 161 yıl önce özgürlüğü ön plana koyan bir kavram olarak ortaya çıkan, fakat iktidarlar ortaya çıktığından beri bir düşünce ve eylem olarak kendini var eden “liberterlik” yani özgürlükçülük; her ne kadar billboardlarda, reklamlarda, kapitalizmin tüketim çılgınlığını tanımlamakta kullanılsa da, gerçek anlamı ile birlikte yine anarşistler tarafından sürdürülen ilişki biçimlerinde var olmaya devam edecektir.

Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

The post Geçmişten Günümüze Liberter Kavramı – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/15/gecmisten-gunumuze-liberter-kavrami-furkan-celik/feed/ 0
EĞiTiLMEK iSTEMiYORUZ https://meydan1.org/2018/11/08/egitilmek-istemiyoruz/ https://meydan1.org/2018/11/08/egitilmek-istemiyoruz/#respond Thu, 08 Nov 2018 14:47:15 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/08/egitilmek-istemiyoruz/   Yaşamımızın örgütlenmesi için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye özgürce ulaşmak isteyen biz anarşistler, ne devlet okulunda ne özel okulda eğitilmek istemiyoruz. Eğitim değil bilgiyi özgürce paylaşmak istiyoruz. Yeni Başkanlık Sistemi’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “masanın üzerindeki tuzluğu değiştirerek ‘sistem değişti’ demeyeceğiz, masayı yeniden inşa edeceğiz” diyerek iddialı bir başlangıç yaptı. Oysa Selçuk, son yüzyılda […]

The post EĞiTiLMEK iSTEMiYORUZ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Yaşamımızın örgütlenmesi için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye özgürce ulaşmak isteyen biz anarşistler, ne devlet okulunda ne özel okulda eğitilmek istemiyoruz. Eğitim değil bilgiyi özgürce paylaşmak istiyoruz.

Yeni Başkanlık Sistemi’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “masanın üzerindeki tuzluğu değiştirerek ‘sistem değişti’ demeyeceğiz, masayı yeniden inşa edeceğiz” diyerek iddialı bir başlangıç yaptı. Oysa Selçuk, son yüzyılda değişen 80’i aşkın Milli Eğitim Bakanı’ndan sadece biri. Yani ortalama 1,5-2 yıl görevde kalmış 80 bakan. Kimisi darbecilerin emriyle Öğretmenler Günü icat etmiş, kimisi kredili geçme sistemini getirmiş, ama fazla uzun sürmemiş. Kimisi allayıp pullayıp SBS diye bir sistem getirmiş, ama bir sonra gelen bakan uygulamadan kaldırmış. Kimisine yürü ya kulum denmiş, aynı dönem önce rektör, sonra YÖK Başkanı, sonra da Bakan olmuş; kimisinin de Fatih Projesi daha doğmadan çökmüş. Yani bırakın masayı yeniden inşa etmeyi, kimse masanın çıkan çivisini bile çakamamış, çakmamış.

İnsanın aklına İkinci Abdülhamid’in Maarif Nazırı’nın söylediği sözler geliyor. Kimi kaynaklara göre Haşim Paşa, kimi kaynaklara göre Emrullah Efendi’nin söylediği: “Şu mektepler olmasa, maarifi (eğitimi) ne güzel idare ederdim” sözü devletle eğitim ilişkisini bir güzel özetler nitelikte.

Devlet Okulları: Devletin İdeolojik Okulları

Eğitim esas olarak devletin görevidir diye düşünenler olacaktır. Oysa eğitim devletin hizaya getirme araçlarından biridir. Yani devletin derdi ve eğitimle amaçladığı şey, sistemin kalıbına sokulmuş bireyler yetiştirmektir. Gerisi illüzyondur.

Eğitim aynı zamanda bireyin devlete ve sisteme itaat ettirilmesi ve bu itaat durumunun sürdürülmesi esasına dayanır. Bu itaat ilişkisi okul aracılığıyla kurulur.

Disipline edici ve itaatkarlaştırıcı özelliğinin keşfedilmesinden sonra belli yaş aralığındaki her birey için zorunlu hale getirilen eğitim, günümüzde doğrudan devlete bağlı ya şahıslar ya da şirketler tarafından kurulan özel okullarda sürdürülmektedir. Bunun yanı sıra, kendisini alternatif olarak niteleyen okullar da giderek yaygınlaşmaktadır.

Müfredatından müdürüne, boyasından badanasına her şeyini devletin belirlediği devlet okulları, ailede temelleri atılan itaat ilişkisini ve tahakkümü sistematikleştirir. Ezberci, sorgulamayan, soru soramayan bir öğrenci modeli üzerinden işlemesi bir yana, devletin bütün milliyetçi ve militarist söylemleri de hem ders kitaplarında yazılanlar, hem de derslerin uygulanış biçimiyle aktarılır. Tarih de, coğrafya da, diğer kültür dersleri de, devletin resmi ve milli görüşünün paralelinde işlenir. “Denize dökülen düşmanlar”, “bizi parçalamak isteyen komşular” gibi konular sık sık tekrarlanır. Devlet bilgiyi kendi çıkarına değiştirerek manipüle eder, doğru ve gerçek bilgiye erişimi engeller, yasaklar.

Okulda sıkça yapılan tören ve anmalar, marş okumalar, sıraya geçip hazır ol’a durmalarla okuldaki bireyin, sanki savaşa hazırlanan bir asker gibi olması amaçlanır. Öğretmenin, müdür yardımcılarının ve müdürün her dediğine uymaya zorlanan, itiraz etme ya da karşı çıkma imkanı verilmeyen öğrenci, bu hiyerarşik sistemin içinde kaldıkça kendisi de alt sınıfları ezen bir konuma sürüklenir. Bir süre sonra bu durumu içselleştirecek olan öğrenci, devletin istediği nitelikte bir kişiye dönüşür.

Devlet, kendine ait okulları her köye, her mahalleye açarak etnik ya da kültürel olarak farklı bölgelerde yaşayan, doğuştan devletin resmi dilinden farklı bir dili konuşan öğrencileri; devletin resmi ideolojisi ve resmi dili ile şekillenmesine zorlar. Okullar bu asimilasyonun yoğunlaştığı yerlerdir. Yatılı bölge okulları ve eğitim enstitüleri gibi modeller de bu asimilasyonun merkezi haline gelmiştir.

Devlet, kendine bağlı okulların bazılarını meslek, bazılarını da imam hatip olarak adlandırarak ya kapitalizme ucuz işgücü sağlar ya da muhafazakarlaşma ideolojisi paralelinde mevcut potansiyeli elinde tutar. “Dindar nesil” oluşturma projesinde imam hatiplerin etkisi büyüktür.

Paran Varsa Okul Özel

Özel okulların devlet okullarından ilk farkı; gri duvarlar yerine rengarenk boyanmış duvarlarla bizleri karşılıyor oluşudur. Bunun bir bedeli vardır elbette. Bu, kayıt için gidildiğinde “müşteri temsilcisi” tarafından kibar bir dille izah edilir. Çünkü burada her öğrenci aslında iyi bir müşteri. İstenirse taksitle de ödenebilir, sorun değil! Onun dışında müfredat hemen hemen aynı, ama belki sınav sistemine daha iyi hazırlanmış öğrencilere rastlanabilir, çünkü daha çok bir dershane gibi işler özel okullar. Zaten kılık kıyafette de belli bir serbestlik var, elbette belirtilen yerlerden satın alınmak şartıyla istenilen kombinle okula gelmek mümkün. Maksat okul aile birliği kazansın.

Özel okulların tercih edilmesinde bir başka faktör de çocuğunun dini eğitimi almasını istemeyen velilerin oluşu. Ancak öğrenci, devlet okulundaki gibi başını kapatmaya ya da sure ve dua ezberlemek zorunda bırakılmasa da yine özel okullarda da kimi sembol ya da simgeler karşısında ve başka büstlerin önünde başını eğmek durumunda kalacaktır.

Özel okul öğrencilerinin bilimsel çalışmalara yöneldikleri gibi bir yaygın kanı mevcuttur. Bu da, bu okulların seçilmesinde bir tercih sebebidir. “Bilimsel eğitim” de, olsa olsa daha çok para kazanmak için özel okulların reklam kampanyalarında sıkça kullandıkları bir argümandan başka bir şey değildir.

Devletin ve Kapitalizmin Kontrolünde Olmayan Okul Olabilir mi?

Okulun din ve devletle olan tarihsel ilişkisi, bilginin toplumsallaşması ve özgürleşmesi önünde hep bir engel olmuştur. Bilgiyi tek elde tutmak, toplumu baskı altında tutmanın meşrulaştırılması ve gerçeğin kolay manipüle edilmesi için okul, iktidar için en kullanışlı araçtır.

Toplumsal bir devrim inşa edilirken, bilginin toplumsallaştırılması yani belirli bir grubun elinden çıkarılması, anarşizm tarihinde önemli çabaya işaret eder. Anarşist devrimin yaşama geçirildiği İberya’da “Modern Okul” işte tam da bu çabanın somutlaştırılmasıdır. Francisco Ferrer ismi bu çabada öne çıkan bir isimdir. “Çocukların eğitiminde değişim isteyenlerin önünde iki yol vardır: Birincisi, çocuğun yeteneklerini iredeleyip mevcut ders sisteminin yetersizliğini ve değiştirilmesini gerektiğini bilimsel olarak kanıtlayarak okulu dönüştürmeye çalışabilirler. Ya da modern toplumun temeli haline gelen zulüm, aldatma ve yalanı reddeden ilkelere ve ideale uygun yeni okullar kurabilirler.”

Ferrer, bilginin toplumsallaştırılması noktasında “modern okul” deneyimiyle, devlet ve dinin gelecek nesli kontrol etme politikaları ve buna karşı ne yapılabileceğini en somut şekilde göstermiştir.

Özgür bilginin imkanı ve toplumsallaştırılması, bir sorun olarak Ferrer’in modern okul deneyiminden yıllar sonra gündeme gelmiş ve “alternatif” çabalar oluşturulmaya başlanmıştır.

Bir yandan devletin milliyetçi-muhafazakar eleği, diğer yanda kapitalizmin sözde özgür ama paralı, sisteme entegrasyon aracı okula karşı alternatif çabalar (Waldorf, Montessori, Reggio Emillia vb.) 20. yüzyılın başında artmıştır. Bu çabaların hepsi mevcut eğitim yöntemine de sisteme de karşıdır.

Özünde sistem karşıtı, eğitim karşıtı, özgürlükçü bireylerin yöntem ve metodlarından yola çıkılarak hayata geçirilmiş olan bu tarz okulların bir kısmı, zamanla, özellikle ekonomik olarak devlet ve özel okul sisteminin gücüne yenik düştüklerinden ya da düşünsel olarak bir kayma yaşadıklarından, “alternatif” olma özelliklerini yitirmişlerdir. Kapitalizmin para kazanma alternatifine dönüşmüşlerdir. Çocuklarını farklı bir eğitim içerisine kattıklarını düşünenlerden çok da az olmayan paralar temin etme ile işleyen alternatif okulların bir kısmı, alternatif sözcüğünün de içini iyice boşaltmışlardır.

Güncel bir örnek olarak, Tayyip Erdoğan’ın oğlu üzerinden sahip olduğu Türgev, alternatif metodları ile bilinen Montessori’ye ait yöntemleri uygulamak üzere harekete geçmiş, bunun ilk adımı olarak şehirlerin ilan panolarında büyük ilanlar vererek bunu duyurmuştu.

Alternatif okulların bir kısmının, devlet ve kapitalizm eliyle manipülasyonuna rağmen, bilgiyi özgür ve didaktik olmayan bir şekilde toplumsallaştırmaya dönük deneyimler yok değildir. Mesele alternatif okulların devlet müfredatına ve kapitalizmin eğitim pazarına yenik düşmeden varlığını sürdürebilmeleri. Dünyanın farklı coğrafyalarında, bu kaygılarla süren birçok deneyim aslında alternatif modellerin bu alandaki önemini gözler önüne seriyor. Kendilerine okul demeden, yaptıkları işi eğitim diye nitelemeden, bilgiyi yaş hiyerarşisi gütmeden paylaşan çabalar, bugün her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaç durumunda.

Eğitilmek Değil Bilgiyi Özgürce Paylaşmak İstiyoruz

Yukarıda kısaca devlet okullarının, özel okulların ve sözde alternatif olduğunu iddia eden okulların eğitimle olan ilişkisini gözden geçirdik. Anlaşıldığı üzere, bu modeller bizi itaatkarlaştırmadan bilgiye götürebilir nitelikte değil. İsimleri, renkleri, yöntemleri farklı da olsa, hepsi bizi bir mekana ve zamana hapsederek eğitimi dayatıyor.

Bilginin bu şekilde kontrol altında tutulması, toplumsallaştırılmak istenmemesi ve manipülasyonu iktidarın konumunu sürdürmesinin yegane koşulu olduğundan; bilginin özgürleştirilmesine ve özgürce paylaşılmasına tam da içinde bulunduğumuz zamanda her zamankinden fazla ihtiyaç var.

Yaşamımızın örgütlenmesi için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye özgürce ulaşmak isteyen biz anarşistler ister devlet okulunda, ister özel okulda olsun eğitilmek istemiyoruz. İtaatkarlaştıran eğitimi değil, özgür bilgi paylaşımını savunuyoruz. Yaşamlarımız için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye bu yöntemle ulaşıyoruz ve bilgiyi bu yöntemle paylaştıkça çoğaltıyoruz.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

 

 

The post EĞiTiLMEK iSTEMiYORUZ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/08/egitilmek-istemiyoruz/feed/ 0
Trans Tutsak Diren Coşkun Ölüm Orucunda https://meydan1.org/2018/01/31/trans-tutsak-diren-coskun-olum-orucunda/ https://meydan1.org/2018/01/31/trans-tutsak-diren-coskun-olum-orucunda/#respond Tue, 30 Jan 2018 21:07:27 +0000 https://seninmedyan.org/?p=27840 Lgbti Derneği Sözcüsü Kıvılcım Arat Diren Coşkun’un  25 Ocak itibari ile ölüm orucuna başladığını duyurdu. Tekirdağ 2 nolu Hapishanesinde tabutlukta tutulan Diren Coşkun hakkında sosyal medyadan yaptığı duyuruda bugün Diren Coşkun’u ziyarete gittiğini belirterek Coşkun’un tüm demokratik kamuoyuna bir mesajı olduğunu söyledi: “Burada insan onuruna aykırı birçok uygulamaya maruz kalıyorum. Üzerimizdeki ağır tecridin kaldırılması, gasp […]

The post Trans Tutsak Diren Coşkun Ölüm Orucunda appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Lgbti Derneği Sözcüsü Kıvılcım Arat Diren Coşkun’un  25 Ocak itibari ile ölüm orucuna başladığını duyurdu. Tekirdağ 2 nolu Hapishanesinde tabutlukta tutulan Diren Coşkun hakkında sosyal medyadan yaptığı duyuruda bugün Diren Coşkun’u ziyarete gittiğini belirterek Coşkun’un tüm demokratik kamuoyuna bir mesajı olduğunu söyledi:

Burada insan onuruna aykırı birçok uygulamaya maruz kalıyorum. Üzerimizdeki ağır tecridin kaldırılması, gasp edilen ameliyat ve tedavi hakkımın iadesi için bedenimi ölüme yatırıyorum. 25 Ocak’tan beri ölüm orucu eylemine başladığımı demokratik kamuoyunun bilgisine sunuyorum.”

“Ben Ölüme Yatmışım Siz Hangi Cezadan Bahsediyorsunuz!”

Arat, Coşkun’un söylediklerini şöyle aktardı : “Ameliyat ve tedavi hakkım engellenecekse ve üzerimizdeki tecrit kalkmayacaksa ölümü tercih ederim. Burada insan onuruna aykırı bir çok uygulamaya maruz kalıyoruz. Ağustos ayından beri tutukluyum ve hala bir cımbız alabilmek için dilekçe yazıp duruyorum. Kantinde yalnızca traş köpüğü, jilet, erkek iç çamaşırı gibi erkeklere özgül ihtiyaçlar var. Bir insan tutuklandığından beri 3 defa intihar ediyorsa büyük bir sıkıntı vardır değil mi? 3 defa intihar girişimim oldu ama hala ne bir adım atılıyor, ne cevap veriliyor? 1.Sulh Mahkemesine dilekçe yazdım, doğru yere başvurmama rağmen Nöbetçi Sulh’a yönlendirdiler. Onlarda yanlış diyerek tekrar 1.Sulh hukuk mahkemesine yönlendirdiler. Tutuklandığım günden beri hukuk ve sağlık sisteminin içinde sürekli hak yoksunluğu yaşıyorum, sürekli keyfi uygulamalarla karşılaşıyorum… T.dağ 2 No’luda sürekli yaşadığımız şeyler; haktan yoksun bırakma, hak gasbı, istismar, taciz, tecrit. Ölüm Orucundan vazgeçirmek için Hapishane yönetimi ceza ile tehdit ediyor sürekli. Ben de ‘Ölüme yatmışım, siz hangi cezadan bahsediyorsunuz’ diyorum”

Diren Coşkun geçtiğimiz temmuz ayında “örgüt üyesi olmak” ithamıyla tutuklanmış ifadesinde “… Anarşistim bana verilen cezayı kabul etmiyorum” demişti.

The post Trans Tutsak Diren Coşkun Ölüm Orucunda appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/01/31/trans-tutsak-diren-coskun-olum-orucunda/feed/ 0
Ben Neden mi Hırsızım? – Furkan Çelik https://meydan1.org/2017/12/20/ben-neden-mi-hirsizim-furkan-celik/ https://meydan1.org/2017/12/20/ben-neden-mi-hirsizim-furkan-celik/#respond Wed, 20 Dec 2017 12:50:46 +0000 https://test.meydan.org/2017/12/20/ben-neden-mi-hirsizim-furkan-celik/ Eğer ortada bir hırsızlık varsa, her şey yalnızca bazı insanlara ait olduğu içindir; bir tarafta bolluk, diğer tarafta yokluk vardır. Anarşist Marius Jacob   Marius Jacob, Eylül 1879 yılında bir liman kenti olan Marsilya’da dünya gelmişti. Henüz 11 yaşındayken çalışma sertifikasını almış, yaşadığı kentin koşulları nedeniyle gemilerde çalışmaya başlamıştı. 16 yaşında denizde geçirdiği kaza ve […]

The post Ben Neden mi Hırsızım? – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Eğer ortada bir hırsızlık varsa, her şey yalnızca bazı insanlara ait olduğu içindir; bir tarafta bolluk, diğer tarafta yokluk vardır.

Anarşist Marius Jacob

 

Marius Jacob, Eylül 1879 yılında bir liman kenti olan Marsilya’da dünya gelmişti. Henüz 11 yaşındayken çalışma sertifikasını almış, yaşadığı kentin koşulları nedeniyle gemilerde çalışmaya başlamıştı. 16 yaşında denizde geçirdiği kaza ve fırtınalı okyanusların onu sürekli hasta etmesi sebebiyle “ayağının toprağa basması gerektiği”ni düşünerek gemilerdeki işini bırakmıştı.

1896’da Fransa’ya dönen Jacob, matbaada dizgicilik işine başladığı sırada Kropotkin’in anarşist fikirleriyle tanıştı. Anarşistlerin düzenlediği toplantılara katılarak onlarla iletişim kurdu. Paris Komünü’nden beri toplumsal bir ayaklanmanın olmadığı Fransa’da, devletin anarşistlere yönelik baskıları oldukça yoğundu. Anarşistlerse bu baskılı dönemde bir yandan bireysel eylemlere yönelirken diğer yandan gizli toplantılarla örgütlenme çalışmaları içerisindeydiler. Ravachol gibi birçok anarşistin eylemleri, aynı tarihlerde anarşistlerle tanışık olan Jacob’u da etkilemişti.

Aynı dönemdeki sosyalistlerin hedefi ise, yasal yollarla seçilip parlamentoya girmekti. Jacob bu durumu görmesinin ardından ilk eylemini, seçim sandıklarının muhafaza edildiği binada, sandıklara bomba yerleştirip patlatarak gerçekleştirmişti. Komünü unutanlara çok sert bir mesajdı bu… Bu eylemi sebebiyle 6 ay tutsak edilen Jacob, hapishaneden çıktığında fikirleri daha da netleşmişti. Çıkar çıkmaz zenginlerin evlerine girerek soygunlar yapmaya başladı. Çaldıklarını anarşistlerin sendikalarına, dergilerine ve matbaalarına dayanışma olarak veriyordu. Bir hırsızlık sırasında yakalanmasının ardından deli taklidi yapmış ve hapishane yerine deliler hastanesine gönderilmişti. Buradan kaçmaksa Jacob için çocuk oyuncağıydı.

Gece İşe Çıkan İşçiler

1900-1903 yılları arasında Jacob, 2-3 kişilik gruplar oluşturup birçok eve girerek hırsızlık yapmaya başladı. Seçtikleri evlerin hepsinin ortak bir özelliği vardı. Hepsi patronlar, hâkimler, askerler ve din adamları gibi toplumu yöneterek zengin olanların; kendi tabiriyle “sosyal paratistlerin” evleriydi. Bu evleri soymayı bir eylem olarak görüyordu. Soyduğu evlerin duvarlarına mesajlar bırakıyorlardı, mesajların altına “Gece İşçileri Çetesi” imzası atmayı da hiçbir zaman ihmal etmezlerdi. 3 senede 160’a yakın ev ve kilise soygunu gerçekleştirdikleri halde -polis dahil- hiç kimse bu çeteyi deşifre edememişti. Kimseler bu çetede kimlerin olduğunu bilmiyordu, tek bilinen işçi oldukları ve gündüz onlardan çalınanları akşam geri aldıklarıydı.

Gece İşçileri Çetesi’nde kimse zenginleşmemişti. Çete üyeleri gündüz emeklerini satarak çalışıyor, emeklerinin karşılığını alamadıkları için akşamları patronlarının evlerini soyuyorlardı. Hiçbir zaman zanaatkar, doktor ya da yoksul olan birinin evine girmemişlerdi. Patronlarsa her gün milyonlarca yoksulun evlerine girip onların lokmalarını çalıyordu. Bu, Gece İşçileri’nin eylemlerinin meşruluk kaynağıydı.

Pierre Loti ile Jacob’un Hikayesi

Bir keresinde bir eve giren Jacob hiçbir şey almadan evden çıkmıştır. Jacob ilk defa bir soygunu yarım bırakmıştır. Sonradan olayı anlattığında, evin roman yazarı Pierre Loti’ye ait olduğunu anlayınca evi soymaktan vazgeçtiğini ifade etmiştir.

Jacob ve Gece İşçileri, 21 Nisan 1903’te Abbeville’de soygun yaparken tuzağa düşürüldü. Çetenin yakalanması sırasında bir polisin vurulması dahil birçok şeyle suçlanan Jacob, 18 ay sonra çıkarıldığı mahkemede yaptığı tüm eylemleri savundu. Savunmasının son kısmında şöyle demişti;

“Tabi ki, ben de zor kullanarak ya da kurnazlıklarla bir başkasının emeğinin meyvelerine sahip olunması eylemini kınıyorum/onaylamıyorum. Fakirlerin mal varlığının hırsızı olan zenginlere karşı savaş açmamın sebebi de kesinlikle budur. Ben de hırsızlığın yasaklandığı bir toplumda yaşamak istiyorum. Ben hırsızlığı sadece -hırsızlıkların en kötüsü olan- bireysel mülkiyete karşı en uygun başkaldırı yöntemi olduğu için onayladım ve kullandım.

‘Sonucu’ ortadan kaldırmak için öncelikle ‘sebep’i ortadan kaldırmalısın. Eğer ortada bir hırsızlık varsa, her şey yalnızca bazı insanlara ait olduğu içindir; bir tarafta bolluk, diğer tarafta yokluk vardır. Mücadele yalnızca insanlar acı ve kederlerini, emek ve zenginliklerini ortaklaştırdıklarında, her şey herkesin olduğunda son bulacaktır.
Ben Devrimci Anarşistim. Ben devrimimi yaptım. Yaşasın anarşi!”

Mahkemede patronların ve özel mülkiyet sahiplerinin baskısıyla Jacob 20 yıl hapse mahkum edilerek Şeytan Adası’na sürgün edilir. Defalarca adadan kaçma girişiminde bulunduğu için 9 yılını tek kişilik hücrede geçirir. 1927 yılında serbest bırakıldıktan sonra Fransa’ya geri döner. Libertaire Gazetesi çevresinde faaliyet göstermeye başlayan Jacob, Sacco ve Vanzetti’nin idamına karşı yapılan kampanyalara katılır. Durruti’nin sürgündeyken İspanya’da ölüm cezasına çarptırılmasına karşı Durruti ve arkadaşlarıyla dayanışma içerisine girer. 1936’da toplumsal devrim sırasında İberya’ya giderek CNT’ye destek olur. Şeytan Adası’nda yıllarını geçirdikten sonra hırsızlıktan emekli olsa da, 1954’deki ölümüne dek fikirlerinden vazgeçmemiş; yasaklı, aranan anarşistleri evinde saklamış ve anarşist dergilerin çıkarılması için çaba harcamıştır.

 

Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Ben Neden mi Hırsızım? – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/20/ben-neden-mi-hirsizim-furkan-celik/feed/ 0
Yunanistan: Politeknik Direnişinin Ardından İşgal Geleneği Sürüyor https://meydan1.org/2017/11/17/yunanistan-politeknik-direnisinin-ardindan-isgal-gelenegi-suruyor/ https://meydan1.org/2017/11/17/yunanistan-politeknik-direnisinin-ardindan-isgal-gelenegi-suruyor/#respond Fri, 17 Nov 2017 10:22:10 +0000 https://seninmedyan.org/?p=20817 Yunanistan’da devrimci öğrenciler 14 Kasım 1973’de, askeri cuntaya karşı Atina Politeknik Üniversitesi’ni işgal etmişti. 44 yıl önce bugün 17 Kasım 1973′ de Yunan ordusu tanklarla üniversiteye girmiş ve çatışmalar sonucunda 75 kişi katledilmişti. Politeknik Direnişi’nin 44. yıldönümünde  anarşistler üniversite binasını işgal ettiler. Yaklaşık 70 anarşistin katılımıyla Çarşamba günü başlayan işgal bugün sabah saatlerinde sonlandırıldı. İşgalin ardından katliamın […]

The post Yunanistan: Politeknik Direnişinin Ardından İşgal Geleneği Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yunanistan’da devrimci öğrenciler 14 Kasım 1973’de, askeri cuntaya karşı Atina Politeknik Üniversitesi’ni işgal etmişti. 44 yıl önce bugün 17 Kasım 1973′ de Yunan ordusu tanklarla üniversiteye girmiş ve çatışmalar sonucunda 75 kişi katledilmişti.

Politeknik Direnişi’nin 44. yıldönümünde  anarşistler üniversite binasını işgal ettiler. Yaklaşık 70 anarşistin katılımıyla Çarşamba günü başlayan işgal bugün sabah saatlerinde sonlandırıldı. İşgalin ardından katliamın 44. yıldönümünde gerçekleştirilecek anmalar için pek çok insan üniversite çevresinde toplanmaya başladı.

Anarşistler aynı zamanda anarşist tutsaklar Nikos Maziotis ve Pola Roupa için de dayanışmalarını haykırdılar.

The post Yunanistan: Politeknik Direnişinin Ardından İşgal Geleneği Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/17/yunanistan-politeknik-direnisinin-ardindan-isgal-gelenegi-suruyor/feed/ 0
Azerbaycan’da Anarşizm – Mammad Azizov https://meydan1.org/2017/11/15/azerbaycanda-anarsizm-mammad-azizov/ https://meydan1.org/2017/11/15/azerbaycanda-anarsizm-mammad-azizov/#respond Wed, 15 Nov 2017 08:46:34 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/15/azerbaycanda-anarsizm-mammad-azizov/ 20. yüzyılın başlarında Rusya’da halk ile iktidar arasında gerilimin artması çar hükümetinin daha baskıcı bir tutum takınmasına yol açıyordu. Polisin, askerin ve çarlık bürokrasisinin gücü arttırılırken daha önceden yerel yönetimlere tanınan ayrıcalıklar ve siyasal haklar geri alınıyordu. 1905-1907 tarihlerinde anarşizm Rusya gerçekliğinde teorik yönden pratik-siyasi bir harekete dönüştü. Kafkasya’da anarşist fikirlerin yayılması 1905 yılında Kutaisi, […]

The post Azerbaycan’da Anarşizm – Mammad Azizov appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

20. yüzyılın başlarında Rusya’da halk ile iktidar arasında gerilimin artması çar hükümetinin daha baskıcı bir tutum takınmasına yol açıyordu. Polisin, askerin ve çarlık bürokrasisinin gücü arttırılırken daha önceden yerel yönetimlere tanınan ayrıcalıklar ve siyasal haklar geri alınıyordu.
1905-1907 tarihlerinde anarşizm Rusya gerçekliğinde teorik yönden pratik-siyasi bir harekete dönüştü. Kafkasya’da anarşist fikirlerin yayılması 1905 yılında Kutaisi, Groznı, Elisavetpol, Tiflis’te başladı. Fakat 1904’te ortaya çıkmış ve en gelişmiş anarşist hareketin merkezi Bakü’ydü.

OHAL’de Bakü

Ocak 1902’de Bakü’de “olağanüstü hal” ilan edildi. Polis yargı düzenini aşarak işçi hareketleri ve siyasal ajitasyonla uğraşabilme olanağı bulmuş oldu. Şubat 1905’de Bakü’de sıkıyönetim ilan edilerek geçici genel vali atandı. O yaz Bakü’nün “kuşatma altında” (na osadnom polozhenii) olduğu ilan edildi. Birinci Dünya savaşının başlamasına kadar çar her altı ayda bir Bakü’de olağanüstü halin sürdüğünü bildiren kararname yayımlıyordu, savaşın başlamasıyla birlikte Bakü’de sıkıyönetime dönüldü.

Anarşist düşüncenin Bakü’de ortaya çıkması ve bir harekete dönüşmesi tam da devletin en saldırgan döneminde gerçekleşti. 1906-1907 yıllarında, Bakü’deki anarşist örgütlerin sayısının belirli bilgilere göre 13 ila 40 arasında olduğu ve bu dönem Bakü’de anarşist geleneğin en militan çağı olarak biliniyor. Anarşizm saflarında 1906 yılı için Bakü’nün sadece “Balahanı” ve “Kara Şehir” ilçelerinde 2800 işçi-militan bulunuyordu. 1905’te ortaya çıkan en etkili örgütler, anarko-komünist gruplar şehir merkezinden “Anarşi” ve Bibi-Eybettan “Borba” (Mücadele) idi. Aynı dönemde Balahanı’da “Bunt” (İsyan) ve Kara Şehirde “Enternasyonal” kuruldu. İlginçtir ki, “Anarşi”nin oluşumunda Bakü’de bir fabrikadan sosyal-demokratlar ve anti-parlamentaristler de katılmıştı.
1 Temmuz 1906’da “Anarşi”den ayrılan bir grup “Krasnaya Sotnia” (Kızıl Yüzlük) isimli örgüt kurdu. “Krasnaya Sotnia”, “Anarşi”de bürokrasizmin var olduğunu belirtip kendilerinin daha “etkili” mücadele yöntemi uygulayacaklarını düşündüler.

Daha sonralarıysa, “Anarşist-bireyciler”, “Kara Karga”, “Anarşistler-Bombacılar”, “Kızıl Yıldız”, “Khlebovoltsı” (Ekmek ve Özgürlükçüler), “Terör”, “Toprak ve Özgürlük”, Azeri anarşist örgütü “Azad” ve diğer daha küçük anarşist örgütler ortaya çıktı.  Örgütlerde çoğunlukta olanlar Ruslar, Ermeniler, eski Gınçakistler, Taşnaklar, Yahudiler Azeriler, Gürcüler ve diğer Kafkasya halklarından insanlardı.

Anarşistlerin Taşnaksutyun ile Çatışması

Fabrika patronu olan Mantaşev – İ. Doluhanov’un anarşistlerce öldürülmesinden sonra “Anarşi”nin önde gelen isimlerinden ve aynı zamanda 1906’nın başlarında “Mücadele ve Anarşiye” başlıklı broşürde (A. Sevuni takma adıyla) yazan eski Gınçakist S. Kalaşyants 5 Eylül 1906’da taşnaklar tarafından katledildi. Ondan sonra örgüt faaliyetini F. Yatsenko, H. Zaharyants ve A. Ter-Sarkisov gibi isimlerle devam ettirdi. Yine aynı sene içerisinde “Krasnaya Sotnia”nın en bilinen isimlerinden V. Zeynts ve A. Stern ise hapisten kaçarken devlet tarafından katledildi.
Taşnaklar, parti üyelerinden intikamını almak maksadıyla S.Kalaşyants’ı öldürdüler. Bunun üzerine anarşistler “Taşnaksutyun” partisine savaş ilan etti, bunun sonucunda 1906-1907 yılları arasında 17 taşnak ve 11 anarşist işçi öldü. Başlangıçta savaş Taşnaklar ile doğrudan yapılıyorsa da, 1907’de Ermeni sanayicilerin anarşistlerle savaşmak ve de kendilerini korumaları amaçlı oluşturduğu “Yeşil Yüz” ile yapılıyordu. Aynı Ermeni sanayiciler hem “Yeşil Yüz”ün hem de Taşnak çetelerinin tasfiyesi iddiasıyla savaşın yürütüldüğünü söylüyordu.

1906’da kurulan, sadece Azerilerden oluşan “Azad”, Bakü’deki küçük anarşist örgütler arasında en büyüğü olarak biliniyordu. Ağa-Kerim ve Ağa-Sanguli kardeşlerin aktif çalışmalarıyla ün kazanan örgüt daha çok Bakü’deki Azeri şehir mafyası olan ve Teymur Aşurbeyov’un başını çektiği goçulara karşı savaş verdi. Her iki kardeş 1907 yılında tutuklandı. Bakü’deki anarşist faaliyetlerin bir istikameti de anarşizmin fikir babalarının düşüncelerini propaganda ve ajitasyon yollarıyla yaymak, broşür ve bildiri yayınlamaktı. Bunun için bir yayınevi de kurulmuştu. İtirazlar, bildiriler ve broşürler büyük anarşist örgütler “Borba” (“Valerian”, V. Gorbunov, D. Kulikov, K. Lubomudrov, G. Kostina ve R. Pişçik), “Anarşi” ve “Kızıl Yüzlük” (V. Seitz, M. Zayachenkov ve P. Studnev) tarafından yayınlanıyordu.

Sevastopol Toplantısı Olayı

Zaman zaman anarşistler tarafından farklı grupları bir örgütte birleştirmek ve ortak bir taktik ve hareket planı hazırlamak için genel toplantılar düzenleniyordu. Genellikle bu toplantılar bir kural olarak, ya katılımcıların kendi hatalarından dolayı, ya da polisin baskınlarının bir sonucu olarak dağılırdı. Ses getirmiş olaylardan biri, 11 Eylül 1906’da Bakü’de “Sevastopol” restoranında meydana gelmişti; burada farklı cephelerden anarşistler toplanmıştı. Restoran polis ve Tüfek Taburu askerleri tarafından ablukaya alınmıştı. Buyük çatışmalardan sonra 38 kişi gözaltına alındı ve polis komşu evlerin birinde yüklü miktarda silah ele geçirdi. Çok sayıda anarşist kaçtı, bazılarıysa şehir dışında gözaltına alındı. Bu olayda toplam 88 kişi tutuklandı. Kaçanların bir kısmı, yerel anarşistlerle birleştikleri Batum’a giderek, ünlü anarşist David Rostomaşvili (“Kara Datiko”) ile birlikte Batum anarko-komünistlerinin işçi sendikası “Enternasyonel”i örgütledi. “Enternasyonal”, “Ne Tanrı, Ne Efendi” sloganıyla “Yoldaş Devrimciler” başlığı altında bir bildiri yayımladı ve bu bildiri Transkafkasya anarko-komünistlerinin programları haline geldi ve Bakü’de de yaygın bir şekilde tartışma konusu oldu.

Bildiri, Rusya’da yaklaşmakta olan parlamentonun ve karanlık ve ihtiyaç içindeki halka yaranmak için hayırsever kılığına girecek olan, büyük sözlerle konuşan gelecek milletvekillerinin çaresiz olacakları ile ilgili uyarıyla başlıyordu. Fakat anarşistlerin yeri, devrimi aşağıdan hazırlayan halk kalabalığının içindedir. Bildiride “devletsiz komünizm bir amaç olarak, toplumsal devrim araç olarak!” – deniyordu.

“Ancak bu bakış açısıyla yaklaşarak, büyük bir özgürlük fikrini anlayabilir ve bugünün ekonomik ve politik köleliğine son verebilirsiniz … ancak eğer liberaller ve ya iktidarı elinde tutan başkaları, bize köleliği daha zarif ve ince yollarla sunarsa, bunu bir tarihi zorunluluk olarak görürüz ve anarşist hareketi genişleterek, devrimi bitmemiş, ölümsüz, kronik biçimini almış ilan ederiz…”
“Anarşi” ve “Krasnaya Sotnia”nın bildiri ve broşürleri hep ya M. Gorkinin “Yaşamın bilgeliği çılgınların cesurluğundadır” ya da Bakunin’in “Yıkıcı ruh yaratıcı ruhtur” kelimeleri ile başlıyordu ve burada anarşistlerin halkın kurtuluşu ve mutluluğu için verilen mücadelelerden bahsediliyordu.

“Krasnaya Sotnia”nın taktikleri, sonunda silahlı isyana yol açacak ajitasyon ve konuşmalardı. Katledilen A. Stern ve V. Seitz’in anısına ithaf edilen “Anarşi” bildirisi, düşen yoldaşların kahramanlıklarını anlatıyordu. Yoldaşların bizlere vasiyetleri “başlatılan büyük işe, devrimci anarşizmin parlak ideallerinin ezilen insanlar arasında yayılmasına devam edilmesi” ve “halkların kurtarıcılarının, mücadele biçimi ve anarşizm inancı ile uluslararası devrimci proletarya olacağı” düşünceleriydi.

Anarşistlerin eylemleri elbette ki, sadece yayınlar ve teorik tartışmalarla sınırlı değildi. “Kafkasya ve Merkür”-“Tsesareviç” adlı topluluklarının posta gemisinin sansasyonel soygunu, bilindiği gibi yalnızca bir grup sosyalist-devrimci’ye atfedildi. Bununla birlikte sonradan bulunan bazı belgelere göre, “Krasnaya Sotniadan” anarko-komünistler I.Mdinaradze, N. Beburaşvili, S. Topuria, G. Gobirakhaşvili de soyguna katılmıştı. Para daha çok örgütlerin ihtiyaçlarına ve işçilere yardım için paylaşılıyordu. Bu eylemlerden biri, 1906’da, katliamlardan sonra arda kalanlara yardım etmek için hükümet tarafından 16 milyon ruble tahsis edildiğinde gerçekleşti. Paranın dağılımı için Manganez endüstrisi anonim şirketleri görevlendirilmişti, onlarsa parayı vermeyi reddediyordu. Bu vesileyle, Manganez endüstrisindeki işçiler iki ay süren bir greve başladı. Grev süresince işçileri finansal açıdan da destekleyen “Anarşi” çok aktif rol oynadı. Bununla yetinmeyerek, fabrikanın İngiliz toplumu müdürü (hem de baş konsolostu) Urguhart’a ve ayrıca Mantaşev fabrikasının direktörü I. Doluhanov’a karşı suikast eylemi gerçekleştirerek cezalandırdılar. Bu, hissedarları işçilerin haklarını vermeye mecbur etti.

En çok sayıda doğrudan eylemi “Kızıl Yüz” örgütledi. 1906’dan 1908 yılına kadar onlar tarafından polis şefi Jgenti’nin asistanı, Zavgorodnı ve Kudryaşov’un bölge güvenlik görevlileri, polis ajanları Doljnikov ve Levin, polis memuru Prokopoviç, cezaevi korucusu Prokopenko, polis müdürü Rihter, polis memuru Pestov, Nobel şirket müdürü Eklund, Nobellerin fabrikasının mühendisi Tuasson, dedektif B.Raçkovski ve diğerleri öldürüldü. Bu eylemleri yapan ünlü anarşistler Abram Stern, Şişkin kardeşler, Poliakov, Şlimak, Ter-Galustov, Staroverov ve diğerleriydi.
1906 senesinde Bibi-Eybet Sanayi bölgesinin yöneticileri ve işçilere karşı zalim tavırlarıyla bilinen Urbanoviç ve Slavskiy, aynı zamanda provokatör Tavmisiants “Anarşi” ve “Borba”dan (Mücadele) anarko-komünistler tarafından öldürüldü.

Anarşist hareketin en çok önem verdiği şeyler arasında “ekonomik doğrudan eylemler” de vardı. Anarşistlerin sanayicileri, özellikle de petrol sanayicilerini işçilerin taleplerine uymaları için bombalamalar, yağ ve petrol tankerlerinin yakılması yolları ile dize getirdikleri birçok vaka var. 1906-1908 yılları boyunca polis defalarca anarşistlere ait silah depoları, patlayıcı madde imalatı için laboratuvar ve atölyeler bulmuştur. Ekonomik doğrudan eylemler ile “Anarşi”, “Anarşist-bombacılar”, “Anarşist-bireyciler” ün kazandılar.
Son yıllarda tutuklamalar, baskınlar, örgütler arası savaşlar anarşistleri çok zayıflattı. Anarşistlere göre, Bakü’de “sadece Marksizmin fanatikleri anarşist hareketi baltalamaya çalıştı”, fakat sadece Marksistler yapmıyordu bunu. Hükümet ve liberal basının tamamı, anarşistlere karşı makale ve tefsirle doluydu. Baskılar düzenleyen ve anarşist grupların tutuklanmasını sağlayan polis de durmadı. 1908 yılına kadar hapis ve sürgüne mahkum bırakılan anarşistler genellikle dışarı çıkamadı. 1908-1909’da Bakü’de meydana gelen tepkilerle bağlantılı olarak, tutuklamalar kitlesel bir nitelik kazandı. Sadece Mart 1908’de “Kızıl Yüz”ün 50 üyesi tutuklandı ve hepsi Sibirya’da sürgüne mahkum edildi. “Krasnaya Sotnia” üyelerinin tutuklanması 1909’da da devam ediyordu. D. Veselov ve E. Rudenko’nun evinde bombalar, patlayıcılar, matbaanın parçaları ve anarşist edebiyat bulunmuştu.

1908-1909 kitlesel baskınlarından sonra anarşistler yüzyılın sonuna kadar toparlanamadı.


Gınçakist: Sosyal Demokrat Hınçak Partisi üyeleri

Goçular: Bakü’nün kabadıyları, dönemin mafyası.
Taşnaksutyun: Ermenice’de Federasyon anlamına gelir. Ermeni Devrimci Federasyonu örgütünün kısaltmasıdır.


Mammad Azizov

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Azerbaycan’da Anarşizm – Mammad Azizov appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/15/azerbaycanda-anarsizm-mammad-azizov/feed/ 0
Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine https://meydan1.org/2017/11/05/roportaj-anarsist-sendika-cnt-ile-katalonya-referandumu-uzerine/ https://meydan1.org/2017/11/05/roportaj-anarsist-sendika-cnt-ile-katalonya-referandumu-uzerine/#respond Sun, 05 Nov 2017 20:11:40 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/05/roportaj-anarsist-sendika-cnt-ile-katalonya-referandumu-uzerine/ Katalonya Referandumu’nun ardından, CNT’nin genel grevini, referandum sonrası yaşanan baskı ve saldırıları, politik gelişmeleri değerlendirmeleri için CNT Dış İlişkiler Sekreteri Miguel Perez bir röportaj gerçekleştirdik. Puigdemont’un son açıklaması ne anlama geliyor? Özellikle referandum süreci boyunca polisin Katalan halkına saldırmasının ardından, herkes daha radikal bir konuşma bekliyordu. Bu, stratejinin bir parçası mı? Miguel Perez: Bildiğiniz gibi […]

The post Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Katalonya Referandumu’nun ardından, CNT’nin genel grevini, referandum sonrası yaşanan baskı ve saldırıları, politik gelişmeleri değerlendirmeleri için CNT Dış İlişkiler Sekreteri Miguel Perez bir röportaj gerçekleştirdik.

Puigdemont’un son açıklaması ne anlama geliyor? Özellikle referandum süreci boyunca polisin Katalan halkına saldırmasının ardından, herkes daha radikal bir konuşma bekliyordu. Bu, stratejinin bir parçası mı?

Miguel Perez: Bildiğiniz gibi Katalonya’da durum saat başı değişiyor. Bölgedeki yoldaşlar için bile olayları takip etmek çok zor. Bu yüzden, bu röportaj basılana kadar geçen sürede herhangi bir cevabın zaman aşımına uğrayacağına eminim!

Bununla birlikte, evet, Puigdemont, “müzakerelerin” başlamasını sağlamak için bağımsızlığı ilan eden, ama hemen ardından askıya alan bir konuşma yaptı. Dürüst olmak gerekirse, ne demek istediğini kimse açıkça anlamadı ve her halükarda, merkezi hükümetin anlamlı görüşmeler yapma ihtimali yoktu. Dolayısıyla, bunun bir stratejinin parçası olmaktan ziyade kendi seçeneksizliğini örtük olarak kabullenmesi olduğunu düşünüyorum.

Bir taraftan, Katalan hükümetinin tek taraflı bir bağımsızlık ilanını dayatması mümkün değil. Bu, merkezi hükümeti yerel parlamentoyu askıya almaya (ki yarın, 28-10-2017 itibariyle gerçekleşmesi muhtemel) ve polisi veya orduyu kullanarak bağımsızlık yanlısı hareketi ezmeye teşvik edecektir. Ancak herhangi bir bağımsızlık ilanı her zaman tek taraflı olacaktır, çünkü merkezi hükümet bunu asla kabul etmeyecektir.

Öte yandan, içinde bulunduğu hükümet koalisyonunda, bu bildirgenin gerçekleşmesini zorlayan ve aksi takdirde desteklerini geri çekerek yerel hükümeti çökertmekle tehdit eden bazı radikal bağımsızlık yanlısı partiler var. Ayrıca sürekli olarak sokağa çıkan, mitinglerde, gösterilerde bağımsızlık talep eden çok sayıda insan -on binlerce kişi, haklı olarak- Puigdemont’e ve hükümetine hain diyor ve bu da onların üzerindeki baskıyı artırıyor.

Sağ kanat ılımlı milliyetçi politikacı prototipinden beklenileceği gibi, kendi amaçları ve çıkarları için halkı hareketlenmeye teşvik ediyor ve sonra da aynı hareketlenme tarafından sıkışıp kalmış buluyor.

Ancak elinin altında bir çözüm var. Merkezi hükümet baskıyı artırarak müdahale etmek üzere. Bu da Puigdemont’un müzakereli bir çözüm için çok uğraştığını ama işe yaramadığını söylemesine fırsat verecek.

Referandumdan önce, Katalonya’nın bağımsızlığı için birçok protesto yapıldı. Milliyetçilerin karşı protestoları da oldu. Bu karşı protestoları kim düzenledi? Katalan halkı bu yürüyüşlere gerçekten katıldı mı? Bu karşı protesto gösterilerinin etkisi nedir?

Katalan halkının büyük bir kısmı her zaman bağımsızlık istemiştir, ancak bu hiçbir şekilde bir oybirliği değildir. Milliyetçiler arasında bile, bağımsızlık istemeyenler var. Örneğin, son 40 yıldır Katalonya hükümetlerine girip çıkan Puigdemont’un partisinin hiçbir zaman bir bağımsızlık amacı olmadı. İspanyol anayasası ve rejimi çerçevesinde başka amaçlarını gerçekleştirmek için Madrid hükümeti ile iş yapmak oldukça rahattı. Evet, muhtemelen bağımsızlığı desteklemeyen birçok Katalan var, ancak büyük çoğunluğun desteklediği artık açıkça ortaya çıktı. 1 Ekim’den önce desteklemeseler bile, polisin baskısı onları İspanya’dan ayrılmanın gerekliliğine ikna etmiş olabilir!

Asıl sorun İspanya’nın geri kalanında. Ülkenin birliği uzun zamandır aşırı sağın altında toplandığı bir sembol oldu ve birçok insanın şimdiden, Katalan bağımsızlık hamlesine tepki olarak sağa yöneldiğini görüyoruz. Bugüne kadar oldukça küçük olan faşist gruplar burada hareket imkanı bulabilirler. Kendi miting ve gösterilerini düzenlemeye başladılar ve İspanya’nın birliği için düzenlenen daha büyük mitinglerde endişe verici derecede iyi karşılandılar.

Bu aşırı sağa yönelim, birçok “demokratik” gücün bugünlerde yayımladığı, daha fazla baskıya yönelik çağrılarla uyumlu ve herhangi bir muhalefet için iyi bir gidişat yok. Durum gerçekten endişe verici.

Son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan gelişmeleri düşünürsek, kuşkusuz büyük farklılıklar olsa da burada karşı karşıya olduğumuz tehditlerle bir bağ kurabilirsiniz.

CNT’nin Katalonya Referandumu konusunda nasıl bir perspektifi var? Anarşistler olarak Katalonya’nın konumunu nasıl anlamalıyız; halkın özgürlüğü mü, yeni bir devlet ilanı mı?

Şu anda Katalonya’da olduğu gibi, toplumsal ayaklanma ve hareketlenmeyle ilişkili çok sayıda gündem vardır. Şimdilik, sokaktaki çoğu insan için ana konu yeni bir bağımsız devlet yaratmaktır. Saklanacak bir şey yok. Bu tamamen milliyetçi bir gündem.

Ancak yüz binlerce insan hareketlendiğinde, mahallelerinde toplantılar düzenleyip, mitinglere katıldıklarında, başka meseleler de ön plana çıkıyor. Örneğin, referandum günü polis şiddetinden şikayet etmek hoş karşılanıyor, ama birçok eylemci bugünkü Katalan liderlerin 2011’de Öfkeliler Hareketine karşı benzer bir baskı emri verdiğini unutmuyor. Bu yüzden, insanlar bir kere sokağa çıktıktan sonra milliyetçi liderlerin halkı sıkı bir şekilde kontrol altında tutmaları mümkün değil. Tümüyle milliyetçi amaçlar ve tırmanarak yükselen diğer toplumsal ve ekonomik meseleler arasında sürekli bir gerginlik var.

CNT olarak bu durumu, kendi sözümüzü söylemek için, insanları öz örgütlenmeye ve tümüyle milliyetçi amaçların ötesine geçmeye teşvik etmek için bir fırsat olarak görüyoruz. Aralık 2015’te yenilenen kongre kararlarımızda belirttiğimiz gibi, dünya çapında tüm halkların özgürlük iradelerini destekliyoruz (tabi ki Katalonya’da da). Ancak, özgürlük iradesinden anladığımız, devlet kurmak değil, bir özyönetim, yani üretim ve tüketimde işçilerin kontrolü, bir konfederasyon içinde tabandan yukarı doğru bir doğrudan demokrasi vb. konuları içermesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, yeni bir devlet kurulmasıyla ne ilgileniyoruz ne de endişeleniyoruz, ancak meselemiz işçi sınıfının özyönetim davasını ilerletmektir.

Burada ince bir çizgide yürümemiz gerektiğini biliyorum. Örneğin, baskıya karşı insanlarla birlikte sokağa çıkarken, sözümüzü söylerken, milliyetçi politikacılara koz vermemeye çalışıyoruz. Zor zamanlarda, hareket etmek konusunda tereddüt etmemiz normaldir. CNT’nin tartışan ve kolektif karar alan iç mekanizmalarının, düşünebileceğimiz en iyi yoldan gitmemizi sağlayacağına inanıyorum.

Ancak şunu düşünün: Bağımsızlığı destekleyen yüzlerce eylem oldu ve CNT ne onlara çağrı yaptı ne de hiçbir şekilde onları destekledi. Bilakis, yoldaşlarımız bölgede son derece aktif bir şekilde, toplantılar ve mitinglerdeki konuşmalarıyla, broşür ve posterleriyle, bakış açımızı anlattılar ve bağımsızlık talebinin ötesine geçmenin gerekliliğini vurguladılar. Kimse meydanı milliyetçilere bıraktığımızı söyleyemez!

Anarşist hareketin tarihteki Katalan bağımsızlık hareketi üzerindeki etkisini biliyoruz. Durum şimdi nasıl, anarşist hareketin Katalonya’daki etkisi nedir?

Anarşist ve özgürlükçü hareket, bir zamanlar Katalonya’da sahip olduğu etki ve varlığa asla sahip değildir. O günlerde milliyetçi politikacılar (şimdi yaptıkları gibi) insanları amaçlarına destek olmak için harekete geçirmek istediğinde, anarşistleri ve CNT’yi ikna etmeleri gerekiyordu.

Dünyanın diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında olabildiğince geniş olan Katalonya’daki anarşist hareket, 1930’lu yıllarda olduğundan çok daha küçük ve olayları belirleme olasılığı yok denecek kadar azdır. CNT de aynı şekilde. Aksini söylemek gerçek dışı olurdu. Büyük hareketlenmeler olduğunda sözümüzü söyleyerek en fazla, meseleleri etkilemeyi umabiliriz. Yukarıda açıkladığım gibi bunu yapmaya çalışıyoruz.

Bu bağlamda, bir özgürlükçü örgütün pozisyonlarının milliyetçilere koz verip vermediğini tartışmak, hüsnükuruntudan ibarettir. Milliyetçiler zaten ellerindeki tüm kozları oynayacak, çünkü artık halkı sokağa çıkarmak için bize ihtiyaçları yok. Onlar çarkları döndürmeye başladıktan sonra tek yapabileceğimiz sözümü söylemek ve meseleleri ilk başta amaçlanan hedeflerinin ötesine taşımaya çalışmaktır. Etki alanımızı göz önüne alırsak, azımsanacak bir görev değil. Bunu yapabiliriz ya da tamamen uzak durup olayların gelişmesini izleriz. Devrimci bir örgüt olarak CNT zorluklardan uzak durmamaya karar verdi.

Bütün bunlar bir yana, anarşistler arasında bağımsızlığa karşı farklı tutumlar olduğunu biliyoruz. Embat gibi gruplar bizimkine benzer bir analizde bulunurken bazıları daha farklı bir tavır almış ve tamamen bağımsızlığı desteklemiştir. Gerçek şu ki, bazı anarşist örgütlerle, 3 Ekim’de Katalonya’daki genel grev çağrısı ve ortak propaganda ölçüsünde ortak zemin bulduk.

CNT olarak, faşist reaksiyonlara karşı Katalan halkını desteklemek için bir genel grev örgütlediniz. Grev, Katalonya ve İspanya’da amacına ulaştı mı?

Grev 3 Ekim’de Katalonya’da gerçekleşecekken, İspanya çapında o akşam için birçok dayanışma mitingi çağrısı oldu. Bazıları milliyetçilere yakın, bazıları daha özgürlükçü eğilimli olmak üzere birçok küçük sendikayla birlikte örgütlenen, ortak bir inisiyatifti.

1 Ekim bağımsızlık referandumuna giden günlerde, merkezi hükümet referandumu engellemek için Katalonya çapında geniş çapta polis yığınağı yaptı. Beklendiği gibi, o gün geniş çapta bir baskı oldu. Sendikaların ve genel olarak işçi sınıfının tercih ettiği protesto aracı olduğu için, hem de polis operasyonlarını aksatmak için genel grev çağrısı yapmamız doğaldı.

Genel algı, grevin başarılı olduğu yönünde. Birçok kişi gün boyunca çalışmayı bıraktı ve on binlercesi değişik mitinglere katıldı. Birçok şehirde protestolar, polis takviyelerinin içeri girmesini ya da ulaşımını, malzeme almasını vb. önlemek için yolları tıkadı.

CNT olarak, daha fazlasını yapabilmek ve Katalonya genelinde daha büyük bir varlık gösterebilmek isterdik. CNT’nin “özgürlükler ve haklar için! Rejimi alaşağı et!” pankartlarıyla greve çıkması ya da yoldaşların mitinglerde binlerce insana özgün sözümüzü söylemesi olumlu olarak değerlendirilebilir.

Değinmek gereken başka bir konu ise, 40 yıldan beri ilk kez, iki ana akım işveren sendikası olmadan, alternatif sendikalar tarafından bir genel grev örgütlenmiş olmasıdır. Bu açıdan büyük bir başarıydı.

Ayrıca, İspanya elçiliklerinin önünde eylem yapan veya miting düzenleyen, beyanlarımızı yayınlayan vb. dünya çapında yoldaşların gösterdiği dayanışmaya değinmeden geçemem. Bildiğiniz gibi, CNT, kardeş örgütleri FAU, USI, FORA, IWW, vb. ile birlikte yeni bir enternasyonal yaratma sürecindeyiz. DAF dahil birçok örgüt farklı şekillerde dayanışma gösterdi ve bağlarımız güçlendi.

Başur (Güney) Kürdistan’da bir başka referandum gerçekleşti. Ve Irak, Kürdistan şehirlerini tek tek ele geçiriyor. Türkiye ve İran da bu durumu destekliyor. Kürdistan ve Katalonya referandumlarını birlikte okumak istersek, tüm bu olayları nasıl anlarız?

İskoçya’da da bir referandum vardı ve Brexit oylamasından hemen sonra da tekrarlanabilir!

Ulus devlet için ölüm çanları çaldı mı? Maalesef hayır. Bu olaylara bakarsanız, Başur’da olduğu gibi, yeni devletlerin kurulması amaçlanıyor. Barzani’nin bağımsız bir oligarşik petrol devleti projesi birçok açıdan Katalan liderlerinin devlet fikrine benziyor. Farklı bayrak ve dil, aynı eski yapılar ve ekonomi. Belki de daha büyük devletlerin daha küçük olanlara bölünmesiyle ilgili küresel bir eğilim var, bilmiyorum, ama bu illa olumlu bir gelişme olmayabilir.

Bazı anarşistler bağımsızlığı savunurken, devlet ne kadar küçük olursa karşı mücadele o kadar kolay olur diyorlar! Bağımsızlık için yapılan uzun toplumsal mücadeleyle ortaya çıkacak olan küçük devletlerin nasıl olup da sömürgeci büyük merkezi devletlerden daha az homojen olacağı ve daha kolay yıkılacağını anlamak zor.

Bunun yerine, Rojava’da ve diğer birçok Kürt toplumunda gördüğümüz tabandan toplumsal inşa örnekleri son derece cazip buluyorum. Özellikle, demokratik konfederalizmle uyumlu olarak ulus devlet fikrinden vazgeçmelerini. Bence bu örnekler durumun tamamına bir ipucu sağlayabilir ve herkes için bir ilham kaynağı olabilir.

Çünkü küresel olarak gördüğümüz şey, “demokratik” toplumları on yıllardır sürdüren örtük paktın parçalanmasıdır. Ekonomik krizin 2007 yılından itibaren birçok toplumu tahrip ettiği bir dönemde, elitlerin -patron sendikaları da dahil olmak üzere politik ve ekonomik- işçi sınıfının beklediği gelir düzeyini garanti edemeyeceği açıkça ortaya çıkınca dünya çapında bir huzursuzluk dalgası yayıldı. Bu bazı yerlerde yabancı düşmanı faşist politikacılar, bazılarında ise kitlesel protesto hareketlerinin ortaya çıkması anlamına geliyordu.

Bu bir, “her şeyi değiştirin, böylece her şey aynı kalsın” durumu mu? Bilmiyorum, ama aslında önemli değil. Önemli olan, bu enerjinin, politikacıların ilk planlarının ötesinde, derin bir devrimci değişim için kullanılabilmesidir.

Bu sorunun cevabını yalnızca bu yönde giderek bulabiliriz.

Röportaj için teşekkürler. CNT’nin mücadelesini selamlıyoruz.

Görüşlerimizi açıklama fırsatını verdiğiniz için Meydan Gazetesi’ne teşekkür ederiz.

DAYANIŞMAYLA!

The post Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/05/roportaj-anarsist-sendika-cnt-ile-katalonya-referandumu-uzerine/feed/ 0
Meydan Gazetesi Dağıtımcıları Serbest https://meydan1.org/2017/11/05/meydan-gazetesi-dagitimcilari-serbest/ https://meydan1.org/2017/11/05/meydan-gazetesi-dagitimcilari-serbest/#respond Sun, 05 Nov 2017 15:10:39 +0000 https://seninmedyan.org/?p=19864 Dün öğlen saatlerinde TÜYAP Kitap Fuarı’nda Meydan Gazetesi dağıtımı gerçekleştiren 5 devrimci anarşist sivil polis ve güvenlik tarafından darp edilerek gözaltına alınmıştı. Polise faşist dedikleri gerekçesiyle  Terörle Mücadele Savcılığı’na sevk edilen dağıtımcılar bugün Büyükçekmece Adliyesi’ndeki savcılık ifadelerinin ardından serbest bırakıldılar.

The post Meydan Gazetesi Dağıtımcıları Serbest appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Dün öğlen saatlerinde TÜYAP Kitap Fuarı’nda Meydan Gazetesi dağıtımı gerçekleştiren 5 devrimci anarşist sivil polis ve güvenlik tarafından darp edilerek gözaltına alınmıştı.

Polise faşist dedikleri gerekçesiyle  Terörle Mücadele Savcılığı’na sevk edilen dağıtımcılar bugün Büyükçekmece Adliyesi’ndeki savcılık ifadelerinin ardından serbest bırakıldılar.

The post Meydan Gazetesi Dağıtımcıları Serbest appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/05/meydan-gazetesi-dagitimcilari-serbest/feed/ 0
Anarşist Gazete Meydan “Anarşizm Mümkündür” Manşetiyle Çıktı https://meydan1.org/2017/11/01/anarsist-gazete-meydan-anarsizm-mumkundur-mansetiyle-cikti/ https://meydan1.org/2017/11/01/anarsist-gazete-meydan-anarsizm-mumkundur-mansetiyle-cikti/#respond Wed, 01 Nov 2017 17:32:29 +0000 https://seninmedyan.org/?p=19523 Aylık anarşist gazete Meydan’ın 41. sayısı “Anarşizm Mümkündür” manşetiyle çıktı. Meydan Gazetesi’ nin 41. sayısında yer  alan yazılar şöyle Paylaşma ve Dayanışmayla Dolu Özgür Bir Dünyada Yaşamak ”ANARŞİZM MÜMKÜNDÜR” Vardiyalı, Yoğun, Esnek; Çalış Çalış Çalış – Merve Demir (Genç İşçi Derneği) Röportaj: Kod-A İşçileri Direniyor Meslek Hastalıkları (8): Raynaud Hastalığı – Nergis Şen Kullan-At Klavuz: […]

The post Anarşist Gazete Meydan “Anarşizm Mümkündür” Manşetiyle Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Aylık anarşist gazete Meydan’ın 41. sayısı “Anarşizm Mümkündür” manşetiyle çıktı.

Meydan Gazetesi’ nin 41. sayısında yer  alan yazılar şöyle

  • Paylaşma ve Dayanışmayla Dolu Özgür Bir Dünyada Yaşamak ”ANARŞİZM MÜMKÜNDÜR”
  • Vardiyalı, Yoğun, Esnek; Çalış Çalış Çalış – Merve Demir (Genç İşçi Derneği)
  • Röportaj: Kod-A İşçileri Direniyor
  • Meslek Hastalıkları (8): Raynaud Hastalığı – Nergis Şen
  • Kullan-At Klavuz: Arabuluculuk Düzenlemesi – Gökhan Soysal
  • Açlık Eyleminin 232. Gününde Semih Özakça’yla Röportaj
  • Her Taşın Altında Devletin Paranoyası Var – Fuat Çakır
  • Merkez Sağda Yeni Bir Parti : İyi Parti – İlyas Seyrek
  • Kremlinoloji Değil “Beştepeoloji”! – Mercan Doğan
  • İrade-i Külliye, İrade-i Milliye’ye Karşı – Emrah Tekin
  • İdlib Devletlerin Koridor Stratejilerinde Neyi Değiştirecek? – Halil Çelik
  • Stratejik Dostluğa Vize Yok – Fuat Çakır
  • Pamuk Eller Ya da Sıkılı Yumruklar – İlyas Seyrek
  • Ne Katalonya İspanya, Ne de Kürdistan Irak – Hüseyin Civan
  • Devletleri Saran Bölünme Telaşı – Emrah Tekin
  • Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine
  • Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar
  • İktidar ve Sovyet – Hüseyin Civan
  • Azerbaycan’da Anarşizm – Mammad Azizov
  • Röportaj: Radikal Kooperatiflerin Küresel Ağı; Fair Coop
  • Yaşamın Yeniden Yaratılması
  • Üretim Tüketim İlişkilerinin Yeniden Düzenlenmesi
  • Bilginin Paylaşma ve Dayanışmayla Özgürce Öğrenimi Mümkün!
  • Azerbaycan’da LGBTİQ Bireylere Devlet Baskısı
  • Ha Müftü Ha Memur, Nikah Kıyımı Kadın Kıyımıdır – Ece Uzun
  • Ne Farkeder? – Zeynep Kocaman
  • Uzak Olsun Ölüm Bize, Biz Hep Güleceğiz; Direnişi de, Yaşamı da Kaybetmeyeceğiz! – Anarşist Kadınlar
  • Kadınlar Evine Dönmeyecek – Ayşe Yılmaz
  • Anarşistlerin Teori ve Pratik Tartışmaları (4) Suç ve Ceza: Hapishaneler ve Suç – Alexander Berkman
  • Yalınayak: Ucuz İş Gücü, Tutsak İşçiler – Murat Çıkrıkçıoğlu
  • Kapitalizme “Davranışsal Ekonomi” Yaması – Gürşat Özdamar
  • Sisteme Uyum Sağlamak Bizi Öldürüyor Mu? – Emircan Kunuk
  • Göçün Yeni Yol Haritası: İklim Değişiklikleri – Özgür Erdoğan
  • Amerikan Rüyası Mı Kabusu Mu? – Özlem Arkun
  • İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik
  • Lucy Parsons Laboratuvarı – Özgür Oktay
  • Sistemin Çirkinleştirdikleri – Didem Deniz Erbak
  • Piyasanın Kanunu İşe Gitmek, Mecburen – Gürşat Özdamar 
  • 26A Atölye Kasım Ayı Programı  

 

The post Anarşist Gazete Meydan “Anarşizm Mümkündür” Manşetiyle Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/01/anarsist-gazete-meydan-anarsizm-mumkundur-mansetiyle-cikti/feed/ 0
Anarşist Tarihçi Tutuklandı https://meydan1.org/2017/10/14/anarsist-tarihci-tutuklandi/ https://meydan1.org/2017/10/14/anarsist-tarihci-tutuklandi/#respond Fri, 13 Oct 2017 21:03:28 +0000 https://seninmedyan.org/?p=17104 Anarşizm’in Rusya’daki en tanınmış tarihçilerinden ve aynı zamanda Moskova Üniversitesi’nde Felsefe Profesörü olan Piotr Riabov, 9 Ekim’de Belarus’da katıldığı bir konferans sırasında katılımcılarla beraber polis baskınında gözaltına alınmış aynı gün serbest bırakılmıştı. Riabov, 10 Ekim günü Moskova’ya seyahat ederken yeniden gözaltına alındı ve ”vandalizm” suçlamasıyla 6 gün  hapis cezasına çarptırıldı. Riabov, bu süre zarfında açlık eylemi […]

The post Anarşist Tarihçi Tutuklandı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Anarşizm’in Rusya’daki en tanınmış tarihçilerinden ve aynı zamanda Moskova Üniversitesi’nde Felsefe Profesörü olan Piotr Riabov, 9 Ekim’de Belarus’da katıldığı bir konferans sırasında katılımcılarla beraber polis baskınında gözaltına alınmış aynı gün serbest bırakılmıştı.

Riabov, 10 Ekim günü Moskova’ya seyahat ederken yeniden gözaltına alındı ve ”vandalizm” suçlamasıyla 6 gün  hapis cezasına çarptırıldı.

Riabov, bu süre zarfında açlık eylemi yapacağını duyurdu.

Kaynak:Insurrection News

The post Anarşist Tarihçi Tutuklandı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/10/14/anarsist-tarihci-tutuklandi/feed/ 0
10 Ekim Ankara Katliamı’nda Yaşamını Yitiren Anarşist Ali Kitapçı Anmasına Çağrı https://meydan1.org/2017/10/06/10-ekim-ankara-katliaminda-yasamini-yitiren-anarsist-ali-kitapci-anmasina-cagri/ https://meydan1.org/2017/10/06/10-ekim-ankara-katliaminda-yasamini-yitiren-anarsist-ali-kitapci-anmasina-cagri/#respond Fri, 06 Oct 2017 11:55:00 +0000 https://seninmedyan.org/?p=16025 102 kişinin yaşamını yitirdiği, 391 kişinin yaralandığı 10 Ekim Ankara Katliamı’nın 2. yıl dönümde anarşist Ali Kitapçı için 7 Ekim Cumartesi günü saat 14.00’te Ankara’da anma gerçekleştirilecek. Ankara 100. Yıl Mahallesi’nde kurulan ve Ali Kitapçı’nın adının verildiği parkın açılışı yapılarak anma gerçekleştirilecek. Sokak Akademisi tarafından 8 Ekim Pazar günü saat 15.00’te Ali Kitapçı Parkı’nda, ODTÜ […]

The post 10 Ekim Ankara Katliamı’nda Yaşamını Yitiren Anarşist Ali Kitapçı Anmasına Çağrı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
102 kişinin yaşamını yitirdiği, 391 kişinin yaralandığı 10 Ekim Ankara Katliamı’nın 2. yıl dönümde anarşist Ali Kitapçı için 7 Ekim Cumartesi günü saat 14.00’te Ankara’da anma gerçekleştirilecek.

Ankara 100. Yıl Mahallesi’nde kurulan ve Ali Kitapçı’nın adının verildiği parkın açılışı yapılarak anma gerçekleştirilecek.

Sokak Akademisi tarafından 8 Ekim Pazar günü saat 15.00’te Ali Kitapçı Parkı’nda, ODTÜ Sosyoloji bölümünden Recep Akgün, Ali Kitapçı ve 10 Ekim’deki katliamda yaşamını yitirenler anısına Anarko-Sendikalizm sunumu yapacak.

The post 10 Ekim Ankara Katliamı’nda Yaşamını Yitiren Anarşist Ali Kitapçı Anmasına Çağrı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/10/06/10-ekim-ankara-katliaminda-yasamini-yitiren-anarsist-ali-kitapci-anmasina-cagri/feed/ 0