The post Yusufeli HES’e Verilen ‘ÇED Olumlu’ Kararı Mahkemece İptal Edildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yusufeli ilçesi Küplüce Köyü sınırlarında, Barhal Çayı üzerinde yapımı planlanan İkizkavak HES projesi için 2010 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca ‘ÇED Olumlu’ kararı verildi.
Kararın iptali istemiyle Yusufeli Belediyesi ve Küplüce Köyü Muhtarlığı öncülüğünde Rize İdare Mahkemesi’ne dava açıldı. Mahkeme heyeti, Sarıgöl Boğa Güreş Sahası ile Dutdere mevkisi arasında, yaklaşık 5 kilometre uzaklıktaki Barhal Çayı’nın suyunun kullanması planlanan HES projesi için verilen ‘ÇED Olumlu’ kararını iptal etti.
The post Yusufeli HES’e Verilen ‘ÇED Olumlu’ Kararı Mahkemece İptal Edildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Artvin’de İş Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İSİG Meclisi’nin vermiş olduğu bilgilere göre, Artvin’de Yusufeli Baraj ve HES şantiyesinde çalışan 32 yaşındaki işçi Kadir Gürakar, 28 metredeki teleferikten düşerek yaşamını yitirdi.
The post Artvin’de İş Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ”Artvin’de Talana Devlet Onayı” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Artvin’in Kafkasör Yaylası Cerattepe mevkiinde yapılmak istenen ve bölge halkının karşı çıktığı madencilik faaliyetine bilirkişi heyeti olur verdi.
Daha önce Rize İdare Mahkemesi tarafından “ÇED Olumlu” kararı iptal edilen maden şirketi, 2 Haziran 2015’te bakanlıktan yeniden “ÇED Olumlu” kararı almıştı. Bunun üzerine harekete geçen Cerattepe halkı ise Rize İdare Mahkemesi’nde ikinci raporun yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle davası açmıştı.
Bölgede 14 Mart’ta inceleme yapan heyetin raporu, Rize İdare Mahkemesi’ne yakın zamanda ulaştı. “Bir günlük keşfin” sonucunda hazırlanan raporda, bölgede gerçekleştirilmek istenen madenciliğe, bilirkişi tarafından olur verildi.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayınlanmıştır.
The post ”Artvin’de Talana Devlet Onayı” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Artvin Cerattepe’de Kadınlar Yaşam İçin Direndi, Kazandı – Atlas Arslan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devlet Şiddetinin Karşısında Barikat Ardında Kadınlar
“245 gündür, aralıksız nöbetimizi tuttuk; bu nöbet boyunca, kadınlar olarak bütün toplumsal cinsiyet rollerini de reddettik. Görev dağılımını ona göre seçtik, erkeklerde de bu konuda farkındalık yaratmaya çalıştık. Erkekler yemek yaparken, kadınlar da odun çekti bu süreçte, ateşle ve çeşitli teknik işlerle ilgilendi. Dışarıdan bakıldığında kadınların gece nöbeti tutması olağandışı bir hal gibi görünüyorken; direnişin ilerleyen zamanlarında kadınlar bu nöbeti, 7/24 tutmaya başladı. Hatta araçlarda da kadın sürücüler oldu. Sonraki süreçlerde de Cerattepe’deki direniş kültürüyle birlikte, Artvin Kadın Platformu oluşumunu oluşturduk, bu platformla birlikte çalışmalarımızı yürütüyoruz. Son günlerde de maruz kaldığımız devlet şiddeti karşısında, kadınlar olarak barikatlarda da direniyoruz.”
Kadın, çocuk, erkek ayrımı olmaksızın, Cerattepe’de, bütün bölge halkının maden inşaatına karşı direndiğini söylerken; kadınların bu direnişin en belirgin özneleri haline geldiğini vurgulamak da mümkün. Kadınların hem evde, hem barikatlarda hem de tüm yaşam alanlarında mücadele ettiğini söyleyen Artvinli kadınlar, Cerattepe’de maden inşaatına karşı mücadeleden vazgeçmeyeceklerini çünkü bunun kendileri için Artvin’den vazgeçiş anlamına geleceğini söylüyor.
Artvin Sokaklarında ve Gece Nöbetinde Kadınlar
Artvinli bir başka kadın ise şunları anlatıyor: “Cerattepe direnişiyle birlikte kadınlar daha çok sokağa çıkmaya başladı, sokaklarda süren mücadelede kadınlar birbirlerine ve kendilerine daha çok güven kazandı. Geri çekilmiyoruz artık, ‘erkeklerden karar çıksın ve biz de ona göre hareket edelim’ demiyoruz bu mücadelede.”
Yakın zamanda katledilen Güler Subaşı’dan önce, Artvin’de hiç kadın cinayetinin yaşanmadığına dikkat çeken Artvinli kadınlar; burada sürdürdükleri mücadeleyle, kadınların,kendilerine “bayan” diyen erkeklere de karşı çıkmaya başladıklarını söylüyor.
“Erkeklerin üslubuna, davranışına dikkat ettirir oldu kadınlar artık, cinsiyetçi küfürler konusunda tepkilerini dile getirir oldular. Düzenlenen toplantılarda kadınlar daha çok söz sahibi oldular. Artvin’de direniş, kadınların kendi yaşam alanlarının farkına varması için önemli bir dönüm oldu. Bu farkındalık elbette sadece Cerattepe süreciyle de olmadı, buradaki devrimcilerin de etkisiyle birlikte evde yemek, temizlik yapan kadınların iletişim ağı güçlendi. Burada, Cerattepe öncesinde de yürütülen tartışmalarda, evlilikten çocuk bakımına kadar her şey gözden geçirilirdi. Elbette Cerattepe ile başlamasa da kadınların farkındalığı, Cerattepe nöbetlerinde, gece dağın tepesinde internetin, televizyonun olmadığı yerde tartışma konuşma olanağı arttı. Birbirimizle iletişimimiz güçlendi.”
Kadınlar arasında önceden bir sosyal statü farklılığı olduğunu düşünen Artvinli kadınlar, şimdi gelinen noktada artık o sosyal statünün de eridiğini vurguluyor. “Artık buradaki kadınlarda zengin, yoksul ayrımı yok; çünkü zengin kadın da anladı, erkeğin parasıyla bir yere varamayacağını ve eşine karşı ses çıkarır oldu. Yoksul kadın da kocasına, çocuklarına hizmetin, boynunun borcu ve alın yazısı olmadığını anladı. Tüm bunlar, sokakta direnişte bir araya geldiğimiz yerlerde oldu.”
Cerattepe’de süren direniş, şirketlerin talanına karşı, yaşadığımız topraklarda unutulmayacak bir direniş olarak şimdiden hafızalarımıza kazınmışken; bir yandan da bölge halkının ve özellikle kadınların yaşamlarında bir dönüm noktası olacak gibi. Cerattepe’de şirkete karşı tutulan gece nöbetlerinde, aynı şirketi koruyan polisin-jandarmanın karşısında kurulan barikatlarda direnen kadınların bir aradalığı, şimdi Artvinli kadınların tüm yaşam alanlarına yansıyor.
Atlas Arslan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 32. sayısında yayımlanmıştır.
The post Artvin Cerattepe’de Kadınlar Yaşam İçin Direndi, Kazandı – Atlas Arslan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Yaşamlar Farklı Katiller Aynı ” – Umut Çakmak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Artvin’in Hopa ilçesinde sel sonucu gerçekleşen ve medyaya “doğal felaket’’ olarak yansıtılan katliam, 8 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Hopa’da yaşanan katliamın asıl nedeni, dere çevresindeki beton yapıların neden olduğu toprak kaymasını engellemek için yapılan ıslah projeleriydi. Evet, tüm bu talan projeleri HES’ler, madenler, barajlar… ve sonunda felaketlerin yaşanması oldukça “doğal’’. Çünkü devlet ve kapitalizm, kendini var edebilmek için yaşam alanlarımıza yapılar kurar. Tıpkı Hopa’da olduğu gibi; yaşanacak olumsuzlukları engellemek içinde projeler üreterek felaketi doğallaştırır.
1980’li yılların başlarında, 17 yaşındaki devrimci Erdal Eren bir eylem sonrası gözaltına alınır ve tutuklanır. Bir kaç ay sonra gerçekleşen 12 Eylül faşist darbesi ile yaşı büyütülerek idam edilir. Hopa’da yaşamını yitiren 8 kişiden biri de aynı isme sahip olan Erdal Eren Gedik’ti ve 17 yaşındaydı. Gedik’in ailesi, 12 Eylül faşizminde katledilen Erdal Eren’in anısını yaşatmak umuduyla koymuşlardı oğullarına bu adı. Devletin katliamcı geleneği ise adı gibi aynı yazgıyla başka bir yerde, başka koşullarda sel oldu aldı Erdal Ereni.
Geçtiğimiz günlerde Erdal Eren’lerin yaşına bile gelememiş, 7-10 yaşlarındaki çocuklar sokağa çıktıkları için Cizre’de katledildiler. Esenlerde 15 yaşındaki Fırat Elmas sokak ortasında, Mardin’de 16 yaşında Mazlum ehliyetsiz olduğu için polisten kaçarken, kullandığı otomobilin içinde silahlarla taranarak katledildi. Ağrı’da, ikisi de 15 yaşında fırın işçileri Orhan ve Emrah, devletin yaşadığımız coğrafyada ezilenlere hayat hakkı tanımayan politikaları sonucu yaşamlarını yitirdiler.
Karadeniz’den Kürdistan’a yaşadığımız toprakların farklı yerlerinde, farklı nedenlerle gibi görünse de, devletin ve kapitalizmin saldırıları sonucu gencecik kardeşlerimizin yaşamları yitiyor. Ve bizler adlarını mücadelemizde yaşattığımız Erdal Erenler için ve onların katillerinden hesap sormak için devlete ve kapitalizme karşı örgütlenmekten yaşamlarımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Sonumuz aynı olsa da…
Umut Çakmak
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Yaşamlar Farklı Katiller Aynı ” – Umut Çakmak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Devletin Afeti HESseli ” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Felaket ve doğal afet gibi vakalarla katliam arasında ince bir çizgi vardır. Bir vakanın, çizginin hangi yanında olduğunu belirleyen şey ise çoğu zaman, vakada bir “niyet” olup olmadığı ya da yaşanan vakanın “bir el” tarafından hazırlanıp hazırlanmadığıdır. Fakat adı katliam ile neredeyse özdeşleşmiş olan devlet, yaptığı katliamları felaket, doğal afet ya da fıtrat olarak göstermek hususunda oldukça yüzsüzdür. Devlet, altına imzasını attığı tüm katliamlarda, tıpkı Soma’da, Ermenek’te ve 17 Ağustos depreminde olduğu gibi, “niyeti”ni ve katliamı yapan “bir el”ini doğa gibi görünmeyen güçlerin arkasına saklar.
Soma’da 301 kişi yaşamını yitirirken, 17 Ağustos depreminde ölenlerin sayısı muammadır, binlerle ifade edilir. Bugün Artvin’de 8 kişi yaşamını yitirmiş, 3 kişi kaybolmuştur ve 17 kişi yaralıdır. Devlet erkanına ve medyaya göre, bu katliamlar “Soma’da Felaket”tir, “17 Ağustos Doğal Afet”idir ve “Artvin’de Sel baskını” vardır.
Orman ve Su işleri Bakanı Veysel Eroğlu “Suyu kontrol etmek lazım. Doğu Karadeniz’de ve Orta Karadeniz’deki yağışlarda yıllık yüzde 20 artış bekleniyor. Artış bir yana, 3-4 ay 48 saat durmadan yağacak yağmurlar söz konusudur. Bu da sel felaketi demektir. Biz HES’leri suyun enerjisini kırmak, taşkınları önlemek için yapıyoruz.” diyerek kendince HES’lerin önemini vurgulamıştır. Fakat HES projelerinin zorunlu bir parçası olan “dere ıslah çalışmaları”, yaşanan katliamın başlıca sorumlusudur. Çünkü bir derenin ıslahı demek, derenin yatağının değiştirilip daha da daraltılması demektir. Bu da yoğun yağışların olduğu dönemlerde artık yapılaşmaya açılmış eski dere yatağının sel suları altında kalması demektir! Görüldüğü gibi, Artvin’de bulunan 4 tane HES, selin önüne geçememiştir ve yine aynı bölgede yapımına başlanan ve yapımı planlanan 100 tane HES projesi de önüne geçemeyecektir! Kaldı ki, neredeyse Karadeniz’deki tüm derelerde HES’ler mevcut iken “suyu dizginlemek” gibi bir durum söz konusu değildir. Ayrıca, HES’lerden kurtulan sular Karadeniz Sahil Yolunu aşıp denize ulaşamadığından pek çok sel, taşkın ve heyelan yaşanıyor. HES’lerin küçük barajlar olduğunu unutmamak gerek. Bu kadar çok yağış alan bölgede, su kanallarının dolup da barajların taşmasında şaşılacak bir şey yoktur!
Üstelik tüm bunlara rağmen devlet, halkı “izinsiz yapılaşma” ile suçlamaktadır. Fakat bugün ıslah edilen dere yataklarının yapılaşmasını bizzat kendisi üstlenmiştir. Bugün Rize’de ıslah edilen dere yataklarında, birçok HES, Sanayi sitesi, okul ve hastane bulunmaktadır. Bu son yağışlarda da söz konusu yapıların selden etkilendiği görülmüştür.
Karadeniz tarih boyunca, hep çok yağış alan bir coğrafya olarak anılagelmiştir. Fakat her nedense böylesine büyük çaplı “doğal afet”ler, burada yaşama geçirilmeye başlanan talan projelerinden sonra belirginleşmiştir. Karadeniz’in en büyük talan projelerinden biri de 2009’da başlanan ve halen devam eden, Sinop’tan Sarp’a uzanan Karadeniz Sahil Yolu Projesidir. Yetkililerin söylediği gibi adeta herkese huzur getirmiştir(!) Bu öyle bir huzurdur ki, 2009’da Giresun’daki yoğun yağış sele sebep olmuş, bu yağışta biriken sel sularının tahliye olmasına ise sahil yolu engel olmuştur. 2010 Ağustos‘ta ise Rize Gündoğdu’daki yoğun sağanak yağış nedeniyle biriken yağmur suları Karadeniz Sahil Yolunu aşamamış, heyelana neden olmuş ve 12 kişi yaşamını yitirmiştir. Daha da eskiye gidecek olursak, Trabzon Sürmene’deki sel ve heyelanda 50, 2001’de Rize’de 10, 2002’de Rize Taşlıdere’de 34 kişi benzer nedenlerle yaşamını yitirmiştir.
Son zamanlarda HES’lere ve Karadeniz Sahil Yolu’na, madenler, taş ocakları ve Yeşil Yol Projesi de eklenmektedir. Fakat şu bilinmelidir ki, bahsi geçen tüm talan projeleri bize “katliam” olarak geri dönecektir. Rahat koltuklarında oturanlar, plazaların tepelerinden yaşam alanlarımızın talan edilme emrini verenler, yaşadığımız topraklardaki doğal varlıkları sömürerek zenginleşirken; onların neden olduğu tahribatlar yüzünden sel sularında boğulanlar, göçük altında kalanlar yine bizler oluyoruz. Onlar yaşamı son kırıntısına kadar tüketirken, biz de tükeniyoruz.
Bu tükeniş böyle devam ederken, insanlar katlediliyorken, dereler hapsedilmeye, topraklar susuz bırakılırken, biz yaşam savunucularına düşen şey ise, yerellere birlikte bu projelerin önüne geçmek, en açık tabirle, bize bu katliamları yaşatanların “felaket”i olmaktır.
The post ” Devletin Afeti HESseli ” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>