The post Röportaj: Bir KHK da Asker Kaçaklarına appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Geçtiğimiz günlerde ilan edilen bir KHK ile askerlik kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapıldı. Bu düzenleme, bazı kişilerin fişlenerek askere alınması uygulamasını getirecek endişesi doğurdu. Biz de bu yeni düzenlemenin neler getirdiğini öğrenmek üzere Vicdani Ret Derneği’ne sorularımızı yönelttik.
Meydan: 691 sayılı KHK askerlik kanunu ile ilgili ne tür düzenleme içeriyor?
Vicdani Ret Derneği: OHAL kapsamında çıkarılan 691 sayılı KHK ile, Askerlik Kanunu’na şu madde eklendi: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve askerliğe elverişli oldukları anlaşılan yükümlülerden, yoklama kaçağı ve bakayalar dahil bu kanunda yazılı geçerli mazereti olmayanlar, Millî Savunma Bakanlığı’nca belirlenecek celp ve sevk esaslarına göre silah altına alınırlar.”
Yürürlükteki Askerlik Kanunu’nun ilk maddesi, ‘TC tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa mecburdur’ diyor. Yoklama kaçağı ve bakayalık da bu kanunda ve Askeri Ceza Kanunu’nda tanımlanan, yani belirsiz olmayan şeylerdi. Zaten sevk ve esasları şimdiye kadar gene Milli Savunma Bakanlığı belirliyordu.
KHK ile getirilen ek maddeyle, farklı bir asker alma şekli uygulanıp uygulanmayacağı çok net değil. Bunu önümüzdeki günlerdeki uygulamalara bakıp göreceğiz.
Bu uygulamanın fişlemeyi beraberinde getireceği ve “sakıncalı piyade”ler doğuracağı kaygısı var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Düzenlemede geçen ucu açık ifadeler ve özellikle ‘irtibat ve iltisak’ sözcükleri, bu düzenlemeyi daha da anlaşılmaz kılıyor. Ancak ilk bakışta 15 Temmuz sonrası emniyetten ihraç edilen polislerin askere alınması için çıkarılmış olduğu hissini uyandırıyor. Nasıl ki diğer OHAL uygulamaları keyfi olarak ve sabit bir delile dayandırılmadan işleme kondu, askerlikte de FETÖ bahane edilerek pek çok kişinin bir anda askere çağrılması mümkün. Üstelik hem askere alış işlemlerinde hem de askerlik süresince farklı muamele edileceği kuşkusu ortada.
Yaşadığımız deneyimlerden, bu tarz farklı uygulamaların, bu güne kadar askerlikle ilgili herhangi bir işlem yaptırmamışlar ve özellikle vicdani retçiler için bir tehdite dönüşeceğini söyleyebiliriz. Kanuna eklenen maddede geçen ucu açık ifadeler ve özellikle ‘irtibat ve iltisak’ sözcükleri, bu görüşü doğrular nitelikte. Yani, bu düzenlemenin, muhalifleri fişleyerek zorla silah altına alma amacı taşıdığını söylersek yanlış olmaz.
Her durumda bu yeni düzenleme ile askere çağrılacak kişiler sakıncalı damgasını yiyecekler, baştan fişlenmiş olacaklar. İdarenin belirleyeceği biçimde fişlenerek askerliğe sevk edilecek kişiler hayati tehlike ile de karşı karşıya olacak. Ordunun içinde diğer askerler tarafından şiddete ve saldırıya maruz kalabilirler, ancak ayrı bir şekilde askere alınacaklarsa komutanlar tarafından hak ihlallerine maruz kalabilirler.
Vicdani retçiler bu uygulamalardan nasıl etkilenecek?
Vicdani retçiler dahil olmak üzere asker kaçakları üzerindeki baskıların daha da artacağı bir döneme gireceğimizi söyleyebiliriz. Devlet, bu önümüzdeki dönemde, tüm vicdani retçileri olmasa da, Kürt ya da devrimci olduğu için vicdani ret açıklaması yapan insanları herhangi bir örgüte yamayarak askere sevk etmeye çalışabilir. Yine bu şekilde vicdani retçiler, şiddet görme ve hak ihlallerine uğrama durumu ile karşılaşabilirler.
Elbette zaten sakıncalı olarak görülüp sivil ölüme mahkum edilen vicdani retçiler, önceden olduğu gibi şimdi de bu militer kurumun içinde yer almayı reddedeceklerdir. Her ne olursa olsun devlet tarafından belirlenen sevk esaslarına da uymayacaklardır.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.
The post Röportaj: Bir KHK da Asker Kaçaklarına appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Militarizmi Ters Tepenler – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yakın zamanda, dünya tarihinin en eski savaşına dair kalıntıların bulunduğu yer etti basında. Kenya’daki Turkuana Gölü yakınında bulunan 27 ceset, savaşların tarihini bugünden tam 10 bin yıl öncesine kadar çekti.
Sayısız savaşta, sayısız insan yaşamını yitirdi bugüne kadar. Savaşlarda katledilenlerin her birinin acısı, tarihe karıştı; o acılara yenileri eklendi; savaşlar, acıların tarihi üzerinde yükseldi.
Bu savaşların bir parçası olmak istemeyenler de hep oldu. Milattan sonra 295’te Roma ordusunda savaşmayı reddeden Maximillianla başlayan ve bugün hala devam eden şekilde, nicesi, savaşın ortağı olmayı ya da savaşları yaratan ordularda yer almayı reddetti. Bir şekilde parçası olduğu ölüm mekanizması ordulardan ayrılan, savaştan kaçan, askerden “firar” edenler de oldu elbette…
1. Dünya Savaşı sırasında, İngiltere’de savaşa katılmayı reddeden üç bin asker; Nazi ordusunda savaşmayı reddeden askerler; 1936’da İspanya’da faşist Franco’nun ordusunda yer almayarak askerliği reddeden askerler; tarihteki en yıkıcı savaşlardan biri olan Vietnam’da “Bu, bizim savaşımız değil” diyerek ordudan ayrılan yüz binlerce asker; Filistin işgalinin parçası olmayı reddederek ordudan ayrılan İsrailli askerler; Irak İşgali’nin bir parçası olmak istemeyen Amerikan askerleri, Irak veteranları…
Kimi zaman kendilerine dayatılan toplumsal normlarla, kimi zaman “zorunlu hizmet”lerle orduların bir parçası olmaya mecbur edilen sayısız asker, bugüne kadar iktidarların çıkarları uğruna başlattıkları savaşları reddettikleri için bağlı bulundukları birlikleri terk etti, “firar” etti. Görevli bulundukları ordunun artık bir parçası olmak istemeyenler tam bu yüzden yargılandı, tutuklandı, işkenceden geçti, çoğu zaman vatan haini ilan edildi.
Tıpkı yaşadığımız topraklarda olduğu gibi.
2002 yılında askerliğini yaparken, çıktığı çarşı izninde vicdani reddini açıklayan Mehmet Bal; askerliğinin dördüncü ayında vicdani reddini açıklayan İsmail Gökhan Güneş; kışlada subayların işkencesine maruz kalmasının ardından birliğini terk eden Umut Gökçe; beş aylık asker iken “firar” eden ve bir daha orduya geri dönmeyen Muhammed Serdar Delice; defalarca firar eden ve her seferinde zorla birliğine götürülen, 2009 yılında ise vicdani reddini açıklayan İnan Suver; “Kürt halkına karşı savaşta taraf değilim” diyerek vicdani reddini açıklayan Onur Erden…
Yukarıda sayılan isimlerin her biri, inanmadıkları bir savaşta ölmeyi; başkalarının çıkarları uğruna öldürmeyi; parçası olmak zorunda bırakıldıkları savaşı reddetti.
İçinden geçtiğimiz günlerde, Kürdistan’da savaş, devlet tarafından sistematik bir şekilde tırmandırılırken; Mehmet, Onur, Umut, İnan gibi birçok vicdan daha artık yeter diyor. İktidar, kendi çıkarları uğruna başlattığı savaşın vahşetini giderek arttırırken; aynı iktidarın savaş mekanizması olan ordudan ayrılanların sayısı da artıyor.
Mecbur bırakıldıkları operasyonlara çıkmayı reddeden askerler “emre itaatsizlikle” yaftalanır ve cezalandırılmak istenirken, Kürdistan’daki savaşa karşı askerler, ordunun bir parçası olmayı reddediyor. Operasyonlara çıkmayı reddettikleri için 23 uzman çavuş ordudan istifa ederken; her birisine yönelik linç kampanyaları ise bizatihi iktidar yanlısı medya tarafından örgütleniyor.
Devlet kendi çıkarı, iktidarı ve varoluşu için yeni yıkımlar, kıyımlar, katliamlar peşindeyken; bitmeyen savaş propagandasına, inşa edilmek istenen düşmanlık kültürüne, ordunun kutsiyetine olan inançsa azalıyor.
“Savaşlar, ölüler toprağa gömülüp unutulduktan sonra kazanılır” demiş ya yazar; işte artık kimse gömülmesin ve savaşlar asla kazanılmasın diyedir bu çaba. Düşmanlığı örgütleyip, iktidarını pekiştirenlere karşı; yaşamın sesidir ordudan ayrılan her bir vicdanın kendisi.
Merve Arkun
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 31. sayısında yayımlanmıştır.
The post Militarizmi Ters Tepenler – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>