The post Kaybolmaya Yüz Tutmuş Koçgiri Kürtçesi İle Yazılmış Bir Kitap: “Rû û Kûr” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gazete Duvar’ın genel yayın yönetmeni Ali Duran Topuz’un “Rû û Kûr” isimli kitabı Avesta Yayınları’ndan çıktı.
Kaybolmaya yüz tutmuş Koçgiri Kürtçesi ile yazılmış bir kitap “Rû û Kûr”.
Kürtçenin Kurmanci gruplarından biri olan Koçgiri Kürtçesi ya da şivesi ile kitabın manası “Yüzey ve Derinlik” demek.
Öykü kitabı olan “Rû û Kûr” sadece edebi bir metin değil. Daha önce Koçgiri Kürtçesi ile yazılmış bir eser olmadığını söyleyen Topuz; anılar, anlatılar, masallar, şarkılarla birlikte Koçgirililerin konuştuğu ortamları ve atmosferin bilgisini aktarıyor eserinde.
Bir Hak Arama Metni
Ali Topuz kaleme aldığı kitabı için ‘bir borç ödeme, hak arama metni’ diyor ve “Bir edebi arzu kadar aynı zamanda o arzuya sahip bireyin bir iç isyanı. Kitapta geçmişte yaşananlara karşı itirazın kaydı var” sözleriyle tanımlıyor kitabını.
Kitaptaki öyküler yer yer Borgesvari uzunlukta, en uzunu yarım sayfayı geçmiyor.
Ali Duran Topuz Hakkında
1967’de Sivas Zara’da doğdu. Beylerbeyi Ortaokulu ve Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Avukatlığın yanı sıra 1994’ten itibaren çeşitli radyo ve gazetelerde çalıştı.
Akşam ve Radikal gazetelerinin kuruluşunda yer aldı, Radikal’in yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
Radyo Sputnik’teki “Dünya Hali” isimli uluslararası ilişkiler programının yanı sıra kapısına kilit vurulan İMC TV’de sunuculuk ve medya eleştirisi yaptı.
Çeşitli dergilerde hukuk, çalışma hayatı ve siyaset alanında yazılar kaleme alan Topuz, aynı zamanda şiir ve öyküler yazıyor.
Kaynak: Gazete Karınca
The post Kaybolmaya Yüz Tutmuş Koçgiri Kürtçesi İle Yazılmış Bir Kitap: “Rû û Kûr” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Zındıktan Çapulcuya, Kemirgene : Efendinin Yaftaladıkları” – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Padişahın tarafında olmadıkları için kellesi alınan zındıklar, filmlerdeki karakterlerden ibaret değiller elbette. Yüzyıllardır bu topraklarda, efendinin tarafında olmayanlar, zındık olmakla suçlanıp ötelendiler, hatta çoğu zaman öldürüldüler.
Peki kimlerdi bu zındıklar, zındıklık da neydi?
Günümüzde sapkın ve dinsiz anlamında kullanılan “zındık” kelimesi, Zerdüşt ve Mani ile alakalı olarak ortaya çıkmıştı. Mani, Zerdüştîliğin kutsal kitabı Avesta’ya yazdığı yorumları içeren kitabına, Zend (Farsça: Yorum) adını vermişti. Araplar, Zend-Avesta (Avesta’nın Yorumu) da denilen Zend’e inanan anlamındaki “Zendî” kelimesini telaffuzlarına uydurarak, “zendîk” kelimesini türetmiştir. M.S. 260 civarında, resmen Mazdekizm’i benimseyen Sasani İmparatorluğu merkez yönetimi, bütün coğrafyanın inancını tepetaklak eden Maniheistleri, sapkın ve dinsiz ilan etmişti.
8. ve 9. yüzyıllardaki dini hareketleri araştıranlar, önce Maniheistlerin, sonra da Mazdekîlerin “zendîk” diye anıldığını vurgular. İslam ortaçağında, İslam dışındaki dinleri, dini akımları ve yandaşlarını (Maniheistler, Mazdekîler, Deysanîler, Marikalar, Zerdüştîler…) niteleyen bu kelime, 10. ve 11. yüzyıllardan itibaren İslam’da ortaya çıkan Sünnilik dışı bütün mezhepleri kapsayacak şekilde kullanılmıştır.
Sünnilik dışı her türlü “şüpheli” inancı; aslında inanç, devlet ve toplum düzeni için tehlikeli olduğuna inanılan her türlü fikri ve dini eğilimi anlatan bir terim olmuştur. Türkçe’ye “zındık” olarak geçmiştir.
Emevilerden Sasanilere, Selçuklulardan Osmanlılara kadar, zındıklıkla yaftalananlar incelendiğinde, ortaya çıkar ki mesele her zaman din, inanç değildir, politik ya da başka sebeplerle de zındık denilerek yaftalanmıştır insanlar.
Efendilerin tarzı bu!
Evet, aslında efendilerin geleneksel tarzı budur. Kendinden olmayan herkesi, tek potada eriterek yaftalamak.
Son 30 yılın yaftaları denince, akla en başta “Allahsız gomunis”, “moskof”, “moskof uşağı” gelir. Bu yaftaları dillendiren efendiler için, karşısındakinin Allahsız, Moskova’lı ya da uşak olması değildir mesele. Uşak olmayı reddedenleri, yeni bir “zındıklık” konumuna düşürerek -geleneklerinden gelen deneyimle- kısa yoldan ötelemektir. Sonrasında –yine geleneklerinden gelen deneyimle- cezalandırmak elbette…
Günümüze gelecek olursak, şimdiki efendiler daha yaratıcı olsa gerek; ayda bir yeni yafta buluyorlar. Terörist, radikal, tinerci, eşkıya, marjinal, çapulcu, kemirgen ve daha neler neler… 1 Mayıs 2013’te sokağa çıkanlar marjinal, Taksim’de başlayıp dört bir yana yayılan isyan hareketinin parçası olanlar çapulcu, mahalle forumlarında şirketlere boykot kampanyaları örgütleyenler ise -kutsal devlet gemisini ekonomik anlamda batırmak amacıyla kemirdikleri iddiasıyla- kemirgen olmakla yaftalandı.
Genelde efendilerin, karşısındakileri toplum gözünde itibarsızlaştırmaya yönelik kullandıkları bu yaftalar, son zamanlarda sahipleniliyor karşısındakiler tarafından. Kelime, anlamıyla olmasa da, kazandığı anlamla sahipleniliyor. Kimi zaman eşkıya oluyoruz, kimi zaman çapulcu. Toplumun tarif edilen kısmı eşkıyaysa, çapulcuysa, çıkıp “Hepimiz eşkıyayız!” sloganları atmaktan çekinmiyoruz.
Ancak, ısrarla belirtmek gerekir ki; efendiler, önümüzdeki günlerde, kendinden olmayanlara lafın gelişi “sandalye” dediğinde, “Hepimiz Sandalyeyiz!” yazılı dövizlerle, “Sandalyeni Kap Gel!” kampanyası örgütleyecek olanları da tanımayız etmeyiz.
Özlem Arkun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Zındıktan Çapulcuya, Kemirgene : Efendinin Yaftaladıkları” – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>