AVM – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 23 May 2020 12:35:22 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 FİJİTAL’leşen Dünya https://meydan1.org/2020/05/23/fijitallesen-dunya/ https://meydan1.org/2020/05/23/fijitallesen-dunya/#respond Sat, 23 May 2020 12:35:20 +0000 https://meydan.org/?p=58821 Korona krizinde fiziki-sosyal mesafede aramızı dolduran şey. Dijital sözcüğünün ilk kökeni latince parmak anlamına gelen digitus’tur. İngilizcede sıfır ile dokuz arasındaki rakamlar anlamını taşıyan digit sözcüğü ile ilişkiliyken fransızcada digital sözcüğünün kendisi sayısaldır. Günümüzdeki kullanımı da veri aktarımının kağıda basılmış halinin dışında sayısal bir sistem kullanılarak ekran görüntüsü haline dönüştürülmesidir. Fijital, dijital gerçekliğin fiziksel gerçeklikle […]

The post FİJİTAL’leşen Dünya appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Korona krizinde fiziki-sosyal mesafede aramızı dolduran şey.

Dijital sözcüğünün ilk kökeni latince parmak anlamına gelen digitus’tur. İngilizcede sıfır ile dokuz arasındaki rakamlar anlamını taşıyan digit sözcüğü ile ilişkiliyken fransızcada digital sözcüğünün kendisi sayısaldır. Günümüzdeki kullanımı da veri aktarımının kağıda basılmış halinin dışında sayısal bir sistem kullanılarak ekran görüntüsü haline dönüştürülmesidir.

Fijital, dijital gerçekliğin fiziksel gerçeklikle ilişkisinin artmasıyla oluşan yeni halleri anlatır. Sözcük physics (fizik) ile digital (dijital) sözcüklerinden türemiştir. Phygital yani fijital sözcüğü bir sözcük olarak yeni yeni kullanılmaya başlasa da fijitalleşme yıllardır yaşamlarımızda belirginleşmeye başlamıştır.

Dijital dünyanın gelişimi dijital oyunların gelişimine paralel bir ilerleme gösterir. Dijital oyunlarda görsel grafiklerin gelişiminin ötesinde elle yönlendirilen oyun konsollarından bedenen yönlendirilen oyun konsollarına geçişle dijital oyuna fiziki katılım artmıştır. Yani fijitalin öncesinde dijital oyunun etkisini gözlemleyebiliriz. Bilinen bir kahve şirketi, PokemonGo isimli dijital oyunun fiziki etkileşimle oynanması için her dükkanını bir PokeStop’a dönüştürmüştür. Oyun telefonlar aracılığıyla sokak sokak aranan ve yakalanan pokemonların dövüştürülmesiyle oynanır. İşte burada Starbucks bu dövüşün yapılacağı merkezlere dönüşür. Bir pazarlama taktiği olarak dijital oyun fiziksel oyuna dönüşmüştür. Her oyuncu dövüş öncesi ya da sonrasında içeceği bir kahve, yiyeceği bir kek ile Starbucks’a kazandıracaktır. Oyuna milyonlarca kişi katılmıştır. Yeni pazarlama taktiği tutmuştur.

Fijitalleşme gelişirken kampanyalarla müşteri bilgilerini toplayan firmalar müşterilerine uygun bilgilendirme mesajlarıyla alışverişi kolaylaştırmayı amaçladılar. Sanal etkinlikler düzenlenerek müşterilerin etkinliklere katılımı sağlandı. Sanal etkinlikleri somutla buluşturmak ve  gerçekliğini arttırmak bir pazarlama taktiği olarak şirketlerce benimsendi. C&A mağazaları kıyafetlerin bulunduğu askılara beğeni sayaçları yerleştirdi, böylece mağazadayken ya da mağaza dışı alışverişte kıyafetin kaç beğenisi olduğu takiplenebildi. Kiralamalarda kullanılan uygulamalarla hem barınma hem de yolculuklar kolaylaştı. Dışarıda bir bisikleti bile kilitlemeden bırakamazken binlerce araba ve motor, sanal kontrollü kilit sistemleri ile her yere bırakılabiliyor. Marketlerin sanal alışveriş ile ilgili bir çok uygulaması var. Nike, Hyperdunk modelini kullanan basketbol süperstarlarının tüm adımlarının ve ayak hareketlerinin hayranlarınca takiplenmesini sağladı. Taksi uygulamaları dünyanın bir çok ülkesinde kullanılmakta.

Tasarımın dijitalden fiziksele dönüşümünde üç boyutlu yazıcıların yaratımlarını da önemli. Sadece iki boyutlu bir çizim olarak var olan bir tasarımın, bu yazıcılar sayesinde üç boyutlu bir yaratıma dönüşmesi de bir fijitalleşmedir.

Korona krizinin normalleşme aşamalarında fijital bir devrim gerçekleşiyor. Korona krizi sonrasında normale dönüşü eskiye değil de yeni normale dönüş olarak tanımlayanlar bu tanımda mutlaka fijitali bulacaklar. Yeni normal yani kapitalizmin tıkır tıkır işlediği, sınıfsal çelişkilerin sürdüğü sistemde fijital gelişmeler belirleyici olacaktır.

AVM’lerin açılışı ile gündeme gelen mağaza ve mağazadaki ürünlerin temizlik tartışmaları bizi bir anda bu kavramın içine çekiyor. Kıyafetlerin denenmesinin nasıl olacağı, denenen kıyafetlerin tekrar temizlenmesi, bir başkasının bu kıyafeti nasıl deneyeceği, mağaza işçilerinin pozisyonları gibi sorunlar için de fijital çözümler aranıyor. Deneme kıyafetlerinin sürekli temizlenmesinin yanı sıra raflarda kıyafetlerin durmadığı mağazalar gündemde. Ürün görüntülerini ekranlardan izleyeceğiz ve boy, kilo gibi bilgilerimizin tanımlandığı mağaza sisteminde bize uygun bedende bir deneme numunesini deneyebileceğiz. Denenen ürün temizlenmesi için temizlenme bölümüne konacak. Eğer beğenip ödemesini yaparsak ürünler kayıtlı olan adresimize ya da o an belirteceğimiz adrese kargolanacak. Daha az işçinin çalışacağı; mağaza depoculuğunun kalkacağı yani mağaza depo işçiliğinin kalkacağı, merkez depolarda çalışan işçilerin artarken reyonculuğun ise yavaş yavaş sonlanacağı bir süreç gibi…

Benzer uygulamaların hizmet sektörünün pek çok alanında kullanılacağı kesin gibi. Eczaneler, benzinlikler, marketler ilk sıradakiler. Dijital dünya kendi aşarak yarattığı artan gerçekliğiyle gerçeği etkilemeyi sürdürüyor. Fiziki mesafeye başından beridir sosyal mesafe diyen devlet anlayışı, uygulamak istediği bu fiziksel ve sosyal mesafede araya dijitali sokarak bireylerin birbirine yakınlaşamadığı bir dünya kurmak istiyor. Korona krizi hepsi için güzel bir bahane oldu.   

İsmet Sertel

The post FİJİTAL’leşen Dünya appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/05/23/fijitallesen-dunya/feed/ 0
İki AVM Virüs Sebebiyle Kapılarını Kapadı https://meydan1.org/2020/03/19/iki-avm-virus-sebebiyle-kapilarini-kapadi/ https://meydan1.org/2020/03/19/iki-avm-virus-sebebiyle-kapilarini-kapadi/#respond Thu, 19 Mar 2020 19:38:37 +0000 https://meydan.org/?p=56196 İstanbul Acıbadem’deki Akasya AVM ve Esenyurt’taki Akbatı AVM’nin sahibi olan şirket, kararını Kamuyu Aydınlatma Platformu‘na bildirdi. Şirketten yapılan açıklama şöyle: “Dünyada ve ülkemizde devam eden üzücü gelişmeler neticesinde alışveriş merkezlerimizde faaliyet gösteren mağazaların çalışanları, ziyaretçilerimiz ve şirket çalışanlarımızın sağlığını gözetmek adına, alışveriş merkezlerimizin faaliyetlerini geçici bir süre için durduruyoruz. Ülke olarak bu süreci en kısa zamanda atlatarak faaliyetlerimize kaldığımız […]

The post İki AVM Virüs Sebebiyle Kapılarını Kapadı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İstanbul Acıbadem’deki Akasya AVM ve Esenyurt’taki Akbatı AVM’nin sahibi olan şirket, kararını Kamuyu Aydınlatma Platformu‘na bildirdi.

Şirketten yapılan açıklama şöyle: “Dünyada ve ülkemizde devam eden üzücü gelişmeler neticesinde alışveriş merkezlerimizde faaliyet gösteren mağazaların çalışanları, ziyaretçilerimiz ve şirket çalışanlarımızın sağlığını gözetmek adına, alışveriş merkezlerimizin faaliyetlerini geçici bir süre için durduruyoruz. Ülke olarak bu süreci en kısa zamanda atlatarak faaliyetlerimize kaldığımız yerden aynı heyecanla devam edeceğimize inanıyoruz. Gelişmelerle ilgili tüm yatırımcılarımızı bilgilendirmeye devam ediyor olacağız.”

The post İki AVM Virüs Sebebiyle Kapılarını Kapadı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/19/iki-avm-virus-sebebiyle-kapilarini-kapadi/feed/ 0
Bodrum’da İş Cinayeti: AVM’de Devrilen Vinç İçindeki Sefer Akdaş Yaşamını Yitirdi https://meydan1.org/2019/12/18/bodrumda-is-cinayeti-avmde-devrilen-vinc-icindeki-sefer-akdas-yasamini-yitirdi/ https://meydan1.org/2019/12/18/bodrumda-is-cinayeti-avmde-devrilen-vinc-icindeki-sefer-akdas-yasamini-yitirdi/#respond Wed, 18 Dec 2019 08:31:09 +0000 https://meydan.org/?p=52404 The post Bodrum’da İş Cinayeti: AVM’de Devrilen Vinç İçindeki Sefer Akdaş Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Muğla’nın Bodrum ilçesindeki bir alışveriş merkezinde iş cinayeti yaşandı.

Bodrum’da Dün (17 Aralık) akşam saatlerinde alışveriş merkezinin dış cephesinde yürütülen yılbaşı süslemesi çalışmasında kullanılan vinç, yaklaşık 35 metrelik yüksekten boşluğa düştü.

Sağlık ekipleri tarafından yapılan incelemede vincin üzerindeki sepette bulunan 35 yaşındaki Sefer Akdaş’ın olay yerinde yaşamını yitirdiği belirlendi

Vinç sepetindeki 32 yaşındaki Serdar Karabatak ile vinç üzerindeki 25 yaşındaki  İlhan Enes Demir ve 44 yaşındaki Ünal Topuz yaralandı.

The post Bodrum’da İş Cinayeti: AVM’de Devrilen Vinç İçindeki Sefer Akdaş Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/12/18/bodrumda-is-cinayeti-avmde-devrilen-vinc-icindeki-sefer-akdas-yasamini-yitirdi/feed/ 0
Marmara Üniversitesi Nişantaşı Yerleşkesi AVM Oluyor https://meydan1.org/2018/02/22/marmara-universitesi-nisantasi-yerleskesi-avm-oluyor/ https://meydan1.org/2018/02/22/marmara-universitesi-nisantasi-yerleskesi-avm-oluyor/#respond Thu, 22 Feb 2018 10:52:22 +0000 https://seninmedyan.org/?p=29776 Marmara Üniversitesi’nin İletişim ve Diş Hekimliği fakültelerinin bulunduğu Nişantaşı Yerleşkesi boşaltıldı. Yerleşkenin boşaltılma nedeni olarak, araziye AVM  yapılacak olması gösterildi. Devlet tarafından,  eğitim, öğretim, araştırma ve savunmaya yönelik belirlenen politikaların kamu finansmanının sağlanabilmesi amacıyla hazırlanan plan doğrultusunda arazideki “Üniversite Alanı” fonksiyonu kaldırılarak “Ticaret+Konut” ve “Park” fonksiyonları getirildi. Arazinin yüzde 58’i yani 14 bin 245 metrekaresi “ticaret ve konut”, yüzde 36’sına denk gelen 8 bin 856 metrekarelik […]

The post Marmara Üniversitesi Nişantaşı Yerleşkesi AVM Oluyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Marmara Üniversitesi’nin İletişim ve Diş Hekimliği fakültelerinin bulunduğu Nişantaşı Yerleşkesi boşaltıldı. Yerleşkenin boşaltılma nedeni olarak, araziye AVM  yapılacak olması gösterildi. Devlet tarafından,  eğitim, öğretim, araştırma ve savunmaya yönelik belirlenen politikaların kamu finansmanının sağlanabilmesi amacıyla hazırlanan plan doğrultusunda arazideki “Üniversite Alanı” fonksiyonu kaldırılarak “Ticaret+Konut” ve “Park” fonksiyonları getirildi. Arazinin yüzde 58’i yani 14 bin 245 metrekaresi “ticaret ve konut”, yüzde 36’sına denk gelen 8 bin 856 metrekarelik bölümü park ve yeşil alan olarak düzenlenecek. Burada  yapılacak konut ve ticaret alanındaki kat yüksekliği 10, ticaret alanındaki kat yüksekliği ise 5 olarak belirlendi.

The post Marmara Üniversitesi Nişantaşı Yerleşkesi AVM Oluyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/22/marmara-universitesi-nisantasi-yerleskesi-avm-oluyor/feed/ 0
AVM: Patron Alır, İşçi Verir Sömürünün Merkezidir https://meydan1.org/2018/02/16/avm-patron-alir-isci-verir-somurunun-merkezidir/ https://meydan1.org/2018/02/16/avm-patron-alir-isci-verir-somurunun-merkezidir/#respond Fri, 16 Feb 2018 11:25:12 +0000 https://test.meydan.org/2018/02/16/avm-patron-alir-isci-verir-somurunun-merkezidir/   Genç İşçi Derneği’nin AVM İşçilerine Dağıttığı Bildiri Bizler genç işçileriz. Kimimiz ailesini geçindiriyor , kimimiz okul masraflarını karşılıyor, kimimizin telefon taksidi bitmiyor. Sebep fark etmiyor, çalışıyoruz çünkü ihtiyaçlarımız var. Bizler genç işçileriz. Gençliğimiz fırsat patronlar için. Neden mi? Genciz diye her işi yaptırıp her yükü kaldır diyorlar da ondan. Bir saatte yapılacak işi yarım […]

The post AVM: Patron Alır, İşçi Verir Sömürünün Merkezidir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Genç İşçi Derneği’nin AVM İşçilerine Dağıttığı Bildiri

Bizler genç işçileriz. Kimimiz ailesini geçindiriyor , kimimiz okul masraflarını karşılıyor, kimimizin telefon taksidi bitmiyor. Sebep fark etmiyor, çalışıyoruz çünkü ihtiyaçlarımız var.

Bizler genç işçileriz. Gençliğimiz fırsat patronlar için. Neden mi? Genciz diye her işi yaptırıp her yükü kaldır diyorlar da ondan. Bir saatte yapılacak işi yarım saate indiriyorlar da gık demiyoruz, ondan. Ne yaparsak yapalım, ne kadar çalışırsak çalışalım; yetinmeyenler de yine onlar. “Genç işçinin biri gider, diğeri gelir.”, “Ortalık işsiz kaynıyor.” 6 ay çalışan bu sektörde “emektar” sayılır da ondan. Bugün burada, yarın orada çalışıyoruz. Vasıfsız, sıfatsız diyorlar bizim gibilerine. İşyerinin adı değişiyor, yaptığın iş değişiyor, bir tek sömürü değişmiyor.

Patronların gözünde servis yaptığımız tepsi, düzenlediğimiz raf, toz aldığımız bez, döktüğümüz çöp kadar değerimiz. Gün boyunca sayıp durduğumuz para patronların kasasını dolduruyor, biz asgari ücrete talim ediyoruz. Bu düzen böyle gelmiş böyle gider diyorsan, yanılıyorsun. İşte gerçek bu arkadaşım. Bile bile kabullenmemek. Bizler genç işçileriz. Hep en altta kalanlarız. Vardiyaları ayarlayan müdürler, şefler pek düşünmez kaç saat uyudun, aç mısın tok musun… Patronların gözüne girmek için her bir işçiyi “daha çok ve daha verimli” kullanabilmenin peşindedir onlar. Bu her işyerinde var arkadaşım biliyorsun; ama genç işçi olunca bir başka oluyor, bizim de itirazımız bundan.

Fazla mesailer, esnek çalışma derken gece gündüze, gündüz geceye karışıyor. 10-12 saat uzadıkça uzuyor. 15 saatlik iş yaptırılanlar; karşı çıkmaya kalktığında ise susturulan biz oluyoruz. Zaten çok konuşursak ertesi günü görmeyen de biziz. “Günyüzü görmeyen”leriz yani. Alışveriş mabedlerinde nefes aldıklarını sananların, görkemli tavanların, ışıltılı vitrinlerin, tabelaların arasında sıkışan, boğulan, nefessiz kalan bizleriz.

15 dakikada bir boş bir dükkanı paspaslamak, temiz tepsileri tekrar tekrar silmek, mağazada kimse olmasa dahi ayakta beklemek… Sıkılanlarız, bıkanlarız, anlam veremesek de söyleneni yapanlarız.

Peki yalnız mıyız? Bu dertler, adaletsizlikler bir tek bizim mi başımızda? Hayır, binlerceyiz. Yalnız değiliz.

Bu gidişattan kurtulmanın yolu yok mu? Tek bir yolu var; o da örgütlenmek.

Örgütlenmek hayatımızı değiştirecek. Gel birlikte değiştirelim.

Genç İşçi Derneği’ne katıl, birlikte değiştirelim.

 

Bu bildiri Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır.

The post AVM: Patron Alır, İşçi Verir Sömürünün Merkezidir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/16/avm-patron-alir-isci-verir-somurunun-merkezidir/feed/ 0
Genç İşçinin Sorunu: Gerontokrasi – Merve Demir https://meydan1.org/2017/09/30/genc-iscinin-sorunu-gerontokrasi-merve-demir/ https://meydan1.org/2017/09/30/genc-iscinin-sorunu-gerontokrasi-merve-demir/#respond Sat, 30 Sep 2017 08:49:00 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/30/genc-iscinin-sorunu-gerontokrasi-merve-demir/ Okul harçlığı, etüt parası, kişisel ihtiyaçlar, ev geçindirme derdi derken bir bakmışsın bir iş yerinde çalışır bulmuşsun kendini. Çalışacağın işin okuluna engel olmasını istemiyorsan part-time, okulun yoksa full-time çalışmayı tercih edersin. Genç işçi tercih edilen AVM’ler, süpermarketler, mağazalar, iş sözleşmesinin içinde madde olarak geçirilen esnek çalışma saatleriyle, işçiyi daha fazla sömürmek içindir. Esnek çalışma saati, […]

The post Genç İşçinin Sorunu: Gerontokrasi – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Okul harçlığı, etüt parası, kişisel ihtiyaçlar, ev geçindirme derdi derken bir bakmışsın bir iş yerinde çalışır bulmuşsun kendini. Çalışacağın işin okuluna engel olmasını istemiyorsan part-time, okulun yoksa full-time çalışmayı tercih edersin.

Genç işçi tercih edilen AVM’ler, süpermarketler, mağazalar, iş sözleşmesinin içinde madde olarak geçirilen esnek çalışma saatleriyle, işçiyi daha fazla sömürmek içindir. Esnek çalışma saati, “çalışanın çalışma zamanını ve süresini dilediği şekilde belirleme olanağının bulunduğu çalışma düzenidir” diye tanımlansa bile aslında işçiyi iş yoğunluğu sürecinde daha fazla çalıştırmak için çıkarılmış bir tanımdır. Fazla Çalışma Yönetmeliği’nin 4. maddesinde “Günlük çalışma süresi her ne şekilde olursa olsun 11 saati aşamaz.” olarak geçse de bu saat 17 saati bile bulabiliyor. Her şeye kılıf uyduran patronlar, tabi bunun da yöntemini bulmuşlar. İşe başlarken parmak okuma sistemi ile işe giriş yapıyorsun. Mesai saatin bittiğinde ise işten çıktı anlamında tekrar parmak okutuyorsun böylece mesai saatin bitmiş oluyor. Ama mesai saatini bitirmek istemeyen işveren vekili (diğer adı ile şef) parmağını okuttuktan sonra seni tekrar çalıştırmaya devam ediyor, böylelikle sistemde işten çıkış yaptığın görülse bile çalışmaya devam ediyorsun. Yani prosedürler onlar için işlemiyor hiçbir zaman.

Böylesine boğucu bir sosyal ve ekonomik tahakkümün yanında bir de gerontokrasi ile yani “yaşça büyük olanın yaşça küçük olana” uyguladığı tahakkümle uğraşırız biz genç işçiler. Oldukça kadim bir anlayıştır gerontokrasi, feodal anlayıştan hatta belki de daha da eski bir anlayıştan beslenir bu kavram. Çeşitli tahakküm anlayışlarının içerisine sızar, bazen ona dönüşür; bazen kendince davranır. Ama her adaletsizliğin içinde vardır. Küçük susmalı, büyük konuşmalı! Büyük söylemeli ki, küçük yapmalı!

İş yerinde genç işçilerin karşılaşacağı gerontokratik ilişkiler hayatının her alanında olduğu gibi karşımıza çıkıyor. Genç olduğun için tabiri caizse tüm ayak işleri sana yaptırılır. Çünkü onların gözünde hiyerarşik anlamda en alttasındır. Eğer genç iseniz ve hizmet sektöründe çalışıyorsanız, işte karşılaşacağınız bazı durumlar;

Genç olduğun için daha atik, daha güçlü olman beklenir ve senin işin olmayan çoğu iş sana yaptırılır.

Depodan poşet taşınması gerekir, genç olduğun için bunu bile sen yaparsın.

Yemek molasına en son senin çıkman sorun yaratmaz, zaten gençsin ve her şeye dayanabilirsin.

Üstüne vazife olmayan birçok işe koşturursun. Sesin çıkmayana kadar (ki hiç çıkmadığı da olur) bu böyle gider. Çünkü “şef ablalar ve abiler” tatlı dilleriyle yılanı deliğinden çıkaracak kabiliyette olduklarından her zaman düşünceli gibi görünürler. Oysa gerontokratik bir ilişkinin tam içindesindir. Gel gelelim işsizlik oranları her geçen yıl yükselirken, her beş gençten biri işsizken, işin olduğu için şükretmen gerektiği söylenirken nasıl olur da fazla mesaiye, düşük ücrete, yoğun iş saatlerine ve gerontokratik bu tahakküme direnmekten bahsedebilirsin?

Ekonomik kriz onları teğet geçerken bize çarpıyor. Cirosu 14.463.059.000 olan küçük bir süpermarketin, işçisine verdiği aylık maaş 1600’dür. Peki bu adaletsizliğin matematiksel olarak hesaplamasının zorluğu yanında sosyolojik olarak tanımsız olması aslında gerçekle yüzleştiriyor biz genç işçileri. Verdiğim bu rakamsal veri doğruluğu ispatlanabilir bir veri. Bu rakamları her yıl üstüne biraz daha ekleyerek yani daha fazla tükettirip daha fazla çalıştırarak kazanan şirketler; reyonlarda, kasalarda, temizlikte ya da market/ mağazanın herhangi bir bölümünde çalışan bir işçinin aldığı maaşın ona yetip yetmeyeceğini hiç düşünmemesi, kapitalizmin ta kendisidir. Sınıfsal farklılığı toplumda belirginleştiren bu sistemken (kapitalizm) buna karşı koymamak sömürüye baş eğip kabullenmektir. Biz genç işçiler ne gerontokratik ilişkilere ne de aldığımız üç kuruş maaşa razı gelmeliyiz.

Yaşça büyüklerin yaşça küçükler üzerinde uyguladıkları tahakkümün doğal karşılandığı bir düzene hizmet etmemek için, genç işçiler örgütlenin!


Merve Demir

Genç İşçi Derneği

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Genç İşçinin Sorunu: Gerontokrasi – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/30/genc-iscinin-sorunu-gerontokrasi-merve-demir/feed/ 0
Korkun Patronlar Genç İşçiler Örgütleniyor https://meydan1.org/2016/06/19/korkun-patronlar-genc-isciler-orgutleniyor-2/ https://meydan1.org/2016/06/19/korkun-patronlar-genc-isciler-orgutleniyor-2/#respond Sun, 19 Jun 2016 16:53:29 +0000 https://test.meydan.org/2016/06/19/korkun-patronlar-genc-isciler-orgutleniyor-2/ Hizmet Sektörü Nedir? Işıl ışıl aydınlatması, ihtişamlı görüntüsü ve yüksek tavanlarıyla müşterisini kendine çeken AVM’ler. Onların içerisinde farklı tasarımlarda, farklı müşteri potansiyeline uygun kafeler, restoranlar, mağazalar… Sadece AVM’lerde değil; bazen büyük bir cadde üstünde, bazense tenha bir sokaktadır alışveriş yapılacak, oturup sohbet edilecek dükkanlar. Dükkanların içerisinde de oradan oraya koşturan işçiler. Fabrikada, atölyede, toprakta çalışan […]

The post Korkun Patronlar Genç İşçiler Örgütleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Hizmet Sektörü Nedir?

Işıl ışıl aydınlatması, ihtişamlı görüntüsü ve yüksek tavanlarıyla müşterisini kendine çeken AVM’ler. Onların içerisinde farklı tasarımlarda, farklı müşteri potansiyeline uygun kafeler, restoranlar, mağazalar… Sadece AVM’lerde değil; bazen büyük bir cadde üstünde, bazense tenha bir sokaktadır alışveriş yapılacak, oturup sohbet edilecek dükkanlar. Dükkanların içerisinde de oradan oraya koşturan işçiler.

Fabrikada, atölyede, toprakta çalışan üretim sektörü işçisine karşılık; hizmet sektöründe elle tutulur bir üretim yapmaksızın, başka bir bireye hizmet verilir. Bu hizmeti veren işçinin pozisyonu; servis elemanı, kurye, tezgahtar, temizlikçi hatta anketör olarak değişse bile, aslında hepsi hizmet sektörü işçileridir.

Hizmet Sektöründe Kimler Çalışıyor?

“Genç, dinamik, prezantable ekip arkadaşları arıyoruz.” Bu cümleyi duymayanımız ya da çeşitli eleman sayfalarındaki “vasıfsız eleman” köşelerinde görmeyenimiz yoktur. Çünkü genç, dinamik ve prezantable olmak için tahsil görmüş ve bir işte uzmanlaşmış olmaya gerek yoktur. Müşteriye daha iyi hizmet verebilmek için tercih edilen genç işçiler ise en kolay girebilecekleri sektör olduğundan, hizmet sektöründe çalışırlar.

Çoğunluğu genç olduğundan, işçi sirkülasyonu oldukça fazladır. Bunun nedeni, hizmet sektörü işçisi gençlerin, genellikle yaz tatillerini değerlendirmek ya da okul ile birlikte yarı zamanlı çalışıp harçlıklarını çıkartmak için çalışmasıdır. Böylelikle çalışmakta olan genç işçi -sınav döneminin yaklaşması gibi- kendisiyle ilgili bir durumda ya da işyerinde yaşadığı herhangi bir sıkıntı karşısında kolayca işten çıkabilir ve kısa süre sonra başka bir işe girebilir. Bu durum da hizmet sektörünü “geçici” bir sektör olarak tanımlar.

Sömürü Düzeni

Geçici olarak görülen bir sektör, yani işçilerinin sürekli değiştiği bir sektör de tabi ki patron tarafından olumsuz olarak görülmüyor. İşçilerin sürekli değişmesi demek; kıdemsizlik demek, sendikasızlık demek, hatta işçi tarafından işyerindeki sorunların önemsenmemesi demektir.

Sektör geçici olsa da, sömürü kalıcı olmaya devam etmektedir. AVM’ler gibi sömürünün kalıcı olarak var olduğu alanlar ise dışardan bakıldığında “kusursuz” düzenlenmiştir. Her şey rahatça alışveriş yapabilmek için tasarlanmıştır; bu tasarım, hızlı ve sorunsuz bir şekilde işlemektedir. Oysa ışıltılı bir AVM, orada çalışan bir hizmet sektörü işçisi için bir çirkinlik abidesidir, çünkü o ihtişamlı görüntü bir AVM’nin bacasız bir fabrika olduğu gerçeğini asla örtemez. Bir fabrika işçisi kadar sömürülen hizmet sektörü işçileri, esnek çalışma saatleri ile yoğun bir tempoda çalıştırılır. Ekipler halinde çalışılan bu sektörde, taciz ve mobbing kimi zaman hat safhaya ulaşır ve işçilerin çalışma şartları zorlaşır. Maaşların geç ödenmesi, mesai ücretlerinin yatırılmaması gibi problemler olağanlaşmış, sektörün olmazsa olmaz sıkıntısı haline gelmiştir.

Meydan Gazetesi- korkun Genç İşçiler Örgütleniyor

GİDER’de Örgütlen!

Biz genç işçiler, her gün bu sıkıntılara maruz kalıyoruz ve bu sıkıntıları kendi aramızda kulaktan kulağa  konuşarak sineye çekiyoruz. Artık vakit, yaşadığımız bu adaletsizlikleri kulaktan kulağa değil; öfkeyle haykırmanın vaktidir. Tıpkı bundan birkaç yıl önce Kafe Kafka İşçileri’nin esnek çalışma saatlerine ve kötü çalıştırılma koşullarına karşı verdiği mücadelede olduğu gibi. O gün, Kafe Kafka işçilerinin, genç işçiler olarak verdiği örgütlü mücadele nasıl ki patronlara geri adım attırdıysa, bugün de her genç işçi örgütlenerek duracak adaletsizliklerin karşısında. Patronlar, müdürler, şefler ya da bir statü üstte olan herkes korksun artık genç işçilerden. Çünkü artık genç işçiler tek başlarına değiller. Genç İşçiler Derneklerini Kuruyor, Genç İşçi Derneği (GİDER) Örgütlenmeye Çağırıyor!

– Genç İşçi Derneği – 

Bu yaz Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Korkun Patronlar Genç İşçiler Örgütleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/06/19/korkun-patronlar-genc-isciler-orgutleniyor-2/feed/ 0
” SUBLİMİNAL ” – Büşra Cengiz https://meydan1.org/2015/06/11/subliminal-busra-cengiz/ https://meydan1.org/2015/06/11/subliminal-busra-cengiz/#respond Thu, 11 Jun 2015 00:34:56 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/11/subliminal-busra-cengiz/ İletişim denilen şeyin var olabilmesi için, iletişime açık en az iki canlıya ihtiyaç vardır. İletişim bu iki kişi arasındaki “etkileşim”den doğar. Sağlıklı bir iletişimin anahtarı ise az önce bahsettiğimiz “etkileşim”in ta kendisidir. Eğer bu olmazsa ya iletişim ortadan kalkacaktır ya da bu münasebetin kendisi “tek yönlü iletişim”e dönüşecektir. Biz buna “telkin” ya da komut” diyebiliriz. […]

The post ” SUBLİMİNAL ” – Büşra Cengiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Subliliminal Mesajlar

İletişim denilen şeyin var olabilmesi için, iletişime açık en az iki canlıya ihtiyaç vardır. İletişim bu iki kişi arasındaki “etkileşim”den doğar. Sağlıklı bir iletişimin anahtarı ise az önce bahsettiğimiz “etkileşim”in ta kendisidir. Eğer bu olmazsa ya iletişim ortadan kalkacaktır ya da bu münasebetin kendisi “tek yönlü iletişim”e dönüşecektir. Biz buna “telkin” ya da komut” diyebiliriz. Tıpkı günümüzde olduğu gibi yukarıdan aşağı doğru örgütlenen toplumlarda “tek yönlü iletişim” favori iletişim biçimidir. Dünyaya sahip olduğunu düşünenler tebaalarına farklı yöntemlerle telkinlerde bulunurlar. “Çalış”, “tüket” ve “itaat et”! Kimi zaman ve kimi yerlerde bunu doğrudan yapan efendiler kimi zamanda bunu gizli kapaklı yollarla yapmaya çalışırlar. Özellikle “Kitle İletişim Araçları” bu “tek yönlü iletişim” biçimini gizli kapaklı yöntemlerle uygulamak konusunda bir hayli ustadır.

Birden fazla yolla, başka bir deyişle, tekrara düşen telkinlerle yinelenen mesajlar, subliminal mesaj olarak adlandırılıyor. Akıllı ürün yerleştirmeden, çok hızlı görüntü verme yöntemine; resminin içine gizlenmiş kelimeler veya görüntülerden, alışılagelmiş sembollere kadar bir çok yöntemi olan subliminal mesaj gönderme, 1900’lü yıllardan bugüne kullanılagelmekte!

Gözümüzün gördüğü her görüntü, kulağımızın işittiği her ses ya da soluduğumuz her kokunun ancak çok sınırlı bir kısmını algılayabiliyoruz. Ancak tüm bu veriler beynimizin bir köşesinde kaydediliyor ve depolanıyor. Mesela, merdivenleri çıkarken kaç tane olduğunu saymasak bile, bu sayılıyor ve kaydediliyor. İşte subliminal mesajların hedefi, algılayamadığımız ama depolanan verilerin bölgesine yönelik oluyor.


Sübliminal mesaj denince akla gelen en önemli deneylerden biri, reklamcı James Vicary’nin takistoskop cihazıyla yaptığı deneydir. A.W Volkman tarafından geliştirilen takistoskop, bir saniyenin 1/3000’i gibi kısa bir sürede açılıp kapanan objektif kapağı sayesinde mesajlar (görüntü ya da resim) yansıtan bir film projektörüdür. Bir sinema salonunda gerçekleştirilen bu deneyde, projektörle yollanan “cola için ve mısır yiyin” mesajı salondaki mısır satışlarını % 57.8, cola satışlarını % 18.1 arttırmıştır. Günümüzde bu yöntem,  filmlere gözümüzün algılamadığı ek kareler eklenmesine dönüşmüştür. 24 kareden oluşan videoya yerleştirilen 25. kare, gözün bu kareyi görmezden gelmesi yüzünden fark edilmez, ancak subliminal mesaj olarak algılanır

Hollanda Nijmeyen Üniversitesinden Johan Karremans‟ın bir çalışmasında susuzluğu gösteren konuları göstermiş ve bunlardan önce saniyenin binde biri sürede “Lipton” diye mesaj göndermiştir. Bundan sonra, deneklere bir içecek seçmeleri söylendiğinde, %80 oranında “Lipton” markasını seçmişlerdir

Bir diğer belirgin örnek ise “Kuzuların Sessizliği” filminin afişindeki kelebekte saklıdır! Kelebeğin baş kısmında çıplak kadın bedenlerinden oluşan bir kurukafa vardır. Korku ve arzuyu aynı anda içeren bu mesaj, bizde filme dair bir merak uyandırır. Özellikle reklam filmlerinde, içecek şişelerinin, dondurma, çikolata ya da sandviçlerin fallik imgeyle tanımlanması sık kullanılan bir tekniktir.

2000 yılında ABD seçimlerinde G. Bush’un ekibi, rakibi Al Gore’u hedef alarak bir reklam filmi yapıyor. Reklam filminin bir bölümünde geçen bureaucrats kelimesinin rats (sıçanlar) kelimesi Al Gore’un yüzünün üstüne gelecek şekilde yerleştiriliyor.

Bu mesajların büyük çoğunluğu görsel yollarla verilse de kimi zaman farklı duyu organlarına yönelik mesajlarda üretilebiliyor. Yaşadığımız topraklarda dört, dünyada on beş adet şirket, sadece tüketici davranışlarını değiştirecek kokular üzerine çalışıyor. Giyim mağazaları, süpermarketler, AVM’ler bu  kokularla donatılırken, kimi ürünlerde cezbedici kokularla ürünün tüketimini arttırmayı başarabiliyor. Girdiğiniz bir süpermarketin, ısısı, ışıklandırılması, çalınan müzikler ve raf dizilimi dahi sizi tüketime daha doğrusu daha çok tüketime davet ediyor.

Fakat mesele subliminal mesajlar olunca komplo teorileri ile gerçekler birbirine karışıyor. Özellikle yaşadığımız topraklarda her görüntüden bir anlam çıkarma kaygısı, “allah diyen aslan” tadında karikatürize edilerek önümüz sürülüyor. Bu “niyetli” okumalar, subliminal mesajlar gerçeğinin ciddiyetini tartışılır hale getiriyor. Çizgi filmlere yerleştirildiği söylenen “sex” kelimeleri, herhangi bir görüntüdeki herhangi bir siluetin “kahve falına” bakarcasına “çıplak kadın”lara benzetilmesi açıkçası meseleyi sulandırıyor. Hele ki bütün bunların dünyanın ahlakını bozmak için masonlar, yahudiler ya da illuminati tarafından yapıldığının iddia edilmesi ise meseleyi büsbütün  inandırıcılıktan uzaklaştırılıyor.

Fakat bu iddiaları bir kenara koyacak olursak, yıllardan beri insanları daha rahat kontrol altına almak için envai çeşit yol deneyen devlet adamlarının, kapitalistlerin ve reklamcıların bu ve benzeri yöntemleri kullanmadıklarını söylemek en hafif tabirle saflık olur. Yaşamımızın göbeğine yerleşmiş tüketim malları onların üzerine sürülmüş cinsel çağrışımlar, kulağımızın ardında “tüket tüket” diye fısıldayan dış sesler, kafamızı kaldırdığımız her noktada yüzümüze çarpan reklamlar, politikacıların, patronların durmadan ürettikleri yalanlar, her gün ve her dakika bilincimize saldırmaya devam ediyor. Saldırının kendisi bilinci alt – üst ederken, bedenlerimizi ve yaşamımızı da kontrol ediyor. Gerçekler ise tüm bu makyajın ve karmaşanın ortasında bizler tarafından bulunmayı bekliyor!

Büşra Cengiz

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” SUBLİMİNAL ” – Büşra Cengiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/11/subliminal-busra-cengiz/feed/ 0
” Paris ‘ Yeşil’e ‘ Doyacak”- Emre Bayyiğit https://meydan1.org/2015/06/05/paris-yesile-doyacak-emre-bayyigit/ https://meydan1.org/2015/06/05/paris-yesile-doyacak-emre-bayyigit/#respond Fri, 05 Jun 2015 12:07:26 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/05/paris-yesile-doyacak-emre-bayyigit/ Hedef 2050 Yaşadığımız topraklarda, çılgın projeler birbirini takip ediyorken; 2023, 2071 hedefleri art arda açıklanırken; kentler kimilerinin isteklerine göre fütursuzca dönüştürülürken; kırlar sanayi ve kentin ihtiyaçları için talan edilirken; öğrendik ki, önüne böylesine çılgın projeler koyan sadece T.C Devleti değilmiş, meğer Fransa da 2050 yılına Paris için “çılgın projeler” üretiyormuş. Projenin mimarlığını, yapı dünyasının dâhisi […]

The post ” Paris ‘ Yeşil’e ‘ Doyacak”- Emre Bayyiğit appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

France, ile de france, paris 4e arrondissement, ile de la cité, cathedrale, notre dame de paris, chimères, vue sur la seine et la rive gauche,

Hedef 2050

Yaşadığımız topraklarda, çılgın projeler birbirini takip ediyorken; 2023, 2071 hedefleri art arda açıklanırken; kentler kimilerinin isteklerine göre fütursuzca dönüştürülürken; kırlar sanayi ve kentin ihtiyaçları için talan edilirken; öğrendik ki, önüne böylesine çılgın projeler koyan sadece T.C Devleti değilmiş, meğer Fransa da 2050 yılına Paris için “çılgın projeler” üretiyormuş.

Projenin mimarlığını, yapı dünyasının dâhisi olarak bilinen Belçikalı mimar “Vincent Callebaut” yapıyor. Çalışmalarının eksenini “ekoloji ve sürdürülebilirlik” üzerine oturtan mimar, Paris Belediyesi’nin siparişi üzerine görenleri adeta “büyüleyen” bir proje ortaya koymuş. Yukarıda, simülasyonu bulunan projenin adı “Akıllı Paris”.

Akıllı Paris

Akıllı Paris için söylenenler hayli ilginç: “2050’ye kadar şehrin sera gazı salınımını yüzde 75 oranında azaltmak isteyen Paris Belediyesi tarafından sipariş edildi. Proje 8 bölümden oluşuyor ve yüksek teknoloji ürünü sürdürülebilir tasarım ve bitkilendirmeyle şekillendiriliyor. Toplam 15 kuleden 5’inin her birinin cepheleri, biçimleri yusufçuk böceğinden esinlenilmiş iki büyük fotovoltaik ve termal güneş panelleriyle dikkat çekici şekilde kaplanmış olacak ve paneller gün boyu hem elektrik hem de sıcak su üretecekler. Aynı zamanda, geceleri, bir dönüşümlü hidroelektrik pompalı depolama istasyonu, kulenin tepesinden bir şelalenin yağmur suyunu toplayan farklı seviyelerde konumlandırılmış tankların havuzları arasından dışarı akmasına imkan verecek. Projenin diğer göze çarpan öğeleri, sebze bahçelerini, konut kuleleriyle bütünleşmiş denizanasından ilham alınarak tasarlanmış bir çift köprüyü, rüzgâr türbinlerini ve yosun biyoreaktörlerini içeren bir “dikey parkı” taşıyan birkaç büyük bambu kulesini içeriyor. Vincent Callebaut Architectures’a göre, projenin sekiz temel bölümü şehir için çok büyük miktarlarda yenilenebilir enerji üretecek ve kaliteli yaşam alanlarını arttıracaktır.”

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dediğinizi duyar gibiyim. Aynı şekilde düşünüyorum. Dünyanın en büyük nükleer şirketlerinin açık ortağı olan, dünyanın dört bir yanında yaptığı nükleer denemelerle birçok canlının kanına giren, sanayisinin deniz aşırı hamleleriyle ürettiği pisliğin boğazımıza kadar geldiği bir devlet neden böyle bir proje yapmaya ihtiyaç duyar?

Çünkü;

Şehirler, devletler ve kapitalistlerin ortak ürettiği projelerdir. Dolayısıyla onların arzuları ve çıkarları doğrultusunda, tarih boyunca sürekli dönüştürülmüşlerdir. Bugüne en yakın kent anlayışı, Sanayi Devrimi’yle beraber oluşur. Madenlerin ve fabrikaların çevresine kurulan ilk modern şehirler, oradaki işletmelerde çalıştırılan yoksul işçilerin aynı yere tıkıştırılması ile oluşur. Bugün yaşadığımız mega kentler, geçmişin bu sömürgeci anlayışının mirasını taşırlar ve onun devamcılığını yaparlar!

Kentin var olmasının yegane koşulu, kırın talan edilmesi ve insansızlaştırılmasıyla mümkündür. Binalar için kullanılacak taşlar, dağlar eritilerek elde edilir. Alışveriş merkezlerinin, sanayinin elektriği; dereler, ovalar ve tepeler tutsak edilerek üretilir. Kentlere hammadde ve sermaye taşınsın diye, her yere asfalt dökülür. Hem insansız yaşam alanları hem de tarım alanları, deyim yerindeyse köklenerek şehir için işlenir ya da şehre taşınır. Sözün kısası, kır, git gide sıskalaşırken, şehirler de şişmanlar. Böylece kır aşırı sıskalıktan, kent de aşırı şişmanlıktan hastalanmaya başlar.

Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı

Bundan 23 yıl önce, “artan çevre sorunları, kuzey ve güney ülkeleri arasındaki yaşam kalitesi-refah dengesizliği, yoksulluk-yoksunluk, tarımsal reformlar silsilesi” ve daha birçok “çevre” sorununa bir çözüm bulabilmek için, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde bir araya gelen “zengin devletler”, Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı”nı imzalamıştır. Konferansta ayrıca “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” ve “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” de kabul edilmiştir. Öte yandan, hükümetler tarafından oluşturulan ve küresel ısınmaya yönelik “ilk çevre sözleşmesi” özelliğini taşıyan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, sera gazlarının oranlarını düşürmek ve bu gazların zararlarını en aza indirmeyi kendine ulvi bir görev edinenlerin toplamının sözleşmesidir. ‘97 yılına gelinince de aynı çevrenin hedefleri, Kyoto Protokolü ile devam edecektir.

Bu hastalıklı “mekan” politikası, içindeki tüm yaşamlarla beraber devleti ve kapitalizmi de sakatlar ve günden güne her şeyi biraz daha öldürür. Yeterince gün ışığı alamayan salon çiçekleri nasıl soluyorsa, yaşamla bağlarını yitiren insanlar da solmaya, verimsizleşmeye başlar. Çalışmayan, çalışamayan; tüketmeyen, tüketemeyen insan kendisiyle beraber kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderir.

Bu ve bunun gibi “çevreci projeler” de yaşamın sürdürülebilmesi için değil, kapitalizmin sürdürülebilmesi için üretilir. Enerji santralleriyle, taş ocaklarıyla, madenlerle, GDO’lu sebze meyveleri ve tüketici kültürüyle “kır”ı (dolayısıyla yaşamı) çoraklaştıran kapitalizm; onu şehrin üzerine giydirilen bir aksesuar gibi kullanmak ister. Devasa binaların, yol kenarlarının, beton adaların üzerini örten yeşil örtülerin, nükleerin yerini alması planlanan rüzgar ve güneş santrallerinin “biz”leri kurtaracağı yalanını söylerler.

2023’den 2050’ye Aynı Hikaye

Yaşadığımız topraklarda ise durum biraz daha farklı işler. Henüz dünyayı yeterince kirletemeyen T.C devleti ve benzeri daha zayıf devletlerin; geçmişte Fransa, Almanya, ABD, İngiltere gibi devletlerin, yaptıklarını daha yeni yapmaya başladığı için projeleri daha “ekolojik” olmaktan ziyade daha “kalkınmacı” daha “ilerici” olmak zorundadır. Büyük abilerinin izinden sapmadan giden T.C devleti, nükleer santraller, duble yollar, kentsel dönüşüm projeleri ve HES’lerle talanlarını sürdürürken; bir yandan da RES’ler ve GES’lerle, gelecekte kendisinin de kalkışacağı “ekolojik kentlere” göz kırpmaktadır.

Sözün özü, bu projeler, “ekolojik kentler”, “çevre ve kalkınma konferansları”, dünyayı cehenneme çevirenlerin, bu cehennem çukurlarının bir kısmını cennete benzeterek “yıktıklarını geri getirmeye” çalışmasından başka bir şey değildir. Bu, bir yamadır. Fakat milyonlarca yıldan beri biz canlılara ev sahipliği eden bu evren, artık yama kaldıramayacak kadar yıpranmış, üzerindeki canlılar da durmadan yenilenen yalanlara inanmaz olmuşlardır. Sizin anlayacağınız 2023 neye hizmet ediyorsa, 2050 de ona hizmet ediyordur. Üçüncü havalimanı neyi öldürüyorsa, devasa binaların tepesine kurulmuş yeşil bahçeler de aynı şeyi öldürüyordur!

Emre Bayyiğit

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Paris ‘ Yeşil’e ‘ Doyacak”- Emre Bayyiğit appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/05/paris-yesile-doyacak-emre-bayyigit/feed/ 0
Adore Oyuncak İşçileri Direnişle Kazandı https://meydan1.org/2015/04/17/adore-oyuncak-iscileri-direnisle-kazandi/ https://meydan1.org/2015/04/17/adore-oyuncak-iscileri-direnisle-kazandi/#respond Fri, 17 Apr 2015 13:07:41 +0000 https://test.meydan.org/2015/04/17/adore-oyuncak-iscileri-direnisle-kazandi/ Adore Oyuncak mağazasının Tuzla’daki deposunda çalışırken sendikalı oldukları için işten çıkarılan Adore işçileri, 39 günlük direnişlerini Adore patronlarına geri adım attırarak sonlandırdı. Mağazanın farklı şubeleri önünde bildiri dağıtımı, açlık grevi, blokaj gibi eylemleriyle Adore patronlarına korku dolu 39 gün yaşatan Adore İşçileri’nden Ertan Tekin ve Limter-İş Sendikası’ndan Kamber Saygılı ile 39 günlük direniş sürecini konuştuk. […]

The post Adore Oyuncak İşçileri Direnişle Kazandı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Adore Oyunca İşçileri Direnişle Kazandı

Adore Oyuncak mağazasının Tuzla’daki deposunda çalışırken sendikalı oldukları için işten çıkarılan Adore işçileri, 39 günlük direnişlerini Adore patronlarına geri adım attırarak sonlandırdı. Mağazanın farklı şubeleri önünde bildiri dağıtımı, açlık grevi, blokaj gibi eylemleriyle Adore patronlarına korku dolu 39 gün yaşatan Adore İşçileri’nden Ertan Tekin ve Limter-İş Sendikası’ndan Kamber Saygılı ile 39 günlük direniş sürecini konuştuk.

Meydan Gazetesi: Merhabalar, öncelikle Adore Oyuncak şirketindeki çalışma koşullarını anlatabilir misiniz? Adore işçileri hangi koşullarda sendikalılaştı?

Ertan Tekin: Merhaba ben Ertan Tekin. Adore Oyuncak’ta bilgisayar operatörü olarak çalışıyordum. İşe girdikten kısa süre sonra Limter-i-İş Sendikası’na üye oldum. Sendikaya örgütlenmeye başladıktan sonra, mesai kesintileri artmaya başladı. Bunun sonucunda 8 işçi daha sendikaya üye olunca patronlar bize karşı savaş ilan etti. Biz haklarımıza sahip çıktıkça, onlar paralarından bize hakkımız olanı vermek istemediler.

Kamber Saygılı: Tamamen keyfi ve iş yasalarıyla uzaktan yakından alakası olmayan koşullar söz konusuydu. İşçiler bir taraftan mesailerin verilmemesi diğer taraftan da servislerinin kaldırılması gibi, patronların iki dudağı arasından çıkan her sözün kanun olduğu bir süreç yaşadılar. Daha sonra da sendikamıza başvurarak üye oldular. Üye olduktan sonra işçi arkadaşlarımız haklarını isteyince sendikalı olduklarından dolayı işten çıkarıldılar.

Bu süreçte kaç işçi işten çıkarıldı? Adore patronları işten çıkarmalarda ne gibi gerekçeler öne sürdü?

K.S.: 8’i sendikamıza üye olan işçilerden 1’i hariç diğerleri işten atıldılar. Gerekçe olarak hemen hemen bütün işçilerin karşısına çıkan, patronların uygulamaya soktuğu 25. maddeyi gösterdiler.

Direniş sürecini anlatabilir misiniz? Direniş çadırı kurmaya nasıl karar verdiniz?

E.T.: İlk olarak 17 Şubat’ta beni işten çıkardılar. 19 Şubat’ta, Limter-İş Sendikası ile birlikte, deponun önüne direniş çadırı açtık. İçeride çalışmakta olan işçilerin direniş çadırına gelerek bizlerle dayanışma gösterdiğini gören patronlar durumu hazmedemeyip 5 işçiyi daha işten çıkardılar. 12 gün boyunca Tuzla Adore oyuncak deposunun önündeydik. Direnişin 13. gününde Maslak’a giderek, orada bir direniş çadırı kurduk. Adore mağazalarından AVM içinde olmaması sebebiyle direniş çadırı açmak için en uygun olan yer, Caddebostan’daki şubenin önüne çadırımızı taşıdık. Burada 2 gün açlık grevi yaptık. Yaptığımız açlık grevi sonucunda kamuoyundan çok fazla tepki alan Adore patronu, bize 18 bin lira teklif etti. Biz tabi ki kabul etmedik. Çünkü teklif ettiği miktar haklarımızı karşılamıyordu. Daha sonraki süreçte nihai amaca daha çabuk ulaşmak için tekrar açlık grevi yapma kararı aldık. Sendika başkanımız süresiz dönüşümsüz, bizler de süreli dönüşümlü açlık grevine başladık. Sonrasında bir görüşme daha oldu. Bu seferde 24 bin lira teklif ettiler. Ancak bu da haklarımızı karşılamıyordu. Biz de eylemliliklerimizi arttırmaya karar verdik.

Daha sonra İstinye AVM’de bir blokaj eylemi yaptınız değil mi?

E.T.: İlk olarak işçi arkadaşlar ve sendikamızla beraber İstinye Park AVM’de basın açıklaması yapmaya karar verdik. Ama aslında mağaza içine girip orada bir kamuoyu oluşturma düşüncemiz vardı. İçeriye girdikten sonra İstinye genel müdürünün ve polislerin bütün baskılarına rağmen blokaj eylemimizi gerçekleştirdik.

Sizin de bildiğiniz gibi dayanışmaya gelenlerle birlikte mağaza içinde kalabalıktık. 4 saatlik blokaj eylemi, patronlarla görüşme yapmamızı sağladı. Haklarımızı almadan oradan ayrılmayacağımızı söyleyince, Adore patronu tüm taleplerimizi kabul etti ve bir protokol imzaladık. İstinye Park önünde basın açıklamamızı yaparak eylemimizi sonlandırdık. Daha önceki görüşmelerde önce 18 bin lira, daha sonra 24 bin lira vereceklerini söyleyen patronlar, blokaj eyleminden sonraki görüşmelerde sendikal tazminat, mesailer, ücretler, çadırda kaldığımız süre için ihbar ve kıdem tazminatları olmak üzere toplamda hakkımız olan 126 bin lirayı verdiler.

Görünen o ki yapılan blokaj eylemi doğrudan sonuca götürdü. Yasal zorunluluklara sıkışmadan doğrudan eylem ile sonuca ulaştınız.

K.S.: Bu çift taraflı mücadele bizim kafamıza göre aldığımız kararlarla, keyfimize göre işlettiğimiz bir durum değil elbette. Bu bir zorunluluk. İşçilerin lehine gibi görünen yasaların hiçbiri uygulanmıyorken, patron ve taşeronların ağzından çıkan her kelime kanun sayılıyorken, sadece yasal yollarla hiçbir kazanım elde edilemeyeceğini biliyoruz. Örneğin, Adore işçileri sadece yasal yollara başvurmuş olsalardı en az üç-üç buçuk yıl haklarını alamayacaklardı. Ama görüyoruz ki fiili doğrudan eylemle işçiler 40 gün içerisinde haklarını aldılar.

Direniş sürecini gazetemiz okurlarına aktardığınız için teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

K.S.: Adore’de olsun, bundan önceki tersane direnişimizde olsun, hep yanımızda oldunuz. Ben de Limter-İş Sendikası adına sizlere teşekkür ediyorum.

E.T.: Direniş boyunca yanımızda olan Caddebostan halkı, Göztepe Dayanışması, Kozyatağı Dayanışması ve tüm devrimci kurumlara teşekkür ederim.

 

Röportaj : Serhat Yaşar/Dilan Yaman

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.

The post Adore Oyuncak İşçileri Direnişle Kazandı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/04/17/adore-oyuncak-iscileri-direnisle-kazandi/feed/ 0
“Şirketlerin Yoluna Taş Koyuyoruz” – Büşra Cengiz https://meydan1.org/2015/03/07/sirketlerin-yoluna-tas-koyuyoruz-busra-cengiz/ https://meydan1.org/2015/03/07/sirketlerin-yoluna-tas-koyuyoruz-busra-cengiz/#respond Sat, 07 Mar 2015 19:08:54 +0000 https://test.meydan.org/2015/03/07/sirketlerin-yoluna-tas-koyuyoruz-busra-cengiz/ Kapitalizm şehirlerdeki yaşamın zenginler için elverişli olmasını sağlarken, bunun dışında kalan kırsalları da kendi hizmetine sunuyor. Gelişme, kalkınma, ilerleme derken yüzlerce proje üretenler, yüzlerini nükleer santrallere, HESlere, GESlere, RESlere ve termik santrallere dönüyor. Bunun temelini şehirlerdeki AVM’lere, şirketlere, fabrikalara enerji sağlamak ile kurarken, yine kendi cebini dolduruyor. Durmadan büyüyen endüstri, enerji ihtiyacını “daha ucuza gelen” […]

The post “Şirketlerin Yoluna Taş Koyuyoruz” – Büşra Cengiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Şirketlerin Yoluna Taş Koyuyoruz Büşra Cengiz

Kapitalizm şehirlerdeki yaşamın zenginler için elverişli olmasını sağlarken, bunun dışında kalan kırsalları da kendi hizmetine sunuyor. Gelişme, kalkınma, ilerleme derken yüzlerce proje üretenler, yüzlerini nükleer santrallere, HESlere, GESlere, RESlere ve termik santrallere dönüyor. Bunun temelini şehirlerdeki AVM’lere, şirketlere, fabrikalara enerji sağlamak ile kurarken, yine kendi cebini dolduruyor. Durmadan büyüyen endüstri, enerji ihtiyacını “daha ucuza gelen” kömürden sağlıyor ve çarkın dönebilmesi için her gün bir maden daha kazılıyor.

Kazılan her bir maden onlarca yaşama son veriyor. Bu madenler için yüzlerce işçi göz göre göre ölüme yollanıyor. Kozlu’da, Soma’da, Ermenek’teki gibi yaşamlar yok ediliyor. Ancak devlet ve şirketler durmuyor, her yere yol açıyor; duble yolları, köprülü kavşaklar takip ediyor. Adım başı karşımıza bir inşaat çıkıyor. Bu inşaatların hammaddesi kırlardan, dağlardan, ormanlardan, köylerden sağlanıyor. Devlet ve şirketler bu topraklarda, “kamu yararı”na yaşamı katlediyor. “Kamu” ise bu yarardan payını, bahçesindeki ağacın kesilmesiyle, biraz uzağındaki ormanın yakılmasıyla, çocukluğunda yüzdüğü derenin kurumasıyla alıyor.

Taş ocakları da “kamu yararı”na yapılanların önemli bir parçası. Taş ocakları, geri dönüşü olmayan etkileriyle yaşamın her alanında tehlike yaratıyor. Taş ocaklarında yapılan her patlama, yüzlerce yılda oluşan yer altı su yollarının çökmesine sebep oluyor. Bu yeraltı suyuna sızan suyun da açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına sebep oluyor. Bütün bunların sonucunda, bölgeyi büyük bir kuraklık bekliyor.

Taş ocaklarında yapılacak her bir patlatma işlemi, küçük çaplı bir deprem etkisinde. Bursa ve Trabzon’daki patlatmaların şiddeti rasathaneler tarafından 2,6 olarak ölçülüyor. Bununla birlikte patlatmalarla oluşan enerji birikimi, doğal depremleri tetikliyor. Ortalama bir ocakta ise haftada en az üç patlatma yapıldığını düşünürsek, bölgedeki yaşam alanlarını ne ölçüde etkileyeceği açık.

Taş ocaklarından çıkan kil ve toz, eğimli arazi üzerinden çevredeki su varlıklarına buluşarak, balıkların solungaçlarını tıkıyor ve toplu balık ölümlerinin sebebi oluyor. Bunun yanı sıra, patlatmalar esnasında oluşan kil ve toz bulutları yerleşim yerlerinin ve tarım arazilerinin üstüne çökerek ciddi akciğer rahatsızlıklarına neden oluyor, bitkilerin yapraklarını kaplayarak fotosentezi engelliyor. Böylece meyve oluşumu zayıflıyor.

Taş ocakları arkalarında devasa büyüklükte çukurlar bırakıyor, bu çukurlarda çöp ve atık maddelerin biriktiği, lağım sularının boşaltıldığı bir alana dönüşüyor. Bu atıklar da yine yer altı sularına sızarak, var olan suyu zehirliyor.

Şu sıralar talan projelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor, taş ocakları. 2004 yılında ÇED raporundan muaf tutulmasıyla birlikte, 85.000’i aşkın taş ocağına ruhsat verildiği biliniyor. Bu topraklarda azımsanmayacak kadar çok olan taş ocakları, Antalya ve Muğla’da da oldukça fazla. Kayıt dışı olanlar bir kenara Antalya’da 1059, Muğla’da 450 tane ocak bulunuyor. Kentsel dönüşüm yalanlarıyla talana devam eden şirketler, Düzce’den Bolu’ya, İzmir’den Ordu’ya kadar taş ocağı planlarını sürdürüyor.

Var olan taş ocaklarının genişletilmesi şimdi de Yalova ‘da karşımıza çıkıyor. Güneyköy başta olmak üzere, Orhangazi’yi, Fındıklı’yı, Kurtköy’ü, Soğucak’ı, Hamzalı’yı, Sugören’i, Cihanköy’ü ve Paşakent Mahallesi’ni etkileyecek olan taş ocakları halkın ve yaşam savunucularının tepkisini çekiyor. Yalova’da yapılan taş ocaklarında üç isim öne çıkıyor; Bahadır Madencilik, Gürer Madencilik ve Karayolları. Öncelikle bunlardan ilki olan Bahadır Madencilik’in var olan kapasitesini 8 kat büyütmek için yaptığı çalışmalar dikkat çekici. 

Normal şartlarda, yıllık 260.000 ton olan kapasite yıllık 2.000.000 tona çıkarılmak isteniyor. Bunun beraberinde 95 hektarlık orman arazisinin 78 hektarlık kısmı yok edilecek, 192.444 ağaç yok edilecek. Haftada 3 patlatma yapılacak ve toplam 1694 kilo patlayıcı kullanılacak; nakliye için günde yaklaşık 220 kamyon, köy yollarını kullanarak taş taşıyacak. Günde 54 ton su, köylerin şebekelerinden çekilerek taş ocağı için kullanılacak. Üstelik tüm bu veriler sadece bir şirketin yaratacağı tahribatı anlatıyor. Orada bulunan, üç büyük taş ocağı göz önüne alınırsa rakamlar daha da vahim hale geliyor. Çoğunluğu orman arazisinde ve tarım arazilerinin yakınında bulunan taş ocaklarının 550.000 m2 olan işletme izni 1.085.000 m2’ye çıkartılacak. Yıllık toplam kapasite 889.000 tondan 2.143.000 tona çıkarılacak. Her ay 30 patlatma yapılacak. Her seferinde 2686 kg patlayıcı kullanılacak. Köy ve mahalle yollarını kullanan kamyon sayısı 98’den 238’e çıkacak. Yaz boyunca ana haber bültenlerine konu olan ve kaygıyla suyu bitti bitecek denilen Yalova gibi bir yerde, bu taş ocakları için günde 117 ton su şehir ve köy şebekelerinden çekilecek.

Yaşamlarımızdan her geçen dakika bir parça daha götürülürken, talanın adı ve yeri değişiyor fakat failleri değişmiyor. Havamızı suyumuzu ve toprağımızı çalanların adı dün Loç Vadisi’nde HES olarak karşımıza çıktığı gibi, Bugün Yalova’da, İzmir’de taş ocağı oluyor, tıpkı yarın Mersin’de nükleer olacağı gibi…

Gelişme, kalkınma, ilerleme diyerek talan projelerine tumturaklı isimler verenlerin, aklımızı bulandırmaya çalışanların yalanlarına inanmıyoruz. Hava, su, toprak ve yeryüzündeki tüm canlılar için yaşam mücadelemize devam ediyoruz.

Büşra Cengiz

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Şirketlerin Yoluna Taş Koyuyoruz” – Büşra Cengiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/03/07/sirketlerin-yoluna-tas-koyuyoruz-busra-cengiz/feed/ 0
“Elektrik Şirketleri Kaybı Kazanca Dönüştürüyor” – Oğul Akdoğan https://meydan1.org/2014/07/26/elektrik-sirketleri-kaybi-kazanca-donusturuyor-ogul-akdogan/ https://meydan1.org/2014/07/26/elektrik-sirketleri-kaybi-kazanca-donusturuyor-ogul-akdogan/#respond Sat, 26 Jul 2014 12:10:01 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/26/elektrik-sirketleri-kaybi-kazanca-donusturuyor-ogul-akdogan/ Elektrik dağıtım şirketlerinin faturalara yansıttığı kayıp-kaçak bedeline itirazlar yoğun tartışma konusu. Tabii ki bu konuda tek bir mağdur var, “abone”. Verilere göre yaklaşık 16.8 milyon konut olduğu düşünülürse, bir aboneden ortalama 5 lira kayıp-kaçak elektrik ücreti alınsa, bu 80 milyon lirayı aşkın bir rakama tekabül ediyor. Peki, elektriği kim kaybetti, kim kaçırdı? Tabii ki burada […]

The post “Elektrik Şirketleri Kaybı Kazanca Dönüştürüyor” – Oğul Akdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Elektrik dağıtım şirketlerinin faturalara yansıttığı kayıp-kaçak bedeline itirazlar yoğun tartışma konusu. Tabii ki bu konuda tek bir mağdur var, “abone”. Verilere göre yaklaşık 16.8 milyon konut olduğu düşünülürse, bir aboneden ortalama 5 lira kayıp-kaçak elektrik ücreti alınsa, bu 80 milyon lirayı aşkın bir rakama tekabül ediyor. Peki, elektriği kim kaybetti, kim kaçırdı? Tabii ki burada önemli olan soru bu, ancak yasal olarak da bu bedel abonenin değil, elektrik işletme kurumunun ödemekle yükümlü olduğu bir bedel. Diğer yandan mis gibi sıcak para akışı. Yani anlayacağınız bu işte bir elektriği satan, iki elektriği dağıtan kârlı.

Faturalara yansıyan dolandırıcılıklar bununla bitmiyor. Bu itirazlardan biri de sayaç okuyan çoğu taşeron işçilerin maaşlarının da abonelerin faturasına yansıması. Yani işçilerin maaşı bile şirketten değil, aboneden çıkıyor. Sayaç okuma bedeli şeklinde faturada gözüken bu bedel, milyonlarca abone olduğunu düşünürsek, trilyonları buluyor, ancak bu trilyonlar işçilerden çok patronların cebine giriyor.
Ödenemeyen faturanın ise herhangi bir ibraza gerek duyulmadan en geç üç gün içerisinde çat diyerekten kesilmesi, hatta son ödeme tarihi geçmediği halde aynı gün açma -kapama işlem bedelinin faturaya yansıtılmasıyla, şirketler dolandırıcılıklarına her geçen gün bir yenisini daha ekliyorlar.

Ödenemeyen faturanın ise herhangi bir ibraza gerek duyulmadan en geç üç gün içerisinde çat diyerekten kesilmesi, hatta son ödeme tarihi geçmediği halde aynı gün açma -kapama işlem bedelinin faturaya yansıtılmasıyla, şirketler dolandırıcılıklarına her geçen gün bir yenisini daha ekliyorlar.

“Peki, elektriği kim kaybetti, kim kaçırdı?” sorusuna geri dönelim. Elektrik şehir hayatı için zorunlu bir gereksinim. Yani olmayınca olmuyor. Peki, elektriğin ne kadarını kim kullanıyor? TEDAŞ istatistiklerine göre net elektrik tüketiminin %16’sını teşkil eden ticaret sektörü diliminin ilk sıralarında AVM’ler var.

Yani şehir hayatının ışıltılı mabetleri. İstanbul’da, kurulu gücü 5MW (MegaWatt) olan bir AVM’nin 1 saatlik ortalama elektrik tüketimi 4MWh (MegaWatt saat) civarında. Basit bir karşılaştırma yapabilmek adına; 4 kişinin yaşadığı bir hanenin 1 saatlik elektrik tüketimi, 0,3kWh civarında. Yani bir AVM, 13.000’den fazla hanenin tükettiği elektrikten fazlasını tüketmekte. Bu belki makul görünebilir. Ancak, AVM’yi bir üretim santrali ile karşılaştırmak, daha ilginç bir durum açığa çıkaracak.

Örneğin Konya’da bulunan Bozkır Hidro Elektrik Santralinin(HES) 1 saatte üretebileceği maksimum elektrik kapasitesi, 0,08MWh’tir. Yani bahsi geçen AVM’nin tükettiği elektriği karşılayabilmek için en az 50 Bozkır HES daha gerekmekte.

Üretilen elektriğin %15’inin iletim hatlarının bakımsızlığı nedeniyle kaybedildiği, bir AVM’nin yemyeşil vadilerden daha kıymetli kılınarak canlı yaşamından daha çok önemsendiği koşullarda “elektrik kimin ihtiyacı?” sorusu ne kadar da can alıcı bir soru değil mi?

Elektriği kimin ne kadar tükettiği başlı başına bir konu. Ancak elektriğin, dağıtılmasında ve tüketilmesinde, vadilerin gasp edilmesinde, santrallerin inşaatlarında, devletin ve şirketlerin çok işine yaradığı kesin!

Oğul Akdoğan 

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.

 

 

 

The post “Elektrik Şirketleri Kaybı Kazanca Dönüştürüyor” – Oğul Akdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/26/elektrik-sirketleri-kaybi-kazanca-donusturuyor-ogul-akdogan/feed/ 0