The post Avustralya Kıtası Alevler İçinde: Milyonlarca Canlı Etkilendi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Özellikle Yeni Güney Galler (YGG) bölgesinde etkisini hissettiren yangınlar binlerce insanı evinden etti. Aralık ayında etkisini arttıran yangınların yol açtığı duman bulutları, alevlerden yaklaşık 100 km uzakta bulunan Sydney ve Melbourne gibi şehirlerde bile etki gösterdi ve yaşamı olumsuz etkiledi.
Yangınlarda, şimdiye kadar aralarında 3 gönüllü itfaiyecinin de olduğu 24 kişi yaşamını yitirdi, 2000’den fazla ev harap oldu. Avustralya anakarasında şimdiye kadar 9 milyon hektar çalılık kül oldu. Avustralya anakarasına 15 km uzaklıkta bulunan Kanguru Adası ise bitki örtüsünün 3’de birini kaybetti.
Yangından en çok etkilenenler ise her zamanki gibi hayvanlar oldu. Nesli henüz tükenme tehlikesi altında sayılmayan ancak tükenmeye duyarlı olarak sınıflandırılan on binlerce koala ve pek çok türün bireyi yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren hayvanların sayısı yüz milyonlarla ifade ediliyor ancak yangının şiddeti ve sürekliliği sebebiyle 1 milyara ulaşması an meselesi.
Avustralyalı kömür madeni şirketlerinin büyük bir destekçisi olan ve kömür kullanımının kısıtlanması fikrini “saçmalık” olarak değerlendiren Avustralya Başbakanı Scott Morrison, Aralık ayında yangınlar sürerken Hawaii tatili yaptığı sırada gelen tepkiler sonucu, rahatından olarak, ülkeye dönmek ve özür dilemek zorunda kalmıştı. Morrison, aynı zamanda yangına yeterli müdahalede bulunmadığı ve felakete göz yumduğu gerekçesiyle de tepkileri topladı.
Avustralya Polis Departmanı, yangınların sabotaj sebebiyle daha da şiddetlenmiş olabileceğini ve şimdiye kadar yangınla alakalı olarak 25 kişinin gözaltına alındığını aktardı.
Sıcak iklimi ve çalılıklarla kaplı bir bitki örtüsüne sahip olması sebebiyle sık sık gerçekleşen doğal yangınlara alışkın olan Avustralya’da meydana gelen bu yangınlar, son zamanlarda -özellikle 2017’den beri- yükselen sıcaklıklar ve iklim değişiklikleri sebebiyle “doğal” olmaktan çıkmış, kapitalizmin felaketine dönüşmüştür.
The post Avustralya Kıtası Alevler İçinde: Milyonlarca Canlı Etkilendi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Göçmenin Kitabında Avustralya’nın Şiddeti – Lea Zusmanovicha appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Ay ışığı altında
Bilinmeyen bir rota
Kaygının renklerinden bir gökyüzü”
Bu yılın başlarında İranlı kürt gazeteci Behruz Boochani Avustralya’nın en prestijli edebiyat ödülünü kazandığında duygularını “paradoksal” olarak tanımladı. Çünkü Boochani 6 yıldır göçmen kamplarının en kötüsünde, Papua Yeni Gine kıyılarındaki bir adada Avustralya gözetiminde kalmaya devam ediyor.
Boochani’nin ödülü almasını sağlayan kitabı “Dağlardan Başka Dost Yok: Manus Hapishanesi’nden Notlar” Manus Hapishanesi’nde yazıldı ve sığınacak yeni bir coğrafya aramak için Endonezya’ya botla yapılan tehlikeli yolculuğu, yaşanan mahkumiyeti ve Manus Hapishanesi’nde tutsaklara yapılan günlük işkenceleri konu ediyor. Boochani, hapishaneleri “Kyriarchial” bir sistem olarak ortaya koyuyor. “Kyriarchial” sistem, sosyal sistemlerin kesişimiyle elde edilmiş genel bir yönetim sistemi ve hiyerarşinin kompleks katmanlarıyla birleştirilip çoğaltılmış şiddetli baskı biçimi olup, tutsaklar üzerindeki şiddeti anlatmada önemli.
Birçok sebepten sıradışı bir kitap. Birincisi, Avustralya’nın bu ada kamplarında göçmenlere uyguladığı tacizin, baskının şok edici bir şekilde gözler önüne serilmesi/ifşası. Bu dehşet verici detaylar aslında uluslararası boyutta gizleniyor. Yasalarla sağlık çalışanlarının ve hatta adaya ayak basan gazetecilerin bile kampların içinde olup bitenlere dair bilgi paylaşması engellendi. Boochani “Benim amacım her zaman Manus ve Nauru’daki sistemin masum insanlara sistematik bir şekilde neredeyse 6 yıldır nasıl işkence ettiğinin Avustralya ve dünyadaki diğer insanlar tarafından bilinmesi oldu.” diye kendi niyetini belirtti ve ekledi: “umarım ki bu ödül biz göçmenlerin yaşadıklarına daha fazla dikkat çeker ve biz bu acımasız politikaları bitirmek için bir şans yaratabiliriz.”
Tutsaklar küçük, boğucu, havasız odalarda ya da uyumanın imkansız olduğu yüzlerce ranzanın yan yana dizildiği koridorlarda yaşadılar. Tuvalet blokları temizlendikten sadece iki saat sonra bilek hizasında idrar ve dışkı ile doluyordu. Göçmenler yemek çadırına girebilmek için yakıcı sıcağın altında saatlerce tutuluyor ve gardiyanlar tek seferde beş kişiyi alıyorlardı. İlk birkaç grup geçtikten ve aslan payını aldıktan sonra geri kalanlar için neredeyse hiçbir şey kalmazdı. Oradaki çoğu kimse için yarı-açlık kalıcı bir durumdu. Bütün oyunlara, hatta el yapımı olanlara bile el konuldu; odalara şafaktan önce düzenli baskınlar yapılıyor, sigara ve traş bıçaklarına bilinmeyen suçların cezası olarak el konuluyordu. Tutsakların günleri her an değişebilen binlerce küçük kurallar ve yönetmelikler tarafından belirleniyor, planlanan telefon konuşmaları gerekçe göstermeden iptal ediliyor ve göçmenler sağlık bakımı almaya zorlanıyor ya da bakımları engelleniyordu. Ve tutsaklar en ufak bahanelerle “saldırgan” ilan edilip tecrit hücrelerinde izole ediliyorlardı. Göçmenlere yönelik bu sistematik işkence oyunu güvenlik şirketi yöneticileri tarafından belirlendi. Avustralya ve Yeni Zelanda Papua Yeni Gine’deki şirket gardiyanlarının yaptıkları sorumluydu.
“En büyük adaletsizlik biz bunları yaşarken bunları yapan kimsenin hesap vermemesi, kimsenin duvara karşı sorgulanmamasıdır. Şimdi soruyorum: Sizi pislikler, bütün bu yönetmeliklerin ve kuralların arkasındaki felsefe de ne?”
Bütün bu sefaletin içinde Boochani insanlık ve güzelliğe doğru işaret ederek anlatıyor; belirli mahkumların kibarlığı ve merhameti etrafımızdaki ormanın büyüsüydü. Yine de bu lirik tanım ileride yaşanacak trajedilere sahne hazırladı.
Kitabın yazıldığı şartlar da sarsıcı. Bir düzine yazılı ve sesli mesajın Boochani’nin avukatlarına, çevirmenlerine ve dostlarına eylemciler tarafından kaçırılan telefonlarla gönderilmesi gibi. Yazım süreci telefonların çalınması ve gözetim korkusu nedeniyle sürekli kesintiye uğradı. Avustralya’da küçük bir ekip, tartışıp derlemek için birleşti ve bu çalışma kitap haline geldi.
Yine de Dağlardan Başka Dost Yok zeki, orjinal, sanatsal bir yaratım. Edebi türleri aşan, modern yazım stillerini Pers edebi gelenekleriyle birleştiren; tiyatro, folklor ve ritmi şiirle birden değiştiren bir metin. Yürek burkucu ve büyüleyici olan kitabın etkisi, okuyucuya “Devrim ne zaman?” diye sordurmak oldu.
Avustralya’nın ikili parti sisteminin iki tarafı da göçmenlerin dertleriyle ilgilenmiyor başka coğrafyalardaki devletlerin bu meseleyle ilgilenmediği gibi. Yıllardır farklı coğrafyalarda göçmenlerin durumlarına ilişkin eldeki bilgiler, yaşanan protestolar; kamplardaki sağlık personelleri ve hastaneler üzerinden sağlanıyor. Ana akım medyanın ilgisini ise politikacıların kamp ziyaretleri çekiyor. Boochani’nin kitabı insanlık dışı sağ ya da sol yönetimlerdeki hiyerarşik devlet gücü hakkında apaçık bir beyan. Öyle gözüküyor ki var olan politik sistem insan haklarının savunulmasının gerekliliği konusundaki sesleri dinlememekte ısrar ediyor.
Papua Yeni Gine 2016’da Manus Hapishanesi’ni yasa dışı ilan etmiş ve sonunda Kasım 2017’de kapatmıştı. Avustralya’nın kendi topraklarına “izinsiz” girmeye çalışanlara karşı bulduğu çözüm, başka bir devletin toprağına göçmen kampı kurmak oluyor. Avustralya ve Papua Yeni Gine arasındaki bu muğlak siyasi durum, Kyriarchial sistem tutsakların daha büyük bir baskıyla karşılaşmalarına neden oluyor. Ayrıca Papua Yeni Gine’nin kararı sonrası karşı karşıya olduğu tehditler sebebiyle tutsaklar yaklaşık bir ay boyunca büyük çapta isyanlar düzenlediler. Bu eylemlere rağmen tutsaklar başka yerlere taşınmaya zorlandı. Boochani hala Manus Adası’nda ve ona ne olacağı belirsiz.
“Kuşun ilahisi ve insanın ilahisi
İlahiler birbirine karışır
Bu feryat.. doğanın.. doğanın feryadı
Bu feryat.. insanın .. insanın feryadı”
Lea Zusmanovicha
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.
The post Göçmenin Kitabında Avustralya’nın Şiddeti – Lea Zusmanovicha appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post En Kuru Eylül’ü Yaşayan Avustralya,Ekim Ayını Fırtınayla Geçiriyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Şiddetli fırtınalar ve yağışlar özellikle kıyı kesimlerinde etkisini gösteriyor. Güçlü rüzgarlarla beraber yağan büyük dolu taneleri, çok sayıda evin ve aracın hasar almasına yol açtı.
Geçtiğimiz hafta, aracındayken şiddetli dolu yağışına yakalanan bir kadın, yanındaki bebeğini korumak için kendisini siper etti. Dolu parçaları, kadının vücudunda kesikler ve şiddetli morluklar oluştururken, bebek ise yara almadan kurtuldu. Olayın yaşandığı geceyi hastanede geçiren kadının durumunun iyi olduğu söyleniyor.
Fırtınalarla Beraber Şimşek de Geldi
Uzun süre yağan yağmurlar sebebiyle, geçtiğimiz günlerde şimşek fırtınaları da görülmeye başlandı. Dubbo şehrinde yaşayan 53 yaşındaki bir adam, fırtına sırasında şimşek çarpması sonucu yaşamını yitirdi.
so everyone in Australia who’s experiencing this storm is dying tonight lol pic.twitter.com/WXXEK1HnFE
— jayden (@jaydengibbbs) 20 Ekim 2018
Avustralya’yı etkisine alan fırtınaların önümüzdeki günlerde de sürmesi bekleniyor.
The post En Kuru Eylül’ü Yaşayan Avustralya,Ekim Ayını Fırtınayla Geçiriyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Aborjinleri Yok Sayan Marşı Okumayan 9 Yaşındaki Çocuğa Disiplin Cezası appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Daha yaşlı oldukları için yaşlıların kurallarına uyan biri olmadığını söyleyen çocuk, Avustralya marşının tamamen beyaz ırkı kastettiğini söylüyor. Yerli kültürünü de yok sayan marşta bulunan “We are young”(Biz genciz) ifadesinin, adayı keşfeden İngilizleri kastettiğini ve 50 bin yıllık bir geçmişi olan Avustralya Aborjinlerini görmezden geldiğini söyledi.
Okul yönetimi ise, beyaz tarihlerini empoze edemedikleri öğrenciye öğle yemeğinde dışarı çıkmama cezası verdi. 4. sınıf öğrencisi Nielsen okuldan uzaklaştırma ve disiplin cezası da alabilir.
Nielsen’ın anne ve babası kızlarının yanında olduklarını ve onunla gurur duyduklarını belirttiler.
Faşistler Hedef Gösterdi
Liberal Ulusal Parti Milletvekili Jarrod Bleijie, küçük kızın yaptığı eylemi “saçma” olarak niteledi ve aileden ulusal marşı gururla söylemelerini istedi. Eğer aynı hareketleri sürdürmeye devam ederse daha fazla uzaklaştırma cezası almasını talep etti.
Shame on her parents for using her as a political pawn.Stop the silly protest and stand and sing proudly your National Anthem. Refusing to stand disrespects our country and our veterans. Suspension should follow if she continues to act like a brat #qldpol https://t.co/F0StkeBJDa
— Jarrod Bleijie (@JarrodBleijieMP) 12 Eylül 2018
Göçmen karşıtı fikirleri ve ırkçı söylemleriyle bilinen, Tek Ulus Partisi’nin faşist lideri Pauline Hanson ise Nielsen’ın yanlış yolda olduğunu, bundan ailenin sorumlu olduğunu ve çocuğun beyninin yıkanmış olduğunu söyleyerek adeta nefret kustu.
The post Aborjinleri Yok Sayan Marşı Okumayan 9 Yaşındaki Çocuğa Disiplin Cezası appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Soyu Tükenen Kartalları Zehirleyerek Katletti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Soyu Tükenen Kartalları Zehirleyerek Katletti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Avustralya’da 150 Balina Kıyıya Vurdu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Avustralya’da 150 Balina Kıyıya Vurdu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Avustralya Sydney’de Son 79 Yılın En Sıcak Günü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Küresel iklim değişikliğinin en bariz örneklerinden biri, Avustralya’nın Sydney kentinde yaşandı. 47.3 dereceyi bulan sıcaklık kentteki son 79 yılın en sıcak günü oldu. Yaşanan sıcak hava nedeniyle kısa süreli bir kriz yaşanan bölgede en çok yine evsizler zarar gördü. Dışarıda yaşamak zorunda kalan evsiz insanların bir çoğu hastanelik olurken bir kısmı da barınaklara sığınmak zorunda kaldı. Bazı yerlerde yangınlara sebebiyet veren, bazı yerlerin de elektriksiz kalmasına neden olan sıcak hava krizi spor müsabakaları gibi birçok etkinliğin de iptal edilmesine neden oldu.
The post Avustralya Sydney’de Son 79 Yılın En Sıcak Günü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Avustralya: Aborjin Çocuklara Elektrik ”Tedavisi” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İnceleme raporlarına göre çocuklar fiziksel şiddete maruz kalmalarının yanı sıra yemek ve su ihtiyaçlarından da mahrum bırakılıyor. Ortaya çıkan bir video kaydında ise 17 yaşındaki bir çocuk sandalyeye zincirlenmiş vaziyette aşağılayıcı hakaretlere maruz kalıyor ve ”tedavi” adı altında elektrik şoku uygulanıyor.
Avustralya’da ”suç” işleyen Aborjin çocuklar yerli olmayan Avustralyalı çocuklara göre %25 daha fazla ”ıslahevleri”ne gönderiliyor. Aborjin örgütleri uzun zamandır bu tarz olayların yaşandığını ancak şimdiye kadar detaylı inceleme yapılmadığının altını çizdi.
Görüntülerin yaşandığı ıslahevi kapatılırken ülke çapındaki ”ıslahevleri”nde geniş çaplı soruşturma başlatıldı.
The post Avustralya: Aborjin Çocuklara Elektrik ”Tedavisi” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve şirketler için çoğu zaman vazgeçilemez bir yöntem.
Ancak devletler ve şirketler savaş yöntemini her zaman doğrudan kullanmıyorlar. Bazen barış da, rant ve sömürü için yöntemsel anlamda oldukça “kullanışlı” olabiliyor.
Küresel Barış Endeksi, Ranta Endeksli
Avustralya, Sidney merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü… Enstitü’nün en önemli çalışması olan Küresel Barış Endeksi; Economist dergisi ve derginin istihbarat birimi tarafından derlenen veriler kullanılarak, barış enstitüleri ve düşünce kuruluşlarında görev alan ekonomistlerin yer aldığı uluslararası bir panelde hazırlanıyor.
Enstitünün hazırladığı tüm raporlar ve yapılan araştırmalardan derlenen veriler, devletler, şirketler, Birleşmiş Milletler, OECD ve Dünya Bankası gibi kurumların yanı sıra, onlara sahada asistanlık hizmeti veren küresel sivil toplum kuruluşları ve politika enstitüleri (think-tankler) tarafından kullanılıyor.
Enstitü, her yıl periyodik olarak yayınladığı ve “huzurlu ülkeler sıralaması” olarak da adlandırılan raporunu, geçtiğimiz haziran ayı sonunda açıkladı. Barış, ekonomi, siyasi istikrar gibi kriterler göz önünde bulundurularak hazırlanan raporda TC devleti, 36 Avrupa devleti arasında sonuncu sırada yer alırken, dünya sıralamasında 162 ülke arasında kendine ancak 135. sırada yer bulabildi. İlk üç sırada ise İzlanda, Danimarka ve Avusturya yer aldı. Barış Endeksi çalışması, dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını çıkartırken, bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların detaylı raporlarını hazırlıyor.
Peki Bu Ne Anlama Geliyor?
Daha önce de belirtmiştik, Barış Endeksi’ni hazırlayan enstitü uzmanları Economist Dergisi ekibinden ve bu dergi, kapitalist şirketlerin en önem verdiği, verilerine güvendiği dergilerden biri. Yapılan çalışmaların, hazırlanan raporların şirketlerin çıkarına hizmet vermeyeceğini düşünmek gerçekçi değil.
Savaş kadar barışı da kendi çıkarlarına kullanmakta kararlı olan küresel sermaye güçlerine “barış dönemlerinde” bu desteği sağlayan en önemli kurumlardan birisi Ekonomi ve Barış Enstitüsü.
Hazırladığı “Küresel Barış Endeksi” çalışmasıyla dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını ve bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların raporlarını üreten Enstitü, kapitalistlere ve devletlere yatırım yapabilecekleri alanları belirterek sermayelerini artırmalarına yol açıyor.
Savaş ve çatışma bölgeleriyle ilgili tüm bu çalışmalar, gerek savaş sırasında o bölgede gerçekleşen büyük rantın hissedarlarını azaltacak şekilde, riski sevmeyen patronları oradan uzaklaştırarak, gerekse bölgenin savaş sonrası ihtiyaçlarını belirterek, gerçekleşecek olan bu daha büyük ve kapsamlı sömürüye ve sermaye akışına rehber oluyor.
Enstitü ayrıca, savaşların olmadığı coğrafyalarda da analizler yapıyor ve buralardaki ekonomik durum ile kapasiteleri saptayıp sermayedarlara yapabilecekleri yatırımlar hakkında seçenekler sunuyor.
Yayımlanan raporlarda ekonomik istikrarsızlıklara bolca dikkat çekilirken, devletlerin içeride yaşadığı çatışmalara ve siyasi istikrarsızlığa da neden olarak ekonomik krizler gösteriliyor. Bununla beraber, savaş ve çatışmaların da yine barış ekonomisine zarar verdiğini, barışı gerçekleştirmenin ekonomik açıdan istikrarı yakalamakla geleceğini söyleyerek bir tuzak kuruluyor. Böylelikle ezilen halkların paylaşma ve dayanışma içinde bir arada yaşamaları için olmazsa olmazlardan biri olan “barış” kavramı, söz konusu Enstitü tarafından, şirketlerin ve devletlerin sömürülerini artırmaları için onlara bir araç olarak sunuluyor.
Kapitalist Barış
Enstitünün şimdiye kadar yaptığı çalışmalarda kullandığı bir barış tanımı var. Pozitif ve negatif olmak üzere iki ayrı bağlamda ele alınıyor barış. Çalışmaya göre “negatif barış”, şiddetin olmadığı bir atmosferi tanımlamak için kullanılıyor. “Pozitif barış”ın ifade ettiğiyse, şiddet varlığının ve korkusunun toplumdaki durumundan çok daha fazlası. Pozitif barış, sadece siyasal olanla ilgili değil, aynı zamanda toplumun sosyo-ekonomik durumuyla da ilintili. Pozitif barış durumunun oluşması için toplumun ekonomik açıdan da iyi bir konumda bulunması şart koşuluyor.
Küresel Barış Endeksi ile enstitü, özellikle Pozitif Barış tanımının üzerinde duruyor. Barışçıl toplumları destekleyen ve ayakta tutan davranışları, yapıları ve organizasyonların desteklenmesi noktasının altını çiziyor.
Pozitif Barış tanımının kerameti burada ortaya çıkıyor. Sosyo-ekonomik durumun iyi olması için gerekli koşullar kapitalist dengelerle kuruluyken, bu dengenin, yani kapitalizmin o coğrafyalarda daha iyi işlemesi için desteklenmesi gereken kuruluşlar olarak kapitalist şirketler ve bu şirketlerle ilintili STK’lar ön plana çıkartılıyor.
Çalışma, işte bu barış tanımıyla birlikte hiç şüphesiz, şiddetin yanı sıra sistemin devamı için gerekli olan, kapitalist ekonominin çarklarını risk olmadan çalıştıracak bir barıştan bahsediyor. Yaptığı saptama ve analizlerle de kendince tasarlayıp çizdiği bu barış portresinin vücut bulması için şirketlere ve devletlere yol göstericiliğinde bulunuyor.
Bir yandan şirketlere sağladığı verilerle sermaye akışına uygun coğrafya arayan Ekonomi ve Barış Enstitüsü; öte yandan barış terimini yeniden anlamlandırıyor. Devletin ve şirketlerin barışının rant ve sömürü olduğu ortada. Kapitalizmin barış hali ve savaş hali…
The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>