The post Habur ve Gürbulak Sınır Kapıları Yeniden Açıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Korona krizi nedeniyle bir süredir kapalı olan Habur ve Gürbulak sınır kapıları yeniden açıldı. Bu konuda açıklama Ticaret Bakanı Ruhsat Pekcan’dan geldi. Habur ve Gürbulak sınır kapılarının açılması ile TC ile İran ve Irak arasındaki yük taşımacılığı yeniden başlamış oldu.
Twitter hesabından açıklama yapan Pekcan, “Kovid-19 ile mücadelede tüm dünyada bulaşın yayılım hızının düşmesi, Irak ve İran’da pandeminin etkilerinin azalmış olması sebebiyle daha önce bu ülkelere yönelik uygulanan kısıtlamalar kaldırılmıştır. Böylece, diğer gümrük kapılarımızda uygulanmakta olan sağlık ve güvenlik tedbirleri alınmak suretiyle ticari araç giriş-çıkışlarına yeniden izin verilecektir” dedi.
The post Habur ve Gürbulak Sınır Kapıları Yeniden Açıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Enflasyon Krizinde Kaçıncı Raund – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Rocky filmlerinde önce Apollo Creed’in antrenörü olarak karşımıza çıkan, üçüncü filmin ardından ise Rocky Balboa’nın antrenörü olan Duke Evers’ın dördüncü filmdeki “Acı yok” repliği hepimizin hafızasına kazınmıştır. Rocky ringe çıktığında defalarca tekrarlar Duke: “Acı yok, acı yok, acı yok Rocky…”
Yaşadığımız coğrafyada son süreçte başka bir replik var hafızalarımıza kazınan: “Kriz yok, bizde kriz mriz yok, kriz yok Berat…” Erdoğan’ın sık sık tekrarladığı bu repliğe rağmen zam üstüne zam, her şeye zam derken enflasyon tavan yaptı. AKP döneminde Aralık 2003’te açıklanan %25,3’lük enflasyondan sonraki en yüksek enflasyon oranı, 2018’in eylül ayında %24,52 olarak açıklandı. Ekonomide hızla durgunluk sürecine giren Türkiye’de kriz olmadığına artık “çocuklar bile” inanmaz hale gelince, yok sayılsa da var olan krizden kurtulmanın yolları aranmaya başlandı.
Yıllardır kendilerinden önce %130 olan enflasyonu tek haneye düşürmekle övünenler enflasyonu düşük, ekonomik gidişatı olumlu göstermek için TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) hesaplama yöntemlerini revizyon adı altında değiştirmiş olmalarına rağmen açıklanan rakamlardan hoşnut değildi. 15 yılın rekorunu kıran Eylül ayı enflasyonunun ekim başında açıklanmasından hemen sonra, TÜİK’in başkan yardımcısı Enver Taştı görevinden alındı, yerine Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Enerji Bakanlığı döneminde birlikte çalıştığı Yinal Yağan getirildi. Enflasyonu, işsizliği ve yoksulluğu düşüremeyenler, TÜİK’in enflasyon rakamlarını açıklayan biriminin başkan yardımcısını “indirdi”. Ancak bu yeterli bir indirim değildi.
Ve Berat Çıktı Ringe
Berat Albayrak, merakla beklenen “Enflasyonla Topyekün Mücadele Programı”nı 9 Ekim’de açıkladı. Ekonomi çevrelerinin bu programdan beklentisi yüksekti. Bu programda vergilerle ilgili düzenlemeler, ana maliyet girdisini oluşturan dövize dair stratejiler, üretimi artırmaya dönük tedbirler, konkordato furyasını durdurmaya yönelik önlemler vardı. Ama beklenenler olmadı.
2018 sonuna kadar elektriğe ve doğalgaza zam yapılmayacağını, kredi faizlerinde %10 indirim uygulanacağını müjdeleyen ve “mücadeleye katılan” şirketlerin iki ay süreyle asgari yüzde 10 indirim yapacaklarını belirten Albayrak, “Bugün burada büyük bir katılımla başlatacağımız bu topyekün mücadeleye katılacak tüm firmalarımız, belirlenen logo ile birlikte asgari yüzde 10 kampanyasını uygulayacaklarını taahhüt ettiler” dedi. Enflasyon canavarı bu maçta açıklanan taktikle yenilecekti, bekledikleri indirim buydu.
Enflasyonu düşürme maçının en şaibeli kısmı, açıklanan programda öngörülen “kredi faizlerinde yüzde 10 indirim uygulaması”nın nasıl gerçekleştirileceğiydi. Belli ki bankalar bir süreliğine karlarının ufak bir kısmından vazgeçecekler ama bunu hangi yöntemle yapacakları tamamen belirsiz.
Maçlar İçin Bahisler Açıldı
Kimi ekonomistler bu kampanyayla ekim enflasyonunun gerçekten negatif geleceğini, bu yılın ise böylece %20 oranında enflasyonla bağlanacağını iddia ediyorlar. ÜFE %45’e, TÜFE %24’e dayanmışken, neye dayanarak 50 üründe %10 indirimle bunun gerçekleşebileceği iddiasında bulundukları bir merak konusuyken bu iddialar, aymazlıktan ziyade sahibinin sesi olmanın getirisidir. Çünkü Albayrak’ın indirim çağrısı yaptığı ürünlerin çoğu, TÜİK’in enflasyon hesabında kullandığı sepetteki ürünlerdir.
Kimi ekonomistlerin “üstü örtük fiyat kontrolüne geçiş” olarak değerlendirdiği program, Türkiye ekonomisini dışa açık bir ekonomi olmaktan uzaklaştıran bir adım olarak algılandı. Bugün indirim yapan şirketlerin iki ay sonra halktan bunun acısını çıkaracağı da açıkken enflasyonun -kısa süreliğine düşürülse de- yeni yılla birlikte yeniden yükseleceği ve bu yükselişin uzun süreceği bildiriliyor.
Esnafa “Knock Down”*
Enflasyonla Topyekün Mücadele Programı, şirketlerin nakit akışını bir ölçüde rahatlatıp likidite krizine de engel olma çabası sayılabilir. Başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçlara da gelen yüksek zamların ardından bu programla pazarcı ve diğer esnaflara zabıtalar yollanıyor. Zabıtalar bakkal, market, pazar gezip fiyat denetimi yapıyor, zam yapana ceza kesiyor, zam yapmayanı indirime “teşvik” adı altında zorluyor.
En çok zam yapan ve en zengin olan patronlar enflasyonla mücadele toplantılarında boy gösterip %10 indirim şovunun ardından Albayrak’la pozlar verirken esnaf -zamların sorumlusu sadece esnafmış gibi- günden güne zora giriyor. Daha çok zabıta, zamları şikayet etmek için yeni telefon hatları, haftalık pazar ve market denetimleri… Esnafın aldığı bu darbeden sonra ayağa kalkıp kalkamayacağını ise yeni yılda göreceğiz.
İşçi ve Memurlara İlk Raundda “Knock Out”**
Son iki ayda yapılan ve oranları %100’e varan zamların ardından iki ay sürecek %10’luk indirimle enflasyonu düşürme kampanyasının örtük bir hedefi de var. Yıl sonuna kadar enflasyon düşük gösterilecek ki maaş zamlarına, yeniden değerleme oranlarına ve alım garantili işlere fazla artış gelmesin.
İşçi ve memurların yeni yıldaki maaş zamlarının açıklanmasının ardından iki aylık indirim süresi sona erecek ve indirimli fiyatlar sebebiyle maaşlarına cüzi miktarlarda zam alanlar, yeniden zamlanan ürünleri satın alabilmek için iyice darboğaza girecek. Her bir işçi ya da memur özelinde değerlendirildiğinde rakamlar cüzi görünse de maaşla çalışan herkesten elde edilecek kar göz önünde bulundurulduğunda, devletin küçük hesaplar peşinde olmadığı ortaya çıkıyor. Yeni yılla birlikte yoksullar daha da yoksullaşacak; ilk raundda nakavt!
Yoksulsan Maçta “Sakatlanacağına Öl!” Çünkü Sağlık Giderlerini SGK Karşılamayabilir
Enflasyonla Mücadele Programı’ndan hemen önce Yeni Ekonomi Programı’nda (YEP) kemer sıkma bedelinin altıda birinin sosyal güvenlik alanından yapılacağı açıklanmıştı; 2019’daki 60 milyar liralık kemer sıkma kalemlerinin 10,1 milyar lirasına tekabül eden bu oranla birlikte emekli maaşında düşme, sağlık ve ilaç yardımında kısıtlama gündemleşmişti.
Sağlıkta sıkılan kemer, elbette SGK’yı da güvenli/etkin olan uygulama ve tıbbi malzeme yerine, ucuz ve kârlı olana itecektir. Bunun yanı sıra Genel Sağlık Sigortası olanların bile sağlık hizmeti alabilmek için tamamlayıcı ve destekleyici sağlık sigortası için ek prim ödemesi, katılım payı ve ilave ücretlerin artırılması, yani sağlığın halk için pahalılaşması konuşulanlar arasında. Birçok ilacın ödeme kapsamından çıkarılması, özellikle ithal edilen ve yaşamsal öneme sahip ilaçlara ulaşılamaması kapıdaki sorunlardan. Halihazırda sağlık alanındaki “tasarruflar” kapsamında doktorlara “hayati olmayan ameliyatların ertelenmesi” bildirimleri gönderilmeye başlandı bile.
Türkiye Ekonomisine Doping Üstüne Doping
Dünya Bankası Grubu kuruluşu IFC, 2018 mali yılına ilişkin verileri yayınladı. Bu verilere göre en fazla yatırımını (1.1 milyar dolar) Türkiye’ye yapmıştı. IFC ayrıca Türkiye’de 938 milyon dolar tutarında kısa vadeli ticaret finansmanı temin etmişti. Bu en çok övünülen dopinglerdendi.
ABD ile rahip Brunson krizi ve diğer problemler neticesinde başlayan maçta ise yine çeşitli dopingler aldı Türkiye ekonomisi. Avrupa ile Türkiye arasında göçmen krizinden ekonomik işbirliğine kadar birçok anlaşma olduğu için Avrupa’daki bazı devletlerin yanı sıra Türkiye’yi ABD karşısında müttefik gören kimi Ortadoğu devletlerinden de destek dopingleri yağdı.
Türkiye’nin kendi ekonomisine yaptığı dopinglerin başını ise açıklanan Yeni Ekonomi Programı ile ihracat dopingi, Enflasyonla Mücadele Programı ile piyasaya KDV iadesi dopingi çekiyordu.
Enflasyonla alım gücü eriyen, ekmeği küçülen ve genellikle yetersiz beslenmek zorunda kalan yoksulların bu maçlarda sakatlanma riski oldukça artmıştı. Kemer sıkma politikalarının 2019 yılının başlamasıyla birlikte dayatacağı ise sakatlanmak yerine ölmek; çünkü sakatlananın sağlık giderlerini SGK karşılamayabilir.
Albayrak ve tüm devlet erkanının maçlardan önce doping aldığı ve maçlarda faul üstüne faul yaptığı da, bütün yaptıklarına rağmen diskalifiye olmayacağı da ortada. Ekonomik gidişatın da ezilenlerin durumunun da olumlu bir yanı yok. Ancak yine de umutsuzluğa kapılmamak gerek. Bütün bunlardan kurtulmak aşağıdan yukarıya doğru güçlü bir aparkata*** bakar. Aşağıdakilerin yukarıdakilere savurduğu güçlü bir aparkata. Enflasyon düşürme müsabakaları da indirim maçları da ancak o zaman sona erecek.
*Knock Down: Yumruk ya da yumruk kombinasyonlarıyla yere inen rakibin hakemin 8’e kadar saymasıyla ayağa kalkıp maça devam etmesidir.
**Knock Out (Nakavt): Bir boksörün aldığı darbelerden sonra yere düşmesi ve hakemin 10 saniye saymasına rağmen ayağa kalkamaması durumunda yenilmiş ilan edilmesidir.
***Aparkat: Özellikle rakibin hücumda olduğu sırada uygulanan aşağıdan yukarı doğru vuruş şeklidir.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.
The post Enflasyon Krizinde Kaçıncı Raund – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gizlice İsrail’le Görüşen İngiliz Bakan İstifa Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Priti Patel, ağustos ayında gittiği İsrail’de bakanlar, lobi başkanları ve hatta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile İngiltere’nin haberi olmadan görüştüğü ortaya çıkmıştı. Başta bu görüşmelerin Dışişleri Bakanlığı’nın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini söylese de, bakanlıktan gelen aksi yöndeki açıklama Patel’in pazartesi günü özür dilemesiyle sonuçlanmıştı.
Hafta içinde, ana muhalefetteki İşçi Partisi İngiliz Bakan’ı istifaya davet etti ve Başbakan Therasa May’ den olayla ilgili soruşturma açmasını talep etti. Bunun üzerine May, çarşamba günü resmi bir görev için yurtdışında olan Patel’i acil olarak geri çağırdı.
May ile Patel arasında gerçekleşen 30 dakikalık görüşme neticesinde, İngiliz Bakan istifasını gerçekleştirdi.
The post Gizlice İsrail’le Görüşen İngiliz Bakan İstifa Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Tarihteki Yavuz Hırsızlar ” – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>1964’ten bu yana bir eski başbakanın(Mesut Yılmaz) ve 15 eski bakanın yargılandığı Yüce Divan’a giden yol, 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu yargılamasıyla birlikte dört eski bakanın adını da coğrafyanın siyasi tarihine kazıdı. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Eski AB Bakanı Egemen Bağış, Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın da karıştığı yolsuzluk dosyası kapsamında, bu dört ismi “yargılayabilecek” tek mekanizmaya ulaşabilmek için girişilen çabada, 20 Ocak gecesi, yıllar boyu unutulmayacak bir siyasi skandalın, belki de son aşaması sergilendi meclis salonlarında. 9 ay süren tartışmaların sonunda gerçekleştirilen ve 11 saat süren Yüce Divan görüşmeleri sonunda, “devletin adaleti” bakanlarını aklasa da, bu son aşamada muhalefet kanadı dışında AKP’den de gelen “yargılamanın kabulü” oyları, iktidar partisi içindeki “rüşvetten rahatsızlığı” açığa çıkardı.
Zafer Çağlayan’ın Yüce Divan’a çıkarılmasına dair yapılan oylamada 27 fire veren AKP, Muammer Güler’e ilişkin 44, Zafer Egemen Bağış oylamasında ise 48 fire verdi. İktidar partisinin meclisteki koltuk sayısı hesaba katıldığında, toplamda 50’ye yakın fire veren AKP içindeki bu “çatlak”, AKP’li siyasetçiler tarafından “ihanet” olarak adlandırılıp, Haziran ayında üç dönemi dolacak 72 milletvekili “makul şüpheli” olarak işaret edildi. Ana muhalefet ise, oylamada verilen fireleri “iktidar içindeki çatlağın ilk sinyali” olarak adlandırdı.
Mecliste yapılan oylama, yalnızca oy oranları ya da sonuçlarıyla değil, aynı zamanda oylama esnasında salonda yaşananlar, eski bakanların “özgüvenleri” ve gerçekleştirilen protestolar ile de siyasi tarihe kazınacak gibi görünüyor. Eski bakan Erdoğan Bayraktar’ın mecliste yaptığı konuşmada “Beni sevin, sevgiye ihtiyacım var” sözleri, eşine az rastlanır bir “siyasi af” örneği sayılabilecek nitelikteyken, öte yandan oylama salonunda gerçekleştirilen “hadisli protestolar” da Yüce Divan’a “gitmeyen” bu yolun unutulmayacak görüntüleri olarak yansıdı ekranlara. Sonradan öğrenildiği üzere CHP’li bir milletvekili tarafından oy kupasına atılan 50 liranın ise, meclis başkanvekilinin yaptığı konuşmayla “hazineye gönderileceğinin” açıklanması ise, dört eski bakanın yaptıkları yolsuzluklar sebebiyle oylandığı gecenin en ironik diyaloglarının yaşanmasına sebep oldu.
Resmi belgede sahtecilik, rüşvet, nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanma gibi birçok suçlamayla karşı karşıya olan dört eski bakanın aklandığı bu yolu takip ederken, aslında dikkat edilmesi gereken başka bir nokta çıkıyor karşımıza: Artık neredeyse bir meslek koluna dönüşmüş, yaşandığı hemen her coğrafyada devlet garantörlüğüne alınmış, meşrulaştırılmış bir “ticaret yöntemi olan yolsuzluk”.
“Özel çıkarlar için kamu gücünün kötüye kullanılması” olarak tanımlanan yolsuzluk, alt başlıkları, uygulanabilir farkı yöntemleri ve kullandığı araçlarla, artık profesyonel bir “çalışma alanı”na dönüşmüş durumda. Tarihteki ilk yolsuzluk örneklerinden sayılabilecek Sümer Okul Günlükleri’nden, rüşvetle ilgili ilk hükmün verildiği Hamurabi Kanunları’ndan bugüne, yolsuzluk yöntemlerinde ve araçlarında gelişmeler olsa; yolsuzluğu yapanın da, buna göz yumanın da pozisyonu neredeyse aynı olsa da; iktidarların yıllar boyu kendi çıkarları uğruna geliştirdiği yolsuzluk yöntemlerine ve farklı biçimlerine göz gezdirmekte fayda var.
Bir Başbakanın Düşüşü: Türkbank Yolsuzluğu
İlk kez bir başbakanın Yüce Divan’a gitmesiyle sonuçlanan Türkbank yolsuzluğu, 55. hükümetin düşüşünün sebebi oldu. Türkiye’de özel sektör tarafından kurulan ilk banka olan Türk Ticaret Bankası, o dönemlerde “önlenemez yükselişi”yle dikkat çeken işadamı Korkmaz Yiğit’e satıldı. Ancak Alaattin Çakıcı’nın da devreye girdiği satıştan kısa bir süre sonra, ihale iptal edildi.
1998 yılında Korkmaz Yiğit’in, dönemin başbakanı Mesut Yılmaz ile yaptığı telefon görüşmelerinin yer aldığı “İtiraf Kasedi”nin yayınlanması sonucu, ANAP-DSP-MHP koalisyonu yıkıldı ve Mesut Yılmaz “ihaleye fesat karıştırmak”tan Yüce Divan’a gönderildi.
Çok sayıda gazetecinin ve siyasetçinin de ifadelerinin alındığı bu soruşturma sonucunda Yılmaz, suçlu bulundu. Görevinden istifa eden Mesut Yılmaz, 1999 genel seçimlerinde partisinin yaşadığı büyük oy kaybına rağmen DSP-MHP-ANAP koalisyonunda yer alarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı oldu.
Rant, Talan, İmar Yolsuzluğu DALAN
“Her taraf yemyeşil alan, bilhassa Bedrettin Dalan” sözleriyle bir dönem kuşağının hafızlarına kazınan bu isim, İstanbul üzerinde şekillenen rant politikalarının uygulayıcısı ilk isimlerden.
Anavatan Partisi’nin kurucularından olan Bedrettin Dalan, 1984 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine getirildi ve bu tarihten itibaren de yedi tepeli şehir üzerinde yükselecek olan rant projelerinin mimarı oldu. Başkanlığı döneminde Üsküdar sahilini imara açan, yıllar boyu sürecek bir siyasi kavgaya rağmen Gökkafes’i inşa eden, Unkapanı’ndaki meyve-sebze halini Bayrampaşa’ya, Anadolu yakasında bulunan hali ise İçerenköy’e taşıyan Bedrettin Dalan, şehrin altını üstüne getirdiği imar hareketliliğiyle dikkat çekti.
Gündeme gelen imar yolsuzluğu soruşturmaları ardından, Dalan hakkında hazırlanan 35 dosya, 1986’da kurulan Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’na gönderildi. Hakkındaki suçlamaların ve soruşturmaların ardından yurtdışına kaçan Bedrettin Dalan hakkında, 30 Aralık 2011 tarihinde, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, İstek Vakfı malları hariç, Türkiye’deki bütün mal varlığına, hak ve alacaklarına el konulmasına karar verdi.
Bedrettin Dalan’ın 1986-88 yılları arasında başlattığı Tarlabaşı yıkımları ise, bugünkü Tarlabaşı Bulvarı’nın ve hatta Taksim Yayalaştırma Projesi’nin de zemini oldu.
İSKİ Yolsuzluğu
İSKİ Genel Müdürlüğü’nün ihalelerini, paravan olarak kurduğu şirketlere vermesi ve bu ihalelerde yapılan büyük yolsuzlukların ortaya çıkmasıyla patlak veren İSKİ yolsuzluğu, SHP ve CHP’nin İstanbul’dan silinmesinin gerekçesi olarak konuşuldu yıllar boyu. Şehre içme suyu temin etmekle yükümlü kurum olan İSKİ’nin Genel Müdürü Ergun Göknel’in yaptığı yolsuzluklar, 1990’lı yılların başında, İstanbul’un en kurak yazlarını geçirdiği yıllarda ortaya çıktı. Sanıklar ilk kez, 1993 yılında, satın alınan klor bedelinin yüksek gösterilmesi sebebiyle hakim karşısına çıkartıldı. 6 Aralık 1993’te tutuklu bulunan İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel’in İsviçre’de bulunan Amerikan Disco Bank’ta 30.000 ABD Doları ve 670.000 Alman Markı bulunduğu tespit edildi. Ortaya çıkan hesapların ardından Göknel’in tüm hesaplarına el konuldu ve İsviçre’deki paranın iadesi istendi.
Büyük yolsuzluk, Ergun Göknel’in eşinden boşanmayı istemesi üzerine açığa çıktı. Eşinin kendisini, sekreteri ile aldattığını öğrenen Nurdan Erbuğ’un, yapılan tüm yolsuzlukları basınla paylaşmasının ardından İSKİ’de yaşanan yolsuzluk ortaya çıkmıştı. İSKİ yolsuzluğunun ardından, Ergun Göknel’I İSKİ Genel Müdürlüğü görevine getiren arkadaşı ve dönemin İstanbul Belediye Başkanı SHP’li Nurettin Sözen, 1994 yerel seçimlerinde aday olmazken, yerini Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan’a bıraktı.
Ergun Göknel’in yolsuzluklarının açığa çıktığı dönemde İsviçre bankalarında bulunan ve bugünün hesabına göre 370.000 Euro’ya yakın mal varlığının ise, 17 Aralık Operasyonu ile ortaya çıkan ve bir türlü “eritilemeyen” 30 milyon Euro’nun 80’de biri kadar olduğunu da belirtmekte fayda var.
Politbüroda Yolsuzluk, Komünist Partiden İhraç
Çin Komünist Partisi üst düzey karar alma mekanizması Politbüro Daimi Komitesi’nin eski üyesi Zhou Yongkong’un “ağır disiplin ihlali” yani “yolsuzluk” suçlamasıyla gündeme gelmesinden bu yana, parti içerisinde adı yolsuzluğa karışan siyasetçilerin isimleri giderek artıyor. Görev döneminde istihbarat, içişleri ve yargının başı konumunda olan Yongkong şimdilerde, 110 milyon dolarlık iç güvenlik bütçesini ve yetkilerini kötüye kullanmak, siyasi rakiplerine şantaj, haksız kazanç etme gibi birçok suçlama sebebiyle cezaevinde.
Çin Halk Cumhuriyeti’nde yolsuzluk nedeniyle yargılanan ilk üst düzey yetkili olan Yongkong’un tutuklanmasının ardından da, Çin Komünist Partisi yetkilerinin karıştığı yolsuzluklar son bulmadı. Devlet Güvenlik Bakanlığı Yardımcısı Ma Jian da, Yongkong’dan sonra ikinci üst düzey yetkisi sıfatıyla, yolsuzluk operasyonu kapsamında gözaltına alındı.
ÇKP eski Politbüro üyesi ve Chongqing şehri parti sekreteri olan ve Çin’in gelecekteki lideri olarak görülen Bo Şilar da yolsuzluk ve yetkileri kötüye kullanma suçlamasıyla, geçtiğimiz aylarda müebbet hapis cezasına çarptırılmış, ve siyasi haklarından ömür boyu mahkum edilmişti.
Çin’den Gelen Mobilyalar, Hapishane Yolunu Gösterdi
2000-2004 yıllarında Romanya başbakanlığı yapan Adrian Nastase, 630 bin Euro rüşvet almakla suçlanmış ve yargılama sonucunda 4 yıl hapis cezası almıştı. Başbakanlığı döneminde, evine Çin’den 630 bin Euro değerinde inşaat malzemesi ve mobilya getirdiği öğrenilen Nastase’nin, bu ödemeyi de devlet kadrosuna yerleştirdiği bir iş kadınına yaptırdığı açığa çıkmıştı. 4 yıllık cezanın yanında, 5 yıl boyunca seçme, seçilme ve her türlü memuriyet hakkından da men edilen Adrian Nastase’ye ayrıca 400 bin Euro ceza verilmişti.
Yolsuzluk soruşturması kapsamında Nastase’nin eşi de gümrük evraklarında sahtecilikten üç yıl ceza almıştı. Yüksek Temyiz Mahkemesi’nin kararının açıklanmasının ardından, evine gelen polisler tarafından cezaevine götürülmek istenen Nastase, intihar girişiminde bulunmuştu. Eski başbakan Adrian Nastase, Bükreş’teki Rahova Cezaevi’nde geçen 9 aylık hapis cezasının ardından tahliye edilmişti.
Rüşvet kaçakçılığından kara para aklamaya, görevi kötüye kullanmaktan rüşvete, şantajdan haksız kazanç elde etmeye kadar sayısız biçiminin olduğu yolsuzluk, dünyanın her yerinde, tüm coğrafyalarda, iktidarların kazanç kapısı konumunda. Koltuğa oturanın da, koltuğa oturmayı hedef edenin de elinin değdiği yolsuzluk örnekleri aslında saymakla bitmez. Cebini dolduran, akrabasını kayıran, rüşvet yiyen, yolsuzluk yapan kimi zaman yargılansa da, devletin adaleti 20 Ocak’ta olduğu gibi çoğu zaman aklıyor, bizden çaldıklarıyla ceplerini dolduranları.Bizlerden çaldıklarıyla servetlerine servet katanlar, yoksullukların üzerine inşa ettikleri yolsuzluklarıyla zenginleşenlerin adaleti, daha fazla rant, daha fazla talan, daha fazla sömürü ve daha fazla “adaletsizlik” oluyor bizlere. İktidarlar, bizden çaldıkları yaşamlarımızla doldururken kasalarını, onların yolsuzluğuna, rüşvetine, haracına, rantına karşı adalet, “saraylarına hapsettikleri adalet”te değil; çalınan yaşamları için direnenlerin yüreklerindeki öfkede yaşam buluyor.
Merve Arkun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Tarihteki Yavuz Hırsızlar ” – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yeni kabinenin Gerçek Yüzü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Başbakan: Ahmet Davutoğlu
Ahmet Davutoğlu’nun yakın zamanda IŞİD’e ilişkin “Terörist bir yapı olarak görülebilir ama oradaki yapı daha önceki hoşnutsuzluklara karşı bir reaksiyon olarak doğdu” diyerek IŞİD’i olumlar nitelikte yaptığı açıklamalar, oldukça ses getirmişti. Kabinenin yeni başbakanının IŞİD’e silah taşıyan tırlar açığa çıktığında yaptığı “silah taşımıyorlar, yardım konvoyuydu” açıklamaları, 62. hükümetin dış politikasının ne olacağını şimdiden gözler önüne seriyor.
Hakkında çıkan tapelerde Suriye’ye ajan gönderip füze attırma planları yapanlar arasında olduğu söylenen Davutoğlu’nun Wikileaks belgelerinde adı “çok tehlikeli ve deli” olarak geçiyor.
Merkezi Chicago’da olan ALPAYTAC isimli lobi şirketiyle geçtiğimiz hükümet döneminde 1,5 milyon dolara anlaştığı ortaya çıkan Davutoğlu’nun İsrail’le bozulan ilişkilerini düzeltmek için, altı lobi şirketine milyonlarca dolar ödediği biliniyor. Ayrıca 17 Aralık’ta adı yolsuzluğa karışan şirketlerden biri olan Yıldız Holding’in sahibi Sabri Ülker ile de dünür olan Ahmet Davutoğlu’nun, tüm yolsuzlukların üzerini örtmek için Erdoğan tarafından başbakan olarak atandığı söyleniyor.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı: Mehdi Eker
“Biz köylülüğü çiftçilik zannediyoruz. Hâlbuki çiftçilik sanattır. Biz tarımda reform yapacağız, verimi arttıracağız.” diyerek tarım arazilerini toplulaştırıp, kartellere, ağalara, Cargill’lere, Monsanto’lara satacağını açıktan söylemekten imtina etmeyen bir zat olmasının yanı sıra; Mart 2009’da Bitlis’te soru sormaya çalışan halkı “Artislik yapma, sesini yükseltme!” diye azarlamaktan ve korumaları aracılığıyla tartaklayıp uzaklaştırmaktan çekinmemesiyle hafızalarımızda.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi zamanından Recep Tayyip Erdoğan’la nasıl bir vefa ilişkisi varsa; sansasyonel açıklamalarına ve seçildiği Diyarbakır’da bile sevilmemesine rağmen hala kabinede.
Zehirli, bozuk okul sütü tartışmaları sırasında canlı yayında iddiaları yalanlayıp süt içerek yaptığı şovdan da hatırlarız Mehdi Eker’i.
2013’te Mersin Limanı’nda GDO’lu pirinç yakalanınca “Dünyada GDO’lu pirinç üretilmedi henüz” diyen Mehdi Eker’in; gıda, tarım ve hayvancılığa dair ilgilendiği tek şey atlar. Ki bunu da bakanlığın 100-150 bin Euro’su karşılığında, Hollanda’dan getirtip Bakanlığın Botanik Bahçesi’nde özel bir bölüm yaptırdığı ve seyisinin maaşını bile bakanlığın karşıladığı atların gündem olmasıyla anladık.
Maliye Bakanı: Mehmet Şimşek
Bank of America Merrill Lynch’in Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Bölgesi Sorumluluğu’ndan Maliye Bakanlığı’na transfer olan Mehmet Şimşek halen, merkezi Almanya’da bulunan Global Ekonomik Sempozyum’un Danışma Kurulu Üyesi olup ayrıca 2007-2009 yılları arasında IMF & Dünya Bankası Türkiye Guvernörlüğü ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Koordinasyon Kurulu Üyeliği görevlerini yürütmüştür.
17 Aralık Operasyonu’nun ardından, bir yakını yolsuzluğa karıştıysa istifa edeceğini beyan eden Mehmet Şimşek’in, ağabeyi Selahattin Şimşek’in adı da liman yolsuzluğundan çıktı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yargıya müdahale ederek kapatmaya çalışmasıyla, müsteşarının başsavcıyı tehdit etmesiyle bilinen yolsuzlukta adı geçenlerin, Şimşek’e “dayı” diye hitap ettikleri ve Şimşek’ten kamu ihalelerinde yardımcı olmasını istedikleri, Şimşek’in de bu taleplere olumlu yanıt verdiği ve adının “liman yolsuzluğu” dosyasına girdiği öğrenildi.
Gündemden düştüğünü fark ettiğinde 18,8 milyar liralık bütçe açığını 150 milyon liraya mal olan zehirli sütlere bağlar, “Emekliler çok fazla maaş alıyor” gibi açıklamalar yapar.
İçişleri Bakanı: Efkan Ala
Eski JİTEM’ci, sonra Diyarbakır eski valisi ve emniyetteki “paralel yapı operasyonları”nda önemli isimlerden biri olan Efkan Ala, bu topraklarda “fişleme” denilince akla gelen ilk isimlerden biri. “Kodlama” denilen fişlemelerle ilgili 1999’dan bu yana uygulamaya konulan MERNİS(Merkezi Nüfus İdare Sistemi) projesi kapsamında, sadece azınlık bilgilerinin değil, tüm nüfus olay bilgilerinin kodlarla tanımlı hale geldiğini itiraf etmişti. Bakanlığın YÖK aracılığıyla, yurtlarda kalan öğrencilerin isim ve kimlik bilgilerini topladığını da doğrulamış, ancak “fişleme olmadığını” beyan etmişti.
Ala da, her İçişleri Bakanı gibi halkı gaza boğar, 2014 1 Mayıs’ı başta olmak üzere polis saldırılarında hiç sektirmeden “orantısız güç kullanılmadı” beyanatları vermişti.
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan hemen sonra kaydedildiği öne sürülen telefon konuşmalarına ilişkin ilk tapede dönemin başbakanlık müsteşarı olan Efkan Ala İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya, internette kurduğu sitede, devletin gizli kodlu belgelerini yayınlayan Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu’nun “gözaltına alınması” talimatını “Kapısını kırın, alın o adamı” sözleriyle vermişti. Bir başka tapede ise, rüşvet olarak çocuğunun okul taksitini ödettiği ortaya çıkmıştı.
25 Aralık Operasyonu sırasında Efkan Ala tarafından Bilal Erdoğan’ın korumalarına verilen talimatı ise zaten unutamayız; “Bilal Erdoğan’ı gözaltına almak isteyenleri vurun!”
Kalkınma Bakanı: Cevdet Yılmaz
Kalkınma Bakanlığı’nın bakanlık odası için, 2 milyon lira tutarında tadilat yapıldığının ortaya çıkmasının üzerinden yaklaşık 2 yıl geçti. Üstelik söz konusu tadilatın ihalesi de, tadilat yapıldıktan bir ay sonra gerçekleşmişti.
Ayrıca bir yılda 71 bin lirayı “temsil ve ağırlama gideri” olarak gösterip etli ekmeğe yatıran Cevdet Yılmaz, kalkınmadan pek anlamasa da yolsuzluk uzmanıdır.
Ekonomi Bakanı: Nihat Zeybekçi
Nihat Zeybekçi, yakın zamanda, İngiltere South London College’de ekonomi eğitimi aldığını özgeçmişine yazmış, daha sonra bunun gerçek olmadığı anlaşılınca, özgeçmişinden çıkartmıştı. Astay İnşaat tarafından Zeytinburnu sahiline inşa edilen, Danıştay’ın ise tarihi yarımadanın siluetini bozduğu gerekçesiyle “tıraşlama” (fazla katların yıkımı) kararı verdiği kulelerde iki dairesi bulunan Zeybekçi, bu kararın ardından dairelerini sattığına dair yazılı açıklama yaparak suç ortaklığından yırtmaya çalıştı.
Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu “Moody’s”i “ülke olarak kaale almadıklarını” söyleyecek kadar özgüveni olan Nihat Zeybekçi’nin, “Biz istesek dahi Türkiye’de ekonomik kriz çıkaramayız, o kadar sağlam” açıklaması yaptığı hafta itibariyle doların 2.33, Euro’nun 3.20 lira olduğu gözlerden kaçmadı.
Enerji Bakanı: Taner Yıldız
Yeni kabinede görevine devam eden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da, hem satan hem alanlardan. Kayseri Elektrik Üretim Şirketi’nin Yönetim Kurulu Üyesi olmasının yanı sıra, Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü olarak görev yaptı.
Sıkı bir HES savunucusu olarak doğanın ve yaşamın katlini vacip gören Taner Yıldız; Soma Katliamı’nda işçilerin öleceğini bildiklerini itiraf etmesinin ardından “Soma’da kirli gömlek giydim, simit yedim” yalakalıklarıyla kabahatini unutturmaya çalıştı.
Sağlık Bakanı: Mehmet Müezzinoğlu
İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde Recep Tayyip Erdoğan’ın sınıf arkadaşıydı. İstanbul Avcılar’da 3 özel hastanenin (Avcılar Hospital, Medicana ve Doğuş) patronu olan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun ismi, daha önce Avcılar Cihangir Mahallesi’ne yapılan devlet hastanesinin yapımının durdurularak, inşaatın hükümet konağı haline getirilmesinde geçmişti.
Gündem kürtaj iken; elbette AKP’nin kadın düşmanı politikaları doğrultusunda, kadınların “Benim bedenim, benim kararım” söylemini eleştirmiş; kürtaj kararının annenin hakkı olmadığını söylemişti.
Gündem Wikileaks belgeleri iken; ismi, yolsuzluğa en çok karışan AKP’liler listesinin ön sıralarındaydı.
Bir de Taksim-Gezi Direnişi’ndeki direnişçiler için sarf ettiği sözleri unutmayalım; “Hem polise, devlete karşı geleceksin, hem de ambulans bekleyeceksin”. Ve şimdi sağlığımızı güvenle Müezzinoğlu’na emanet edelim.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Faruk Çelik
İkinci kez kabinede yer alan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’i, Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden katliamının meydana geldiği ocakta daha önce incelemelerde bulunan ve olumlu rapor veren 2 müfettiş ile kamu çalışanlarına soruşturma izni vermemesiyle hatırlayabiliriz.
Taşeronu yaygınlaştıran ve sendikal mücadelenin önüne geçen yasal düzenlemeler yapan Faruk Çelik’in bakanlığı döneminde iş cinayetleri sonucu yaşamını yitiren işçi sayısı 5 bine yaklaşıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı: İdris Güllüce
Tuzla belediye başkanlığı görevini yürüttüğü 12 yıl boyunca Yaşamkent, Onur Kent, Cancan Sitesi, Hayat Sitesi, Billurkent ve Has Sitesi gibi kaçak sitelere göz yumduğu ortaya çıkmış; Güllüce döneminde belediye-uyanık müteahhit iş birliğiyle yapılan sitelerle Tuzla, “Kaçak Kooperatifler Cenneti” olarak anılır hale gelmişti.
KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım ile 26 Aralık 2012’de yaptığı telefon konuşmasını içeren tapede, denetimin artmasını “kendi ayağına kurşun sıkmak” olarak nitelemesiyle; büyükşehir belediyeleri ile ilgili bir yasanın Bakanlar Kurulu’ndan nasıl çıkarıldığını gözler önüne sermişti.
Mecidiyeköy’deki Torun Center’da 10 işçiyi katleden Torunlar İnşaat’ın sahibi ve GYODER Başkanı Aziz Torun’la yaptığı ortak toplantılarda; “deprem ülkesinde yaşadığımızı, dolayısıyla kentsel dönüşümün hızlıca yapılması gerektiğini” vurgulayan İdris Güllüce, kentsel dönüşümün partisi olmadığını ifade ediyor.
Orman ve Su İşleri Bakanı: Veysel Eroğlu
Veysel Eroğlu’nu; yabancı sermaye ortaklı toplu konut yapan şirket KİPTAŞ’ın Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan biliriz öncelikle.
Geçen yıl yayınlanan tapelerden biriyle, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı İlker Aycı ile olan telefon görüşmesinde, “orman arazisinde usulsüz maden işletilmesi ve para akladığı” ortaya çıkmıştı ayrıca.
2B arazilerinin satışa çıkartmasını, 2B araziler satıldıkça orman arazisinin arttığını iddia ederek meşrulaştırmaya çalışan Eroğlu’nu, bu bilgiler ışığında daha iyi anlarız. Orman arazilerini hem satan, hem de alıp alıp tepe tepe kullanan Veysel Eroğlu, su konusunda da pirüpak değil.
Hamidiye Su A.Ş’de Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmasının yanı sıra, HES savunucusu olan Eroğlu’nun İSKİ genel müdürüyken adının karıştığı yolsuzluğu da unutmayalım.
Başbakan Yardımcısı: Bülent Arınç
AKP’nin kuruluşundan bu yana 3Y(yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar) ile mücadele ettiklerini utanıp kızarmadan söyleyen Arınç, yine başbakan yardımcısı.
Arınç’ı; rant projelerinde, TOBB başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun danışman kadrosunda maaşlı olarak çalışan oğlu Ahmet Mücahit Arınç’ın Gezi Parkı AVM projesi ortaklığından; her bulduğu fırsatta kadını aşağılayan, yok sayan söylemlerinden; “kamyonların günde 7 bin sefer yaptığı, işçilerin arı gibi çalıştığı” İstanbul-Bursa-İzmir otoyolu projesinde; devletin bütçe imkanları ile yapamayacağını, kamu ve özel şirketler aracılığı ile yapılabileceğinden dem vurması ile hatırlarız.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı: Lütfi Elvan
Lütfi Elvan’ı, “haberleşme”ye dair icraatlarından internete doğrudan müdahale için yapılan yasal düzenlemeler, Twitter-Facebook takipleri için siber güvenlik ve internete yönelik sansür yasasıyla biliriz.
Berkin Elvan’ın 269 günlük direnişinin ardından yaşamını yitirmesi üzerine yapılan eylemler ve cenazeye yönelik polis saldırısına dair, “Üzücü bir hadise, ama Türkiye’nin artık bunlardan sıyrılması gerekiyor” şeklinde açıklamalar yaparak umudun çocuğunu, devletin-polisin katliamlarını unutturmaya; kendini ve devletini aklamaya çalışmasıyla hatırlarız.
Demiryollarını özelleştirmeye yönelik adımları, Yüksek Hızlı Tren Projesi de “ulaştırma”ya dair hatırladıklarımız. ÇED raporunun olumsuz olmasına rağmen, İstanbul’a 3. havalimanının yapılacağını belirten Elvan, havalimanının isminin de Recep Tayyip Erdoğan olacağını açıklamıştı. 2 milyar liranın üzerinde maliyeti olan, Kazlıçeşme-Göztepe arası planlanan “Avrasya Tüneli” projesiyle ilgili açıklamasında, İstanbul Boğazı’nın “altını delmeye” başladıklarını dile getiren Elvan, bu gidişle altını deldiği ceplerden daha çok milyar lira rant sağlayacak.
Başbakan Yardımcısı: Yalçın Akdoğan
2011 yılında Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan “Polisi Yaftalamanın Dayanılmaz Cazibesi” başlıklı köşe yazısında polisleri cemaatçi olarak yaftalamanın 28 Şubat sürecindeki psikolojik operasyonlardan farksız olduğunu, herkesin –polis de olsa- istediği inanca sahip olabileceğini vurgulayan yeni Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan; polislere yönelik paralel yapı operasyonlarından sonra cemaat için “şantaj çetesi, tezgâhçı, yalancı, asalak, istihbarat şebekesi, hayalet, canavar” sözlerini sarf etmişti.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın eniştesi Oktay Ferşat ile Gençlik ve Spor Bakanının kayınpederi Ali Yüksel’in 112 Acil Servis istasyonu kurma bahanesiyle yüzlerce müteahhidi dolandırdığı iddiasının yanı sıra, “Alo Fatih” gibi medyaya baskı tapelerinden ve Başbakan Danışmanı sıfatıyla, Bahçelievler Belediye Başkanı’nın oğlunun eşinin Kabataş’ta maruz kalmadığı şiddetle ilgili uydurduğu hikâyenin aslında ne kadar da gerçek olduğunu açıklamakla uğraşmasından da hatırlarız Yalçın Akdoğan’ı.
Gümrük ve Ticaret Bakanı: Nurettin Canikli
Hemşerisi olan Olgun Peker ile ilgili, şike yasasının veto edilmesine karşı meclisin şike yasasını derhal geri göndermesini gündeme getirerek, partide öne çıkmıştır.
Giresunspor’un eski başkanı ile yaptığı telefon görüşmelerinin tapelerinin ortaya çıkması ile kulübün düzenlediği gecelerde sık sık dile getirdiği “tam destek” söyleminin nereye denk geldiği, milyonlarca liranın nasıl peşkeş çekildiği ortaya çıkmıştır.
4+4+4 temel eğitim sisteminin mucidi olmasının yanı sıra, verdiği önerge ile 22.00-06.00 arası içki yasağını sunan kişidir. Vergi uzlaşmalarından örtülü ödenek harcamalarına kadar birçok alandaki harcamalarla ilgili usulsüzlükleri Sayıştay tarafından ortaya çıkarılmasına rağmen, Maliye Bakanlığı izin vermediği için uzlaşmalar ve harcamalar incelenemiyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı: Ayşenur İslam
62. kabinedeki tek kadın, kadın düşmanı AKP’nin ve devletin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı konumunda. Tecavüzcünün ailesinden “erkek tarafı” olarak bahseden Ayşegül İslam, adından bile kadının kaldırıldığı bakanlıkta, kadına dair tek söz etmeyerek hafızalarımıza kazındı.
5 günde 8 kadının öldürüldüğü Temmuz ayında, koruma altındaki hiçbir kadının öldürülmediğini “şükrederek” açıklayan Ayşenur İslam; bu kadınlardan ikisinin, eşleri hakkında uzaklaştırma kararı olan kadınlar olduğundan habersizmiş gibi, bakanlığı “temize çıkarma” çabası içerisinde.
AB Bakanı: Volkan Bozkır
Almanya’nın Türkiye’yi dinlemesiyle ilgili yaptığı açıklamada “Ayıp etmişler diyorum” dedi. Dinlemişlerse ayıp ettiklerini, ama “Biz de dinliyoruzdur muhakkak” diyerek çok da kızamadığını belirtti.
Bozkır, 2014 Eurovision Şarkı Yarışması’nı, Avusturyalı şarkıcı Conchita Wurst’un kazanması üzerine attığı, “Eurovision Şarkı Yarışması’nı kazanan Avusturyalıya baktıkça, ‘İyi ki bu yarışmaya artık katılmıyoruz’ diyorum” tweetiyle, homofobik devletin AB Bakanlığı görevini layıkıyla yerine getirdi.
Adalet Bakanı: Bekir Bozdağ
Yargıdaki paralel operasyonlarda ve 17 Aralık soruşturmalarında ismi geçenlere ilişkin tahliyeleri hızlandırıp, Gezi’de katledilenlere yönelik soruşturmaları yavaşlatan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ; adliyelerdeki skandal kararları savunmasıyla ünlü.
Tokat’ta D.K. adlı kız çocuğunun, kendisinden dokuz yaş büyük erkek arkadaşı tarafından istismar edilmesine ilişkin davada, mağdurun yaşı büyütülerek sanığın beraat ettirilmesine ilişkin verilen karar; 6 aylık ikizleriyle 25 ay hapis cezası verilen Mülkiye Demir Kılınç kararı; kendi adının da geçtiği, İzmir’deki liman yolsuzluğu davasındaki takipsizlik kararı ve daha niceleri…
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Fikri Işık
Ses kayıtlarını çıplak kulakla dinlediğinde sahte olduğunu “hissetmişti”. Kocaeli Gebze’de yapılmakta olan Bilişim Vadisi’nin öncülerinden. Vadi çevresindeki arsalarsa, çoktan olası konut yapılanmaları için kapatılmış durumda. Arsaların değerinin en az 10-15 katına çıkacağını önceden “hissedenler”, arsaları kapatmış olsa gerek.
ODTÜ Mezunlar Birliği Vakfı, Hereke Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Kızılay, Yeşilay, Ayışığı Yetim ve Öksüz Çocuklar Yardımlaşma Derneği, KİHMED gibi sivil toplum kuruluşlarının üyesi olan sosyal sorumluluk sahibi Fikri Işık, Hayrettin Işık ve kardeşi İzzet Işık’ın büyük şirketlerin açtığı ihalelere müdahale ederek komisyon aldığı ve şirketlere ihaleler kazandırdığı sık sık konuşulmakta.
Işık’ın, Kocaeli Hereke’de bulunan Nuh Çimento’dan aldığı işlerle büyük paralar kazandığı da söylentiler arasında.
Milli Eğitim Bakanı: Nabi Avcı
Son süreçte cemaatin dershaneleri ile en çok uğraşan isimlerden Nabi Avcı’yı, lise ve üniversite sınavlarındaki hatalarla anarız sık sık.
Bir önceki süreçte tapelerden biliriz; TÜRGEV tartışmaları ve Bilal Erdoğan’ın eğitim ile ilgili tapeleriyle. TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan’ın, imam hatip liselerinin müfredatı, öğrenci sayısı ve YURTKUR’a ait yurtlarla ilgili talimatlar verdiği tapeleri dinlemeyen yoktur.
Eskişehir’den Suriye’ye gönderilen yardım tırı için bir tören düzenletmiş, bu törende “TIR’ımızda gıda maddeleri var. İşgüzarlıklara karşı bir kez daha söylüyorum, gıda maddeleri var. Diğer TIR’larda olduğu gibi bunda da gıda maddeleri var” diyerek; El Nusra çetesine çanak tutmuştur. Nabi Avcı, şimdiyse muhtemelen IŞİD şeytanına çanak tutmaktadır.
Başbakan Yardımcısı: Numan Kurtulmuş
HAS Parti’deyken AKP’liler için “Harun gibi geldiler Karun gibi oldular”, “Bizim en büyük sıkıntımız aramızdaki gizli ve sinsi AKP’lilerdir”, “2023’te AKP hala iktidarda olursa, başbakanın çocukluk arkadaşı, askerlik arkadaşı, mahalleden arkadaşı, belediyeden arkadaşı ve şoförlerinden başka hiç kimsenin milletvekili olamadığını göreceğiz” diyordu. Sonrasında (muhtemelen Erdoğan’ın liseden münazara arkadaşı olması üzerinden) AKP’ye transfer oldu ve 62. kabinede başbakan yardımcılığına yükseldi.
Kültür ve Turizm Bakanı: Ömer Çelik
“2. Uluslararası Caz Festivali” kapsamında gerçekleştirilen konserde “Türkçe’de bir değişiklik yapıp, ‘caz yapma’ deyimini kaldırıyorum” diyerek hafızalara kazınmıştı.
İzmir’de, Mustafa Latif Topbaş’a ait arazi üzerinde 4. yüzyıla ait bir antik kent bulunmasının ardından yapılan telefon görüşmesinde, Ömer Çelik “antik duvarların birinci dereceden arkeolojik sit alanı olması sebebiyle kaldırılamayacağı, ancak mozaiklerin kaldırılacağından” bahsediyor. Latif Topbaş’ın, arazinin devlet tarafından satın alınmasını talep etmesi üzerine, Çelik, “Bir bakayım abi ona da onu nasıl yapacaklar konuşup tekrar bilgi vereyim” diyor.
Kendisi için Marriot Oteli’nden aşçı, Rixos Oteli’nden masör geldiği, masörün yabancı uyruklu olduğu ve çalışma izninin çıkartılması için tarafınca talimat verildiği de bir süre gündemi meşgul etmiştir.
Bir dönem ODTÜ’den mezun yalanı ortalarda dolaşmıştır. Zegna ve Armani’den başka kumaşı gardırobuna sokmayan, “Aşk ve puro beni uçurur” sözlerinin sahibi olan bakan, üst düzey entelektüellik taslama ve siyasi ahkâm konusunda ordinaryüs seviyesine sahip bir karakter.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.
The post Yeni kabinenin Gerçek Yüzü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Kadına Yönelik Şiddetle Savaş Protokolü”- Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ay akşamdan ışığıdır / Yüküm şimşir kaşıktır / Komşu kızını zapt eyle / Bizim oğlan aşıktır
Ay önünde yıldız / Nerden geldin baldız / Sen git de ablan gelsin / Duramıyorum yalnız
Bu sözleri içeren türküyü yasaklayarak TSK, er ve erbaşların bilinçaltının etkilenmesini engelleyerek, “halkının” bilinçaltına yapılan bu saldırıyı püskürtüyor. Saldırılar karşısında bir kez daha “halkını“ savunuyor da diyebiliriz. Kahraman(!) TSK için, kışlalarında er ve erbaşlar arasında analı-avratlı küfürlerin, gündelik konuşmaların önemli bir sıfatı haline gelmesinin ve statüye dayalı hiyerarşinin suç-ceza uygulamalarında “erkek” er ve erbaşların annelerinin aşağılanmasının bir “ceza” olarak uygulanmasını önemsemiyor sanırım. Önemsemiyor; çünkü bu uygulama er ve erbaşların bilinçaltlarına değil de, doğrudan kendilerine uygulandığından, pek de saldırıdan sayılmıyor zaten.
Orgeneral Bekir Kalyoncu’nun aksine, Bakan Fatma Şahin bilemez bu uygulamaları. Bir kışlanın önünden geçerken, şans eseri duyulacak türkü gibi değildir bu uygulamalar. Bu uygulamaları duymak için kışlanın yatakhanesinde, yemekhanesinde, her sabah içtimasında, her akşam nöbetinde olmak gerekir. Zaten bir kadın olarak da asla buralarda bulunamazsınız, bu şartlarda da asla bilemezsiniz yani. “İnanıyorum ki” Fatma Şahin bir “bilse” hemen yasaklatırdı bu uygulamaları.(Kendi kendime gülüyorum)
Evet, 22 Kasım’da yani bugün dersler başlayacak, ilk derse Fatma Şahin ve Bekir Kalyoncu katılacak. Derslerde kadına yönelik şiddet, evlilik, zorla evlendirme, namus ve töre cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular işlenecek. Bir yandan derslerde bu konular işlenirken, diğer yandan zorunlu askerliğini sürdüren er ve erbaşların beynine “Vatan namustur ve namusunu korumak için ölmek ve öldürmek her yiğidin boynunun borcudur.” düsturu işlenmeyi sürdürecek. Ayrıca, başka derslerin de olduğu TSK’da, dersin ne anlama geldiğini, erlik yapmış erkeklerin hikayelerinden biliyorum. Türkiye’nin sınır komşularını tam sayamayanların tokatlanışını gülerek anlatırlardı. Başka derslerde başka hikayeler, başka tokatlar, tekmeler…
Şimdi nasıl olacak peki?
Soru: “Oğlum söyle bakalım erkek ve kadın neden eşittir, eşitlik maddeleri nelerdir?” Cevap: “Komutanım, hım …”. Er cevap verirken tekleyince erbaş ne der? “Lan niye bilmiyorsun, bu ay denetim var! Ben senin ananı, avradını…”
Soru: “Kadına yönelik şiddete niçin karşıyız?”, Cevap: “Komutanım, hım…” olur da er yine teklerse, er cevaplayamadığı sorunun şiddetini öğreniverir.
Fatma Şahin, şanslıysa, bugün derse katılmak için gideceği kışlada, kadını aşağılayan sıfatlarla dolu küfürleri duyabilir. Şiddeti veya kadına yönelik şiddeti günbegün körükleyen binlerce kışla uygulamasından birine rastlar. Çünkü gideceği her kışla, şiddetin tekrar tekrar üretilmesi için kurulmuştur.
Daha da önemlisi Fatma Şahin; tüm bu uygulamaları bilen, aile ve kadından sorumlu bir bakan olmanın gereğiyle, devletin şiddetten sorumlu kurumunu, kadına yönelik şiddetle mücadele ediyormuş gibi gösteriyor ve gözlerde devletinin imajını süsleyip püsleyip güzelleştiren, bir kadın bakan oluveriyor.
İmzalanan bu protokolle ve bugün başlayan bu derslerle istediğiniz kadar süsleyip püsleseniz de militarizminizi; biliyoruz ki bu şiddet sizin şiddetiniz, bu çirkinlik sizin çirkinliğiniz.
Didem Erbak
[email protected]
The post “Kadına Yönelik Şiddetle Savaş Protokolü”- Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>