The post Azerbaycan’da Anarşizm – Mammad Azizov appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>20. yüzyılın başlarında Rusya’da halk ile iktidar arasında gerilimin artması çar hükümetinin daha baskıcı bir tutum takınmasına yol açıyordu. Polisin, askerin ve çarlık bürokrasisinin gücü arttırılırken daha önceden yerel yönetimlere tanınan ayrıcalıklar ve siyasal haklar geri alınıyordu.
1905-1907 tarihlerinde anarşizm Rusya gerçekliğinde teorik yönden pratik-siyasi bir harekete dönüştü. Kafkasya’da anarşist fikirlerin yayılması 1905 yılında Kutaisi, Groznı, Elisavetpol, Tiflis’te başladı. Fakat 1904’te ortaya çıkmış ve en gelişmiş anarşist hareketin merkezi Bakü’ydü.
OHAL’de Bakü
Ocak 1902’de Bakü’de “olağanüstü hal” ilan edildi. Polis yargı düzenini aşarak işçi hareketleri ve siyasal ajitasyonla uğraşabilme olanağı bulmuş oldu. Şubat 1905’de Bakü’de sıkıyönetim ilan edilerek geçici genel vali atandı. O yaz Bakü’nün “kuşatma altında” (na osadnom polozhenii) olduğu ilan edildi. Birinci Dünya savaşının başlamasına kadar çar her altı ayda bir Bakü’de olağanüstü halin sürdüğünü bildiren kararname yayımlıyordu, savaşın başlamasıyla birlikte Bakü’de sıkıyönetime dönüldü.
Anarşist düşüncenin Bakü’de ortaya çıkması ve bir harekete dönüşmesi tam da devletin en saldırgan döneminde gerçekleşti. 1906-1907 yıllarında, Bakü’deki anarşist örgütlerin sayısının belirli bilgilere göre 13 ila 40 arasında olduğu ve bu dönem Bakü’de anarşist geleneğin en militan çağı olarak biliniyor. Anarşizm saflarında 1906 yılı için Bakü’nün sadece “Balahanı” ve “Kara Şehir” ilçelerinde 2800 işçi-militan bulunuyordu. 1905’te ortaya çıkan en etkili örgütler, anarko-komünist gruplar şehir merkezinden “Anarşi” ve Bibi-Eybettan “Borba” (Mücadele) idi. Aynı dönemde Balahanı’da “Bunt” (İsyan) ve Kara Şehirde “Enternasyonal” kuruldu. İlginçtir ki, “Anarşi”nin oluşumunda Bakü’de bir fabrikadan sosyal-demokratlar ve anti-parlamentaristler de katılmıştı.
1 Temmuz 1906’da “Anarşi”den ayrılan bir grup “Krasnaya Sotnia” (Kızıl Yüzlük) isimli örgüt kurdu. “Krasnaya Sotnia”, “Anarşi”de bürokrasizmin var olduğunu belirtip kendilerinin daha “etkili” mücadele yöntemi uygulayacaklarını düşündüler.
Daha sonralarıysa, “Anarşist-bireyciler”, “Kara Karga”, “Anarşistler-Bombacılar”, “Kızıl Yıldız”, “Khlebovoltsı” (Ekmek ve Özgürlükçüler), “Terör”, “Toprak ve Özgürlük”, Azeri anarşist örgütü “Azad” ve diğer daha küçük anarşist örgütler ortaya çıktı. Örgütlerde çoğunlukta olanlar Ruslar, Ermeniler, eski Gınçakistler, Taşnaklar, Yahudiler Azeriler, Gürcüler ve diğer Kafkasya halklarından insanlardı.
Anarşistlerin Taşnaksutyun ile Çatışması
Fabrika patronu olan Mantaşev – İ. Doluhanov’un anarşistlerce öldürülmesinden sonra “Anarşi”nin önde gelen isimlerinden ve aynı zamanda 1906’nın başlarında “Mücadele ve Anarşiye” başlıklı broşürde (A. Sevuni takma adıyla) yazan eski Gınçakist S. Kalaşyants 5 Eylül 1906’da taşnaklar tarafından katledildi. Ondan sonra örgüt faaliyetini F. Yatsenko, H. Zaharyants ve A. Ter-Sarkisov gibi isimlerle devam ettirdi. Yine aynı sene içerisinde “Krasnaya Sotnia”nın en bilinen isimlerinden V. Zeynts ve A. Stern ise hapisten kaçarken devlet tarafından katledildi.
Taşnaklar, parti üyelerinden intikamını almak maksadıyla S.Kalaşyants’ı öldürdüler. Bunun üzerine anarşistler “Taşnaksutyun” partisine savaş ilan etti, bunun sonucunda 1906-1907 yılları arasında 17 taşnak ve 11 anarşist işçi öldü. Başlangıçta savaş Taşnaklar ile doğrudan yapılıyorsa da, 1907’de Ermeni sanayicilerin anarşistlerle savaşmak ve de kendilerini korumaları amaçlı oluşturduğu “Yeşil Yüz” ile yapılıyordu. Aynı Ermeni sanayiciler hem “Yeşil Yüz”ün hem de Taşnak çetelerinin tasfiyesi iddiasıyla savaşın yürütüldüğünü söylüyordu.
1906’da kurulan, sadece Azerilerden oluşan “Azad”, Bakü’deki küçük anarşist örgütler arasında en büyüğü olarak biliniyordu. Ağa-Kerim ve Ağa-Sanguli kardeşlerin aktif çalışmalarıyla ün kazanan örgüt daha çok Bakü’deki Azeri şehir mafyası olan ve Teymur Aşurbeyov’un başını çektiği goçulara karşı savaş verdi. Her iki kardeş 1907 yılında tutuklandı. Bakü’deki anarşist faaliyetlerin bir istikameti de anarşizmin fikir babalarının düşüncelerini propaganda ve ajitasyon yollarıyla yaymak, broşür ve bildiri yayınlamaktı. Bunun için bir yayınevi de kurulmuştu. İtirazlar, bildiriler ve broşürler büyük anarşist örgütler “Borba” (“Valerian”, V. Gorbunov, D. Kulikov, K. Lubomudrov, G. Kostina ve R. Pişçik), “Anarşi” ve “Kızıl Yüzlük” (V. Seitz, M. Zayachenkov ve P. Studnev) tarafından yayınlanıyordu.
Sevastopol Toplantısı Olayı
Zaman zaman anarşistler tarafından farklı grupları bir örgütte birleştirmek ve ortak bir taktik ve hareket planı hazırlamak için genel toplantılar düzenleniyordu. Genellikle bu toplantılar bir kural olarak, ya katılımcıların kendi hatalarından dolayı, ya da polisin baskınlarının bir sonucu olarak dağılırdı. Ses getirmiş olaylardan biri, 11 Eylül 1906’da Bakü’de “Sevastopol” restoranında meydana gelmişti; burada farklı cephelerden anarşistler toplanmıştı. Restoran polis ve Tüfek Taburu askerleri tarafından ablukaya alınmıştı. Buyük çatışmalardan sonra 38 kişi gözaltına alındı ve polis komşu evlerin birinde yüklü miktarda silah ele geçirdi. Çok sayıda anarşist kaçtı, bazılarıysa şehir dışında gözaltına alındı. Bu olayda toplam 88 kişi tutuklandı. Kaçanların bir kısmı, yerel anarşistlerle birleştikleri Batum’a giderek, ünlü anarşist David Rostomaşvili (“Kara Datiko”) ile birlikte Batum anarko-komünistlerinin işçi sendikası “Enternasyonel”i örgütledi. “Enternasyonal”, “Ne Tanrı, Ne Efendi” sloganıyla “Yoldaş Devrimciler” başlığı altında bir bildiri yayımladı ve bu bildiri Transkafkasya anarko-komünistlerinin programları haline geldi ve Bakü’de de yaygın bir şekilde tartışma konusu oldu.
Bildiri, Rusya’da yaklaşmakta olan parlamentonun ve karanlık ve ihtiyaç içindeki halka yaranmak için hayırsever kılığına girecek olan, büyük sözlerle konuşan gelecek milletvekillerinin çaresiz olacakları ile ilgili uyarıyla başlıyordu. Fakat anarşistlerin yeri, devrimi aşağıdan hazırlayan halk kalabalığının içindedir. Bildiride “devletsiz komünizm bir amaç olarak, toplumsal devrim araç olarak!” – deniyordu.
“Ancak bu bakış açısıyla yaklaşarak, büyük bir özgürlük fikrini anlayabilir ve bugünün ekonomik ve politik köleliğine son verebilirsiniz … ancak eğer liberaller ve ya iktidarı elinde tutan başkaları, bize köleliği daha zarif ve ince yollarla sunarsa, bunu bir tarihi zorunluluk olarak görürüz ve anarşist hareketi genişleterek, devrimi bitmemiş, ölümsüz, kronik biçimini almış ilan ederiz…”
“Anarşi” ve “Krasnaya Sotnia”nın bildiri ve broşürleri hep ya M. Gorkinin “Yaşamın bilgeliği çılgınların cesurluğundadır” ya da Bakunin’in “Yıkıcı ruh yaratıcı ruhtur” kelimeleri ile başlıyordu ve burada anarşistlerin halkın kurtuluşu ve mutluluğu için verilen mücadelelerden bahsediliyordu.
“Krasnaya Sotnia”nın taktikleri, sonunda silahlı isyana yol açacak ajitasyon ve konuşmalardı. Katledilen A. Stern ve V. Seitz’in anısına ithaf edilen “Anarşi” bildirisi, düşen yoldaşların kahramanlıklarını anlatıyordu. Yoldaşların bizlere vasiyetleri “başlatılan büyük işe, devrimci anarşizmin parlak ideallerinin ezilen insanlar arasında yayılmasına devam edilmesi” ve “halkların kurtarıcılarının, mücadele biçimi ve anarşizm inancı ile uluslararası devrimci proletarya olacağı” düşünceleriydi.
Anarşistlerin eylemleri elbette ki, sadece yayınlar ve teorik tartışmalarla sınırlı değildi. “Kafkasya ve Merkür”-“Tsesareviç” adlı topluluklarının posta gemisinin sansasyonel soygunu, bilindiği gibi yalnızca bir grup sosyalist-devrimci’ye atfedildi. Bununla birlikte sonradan bulunan bazı belgelere göre, “Krasnaya Sotniadan” anarko-komünistler I.Mdinaradze, N. Beburaşvili, S. Topuria, G. Gobirakhaşvili de soyguna katılmıştı. Para daha çok örgütlerin ihtiyaçlarına ve işçilere yardım için paylaşılıyordu. Bu eylemlerden biri, 1906’da, katliamlardan sonra arda kalanlara yardım etmek için hükümet tarafından 16 milyon ruble tahsis edildiğinde gerçekleşti. Paranın dağılımı için Manganez endüstrisi anonim şirketleri görevlendirilmişti, onlarsa parayı vermeyi reddediyordu. Bu vesileyle, Manganez endüstrisindeki işçiler iki ay süren bir greve başladı. Grev süresince işçileri finansal açıdan da destekleyen “Anarşi” çok aktif rol oynadı. Bununla yetinmeyerek, fabrikanın İngiliz toplumu müdürü (hem de baş konsolostu) Urguhart’a ve ayrıca Mantaşev fabrikasının direktörü I. Doluhanov’a karşı suikast eylemi gerçekleştirerek cezalandırdılar. Bu, hissedarları işçilerin haklarını vermeye mecbur etti.
En çok sayıda doğrudan eylemi “Kızıl Yüz” örgütledi. 1906’dan 1908 yılına kadar onlar tarafından polis şefi Jgenti’nin asistanı, Zavgorodnı ve Kudryaşov’un bölge güvenlik görevlileri, polis ajanları Doljnikov ve Levin, polis memuru Prokopoviç, cezaevi korucusu Prokopenko, polis müdürü Rihter, polis memuru Pestov, Nobel şirket müdürü Eklund, Nobellerin fabrikasının mühendisi Tuasson, dedektif B.Raçkovski ve diğerleri öldürüldü. Bu eylemleri yapan ünlü anarşistler Abram Stern, Şişkin kardeşler, Poliakov, Şlimak, Ter-Galustov, Staroverov ve diğerleriydi.
1906 senesinde Bibi-Eybet Sanayi bölgesinin yöneticileri ve işçilere karşı zalim tavırlarıyla bilinen Urbanoviç ve Slavskiy, aynı zamanda provokatör Tavmisiants “Anarşi” ve “Borba”dan (Mücadele) anarko-komünistler tarafından öldürüldü.
Anarşist hareketin en çok önem verdiği şeyler arasında “ekonomik doğrudan eylemler” de vardı. Anarşistlerin sanayicileri, özellikle de petrol sanayicilerini işçilerin taleplerine uymaları için bombalamalar, yağ ve petrol tankerlerinin yakılması yolları ile dize getirdikleri birçok vaka var. 1906-1908 yılları boyunca polis defalarca anarşistlere ait silah depoları, patlayıcı madde imalatı için laboratuvar ve atölyeler bulmuştur. Ekonomik doğrudan eylemler ile “Anarşi”, “Anarşist-bombacılar”, “Anarşist-bireyciler” ün kazandılar.
Son yıllarda tutuklamalar, baskınlar, örgütler arası savaşlar anarşistleri çok zayıflattı. Anarşistlere göre, Bakü’de “sadece Marksizmin fanatikleri anarşist hareketi baltalamaya çalıştı”, fakat sadece Marksistler yapmıyordu bunu. Hükümet ve liberal basının tamamı, anarşistlere karşı makale ve tefsirle doluydu. Baskılar düzenleyen ve anarşist grupların tutuklanmasını sağlayan polis de durmadı. 1908 yılına kadar hapis ve sürgüne mahkum bırakılan anarşistler genellikle dışarı çıkamadı. 1908-1909’da Bakü’de meydana gelen tepkilerle bağlantılı olarak, tutuklamalar kitlesel bir nitelik kazandı. Sadece Mart 1908’de “Kızıl Yüz”ün 50 üyesi tutuklandı ve hepsi Sibirya’da sürgüne mahkum edildi. “Krasnaya Sotnia” üyelerinin tutuklanması 1909’da da devam ediyordu. D. Veselov ve E. Rudenko’nun evinde bombalar, patlayıcılar, matbaanın parçaları ve anarşist edebiyat bulunmuştu.
1908-1909 kitlesel baskınlarından sonra anarşistler yüzyılın sonuna kadar toparlanamadı.
Gınçakist: Sosyal Demokrat Hınçak Partisi üyeleri
Goçular: Bakü’nün kabadıyları, dönemin mafyası.
Taşnaksutyun: Ermenice’de Federasyon anlamına gelir. Ermeni Devrimci Federasyonu örgütünün kısaltmasıdır.
Mammad Azizov
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.
The post Azerbaycan’da Anarşizm – Mammad Azizov appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Röportaj: Azerbaycan’da LGBTİQ Bireylere Devlet Baskısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Azerbaycan’da Eylül ayından bu yana, yüzlerce LGBTİQ birey gözaltına alındı. Son iki ay içerisinde sadece polis operasyonlarıyla değil, medya kanalları ve sağlık bakanının açıklamalarıyla nefret politikası sürdürülüyor. Gazeteci Durna Safarova, yazdığı yazılar ve bu şiddet mağduru bireylerle yaptığı röportajlarla, devlet şiddetini tüm boyutlarıyla ele alarak, meselenin tüm dünyada gündem edilmesini sağladı. Bakü’de yaşananları, LGBTİQ bireylere yönelik bu devlet politikasını Durna Safarova’yla konuştuk.
Meydan Gazetesi: Azerbaycan’da Eylül ayından itibaren 100’e yakın LGBTİQ bireyin gözaltında tutulduğu süreç nasıl başladı?
Durna Safarova: Eylül ayının 15’inden 20’sine kadar yüzlerce kişi gözaltına alındı. Sokaklardan, evlerden, restoranda yemek yerken, kafede otururken, market çıkışında, işten eve giderken… Azerbaycan’da LGBTİQ bireylere yönelik ayrımcılık sistematik özelliğe sahip ve hayatımızın sıradan bir parçası. Heteronormatif toplumlarda LGBTİQ bireyler, günlük hayatta çeşitli ayrımcılıklara maruz kalmaktadır. Eylül ayında Azerbaycan’da polisin eşcinsel ve translara dönük operasyonları da onlara yönelik yapısal ayrımcılığın bir parçası. Ve bu tür operasyonlar periyodik olarak devam etmekte. Sadece bu sefer operasyonun çerçevesi daha büyük olduğu için ülke içinde ve dışında yankı buldu ve tepkiler geldi. Trans bireylerle röportajlarımda hiç şaşırmadıklarını belirttiler, hayatları zaten her gün polisle saklambaç oyunu oynar gibi geçiyor.
Devlet hangi bahanelerle LGBTİQ bireyleri gözaltına alıyor? Gözaltıları nasıl yasallaştırıyor? Yaşananlar karşısında mücadele veren örgütlenmelerin ve LGBTİQ ailelerin tutumları nasıl oldu?
Öncelikle şunu belirteyim ki, bu operasyonlar konusunda resmi makamlardan bilgi almak çok zor. Zaten Azerbaycan’da gazetecilerin bilgiye ulaşım hakları, her adımda ihlal edilmekte. Avukatlar ve gazeteciler, tutuklananların sayısını, nerede tutuklu kaldıklarına dair bilgileri şimdiye kadar netleştiremediler. Resmi rakam 83, ama bu gerçeği yansıtmıyor, tutsak bireylerin ifadeleriyle örtüşmeyen bir rakam bu.
Avukatların ulaştığı kişiler idari gözaltı ve idari cezalara maruz kalan kişiler. Bakü’nün dört bir yanından o gece tutuklanan LGBTİQ bireylerinin hepsine İdare Suçları Kanunu 535.1. maddesi uyarınca ceza verilmiş. Yani Bakü’de yüzlerce kişi aynı anda “Kamu düzeni ve kamu güvenliğini bozmuş, vazifesini yerine getirirken polisin meşru taleplerine itaat etmemiş ve polise direnmiştir” diyor mahkeme kararları. Bu mahkeme kararları alınırken, gözaltına alınan hiçbir bireyin avukatı yoktu.
Bu yüzden hukuksuzca davranmaktan hiç çekinilmemiş. Her duruşma bir dakikaya yakın sürmüş. Duruşmalarda itham tarafı da polis, tanıklar da polis. Tutuklananların neredeyse hepsi, gönüllü avukatlar aracılığıyla sonradan Temyiz Mahkemesine başvuruda bulundular, bu suçları kabul etmediklerini belirtip polisin yaptığı hak ihlallerinden dolayı şikayette bulundular.
LGBİTQ örgütlenmelere gelince, ülke içerisinde örgütlenme hemen hemen yok denilecek kadar az. LGBTİQ bireylerin, özellikle trans bireylerin örgütlenmiş bir mücadelesi yok. Ailelerin çoğu, beklenmedik olsa da, çocuklarının cinsel kimliklerinden dolayı baskıya maruz kalışına ciddi tepki verdiler. Özellikle röportaj yaptığım trans bireylerin anne-babalarından duyduğum şey “Çocuklarımızın yanındayız, hiçbir suçları yok, onlarla beraber bu baskılara karşı mücadele vereceğiz.” cümlesiydi. Tabi bunu herkes için söyleyemeyiz. Gaylerin bu açıdan durumu daha kötü. Çoğunun ailesi habersiz, aniden kaybolmuş çocuklarını arayan ailelere polis, “oğlunuz i.ne, haberiniz yok mu?” şeklinde aşağılayıcı sözler söylemiş.
Gözaltına alınan/tutuklananlara yönelik uygulamalar nedir?
Gözaltındayken de, cezaevinde de dayak, sözlü taciz, aşağılama ve hakaret. Dinlediğim hikayeler içler acısı. Polis gözaltına alınanları zorla tıbbi muayeneye götürmüş. Trans kadınların saçları sıfıra kazıtılmış. Karşı çıkanları o kadar dövmüşler ki, 20 günlük hapisten sonra vücutlarındaki izleri ben de gördüm.
Duruşma zamanı birçok aşağılayıcı ifadeye herkes şahit oldu. Mesela, duruşmaların birinde hakim şöyle soru sordu “Sen şimdi erkek misin, yoksa başka meyillerin var mı?”. Başka bir örnek, cezaevinde çayı plastik şişede veriyorlarmış. “Bizden tiksiniyorlardı, kullandıktan sonra atmak için plastik şişede veriyorlardı, zaten içemiyorduk, orada çay mı içilir?” diye söyledi bir trans kadın. Bir ifadede şunu gördük: Ameliyat geçirmiş ve artık tamamen kadın vücuduna sahip bir kişiye polisler birkaç kere şöyle demiş, “Hadi ya, nasıl kadın olmuş bu, çıkar pantolonunu bakalım.” O kadını birkaç kere soymuşlar. Daha birçok örnekle sürüyor şiddet, bitmiyor. Bununla ilgili uluslararası kuruluşlar kısa bir zamanda yayınlanması için detaylı raporlar hazırlamakta.
Bir şey daha ekleyeyim işkencelerle ilgili. Bu söylediklerimin dışında, bir de Organize Suçlarla Mücadele Birimi’nin tutukladığı kişiler var. Onlara tutuklu da diyemiyoruz, açıkça insan hırsızlığı yapıldı. Onların tutuklanması herhangi bir resmi makamda kayıtlı da değil. Bu kurumun kaçırdığı kişilerden kimseden haber alamadık, ebeveynler çok perişandı. Orada tutulup bazı şartlarla serbest bırakılanlar anlattı, orada insanlara elektrikle işkence yapılmış.
Bu konuda yapılan açıklamaların, haberlerin devlet üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Bu kadar tepki beklemiyorlardı herhalde. 2 Ekim’de aniden İçişleri Bakanlığı’ndan açıklama yayınlandı ve tutukluların serbest bırakıldığı söylendi. Devlet kendi mahkemesinin kararına bile önem vermiyor Azerbaycan’da. Her şey tamamen birilerinin insiyatifine bağlı. Emir gelmiş, bırakın demişler, tutuklular da bırakılmış.
Yaşananlar devlet tarafından medya kanallarıyla topluma nasıl yansıtıldı?
Korkunç bir dille. Devletin resmi açıklamaları dahil, hükümet yanlısı, devletin propaganda aracı işlevi yerine getiren medya kuruluşları nefret söylemi kullandılar, aşağılayıcı ifadeler, hakaretler yazdılar. Zaten Azerbaycan’da özgür basın neredeyse kalmadı. Son 3 yıldır özgür basın can çekişiyor, gazeteciler baskı altında, faaliyetleri yasaklanmış durumda, gizli-saklı gazetecilik yapanların sayesinde bu haberleri alabiliyoruz. Ama ana akım medyanın her şeyde olduğu gibi LGBTİQ meselesinde de kışkırtıcı, cinsiyetçi, faşizan dili sürüyor. Onları hastalık kaynağı, AIDS’li, HIV’li olarak sundular, yasadışı fuhuş yaptıklarını vurguladılar, uyuşturucudan dolayı polisin bu operasyonları yaptıklarını yayınladılar. Kısacası, LGBTİQ bireylerinin topluma zararlı ve izole edilmeleri gerektiği fikrini iletmeye çalıştılar.
Şu an gözaltında tutulanlarla iletişim nasıl sağlanıyor? Hukuki süreç nasıl işliyor?
Şu an avukatlar herkesle bireysel görüşme yapıyor. Biraz zor süreç. Ciddi travma yaşamışlar tutukluyken ve yakın çevre dışında kimseyle konuşmak istemeyen, gözaltı sürecini hiç hatırlamak istemeyenler var. Onlarla çalışma, iletişim biraz zor geçiyor. Ama bazıları ilk günden itibaren avukatlarla anlaşma yapmış ve işi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar götürmek niyetinde olduklarını belirtmişler. Ama hala tutuklanmış kişilerden bir çoğuna ulaşılmıyor, haber alamıyoruz.
Bakü dışında herhangi bir yerde bu tip saldırılar yaşanıyor mu?
Başka illerden, şehirlerden o gün bir haber almadık. Hatta Bakü dışına çıkıyorlardı tutuklanma gecesi, belli ki diğer şehirlerdeki polislere böyle bir emir gelmemiş. Ama birkaç gün önce Gence şehrinde 3 kişinin gözaltına alındığı haberi geldi. Maalesef iletişim ve koordinasyon problemlerinden dolayı bu tür haberler takip edilemiyor.
Birçok kişinin fişlenmek ve gözaltına alınmak gibi kaygılarla Azerbaycan dışına çıktığı söyleniyor. Türkiye’ye gelenler burada karşılarında ne buldular? Onlar için şiddet burada da sürüyor mu?
Evet, birçok kişi bu tutuklamalar sonucunda Azerbaycan’dan çıktı. Ama çoğunluk hiçbir yere gitmek istemiyor. Sohbet ettiğim birçok kişi “Neden gideyim, burası benim de ülkem, çekip gitmekle neyi halledeceğiz?” diyor. Türkiye’ye gelenler var, birkaç ay kalıp geri dönecekler muhtemelen, temelli Azerbaycan’ı terk etmek istemiyorlar. Türkiye de LGBTİQ bireyleri için zor bir yer. Öldürülüyorlar, dövülüyorlar, her türlü aşağılanmalara maruz kalıyorlar. O yüzden trans bireyler, Türkiye’de de pek güvende hissetmiyorlar. Mesela, görüştüğüm trans kadınlardan biri Eylül ayında bir saldırıya maruz kalmış, bütün vücudu bıçakla kesilmiş, arkadaşları onu kanlar içinde hastanelere götürmüşler, saatlerce hiçbir hastane kabul etmemiş, en son devlet hastanelerinden birine yatırmışlar, fakat oraya da polis baskın yapmış ve onu bekleyen onlarca trans arkadaşını coplamış. Olayların video görüntüsünü izledim, dehşet verici. Ama buna rağmen Türkiye’ye geçici olarak sığınmalarının tek nedeni, evlerine polis girmiyor, devamlı polisten kaçma, saklanma gibi bir dertleri yok. Tabi böyle geçici çözümlerle nereye kadar devam edebilirler, belli değil.
LGBTİQ hareketi Azerbaycan’da nasıl zorluklar yaşıyor? Yaşadığı zorluklar karşısında izlenen mücadele hattı nedir?
LGBTİQ bireylerinin ciddi örgütlü mücadelesinden bahsedemeyiz. Her şey bireysel seviyede oluyor. Zaten olan bitenlerin çoğundan habersiz kalıyoruz, çünkü ülke içinde koordinasyon yok, örgüt yok, LGBTİQ bireylerinin her gün yüzleştikleri problemleri belgeleyen, kanıtları toplayan bir yapı yok. Azerbaycanda LGBTİQ sorunlarını ele alan bir kaç STK var, ancak yurtdışında faaliyet göstermekteler. Ama ülke içerisinde, günlük hayatta, LGBTİQ bireylerinin, seks işçilerinin başına gelenleri takip etmek ve ona karşı mücadele vermek için şu an herhangi bir yapı yok.
Azerbaycan’da LGBTİQ bireyler politize olmamış, bir hareket olarak var olamamış zaten. LGBTİQ bireyleri sivil toplum aktivistlerinden, muhaliflerden, sanatçılardan da destek görmüyor. Toplumda bu konuda tartışmalar, müzakereler yok, olanlar da çok dar bir mecrada, tartışma mevzusu da “onlar da insan, yaşamak onların da hakkı” seviyesinde. Toplumsal cinsiyet çalışmaları, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, LGBT hareketi ve onun tarihsel temelleri, queer teorileri, seksizm ve heteroseksizm eleştirileri gibi önemli konuların tartışıldığı yok. Birkaç STK’nın Avrupa fonlarıyla beraber Azerbaycan’daki çalışmaları nelerden ibaret, biliyor musunuz? Seks işçilerinin ücretsiz muayenesinin sağlanması, onlara ara sıra prezervatif dağıtılması. LGBTİQ kavramını STK’lar da sadece seks işçiliği ile eşleştiriyorlarsa, LGBTİQ bireylerini kavramsal olarak seks endüstrisinden ibaret görüyorlarsa, hangi mücadeleden bahsetmek mümkün? Demokrasi ve özgürlükler mücadelesi veren kesimin üzerinde ciddi sorumluluk var bu açıdan. LGBTİQ bireyleri, rutin olarak kendilerini hedef alan polisle başbaşa kalmış durumda, ülkede LGBTİQ problemlerine başka bir gezegenin problemleriymiş gibi yaklaşıldığı görülüyor.
Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 41. Sayısında yayınlanmıştır.
The post Röportaj: Azerbaycan’da LGBTİQ Bireylere Devlet Baskısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Azerbaycan’daki Anarşist Tutsaklarla Dayanışma Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Anarşist yoldaşlar; Bayram Mammadov ve Qiyas İbrahimov, Azerbaycan devletinin sürdürdüğü adaletsizliklere karşı, eski devlet başkanı Haydar Aliyev’in Bakü’de bulunan heykeline yaptıkları yazılamalardan dolayı, 10 Mayıs 2016 tarihinde gözaltına alındılar. Qiyas İbrahimov 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Bayram ve Qiyas’ın yaptıkları eylem her ne kadar başka coğrafyalarda basit bir eylem gibi görünse de, heykelin üst düzey güvenlik önlemleriyle korunması nedeniyle Azerbaycan’da oldukça ses getirdi.
Azerbeycan devletinin kurucusu, 1969’dan ölümüne dek Sovyetler Birliği’nin Azerbeycan temsilcisi olan ve 2003’te de iktidarı oğlu İlham Aliyev’e devreden eski devlet başkanının heykeline bu tarz bir eylem yapabilmek oldukça önemlidir.
Heykele tapanların arasında yaşıyorsanız ona itaat etmemek cesaret gerektirir. Bayram ve Qiyas da devletle özdeşleşmiş bu iktidar sembolünün kutsallık tabusunu yıtılar. Bu yüzden olacak ki, Bayram ve Qiyas’ı gözaltına alan devlet, onların daha fazla ceza almaları için üzerlerine uyuşturucu yerleştirdi.
“Yasa dışı eroin bulundurma suçlaması”nın on iki yıla kadar hapisle cezalandırılabildiği Azerbeycan’da, Bakü’deki Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Ekim’de Qiyas Ibrahimov’u 10 yıl hapse mahkum etti. Aynı suçlamayla yargılanan Bayram Mammadov’un davası ise sürüyor.
Bayram ve Qiyas duruşmadan önce ve sonra ağır işkenceler gördüler. Avukatları Elçin Sagidov, Bayram’ın polis merkezinde gördüğü sürekli işkence üzerine bilgiler paylaştı. Bayram’ın mektubundan bazı alıntılar şöyle:
“… sonra beni bir general’in ofisine getirdiler ve “heykelin önüne çiçek koyup AzTV’ye (devletin resmi televizyonu) konuşarak heykelden özür dilersen serbest bırakılacaksın” dediler. Bunu reddettim, beni yine dövdüler.”
“… 12 Mayıs’taki duruşmadan sonra beni TDC amirinin ofisine götürdüler.” Sivil giyimli 2 kişi, bazı isimler vermemi ve onları benle birlikte çalışmakla suçlamamı söylediler. Çok geç olmadan heykelin önüne çiçek koymamı ve AzTV’ye konuşmamı ve böyle yaparsam beni bırakacaklarını söylediler. Bunu reddettim ve birini aradılar ve “onunla bir süre ilgilen”mesini söylediler. Beni bodrum katlara indirdiler. Kelepçeli olduğum halde beni yumruk, tekme ve copla dövüyorlardı. Üstelik ayaklarımı zincirlediler ve döverken kimse beni duymasın diye ağzımı bantladılar.”
“Beni yere yatırdılar, biri ayağımı tutarken diğeri falaka yapıyordu. Sonra birkaç kez beni havaya kaldırıp aniden bırakarak yere düşürdüler. 4 ya da 5 defadan sonra bantlar yırtıldı ve bu sefer ayaklarıyla ellerimi ezdiler.”
İşkenceye uğrayan ve tutsak edilen Bayram ve Qiyas yoldaşlarımız adına, biz Azerbaycan’daki anarşistler, dünyanın her yerinden yoldaşlarımızı dayanışmaya çağırıyoruz. Dayanışma eylemleri yapmanızı, Bayram ve Giyas’ın hemen özgür bırakılmaları için Azerbaycan yetkililerini zorlamanızı istiyoruz.
Bayram ve Qiyas için E-posta veya tweet atarak dayanışma gösterebilir, devlete karşı baskı yapıp Bayram ve Qiyas’ın sesi olabilirsiniz.
Bulunduğunuz devletin Azerbaycan elçilikleri ya da konsoloslukları önünde eylemler yapın.
Eylemleriniz hakkında bizi bilgilendirin.
#FreeBayram #FreeGiyas
Anarşist tutsak Bayram Mammadov ve Qiyas İbrahimov ile Dayanışma İnisiyatifi
The post Azerbaycan’daki Anarşist Tutsaklarla Dayanışma Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>