Barrack Obama – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 20 Nov 2013 16:07:07 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Bir İmzayla Sen Vicdanını Onlar Cüzdanlarını Rahatlatıyor https://meydan1.org/2013/11/20/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-bir-imzayla-sen-vicdanini-onlar-cuzdanlarini-rahatlatiyor/ https://meydan1.org/2013/11/20/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-bir-imzayla-sen-vicdanini-onlar-cuzdanlarini-rahatlatiyor/#respond Wed, 20 Nov 2013 16:07:07 +0000 https://test.meydan.org/2013/11/20/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-bir-imzayla-sen-vicdanini-onlar-cuzdanlarini-rahatlatiyor/ Dünyanın en büyük imza kampanyası platformu olan Change.org, yerel ve küresel çapta yaşanan tüm sorunlara çare oluyor! Platformun 196 ülkedeki 40 milyon kullanıcısının başlattığı kampanyalarla birlikte Fransız eyaleti havaya böcek ilacı sıkmayı bıraktı, Kapadokya otel inşaatlarıyla bozulmaktan kurtarıldı, Garanti Bankası engelli dostu ATM’leri kullanıma açtı, Endonezyalı lider göçmen işçiden özür diledi, bisikletliler İzmir’de İZBAN toplu taşıma […]

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Bir İmzayla Sen Vicdanını Onlar Cüzdanlarını Rahatlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Dünyanın en büyük imza kampanyası platformu olan Change.org, yerel ve küresel çapta yaşanan tüm sorunlara çare oluyor! Platformun 196 ülkedeki 40 milyon kullanıcısının başlattığı kampanyalarla birlikte Fransız eyaleti havaya böcek ilacı sıkmayı bıraktı, Kapadokya otel inşaatlarıyla bozulmaktan kurtarıldı, Garanti Bankası engelli dostu ATM’leri kullanıma açtı, Endonezyalı lider göçmen işçiden özür diledi, bisikletliler İzmir’de İZBAN toplu taşıma araçlarına binme hakkını elde etti…

Başka nice sorunlara çözüm bulmak için kurulan Change.org internet sitesi, başlattığı kampanyalarla “toplumların dönüşümü”nü amaçlıyor. Sitenin Türkçe giriş yazısında niyetlenenlerle de bu toplumsal dönüşüm arasında sıkı bir bağ var. Site, dünyayı değiştirmeyi amaçlayan kullanıcılarına şöyle sesleniyor: “Hiç kimsenin çaresiz olmadığı ve değişim gerçekleştirmenin günlük yaşamının parçası olduğu bir dünya için çalışıyoruz. Bu daha başlangıç ve senin de bize katılacağını umuyoruz.”

Değişim

İsminden de anlaşılacağı üzere sitenin felsefesi “değişim”. Change.org, yeryüzündeki tüm problemlere, bu değişim arzusunu taşıyan insanların bir araya gelip imzalar vererek çözüm bulmasını amaçlayan bir platform.

“Önceden insanları bir dava etrafında toplamak fazlasıyla zaman, para ve karmaşık altyapılar gerektiren zorlu bir uğraştı” diyen site giderek küreselleşen iletişim teknolojilerinden feyz almış olacak ki, sanal kampanyalarla yaratılacak değişime odaklanmış. Site, bankaların aidatlarının iptalini isteyen müşterilerden yolsuzluk yapan devlet görevlilerinden hesap sorulmasını isteyenlere kadar birçok farklı kesimden gelecek imzalarla, insanları harekete geçirmeyi, şirketleri ve devletleri “daha hesap sorulabilir ve duyarlı” hale getirmeyi amaçlıyor.

Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar “gelecekten kaygı duyan”ları bu sanal platformda bir araya getiren site, herkesin fikrini açıkça söyleyebileceği bir zemin yaratıyor. Yaşamlarının gerçekliğini dönüştürmek için çabalamayanlara, toplumsal sorunlara dair bir imza vermelerini salık vererek fark yaratmayı amaçlıyor!

Change.org, bütün bu işleri dünyanın dört bir yanından bir araya gelerek dünyayı değiştirmeyi amaç edinmiş kadrosuyla gerçekleştiriyor. Bu az sayıdaki “cesur” insan, belki yanı başınızda, belki de dünyanın diğer ucundaki sorunlara çözüm için çabalarken, yeni “sanal kahraman”lar da dünyayı daha iyi ve yaşanabilir bir yer yapmak için ellerinden geleni ortaya koyuyor.

Peki, “değişim”e bu kadar gönülden inanan bu “cesur” insanlar da nereden çıktı?

Çare Change.org Kadrosu

Her yıl dünyanın en zengin iş adamlarının listesini açıklayan bir dergide Change.org’un mucidi ve CEO’su Ben Rattray’in, “2012 yılı en başarılı iş adamları listesi”nde yer alması, muhtemelen bir “tesadüf” değildi. Fortune dergisi, dünya liderlerini bir kenara bırakıp sosyal sorumluluk sahibi insanları listelemeye başlamamıştı elbette. Rattray’i bu listeye sokan kriter onun “dünyayı değiştirme” hayali değil, kurucusu olduğu Change.org’un 2013 Mayıs ayı içerisinde on sekiz farklı ülkeye yaptığı 15 milyon dolarlık yatırımdı.

Çevreci aktivizm, haciz karşıtı imza, sendika savunusu gibi söylemlerle kampanyalar düzenleyen bu sitenin “ideolojisiz” olduğu öne sürülse de, sitenin adına dikkatlice bakmak gizlenen bu ideolojiyi görmeye yetiyor.

İsmini ABD Başkanı Barrack Obama’nın 2008 seçimlerinden alan site, seçim zamanında üyelerine “yeni yönetimin öncelik vermesi gereken on konu”yu oylamaya sunduğunda ortaya çıkan tablo, Obama’nın istek listesi olmuştu. Ayrıca, sitenin “ideolojisiz olduğu”na bir karşı çıkış da, ABD’de sendikal hakları için greve giden öğretmenlerin derslere girmemesinden şikayetçi olarak eğitimde reform isteyen mücadele karşıtı bir STK olan StudentsFirst ve Stand For Children ile olan ortaklığından geliyor.

STK Görünümlü Şirket: B-Şirket

Sitenin ismindeki “org” uzantısına aldanmayın. “Organization”dan (örgüt) gelen org. uzantısının genellikle kar amacı gütmeyen yardım vakıfları ya da STK’lar tarafından kullanıldığı bilinir. Ancak Change.org’ta kullanılan bu uzantı, sosyal sorumluluklu bir internet sitesinden öte, şeffaflığı engelleyen multi milyon dolarlık bir şirketi gizlemekte kullanılıyor. Yani bu sosyal sorumluluk görünümü, sitenin karına kar katmasına zemin sağlıyor. Kampanyalarla toplanan imzalı dilekçelerin ilgili vakıf ve STK’lara satılması da zaten bu “şirket”in işleyişini açıkça gösteriyor.

Standford’lu sınıf arkadaşları Ben Rattray ve Mark Dimas tarafından kurulan sitenin amaçları, “belli duyarlılıklar üzerinden bir araya gelen kullanıcıların kar amacı gütmeyen sosyal ağ platformlarıyla, sosyal değişime odaklanmak” olduğu öne sürülse de Change.org’un site üzerinden gerçekleştirdiği alış veriş, STK görünümlü şirketi açığa çıkartıyor.

İlk kez 2010 yılında ABD’de gündeme gelen, Benefit Corporations(B-Corps) yani B-Şirketler, kar hırsıyla çalışan şirketlerin aksine “toplumsal fayda” için çalışılması gerektiğini vurguluyor. Şeffaflık ve hesap verilebilirliğin esas alındığı, kamu yararı için sosyal vicdanı ilke edinerek faaliyet yürüttüklerini söyleyen B-Şirketler, fikirlerin eyleme dönüştürülmesi konusunda da hayli istekli.

Bir B-Şirketi olduğu söylenen Change.org’un faaliyetleri ise tam bu noktada dikkat çekiyor.2010 yılından bu yana kullandığı imza modeliyle çalışan Change.org, The Bay Citizen’in raporuna göre 2011 yılından itibaren bu yolla kazanç sağlamaya başlıyor ve ilk kez “kar amacı gütmeyen” pozisyonundan çıkıyor.

Şirket, sosyal değişimle ilgili politikalarını, STK’ların adalet ve eşitlik için toplum yararına düzenlediği her kampanyayı sahiplenebileceğini söylerken, esas olarak STK’ların sponsorluğundan bahsediyor. Kendi kampanyalarını Change.org’ta yayımlatarak hedef kitlelerini büyütmeyi amaçlayan grupların bu sanal platform şirketine sundukları teklifler, ABD İletişim İşçileri Sendikası’nın yaptığı gibi kimi zaman 280.000 dolara kadar çıkıyor.

İklim değişikliği, evsizler, göçmenler, gay hakları gibi birçok sosyal konuya ilişkin kampanya düzenleyen Change.org aynı zamanda kampanyalarına imza atan kullanıcıların ve üyelerin kişisel bilgilerini ve mail adreslerini ilgili kurum, vakıf ve STK’lara satarak da bütçesini büyütüyor. Change.org’a attığınız bir imza sonrasında mail adresiniz konuyla ilgilenen benzer kuruluşlara satılıyor. Netroots Vakfı’nın açıklamasına göre satılan mail başına belirlenen bu fiyat, 1.75 dolar.

2012 Ekim ayında Huffington Post, sitenin ortaklık sözleşmelerinde değişikliğe gittiğini duyurdu ve artık Change.org’u hazırlayanların kişisel olarak karşı olduğu reklamları bile alacağını açıkladı.

 

Change.org: Clicktivizm mi, Slacktivizm mi?

Clicktivizm, sosyal medyayı kullanarak eylemler düzenleyen aktivistler için kullanılır. Bu eylemlerin başarısı kampanyalar için kaç “click” aldıklarıyla ölçülür. Slacktivizmden farklı olarak burada düzenlenen kampanyalar, sadece internet üzerinde kalmaz, gerçek hayatta da eyleme dönüşür. Tabi clicktivizm, slacktivizmin internet üzerinden düzenlediği kampanyalar için de kullanılır. İmza kampanyaları düzenlemek ya da politikacılara-şirket CEO’larına mail göndermek bunlar arasında sayılabilir. Clicktivizme en büyük eleştiri, sokak eylemlerini sanal ortamdaki imza kampanyalarına dönüştürmesi konusundadır.

Slacktivizm ise; slacker ve activizm kelimelerinin birleşiminden oluşturulan bir kavramdır. Slacker’ın Türkçe karşılığı, tembeldir. Kelime, herhangi bir sosyal olayı destekleyerek iyi hisseden, pratikte fazla bir şey yapmadan bu az çabasından hoşnut olmasını niteler. Slacktivizm kavramı ise, sosyal ağlarda yayınlanan mesajları kopyalayıp yapıştırarak, kişisel bilgilerine yazarak ya da profil resmini değiştirerek, sanal ortamda gündeme dair bir söz üretme anlamına gelir.

Sosyal medyanın, genç gruplar arasında yaygın olarak kullanımıyla yaygınlaşan bu kavram ilk kez 1995’te Cornerstone Festivali’nde, gençlerin topluma etki edebileceği protesto dışı eylemler için kullanıldı. Örneğin bir protestoya katılmak yerine, ağaç dikmek gibi… Burada kullanılan anlamı olumluydu. Ancak 2001’de Newsday’deki bir makalesinde Monthy Phan, kelimeyi şimdiki olumsuz anlamında kullandı ve slacktivizm, kişilerin reel siyasi alanlardan uzaklaşarak sanal ortamda muhalefet yapmaya sıkışmasını tanımlamakta kullanılmaya başlandı.

Change.org ve benzeri sosyal ağlardan örgütlenen sanala hapsedilen muhalefetin birer yansımasına dönüşürken, benzer sosyal ağlar da bu karşılaştırma ekseninde değerlendirilmektedir. Kişilerin var olan adaletsizliklere karşı mücadele etmektense klavye aktivizmine hapsolmasına sebep olan Change.org’un aldığı en büyük eleştirilerden biri de, slacktivizme ilişkindir.

Toplumsal Muhalefeti “Vicdan” Diyerek Pazarlayanlara Karşı Direnişin Gerçekliği

Change.org ve benzeri sosyal ağlar (MoveOn, İmza.la gibi) şimdiden yayılmaya başladı bile. İnternetin mantığından faydalanılarak örgütlenen bu ağlarla sosyal vicdan sahibi ve sorumluluğu yüksek bir sanallık yaratılıyor. Kamuoyunun vicdanı ise, bu sanallığa hapsedilmeye çalışılıyor.

Toplumsal muhalefet gerçeklikten uzaklaştırılıp sanala hapsedilmek istenirken; “şeffaflık”, “kamu yararı”, “sosyal görev” denilerek kendini var eden STK’lar ise birer şirkete dönüşüyor. Kişisel bilgilerden toplum vicdanına kadar her şeyi pazarlayan bu şirketler, muhalefeti de kendi söylemlerini kullanarak sindirmek istiyor.

İnsanların uğruna yaşamını yitirdiği, devlet terörüne-polis şiddetine-kapitalist sömürüye karşı girişilmiş bir mücadelede ortaya çıkan “Bu daha başlangıç” sloganını bile pazarlanacak bir metaya dönüştüren bu ve benzeri sosyal ağlara karşı esas alınması gereken, “iyi hissedilecek” kampanyalar düzenleyen şirketler değil, sokaklarda örgütlenen mücadelenin kendisidir.

 Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Bir İmzayla Sen Vicdanını Onlar Cüzdanlarını Rahatlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/11/20/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-bir-imzayla-sen-vicdanini-onlar-cuzdanlarini-rahatlatiyor/feed/ 0
Bir Gömlek Fiyatına Çalışan Kadınların Direnişi https://meydan1.org/2013/03/09/bir-gomlek-fiyatina-calisan-kadinlarin-direnisi/ https://meydan1.org/2013/03/09/bir-gomlek-fiyatina-calisan-kadinlarin-direnisi/#respond Sat, 09 Mar 2013 09:26:00 +0000 https://test.meydan.org/2013/03/09/bir-gomlek-fiyatina-calisan-kadinlarin-direnisi/ TC Cumhurbaşakanı Abdullah Gül’ün, ABD Başkanı Obama’nın, Eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın, Ünlü futbolcu Lionel Messi’nin gömleklerini diken ISMACO işçisi kadınlar, artık dikiş tutmuyorlar. Çünkü sendikalı oldukları için işten atıldılar ve şimdi yaşamları için direnişteler. İstanbul’un ta bir ucuna, Tuzla Serbest Bölgesi’ne yaklaşık iki saat süren yolculuk sonunda varabildik. Bu sanayi bölgesinde çalışan, işlerinden atılmış […]

The post Bir Gömlek Fiyatına Çalışan Kadınların Direnişi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

TC Cumhurbaşakanı Abdullah Gül’ün, ABD Başkanı Obama’nın, Eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın, Ünlü futbolcu Lionel Messi’nin gömleklerini diken ISMACO işçisi kadınlar, artık dikiş tutmuyorlar. Çünkü sendikalı oldukları için işten atıldılar ve şimdi yaşamları için direnişteler.

İstanbul’un ta bir ucuna, Tuzla Serbest Bölgesi’ne yaklaşık iki saat süren yolculuk sonunda varabildik. Bu sanayi bölgesinde çalışan, işlerinden atılmış ve direnişe başlamış işçi kadın arkadaşlarımızı ziyarete gidiyorduk. Böylesi zor bir bölgede çalışmanın ayrıca zorlukları olduğunu direniş çadırına vardığımızda da görmüş olduk.

Dünyanın en pahalı gömlek markalarından biri olan Ermengildo Zegna’ya üretim yapan, Hollanda menşeili şirket ISMACO, 18 Aralık’ta DİSK’e bağlı Deri-İş Sendikası’na üye oldukları ve sendikal faaliyet yürüttükleri için üç işçiyi işten çıkardı. İşten çıkartılan ve ikisi kadın olan üç işçi, iki ayı aşkın süredir direniyor. Direnişlerinin 64. gününde ISMACO’dan atılan kadın işçilerle işten atılma süreçlerini ve direnişlerini konuştuk.

 Merhaba. Öncelikle işten nasıl çıkarıldığınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?

Fikriye Akgül: Ben çok küçük yaştan itibaren çalışıyorum, 12 yaşımda başladım çalışmaya. Bu fabrikada çalışırken bize dikeceğimiz gömleğin kime ait olduğuna, fiyatının ne kadar olduğuna, kaç sipariş verildiğine ilişkin kâğıtlar veriliyordu. O kâğıtlara baktığımda diktiğim gömleğin fiyatının, neredeyse maaşımın iki ya da üç katı olduğunu gördüm ve bu durumdan çok rahatsız oldum. Zaten çalışma şartlarımız da kötüydü. İşte böyle bir süreçte sendikaya üye olup sendikal faaliyet yürütmeye başladım.

Beni işten çıkarttıkları gün, öğle paydosundan önce bana ekstra iş verdiler, yetiştirilmesi gerekiyor dediler. Ben de tüm öğle paydosu boyunca o işi yetiştirmeye çalıştım. İşi bitirdiğimde şef beni çağırdı. Fabrikanın avukatı ve insan kaynakları müdürü performans yetersizliğinden dolayı beni işten çıkardıklarını söylediler. Ben de onlara sırtıma ellemelerini, sırtımdaki tere bakmalarını söyleyip bunun nasıl bir performans yetersizliği olduğunu sordum ama beni dinlemediler. Kadın şeflerden biri beni eşyalarımı toplamam için götürdü, yemekten dönenler beni görmesin diye acele ettiler, apar topar fabrikadan çıkarıldım.

Öznur Fazlıoğlu: Beni de aynı Fikriye gibi alelacele çıkardılar fabrikadan. Benden sonra da Cengiz’i. (Cengiz direnişteki üçüncü işçi) Cengiz’i de işbaşı yaptıktan beş dakika sonra çağırıp işten çıkarmışlar. İş saati başladığı için o çıkarken diğer çalışanlara “direnişimiz başlıyor” diye bağırmış. Hatta Cengiz’i konuşmaya çağırdıklarında, o sendikalı olduğumuzu söylemiş. Fabrikanın avukatı da insan kaynakları müdürüne “artık örgütlenmişler, yapabilecek bir şeyimiz yok” demiş. Aslında o gün daha çok işçi çıkarılacaktı, ama sendikalı olma sebebiyle çıkarıldığımızı söylediğimiz için çıkışlar durduruldu.

Peki daha sonra neler yaşandı? Direniş çadırınızı niçin Serbest Bölge dışına kurmak zorunda kaldınız?

F: Serbest Bölge’ye girişimiz engellendi çünkü. Neden engelliyorsunuz dediğimizde, ISMACO sizinle ilgili özel bir yasak çıkarmış, giremezsiniz dediler. Mağduruz, gidip orada kendimizi ifade edeceğiz dedik ama giremezsiniz dediler. Birkaç gün didiştik burada. İçeriye girmek için zorladık ama sanki güvenlik amirleri, ISMACO’nun özel güvenliği. Örneğin arkadaşım iş bulma kurumundan iş arama kâğıdı çıkardı bölgeye girmek için, ama buna rağmen izin vermediler. Size özel bu yasak kalkmadığı sürece, siz bu bölgeye giremezsiniz, iş arayamazsınız dediler. Biz de en son çadırımızı buraya kurduk. Biz çadırı ilk kurduğumuzda güvenliğin bize karşı tavırları o kadar kabaydı ki. Kadın olarak karşılarında görünce korkutabileceklerini, sindirebileceklerini zannediyorlar. Bense çok sinirlendiğimde bağırıp çağırıyordum, bir kadının öyle davranabileceğini düşünmüyorlar.

Ö: Fabrika serbest bölgenin içinde. Bizi buraya iterek işçi arkadaşlarımızla aramızdaki bağı koparıp, bizi suçlu göstermeye çalışıyorlar. “Bakın gördünüz mü içeri giremediler” diye içeride çok konuşmuşlar. “Orda kaldılar, bir şey yapamayacaklar” demişler. Oysaki biz üç gün fabrikanın önüne gittiğimizde arkadaşlarımız fabrikanın camlarına gelip, bize el sallayıp destek verirlerdi. Orda kalmış olsaydık eğer, bu süreç daha hızlı ilerlerdi zaten. Ama buraya gelmiş olmamız onların moralini bozdu. Şimdi arkadaşlarımızla iletişimimiz şurada birkaç saniye; onlar servisle geçerken biz dövizlerimizi kaldırıyoruz, okuyabilenler okuyor. Ancak bu şekilde iletişim kurabiliyoruz.

Sizin dışınızda bir kadın daha işten çıkarılmış. O da sizinle birlikte mi işten çıkarıldı?

Ö: O arkadaşımız bizden bir ay sonra işten atıldı. Bu arkadaşımızın 1,5 yıldır mobbing davası sürüyordu. İnanılmaz baskılara maruz kalmıştı. Fabrika da zaten mobbing var. Eğer sen müdüre ya da şefe yakın davranmazsan, ona zıt davranırsan sana iş veriliş şekli bile değişiyor. İşi önüne atarlardı mesela, “al şunu yap” derlerdi. Nereye gittiğini takip ederlerdi. Zaten fabrikanın her yerinde de kameralar var, tuvaletlerde, üretimhanelerde, devamlı gözetim altındasın. Bu kadın arkadaşımıza erkek şeflerden biri yakınlık gösterdi. Arkadaşımız da reddedince çok baskı gördü ve bölümünü değiştirmek istedi. Bir üst şefe gidip olanları anlattı, bölümü değiştirildi ama sonra tüm şefler o arkadaşımıza kafayı taktı. Arkadaşımız hastalanıp rapor aldı, ama ustabaşı onu tehdit etti, raporluyken kendine başka bir iş bul dedi. O bunlara rağmen raporu bitince geri döndü, bölümünü değiştirdi, finish bölümüne geçti. Orada 1.5 sene kadar çalıştı ama hep gözetim altında kaldı. Sonra suç duyurusunda bulundu, mobbing davası açtı.

Biz sendikaya üye olunca, o arkadaşımız da üye oldu. Sonra içeriden iki işçiye arkadaşımız hakkında dilekçe yazdırdılar ve onu işten çıkardılar. Şimdi işsizlik maaşından da yararlanamıyor, çünkü iş kanunun 25. maddesini gerekçe göstererek çıkardılar. O da ilk bir ay geldi ama şimdi gelemiyor çadıra.

F: Şimdi bizim işe iade davalarımız açıldı, o arkadaşımızın da mobbing ve işe iade davası sürüyor.

Fabrika yönetimi, sendika ile görüşme gerçekleştirdi mi?

F: Biz atıldığımız gibi, fabrikanın sendikayla görüşmeleri başladı tabi. Ama içerisi burnundan kıl aldırmıyor; sendikaya sizi araştırdık, çok radikal gruplarla hareket ediyor, radikal kararlar alıyorsunuz, bu yüzden sizinle anlaşamayız demişler. İçeride sendika istenmediğine dair imza topladılar. Kabul etmeyenlerin sendikalı olduğunu tespit edip işten çıkartacaklardı. Bu yüzden biz sendika üyelerine de imza atmalarını söyledik.

Ö: Bu fabrika 2011 krizinde bize hiç zam yapmadı, panik yapmayın dedi, ben sizin babanızım dermiş gibi. Krizden sonra bize bir kâğıt dağıtıldı, “Ermengildo Zegna 2011 krizini 1 milyar Euro ile kapattı. Tüm çalışanlarımıza teşekkür ederiz” yazıyordu. Yüksek performans, yüksek kalite, özveri ve sadakatten dolayı bize teşekkür ettiler. Zaten aslında bu fabrika hiçbir zaman ekonomik nedenlerden dolayı işten çıkarma yapmamış, işten çıkarmaların sebebi sendikal faaliyet olmuş hep.

F: Biz 300-800 Euro’luk gömlekler dikerken, bir gömleğin manşetine çalışıyorduk neredeyse. Ürettiğimiz bir gömleğin fiyatına çalışıyorduk, şimdi sendikalı olarak iki gömlek istiyoruz. Bu fabrikada 400 işçi var ve günde 2000 adet üretim yapılıyor.

Ö: Ama işte patron bu. Şimdi içerideki arkadaşlarımızı da işten atmakla tehdit ediyorlar. Ekmeğiyle terbiye etmeye çalışıyorlar insanları.

Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz? 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde de burada olacakmışsınız.

F: Evet, her gün olduğu gibi 8 Mart’ta burada olacağız, Dünya Kadınlar Günü’nü direniş çadırımızda kutlayacağız. Tüm kadın arkadaşlarımızı buraya, direniş çadırımıza, 8 Mart’ı birlikte kutlamaya çağırıyoruz.

Çok teşekkür ederiz. Kadınlar olarak verdiğiniz direnişi selamlıyor, bizler de tüm kadınları ISMACO’ya ve erkek egemen sisteme karşı 8 Mart’ta birlikte olmaya çağırıyoruz.

The post Bir Gömlek Fiyatına Çalışan Kadınların Direnişi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/03/09/bir-gomlek-fiyatina-calisan-kadinlarin-direnisi/feed/ 0