Başkanlık – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 26 Sep 2017 09:26:36 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Taht Kavgası – Halil Çelik https://meydan1.org/2017/09/26/taht-kavgasi-halil-celik/ https://meydan1.org/2017/09/26/taht-kavgasi-halil-celik/#respond Tue, 26 Sep 2017 09:26:36 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/26/taht-kavgasi-halil-celik/ Seçimlerin peşi sıra dizildiği, her yıl yeni bir seçim dönemine girdiğimiz son dört yılın ardından, daha şimdiden adı konulmamış yeni bir seçim dönemi başladı: 2019 Başkanlık Seçimi. Hem yerel seçimin hem genel seçimin olacağı, hem de TC tarihinde ilk defa başkanlık seçiminin olacağı bir yıl olacak 2019. OHAL ile birlikte fiilen işleyen başkanlık, KHK’lar ile […]

The post Taht Kavgası – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Seçimlerin peşi sıra dizildiği, her yıl yeni bir seçim dönemine girdiğimiz son dört yılın ardından, daha şimdiden adı konulmamış yeni bir seçim dönemi başladı: 2019 Başkanlık Seçimi.

Hem yerel seçimin hem genel seçimin olacağı, hem de TC tarihinde ilk defa başkanlık seçiminin olacağı bir yıl olacak 2019. OHAL ile birlikte fiilen işleyen başkanlık, KHK’lar ile işlevsizleşen meclis, kayyumlar ile “arındırılmış” belediyeler görünen o ki, 2019’da yeni bir boyut kazanacak. Bunun hazırlıkları devlet iktidarının iki bloğunda da başlamış durumda. “Seçim startı verildi” gibi haberleri henüz pek duymasak da iktidar ve ana muhalefet partilerinde hassas terazi ile ince ince hesaplanan bir dönem başladı.

2019’da Cumhurbaşkanlığı seçimi ile beraber Başkanlık Sistemi’ne tam anlamıyla geçilmiş olacak. Tayyip Erdoğan yeni bir rejim, yeni bir sistem ile 10 yıl daha TC’yi biçimlendirmek istiyor. Öte yandan muhalefet ise geçtiğimiz referandumda bu durumu engellemeye çok yaklaştığı düsturuyla Tayyip Erdoğan’ı seçtirmemek için stratejiler geliştiriyor. Yandaş kalemşörlerin vurguladığı “Başkan Erdoğan” döneminin başlaması ya da Saray/AKP/Erdoğan’ın siyasi iktidardan devletleşmeye evrilen iktidarının son bulması olarak bu seçime de yine hayati bir önem atfedilmeye başlandı bile.

Erdoğan’ın Dönüşü ve Dönüşüm

Referandumun ardından buruk da olsa, eksik de olsa istediğini alan Erdoğan ve partisi AKP, referandumdan bu yana önemli bir çalışma başlattı. Bakanların pozisyonlarından başlayan kadro değişimi AKP’nin tüm yapısına yayılıyor. Adına önce metal yorgunluğu, ardından profesyonel deformasyon denen dönüşümün amacının ne olduğuna dair farklı yorumlar yapılıyor olsa da AKP’de resmi olarak başkan olan Erdoğan, ilk günden beri metal aksamı dönüştürüyor. Bu dönüşüm en son İstanbul’da İl Danışma Meclisi Toplantısı’nda Erdoğan’ın “Kongre sürecinde gerçekleştireceğimiz bu değişim asla bir tasfiye değildir. Bizim siyaset terbiyemizde vefa çok önemlidir.” sözleriyle perçinlendi. Yine aynı toplantıda İl başkanları, Erdoğan’ı “küskünler ordusu oluşturmamak gerektiği” yönünde uyardı. Tüm bu gelişmeler göz önünde bulundurulacak olursa, metal dönüşümü sürecinin Erdoğan için kritik bir süreç olacağı anlaşılıyor.

Gerçekleşen dönüşümün dışında, AKP tarafı farklı bir çalışmaya daha başlamış durumda. Yıllardır AKP’nin halkın nabzını tutmak adına, sürekli kendi tabanına anketler yaptırdığı ve bu anketlerden hareketle politika yaptığı biliniyor. Bu seçim döneminde ise anketi kendine muhalif olanlara yaparak onların talep ve tercihlerini de hesaba katmayı planladığı kulisleri paylaşılıyor. Yıllardır kutuplaştırma siyaseti izleyen Erdoğan’ın, muhaliflerin taleplerinin ne olduğunu anketler ile öğrenmesi garipsenecek bir durum olmasının yanı sıra, oy kazanma çabası olarak da yorumlanabilir.

Erdoğan’ın başkan seçildiğinde, başkan yardımcısı pozisyonunda bulunacakların kim olabileceğine dair bir listesinin olduğu bir başka tartışma konusu. Listede konuşulanlardan Tansu Çiller ismi şaşkınlık yaratsa da Devlet Bahçeli gibi beklenen isimler de konuşuluyor. Erdoğan’ın böyle bir kulis bilgisi paylaşmasının nedeni, milliyetçi-muhafazakar tabanı etkileyecek olumsuzlukları ortadan kaldırma amacı olabilir. AKP cephesinde oy çatlağı olmaması planlanırken, öte yandan karşısındaki blokun tek adayda birleşebilme ihtimalini de elinde bulundurduğu devlet iktidarı sayesinde ortadan kaldırmaya çalışıyor. 2019’a dair başta Kılıçdaroğlu olmak üzere aday olabilme ihtimali olan herkese yönelik en ince ayrıntıya kadar çalışılıyor.

YSK ile oyunun kurallarını sürekli kendi lehine değiştiren Erdoğan’ın, OHAL’i ve KHK’ları kullanarak baskı, gözaltı ve tutuklamalarla herkeste yaratmak istediği bir korku olduğu da aşikar. Savaş stratejisi gereği Kürt halkı ve mücadelesine yönelik her şeyi yok etme politikası güdüyor. Ayrıca yandaş basınla karşı propagandalarını aralıksız sürdürüyor. Erdoğan’ın başkanlığa dair çalışmaları, Kürdistan’da yürüteceği politikanın ne seyirde olacağını şimdiden gösteriyor.



Metal yorgunluğu; sürekli çalışan ya da belli bir yükün sürekli uygulanması sonucu metal malzemelerin istenilen dayanma özelliğini yitirmesi, ya da sürekliliğin bozulmasına verilen isim. Yani uçağa gövde veren çelik kaplamalar zaman içinde kendi kendine gevşeyip niteliklerini kaybediyorlar; sonra ne oldu, nasıl oldu bilemeden uçak düşüyor! 

Kaybetmeyi Kabullenmiş Bir Muhalefet

Referandumda resmi olarak kaybetmiş; moral olarak kazandığını ilan etmiş olan Hayır bloğunun ana akım bileşenleri de, Erdoğan ve AKP kadar hassas bir süreçte olduklarının farkındalar. Kemal Kılıçdaroğlu ve partisi CHP, AKP karşıtlığı politikasını terk ederek, bu yeni seçim sürecinde farklı bir strateji ile politika belirlemeye başladı.

Kuruluşundan bu yana devlet iktidarının niteliğini belirlemiş olan CHP anlayışı gün geçtikçe eridi. CHP muhalefetinin, oyunun kurallarını belirlemek şöyle dursun, oyun bozanlığa karşı kuralları hatırlatacak etkisinin dahi kalmadığı bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde, AKP’nin Kürt vekillere yönelik planlarının bir parçası olarak milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırma hamlesine “Evet” diyerek başta Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP’li vekilleri tutuklanmasının neden oldu. Ancak topaç döndü ve MİT tırlarının cihatçı çetelere sevkiyat yaptığının ispatını gün yüzüne çıkaran CHP’li milletvekili Enis Berberoğlu da OHAL uygulamaları rahatlığıyla tutuklandı.

Erdoğan karşısında sürekli olarak kaybeden konumunda olan Kılıçdaroğlu ve CHP’li kurmaylar bu defa atılacak adımı 2019 Başkanlık Seçimi hassasiyeti ile değerlendirerek tutuklamaya farklı bir tepki vermeye karar verdiler. Başta Berberoğlu’nun tutuklanması olmak üzere OHAL ve KHK’lar ile yaşanan tüm adaletsizliklere karşı bir adalet kampanyası başlattılar. CHP içerisinde tabanın buna hazır olup olmadığı gibi gereksiz bir tartışma yürütmektense, Kılıçdaroğlu zamanında tepki vermenin gerekliliğiyle tek başına da olsa bir adalet yürüyüşü başlatma kararı alarak, gerçek muhalefete yani sokağa adımını attı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü, toplumsal muhalefet açısından adaletsizliklere karşı birleşmenin merkezi olarak görüldü. Referandum sürecinde “Hayır” blokunun oluşturduğu birliğin sürdürücülüğü rolü biçildi. 24 günlük Adalet Yürüyüşünün ardından, İstanbul’da yapılan miting ile bu birleşim adeta taçlandırıldı. Maltepe’de gerçekleştirilen miting, çok uzun bir aradan sonra muhalefetin yapmış olduğu en kalabalık miting oldu. Mitinge katılan kişi sayısı hakkında yandaş basın o kadar çok manipülasyon yaptı ki, katılımın ne kadar yüksek olduğu böylece kanıtlanmış oldu. Ayrıca CHP elitlerinin sürekli tartıştığı “tabanın buna hazır olup olmaması” konusunun da açılmamak üzere kapandığı görüldü.

Bildiğimiz CHP

Adalet Mitinginin CHP’nin kendi muhalefeti açısından oldukça başarılı bir strateji olduğu yorumları yapılırken, bu mitingin 2019 Başkanlık Seçimleri çalışmasında önemli bir adım olduğu değerlendirildi. Yürüyüş ve mitingin ardından CHP kendince sokakta durmayı sürdürerek Çanakkale’de bir Adalet Kurultayı gerçekleştirdi. Ancak Adalet Kurultayı, yürüyüş ve miting gibi neredeyse tüm yazan çizenlerin benzer şeyler söylediği bir kurultay olmadı. “Bildiğimiz CHP” olarak kurultaydaki yemek yeme sorunlarından tutalım da yapılan panellerdeki tartışma konularına, Hafıza Sokağı adı verilen bölümdeki resimlere, çağrılanlar ile çağrılmayanlara kadar neredeyse her şey tartışma konusu oldu. Adalet Mitinginin ardından sol muhalefet ile ortaklaşacağı düşünülen CHP’nin, gerçekleştirdiği kurultayda AKP tabanı olan milliyetçi-muhafazakar kesimi de kazanma çabası olduğundan, kurultayda böyle sorunların yaşandığı yorumları yapılıyor.

CHP’nin başkanlık seçiminde Erdoğan’ın karşısına kimi çıkaracağı henüz açıklanmamış olsa da CHP Başkanı Kılıçdaroğlu şimdiden kulislerde konuşulan bir isim. Bütün bir Adalet sürecinin tek başına başlatıcısı olması göz önünde bulundurulduğunda, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı olası görünüyor.

Tüm bu stratejiler bir kenara bırakılacak olursa, CHP’nin bu süreci sokakta inşa etmesi, CHP’nin toplumsal muhalefet içerisindeki konumunu değiştirmemiştir. CHP’nin sokağa çıkmasının nedeni, devlet olanaklarından yoksun kalmaları ve siyaset yaptıkları alanda itibarsızlaşmasındandır. Yoksa ne Kılıçdaroğlu ne de CHP sokakta muhalefet yapmayı meşru göremezler!

Erdoğan’a Bir “Rakip” Daha Geliyor

RTE karşısına dikilecek olan bir diğer isim ise Meral Akşener. Kurmayların televizyon programında “Adayımız Meral Akşener” diyerek ağızdan kaçırırcasına etmiş oldukları sözler ile, Akşener de başkanlık yarışındaki yerini almış oldu. Meral Akşener’in alacağı oy nedir, merkez parti söylemleri ne kadar yer tutar bilinmez ama Erdoğan’ın Tansu Çiller hamlesi, Akşener’i yabana atmadığının göstergesi. Burada Erdoğan’ın amacı doğrudan Akşener’in oylarını almak değil, Akşener’in merkezine kayabilecek olan oyları engellemek olabilir.

CHP’nin Koşullarında Muhalefette Ortaklaşma

Devlet iktidarı dışında kalan muhalefet ile devrimci muhalefetin durumu ise karışık bir vehamet içerisinde. 7 Haziran sürecinde parlamenter muhalefetin önemli bir dinamiği olmuş olan HDP, bugün kriminalize edildikçe ediliyor. Devlet iktidarının hemen tüm kesimlerince adeta bir illegal örgüt muamelesi görüyor. Bu yüzden 2019’da HDP’nin alabileceği rolü konuşmak için oldukça erken. Öte yandan seçimler dönemi dışında devrimci muhalefetin bir parçası olarak hareket eden yapılar da, referandumda başlayan “Hayır” politikleşmesini bir süre “Referandum’u tanımıyoruz” a kadar giden söylemelerle devam ettirdi. Ancak bu söylemlerin ardı arkası bir anda kesildi. Adalet Yürüyüşü ile sol muhalefete el uzatan Kılıçdaroğlu’nun yaratmış olduğu politikliğe sığınan bu muhalefet, kendi renklerinden vazgeçerek yürüyüşe katıldı, kendileri organize ediyor gibi Adalet Mitingini sahiplendiler. CHP nasıl referandum sonrası söylemini 2019 Başkanlık Seçimlerine uyarladıysa, “referandumu tanımayanlar” da Kılıçdaroğlu’nun 2019 stratejisinde yerini aldı. Devrimciler için yoğunlaşan baskı, bir yılı aşan OHAL ve KHK’lara karşı politika üretmek, direnenlerin mücadelesini büyütmek dururken, Adalet mitinglerinde, kurultaylarında pozisyon almak; seçilmişlerin ve seçileceklerin stratejisine göre hareket etmek tercih edilir olmaya başladı.

Taht Savaşları…

2019 başkanlık seçimlerine dek önümüzde uzun bir zaman var. Ama taraflar, seçim her an olacakmış gibi tedirginlik içerisinde saf tutmuş durumdalar. Bu tedirginlik, “baskın seçim” tartışmaları ve seçimin 2018’de olacağı söylemleriyle daha da hissedilir oldu.

2019’dan geriye doğru gidecek olursak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine baktığımızda karşılaştığımız tablo hayli ilgi çekici. TC tarihinde Cumhurbaşkanlığı, Mustafa Kemal’in 1 oya karşı 158 oy ile seçildiği ilk seçimden Cemal Gürsel’in demokrasiyle(!) seçilmesine; Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığından Turgut Özal’ın suikast polemiklerine kadar “Çankaya Savaşları” olarak bilindi. Çankaya Savaşları sadece entrikalar, yalanlar ve hileler değil, bunlarla beraber kanlı tarihler de yazmıştır.

2019 TC Cumhurbaşkanlığı seçimi bir Çankaya Savaşı olmayacaktır tabi ki. Çünkü artık Çankaya değil adres Saray, TC Cumhurbaşkanlığı değil makamın adı Türkiye CumhurBAŞKANı olacak. Çankaya Savaşlarında muhtıralara, darbelere, çatışmalara maruz kalan halklar; Saray’ın taht savaşlarında nelere maruz kalacak hep beraber yaşayarak göreceğiz.

Halil Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır.

The post Taht Kavgası – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/26/taht-kavgasi-halil-celik/feed/ 0
“DEMOKRATÖRLÜK” – Mercan Doğan https://meydan1.org/2017/02/20/demokratorluk-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2017/02/20/demokratorluk-mercan-dogan/#respond Mon, 20 Feb 2017 15:26:40 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/20/demokratorluk-mercan-dogan/ Her Kriz Bir Seçim, Her Seçim Bir Kriz Doğuruyor! Popülist sağın küresel çaptaki yükselişiyle beraber, demokrasi kavramı da liberallerin elinden muhafazakarlara geçiyor. Daha dün seçimleri ve halk oylamalarını temel ilke olarak edinen liberaller, bugün ABD’de ya da yaşadığımız topraklarda olduğu gibi seçimlerin meşruluğunu sorgular hale geliyor. Liberaller ve benzerleri demokrasinin ilkelerini, demokrasinin kendisinden üstün tutarken; […]

The post “DEMOKRATÖRLÜK” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

demookratorluk

Her Kriz Bir Seçim, Her Seçim Bir Kriz Doğuruyor!

Popülist sağın küresel çaptaki yükselişiyle beraber, demokrasi kavramı da liberallerin elinden muhafazakarlara geçiyor. Daha dün seçimleri ve halk oylamalarını temel ilke olarak edinen liberaller, bugün ABD’de ya da yaşadığımız topraklarda olduğu gibi seçimlerin meşruluğunu sorgular hale geliyor. Liberaller ve benzerleri demokrasinin ilkelerini, demokrasinin kendisinden üstün tutarken; muhafazakarlar da seçilmiş olmanın güveniyle demokrasinin kendisine sahip çıkıyor. Son dönemlerde, birçok yerde seçimlerden zaferle çıkan popülist sağ, tıpkı yaşadığımız topraklarda olduğu gibi sıkıştığı her noktada sandığı ve demokrasiyi işaret ediyor. İçerisinde liberalinden sosyalistine ve hatta merkez sağına kadar geniş bir yelpazeyi barındıran muhalifler de, gösterilen sandığa güle oynaya gidiyor ve son zamanlarda büyük bir hüsranla geri dönüyor.

Hal böyle olunca da her seçim yeni bir krize, her kriz de yeni bir seçime kapı aralıyor. Toplumsal mücadelelerin alanları da bu tartışmaların ve birbirini izleyen seçimlerin gölgesinde gitgide daralıyor.

Bir Başkanlık Hikayesi de Gambiya’dan

Demokrasinin kendisi, bütün dünya halklarına “en doğrusu” olarak dayatıldığından bu yana, kavram, iktidara oynayan herkesin diline pelesenk oldu. Kimisi seçimlerle iktidara gelirken; kimisi de demokrasi taşıyarak iktidarını meşrulaştırdı. Bazıları da işlemeyen demokrasi anlayışını yeniden inşa etmek için ülkenin yönetimine el koydu.

Yakın zamanda da bir başka “başkanlık sevdalısı” Gambiya Devlet Başkanı Yahya Jammey, kaybettiği seçimin sonuçlarını tanımadığını belirterek, ülkede OHAL ilan etmiş, “Allah’ın izniyle” ülkeyi bir milyar yıl daha yöneteceğini söylemişti. Öyle olmadı, Jammey’in kendisi 11 milyon dolar parayı da yanına alarak özel uçağıyla Gine’ye kaçtı. Rakibi ve bir iş adamı olan Barrowa, batının ve Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun desteğiyle koltuğuna kavuştu. Sözüm ona, demokrasi yine zafer kazandı.

Fakat tesadüf şuydu ki, bu başkanlık sevdalısı adam da bir demokrasi aşığıydı. 1994 yılında 29 yaşında “demokrasi aşığı” bir teğmen olarak demokrasiyi ülkesinde yeniden tahsis etmek için ülke yönetimine el koymuş ve hemen ardından yapılan seçimleri açık ara kazanarak, ta ki ülkeyi terk edene kadar, başkanlık koltuğuna sıkı sıkı yapışmıştı. Şunu da belirtmek gerekir ki, demokrasi Gambiya’ya Jammeh’ten çok çok önce İngilizler tarafından taşınmıştı.

Eğer Biri Size Demokrasi Getireceğini Söylüyorsa, Direnmeye Hazır Olun

Anlaşılacağı üzere yukarıda bahsettiğimiz demokrasi, bir işleyiş, bir katılım süreci ya da fikirlerin temsili değildir. Demokrasi iktidarlar arasında elden ele dolanan bir kıyafettir. Bunu kimi zaman muhafazakarlar, kimi zaman liberaller giyer ama mutlak bir şey vardır ki, o da, kıyafetin içinde bütün çıplaklığıyla zorbaların, iktidarların durduğu gerçeğidir.

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post “DEMOKRATÖRLÜK” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/20/demokratorluk-mercan-dogan/feed/ 0
Milliyetçi-Muhafazakar İttifakın Yeni Antlaşması: BAŞKANLIK – Emrah Tekin https://meydan1.org/2017/01/07/milliyetci-muhafazakar-ittifakin-yeni-antlasmasi-baskanlik-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2017/01/07/milliyetci-muhafazakar-ittifakin-yeni-antlasmasi-baskanlik-emrah-tekin/#respond Sat, 07 Jan 2017 16:05:18 +0000 https://test.meydan.org/2017/01/07/milliyetci-muhafazakar-ittifakin-yeni-antlasmasi-baskanlik-emrah-tekin/ 7 Haziran 2015 sonrası, kurul(a)mayan koalisyon, Kürdistan’daki savaş, 1 Kasım seçimleri ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan “yeni” ittifak, coğrafyanın politik gündemleri içinde yerini aldı. Son dönemde topluma dayatılan başkanlık sistemi-referandum gündemi bu ittifakın oluşma nedeniydi. Politik yelpazenin sağında milliyetçi ve muhafazakar kulvarlarda yer alan MHP ve AKP’nin önceleri yakınlaşma, 15 Temmuz sonrası açık ittifakı […]

The post Milliyetçi-Muhafazakar İttifakın Yeni Antlaşması: BAŞKANLIK – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Haziran 2015 sonrası, kurul(a)mayan koalisyon, Kürdistan’daki savaş, 1 Kasım seçimleri ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan “yeni” ittifak, coğrafyanın politik gündemleri içinde yerini aldı. Son dönemde topluma dayatılan başkanlık sistemi-referandum gündemi bu ittifakın oluşma nedeniydi. Politik yelpazenin sağında milliyetçi ve muhafazakar kulvarlarda yer alan MHP ve AKP’nin önceleri yakınlaşma, 15 Temmuz sonrası açık ittifakı şeklinde ortaya çıkan bu konjonktür, yaşadığımız coğrafyanın politik gerçekliğine oldukça aşina bir durum. Bu yanıyla da söz konusu ittifakın yeniliği, giriş cümlesinde olduğu üzere tırnak içine alınmayı hak ediyor.


Dünden Bugüne “Vatan-Millet” Cepheleri

Toplumsal muhalefeti, devletin kolluk güçleri haricinde de baskılamak amacıyla kurulan çeşitli ittifaklar-cepheler-koalisyonlar, coğrafyamızda öteden beri karşılaşılan bir durumdur. 1950’lerin ikinci yarısında, zayıflayan Demokrat Parti iktidarı, Kore Savaşı’yla belirginleşen, 6-7 Eylül ile mobilize edilen milliyetçi rüzgarla, kendi yanlılarını konsolide etmek amacıyla “Vatan Cephesi” adında milliyetçi-muhafazakar bir blok oluşturmuştu. Devletin o dönemdeki iktidar sahiplerinin bu adımı, toplumu kısa sürede kutuplaştırmaya götürmüş, toplum Vatan Cephesi’nden olanlar-olmayanlar şeklinde bölünmüştü. Dönemin en etkili iletişim aracı radyolar kullanılarak, düzenli bir şekilde haber bültenlerinde Vatan Cephesi’ne katılanların listeleri okunurken; kısa bir süre sonra TSK, gerçekleştirdiği 27 Mayıs Darbesi’nin gerekçeleri arasında Vatan Cephesi’ni de sayacaktı.

1970’li yılların ikinci yarısında ise ilkinden farklı politik tonlarda, başka bir koalisyona tanık olduk. Dönemin merkez sağ partisi olan Adalet Partisi, muhafazakar Milli Selamet Partisi ve milliyetçi cenahtan Milliyetçi Hareket Partisi’nin oluşturduğu “Milliyetçi Cephe” hükümeti temelde, o dönem yükselen devrimci mücadeleyi sindirmeyi hedefliyordu. Yine bu süreçte TC’nin Kıbrıs İşgali’nin, oluşturulan bu milliyetçi koalisyona uygun bir iklim oluşturması bekleniyordu. Milliyetçi Cephe iktidarlarıyla faşist çetelerin mobilize edilerek silahlandırılması sonucu Çorum, Maraş gibi katliamlar, söz konusu koalisyonun politik dokusuna uygun bir şekilde, “Kanımız Aksa da Zafer İslamın” nidalarıyla yapılmıştı. Milliyetçi Cephe hükümetinin ve faşist çetelerin “misyonunun” bittiği yerde ise 12 Eylül 1980 Darbesi devreye girdi.

Rejim Değişimi İçin AKP-MHP İttifakı

1 Kasım seçimleri sonrası oluşan politik tabloda AKP, referandum için yeterli sayıya ulaşamadı; ama beri yandan 7 Haziran öncesinden daha güçlü olmanın özgüveniyle, muhalefete ve Kürt hareketine karşı daha saldırgan bir ton yakaladı. Bu tonun bir üst perdesinde HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanması vardı. Bu hamle kendini muhafazakarlık üzerinden de var eden milliyetçi MHP ile ileriki süreçte yaşanacak yakınlaşmanın işareti oldu. Bu işaretin devamında ise 15 Temmuz sonrası oluşan “Yenikapı Ruhu” ortaya çıktı. Ancak bunun ötesinde, yaşanan bu yakınlaşmayı ve ittifakı, AKP’nin coğrafyanın politik havasına dayattığı rejim değişikliği ve dönüşümle birlikte değerlendirmek mümkün.

Muhafazakarlığın milliyetçiliği kapsayan baskınlığı, sağın bu iki akımını yeni bir sentezde buluşturdu. Bu yeni sentezin ittifakının dönemsel sac ayağı başkanlık-referandum gündemi olurken, kadim ortak noktası ise muhaliflere, devrimcilere, Kürtlere yönelik saldırılar ve düşmanlık olarak belirginleşti. Bu anlamda 7 Haziran seçimleri öncesi MHP tarafından dillendirilen 17-25 Aralık söylemleri sümen altı edildi. AKP’den bu “jeste” verilen karşılık ise “rabia” işaretinin tek millet, tek vatan, tek bayrak ve tek devlete evriltilmesi oldu. Bu “yeni” ittifakın, daha önceki Vatan Cephesi ve MC’lerde Kore-Kıbrıs savaşlarıyla beliren militarist motivasyonu, Suriye ve Rojava’ya yönelik savaş ve işgal olarak güncellendi.

Muhafazakarlıkla milliyetçilik arasındaki eski ve yeni ton farkları, bu topraklarda tarih boyunca gerçekleşmiş ittifaklarının “hatırına” bir kenara bırakılırken; özellikle 15 Temmuz sonrası oluşan politik atmosferde bu ittifakla belirginleşenler ise daha çok devletçilik, devrimcilere ve Kürtlere yönelik daha çok tutuklama-katliam oldu.


Emrah Tekin

[email protected]


Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 35. Sayısında Yayınlanmıştır.



The post Milliyetçi-Muhafazakar İttifakın Yeni Antlaşması: BAŞKANLIK – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/01/07/milliyetci-muhafazakar-ittifakin-yeni-antlasmasi-baskanlik-emrah-tekin/feed/ 0
“Seçim, Savaş, Koalisyon Oyalamasyon” – Emrah Tekin https://meydan1.org/2015/09/07/secim-savas-koalisyon-oyalamasyon-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2015/09/07/secim-savas-koalisyon-oyalamasyon-emrah-tekin/#respond Mon, 07 Sep 2015 11:03:28 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/07/secim-savas-koalisyon-oyalamasyon-emrah-tekin/ 7 Haziran genel seçimlerinin, sonucunda hiçbir partinin tek başına hükümet kuramaması, gündemi koalisyon görüşmelerine ve politikacıların çıkar manevralarına kilitledi. 12 yıldır iktidarını sürdüren AKP’nin bu seçimlerde tek başına hükümet kuramayacak oluşu, muhalefet partilerini harekete geçirdi. Hızla, olası koalisyon senaryoları tartışılmaya başlandı, hesaplar yapıldı, ihtimaller konuşuldu. Seçim sonuçlarını yorumlayan parti genel başkanlarının hepsi -ağız birliği edercesine- […]

The post “Seçim, Savaş, Koalisyon Oyalamasyon” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Seçim Savaş Koalisyon Oyalamasyon- Emrah Tekin

7 Haziran genel seçimlerinin, sonucunda hiçbir partinin tek başına hükümet kuramaması, gündemi koalisyon görüşmelerine ve politikacıların çıkar manevralarına kilitledi. 12 yıldır iktidarını sürdüren AKP’nin bu seçimlerde tek başına hükümet kuramayacak oluşu, muhalefet partilerini harekete geçirdi. Hızla, olası koalisyon senaryoları tartışılmaya başlandı, hesaplar yapıldı, ihtimaller konuşuldu. Seçim sonuçlarını yorumlayan parti genel başkanlarının hepsi -ağız birliği edercesine- devleti hükümetsiz bırakmayacaklarını açıklarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümet kurma görevini seçimlerden birinci parti çıkan AKP’nin genel başkanı Ahmet Davutoğlu’na ancak 32 gün sonra verdi.

AKP’nin Koalisyon Oyalamaları

Hükümet kurma görevinin verilmesi işinin olabildiğince ağırdan alınması -dillendirilmese de- partilerin tavırlarını görmeden hareket etmek istemeyen AKP’nin bir taktiğiydi. Şüphesiz bu durumun da başlıca sebepleri olarak Tayyip Erdoğan’ın iktidarını paylaşmaktan korkmasını ve AKP’siz kurulacak bir koalisyonla birlikte 17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları başta olmak üzere birçok dosyanın açılma ihtimallerini sayabiliriz.

Seçim sonrası oluştuğu iddia edilen “AKP’ye karşı %60’lık blok”un, meclis başkanlığı seçimlerinde MHP’nin HDP destekli CHP adayı Deniz Baykal’ı desteklememesi ve AKP adayı İsmet Yılmaz’ın seçilmesiyle, illüzyondan ibaret olduğu açığa çıktı. AKP’siz bir koalisyon ihtimalinin düşüklüğünü de gözler önüne seren meclis başkanlığı seçiminin ardından, Davutoğlu parti liderlerini ziyaret ederek görüşmelere başladı. Yoğunluklu olarak CHP’yle süren bu görüşmelerden sonuç çıkmadı; Davutoğlu görevi almasından 35 gün sonra koalisyonun kurulmayacağını açıkladı. Böylece TÜSİAD, MÜSİAD gibi sermaye grupları başta olmak üzere kapitalistlerin, Taksim Gezi İsyanı ve 17-25 Aralık yolsuzluk olayları ile kutuplaşan siyasi anlayışların uzlaşmasıyla sağlanacağı düşünülen ekonomik istikrar için istediği AKP-CHP “Büyük Koalisyon”u kurulamadı.

Tayyip Erdoğan: “Koalisyon Değil Başkanlık”

7 Haziran seçimlerinden sonra oluşan tabloyla tek başına iktidar olamayan AKP ve Tayyip Erdoğan, yeniden tek başına iktidar olabilmek için pek çok siyasi hamle ve manevra gerçekleştirdi. Bunlardan ilki koalisyonun kurulamaması sonucunda, 1 Kasım’da yeniden bir seçim gerçekleştirmek ve seçime kadarki süreçte devleti yönetecek seçim hükümetini kendi tasarrufunda oluşturmaktı. Bu yüzden de kurulması düşünülen seçim hükümetine MHP’den Tuğrul Türkeş’e ve HDP’den Levent Tüzel’e bakanlık teklifi götürerek partilerde çatlak yaratıp bu partilerden en az birini baraj altında bırakma amacıyla kimi siyasi hamleler gerçekleştirildi.

Tüm bu hamleler 1 Kasım sonrası oluşacak siyasi tabloda başkanlık sistemine geçiş için yeterli koltuk sayısına yönelikti. Kaldı ki Tayyip Erdoğan 7 Haziran seçimleri öncesi yaptığı konuşmalarda da başkanlık sistemine “huzur içinde geçiş” için 400 milletvekilinin verilmesi gerektiğini söylemişti. Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçişte bahsettiği “huzur”un ne anlama geldiği, devletin 20 Temmuz’daki Suruç Katliamı sonrası geçtiği savaş durumuyla anlaşıldı.

Hükümet Koalisyonundan Savaş Koalisyonuna

400 milletvekili alamayınca “huzursuzlaşan” Erdoğan, devletin yıllardır uyguladığı Kürt halkını asimile, Kürt siyasetini ise yok etme politikasını aleni bir şekilde sürdürdü. Çözüm süreci olarak adlandırılan, çatışmasızlık ve tek taraflı ateşkes sürecinde sürdürülen, sözde de olsa barış politikası terk edilerek Kürdistan’da bir savaş başlatıldı. 20 Temmuz’dan itibaren başlatılan bu savaş çerçevesinde pek çok yerleşim alanında 90’lı yıllardaki OHAL uygulamalarını çağrıştıran geçici güvenlik bölgeleri oluşturuldu, ormanlar yakıldı, sokağa çıkma yasakları ilan edildi, askeri ve siyasi operasyonlarla 1000’in üzerinde insan gözaltına alındı ve aralarında çocukların da bulunduğu 70’in üzerinde insan katledildi.

AKP, başlattığı bu savaşın “kendince” meşruiyetini kazanmaya çalışırken bir takım ittifaklar ve koalisyon arayışları içine girdi. Başkanlık sistemi noktasında kendisine bir getirisi olmadığı için kurmadığı hükümet koalisyonu yerine “savaş koalisyonu” yolunu seçti. Oluşturulmak istenen bu koalisyon 7 Haziran sonrası birden bire ortaya çıkmadı.

Seçim Vaadi Bu Kez Barış Değil Savaş!

AKP 17-25 Aralık operasyonlarının, “dış güçlerin” kendisine yönelik bir darbe girişimi olduğunu varsayarak yeni bir süreç ilan etmişti. “Yeniden milli mücadele” olarak adlandırılan bu sürecin ilk mitingini ise, o dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan, “Samsun’a çıkarak” gerçekleştirmişti.

Şimdilerde ise AKP, milliyetçi söylemine devam ederek, var olan savaşın nedenini HDP’ye verilen oylar olarak açıklıyor. Kürdistan coğrafyasını, ormanlarından kentlerine dek yangın yerine çevirmeyi amaçlayan bu devlet iktidarı, kendi sermaye gruplarının yanı sıra, kendisine “muhalif” görünen bazı medya gruplarını da fiilen söz konusu savaş koalisyonuna katmış görünüyor. 7 Haziran seçimleri öncesi HDP’ye açık destek veren bu çevreler, önceki dönemlerden aşina olunan ”6 aylık hamile eş”, ”3 aylık yeni evli asker” söylemli polis-asker cenazesi “haberleriyle” savaş çığırtkanlığı yaparak misyonlarını sürdürüyorlar. Toplumun “milliyetçi hassasiyetlerinin” yanı sıra “dini hassasiyetlerini” de kullanan devlet iktidarı, yürüttüğü bu savaşı “hak ile batılın” savaşı olarak lanse ediyor.

1 Kasım seçimleri öncesi devlet iktidarı, bu savaş koalisyonu ile topluma bir savaş vaat ediyor. “Son gerilla ortadan kaldırılıncaya dek”, “Evlatlarını da kendilerini de feda etmeye hazır”, “Amacı Allah nasip ederse şehit olmak” olan devlet iktidarının bu vaadi toplumda nasıl bir karşılık bulacak, önümüzdeki süreçte göreceğiz. Ancak 90’lı yıllardaki asker-polis cenazelerinden farklı olarak bu defa cenazelerde gözlemlenen, ”Onlar saraylarda oturup, zırhlı araçlarda gezerken, çocukları bedelli askerlik yapıyor; olan yoksulların çocuklarına oluyor. Böyle vatan sağolmasın.” içerikli, devlete ve onun savaşına yönelik tepkiler, bu savaş vaadinin toplumda bulacağı karşılığa dair büyük bir soru işareti oluşturuyor.

Meydan Gazetesi- Seçim Savaş Koalisyon Oyalamasyon - Emrah Tekin

Emrah Tekin

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Seçim, Savaş, Koalisyon Oyalamasyon” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/07/secim-savas-koalisyon-oyalamasyon-emrah-tekin/feed/ 0