The post “Elektrik Şirketleri Kaybı Kazanca Dönüştürüyor” – Oğul Akdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Faturalara yansıyan dolandırıcılıklar bununla bitmiyor. Bu itirazlardan biri de sayaç okuyan çoğu taşeron işçilerin maaşlarının da abonelerin faturasına yansıması. Yani işçilerin maaşı bile şirketten değil, aboneden çıkıyor. Sayaç okuma bedeli şeklinde faturada gözüken bu bedel, milyonlarca abone olduğunu düşünürsek, trilyonları buluyor, ancak bu trilyonlar işçilerden çok patronların cebine giriyor.
Ödenemeyen faturanın ise herhangi bir ibraza gerek duyulmadan en geç üç gün içerisinde çat diyerekten kesilmesi, hatta son ödeme tarihi geçmediği halde aynı gün açma -kapama işlem bedelinin faturaya yansıtılmasıyla, şirketler dolandırıcılıklarına her geçen gün bir yenisini daha ekliyorlar.
Ödenemeyen faturanın ise herhangi bir ibraza gerek duyulmadan en geç üç gün içerisinde çat diyerekten kesilmesi, hatta son ödeme tarihi geçmediği halde aynı gün açma -kapama işlem bedelinin faturaya yansıtılmasıyla, şirketler dolandırıcılıklarına her geçen gün bir yenisini daha ekliyorlar.
“Peki, elektriği kim kaybetti, kim kaçırdı?” sorusuna geri dönelim. Elektrik şehir hayatı için zorunlu bir gereksinim. Yani olmayınca olmuyor. Peki, elektriğin ne kadarını kim kullanıyor? TEDAŞ istatistiklerine göre net elektrik tüketiminin %16’sını teşkil eden ticaret sektörü diliminin ilk sıralarında AVM’ler var.
Yani şehir hayatının ışıltılı mabetleri. İstanbul’da, kurulu gücü 5MW (MegaWatt) olan bir AVM’nin 1 saatlik ortalama elektrik tüketimi 4MWh (MegaWatt saat) civarında. Basit bir karşılaştırma yapabilmek adına; 4 kişinin yaşadığı bir hanenin 1 saatlik elektrik tüketimi, 0,3kWh civarında. Yani bir AVM, 13.000’den fazla hanenin tükettiği elektrikten fazlasını tüketmekte. Bu belki makul görünebilir. Ancak, AVM’yi bir üretim santrali ile karşılaştırmak, daha ilginç bir durum açığa çıkaracak.
Örneğin Konya’da bulunan Bozkır Hidro Elektrik Santralinin(HES) 1 saatte üretebileceği maksimum elektrik kapasitesi, 0,08MWh’tir. Yani bahsi geçen AVM’nin tükettiği elektriği karşılayabilmek için en az 50 Bozkır HES daha gerekmekte.
Üretilen elektriğin %15’inin iletim hatlarının bakımsızlığı nedeniyle kaybedildiği, bir AVM’nin yemyeşil vadilerden daha kıymetli kılınarak canlı yaşamından daha çok önemsendiği koşullarda “elektrik kimin ihtiyacı?” sorusu ne kadar da can alıcı bir soru değil mi?
Elektriği kimin ne kadar tükettiği başlı başına bir konu. Ancak elektriğin, dağıtılmasında ve tüketilmesinde, vadilerin gasp edilmesinde, santrallerin inşaatlarında, devletin ve şirketlerin çok işine yaradığı kesin!
Oğul Akdoğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Elektrik Şirketleri Kaybı Kazanca Dönüştürüyor” – Oğul Akdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post BEDAŞ İşçileri Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Sendikalı işçilerin BEDAŞ tarafından işten atılması üzerine Meydan Gazetesi olarak BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde bekleyen direnişteki işçilerle görüştük.
Geçtiğimiz sene Mayıs ayında 2 aylık maaşlarını alamadıkları için iş bırakma eylemi gerçekleştiren 150’ye yakın BEDAŞ(Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş) işçisinden 114’ü işten atılmıştı. Atılan işçiler BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde çadır kurarak direnişe başlamışlardı. 208 gün boyunca kar, yağmur, soğuk demeden BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde direniş çadırın da bekleyen işçiler mahkeme kararıyla ana işveren BEDAŞ’a karşı işe iade davasını kazanmışlardı. BEDAŞ’ın 14 Aralık günü 1960 milyar dolar karşılığında Cengiz-Kolin-Limak ortaklığındaki girişim grubuna satılmasıyla birlikte BEDAŞ’taki işlerine geri dönmüşlerdi. Ancak işçiler özelleştirmenin ardından mahkemenin “enerji sektöründe taşeron çalıştırılamaz, geri alınan işçiler kadrolu BEDAŞ işçisidir” kararına rağmen, taşeron altında çalıştırılmaya devam etmişti.
İşbaşı yaptıktan yaklaşık 6 ay sonra BEDAŞ işçileri tekrar işten atılma ile karşı karşıya kaldı. Özelleşen BEDAŞ’ın çalışma şartlarını daha da ağırlaştırmak istemesi ve daha az maaşla yeni işçiler almak istemesi sonucunda 450 işçi işten atıldı. Atılan işçilerin %80’inin sendikalı olması da BEDAŞ’ın sendikalı işçileri tasfiye ederek sorunsuz bir sömürü düzeni kurmak istediğini açıkça gösteriyor.
Sendikalı işçilerin BEDAŞ tarafından işten atılması üzerine biz de BEDAŞ Genel Müdürlüğü önünde bekleyen direnişteki işçilerle görüştük.
“BEDAŞ Sendikal Hareketi Bitirme Çabasında”
Özcan Yılmaz 13 yıldır BEDAŞ’ta çalışıyor. BEDAŞ içerisinde sendika faaliyetleri yürütüyor ve Enerji–sen yönetim kurulunda bulunuyor.
Gazetemize konuşan Yılmaz işten atılma süreçlerini şöyle anlattı; “Şimdi tamamen sendikaları yok etme, sendikal hareketi bitirme içerisine girdiler. Görüşmelerde BEDAŞ bizim sendikalaşmayı yok etme gibi bir niyetimiz yok diyor ama sen gelip de BEDAŞ içerisinde çalışan, sendikanın 26 yöneticisini işten çıkartırsan bu, sendikalaşmayı engellemeye yönelik bir harekettir. Geçen sene de 208 günlük bir direnişin ardından işe iade davalarımız açılmıştı. Davayı biz kazanmıştık. BEDAŞ ders almamış olacak ki hala hukuksuzluğa devam ediyor. İş haklarımızı verip, tazminatlarımızı ödeyip işten atması hukuki olabilir; fakat BEDAŞ burada kanun dinlemezlik yapıyor ve haklarımızı dahi vermeden bizleri işten atıyor. Çalışmak bizim hakkımızdır, sen beni çıkartıp yasal olmayan bir şekilde yerime başka bir işçi koyarsan olmaz.”
“Mahkemelerle Bizleri Oyalamak İstiyorlar”
BEDAŞ’ın mahkemelerle işçilerin bekleyişini uzatmak ve yıldırmak istediğini söyleyen Yılmaz; “BEDAŞ bize diyor ki haklarınız için mahkemeye başvurun biz de verelim. Böyle şey mi olur, bu zaten bizim hakkımız bize vermek zorundasın, biz neden mahkemeye başvuralım. Yasalar var, iş kanunu var sen bunu uygulamayıp herkesi işten atıyorsan bu BEDAŞ’ın mafyavari tavrıdır.” şeklinde konuştu. Hala içeride kalan maaşları olduğunu söyleyen Yılmaz “Haklarımız için meşru şekilde mücadele ediyoruz hakkımız neyse onu alacağız.” dedi. Birkaç kez BEDAŞ ile görüşme yapıldığı BEDAŞ’ın ilk olarak sadece 35 kişiyi almayı kabul ettiğini söyleyen Yılmaz “Biz bunu kabul etmiyoruz, ya hepimiz ya hiçbirimiz, hedefimiz budur. Eğer BEDAŞ bizleri çalıştırmak istemiyorsa, tazminat haklarımızı verecek bunun başka yolu yok. Biz buraya kuru kuru bağırıp gitmek için gelmiyoruz, bu direşin sonuçlarını almadan hiçbir yere gitmeyeceğiz. İster maddi olsun, ister tekrar işe dönmek olsun, hakkımızı almadan dönmeyeceğiz. Son olarak söylemek istiyorum ki mücadele devam sonuna kadar edeceğiz.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
“Maaşlarımız Ödenseydi Murat Göçmen Aramızda Olurdu”
BEDAŞ işçisi Umut, 2 yıldır saat okuma işçisi olarak çalışıyor.
Umut, süreci hakkını arayan sendikalı işçileri pasifize ederek, işçilerin örgütlülüğünün kırılmak istenmesi olarak değerlendiriyor. Geçen seneki 208 günlük direnişin kazanımla sona ermesiyle BEDAŞ’ın yeni patronlarının bu örgütlükten korktuğunu söylüyor. Atılan 450’ye yakın işçinin %80’inin sendikalı olması da bunun açıkça bir göstergesi. Umut “208 günlük direnişin ardından çıkan mahkeme kararıyla ana işveren BEDAŞ’ın kadrolu çalışanları olarak kesinleşmiş karar çıkmıştı. Ama bizi hala taşeron altında çalıştırıyorlardı” diyor. Atılan diğer işçiler gibi Umut’un da Ağustos ayında alması gereken maaş verilmemiş, o da diğer işçiler gibi bayramda evine para götürememiş. Umut, geçen sene 208 gün beraber direndikleri Murat Göçmen’in de parası olmadığı için ilacını alamadığını ve yüzden yaşamını yitirdiğini söylüyor. “Murat Göçmen arkadaşımızın bir önceki direnişten kalan sigorta borcu da bulunmaktaydı. Ödeyemeyecek durumdaydı. Maaşı da ödemediği için ilacını alamadı. Eğer maaşı ödenseydi, Murat aramızda olacaktı.
Umut BEDAŞ’ta iş koşullarının ağırlaştırıldığını söyleyerek “İşçi sayısı azaltılıyor bölgelerdeki işler aratılıyor. İşçilere tazminatları dahi verilmiyor en azından tazminat hakları verilse bir nebze olsun rahatlayacağız. Ama bunu bile yapmıyorlar. Şu an için biz işlerimizi geri istiyoruz. İşçilerin yüzde 95’i kalifiye elemandır işin fazla olması değil, ücretlerin durumu bizim için sorun. İşçi maaşları indiriliyor, işçilerin işi arttırıyor. Görevimiz olmayan işler bizlere yaptırılıyor. BEDAŞ’la görüşmelerimiz devam ediyor ama 208 günlük direnişten çıkardığımız deneyimle görüyoruz ki BEDAŞ bir oyalama politikası güdüyor. İşçileri BEDAŞ önünden uzaklaştırma çalışmasında. Bizim burada illegal bir şey yapmak gibi bir niyetimiz yok sadece hakkımızı istiyoruz.” dedi.
“Evimize Ekmek Götüremediğimiz İçin Eşinden Boşanan Arkadaşlarımız Oldu”
Direnişin uzun sürmesiyle işçilerin çok sorunlar yaşadığını belirten Umut “Burada nişanlı işçiler nişanlarını attılar, evli arkadaşlar boşanma durumuna geldiler, boşanan arkadaşlarımız bile oldu. Bu insanların istedikleri tek şey, evlerine ekmek götürebilmek bunun dışında bir şey istemiyoruz.” dedi.
Şirketin özelleştirme sonrasında da mevcut çalışanların aynen çalıştırılmak zorunda olması ve mahkemenin “BEDAŞ işçisi taşeron değil kadrolu çalışandır” kararına rağmen haklarımız verilmezse her yola başvuracaklarını söyleyerek “Biz dedik ki BEDAŞ’a ekmek yedirtmeyeceğiz. Eğer ki bir yerde hukukun üstünlüğü tanınmıyorsa, anayasanın verdiği haklar tanınmıyorsa ve bir insan açsa her yola başvurur.
BEDAŞ’ta çalışan arkadaşlarla karşı karşıya gelmek istemeyiz ama bir insanın elinden ekmeği alırsanız ve bu ekmek yasal yollarla geri verilmiyorsa, buradaki işçiler ekmeğini almak için yasal, yasal olmayan bütün yollara başvuracaklardır.” dedi.
1 Ağustos’ta İşten Atılmamalarına Rağmen Direnişteki İşçilere Destek Olmak İçin İş Bırakan BEDAŞ İşçileri
Uğurcan 20 aydır BEDAŞ’ta çalışıyor ve Enerji-sen üyesi. Uğurcan “Özelleştirme olduğundan dolayı Cengiz-Kolin-Limak şirketleri BEDAŞ’ın işletmesini 36 yıllığına aldı. İşçilerle çalışamayacağını zaten daha önceden söylüyordu, ama öncelikle sendikalıları çıkartacaktı. Sendikalı işçilerin yüzde sekseni işten çıkartıldı. Benim gibi on-on beş işçi de işten çıkarılmamamıza rağmen, bu yüzden iş başı yapmadık.” diyor.
Şirketin, direnişin gücünü kırmak için bazı işçilere direnişten çekilmesi karşılığından maaşlarını ödemeyi teklif ettiğini söyleyen Uğurcan “Görüşmeler sonrasında uzlaşmaya varılmaması halinde
okuma ve kesme işini engelleyebiliriz, çeşitli eylem yollarına başvurabiliriz” diyerek; görüşmelerin olumlu geçip geçmemesini dışarıda bekleyen işçilerin kalabalık olup olmamasıyla alakalı olduğunu, bu yüzden direnişi daha kalabalık ve hareketli hale getirmeye çalıştıklarını söyleyerek sözlerini sonlandırıyor.
Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.
The post BEDAŞ İşçileri Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post SÖMÜRÜ ZiRVESi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kapitalizmin yeni iş modelleri, bu modellerin hukuki kapsamı, pratikleri, bu iş modellerinin gelecekteki sektörleri ve şirketlere kazandıracakları üzerine 29 Ağustos’ta, Divan Otel’de “Taşeronlar, Alt işverenler, Tedarikçileri Zirvesi”ismiyle bir toplantı yapıldı. Bu zirvede, Taşeron ve Tedarikçi Hizmet İş Sözleşmeleri, Önemli Kriterler; Taşeron Karlılık Arttırma ve Yüksek Verim Alma Uygulamaları; Gelecekte Taşeron ve Tedarikçi Uygulamaları ve Taşeronlaşacak Bölümler, Sektörler; Alt İşveren (Taşeron) Yasal Hak ve Yükümlülükleri; Taşeron ve Tedarikçiler için Satın Alma ve Kalite Bölümü Yaklaşımları ve Başarılı Uygulamaları başlıklı oturumlar gerçekleştirildi. İş dünyasının yoğun ilgi gösterdiği bu zirvede, holding yöneticilerinden hukuk danışmanlarına, çalışma bakanlığı müfettişlerinden akademisyenlere kadar pek çok farklı çevreden katılımcılar tarafından “Yönetimsel, Hukuksal, Finansal Sorunlar, Çözüm Önerileri ve Başarılı İş Kriterleri” adı altında sunumlar gerçekleştirildi. Bu sunumlarda, büyük balık küçük balık metaforu örneği ile kapitalizmin yeni iş modelinin ipuçları verildi. “Büyümenin sonu yok, büyük balıklar, artık, paylaşmaktan başka bir yolun kalmadığını anlıyor”diye anlattıkları modelle taşeronluk sisteminin istenen profili, katılımcı şirketlere ve onların patronlarına öğretildi.
Paylaşma mı, pay etme mi?
Kapitalizmin doğası gereği kar üzerine kurulu olduğu gerçeği değişmediğine göre, bahsi geçen paylaşmanın gerçekten bir paylaşma olmasından ziyade; yeni iş modeline göre oluşacak yeni sermaye birikimini pay etme girişiminden başka bir çaba olmadığı görülecektir. Nitekim zirvede tanımlanan ve uygulanması istenen model, üretim sürecini parçalayarak hem sorumluluğun hem de karın farklı şirketlere pay edilmesi, böylelikle dinamik bir model görünümü altında sermayenin devamlılığı ve hareketliliğinin garanti altına alınmasıdır.
Yeni taşeron modelinin büyük şirketler tarafından ortaya atılmasındaki bir diğer önemli neden de şirketlerin haksız ve hukuksuz uygulamalarından kolaylıkla sıyrılabilecekleri bir kamufulaj özelliği taşıması. Yani, çocuk işçi çalıştırdığı için suçlanan ve bu nedenle hem prestij hem de kar kaybına uğrayan Nike, bu işleri alt işveren görünümündeki bir firmaya devrederek, kendine yönelen bu basıncın kolaylıkla üstesinden gelecektir. Ya da dünya içme suyu kaynaklarının önemli bir kısmına sahip olan Coca Cola Şirketi, bu varlıklarını değişik şirketlere “pay ederek” daha masum bir görüntü sergileyebilecektir. Taşeronluk sisteminin daha önce uygulanmadığı sektörlerde de yakın bir gelecekte uygulanacak olması, bu toplantıda konuşulan başlıklardan bir diğeriydi. Farklı birçok sektörü hedefleyen bu yeni sömürü sistemiyle, taşeron sistemini iyileştirerek daha verimli sömürü alanları yaratmak hedefleniyor. İşçi ölümlerinin, işten atılmaların, kölece çalışma koşullarının normalleştirildiği bu coğrafyada uygulamaya konulacak yeni modelle, büyük şirketler sömürülerini daim kılmak için bel bağladıkları taşeron sistemini daha da geliştirmeyi amaçlıyor. Sermayenin devamlılığı ve hareketliliği yanında sömürüyü de devamlı kılacak olan bu yeni modelle, paylaşmacı, ekosistemi önemseyen, işçi haklarına duyarlı taşeron kılıfının ardına gizlenen asıl şey ise büyük şirketlerin kapitalizmden pay kapma yarışı oluyor.
“Taşeronlaşmayı iyileştirme zirvesi” ne Süreyya Paşa Hastanesi’nde yaklaşık iki aydır direnen taşeron işçilerinin mücadelesini, ne gerekçesiz bir şekilde işten atılan ve buna karşın direnişe geçen Kiğılı işçisi Didem Sorhun’un mücadelesini, ne de 200’ü aşkın gündür direnişte olan Hey Tekstil işçilerinin mücadelesini sonlandıramayacaktır. Kapitalistler düzenledikleri zirvelerle taşeron sömürüsünü normalleştirerek sürekli kılmak isteseler de direnen işçileri mücadelelerinden vazgeçiremeyeceklerdir.
The post SÖMÜRÜ ZiRVESi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Darkmen Tekstil’de İşçiler Direne Direne Kazanacaklar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>yemek yesin ve çalışsınlar.”, “O adam Alevi, o adam sizi kötü yola sokar.” gibi hakaretlerle karşılaştılar. Patronların
bu tavırları ve 30 Ağustos günü işten atılmaları nedeniyle Darkmen işçileri direnişe başladı. 4 Eylül günü Güngören Stadı önünde toplanan işçiler, “Darkmen Fabrikasından Atıldık Haklarımızı İstiyoruz! Direnen Darkmen İşçileri! ” yazılı pankart açarak “İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız” “Direne Direne Kazanacağız” sloganları ve “Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek, İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız, Direne Direne Kazanacağız”dövizleriyle yürüdü. İşçiler Darkmen Tekstil önüne geldiklerinde bir basın açıklaması okundu. Eylem sürerken DARKMEN patronlarından Mehmet Dak, işçilerin üzerine arabasını sürerek işçileri ezmeye çalıştı. Darkmen işçileri her cumartesi direnen HEY Tekstil, Roseteks, BEDAŞ, Kiğılı işçisi Didem Sorhun ve İMO’dan işten atılan Cansel Malatyalı ile beraber Taksim Meydanı’ndan Galatasaray’a yürüyor.
The post Darkmen Tekstil’de İşçiler Direne Direne Kazanacaklar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>