The post BEKARET: Kırmızı Kanın Azizliği – Zeynep Kocaman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bekaretin kutsallığı bir kadının yaşamında oldukça önemlidir. Çünkü bekaret kadın için kirlenmemiş, el değmemiş, alnının akı, yani ahlaklı ve “namuslu” kalmanın ön koşuludur. Bekaret, ancak ve ancak resmi belgeyle onaylı evlilikle bir erkeğe teslim edildiğinizde ortadan kalkabilir. Şayet kendi rızanızla bekaretinizi bir başkasına teslim ederseniz bu, toplumsal ahlak kuralları çerçevesinde kabul edilemez bir anlayıştır. Böyle bir durumda sizin ahlakınızdan sorumlu toplumun, erkeğin namusuna el değdirmiş olursunuz ve kirli bir geçmişle geleceğe adım atamaz hale gelirsiniz. Bekaret bir kadının yaşamında asla kaybedilmemesi gereken bir zırh gibidir.
Bekaret ancak evlendiğinizde gerdek gecesi denilen o mahrem alanda kaybedilebilir. Hayalimizde canlandırırsak ya da bir film karesini düşünürsek hemen gözümüzün önüne geliverir gerdek gecesi. Telli duvaklı, kırmızı kuşaklı, eli kınalı gelin, baba evinden koca evine bekaretiyle teslim edilir. Baba evinin şerefi ve namusu bele sıkıca bağlanan o kırmızı kuşak aynı zamanda temizliğin ve bekaretin sembolüdür. Bekaret teslim alındığı gece, hakkı verilerek geri teslim edilir. Bu hak baba evinin namusunun da bir garantisidir. Yani hak çarşafa bulaşan kırmızı kanın azizliğiyle devredilmiş ve devralınmıştır. Bu alış veriş kutsaldır.
Bekaret kutsaldır; genç kızlıktan kadınlığa adım attığınızın bir ifadesidir. Yani toplum bunu böyle ifade eder. Anneler kız çocuklarına böyle öğretir. Genç kız olmak bekaretimizle kutsanır. Genç kızlıktan kadınlığa geçince yani kadın olunca bekaret elden gitmiştir artık. Yani evlenip boşanınca, dul kalıp başka bir erkek gönlünüzü alınca, 18’inde çok sevip ilişkiye rıza verince, taciz ve tecavüz gibi saldırılara maruz kalınca ya da sadece denemek istediğinizde bekaret artık işe yaramaz. Bir kere elden gittiyse, asla geri dönüşü yoktur. Böyle bir durumda kirletilmiş olan ya da kirlenmiş olan diyelim kadının yaşamı bin bir zorluğu barındırır. Çünkü topluma ve erkeğe ispatlayacak hiçbir şeyiniz kalmamıştır, sevginizden başka. Değersizleşebilir ve ötelenebilirsiniz. Kendinizle yüzleşmekten bile kaçabilirsiniz. Bekaret bir kadın için, yaşadığı toplumda asla kaçamayacağı bu yüzleşmenin kendisidir.
Kadının namusu, erkeğin elinin kiri
Yaşadığımız toplumda kadın olmanın gereklilikleri vardır. Kadın bu gerekliliklere uygun yaşamalıdır. Bu gereklilikler toplum tarafından belirlenir ve belli durumlara göre farklılıklar gösterir. Bu durum “genel” bir çerçevenin belirlenimidir. Çoğu zaman kişinin rızası dışında gerçekleşen örneklerle, özellikle de ataerkil anlayışın sonucu olarak kadın üzerinde ciddi bir baskı mekanizması oluşturur. Bu toplumsal değer yargıları kadını belirli bir kalıba hapseder. Bu yargının ölçüsü ise toplumsal ahlaktır. Kadın, hem bu değer yargılarına hem de yaşadığı toplumun ahlak ölçüsüne uygun bir yaşam tarzını benimsemek zorundadır. Kadının ataerkil bir toplumda bunlar dışında başkaca bir şansı da yoktur. Bekaret bu toplumlarda kadın tarafından sahiplenilmesi gereken bir zorunluluk olarak tanımlansa da erkek açısından bir zorunluluğu ifade etmez. Bekar erkeğin bekaret sorunu yoktur. “Erkeğin elinin kiridir, yıkar geçer” gibi sözler toplum içerisinde sıkça duyulur. Dolayısıyla erkek, toplum içerisinde kadının maruz kaldığı değer yargıları ve ahlak ölçütü dışında başkaca mağduriyetler yaşasa da kadın doğrudan ortaya çıkan bu zorunlulukların bir öznesidir.
Biyolojik Özne
Kadın toplumsal olarak da biyolojik olarak da “ahlaklı” olmak zorundadır. Bekaretin korunması, bu ahlakın ölçüsüdür. Bekaret ve kızlık zarı doğrudan ilişkilidir. Kızlık zarının hasara uğramış olması, kadında bekaretin bozulduğuna kanıt olur. Ancak kadınlarda ve ergenlik sonrası kızlarda sadece kızlık zarını inceleyerek cinsel ilişkiye girildiğine dair bir sonuca varmak mümkün değildir. Kızlık zarı vajina bölgesine darbe, jimnastik gibi sportif aktivitelerde ve benzeri durumlarda zarar görebilir ve bu zarın yırtılması bekaretin “bok yoluna gitti”ğinin resmidir. Kızlık zarının anatomik olarak bilinen hiçbir fonksiyonu yoktur. Bu doku ilk cinsel ilişki sırasında anatomik yapıya göre esneyip genişler veya *laserasyona uğrar ve kanar. Her 1000 kadından 1’i kızlık zarı olmadan doğmaktadır ve yine yapılan araştırmalara göre kadınların yarıya yakınında ilk cinsel ilişki sırasında kanama olmamaktadır. Bu gibi veriler düşünüldüğünde kadınlar, yaşadıkları toplumsal anlayışa ve bu anlayışın uygulayıcısı erkeklere kendilerini kanıtlamak zorunda bırakılırlar.
“Sen kız değil(mi)sin”
İlk cinsel ilişki sonrasında kızlık zarı yırtılmayan ve laserasyona uğramayan bir kadın ilişkiye girdiği erkek tarafından çoğu zaman aşağılanmaktadır. “Sen kız değil misin yoksa?” ya da “Benden başka hayatında kaç kişi var” gibi peşi sıra sorulara maruz kalan kadın, kendini aynı zamanda bir erkeğe kanıtlama çaresizliğine düşer. Ola ki ilişkide kan boyutu mevcut, çaresizlik kadar bu kandan onurlanma duygusu da kadın açısından son derece aşağılayıcıdır. “Artık benim namusumsun” ya da “Bekaretini ben aldım, seninle evleneceğim” gibi sözler kadını erkeğe koşulsuzca teslim eder. Esas sorun erkeğin ne hissettiği değil, kadının tüm bu yaşanan durumlarda kendini nasıl hissettiğidir. Yani “sen kız değil misin yoksa?” sualindeki anlık telaş ve korku.“Bekaretini ben aldım, seninle evleneceğim” sorusundaki anlık kaygı ve huzur. Halbuki tüm bu duygular toplumun kadına empoze ettiği hissiyatlardan başka bir şey değildir. Kadın erkeğin bakışı ve toplumun bu entegre anlayışı sonucu zaten kendi hissiyatlarını çoktan terk etmiştir.
“Doktor derdime bir çare dik şu zarı”
Bu hissiyatların çoğu zaman korkunç ve bir o kadar da tuhaf sonuçları vardır. Kadın birlikte olacağı erkeğe aynı zamanda kendini bekaretiyle kanıtlamak zorundadır. Bekaretini kaybetmiş bir genç kızın olası bir ilişkide bunun bilinmesi durumda aşağılanıp, terk edilmesi ihtimali olağandır. Çoğu erkek “benden önce yaşadıkların sadece seni ilgilendirir” sözlerini sarf etse de yaşananlar genellikle bu şekilde sonuçlanmaz. Bu konuda istisnalar görülse dahi kadının cinsel ilişkileri yaşamındaki erkek tarafından ısıtılıp defalarca önüne servis edilir. Yaşadığımız toplumda ataerkil baskı mekanizması içerisinde yaşamaya mecbur bırakılan kadınlar bazen tuhaf yöntemlere başvurabilirler. Bunlardan biri kızlık zarı dikimidir. Çözümü bu yönteme başvurarak aşmayı planlayan çoğu kadın aslında olumlu sonuç alsa da sorunun kaynağını gözden kaçmakta, kaçırılmaktadır. Yani zar dikilir dikilmesine de mesela sadece zar olsa…
“Namusum kaç para eder”
Ahlaki yargılar bütünü felsefede etik olarak tanımlanır. Tıp alanında etik son derece önemli bir meseledir. Doktor ve hasta ilişkisi de bu etiğe uygun şekilde oluşturulur. Ancak günümüzde sağlık sektörü ve çalışanları, bu etiğin tamamen dışında başka uygulamalara devam ediyorlar. Artık hastaneler, doktorlar ve diğer sağlık personelleri hastayı iyileştirmek dışında ceplerini doldurup kendi yaşamlarını iyileştirme gayretiyle hareket ediyorlar. Bu gayretin kaynağı olarak para, sektörün belirleyicisi haline gelerek “hasta değilse bile sen hasta et” anlayışını geliştiriyor. Belki de tıp sektöründe en çok para kazanan uzmanlık alanı olarak bilinen kadın doğum uzmanları bile sadece daha çok kazanmak uğruna, etik olandan çok uzak yöntemlere başvuruyorlar. Bu konuda son dönemlerde kadın örgütleriyle, hükümet arasında yoğun tartışmalara vesile olan kürtaj meselesi aklımıza gelecektir. Ancak biz bu konuyu “kadının kararıdır” ve “bir başka yazının konusudur” diyerek atlayıp, bekaret kontrolü ve kızlık zarı dikimi meselesine taşıyacağız.
İs-te-mi-yo-rum!
Geçtiğimiz aylarda Edirne’de cinsel istismara uğrayan yaşlan 12 ile 13 arasında değişen 3 kız çocuğunu, Çocuklar istemediği için muayene etmeyen Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürcan Altun, “Görevi ihmal ve adli görevi kötüye kullanmak” suçlarından 3 aydan 1 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı. Çocukların muayene olmak istemediğini söyleyen Prof. Dr. Altun, “Tıp etiği ve çocuk hakları sözleşmesi uyarınca zorla beden muayenesi yapılamaz” diyerek kendini savundu. Çünkü bütün tıp etikleri, bütün yasalar vesaire dışında da bir insanın vicdanı hiç kimseyi arzusu dışında zorla muayene etme ve bedenine istemediği bir işlemi hakkına sahip olamaz. Ancak bekaret kontrolü denilen şey, günümüzde cinsel saldırıyı raporlamak gibi yasal süreçlerde istenilen ve zor kullanılarak gerçekleştirilen bir uygulamadır. Yani kadının yasal süreçlerde dahi kendi lehine elindeki tek kanıt bekaretidir. Cinsel saldırıya maruz kalan fiziksel ve psikolojik anlamda geri dönülmez bir zarara uğrayan kadın bekareti bozulmadığı takdirde yasal olarak tabiri caizse “kalite kontrol” aşamasından sonra topluma iade edilir. Prof. Dr. Gürcan Altun’un örnek davranışı, bir doktor kararından öte son derece insani bir karar olmuştur.
“Zorla güzellik olmaz”
Muayene olacağım diyerek “bana bekaretimi geri ver doktor” diyen kadınların sayısı da bir hayli fazla. Kızlık zarı dikimi denilen operasyonlar genellikle özel muayenehanelerde yapılıyor ve operasyon ücreti oldukça yüksek. Aynı zamanda birçok jinekoloğun sitesinde “dilerseniz kalıcı kızlık zarı onarımı ile birlikte aşırı büyümüş (labia minüslerin), küçük dudakların estetik olarak küçültülerek (labioplasti) ve güzel bir görünüme kavuşması da mümkün” ibaresine rastlama ihtimalinizde oldukça yüksek.
Bir taraftan da bu konuda uzmanlar arasında etik tartışmalar dönüyor. Büyük kesim ilk gece cinayetlerini önlediği düşüncesiyle bu operasyonların hayati olduğu vurgusunu yapıyor. Yani “kızlık zarı hayat kurtarır” önermesiyle bu operasyonları gerçekleştiriyorlar. Diğer kesim ise bizim baktığımız açıdan bakıyor meseleye; “Bekaret, yaşadığımız toplumda kadın üzerinden yükselen baskının bir sonucudur, reddedilmelidir” diyor. Azınlığın bu söylemi, çoğunluğa oranla kabul görmese de insani olan şey bu baskının reddedilmesidir.
Yüzleşme
Kadınların içine düştükleri çaresizliğe şöyle bir göz atmak için bu jinekologların sitelerindeki yorumlara bakmak yeterli. “Evlendiğimde eşim fark eder mi?”, “Ya kanamassa?”, “Kızlığımı kaybettim kaç para eder?” sorularıyla dolu bu çaresizliği anlamak içinse bu yorumlara bakmak dışında kendimizle yüzleşmemiz kaçınılmaz.
Kendi kendimize yönelteceğimiz öncelikli sorulardan biri ; “Namusum kaç para eder?” sorusundan ziyade, “Kimsenin namusu olmadığımda ne olur?“ sorusudur.
*laserasyon: yırtık şeklinde yara
Zeynep Kocaman
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 10. sayısında yayımlanmıştır.
The post BEKARET: Kırmızı Kanın Azizliği – Zeynep Kocaman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>