The post ”YALINAYAK Çiçeklerimizi Aldılar Önce” — Vahap Güler appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Zamanı geri sarıyoruz; son durak 12 Eylül 1980’ler… Çiçeklerimizi aldılar önce. Hani şu zindanda çay demi ile yaratılan toprakta yeşertilen çiçeklerimizi… Kovalar, leğen, çekpaslar; onların başına gelenleri ve gelecek olanları saymıyorum artık…”
(Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nden tutsak Özlem Özdemir’in Görülmüştür ekibi tarafından yayınlanan mektubundan)
Yaşadığımız topraklarda Temmuz 2015’ten bu yana yoğunlaşan savaş süreciyle beraber, hapishanelerdeki hak ihlallerinin de had safhaya ulaştığını söyleyebiliriz. 7 Haziran öncesinde yaklaşık 3.000 olan devrimci tutsak sayısının, sonrasında 9.000 civarına yükseldiği biliniyor. Bir yandan sayının artmasıyla gerekçelendirilen sürgünler çoğalıyor; diğer yandansa tutsaklara uygulanan işkence sıklaşıyor, tecrit büyüyor.
“Gizli” ibaresi iliştirilen belgelerle gerekçelendirilen baskın aramalar yapılıyor. Bu aramalarda 3 kitaptan fazlası gasp ediliyor. Kıyafetler alınıyor “fazla” olduğu gerekçesiyle; bağlama, saat, kırtasiye malzemeleri gibi kişisel eşyalar da. Yalınayak çıkarılıyor tutsaklar koğuştan çıkmaları gerektiğinde. “Beyaz TV izleyin, Milliyet-Hürriyet okuyun” deniliyor; televizyonlardan “bazı” kanallar siliniyor, devrimci yayınların tutsaklara ulaşması engelleniyor. Vileda, çekpas, süpürgeler alınıyor koğuşlardan, sapları 75 cm olacak şekilde kısaltılarak geri veriliyor; kısa saplı aletlerle temizlik yaptırılarak bel ve sırt bölgelerinde sağlık sorunları oluşmasına zemin hazırlanıyor. Türlü bahanelerle havalandırma ve iletişim cezaları yağdırılıyor. Daha önce havalandırmalara takılan ve tutsaklar tarafından kırılan kameralar yeniden gündeme geliyor. Sayamadığımız daha niceleri…
Hilti’yi bilir misiniz? Asfalt delerken çıkardığı sesle beynimizi de delen alete denir, bazen de darbeli matkaplara. Balyoz kadar güçlü değildir her bir darbesi, ancak ağır bir balyoz darbesiyle kırılıp delinemeyecek cisimleri delebilirsiniz Hilti’nin hafif ama sık darbeleriyle. Yavaş yavaş delersiniz. Devlet, devrimci tutsaklar için de, Hilti taktiğiyle zamana yayılmış bir imha politikası uyguluyor çoğu zaman.
Devrimci tutsakların dışarıya gönderebildikleri mektuplar ve ailelerinden alınan haberlerle Giresun, Edirne, Osmaniye ve Şakran hapishanelerinin, yeni uygulamalar için seçilmiş pilot alanlar konumunda olduğu ortaya çıkmıştı. Bu durumun gündemleşmesinin ardından, 06.06.2016 tarihinde İHD, ÇHD, TİHV ve ÖHD’nin tarafından ortak bir “Aliağa 4 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde Yaşanan Hak İhlalleri Raporu” yayımlandı. Rapor, Şakran hapishanesinde (İzmir Aliağa 4 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi) devrimcilerin kaldığı koğuşlardaki işkenceyi gözler önüne serdi.
“…Bu koğuşlardan B-13 koğuşunda, 30 Mayıs günü sabah saatlerinde, 20-25 gardiyanın yaptığı sayım sırasında yaşanan bir tartışma sonrasında, gardiyanların mahpusları darp ettikleri mahpusların beyanı ve gösterdikleri darp izleri…” şeklinde ifade edilen olay, yaşananlardan sadece bir tanesiydi. Yine aynı raporda “…fiziki saldırı, psikolojik baskı, tehdit, kaba dayak, çıplak arama, küfür; ayrıca, 7 aydır tecrit var.” deniliyor. Bahsi geçen sistematik işkencelerin ardından, 03.06.2016 tarihinden itibaren 13 devrimci tutsak (Abbas Kaya, Delil Tekin, Erkan Tamir, Fahrizat Tutan, Ferhat Demirbaş, Halil Solmaz, İlhan Tursun, Kadri Gözhan, M. Emin Dağ, Müslüm Şahin, Nihat Baymış, Osman Furuncu, Ömer Akdağ) süresiz/dönüşümsüz açlık grevine başladı. Bu direnişi kırmak için pek çok yöntem denendi, deneniyor. Devrimci tutsakların kaldığı koğuşlar dağıtıldı mesela. Açlık grevi direnişçilerine tuz, şeker, limon, meyve suyu -bazı günler su bile, “bittiği” gerekçesiyle- verilmiyor. Muayene için doktor gelmiyor; arada bir kilo kontrolü, nabız ve tansiyon sayımı yapılıyor. Rutin işleyişin her anına yayılan işkencelere rağmen, direniş kırılamıyor.
Şakran’daki tutsakların da önce çiçeklerini almışlar bu arada. Hani şu zindanda çay demi ile yaratılan toprakta yeşertilen çiçeklerini. Dört yan betonken umuttur ya filizlenen çiçek, o yüzden almışlar. Umudu alamamışlar ama: Şakran başta olmak üzere hapishanelerde direniş sürüyor.
Vahap Güler
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayınlanmıştır.
The post ”YALINAYAK Çiçeklerimizi Aldılar Önce” — Vahap Güler appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” İki Arada Bir Derede Katliamın Gölgesinde Talan Projeleri” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yaşadığımız topraklar art arda katliamların karanlığına gömülmüşken; adalet, özgürlük ve barış isteyenler acı ve öfke içinde cenazelerde buluşuyorken; insanlar panik ve korku içinde birbirlerine “Bize ne oluyor?!” diye sorarlarken birileri de işlerini tıkır tıkır yürütmeye devam ediyor. Devlet ve suç ortakları şirketler sizi öldürmekle yetinmeyeceğiz, yaşadığınız doğayı da başınıza yıkacağız, her yeri betona bulayıp adeta yaşam adına ne varsa yok edeceğiz der gibi talan ve katliam planlarını harfiyen uygulamayı sürdürüyorlar.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı “Müjde”yi Verdi: 3. Nükleer İğneada’ya
Katliam bir devlet geleneğidir. Katliamı bazen bombayla, bazen ağır silahlarla, bazen uçaklarla, bazen de tıpkı Çernobil, Fukuşima ve daha adını sayamadığımız irili ufaklı birçok “nükleer santral” ile de gerçekleştirebilirsiniz. Bu toprakların efendileri de nükleer projelerini peşi sıra uygulamaya devam ediyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alaboyun, “Üçüncü nükleer santralin Kırklareli İğneada bölgesinde yapılması planlanıyor. Firmalarla görüşmeler devam ediyor” açıklamasıyla bizlere 3. nükleerin müjdesini verdi.
Bir Müjde de Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’ndan: Akdeniz’de 3725 Tane Talan Projesi
Böylesine karanlık günlerden geçerken, devlet erkanı boş durmuyor, müjdeler birbirini izliyor! Başta Karadeniz olmak üzere, yaşadığımız coğrafyanın her bir yanını envai çeşit enerji santralleriyle donatan devlet ve şirketlerin ağzı şimdi de Akdeniz için sulanıyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Isparta’da Güneydoğu Anadolu Projesi’nin bir benzeri olarak Akdeniz Gelişim Projesi (GEP) hazırladıklarını belirterek, burada 3725 tesis yapacaklarını duyurdu. Sözlerine esprili (belki alaycı daha doğrudur) bir şekilde devam eden Eroğlu, “Buraya gelirken Afyonkarahisar’dan kaymaklı lokum getirecek halim yoktu. Buraya heybem dolu yatırımlarla geldim… 6 aylık çalışma neticesinde nereye ne yapılacak bunları belirledik. 2019 yılına kadar 266 baraj ve gölet, 440 sulama tesisi, 32 içme suyu tesisi, 850 dere ıslahı tesisi, 1299 köprü ve ağaçlandırma gibi yatırımlar yapılacak” dedi. Yaşanan katliamın ardından adeta bir komedyen edasıyla boy gösteren bakan, Isparta’nın güllerini, talan projeleri kapsamında yapmayı planladıkları göletlerle özdeşleştirerek keskin edebiyat yeteneğini de göstererek, “Isparta, Isparta olalı böyle barajlar göletler yapılmadı. Isparta artık güller ve göller diyarını yanı sıra barajlar ve göletler diyarıdır” dedi.
Yeşil Yol’un İlahi Amaçları
Karadeniz’deki son talan projelerinden biri olan “Yeşil Yol” ise geçtiğimiz günlerde Başbakan Davutoğlu tarafından ilginç bir şekilde savunuldu. Davutoğlu Karadeniz’de yaptığı bir konuşmada “Yeşil Yol (…) doğaya ulaşıp rabbimize şükretmek için” diyerek meseleyi ilahi bir açıdan değerlendirdi ve “Bunların dini, imanı para…” deyişinin ete kemiğe bürünmüş hali olarak tarihe geçti.
Daha proje aşamasındayken bir talan projesi olduğu ve izlediği güzergâh boyunca yaşam adına ne varsa yok edeceği aşikar olan “Yeşil Yol” hepimizin de hatırlayacağı gibi köylüler tarafından engellenmek istenmiş; iş makineleri birkaç defa durdurulmuş, yaşlı kadınlar askerler tarafından yerlerde sürüklenmiş ve nihayetinde ağır silahlarla donanmış askerlerin eşliğinde şirket tarafından inşaata başlanmıştı.
Fakat Davutoğlu böyle düşünmüyor ya da fantastik bir romanın mistik bir kahramanı olduğunu düşünüyor ve saçmalamaya devam ediyor: “Dünyanın her yerinden insanlar gelsin Karadeniz’in yaylalarına aşık olsun, havasında şifa bulsun diye bu projeyi yapıyoruz. Türkiye’nin her köşesindeki çevre aşıkları olan bizler adına söylüyorum; bizler sarı çiçekle konuşan Yunus Emre’den ilham almışız. Tek bir sarı çiçeğin ezilmesine izin vermeyiz. Tek bir yaylanın tarumar edilmesine izin vermeyiz. Kötü yapılaşmayla o doğanın bozulmasına izin vermeyiz. O yollar doğayı bozmak için değil, doğaya ulaşıp rabbimize şükretmek için yapılıyor. Yeşil Yol bu felsefeyle yapılmaya devam edecek.”
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce: Beton makinesinin sesinden büyük keyif alıyorum
Çevre Bakanı İdris Güllüce ise İstanbul Esenler’de katıldığı bir açılışta yaptığı açıklamalarla, devleti temsilen “çevreleri”ne hangi gözle baktıklarını açık etmiş oldu. Çevre Bakanı: “Beton makinesinin sesi bu ülkede hiç eksik olmasın. Ben inşaat mühendisiyim, beton makinesinin sesinden çok keyif alırım. Böyle pat… pat…pat… vurdukça… Türkiye kalkınıyor. Kalkınacak, gelişecek. Türkiye 2023, 2071 hedeflerine gidiyor… Biraz sonra o beton pompası vurmaya başlayacak. Birilerine rağmen Türkiye kalkınacak. Rabbim bu ülkeyi hep böyle kalkındırsın. Silah seslerinin yerine, terörün yerine, insanların birbirine acımasızlığı yerine beton santrallerinden beton çıksın ve o beton santrallerinin betonlarını beton pompaları insanlara güzel güzel evler, havaalanları, yollar, otobanlar yapsın!”
Halbuki biz çevre bakanından yaptıkları pislikleri örtmek için usulen de olsa -ki her zaman öyle olur- yeşile övgü beklerken; kendileri derelerimizi kurutan, ormanları yerle bir eden yaşam alanlarımızdan bir silindir gibi geçen “beton”a karşı histerik aşkını dile getiriyor.
Katliamı takip eden son bir hafta içerisinde yapılan tüm bu açıklamalara baktığımızda “Siz bizimle dalga mı, geçiyorsunuz?” diye sormamak elde değil. Bu açıklamaların, toplumun birçok duyguyu bir arada yaşadığı ve dikkatinin çok başka noktalara çekildiği böyle bir zamanda yapılması oldukça manidar ve aynı zamanda son derece umursamaz ve pespayecedir.
Açık, net ve tereddütsüz bir şekilde söylüyoruz, komik değilsiniz, zeki ya da edebi hiç değilsiniz! İğrençsiniz, katilsiniz; Ankara‘da ölen yoldaşlarımızın, derelerin, ağaçların, havanın, hayvanların, tüm doğanın katilisiniz. Çok sevdiğiniz beton makinelerinin sesi eşliğinde, öve öve bitiremediğiniz duble yolların arasında, yaşadığımız toprakların her bir yanına dizilmiş enerji santralleri ve saya saya bitmeyecek talan projelerinizle beraber yok olup gideceksiniz. Doğanın ve katlettiğiniz tüm yoldaşlarımızın öfkesi, yaşadığınız her an ensenizde olacak. Yaptığınız hiçbir katliam, gevrek gevrek sırıtarak söylediğiniz hiçbir yalan, hiçbir söz unutulmayacak!
Özgür Erdoğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” İki Arada Bir Derede Katliamın Gölgesinde Talan Projeleri” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>