birleşmiş milletler – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 16 Nov 2020 15:00:37 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Ödüllendirilen Açlık https://meydan1.org/2020/11/16/odullendirilen-aclik/ https://meydan1.org/2020/11/16/odullendirilen-aclik/#respond Mon, 16 Nov 2020 14:26:30 +0000 https://meydan.org/?p=66580 World Food Programme (WFP) olarak bilinen Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı, yürüttüğü projeler dolayısıyla geçtiğimiz günlerde Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Böylelikle BM bu ödülü 12. kez almış oldu. Nobel Vakfı’nın ödüle layık gördüğü ve esasında tamamen çözümsüzlükler üzerine kurulu ilişkilerle yürütülen programa, Dünya Gıda Programı’na farklı bir perspektiften bakalım. Kuruluşu ve Amacı Program, […]

The post Ödüllendirilen Açlık appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
World Food Programme (WFP) olarak bilinen Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı, yürüttüğü projeler dolayısıyla geçtiğimiz günlerde Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Böylelikle BM bu ödülü 12. kez almış oldu. Nobel Vakfı’nın ödüle layık gördüğü ve esasında tamamen çözümsüzlükler üzerine kurulu ilişkilerle yürütülen programa, Dünya Gıda Programı’na farklı bir perspektiften bakalım.

Kuruluşu ve Amacı

Program, Birleşmiş Milletler’in 1960 yılında Gıda ve Tarım Örgütü Konferansı’ndan sonra ABD’deki Food For Peace (Barış İçin Gıda) programının direktörü George McGovern’ın önerisiyle, “doğal afetler, savaşlar gibi nedenlerle yaşanacak acil ve insani gıda ihtiyaçlarını gidermek” amacıyla 1961 yılında Roma’da kurulmuştur. İlk faaliyetini 1963 yılında gerçekleştirmesinden sonra 1965 yılında kalıcı olarak çalışmaya başlamıştır. Dünya üzerindeki açlığı sıfıra indirmeyi amaçladığı söylenen programın 2018 yılı için açıkladığı raporda belirtilen en büyük finansörlerinden ikisinin dünya üzerindeki açlığı yaratan başlıca güçlerden ABD ve AB olduğu bilinmektedir.

Sorunlu Ortaklıklar

2001’den günümüze değin ABD’nin Afganistan’a, 2003’te Birleşik Krallık ile birlikte Irak’a saldırmasının ardından yıllar sonra dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nı yürüten Condoleezza Rice, her iki saldırının da bu ülkelere demokrasi götürme amaçlı yapılmadığını açıklamıştı. Saldırının hemen ardından WFP Irak’a insani yardımları TC üzerinden ulaştırmıştı. Aynı dönemde WFP ile pazarlığa oturan TC, 1998’de kapatılan temsilciliği 2003 yılında tekrar faaliyete sokmuştu ve 31 Aralık 2004’te insani yardımın son bulmasıyla temsilcilik işlevini yitirmişti. WFP’nin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nde Irak’ın önemli ilerleme kaydetme potansiyeline sahip olduğunu belirtmesinin yanında, nüfusunun yarısından fazlasının yoksulluk sınırında yaşadığı satırları da yer almaktadır. WFP’nin de Irak’ta yaşanan savaş kaynaklı yoksulluğu, bu yoksulluğa sebep olanların sağladığı fonlarla kapatmaya çalıştığı gözlemlenmektedir.

WFP’nin bir başka sorunlu ortaklaşması ise Türkiyeli şirketlerle gerçekleşmektedir: Eczacıbaşı ve Limak Holding. Bu şirketlerin yanı sıra Gates Vakfı’nın da yer aldığı Sosyal Kalkınma Amaçları Etki Hızlandırıcı Programı çerçevesinde geçtiğimiz yıl 6-8 Temmuz’da İstanbul’da gerçekleştirilmiş olan bir etkinlikte “Hedef, yerlerinden edilmiş kişilere yardım etmek, dezavantajlı kitlelere destek vermeye odaklanıyoruz; mültecilerin potansiyeline inanmalı ve yatırım yapmalıyız.” gibi söylemler ön plana çıkmıştı. Başta Suriye’ye yönelik olmak üzere dahil olduğu savaşlar sebebiyle insanların yerlerinden edilmesinde rol alan TC’nin kendisine yakın olan bu şirketler vasıtasıyla göçmenlerin yaşadığı sorunların giderilmesine yönelik programa dahil olmaya çalışması, devletlerin ve BM’nin çokça yaşadığı türden çelişkilere bir başka örnek olmuştur.

Ayrıca daha sorunlu bir başka WFP ilişkisi BM’nin benzeri programlarının da daimi finansörü olan Bill ve Melinda Gates Vakfı ile kurulmuş olandır. Gates Vakfı’nın çeşitli kapitalistlerin de desteğiyle GDO’lu tohumları yaydığı ve bunu biyoteknoloji adıyla maskelemeye çalıştığı bilindiği halde Dünya Gıda Programı’yla tekrar bir etkinlikte buluşması dikkat çekicidir.

Yeşil Devrim ve Gates Vakfı

Yeşil Devrim, 1960 yılından sonra geleneksel tarım yöntemlerini sönümlendirip genetiği değiştirilmiş tohumları ve bu tohumlardan elde edilecek üretimi destekleyen bir süreçtir. Elde edilecek üretimler hususunda ise geleneksel tarıma oranla daha çok gübre ve suya ihtiyaç duyulmaktadır. İhtiyaç duyulan suyun ekim için kullanılmasından kaynaklı olarak içilebilir su kıtlıklarının yaşandığı ve bununla birlikte yerel üretimin Yeşil Devrim sürecinde yok olduğu veya derin hasarlar aldığı bilinmektedir. Bu süreç ekilebilir alanın arttırılmak istenmesiyle birlikte var olan ormanların yok edilmesiyle sonuçlanmıştır. Geleneksel tarım yöntemleri suyun daha verimli kullanılmasına ve yer altı varlıklarının kendini dengelemesine olanak tanırken yeni sistem ihtiyaçlarının karşılanması adına var olan yer altı ve yer üstü varlıklarının sonuna kadar sömürülmesi gerekliliğine dayanmaktadır. Dolayısıyla Yeşil Devrim ile birlikte su kıtlığının daha fazlalaşmış olduğunu söylemek mümkün.

Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın bahsi geçen Yeşil Devrim’in neresinde yer aldığına gelecek olursak Bill Gates’in bahsi geçen ilişkiler ağında bilindiği kadarıyla fon sağlayıcı konumda olduğu görülmektedir. Zira bu bağlantıyı kendisi de yalanlamamış, hatta genetiği değiştirilmiş tohum ve bitkilerin iklim değişikliklerini telafi ettiğini öne sürmüştür. Fakat Yeşil Devrim ile birlikte öne çıkan bu tohumların kullanılması Hindistan ve Meksika gibi ülkelerde kuraklığı arttırmışken Gates Vakfı’nın aynı yöntemleri kullanmayı düşünerek dahil olduğu AGRA’nın (Growing Africa’s Agriculture) farklı bir sonuç vermesi düşünülemez.

Çözümsüzlük

WFP’nin insani yardım adı altında gündem ettiği gıdaya erişim konusu, yazıya başlamamızdaki en önemli nedenlerden biriydi. Peki WFP gıdaya nasıl erişmektedir? WFP’nin dağıttığı gıdaya erişimi BM’nin açtığı ihaleleri gerekli kuruluşlarla ilişkilendirmesiyle başlayıp kabul edilen ihracatçı firma veya kuruluştan istenilen gereksinimlerin temin edilmesiyle son bulan bir süreçtir.

BM bu ihalelerde çocuk işçi çalıştırmama, silah kaçakçılığı yapmama gibi belirli kriterleri gözettiğini belirtmektedir. Fakat konu kendisine fon sağlamak olduğunda bu kriterleri gözetmemesi BM’nin temel çelişkisini ortaya koymaktadır. Bu çelişki yerkürenin farklı coğrafyalarında ortaya çıkan toplumsal, ekonomik, ekolojik ve siyasi sorunların yaratılmasındaki payının büyüklüğü ile ilişkilidir.

BM böylesi öncelikleri her yerde gözetmeyerek halihazırda çözümü sağlayamayacağını itiraf da etmiş olmaktadır. Açlığı yaratan ve savaşları başlatanlardan yine açlığı dindirmesini ve savaşları bitirmesini beklememek gerektiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Nobel Vakfı’nın da açlığın, yoksulluğun, savaşın çözümündeki katkıları sebebiyle verdiğini iddia ettiği ödül esasında sorunun kendisine; açlığa, yoksulluğa, savaşa verilmektedir. Açlık ödüllendirilmektedir.

Sergen Saka

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.

The post Ödüllendirilen Açlık appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/11/16/odullendirilen-aclik/feed/ 0
21. YY Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Birleşmiş Milletlerin Aklanma Örgütü Unicef – Selahattin Hantal https://meydan1.org/2019/06/19/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-birlesmis-milletlerin-aklanma-orgutu-unicef-selahattin-hantal/ https://meydan1.org/2019/06/19/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-birlesmis-milletlerin-aklanma-orgutu-unicef-selahattin-hantal/#respond Wed, 19 Jun 2019 17:49:26 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/19/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-birlesmis-milletlerin-aklanma-orgutu-unicef-selahattin-hantal/ Büyük bir yıkım demek olan savaşlardan sonra hep “barışçıl” yeni bir dünya inşaa edilmek istendiğini görürüz. Fakat bunu yapmak isteyenler, savaşları da kendi çıkarlarına göre çıkaran aktörlerin kendileridir. Medeniyet tartışmalarının ayyuka çıktığı, modernizmin bilimle kutsanarak yüceltildiği yakın dönem tarihinde hiçbir büyük söylem savaş siyasetine çözüm bulamamıştır. Aksine bu söylemlerle savaşlar kutsanmıştır. Milliyetçilik, din, kimlik çatışmaları […]

The post 21. YY Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Birleşmiş Milletlerin Aklanma Örgütü Unicef – Selahattin Hantal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Büyük bir yıkım demek olan savaşlardan sonra hep “barışçıl” yeni bir dünya inşaa edilmek istendiğini görürüz. Fakat bunu yapmak isteyenler, savaşları da kendi çıkarlarına göre çıkaran aktörlerin kendileridir. Medeniyet tartışmalarının ayyuka çıktığı, modernizmin bilimle kutsanarak yüceltildiği yakın dönem tarihinde hiçbir büyük söylem savaş siyasetine çözüm bulamamıştır. Aksine bu söylemlerle savaşlar kutsanmıştır. Milliyetçilik, din, kimlik çatışmaları gibi kavramlardan beslenen savaş siyaseti; belki en çok bu kavramların hiçbirine ait olmadan dünyaya gelen çocukları etkilemiştir.

Çocuklar hem içine düştükleri savaş travmasını yaşamakta hem büyümekte oldukları her an tahrip olan yaşam alanlarında savaşın gerçekliğine, sosyal ve ekonomik adaletsizliklere maruz kalmaktadırlar. Yetişkinlerin mahvetmekte olduğu dünyada geleceklerinin muğlak olduğu günler yaşamaktadırlar. Beslenme, barınma ve temel beceri gelişimi gibi durumlardan mahrum kalmaktadırlar.

Günümüzde uluslararası üst bir örgüt olarak varlığını sürdüren Birleşmiş Milletler ve bünyesinde bulunan sosyal ve ekonomik organlar, görünürde çeşitli alanlarda çalışmalar yaparak uluslararası barışın ve yardımlaşmanın tesis edilmesi amacını taşımaktadır. Bu durum çok da şaşırtıcı değildir çünkü bu yapılara küresel yıkımın aktörleri tarafından yüksek miktarlarda fonlar sağlanmaktadır ve küresel barış söylemi, böylesine çelişkili dinamiklerin üzerine kurulmuştur.

Birleşmiş Milletler’e bağlı olarak çalışan yardım kuruluşlarının en önemlilerinden biri UNICEF’tir. UNICEF, diğer bir deyişle BM Çocuklara Yardım Fonu dünya üzerinde birçok devlette bürosu bulunan bir yardım kuruluşudur. Kötü koşullarda yaşamakta olan ve dünyanın farklı yerlerindeki yaşıtlarıyla benzer koşullara sahip olamayan çocukların yaşam standartlarının iyileştirilmesi iddiasıyla bağış kampanyaları düzenlemekte olan kuruluş, uzun vadede bu duruma sebep olan aktörlerin ifşa edilip onlara karşı tepki gösterilmesini engellemektedir. Bunda en büyük pay sahibi bağlı bulunduğu BM’nin açmazlarında boğulduğu devletler siyaseti ve keza UNICEF kurgusunun politik ve mali çelişkileridir.

Bu aktörlerin fütursuzluklarına hâlâ devam edebiliyor olmaları, BM’nin ve ona bağlı kuruluşların ne kadar geçersiz olduklarını ispatlar haldedir. Sömürü, ötekileştirme, ayrımcılık ve savaşlar BM ve ona bağlı kimi yardım kuruluşlarının varlığıyla beraber olumlanmaktadır. Yani çocukların yaşadıkları sorunların kökenini ortadan kaldırmadan yalnızca yardım etme algısı, bir anlamda yeni sömürüler ve yeni savaşlara zemin de oluşturmaktadır. Bugün, BM yalnızca olumsuz sonuçları onarmaya çalışarak göz boyamaktan öteye gidemiyor.

Küresel Barış Meselesinde Devlet Siyasetinin Yarattığı Çelişkiler

BM, devletlerin hükmettikleri alanların “meşru” kural koyucuları ve koruyucuları olduklarını kabul eder. Milletler Cemiyeti ve BM gibi devlet üstü yapılar barış için dünya ittifakını amaçladığını söylese de karar alma sürecinde, beş daimi üyenin (Fransa, İngiltere, Rusya, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri) kararları veto hakkı bulunduğundan küresel bir ortaklığın kurulması oldukça zorlaşmakta ve hatta neredeyse imkansızlaşmaktadır. Bu sebepten ötürü üye devletler bu beş daimi devletin üstünlüğüne ve onların stratejilerine hizmet eder konumda kalmaktadırlar.

Milletler Cemiyeti’nden BM’ye Devlet Siyaseti Açmazları

Bugün dünya barışını sağlamaya çalıştığı iddiasına sahip BM’nin öncülüne baktığımızda karşımızda Milletler Cemiyeti’ni görmekteyiz. Milletler Cemiyeti 1. Dünya Savaşı’nın galip devletleri tarafından oluşturulan bir cemiyet iken BM’nin kuruluşu da benzer şekilde gerçekleşmiştir. 2. Dünya Savaşı’nın kazanan devletlerinin bir dizi konferansı sonucu BM ortaya çıkmıştır.

Milletler Cemiyeti misyonunu tamamlayamayan başarısız bir örgüttür. Zira temel hedeflerinin arasında dünya barışını sağlamak vardır. Fakat örgütün çalışır vaziyette olduğu dönemde 2. Dünya Savaşı’nın çıkması engellenememiştir.

Milletler Cemiyeti’nin muhatap olduğu devletler durmaksızın kendi egemenliklerindeki alanları müdafaa etmek yahut bayındır hale getirmek, hatta yeni alanlara hükmedebilmek için çıkarcı siyasetlerini sürdürmüşlerdir. Kurulan düzende her ülkenin yaklaşımının pragmatist bir boyutu vardır. “Daimi dost, daimi düşman yoktur” siyaseti hüküm sürmüştür. Neticede ise Milletler Cemiyeti misyonunu yerine getirememiştir ve 2. Dünya Savaşı’nın bittiği sırada yerini BM’ye bırakmıştır. Hukuki varlığı 1946’da son bulan cemiyetin malvarlığı ve arşivleri BM örgütüne aktarılmıştır.

BM: Dünya Siyasetindeki Etkisiz Eleman

BM, sistemini oluşturan 30’u aşkın kuruluş aracılığıyla 2. Dünya Savaşı sonrasında, dört ana amaç deklare etmiştir. Bunlar, uluslararası barış ve güvenliği korumak; devletler arasında dostça ilişkiler geliştirmek; uluslararası ekonomik, sosyal, kültürel, insani sorunların çözümünde işbirliği yapmak ve temel insan hak ve özgürlüklerine gerekli saygının gösterilmesini teşvik etmektir.

51 üye ile kurulan BM’nin şu sıralarda 200’e yakın üyesi bulunmaktadır. Bu da onun evrenselliği açısından yakaladığı en önemli avantajdır. Fakat yine de örgütün yaptırım gücü dünden bugüne yetersizdir. Etki edebildiği meseleler devletlerin yaşadıkları küçük çaptaki krizlerde görülmektedir. Ekonomik ve siyasal açıdan güçlü devletlerin aktör olduğu krizlerde etkisiz bir konumda kalınmaktadır.

Filistin ve İsrail Devleti

Filistinliler, İsrail Devleti’nin sıkıştırdığı bir kara parçasında büyük bir oranda İsrail’e ve diğer devletlere bağımlı bir halde yaşamaktadırlar. Filistin, İsrail işgalinden önce Birleşik Krallık tarafından yönetilmiş bir bölgedir. Birleşik Krallık manda rejimi çerçevesinde 1922 yılından 1947 yılına dek Filistin’de idari kontrolü elinde tutmuştur. Fakat bu dönemde dünya savaşı, katılan devletleri ekonomik açıdan zora sokmuştur. Birleşik Krallık da bu durumdan etkilenen devletler arasındadır. Bundan ötürü savaş döneminde ve sonrasında ada dışında etkisiz kalan devlet, yetkisini devretmek istemiştir. Nihayetinde 18 Şubat 1947’de Filistin’de devam eden yetkisini bırakıp meseleyi BM’nin hükmüne teslim etmiştir. Fakat o günden bugüne geçen zaman, Filistinliler’in İsrail’in baskısı altında yaşamaya zorlanması sonucundan başka bir şey getirmemiştir.

Bugün, Filistinliler tarihsel ve dinsel hısımları konumunda bulundukları yeni yapıya muhtaç halde yaşamaktadırlar. Kötü koşullar sebebiyle on binlerce Filistinli iş aramak için çeşitli yollarla İsrail’e ve başka coğrafyalara geçmiştir. Ek olarak, Filistin ekonomisi birçok unsur bakımından İsrail’e bağımlı haldedir. İsrail’in uyguladığı denetim yöntemleri iki taraf arasındaki adaletsizliği iyice derinleştirmektedir. 

Bosna Katliamı

BM’nin yakın dönemdeki bir başarısızlığı da Bosna Katliamı’nda görülmüştür. 20. yüzyılın sonlarında gerçekleşen Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Sırplar ve Hırvatlar, Bosna Hersek’i işgal etmek için saldırılar düzenlemişlerdir. Bölgede yaşanan savaşta BM’nin bu tarz hadiselerde esasında ne kadar etkisiz bir kurum olduğu açıkça görülmüştür. 1992-1995 yılları arasında yaşanan savaşın doruk noktası 1993 yılında BM Güvenlik Konseyinin kararıyla Srebrenitsa’nın güvenli bölge olarak ilan edilmesiyle yaşanmıştır. Bu kararın amacı BM’nin güvencesiyle savaş ortamından yalıtılmış bir halde olan bu yerleşim yerinde insanların korunmak istenmesidir. Kararın ardından yapılan uygulamalardan biri, bölgedeki Müslümanlara ait olan silahların Barış Gücü tarafından güvenlik gerekçesiyle toplatılmasıdır. Bölge BM’nin var olduğu bir alan, yani savaş dışı bir yer olarak varlığını sürdürmüştür. Dolayısıyla dokunulmazdır. Fakat gerçekler bu şekilde gelişmemiştir. BM Koruma Gücü’nün koruması altında olan bu bölge Sırplar tarafından kuşatılıp saldırıya uğramıştır. 11 Temmuz 1995’te Sırp gücü güvenli bölgeyi işgal etmiştir. Enteresandır ki BM Koruma Gücü bölgeden çekilerek görevlerini yerine getirmemiştir. Srebrenitsalılar tüm dünyanın gözünün önünde ölüme terk edilmiştir. Yaşanan olaylarda 8 bin Bosnalı katledilmiştir.

Bir Savaş Sonrası Müdahale Aktörü Olarak BM ve UNICEF

BM’nin tarihsel arka planını, misyonunu ve başarısızlıklarını izah ettikten sonra örgütün bütçesine de ayrı bir bölüm açmak gerekmektedir. Zira bütçenin gerçekliği BM’nin içinde bulunduğu durumu tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir. Bu noktada BM’nin yalnızca uluslararası hukuki bir araç halinde çalışmalarını sürdürdüğü, savaş sonrasında kurulan düzenin -yazımızın başında bahsini ettiğimiz gibi- “kazananlar tarafından” kurulup idare ediliyor olduğu görülecektir.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre 2016’da dünyada toplam 1 trilyon 686 milyar dolar askeri harcama yapılırken; bunun üçte birinden fazlası, 611 milyar dolar ile ABD tarafından gerçekleştirilmiştir. ABD’yi sırasıyla; Çin, Rusya, Suudi Arabistan, Hindistan, Fransa, Japonya, Almanya ve Güney Kore takip etmektedir. BM’nin bütçesine bakıldığında uluslararası barışı sağlamaya yönelik çalışma yürüttüğü iddia edilen bir yapının askeri harcamalar karşısında büyük çaresizlik yaşadığı görülmektedir. Örgütün 2008-2009 bütçesi 4,17 milyar dolar iken, 2016-2017 yılı bütçesi 5,4 milyar dolardır. 2008-2009 yılı bütçesi ABD vatandaşlarının, bir yılda saksı bitkileri ve kesme çiçekler için harcadığı para miktarına eşittir. (Barış gücü bütçesi ise ayrıdır. 1 Haziran 2007 ile 30 Haziran 2008’e kadar olan süre için 6,8 milyar dolar olarak belirlenmiştir.) Şöyle bir gerçek vardır ki uluslararası askeri harcamaların yıllık tutarı BM sistemindeki tüm kuruluşların 65 yıllık bütçesine eşdeğerdir. Ayrıca BM’nin etkisizliğinden dem vuran ABD’nin yardımlarını azaltacağını haber etmesi de akıllarda yer eden bir başka meseledir. ABD, BM’nin uluslararası siyasete ne türden bir etkisinin olduğunu bildiğinden yardım için ayırdığı parayı azaltma tehdidini rahatça yapabilmektedir. ABD, yakın dönemde yapılan Kudüs oylamasında aleyhine çıkan karar sonrasında da benzer bir açıklama ile gündeme gelmiştir. Ayrıca ABD, uluslararası barışı bu derece tehdit ettiği siyaset arenasında UNICEF’e de oldukça yüklü bağışlar yapmaktadır. Sadece 2002 yılında 282 milyon dolar bağış yapıldığını biliyoruz. Enteresandır ki ABD, 2003 yılının mart ayında Irak işgalini başlatmıştır. Çocukların hayat şartlarını “önemseyen” ve UNICEF’i destekleyen ABD’nin, Orta Doğu’daki çocukları bu durumdan ayrı tuttuğu görülmektedir. Ayrıca Irak’ta yüz binlerce sivilin ölümüne sebep olan ABD’nin “Şok ve Dehşet Operasyonu” olarak bilinen saldırıları dünya televizyonlarından canlı olarak yayınlanmıştır. Ne BM ne herhangi bir siyasi aktör bu vahşeti engelleyebilmiştir.

UNICEF sadece ABD’den destek alan bir kuruluş değildir. Gelirinin büyük bir kısmını devletlerden; kalan kısmını ise birtakım şirketlerden, kuruluşlardan, bankalardan ve bağışçılardan elde etmektedir. Destekçilerinin arasında ING Bank, Barclays, P&G, Marks&Spencer, IKEA, Sony gibi şirketler vardır. Ayrıca UNICEF’in şu anki başkanı Henrietta Fore’un, önceki kariyerinde Exxon Mobil’in yönetici kadrosunda yer aldığını belirtmek gerekir. Exxon Mobil, sera gazı salınımında en büyük rolü oynayan enerji şirketlerinden biridir.

UNICEF’in milyon dolarlık bütçelerinin başındaki yöneticiler uluslararası şirketlerden gelip tekrar şirketlere giderler. Örneğin önceki başkanlardan Ann Veneman, anne sütünü engelleyecek ürünleri pazarladığı için 1977’den beri boykot edilen Nestle şirketinin yönetim kuruluna girmiştir. Nestle 1990’lardan beri Güney Afrika’da milyonlarca çocuk işçinin çalıştığı kakao çiftliklerinden alım yapmış ve hala yapmaya devam etmektedir, hatta buradaki insan tacirleriyle işbirliği nedeniyle dava edilmiştir.

Şurası bir gerçekliktir ki devletlerin “meşru” kural koyucu olarak var oldukları egemenlik alanlarında bulunan yoksul ve ezilen çocuklara destek, UNICEF tarafından sağlanmaktadır. Bu durumun bir yardım kuruluşu aracılığıyla yerine getirilmesi sağlanarak esas aktörün kimler oldukları gizlenmektedir. Ayrıca insanları bağışçı statüsünde kendine bağlayan UNICEF diğer açıdan bu insanların süregelen adaletsizliklere karşı iyi niyetlerini teslim ettikleri mücadeleci (!) bir kuruluş olarak var olmaktadır. Fakat UNICEF sistemin açmazlarına karşı mücadeleci olmaktan ziyade, sistemin onarıcısı konumundadır. Gelgelelim geniş bağlamda UNICEF’in var olan düzene karşı oluşacak tepkileri absorbe ettiği de inkar edilemeyecek bir gerçekliktir. Bu hem kendisini fonlamakta olan devletleri rahatsız edemeyecek yöndeki bağımlılığından hem protesto potansiyelini oluşturan insanların iradesini bu kuruluşa teslim etmesinden yükselen bir gerçekliktir.

Sonuç

BM 70 yıldır hâlâ dünya barışını sağlayamamasını üye devletlerin alınan kararlara uymamalarına olduğu kadar örgütün ekonomik kaynaklarının yetersizliğine de bağlamaktadır. Böylelikle örgüte daha çok katkı verilmesi gerektiğini vurgulayan yetkililer, BM’nin varlığının devam etmesi gerektiğini savunuyorlar. Onlara göre böylesi bir örgüte her zaman ihtiyaç olacaktır.

Savaşların yarattığı tahribatların onarılması iddiasıyla oluşturulan çatı örgütlerinin ve onlara bağlı yardım kuruluşlarının başarılı olamadıkları ortada. Aslında başarılı olmaları da beklenemez. Zira bu örgütü oluşturan devletlerin tutumları birbiriyle çelişiktir. Her devlet, küresel çapta dünyayı ilgilendiren herhangi bir meselede önceliği dünyanın tümüne göre değil, kendi politik, ekonomik ve çoğunlukla da askeri çıkarlarına göre belirlemekte ve ona göre hareket etmektedir. Dolayısıyla şurası açık görünmektedir ki uluslararası barışın sağlanması, varolan devletli sistem değişmeden mümkün değildir.

UNICEF-Logo.jpg

Selahattin Hantal

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.

The post 21. YY Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Birleşmiş Milletlerin Aklanma Örgütü Unicef – Selahattin Hantal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/19/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-birlesmis-milletlerin-aklanma-orgutu-unicef-selahattin-hantal/feed/ 0
Birleşmiş Milletler Koordinatörü Panos Moumtzis’in Açıklamasına Göre Bu Yıl 700 Bin Suriyeli Göç Etti https://meydan1.org/2018/04/10/birlesmis-milletler-koordinatoru-panos-moumtzisin-aciklamasina-gore-yil-700-bin-suriyeli-goc-etti/ https://meydan1.org/2018/04/10/birlesmis-milletler-koordinatoru-panos-moumtzisin-aciklamasina-gore-yil-700-bin-suriyeli-goc-etti/#respond Tue, 10 Apr 2018 14:59:35 +0000 https://seninmedyan.org/?p=34959 Birleşmiş Milletler Suriye Bölgesel İnsani Yardım Koordinatörü Panos Moumtzis, sadece bu yıl 700 bin Suriyelinin ülkede yaşanan savaş sebebiyle evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. “…Suriye’deki siviller korkunç bir şiddete tanıklık ediyor. Hastaneler, mahalleler, okullar sürekli saldırı altında. İnsanlar her gün ya ölüyor ya da yaralanıyorlar. 2018’in ilk 3 ayında gerçekleşen saldırılar, 2017 yılını bile […]

The post Birleşmiş Milletler Koordinatörü Panos Moumtzis’in Açıklamasına Göre Bu Yıl 700 Bin Suriyeli Göç Etti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Birleşmiş Milletler Suriye Bölgesel İnsani Yardım Koordinatörü Panos Moumtzis, sadece bu yıl 700 bin Suriyelinin ülkede yaşanan savaş sebebiyle evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı.

“…Suriye’deki siviller korkunç bir şiddete tanıklık ediyor. Hastaneler, mahalleler, okullar sürekli saldırı altında. İnsanlar her gün ya ölüyor ya da yaralanıyorlar. 2018’in ilk 3 ayında gerçekleşen saldırılar, 2017 yılını bile geçmiş durumda…”

 

The post Birleşmiş Milletler Koordinatörü Panos Moumtzis’in Açıklamasına Göre Bu Yıl 700 Bin Suriyeli Göç Etti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/04/10/birlesmis-milletler-koordinatoru-panos-moumtzisin-aciklamasina-gore-yil-700-bin-suriyeli-goc-etti/feed/ 0
20 Mart, BM Mutluluk Günü! https://meydan1.org/2018/03/19/mutsuzluk-insan-beyninin-kuculmesine-oluyor/ https://meydan1.org/2018/03/19/mutsuzluk-insan-beyninin-kuculmesine-oluyor/#respond Mon, 19 Mar 2018 15:33:19 +0000 https://seninmedyan.org/?p=32724 20 Mart, Birleşmiş Milletler tarafından 2012 yılında “Dünya Mutluluk Günü” olarak ilan edilmişti. “İnsanların mutluluğu hatırlamaları” için ilan edilen Mutluluk Günü bugün birçok STK tarafından kutlanıyor. Mutluluk Günü yaklaşırken, bilim insanları “mutluluk” meselesine ilişkin bir dizi veri açıklamayı sürdürüyor. Özellikle mutsuzluk ve insan beyni arasındaki ilişkinin merkeze alındığı çalışmalar, uzun süreli mutsuzluk yaşayanların beyninde küçülme […]

The post 20 Mart, BM Mutluluk Günü! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

20 Mart, Birleşmiş Milletler tarafından 2012 yılında “Dünya Mutluluk Günü” olarak ilan edilmişti. “İnsanların mutluluğu hatırlamaları” için ilan edilen Mutluluk Günü bugün birçok STK tarafından kutlanıyor.

Mutluluk Günü yaklaşırken, bilim insanları “mutluluk” meselesine ilişkin bir dizi veri açıklamayı sürdürüyor. Özellikle mutsuzluk ve insan beyni arasındaki ilişkinin merkeze alındığı çalışmalar, uzun süreli mutsuzluk yaşayanların beyninde küçülme meydanda geldiğini belirtiyor. Mutluluğun, insan direncini hem psikolojik hem de biyolojik rahatsızlıklara karşı koruduğu vurgulananlar arasında.

Yarın, Dünya Mutluluk Günü. Bugünü mutluluk günü ilan edenlerin de içlerinde bulunduğu küresel kuruluşların, devletlerin, kapitalistlerin yarattığı bir ortamda, ezilenler için mutluluk bile yaşanması gereken bir dayatma. Tüm bu iktidarların bahşettiği bu güne karşı, mutsuzluğa ve umutsuzluğa karşı mutluluğun ve mutsuzluğun ne zaman yaşanacağını en iyi ezilenler bilir!

The post 20 Mart, BM Mutluluk Günü! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/03/19/mutsuzluk-insan-beyninin-kuculmesine-oluyor/feed/ 0
BM Güvenlik Konseyi, Suriye’de Bir Ay Ateşkes Kararı Aldı https://meydan1.org/2018/02/25/bm-guvenlik-konseyi-suriyede-30-g-ateskes-karari-aldi/ https://meydan1.org/2018/02/25/bm-guvenlik-konseyi-suriyede-30-g-ateskes-karari-aldi/#respond Sun, 25 Feb 2018 06:52:48 +0000 https://seninmedyan.org/?p=30002 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’nde görüşülen ve Suriye’de bir ay “insani ateşkes” talep edilmesini isteyen karar tasarının oylanması birçok kez ertelenmesinin ardından dün oylamaya geçilebildi.  Oylama sonucu  Suriye’de en az 30 gün sürecek ‘insani ateşkes’ tasarısı oy birliğiyle kabul etildi.  

The post BM Güvenlik Konseyi, Suriye’de Bir Ay Ateşkes Kararı Aldı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’nde görüşülen ve Suriye’de bir ay “insani ateşkes” talep edilmesini isteyen karar tasarının oylanması birçok kez ertelenmesinin ardından dün oylamaya geçilebildi.  Oylama sonucu  Suriye’de en az 30 gün sürecek ‘insani ateşkes’ tasarısı oy birliğiyle kabul etildi.

 

The post BM Güvenlik Konseyi, Suriye’de Bir Ay Ateşkes Kararı Aldı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/25/bm-guvenlik-konseyi-suriyede-30-g-ateskes-karari-aldi/feed/ 0
Birleşmiş Milletler Yemen İçin Kıtlık Alarmı Verdi https://meydan1.org/2017/11/09/birlesmis-milletler-yemen-icin-kitlik-alarmi-verdi/ https://meydan1.org/2017/11/09/birlesmis-milletler-yemen-icin-kitlik-alarmi-verdi/#respond Thu, 09 Nov 2017 08:08:50 +0000 https://seninmedyan.org/?p=20131 Birleşmiş Milletler İnsani İlişkiler ve Acil Yardım Koordinatörü Mark Lowcock ablukanın Yemen’de kıtlığa yol açabileceğini söyledi. Lowcock’un açıklamasına göre Yemen’e yapılan abluka topyekun kaldırılmazsa ülke, son yılların en büyük kıtlığıyla karşı karşıya gelebilir. ”Yaklaşık 7 milyon insan büyük bir kıtlık tehlikesi içinde”-BM Yemen yaşamsal ihtiyaçlarının %90’ını dış ülkelerden karşılıyor ve abluka bu yaşamsal ihtiyaçlara erişilmesini […]

The post Birleşmiş Milletler Yemen İçin Kıtlık Alarmı Verdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Birleşmiş Milletler İnsani İlişkiler ve Acil Yardım Koordinatörü Mark Lowcock ablukanın Yemen’de kıtlığa yol açabileceğini söyledi.

Lowcock’un açıklamasına göre Yemen’e yapılan abluka topyekun kaldırılmazsa ülke, son yılların en büyük kıtlığıyla karşı karşıya gelebilir.
”Yaklaşık 7 milyon insan büyük bir kıtlık tehlikesi içinde”-BM
Yemen yaşamsal ihtiyaçlarının %90’ını dış ülkelerden karşılıyor ve abluka bu yaşamsal ihtiyaçlara erişilmesini büyük derecede etkiliyor.
Açıklamada, 3 yıllık gerilimin binlerce sivilin hayatını etkilediğinin de altı çizildi.

The post Birleşmiş Milletler Yemen İçin Kıtlık Alarmı Verdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/09/birlesmis-milletler-yemen-icin-kitlik-alarmi-verdi/feed/ 0
Kuzey Kore’den Yüreklere Su Serpen Açıklama(!) https://meydan1.org/2017/10/16/kuzey-koreden-yureklere-su-serpen-aciklama/ https://meydan1.org/2017/10/16/kuzey-koreden-yureklere-su-serpen-aciklama/#respond Mon, 16 Oct 2017 20:15:07 +0000 https://seninmedyan.org/?p=17563 Bugün gerçekleşen BM Genel Kurul Toplantısı’nda, Kuzey Kore Birleşmiş Milletler Temsilcisi  ”Eğer herhangi bir ülke Kuzey Kore’ye karşı gerçekleştirilen ABD destekli askeri operasyonlarda yer almazsa,Kuzey Kore’nin o ülkeye karşı nükleer silah kullanmaya niyeti yoktur”, dedi. Kim In Ryong açıklamasına, Kuzey Kore füzelerinin bütün ABD topraklarına erişebileceğini ve bütün dünyanın acımasızlıklarından pay alabileceğini eklemeyi de unutmadı.

The post Kuzey Kore’den Yüreklere Su Serpen Açıklama(!) appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Bugün gerçekleşen BM Genel Kurul Toplantısı’nda, Kuzey Kore Birleşmiş Milletler Temsilcisi  ”Eğer herhangi bir ülke Kuzey Kore’ye karşı gerçekleştirilen ABD destekli askeri operasyonlarda yer almazsa,Kuzey Kore’nin o ülkeye karşı nükleer silah kullanmaya niyeti yoktur”, dedi.

Kim In Ryong açıklamasına, Kuzey Kore füzelerinin bütün ABD topraklarına erişebileceğini ve bütün dünyanın acımasızlıklarından pay alabileceğini eklemeyi de unutmadı.

The post Kuzey Kore’den Yüreklere Su Serpen Açıklama(!) appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/10/16/kuzey-koreden-yureklere-su-serpen-aciklama/feed/ 0
Başkanlığında “Demokrat” Olmadı Son Anda “Demokrat” – Gökhan Soysal https://meydan1.org/2017/01/07/baskanliginda-demokrat-olmadi-son-anda-demokrat-gokhan-soysal/ https://meydan1.org/2017/01/07/baskanliginda-demokrat-olmadi-son-anda-demokrat-gokhan-soysal/#respond Sat, 07 Jan 2017 10:17:59 +0000 https://test.meydan.org/2017/01/07/baskanliginda-demokrat-olmadi-son-anda-demokrat-gokhan-soysal/ Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarında yasadışı tüm yerleşim faaliyetlerini “derhal ve tamamen” durdurmasını talep eden karar tasarısı, ABD’nin ilk defa çekimser oy kullanmasının ardından 14 oyla kabul edildi. Karar tasarısı Mısır tarafından hazırlanmasına rağmen daha sonra tasarı üzerinde görüşmelerin devam edilebilmesi için oylamanın ertelenmesi talebinde bulunmuştu. Mısır’ın geri adımı, ABD’nin 20 […]

The post Başkanlığında “Demokrat” Olmadı Son Anda “Demokrat” – Gökhan Soysal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

1

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarında yasadışı tüm yerleşim faaliyetlerini “derhal ve tamamen” durdurmasını talep eden karar tasarısı, ABD’nin ilk defa çekimser oy kullanmasının ardından 14 oyla kabul edildi.

Karar tasarısı Mısır tarafından hazırlanmasına rağmen daha sonra tasarı üzerinde görüşmelerin devam edilebilmesi için oylamanın ertelenmesi talebinde bulunmuştu. Mısır’ın geri adımı, ABD’nin 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturacak olan Trump ile Sisi arasındaki görüşmenin ardından gelmişti. Müstakbel başkan Trump ise Obama yönetimini karar tasarısını veto etmeye çağırmıştı. Mısır’ın bu geri adımı üzerine tasarı, tasarıya destek veren Yeni Zelanda, Malezya, Venezuela ve Senegal tarafından Güvenlik Konseyi’ne getirilerek oylama sonucunda kabul edildi.

Kararda “İsrail hemen ve tamamen, Doğu Kudüs de dahil olmak üzere, işgal altındaki Filistin topraklarında tüm yerleşim yeri faaliyetlerini durdurmalı” çağrısı yapılıyor. İsrail yerleşimlerinin “yasal dayanağının olmadığı” belirtiliyor ve “iki devletli çözümü tehlikeye attığı” kaydediliyor.

Kararın ardından İsrail Başbakanlık ofisinden açıklama yapılarak karara uyulmayacağı açıklandı. Açıklamada ayrıca “Obama yönetimi sadece İsrail’i korumakta başarısız olmakla kalmadı, aynı zamanda BM’deki bu örgütlenmeye perde arkasından destek verdi” denilerek Obama yönetimine “İsrail seçilmiş başkan Donald Trump ile çalışmayı dört gözle bekliyor” ifadeleri de yer aldı. Ayrıca İsrail, tasarıyı sunan ülkelerdeki elçilerini istişare için ülkeye geri çağırdı.

Trump, Twitter hesabında görevinin başlayacağı tarihe atıfta bulunarak “20 Ocak’tan sonra BM’de işler farklı olacak” ifadesini kullandı.

Barack Obama yönetimi yerleşimlere karşı çıkıyorsa da, geleneksel olarak Güvenlik Konseyi’nde bu konuda İsrail’i kınayan kararlar alınmasını engellemiş ve İsrail ile Filistin arasındaki sorunun müzakerelerle çözülmesi gerektiğini savunmuştu.

Birleşmiş Milletler’in yürütme organı diyebileceğimiz Güvenlik Konseyi 15 devletten oluşup bir tasarının karar olabilmesi için üyelerin üçte ikisinin olumlu yönde oy kullanması gerekiyor. 5 daimi üye olan Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin’in ise tasarıları veto etme yetkisi olup tasarıların veto edilmesi halinde Güvenlik Konseyi’nden karar çıkmamış oluyor. Kalan 10 üye ise her 2 yılda bir Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda oylanarak seçiliyor.

Şimdiye kadar Güvenlik Konseyi’nde İsrail’e yönelik eleştirilerin karşısında duran ve Obama’nın başkan olduğu 2011’de İsrail’in yasa dışı yerleşim birimlerini kınayan karar tasarısını veto eden ABD, ilk defa çekimser oy kullanarak bu kararın geçmesine izin vermiş oldu.

2016 yılına kadar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde alınan bütün kararların muhataplarınca uygulandığından bahsedemeyiz. ABD yönetiminin tavrıyla çıkan bu kararının da Filistin halkının hayatında büyük değişiklikler yaratmasını beklememek gerekir. Bu karar esas olarak ABD’de Trump’ın kazanımı ve Demokratların yenilgisiyle biten seçimlerin bir sonucudur. Müstakbel Trump yönetiminin, Obama yönetiminin aksine kendisiyle ile daha iyi ilişkiler geliştireceğinin beklentisi içindeki İsrail’in karara tepkisini de bu şekilde yorumlamak gerekir.

Obama’nın başkanlık süresinin bitimine 1 ay kala ve Trump’ın muhalefetine rağmen böyle önemli bir tasarının kabul edilmesine izin vermesi, başkanlığı boyunca -özellikle Filistin politikalarında- aklına getirmediği “demokrat” kimliğini son anda kurtarmaya çalışması ve cumhuriyetçilere/Trump’a karşı son bir hamlesi olarak değerlendirilebilir.

 

Gökhan Soysal

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Başkanlığında “Demokrat” Olmadı Son Anda “Demokrat” – Gökhan Soysal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/01/07/baskanliginda-demokrat-olmadi-son-anda-demokrat-gokhan-soysal/feed/ 0
” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/ https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/#respond Tue, 15 Sep 2015 06:37:32 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/ S Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve […]

The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
SGPI

Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve şirketler için çoğu zaman vazgeçilemez bir yöntem.

Ancak devletler ve şirketler savaş yöntemini her zaman doğrudan kullanmıyorlar. Bazen barış da, rant ve sömürü için yöntemsel anlamda oldukça “kullanışlı” olabiliyor.

Küresel Barış Endeksi, Ranta Endeksli

Avustralya, Sidney merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü… Enstitü’nün en önemli çalışması olan Küresel Barış Endeksi; Economist dergisi ve derginin istihbarat birimi tarafından derlenen veriler kullanılarak, barış enstitüleri ve düşünce kuruluşlarında görev alan ekonomistlerin yer aldığı uluslararası bir panelde hazırlanıyor.

Enstitünün hazırladığı tüm raporlar ve yapılan araştırmalardan derlenen veriler, devletler, şirketler, Birleşmiş Milletler, OECD ve Dünya Bankası gibi kurumların yanı sıra, onlara sahada asistanlık hizmeti veren küresel sivil toplum kuruluşları ve politika enstitüleri (think-tankler) tarafından kullanılıyor.

Enstitü, her yıl periyodik olarak yayınladığı ve “huzurlu ülkeler sıralaması” olarak da adlandırılan raporunu, geçtiğimiz haziran ayı sonunda açıkladı. Barış, ekonomi, siyasi istikrar gibi kriterler göz önünde bulundurularak hazırlanan raporda TC devleti, 36 Avrupa devleti arasında sonuncu sırada yer alırken, dünya sıralamasında 162 ülke arasında kendine ancak 135. sırada yer bulabildi. İlk üç sırada ise İzlanda, Danimarka ve Avusturya yer aldı. Barış Endeksi çalışması, dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını çıkartırken, bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların detaylı raporlarını hazırlıyor.

Peki Bu Ne Anlama Geliyor?

Daha önce de belirtmiştik, Barış Endeksi’ni hazırlayan enstitü uzmanları Economist Dergisi ekibinden ve bu dergi, kapitalist şirketlerin en önem verdiği, verilerine güvendiği dergilerden biri. Yapılan çalışmaların, hazırlanan raporların şirketlerin çıkarına hizmet vermeyeceğini düşünmek gerçekçi değil.

Savaş kadar barışı da kendi çıkarlarına kullanmakta kararlı olan küresel sermaye güçlerine “barış dönemlerinde” bu desteği sağlayan en önemli kurumlardan birisi Ekonomi ve Barış Enstitüsü.

Hazırladığı “Küresel Barış Endeksi” çalışmasıyla dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını ve bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların raporlarını üreten Enstitü, kapitalistlere ve devletlere yatırım yapabilecekleri alanları belirterek sermayelerini artırmalarına yol açıyor.

Savaş ve çatışma bölgeleriyle ilgili tüm bu çalışmalar, gerek savaş sırasında o bölgede gerçekleşen büyük rantın hissedarlarını azaltacak şekilde, riski sevmeyen patronları oradan uzaklaştırarak, gerekse bölgenin savaş sonrası ihtiyaçlarını belirterek, gerçekleşecek olan bu daha büyük ve kapsamlı sömürüye ve sermaye akışına rehber oluyor.

Enstitü ayrıca, savaşların olmadığı coğrafyalarda da analizler yapıyor ve buralardaki ekonomik durum ile kapasiteleri saptayıp sermayedarlara yapabilecekleri yatırımlar hakkında seçenekler sunuyor.

Yayımlanan raporlarda ekonomik istikrarsızlıklara bolca dikkat çekilirken, devletlerin içeride yaşadığı çatışmalara ve siyasi istikrarsızlığa da neden olarak ekonomik krizler gösteriliyor. Bununla beraber, savaş ve çatışmaların da yine barış ekonomisine zarar verdiğini, barışı gerçekleştirmenin ekonomik açıdan istikrarı yakalamakla geleceğini söyleyerek bir tuzak kuruluyor. Böylelikle ezilen halkların paylaşma ve dayanışma içinde bir arada yaşamaları için olmazsa olmazlardan biri olan “barış” kavramı, söz konusu Enstitü tarafından, şirketlerin ve devletlerin sömürülerini artırmaları için onlara bir araç olarak sunuluyor.

Kapitalist Barış

Enstitünün şimdiye kadar yaptığı çalışmalarda kullandığı bir barış tanımı var. Pozitif ve negatif olmak üzere iki ayrı bağlamda ele alınıyor barış. Çalışmaya göre “negatif barış”, şiddetin olmadığı bir atmosferi tanımlamak için kullanılıyor. “Pozitif barış”ın ifade ettiğiyse, şiddet varlığının ve korkusunun toplumdaki durumundan çok daha fazlası. Pozitif barış, sadece siyasal olanla ilgili değil, aynı zamanda toplumun sosyo-ekonomik durumuyla da ilintili. Pozitif barış durumunun oluşması için toplumun ekonomik açıdan da iyi bir konumda bulunması şart koşuluyor.

Küresel Barış Endeksi ile enstitü, özellikle Pozitif Barış tanımının üzerinde duruyor. Barışçıl toplumları destekleyen ve ayakta tutan davranışları, yapıları ve organizasyonların desteklenmesi noktasının altını çiziyor.

Pozitif Barış tanımının kerameti burada ortaya çıkıyor. Sosyo-ekonomik durumun iyi olması için gerekli koşullar kapitalist dengelerle kuruluyken, bu dengenin, yani kapitalizmin o coğrafyalarda daha iyi işlemesi için desteklenmesi gereken kuruluşlar olarak kapitalist şirketler ve bu şirketlerle ilintili STK’lar ön plana çıkartılıyor.

Çalışma, işte bu barış tanımıyla birlikte hiç şüphesiz, şiddetin yanı sıra sistemin devamı için gerekli olan, kapitalist ekonominin çarklarını risk olmadan çalıştıracak bir barıştan bahsediyor. Yaptığı saptama ve analizlerle de kendince tasarlayıp çizdiği bu barış portresinin vücut bulması için şirketlere ve devletlere yol göstericiliğinde bulunuyor.

Bir yandan şirketlere sağladığı verilerle sermaye akışına uygun coğrafya arayan Ekonomi ve Barış Enstitüsü; öte yandan barış terimini yeniden anlamlandırıyor. Devletin ve şirketlerin barışının rant ve sömürü olduğu ortada. Kapitalizmin barış hali ve savaş hali…

İlyas Seyrek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/feed/ 0