The post Ekolojik “Hümanizmin” Kitabı – Şeyma Çopur appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The Beatles’ın, 1968’in hararetli atmosferinde “kırlarda şarkılar söyleyen, yoksul doğa ananın çocuğu” artık şarkı söyleyecek kır bulmakta hayli zorlanıyor, geçen onca yılda insanın da dahil olduğu ekolojik yaşamın hızla dönüştüğü bir gerçeklik. Ekolojik uyumun gün geçtikçe bozulduğu, insanın kendisi ve yaşadığımız dünya için felaket senaryolarının çizildiği içinden geçtiğimiz bu günlerde, toplumsal ekolojiye ilişkin yaklaşımlar üzerine bir kitap basıldı.
“Ekolojik İnsancıllığın Öncüleri” (Orjinali: Pioneers of Ecological Humanism) olan ancak literatüre çok yabancı ve zorlama olacak şekilde insancıllık olarak çevrilmiş bu kitabı “Ekolojik Hümanizm” olarak ele alma taraftarıyız. Daha önce sayfalarımızda “Antropoloji, Ekoloji ve Anarşizm” adlı kitabını tanıttığımız yazar Brian Morris’in bu kitaptaki odak noktasını toplumsal ekolojinin üç büyük düşünürü olarak gördüğü Lewis Mumford, Rene Dubos ve Murray Bookchin oluşturuyor.
Kitabın içeriğine geçmeden önce, çevirideki sıkıntılara maalesef değinmek gerekiyor. Dilimizdeki (özellikle anarşist literatür başta olmak üzere) çeşitli muhalif düşüncelerin savunusunu yapan kitaplarda sıkça karşılaştığımız sorunlardan, bu kitap da nasibini almış. Kitabın içeriğinde de sıkça geçen “insancıllığın” yanında farklı felsefi akımları ve düşünce biçimlerini anlaşılır kılmak için tercih edilmiş “ülkücü, köktenci, mekanik” vb. tabirler, son derece yalın ve akademik kaygılardan uzak bir şekilde düşüncelerini kaleme alan bu yazarın, anlaşılması güç ve alakasız tamlamalar kuran bir laf ebesi gibi anlaşılmasına yol açıyor. Daha önce Simon Springer’in “Coğrafya’nın Anarşist Kökleri” adlı kitabını da çeviren çevirmen, Morris’in eserinde de benzer sorunları tekrar ediyor.
Ekoloji Hareketinin İhtiyacı, Mumford, Dubos ve Bookchin’in Güncelliği
“Mumford, Dubos ve Bookchin, ekolojik bakış açılarına uygun olarak, insanın doğanın bütünsel bir parçası olduğunu, insanla doğa arasındaki ilişkinin temelinde hakimiyetin değil, işbirliği ve ortak yaşamın olması gerektiğini, ya da Bookchin’in ifadesiyle söylersek, insanla doğa arasında diyalektik bir ilişki kurulması gerektiğini daima vurguladılar.” – Brian Morris
Brian Morris kitabında üç ekolojisti inceliyor demiştik. Morris ekolojist olarak tanımlasa dahi pek çokları tarafından ekoloji hareketi içerisine dahil edilmeyen Lewis Mumford ve Rene Dubos’u yükselterek başlıyor kitaba. Öncelikle ünlü kent sosyoloğu Lewis Mumford’un hayat hikayesini anlatıyor. Morris’e göre Mumford kır ve kent ayrımının bir yanılsamadan ibaret olduğunu söylüyordu. Bu yönüyle Kropotkin’in “Tarlalar, Fabrikalar ve Atölyeler” kitabında belirttiği kır-kent birlikteliği meselesiyle bağlantılı olarak değerlendirdiği felsefesini “organik hümanizm” olarak kavramsallaştırdığını belirtiyor. Mumford ise organik hümanizmi “Denge, özerklik, ortak yaşam ve çok yönlü gelişim, insan öncesi seviyedeki canlı organizmalara dair incelemelerimizden çıkardığımız temel kavramlar” şeklinde tanımlıyor.
Arkeoloji bölümlerinde sıklıkla insanın doğadaki diğer canlı ve varlıklardan ayrılan özelliği olarak “aletten alet yapabilme yetisi” örnek gösterilir. İnsan merkezciliğin bir şekilde meşrulaştırılması ve insanın geçmişinin bugünle beraber anlamlandırılmaya çalışılması çabasından ortaya çıkan bu yaklaşıma farklı bir alternatif buluyor Morris. Yazarın üç ekolojistte de ortak nokta olarak gördüğü “insan -hem dış dünyayı hem de orada kurduğu simgesel dünyayı içine alan iki katmanlı bir yaşam süren- tek canlı türüdür” şeklindeki düşünceyi “ekolojik hümanizm” kavramının temeline yerleştiriyor. İddia bu haliyle olumlu görünmesine rağmen, yazarın da bunu klasik bakış açısından taşıdığı bazı insanmerkezci düşüncelerin desteklenmesi noktasında kullandığı göz önünde bulundurulduğunda sorunlu bir hale geliyor.
Sonrasında Mumford’un Kent Kültürü’nü analiz ettiği kısımlara yoğunlaşan Morris, “Ortaçağ Kenti, Barok Kent, Endüstri Kenti” başlıklarıyla analiz ettiği kent biçimlerini, tıpkı Kropotkin gibi karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma temelinde günümüz kentleriyle karşılaştırmalı bir incelemeye tabii tutuyor.
“Herbert Spencer ve sosyal darwinistlerin savundukları biçimiyle evrim kuramını -emperyalizmi, işçilerin aşırı çalıştırıldıkları imalathaneleri, çocuk emeğini ve gecekonduları meşru kılmak üzere- kullanılıyordu.” – Rene Dubos
Kitabın ikinci bölümünde Mumford’un biyolog Dubos’a yoğunlaştığı kısımlarda ise daha problemli yönler bulmak mümkün. Rene Dubos’un ekoloji hareketlerince slogan olarak benimsenen “Tek bir dünyamız var”!, “Küresel düşün, yerel hareket et!”, “Akımlar kaderimiz değil!” gibi sözlerini vurgulayarak başlıyor yazar satırlarına. Tıpkı Mumford gibi profesyonel bilimsel dergilere yazmakla yetinmeyen, halka dönük yazılar da kaleme alan, kitaplarının çoğunda canlı, bilgi dolu ve hatta zaman zaman kavgacı bir anlatıma sahip, yazdıklarında akademik dilden kaçınan Dubos’un genç araştırmacı ve eylemcilere olan desteğini hatırlatıyor.
Dubos’un diğerlerinden farklı olarak “saf biyolojik yaşamdan alınan keyif” kavramını vurgulayarak toplumsal ekolojiye yeni bir bakış açısı kazandırdığını iddia ediyor. Ayrıca Dubos’ya göre bir çok ekolojik sorun küresel bir niteliğe sahip.
Dubos’nun insan merkeziyetçiliğini savunduğu bazı sıkıntılı bölümler de Morris tarafından olduğu gibi aktarılıyor. Dubos’nun aslında bir “ekoloji dini” denilebilecek bakış açısına yönelik yazıları da olmasına rağmen Morris tarafından savunuluyor olması, “Ekolojik Hümanistler” kapsamına Dubos’nun çok sığmadığı izlenimini uyandırıyor. Diğer yandan Birleşmiş Milletler için hazırladığı raporlar da göz önünde bulundurulduğunda Bookchin tarafından “ekolojinin babalarından” şeklinde işaret edilen Dubos’nun pek çok yönden tartışmalı bir karakter olduğunu düşünmek olası.
Bookchin’in Önemi
Son olarak üçüncü bölümde düşüncelerinden yoğunluklu olarak etkilendiği ve takip ettiği Murray Bookchin’i ele alan yazar neredeyse en geniş kapsamlı analizini bu kısımda yapıyor. Başlangıcından itibaren Bookchin’in dert edindiği meselelere, anarşizm için önemini ve toplumsal ekoloji kavramının değerini vurguladığı yazılarda, özellikle Bookchin’i tanımayan ve keşfetmek isteyenler için başarılı bir özet sunuyor. “Kapitalizmin doğası gereği ekoloji düşmanı olduğu düşüncesi” Morris için Bookchin konusunda vurgulanması gereken yegane ayrım noktası olarak sunuluyor. Derin ekoloji ve spritüel/dini akımlarla ilişki içerisindeki ekoloji mücadelesini kapitalizm karşıtı bir perspektifle buluşturmak için ısrarlı bir şekilde vurgulanması gereken bu tartışmaları mevcut literatüre sokmasıyla tanıttığı düşünürler arasında dahi parlayan bir yeri olduğunu söylüyor.
Brian Morris’in, diğer eserlerinde de sıkça atıf yaptığı bu kitabı, konu edindiği düşünürleri tanıtmak açısında hayli başarılı olmasına rağmen, savunduğu düşünceler ölçeğinde tartışmalı bir yere denk düşüyor.
Şeyma Çopur
Bu yazı Meydan Ggazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.
The post Ekolojik “Hümanizmin” Kitabı – Şeyma Çopur appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Doğa ve İnsan Üzerine Anarşist Çözümlemelerle Dolu Bir Kitap: Antropoloji, Ekoloji ve Anarşizm – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Antropoloji ve anarşizm arasında pek çok bakımdan bir birleşme eğilimi vardır. İnsan kültürünü inceleyen bir araştırma dalı olarak antropoloji geniş bir konu yelpazesine ve çeşitli bakış açılarına sahip olmasıyla birlikte, tarihsel açıdan daima devlet öncesi toplumlara odaklanmıştır.”
Son dönemde anarşizm üzerine basılan kitaplarda bir artış söz konusu. Basılan kitapların içeriği incelendiğinde, özellikle toplumsal ekoloji üzerine yazılan anarşist kitaplar ve farklı disiplinler ile anarşizmin etkileşimini inceleyen yayınlar dikkat çekiyor. Geçtiğimiz aylarda basılan “Antropoloji, Ekoloji ve Anarşizm” ise bu iki konuyu aynı kitapta birleştiriyor.
Londra Üniversitesi Antropoloji bölümü profesörü Brian Morris’in kendi alanı dahilinde gerçekleştirdiği din antropolojisi, etnobotanik, etnozooloji ve herbalizm üzerine çalışmalarının yanında toplumsal ekoloji ve anarşizm üzerine de çeşitli çalışmaları mevcut. Türkçe’ye ilk olarak “Din Üzerine Antropolojik İncelemeler” isimli kitabıyla kazandırılan Morris’in Hümanist Ekolojinin Kılavuzları, Hayvanların Gücü, Bakunin: Özgürlüğün Felsefesi, Ekoloji ve Anarşizm, Kropotkin: Topluluğun Politikaları gibi henüz çevrilmemiş kitapları da bulunuyor.
Yazımızda konu edindiğimiz yeni kitabı, bir yandan antropoloji üzerine bugüne kadar söylenmiş pek çok farklı yaklaşım hakkında yorumlar getirirken diğer yandan görece yeni denilebilecek anarşist bir yaklaşımın temel metinlerini sunuyor.
Morris’in kitabı seçme yazıların bir araya gelmesiyle oluşturulmuş. Zaman içerisinde farklı dergi ve makale toplamalarında yer verilen bu yazılar, kitap içerisinde bir sınıflandırılmaya sokulmamış ama kitaba adını da veren üç başlık altında toplanabileceğini söyleyebiliriz.
Antropolojiye Anarşist Bir Yaklaşım
İlk kısımda yoğunluklu olarak antropoloji ve antropolojiye getirilen post-modernist eleştirilere dair görüşlerini belirten yazar, bu alanın post-modernizmle sorunlu bir ilişki içerisinde olduğunu düşünüyor. Post-modernist akımların sosyal bilimler içerisindeki yıpratıcı konumu, bizim gibi birçokları için son dönemlerin önemli tartışma konularından. Aynı şekilde Morris’e göre antropoloji, özü itibariyle ilk insan topluluklarının dış bir göz tarafından izlenmesi ve araştırılması üzerine kurulu bir bilgi alanı olduğundan dolayı alana dair araştırmalar yapılmasının sorgulanıyor oluşu, Morris için antropolojinin anlamını yitirmesi ve varoluşunun gereksizleşmesi demek. Ancak Morris, antropolojinin sadece kurtarılması gereken bir araştırma alanı değil toplumsal mücadelelere destek olabilecek, insanın kendisi ve doğayla kurduğu ilişkideki dönüşümün anlamlandırılmasına yardımcı bir araç olarak da kullanılabileceği düşüncesinde. Diğer yandan Morris’e göre zaten “aslında kimse post-modernizmin ne anlama geldiğini bilmiyor”.
Anarşizme Antropolojik Bir Yaklaşım
Morris, antropoloji ve anarşizm arasındaki “birleşme eğilimini” ayrıntılandırıyor. Antropoloji ve anarşizm arasındaki ilişkinin başlangıcının, antropologlar için anarşizmin önem kazanmasıyla değil; alana dair ilk çalışmaların anarşistler tarafından yapılmış oluşuyla ilişkili olduğunu söylüyor. Örneğin, kitapta ilk etnografi eserlerinden biri olarak Elisee Reclus’nün kardeşi Elie Reclus’nün 1903 yılında yayınladığı “Primitive Folk” adlı eseri işaret ediliyor. Aynı şekilde Kropotkin ve Reclus’nün erken dönem coğrafya araştırmalarının, antropolojinin beslendiği temel kaynaklardan biri olduğu ve aralarında A.R. Radcliffle-Brown’ın da olduğu pek çok önemli antropoloğun anarşist ya da sosyalist olduğunu söylüyor. Bu ilişkinin doğal bir ilişki olduğu yorumu, antropolojiye dair yapılacak olan çalışmalarda, anarşizmin etkisini hatırlatmak için önemli bir belirlenim.
Kendini anarşist olarak adlandırmasa da yaptığı çalışmalarla anarşistlere ilham vermiş isimlerden Pierre Clastres’ı da es geçmiyor Morris.
“Anarşistler etnografik metinlerle eleştirel bir diyalog içine girmişler, marksistler ise antropolojiyi genellikle küçümsemişlerdir.”
Simon Springer’ın coğrafya alanında yaptığı gibi, sosyal bilimlerdeki marksist hegemonyanın, çalışılan alana dair dar bir çerçevede ve yer yer devletin, kapitalizmin ağına düşen yorumlar yapıyor olması, çalışma alanlarının kendi öz gelişimleri önünde bir engel.
Anarşizmin klasik düşünürlerinin günümüzde önemini yitirdiği düşüncesine sert bir şekilde karşı çıkan yazar, post-modernist eleştirilerin hepsini tek tek karşılamış. Özellikle “Rudolf Rocker: Nazik Bir Anarşist” isimli yazıda benzer bir durumun Rocker özelinde de işlediğini düşünüyor. Onun “Nasyonalizm ve Kültür” eserinin, milliyetçiliğin kuramcıları tarafından anlamsız bir şekilde görmezden gelindiğini vurguluyor. Yazıda “Bana göre Rocker’a sadece tarihsel bir hatıra olarak bakılmamalıdır, onun radikal dönüşüm isteyen herkes için bir ilham kaynağı olabileceğini göstermeliyiz.” diyor ve Rudolf Rocker’ın eserlerinin tekrar hatırlanması için çaba harcıyor. Diğer yandan Rudolf Rocker’ın, aynı Kropotkin gibi, geçmiş toplumların devletsiz yaşantısını anlamaya çalışırken anarşist düşüncenin önemini vurgulaması sebebiyle de önemli bir isim olduğunu düşünüyor.
Ekolojide Özgün Arayışlar
Kitabın ekolojiye yoğunlaşan kısmında ise Morris, günümüz toplumsal ekoloji mücadelesi için üç büyük isim olduğundan bahsediyor; Murray Bookchin, Lewis Mumford ve René Dubos. Bu isimlerin çizdiği siyasi mücadele hattının dışında bir ekolojinin Budizm gibi dinlerle ilişkilendirilen, kişisel çabalara endeksli, spiritüel bir felsefe olmaktan öteye gitmediğini ama ekoloji mücadelesinin devrimci bir mücadele olarak görülmesi gerektiğini ifade ediyor. Ekoloji mücadelesine hem radikal hem de devrimci bir alternatifin yolu, toplumsal ekolojinin Bookchin gibi Morris gibi tartışma yaratan yazarlarının çabalarından geçiyor kuşkusuz.
Morris için, sunuşunda Bookchin’in de belirttiği gibi derin ekolojiye ve ilkelciliğe yönelik eleştiriler kitabın dert edindiği konuların başında geliyor. Yazar, John Zerzan, Bob Black, John Moore gibi isimler tarafından savunulan düşünceyi, ABD sağının bir uzantısına benzetiyor ve bu akımlar tarafından anarşizmin klasik düşünürlerine yönelik yapılan eleştirileri hakkaniyetsiz buluyor.
***
Bütün bunların yanında Brian Morris’in, anarşizmi ona yönelik çeşitli saldırılardan korumaya çalışırken bazı yanlış anlamlandırmalara da sürüklediğini gözlemledik. Özellikle bazı post-modernist eleştirilerin anarşizme yönelttiği “iktidarsız bir dünyanın olmadığı” düşüncesini, post-modern söylemlerin anarşist literatürdeki benzerlerini bularak karşılamaya çalışıyor. Bununla uyumlu olarak anarşistlerin iktidarı yok etmeyi değil onu parçalamayı amaçladığını söylüyor. Buna karşın anarşizmin iktidara, mülkiyete ve otoriteye dayalı bütün ilişki biçimlerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir hareket olduğu, Morris’in ilham aldığı anarşist düşünürlerin de dahil olduğu bir toplam tarafından kabul ediliyor. Bu konuya dair asıl çarpıtma, anarşizmin post-modern teorilerle denklenmeye çalışıldığı bazı karma düşünce sistemleri tarafından yapılıyor.
Brian Morris’in bu çalışması, eksikleri ve bazı karmaşıklıkları olmasına rağmen farklı bir çalışma olarak dikkat çekiyor. Antropoloji, Ekoloji ve Anarşizm, daha önce David Greaber’in yazılarından tanıdığımız anarşizm ve antropoloji ilişkisine dair dikkat çekici bir başvuru kaynağı.
Zeynel Çuhadar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.
The post Doğa ve İnsan Üzerine Anarşist Çözümlemelerle Dolu Bir Kitap: Antropoloji, Ekoloji ve Anarşizm – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>