The post “Kapitalistlerin Samimiyeti Sömürünün Hiç Bitmeyişi” – Rıfat Güven appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Bill Gates, Ali Koç, Bülent Eczacıbaşı, George Soros, Zeynep Bodur…
Şöhretli, havalı ve bir yerlerden tanıdık gelen isimler değil mi? Hele ilk ikisi…Yan yanalar, bir akşam yemeğinde buluşmak için değil ama, onları bir araya getiren farklı bir payda var. Evet tıka basa tok ve karun kadar zenginler bunlar. Çok zenginler.
Fakat sayılan bu isimlerin, birer insan ve burjuva olmaları dışında, bir ortak yönleri daha var: Kapitalizmi eleştiriyorlar. Birbiri ardına yapılan ve son zamanlarda daha da gündem haline gelen eleştirilerden, açıklamalardan kuşkusuz en çok konuşulanı, Gezi’nin “muhalif” patronu Ali Koç’unkiydi. Antalya’da G20 öncesinde düzenlenen B20’de, yani tuzu kuru zenginler zirvesinde, Koç “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir” diyordu. Ne kadar da etkileyici, değil mi?
Şimdi size kapitalizmden bu kadar veryansın eden, “toplumsal eşitlik ve adalet” arayışındaki bu “vicdanlı” antikapitalist patronun, TC’deki toplam sermayenin yüzde onuna sahip olduğunu hatırlatarak, son bir yıl içinde sahip olduğu şirketlerde, çalışanları için eşitsizliği nasıl “samimi” bir şekilde minimum seviyeye getirdiğini göstereyim bir haber dizisinde.
Haberler…
Sendika değiştirerek Gıda-İş’e geçen 53 Divan Otel işçisi, tazminatları dahi verilmeden işten çıkarıldı.
Türk Metal Sendikası’na karşı, ülkedeki Ford fabrikalarında genel bir direnişe girişen Ford işçileri, maaşlarında artış istediklerini söyledikleri için işten çıkarıldı.
Koç Holding’e bağlı Türk Traktör fabrikasının kalite kontrol bölümünde çalışan 17 işçi, tazminatsız bir şekilde işten çıkarıldı.
Arçelik LG fabrikasında da 173 işçi, daha insani koşullarda yaşayabilecekleri bir ücret almak istedikleri ve sendika değiştirmek istedikleri için işten çıkarıldı.
Daha iyi bir ücretle çalışmak isteyen ve sendika değiştirmek isteyen toplam 1500 Otosan işçisi, işten çıkarıldı.
Hepimizi “derinden duygulandıran” ve burjuvazinin en tepesinde duranlardan olan, son 9 ayda 51,3 milyar lira ciroya ulaşan bu sözde “antikapitalist” için, sahip olduğu KOÇ Holdinge bağlı Beylikdüzü’ndeki Arçelik işçileri bakın ne diyor; “Arçelik fabrikalarında çalışan 16 bin işçiyi düşündüğünde, eşitsizliğin en katmerlisini kendisi yapıyor. Geçtiğimiz iki ayda 300’e yakın işçisini, eşitsizliğin düzeltilmesi için mücadele eden işçileri çıkardı. Tüm fabrikalarında sözleşmeli işçiler çalışıyor, asgari ücret civarında alıyorlar. Eşitsizliği ortadan kaldırmak istiyorsa işçilerine iyi bir yaşam koşulları sağlayabilir. Kendisi, kapitalizm dediği sistemin, Türkiye’deki baş temsilcisidir. O yüzden eleştirisini samimi bulmuyoruz.”
“En çok para kazanan antikapitalistler” listesinde ilk sıralarda yer alan Koç Ali ve diğerlerinin samimiyetini gösterebilecek tek şeyin sınıf intiharı olması gerekirken; bu burjuvaların neden son zamanlarda kendi ekmek teknelerine, yani kapitalizme eleştiri getirdikleri konusunda verilebilecek cevaplar çok. Bunlara burada değinmeyeceğim ama şu kesin ve net: Beş milyonun üzerinde insanın, adına asgari ücret denen, fakat aslında insanları bir nevi ölüm orucunda yaşatan bu ücretli kölelik sisteminde, onların ne dediği çok da önemli değil. Önemli olan bizim ne dediğimiz, bu zengin, elit, “vicdanlı” antikapitalistlere karşı, ezilenlerin sınıfında açlıktan ağzı kokanlar olarak ne yapacağımızdır. Onlar trilyonluk ofislerinde gecekondularda yaşayanlar için nutuk atarken, kapitalizmi eleştirdikleri için mikrofon tutulan onlar; silah tutulan biziz.
The post “Kapitalistlerin Samimiyeti Sömürünün Hiç Bitmeyişi” – Rıfat Güven appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Halk Birliği Dünya Kupası’nı Anlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Meydan: Son durum hakkında ne söyleyebilirsiniz?
UNIPA: 2013’ten beridir Brezilya, burjuva hegemonyasının sosyo-ekonomik ve politik koşullarına karşı bir kriz yaşamaktadır. Krizi yaratan üç önemli faktör söz konusudur:
2. Yeni sınıfsal fraksiyonların oluşmasıyla birlikte, sömürü düzenin yükselmesi ve neo-liberal reformların ortaya çıkması.
Bu sebeple; grevler, kuvvetli ayaklanmalar ve sokak çatışmaları gibi farklı karakterlerdeki spesifik durumlar sayesinde, sınıf mücadelesinde yeni döngülerin başladığından bahsedebiliriz. 2013 Haziranında, Brezilya tarihinin en büyük halk ayaklanmalarından sonra; kamu hizmetlerinde (Rio de Janeiro’daki halk okullarında), toplu ulaşımda (Başta Rio Grande do Sul, Rio de Janeiro ve diğer kentlerdeki otobüs şoförleri), bankaların güvenlik sistemlerinde (yabancı/mülteci işçiler) ve şehir temizlik servislerinde (Rio de Janeiro’da) birçok önemli grevin ortaya çıkışına şahitlik ettik. Bu son ayaklanmalar Brezilya işçi örgütlenmeleri için hem devletin baskılarına direnebilmek hem de sendikalist bürokrasiye karşı durmak açısından çok önemlidir. Temizlik işçilerinin “Karnaval” sırasındaki eylemleri şehirde ciddi bir kirliliğin oluşmasına sebep oldu, böylece hükümet işçilerin haklarına daha fazla dikkatini verdi.
Kentsel dönüşümün Dünya Kupası öncesi durumu nasıldı? Hükümetin protestolara karşı uyguladığı baskının düzeyi neydi?
Brezilya’da birçok farklı sosyal çatışmaların yaşandığını gördük. Özellikle büyük şehirlerdeki (Rio de Janeiro, São Paulo, Fortaleza, Porto Alegre) “favela” (gecekondu) sakinleri, hükümetin zorbalıklarına ve kentsel dönüşüme maruz kaldı. Binlerce insan yerlerinden oldu ve evleri yıkıldı. Ayrıca birçok insan, imha siyaseti yüzünden polis tarafından öldürüldü (Şimdi de bölgeyi “polis kontrol birimleri” ele geçirmiş durumda). Böylece kentsel dönüşüm, şehir projelerini kendi ekonomik çıkarlarına (FIFA’nın ve uluslararası turizm gibi) tabi olunması amacıyla uygulandı. Yine de, Brezilya halkı bu süreçlerden bir menfaat istemeyecek.
Şimdiye kadar bu çatışmalar hükümetçe iki yönlü idare edildi: Siyasal zulüm ve paramiliter cinayetler olarak. Bundan ötürü, milyonlarca insan protestolar sırasında tutuklandı ve polis şiddetine maruz kaldı. Geçen yıl onlarca eylemcinin esrarengiz bir şekilde öldürüldüğünü duyduk ve paramiliter güçler kaçırma, gasp etme ve tecavüz etmek gibi tehditlerle insanları korkutuyor. Eylemcilerin çektikleri sıkıntılar, işten çıkarılma veya dava edilme tehditleriyle iş yerlerinde, okullarında ve üniversitelerinde de devam ediyor. Söyleyebiliriz ki, Brezilya’da şu an polis hükümetinde yaşıyoruz.
Kim bu insanlar, kimler katılıyor bu eylemlere? Ana akım medyanın verdiği bilgilere göre, sokaklardakilerin öğrenci olduğu söyleniyor. Fakat hepimiz biliyoruz ki, oradaki insanlar, kentsel dönüşüm bölgelerinde polisin ve kapitalizmin şeri altında yaşayan sakinler, değil mi? Açıkçası kentsel dönüşüm projelerinin, kupa organizasyonundan sonra da devam edeceği ortada. Yine de protestolardan beklentileriniz nelerdir, sosyal muhalefetin sokaktaki gücünü koruyabileceğini düşünüyor musun?
Bu nokta çok önemli. Gerçeği söylemek gerekirse, 2013 ve 2014’de yeni bir işçi sınıfı profili, sokak eylemlerinin ana dinamosu oldu. Bahsettiğimiz bu kişiler; yabancı/mülteci işçiler, işsizler ve yoksul insanlar, sömürülenler, gayri resmi işçiler ve öğrenciler gibi kesimlerden oluşuyordu. Örneğin Rio de Janeiro’daki en büyük kitlesel sokak eylemleri 20 Haziran’da gerçekleşti ve 2 milyon insan bir araya geldi. Bundan ötürü burjuva kesimi ve hükümet, toplumu ikna edebilmek adına eylemcilerin “işçi” olmadığını, çünkü sokaktakilerin; “endüstriyel işçi”lerin sosyal-demokrat modeline uymadığını iddia ettiler. Bundan anlıyoruz ki bu iddialar, İşçi Partisi’nin ve sendikal bürokrasinin elindeki tekeli meşrulaştırmak için ortaya atılmış tutarsız stratejilerdir. Bu işçiler son yıllarda birbirinden farklı sömürülerle yüz yüze geldi ve kentsel dönüşüm artık son damla olmuştu.
Brezilya’daki karmaşık konjonktürler bize öngörüde bulunmak için izin vermiyor. Lakin bizim, protestoların gelecek yıllarda alacağı şekle dair bazı hipotezlerimiz var. Tahminimizce, Brezilya’da yeni bir işçi sınıfı kesimine dâhil olduk ve burjuvazi ile reformcu hegemonya çöküyor. Bu durum gerek yeni bir halk hareketinin veya devrimci örgütlenmenin hemen başa geçeceği; gerekse emperyalizmin veya kapitalizmin gücünün hemen sona ereceği anlamına gelmiyor. Öte yandan şöyle söylenebilir ki; bize, bürokratik olmayan yeni bir yetenekli işçi sınıfı, nesnel ve öznel koşulları verildi ve muhtemelen gelecek yıllardaki eylemler bu sınıfın kalitatif(niteleyici) ve kantitatif(niceleyici) karakterlerini daha da geliştirecektir.
Anarşistlerin bu eylemlerdeki rolü nedir? Sizin (UNIPA/Anarşist Birliğin) bu durumu anlamlandırmaya dair bakış açısınız ve düşünceniz nedir? Takdir edersiniz ki uluslararası dayanışma böylesi günlerde daha da önemlidir, dünya genelinde yeterli dayanışma gösterildi mi?
Anarşizmin bahsedebileceğimiz iki tür rolü vardı: 1- Yaygın olarak “bireysel” olan anarşistler ve 2- Anarşist örgütlenmeler. Gerçi halk ayaklanmaları sırasında birçok sokak eylemcisi kendisini anarşist olarak tanımlıyordu. Fakat bu özdeşleştirmenin anarşist devrimci ideolojiyi anlamaya yönelik pozitif etkisinden ziyade salt politik partilere ve sendikal bürokrasiye karşı hislerini ifade etmekte kalarak negatif bir etkisi oldu. Bilinmesi gereken mühim bir nokta, protestolarda Kara Blok taktiklerinin ve tahripkâr eylemlerin (bankalara, karakollara saldırmak gibi) kullanıldığıdır. Eylemlerin ehemmiyetine karşın tüm bunlar devrimi gerçekleştirmek için yeterli değildir. Örgütlenmelerin farklı devrimci biçimlerini birbirinden ayırt etmek mecburidir. Özellikle gecekondu sakinlerinin çabalarını ve sömürüye karşı verilen halk ayaklanmalarını.
Anarşist örgütlenmelerle ilgili söyleyebileceklerimiz, birçoğu bahsi geçen eylemlerde marjinal olarak hareket etti. Ayrıca bilerek veya bilmeyerek reformcu bürokrasi ile iş birliğine gidenler oldu. Diğer taraftan, devrimci anarşist örgütlenmeler, Brezilya’daki sokak gösterilerinde ve çatışmalarda çok önemli rolleri yerine getirdiler; devlet şiddetine karşı resmi veya gayri resmi örgütlenmeler oluşturdular, çatışma komiteleri tertiplediler, çatışmalar örgütlediler. Anlayacağınız, anarşizmin rolü pek homojen değildi fakat en büyük katkısı; anarşizmin eksiklerini anlayarak Brezilya’daki gelişimini sağlamak oldu. Bundan dolayı, son dönemde yaşanan tüm bu eylemler devrimci anarşizmin güçlenmesini sağlamış oldu.
UNIPA, eylemlerine devam edecek ve ezilen işçilerin polis devletine karşı haklarını korumaya yönelik örgütlenmelerini desteklemeye devam edecektir. Bizim için sendikalist devrimci halk örgütlenmesinin bir parçası olarak savunma örgütleri kurmak zorunludur. Sendikal ve reformist bürokrasiye karşı taban örgütlenmesi oluşturmak elzemdir. Ekonomik ve politik zorbalıklara karşı mücadelenin rolü kadar devrimci anarşizmi örgütlemenin de önemli olduğuna inanıyoruz. Aksi takdirde, yeni yeni oluşmakta olan bu sınıf mücadelesinin, yeni bir anarşist alternatif inşa etmesi mümkün olmayacaktır. Bundan dolayı dünya genelindeki devrimci anarşizm, uluslararası gelişimi ilerletmek zorundadır. Hatta uluslararası dayanışmayla birlikte mücadeleyi organize edebilecek, özellikle UİB (Uluslararası İşçi Birliği) gibi bir örgütlenmeyi oluşturmalıyız ki emperyalizm, nasyonalizm, sosyal demokrasi ile savaşabilelim. UNIPA böyle bir organizasyonun kurulması için dünya geneline yayılmış bir devrimci anarşizmi arzulamaktadır.
Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmaktadır.
The post Anarşist Halk Birliği Dünya Kupası’nı Anlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>