The post Milletvekilleri Şokta: Mecliste Kahve %100 Zamla 1 Lira Olurken 25 Kuruş Olan Çaya Şimdilik Zam Yok appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ekonomik kriz sonunda TBMM’yi de etkiledi.
TBMM Başkanlık Divanı’nda Meclis lokantalarında fiyat artışı kararı alınmasının ardından ilk zamlar Meclis’te bulunan çay ocaklarına geldi. TBMM’de 50 kuruşa satılan kahve yüzde 100 zamlanırken, 25 kuruş olan çayın fiyatında herhangi bir değişiklik yapılmadı.
Yaklaşık 3 haftadır tatilde olan TBMM’de çay ocağındaki içecek fiyatlarından, kuaför hizmetine kadar pek çok ürün ve hizmet “rekor oran”da zamlandı. 50 kuruşa satılan kahvenin fiyatı 1 TL’ye çıkararak yüzde 100 zamlanırken, 25 kuruş olan çay fiyatında ise şimdilik herhangi bir değişiklik yapılmadı.
Zamdan önce 3,5 TL’ye satılan tostun fiyatı 5 TL’ye çıkarken, 50 kuruşa satılan sade kahvenin fiyatı da 1 TL oldu. 25 kuruş olan bitki çayının fiyatı 50 kuruşa çıktı. 25 kuruşa satılan bardak suyun fiyatı da yüzde 100 zamlanarak 50 kuruşa yükseldi. 1 TL’ye satılan ayranın fiyatı yüzde 50 zamlanarak 1,5 TL’ye çıktı. Meyve suyu ve kolalar 2 TL’den 2,5 TL’ye yükseldi.
TBMM’de hizmet veren kuaförlerde erkek saç tıraşı 7 TL’den 10 TL’ye çıkarken, sakal tıraşı da 3 TL’den 5 TL’ye yükseldi.
The post Milletvekilleri Şokta: Mecliste Kahve %100 Zamla 1 Lira Olurken 25 Kuruş Olan Çaya Şimdilik Zam Yok appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Çuldan Poşete Çayın Öyküsü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İnce belli bardaklarda yazın bile içerken hararetimizi alarak içimizi ferahlatan demli çaylar, şu sıralar büyük bir emek ile çaylıklarda toplanıyor. Çay üreticileri ikinci sürümün sonlarına yaklaşırken, Mayıs ayında açıklanan Çaykur yaş çay alım fiyatları, hala üreticinin sıkıntılarını çözmemekte.
Şu an yaklaşık olarak 208 bin çay üreticisinin bundan 65 yıl önce devlet “teşviki” ile çaylık bahçelerinin oluşturulması, Karadenizlileri ekonomik anlamda rahatlattı mı, yoksa başlarına büyük bir bela mı oldu; büyük bir soru işareti.
Tek geçim kaynağı çay olanlar için ise, Çaykur’un kota uygulaması ve çay alım fiyatı, hayati bir önem taşımakta. Çünkü yazın üç sürüm sonrasında elde edilen çay geliri, bir senenin ihtiyacını karşılamak durumunda. Yazın şehirlerden köye dönüp çaylarını toplayanlar için ise, birçok borcu kapatmak için ek geliri ifade etmekte.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in açıklamış olduğu yaş çay alım fiyatı yüzde 12’lik artışla 1,38 liraya ve 12 kuruşluk destekleme primi ile 1,5 liraya gelse de, üreticinin belini doğrultmasına yaramıyor.
Eskiden elle toplanan çay, şimdilerde makasla çok daha hızlı bir şekilde toplanıyor. Hatta bazı çay üreticileri motorlu, elektrikli sistemlerle çay toplamada hızı bayağı ilerletmiş durumda. Çay toplamada hız önemli, çünkü çay alım fiyatı gibi Çaykur’un kotaları, çay alım günleri de üreticinin önündeki zorlukları arttırıyor.
Çay bahçelerinin dönümüne göre, üreticinin önüne Çaykur tarafından kota konulmakta. Çaykur bu kotalarla üreticiden alacağı çayı belirlerken, üreticiyi, elinde kalan yaş çayı, özel çay şirketlerine satmaya mahkum bırakıyor. Özel çay şirketleri de kendisine mahkum kalan çay üreticilerini köşeye sıkışmış bulunca, çay alım fiyatlarını daha da düşürüyor. Böylece üreticiler çaylarını, Çaykur’un alım fiyatının da altında satmak durumunda kalıyor. Çaykur’un aldığı yaş çay miktarı, geçen sene 700 bin ton iken, özel sektörün aldığı çay miktarı yaklaşık 500 bin ton olduğu bilinmekte. Bu rakamlarda bile, özel çay şirketlerinin büyük miktardaki çayı ucuz yollu kapattığı görülmektedir.
Üreticinin, haftanın belirli günlerinde çay vermek zorunda olması, çayı da hızlı bir şekilde toplamasını zorunlu kılıyor. Toplama gücü ailesel etkilerle fazla olan üreticiler, Çaykur’un hızına yetişebilirken; bu gücü olmayan aileler, çay işçilerini çalıştırmak zorunda kalıyor. Üreticilerin işçi çalıştırmak zorunda kalması, onları, az sayıda daha az bulunan yerli işçidense, daha ucuza çalışan çok sayıda bulunan Gürcü ve Rus işçilere yöneltiyor. Bu da, sayıları 10 bini bulan Rus ve Gürcü işçinin, hiçbir güvenceleri olmadan, Karadeniz’de çalışmasına neden oluyor.
Çay, dünden bugüne sohbetlerimizin, dayanışmanın, Karadeniz’in, yeşilin simgesiyken şirketlerin kıskacında; her yaprağı nasırlaşmış ellerin makas vuruşlarıyla toplanıyor, çay çuvalları bel ağrılarına rağmen alım yerlerine iletiliyor, eksperin kantarı, özele giden her kilo çay ise üreticinin derdine dönüşüyor.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.
The post Çuldan Poşete Çayın Öyküsü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mevsimlik Tarım İşçileri
Tarımda hasat zamanının başlamasıyla beraber, coğrafyanın neredeyse tamamında, milyonlarca insan için farklı bir iş imkanı, farklı bir çalışma alanı, ancak çok da farklı olmayan bir yaşam söz konusudur; mevsimlik tarım işçiliği. Çocuk işçiler, kötü barınma koşulları, ağır şartlarda çalışan kadınlar, göç eden aileler, etnik baskı ve daha fazlasının aynı anda var olduğu bir yaşamdır mevsimlik tarım işçilerinin yaşamı. Yaklaşık olarak Mart-Nisan aylarında başlayan ve Kasım ayına kadar süren mevsimlik tarım işçiliği; günümüz geçici işçilik, taşeronlaşma gibi çalışma ilişkileri düşünüldüğünde, üzerinde durulması gereken elzem bir konudur.
Mevsimsel Yaşamın Diğer Adı: Ücretli Tarım İşçiliği
Tarlada, bahçede, serada ya da hayvan yetiştirme birimlerinde üretim yapan insanlardan oluşan tarım işçileri, çalıştıkları zaman veya aldıkları ücrete göre; sürekli tarım işçileri, mevsimlik/günlük tarım işçileri, geçici tarım işçileri, göçmen tarım işçileri, parça başı ücretle çalışan işçiler, ayni ücret (para değil de üretilen ürün) karşılığında çalışan işçiler olarak sınıflandırılırlar. Her ne kadar böylesi bir sınıflandırma yapılmış olsa da, bir tarım işçisi için çalışılacak zaman ve emeğin karşılığı, ihtiyaçları gereği farklılaşır. Yılın belli zamanlarında farklı bölgelere göç edilen yaşamda, en genel anlamıyla, çalışılan zaman hasat zamanıdır; emeğin satılmasının karşılığı ise ücretli tarım işçiliğidir.
Pamuk, fındık, çay, üzüm, kayısı tarla ve bahçelerinde süregelen işçiliğin tarihi ise, coğrafyamızda oldukça eskidir. 1830’larda Kavalalı İbrahim Paşa tarafından Sudan’dan getirilerek Çukurova bölgesinde çalıştırılan işçiler, coğrafyamızdaki ilk mevsimlik tarım işçileri olarak bilinirler. Ardından tarımda kapitalist üretimin başladığı 1890’larda ise, çevre şehirlerden Adana’ya gelen mevsimlik tarım işçileri, pamuk ve hububat üretmişlerdir. 1930 ve 1940’lara gelindiğinde ise tarımda ücretli olarak çalışanların, genellikle çiftçiler olduğu görülmektedir. Çiftçiler, hasat zamanı öncesinde yoğun iş imkanları sebebiyle başka yerlere göç ederek; ırgat, amele, gündelikçi isimleriyle çalışmışlardır. Tarımda kapitalist üretimin bu coğrafyada hakimiyetini ilan ettiği 1950’lerde ise, mevsimlik tarım işçiliği her bölge için farklı bir piyasaya dönüşmeye başlamıştır. Bugün Diyarbakır, Urfa, Hakkari, Van, Şırnak, Adana, Hatay başta olmak üzere neredeyse tüm şehirlerden ailelerin, farklı yaş gruplarının oluşturduğu mevsimlik tarım işçilerinin yaşamlarının temelleri böyle atılmıştır.
Mevsimlik Tarım İşçilerinin Zorunlu Göçebe Yaşamı
Bugüne gelindiğinde, köylerden şehirlere göç, Kürdistan’daki savaş ve farklı bir çok etmen sonucu mevsimlik işçi olarak çalışanlar; hem yakın şehirlere, hem de farklı bölgelerdeki şehirlere hasat zamanları giderek burada bir yaşam sürmeye başlarlar. Evlerin kapısına kilit vurularak kamyon kasalarında, tren vagonlarında başlayan yolculuk; derme çatma barakalara, çadırlara uzanır. Banyosuz, tuvaletsiz, mutfaksız bir yaşam başlar. Neredeyse tüm zamanın açık havada geçtiği bu yaşamda, suya erişim de oldukça kısıtlıdır. Söz konusu şartlar, kalınan ortamı her türlü hastalığa açık bir yer haline de getirmektedir. Bu yaşam koşulları, aynı zamanda, çalıştığı bölgede mevsimlik tarım işçisinin dışlanmasında da etkilidir. Yerli halk tarafından çadırların veya barakaların bulunduğu bölge, uzak durulması, hatta mümkünse ortadan kaldırılması gereken yerler olarak görülebilmektedir. Öte yandan, coğrafyamızda devletin açtığı savaşın koşullarının yarattığı “kürt düşmanlığı” sebebiyle etnik çatışmalar da yaşanmaktadır. Yoksulluğun ve yoksunluğun derinden hissedildiği bu yaşam, ırgatlık yaşamı olarak da bilinir. Irgatlık yaşamının ekonomik anlamda ilk ve belki de tek muhatabı, aracılardır. Genellikle “dayı başı” olarak bilinen aracılar, patronun tüm sorumluluklardan kurtulmasını sağlarken; işçi ile kurdukları ilişki “tüccar-köle” ilişkisinden farksızdır.
Amele başı, elçi başı, dayı başı gibi farklı isimlere bürünebilen aracıların da olduğu bu sömürü biçiminde, hasat zamanının sona ermesiyle beraber işçi; inşaat, hizmet sektörü gibi mevsimlik başka alanlara da yönelebilmektedir. Yani hasat zamanlarında tarımda çalışan bir işçi, kış aylarında inşaat sektöründe veya hizmet sektöründe çalışabilmektedir. Çok sık karşılaşılan bu durum, mevsimlik tarım işçilerinin tüm yaşamlarını mevsimlik işçi olarak sürdürmesi demektir. Mevsimlik işçiler, bu özellikleriyle taşeron sistemi ve özel istihdam bürolarının güvencesiz ve esnek çalışma anlayışından bağımsız düşünülemeyeceği gibi; taşerona karşı verilen mücadelede de bu işçilerin alacakları rol görmezden gelinemez.
The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>