The post Kanalİstanbul İçin İlk İhale Bugün appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kanalİstanbul’un yapılacak olması nedeniyle Başakşehir’deki tarihi Odabaşı ve Arnavutköy’deki tarihi Dursunköy köprülerinin rekonstrüksiyon (yeniden yapım) projesi için düzenlenen ihale bugün Kağıthane’deki Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü’nde gerçekleşecek.
The post Kanalİstanbul İçin İlk İhale Bugün appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Soğucak Köylüleri ÇED Toplantısı Yaptırmadı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kırklareli Vize’de, Istranca Ormanları eteklerine kurulması planlanan çimento kili ocağına tepki gösteren Soğucak Köyü halkı, köye gelen firmaya karşı bir araya gelerek düzenledikleri eylemle ÇED toplantısını yaptırmadı.
The post Soğucak Köylüleri ÇED Toplantısı Yaptırmadı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bergama’da Taş Ocağı İçin Yapılacak ÇED Toplantısına Köylüler İzin Vermedi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İzmir’in Bergama ilçesinin kırsal Hacıhamzalar Mahallesi’nde faaliyet gösteren taş ocağının kapasite arttırımı için, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) başvurusunda bulunan şirket, dün (salı) mahalleye giderek halkın katılım toplantısı yapmak istedi. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu mahalle halkı, yetkililerin mahalleye girişine izin vermedi. Bir süre halkı ikna etmeye çalışan şirket yetkilileri, sonuç alamayınca toplantı yapamadan mahalleyi terk etmek zorunda kaldı.
The post Bergama’da Taş Ocağı İçin Yapılacak ÇED Toplantısına Köylüler İzin Vermedi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Çernobil’den Akkuyu’ya Nükleer’e Hayır – Ahmet Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İşçiler muhtemelen yaklaşmakta olan 1 Mayıs’a hazırlanıyordu ve başlarına geleceklerden habersiz yine işlerinin başındaydı. Yaptıkları iş gereği, belki yavaş yavaş ölüme yaklaşıyorlardı ama ölüm onlar için aniden geldi.
Çernobil’deki işçilerden söz ediyorum. İki metrelik betonu bile delen ilk patlama sırasında yaşamını yitiren işçilerden.
Zamanının iki “süper gücü”nün arasındaki soğuk savaş, silahlanma ve uzay çalışmaları alanlarında sonu gelmez bir rekabete dönüşmüştü ve bu yarışta hataya yer yoktu. Her şey iyi gidiyordu(!) ya da öyle gösteriliyordu.
Eğer Çernobil Nükleer Santrali’nden sızan radyoaktif maddeler, Avrupa üzerinde bir bulut haline geldiğinde fark edilmeseydi, böyle bir “kaza”nın olduğunu bile duymayacaktık. İşçiler de “devletlerinin bekası için öldü” denilerek olay kapatılacaktı.
Gerçekten de SSCB, reaktörlerden birinde meydana gelen arızayı gizledi ve müdahale edilmesine olanak vermedi. Hoş, duyursaydı da radyoaktif sızıntıyı önlemenin çok bir gerçekliği yoktu. Aradan geçen onca yıla rağmen bugün bile radyoaktif yayılma devam ediyor ve 48 bin yıl daha böyle sürecek!
Yine de bölge boşaltılabilir, sonrasında kansere yakalanarak yaşamlarını yitiren binlerce kişi kurtarılabilirdi. Ama “süper güç” bunu yapmadı.
Aynı yıllarda, yaşadığımız topraklar üzerine de radyoaktif bulutların geldiği, yağmurlarla beraber bu maddeleri bıraktıkları bir dönem oldu. Ancak bu durum, dönemin Özal hükümetince hep inkar edildi. Fındığa, çaya ve daha pek çok ürüne bulaşan, oradan hayvanlara ve insanlara geçen radyasyon için önlem almak bir yana, eğlence malzemesi yapıldı.
Ancak Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından 200 kat etkili olduğu belirtilen Çernobil’den yayılan radyasyon, Karadeniz kıyılarından itibaren yayıldığı her yerde kanser vakalarını ve kansere bağlı ölümleri arttırdı. Uzun yıllar boyunca yeni doğanlar mutasyona uğramış olarak doğdular. Kimi bölgelerde, bugün bile, ana sütünde radyoaktif maddelere rastlandığı bilgisi var.
Sovyet yetkililer radyasyonun zararsız olduğuna inandırmak için ne yaptılar, bilinmez. Ama buradakilerin işi çok kolay oldu; demli bir bardak çay içen bakan yetti de arttı.
Sonrasında “madem radyasyon zararsız, bu santralden biz de yapalım” lobisi başladı. Çok, daha çok enerjiye ihtiyacımız olduğu masalı, dışa bağımlılıktan kurtulmamız gerektiği sosuyla süslenince bir güzel yutuluverdi.
Şimdi, Çernobil’i kuran ve patlamasına seyirci kalan Rosatom şirketi ile Mersin Akkuyu’ya bir “ölüm santrali” kurmak için anlaşıldı. Üstelik hiçbir hukuksal süreç bile işletilmedi; ÇED raporu aranmadı, itirazlar dinlenmedi. Hatta denetimden kaçırmak için ihale, TC ile Rusya arasında devletlerarası bir anlaşma ile yapıldı.
Dikkat edilirse, yine “enerji ihtiyacı”, yine “dışa bağımlılıktan kurtulma” sözlerini işitiyoruz. Sormak gerek, kimin bu kadar enerjiye ihtiyacı var? Ne için?
Oysa daha bir kaç yıl önce HES saldırısı sürerken “enerji ihtiyacı için HES’leri yapmamız zorunlu” deniyordu. Pek çok nehir üzerine ve birçok irili ufaklı dere birleştirilerek HES’ler yapıldı. Peki ne oldu? Sözünü ettikleri enerji ihtiyacı bir türlü karşılanamadı. Çünkü asıl mesele enerji değildi, suyun ticarileştirilerek büyük şirketlere sunulmasıydı.
Nükleerde de amaç, enerji değil. Çünkü günümüzün sanayi ve teknoloji yatırımlarına, mantar gibi açılan AVM’lere, gece gündüz yanan aydınlatmalara bakarsak kapitalizmin enerji ihtiyacının karşılanabilmesi mümkün değil.
Üstelik birçok coğrafyada nükleer santraller kapatılırken “dünyanın en kalabalık dördüncü ordusuna” sahip olmakla övünen TC, nükleeri büyük güç olabilmenin koşulu olarak görüp nükleer silahlara sahip rakiplerine öykünmüş olabilir.
Çernobil “sabıkası” olan Rosatom’un kuracağı Akkuyu Nükleer’de ya da Sinop Nükleer’de olası “kazayı” yaşayıp ölümcül kansere yakalanmak ya da sevdiklerimizi kaybetmek istemiyoruz. Yaşadığımız toprakların ve bütününde tüm doğanın talan edilmesini, geri döndürülemeyecek hasarlar almasını, yaşamın yok edilmesini istemiyorsak yapacağımız çok şey var ve ilk iş “Nükleere Hayır” demek!
Ahmet Özgür Erdoğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.
The post Çernobil’den Akkuyu’ya Nükleer’e Hayır – Ahmet Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Eskişehir’de Yapılması Planlanan Termik Santral İçin ÇED Gerekli Değildir Kararı Bozuldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Eskişehir Valiliğinin Sevinç mahallesinden çıkarılacak ve termik santralde kullanılacak kömürle ilgili “Çevresel Etki Değerlendirme raporu gerekli değildir” şeklindeki kararı iptal edildi.
Eskişehir 2. İdare Mahkemesi kararında: “Alpu Termik Santrali projesinde, yakıt olarak kullanılacak kömürün bir kısmının dava konusu tesisten elde edileceği anlaşıldığından, ‘Yer Altı Kömür Ocağı Projesi’ ile ‘Alpu Termik Santrali ve Bu Santrale Kömür Sağlayacak Olan Rezerv Alanındaki Yer altı Maden İşletmesi İle Kül Düzenli Depolama Tesisi’ projesinin entegre tesis niteliğinde olduğu, dolayısıyla her iki projenin çevresel etkilerinin kümülatif olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.” denildi
Eskişehir İdare Mahkemesinin verdiği bu karar ile termik santral projesi alanı için verilen ÇED olumlu raporunun eksikliği de tescilledi.
The post Eskişehir’de Yapılması Planlanan Termik Santral İçin ÇED Gerekli Değildir Kararı Bozuldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Saros için ÇED Kararı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yapılmak istenen taş ocakları nedeniyle ekolojik katliam tehdidi ile karşı karşıya olan Saros Körfezi ile ilgili mahkeme ‘ÇED gereklidir’ kararı verdi. Saros Körfezi kıyıları için, verilen kararla, katledilmekten kurtarılma umudu doğdu.Mahkemeye itirazda bulunan yaşam savnucuları ise ocakların bulunduğu yerlerin yeniden yeşillendirilmesini istedi.
The post Saros için ÇED Kararı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Karabağlar’da Halk JES’e Karşı Nöbette appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Karabağlar’da Halk JES’e Karşı Nöbette appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post OHAL Sürüyor, Mücadele de Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ancak devletin OHAL’i, işçilerin sömürünün her haline karşı olan direnişlerini engelleyemedi. İşçiler yasaklanan grevlere, fabrika önlerine getirilen TOMA’lara, devlet kapitalizm işbirliğine ve sömürüsüne karşı direnmeye devam etti.
***
Devletin OHAL’i bizleri dışarıda tutsaklaştırırken, içerideki tutsaklar için de ağır tecrit koşullarını getirdi. Devletin OHAL’i tutsaklar için engellenen telefonlar, kısıtlanan mektuplaşmalar, iletişim cezaları oldu. Sayısız hapishanede “kapasitenin üzerine” çıkıldı; tutsaklar tecritin sıkışmışlığında bir de kalabalığa mahkum edildi.
OHAL sonrası başlatılan “terör hükümlüsü” yaka kartı uygulamasıyla tutsaklar ve aileleri fişlenmek istendi. Ama tüm bunlara karşı tutsaklar direnmeye devam etti. Giderek arttırılan baskı ve tecrit politikalarına karşı bedenlerini direniş alanına çevirdi; “çare biziz ve mücadelemiz” diyerek devletin OHAL’ine ve tutsaklığın her haline karşı özgürleşti.
***
İktidar eliyle zaten değiştirilmekte olan toplumsal değerler, kadına ve farklı cinsel kimliklere yönelik yargılar OHAL bahane edilerek doğrudan sözlü ve fiziksel saldırılara dönüştü. Şort giymek, parkta spor yapmak, evde yalnız olan bir göçmen olmak ve her zaman da yalnızca kadın olmak bu saldırıların hedefi olmaya yetti.
Ama kadınlar “Her halinize karşı direniyoruz” diyerek erkek devletin OHAL bahanesine karşı da mücadeleyi seçti. Sokaklarda ve yaşamın her alanında var olma kavgası veren kadınlar, Onur Yürüyüşleri yasaklanan LGBTi’ler, bitmeyen OHAL’de de var olabilmenin ve özgürleşebilmenin kavgasını vermeyi seçti.
***
Yok sayılan, kentleri bombalanan ve katledilen halklar için de OHAL’in anlamı değişmedi. Devlet kendinden olmayana yönelik saldırısını OHAL adıyla meşrulaştırdı.
Evinde uyurken panzerle ezilen çocukların, sokak ortasında askeri araçla ezilerek katledilen kadınların, devlet eliyle yok edilmek istenen bir halkın varlığı bu kez de OHAL ardına gizlendi.
Ancak yıllardan bu yana var olmak ve yalnızca yaşamak için direnen halklar için devletin OHAL’i de fark etmedi. Savaşa, talana ve katliamlara karşı var olabilmek için mücadele OHAL’de de sürdü.
***
OHAL’le birlikte saldırılar bütün bir yaşama yöneldi. Doğaya ve yaşama yönelik saldırılar OHAL KHK’larıyla yasal kılıflara uyduruldu. Rant ve talan meşrulaştırıldı; daha da hoyratlaştı. Kalekollar ve çılgın projeler için gerçekleştirilen ekolojik yıkımlar, ÇED raporlarına verilen jet onaylar, Cerattepe eylemlerinin yasaklanması, hayvan katliamlarının önünü açan yasalar, kentsel dönüşümde Bakanlar Kurulu’na yetki veren KHK, tekrar başlatılan Yeşil Yol Projesi… Hepsi devletin yaşama olan düşmanlığının OHAL’deki yansımasıydı.
Devletin doğaya ve yaşama yönelik düşmanca saldırıları OHAL’de sürdüğü gibi bu saldırılara karşı direniş ve mücadele de sürdü.
***
OHAL’den önce patron-devlet işbirliğiyle işçilerin yoksullaştırılmasına karşı, tutsakların yaşamına yönelik baskı ve şiddete karşı, ataerkinin tacizlerine, tecavüzlerine, cinayetlerine karşı, kendi kimliğiyle özgürce yaşamak için mücadele eden halkların katledilmesine karşı, devletin talan ve rant politikalarıyla yaşam alanlarına dönük saldırılarına karşı ezilenler nasıl direndiyse OHAL’den sonra da direnişler, eylemler devam etti. Mücadeleler sinmedi, devletin yaşam düşmanlığına karşı yaşam her alanda savunuldu.
Birinci yıl dönümünde devletin artık olağanlaştırdığı OHAL’e karşı özgür bir yaşama inanların mücadelesi sürüyor.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.
The post OHAL Sürüyor, Mücadele de Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Sudan Çıkmış Balığa Dönmek” – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Kentsel Dönüşümle Sıkıştırılıyoruz!
Kentsel dönüşüm ya da ulaşım projeleriyle birlikte yaşam alanlarına ani gerçekleşen saldırılarda; yaşadığı yerle özdeşleşen, orayla bağ kuran, kolektif bir hafızayı oluşturan toplum hedef alınmaktadır.Mekansal Dönüşümle İradenin Gaspı
Mekan, sadece bireyin yaşamını sürdürdüğü bir yer olmaktan öte, bireyin yaşadığı alanı dönüştürerek iradesini ortaya koyabileceği alanı da tarifler.
Mekanların, yaşam alanlarının iktidar tarafından kontrolü ve bireyin iradesi dışında dönüştürülmesi, bireyi iradesinden koparmak ve özgürlüğünden yoksun bırakmaktır. Çünkü bireyin içinde bulunduğu, kendince anlam verdiği, diğer bireylerle ve toplumla ilişkisini sürdürdüğü ve yaşamını pratiklediği alana iradesi dışında yapılan hızlı değişim ve bu değişimle birlikte o alana dair birey için değişen gerçeklik, bireyin psikolojisini ve gerçeklik algısını tahrip etmektedir.
Kentsel Dönüşüm Kolektif Hafızayı Yıkmayı Amaçlar
İktidarın mekan politikalarının bireye yönelik etkisinin yanında, toplumu dönüştürmeye yönelik amaçları da bulunmaktadır.
Yakın zamanda İstanbul’un farklı ilçelerindeki alanlar için alınan kentsel dönüşüm kararları, her dönem mevcut olan bir kentsel politika gibi görünse de, OHAL sürecindeki KHK’larla oldu bittiye getirilmesi nedeniyle kentsel dönüşümün taşıdığı anlamı genişletmektedir. Ezilenlere yönelik saldırıların yoğunlaştığı bu dönemde ezilenlerin yaşadığı alanlar için yapılacak kentsel dönüşümler, sadece bir kentin yeniden dönüştürülerek soylulaştırılması anlamına gelmez. Bu dönüşümlerle, ezilenlerin birlikte eylediği, paylaşma ve dayanışma kültürüyle kolektif bir hafızayı oluşturduğu ve iktidarlara karşı mücadele ettiği kolektif alanlar hedef alınmaktadır. Bu alanların yok edilmesi ya da dönüştürülmesiyle en nihayetinde oluşturulan birliktelik ve kolektif hafızanın yok edilerek, iktidara karşı durma olanaklarının ortadan kaldırması ve yeni-başkaldır(a)mayan bir toplum yapısı amaçlanmaktır.
Olağanüstü Kentsel Dönüşüm Politikaları
Coğrafyamızdaki iktidar yönetime geldiği dönemden bu yana kentsel politikaları sürekli kullansa da, içinde bulunduğumuz OHAL döneminde yönetmelik değişiklikleri ve KHK’larla daha hızlı ve hoyratça bir politika yürütmektedir.
OHAL’in ilanının ikinci ayında “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunun Uygulama Yönetmeliği”nde yapılan değişiklikle, yaşam alanlarının daha kolay bir şekilde “riskli alan” ilan edilerek dönüştürülmesi için var olan bazı yasal sınırlandırmalar ortadan kaldırılmıştır. Böylece devlet, ekonomik veya sosyal nedenlerle yaşam alanlarına daha kolay saldırabilecektir.
OHAL’deki politikalar, yaşam alanlarının hepsine saldırmaktadır. Bu dönemde yürürlüğe giren ve kamuoyunda “madde 80” olarak bilinen kanun ile hükümet, rant projelerini hızlandırarak doğal yaşam alanlarına ve SİT alanlarına yapılacak projelerini yasal denetim mekanizmalarının dışında tutmayı hedeflemiştir. Ayrıca süreçlerinin hızlandırılması ile de yaşam alanlarında hızlı dönüşümler yapma niyetindedir.
OHAL’in getirdikleriyle, yaşam alanlarının savunulmasına yönelik mücadelelere karşı saldırılar da gerçekleştirilmiştir. Örneğin Cerattepe davasının görüldüğü dönemde, OHAL bahanesiyle, birçok şehirde Cerattepe eylemleri yasaklanmıştı.
İktidarı boyunca ulaşım konusunda gerçekleştirdiği projelerini oya dönüştürmek için söylemler üreten hükümet; içinde bulunduğumuz son dönemde üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, Osmangazi Köprüsü, Avrasya Tüneli gibi projeleri hızlı bir şekilde tamamlayıp onlara geniş anlamlar yüklemiş, “patlayan bombaların bile durduramayacağı” gelişmişlik göstergesi rolü biçmişti. Bu ulaşım politikaları da kentlerin birbirine ve merkeze bağlanması, bu yöntemle de yönetilebilmesi bağlamında, iktidarların kente ve çevresindeki yaşam alanlarına yönelik politikaları arasında yer almaktadır.
Kentsel Dönüşümle Dönüştürülüyoruz
Kentsel dönüşüm ya da ulaşım projeleriyle birlikte yaşam alanlarına ani gerçekleşen saldırılarda; yaşadığı yerle özdeşleşen, orayla bağ kuran, kolektif bir hafızayı oluşturan toplum hedef alınmaktadır.
Bu politikalarla insanların yaşam alanları talan edilmekte, dönüşüme uğramakta, bu alanların anlamı ve kullanımı değiştirilmektedir. İnsanlar anlamları ve kullanımları değiştirilen yaşam alanlarında nefes alabilmek ve var olabilmek için çaresizce çırpınmaktadır: Tıpkı yaşam alanından koparılan sudan çıkmış bir balık gibi!
Gizem Şahin
Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayınlanmıştır.
The post “Sudan Çıkmış Balığa Dönmek” – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bursa’da Direniş Santrali Durdurdu” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bursa’da bulunan Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde (DOSAB) kurulmak istenen ve bölge halkının karşı çıktığı kömürlü termik santral projesine verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna dair son söz söylendi.
Bursa şehir merkezinde günde 1200 ton kömür yakmayı hedefleyen termik santral projesine karşı bölge halkının 2,5 yıldan bu yana sürdürdüğü mücadeleyle, Bursa 2. İdare Mahkemesi ÇED raporunu iptal kararı verdi.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayınlanmıştır.
The post Bursa’da Direniş Santrali Durdurdu” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “ÇED Raporları Yatırım Düşmanıdır” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Hükümet, birçok yıkım projesinin durdurulmasını sağlayan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna tahammülsüzlüğünü yeniden gündeme getirdi; meclisteki sayı üstünlüğüne de güvenerek yeni çıkarılacak olan bir kanunla, ÇED raporunu devre dışı bırakma çalışmalarını başlattı. Öyle ki, Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı bile, enerji, sanayii, madencilik, otoyol, turizm ve büyük ölçekli yapılar için yasal olarak uygulanması zorunlu olan ÇED raporlarına karşı dava açılmasının, çevre mücadelesi değil, yatırım düşmanlığı olduğunu açıkça söylemeye başladı. Yani, ÇED raporlarının da esas alındığı mahkeme süreçlerinin, “yatırımları engellemek ve Türkiye’nin önünü tıkamak” amacını taşıdığını düşünen Bakan ve AKP de bunu engellemek üzere yasalarda değişikliğe hazırlanıyor.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.
The post “ÇED Raporları Yatırım Düşmanıdır” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bayramiç’te ÇED’siz Madencilik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kaz Dağları’nda, yıllardır altın şirketlerine karşı toprağını, suyunu, havasını savunan Bayramiç köylülerinin, şimdi de tarım arazileri Ciner Grubu’na ait Park Teknik Elektrik Madencilik A.Ş tarafından istila altında. Şirket, köylülere ait araziler üzerinde bulunan iki ruhsat alanında 10’a yakın derin sondaj çalışması yaparak rezerv arayacak.
Toplam 400 m2 lik alanda; depo alanı, sondaj için bentonitli su hazırlama havuzu, sondaj çamuru havuzu ve karot depolama alanı bulunacak. Rezerv arama faaliyetleri sonucu sondaj çamurları oluşacak. 4 ay süreceği belirtilen çalışmalarda, iki proje için 7.000 m3 su kullanılacak, 800 m3 bitkisel toprak sıyrılacak.
Böylesi bir projede Çanakkale Valiliği, şirket için ÇED sürecinin başlamasından 6 gün önce ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verdi. Maden projesi sahaları ve etki alanları içinde şahıslara ait tarım arazilerinin yanı sıra akarsular, dereler, genel avlaklar ve ağaçlar da var. Maden aranacak alan 1. derecede deprem bölgesi olarak gösterilmekte. Şirketin hazırladığı rapora göre; sürüngen canlılar, 6 tür memeli hayvan ve farklı türden kuşlar da yaşamakta.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
The post Bayramiç’te ÇED’siz Madencilik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>