Çeka – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 13 Feb 2018 15:47:54 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Mahnovist Hareket İçerisindeki Priazov’ye Rumları – Furkan Çelik https://meydan1.org/2018/02/13/mahnovist-hareket-icerisindeki-priazovye-rumlari-furkan-celik/ https://meydan1.org/2018/02/13/mahnovist-hareket-icerisindeki-priazovye-rumlari-furkan-celik/#respond Tue, 13 Feb 2018 15:47:54 +0000 https://test.meydan.org/2018/02/13/mahnovist-hareket-icerisindeki-priazovye-rumlari-furkan-celik/   Mahnovist hareketin Bolşevik orduya ve Denikin’in Beyaz Ordusu’na karşı isyan bayrağını çekmesiyle beraber birçok farklı yerel topluluk da sosyal ve siyasal olarak kendisini Mahnovist hareket içerisinde konumlandırma gereksinimi hissetmiştir. Bu süreçte Mahnovistler, bir yandan iki orduya karşı aynı anda direniş gösterirken diğer yandan kendi komünlerini oluşturmuş ve kendi kararları doğrultusunda bir işleyiş oluşturmuşlardır. Mahnovistlere […]

The post Mahnovist Hareket İçerisindeki Priazov’ye Rumları – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Mahnovist hareketin Bolşevik orduya ve Denikin’in Beyaz Ordusu’na karşı isyan bayrağını çekmesiyle beraber birçok farklı yerel topluluk da sosyal ve siyasal olarak kendisini Mahnovist hareket içerisinde konumlandırma gereksinimi hissetmiştir. Bu süreçte Mahnovistler, bir yandan iki orduya karşı aynı anda direniş gösterirken diğer yandan kendi komünlerini oluşturmuş ve kendi kararları doğrultusunda bir işleyiş oluşturmuşlardır. Mahnovistlere katılan halklardan Priazov’ye Rumları’nın yarattığı deneyim de biz anarşistler açısından önemlidir.

Mahnovist hareket içerisinde yer alan Bulgarlar ve Yahudiler kendi birliklerini kuracak sayıya ulaşmışlardı. Fakat sayısal anlamda en fazla katılım Ukrayna’nın kuzeyinde Kırım’ın üst tarafında Azak denizi kıyılarındaki Priazov’ye bölgesinde yaşayan Rumlar tarafından yapılmıştır.

Dönemsel olarak siyasal ve ekonomik etmenler Rumların Mahnovist harekete katılmasını sağlamış olsa da, bu katılımda tarihsel olayların etkisini yok sayamayız.

Kırım Rumları 1870-80 yılları arasında Azak denizi kıyılarına sürgün edilmişlerdi. Bu sürgün Rus krallığının baskısı sonucu gerçekleşmişti. Şu an Ukrayna’da büyük bir yunan şehri olan Mariupol 1880 yılında Rumların yerleşmesiyle genişlemiş ve bu kent merkez alınarak çevresinde Ukrayna Rumları yaşamaya başlamıştı. Bölgenin adı Rumlar tarafından Priazov’ye olarak dillendirilmiştir. Bu sürgün, Rumların Rus krallığına karşı nefret beslemesine neden olmuştu ve komşu bölgeler dışında farklı bölgelerle ilişkiye geçmeyerek senelerce kendi hallerinde yaşamlarını sürdürmüşlerdi.

Mahnovist Hareketle Priazov’ye Rumlarının İlk Tanışması

Denikin’in ordusu Rusya’da yenilince, Ukrayna’da güçlenmek için halkı kendi saflarına çekmeye çalışıyor, ordusu ve askerleri için köyleri yağmalıyordu. Bolşevikler ise Rusya’da devrime ihanet etmiş, iktidarı ele geçirmişlerdi. Ukrayna’yı da kendilerine bağlayıp ağır yaptırım ve şartlarla yönetmek istiyorlardı. Ukrayna köylüleri için bu iki durumda bir seçenek olamazdı. Tam bu sırada Mahnovist hareket ortaya çıkmıştı ve iki cephede de isyan bayrağını çekmişti.

Mahno, Mahnovist hareketin propagandasını yapmak ve isyana katılımı arttırmak için Gulya-Polye bölgesinde köy köy dolaşıyordu. Mahno, makinist olarak çalışan yakın arkadaşı anarşist Alexei Marchenko ve bir birlik ile Gulya-Polye’den Azak denizi kıyılarına kadar inmişti. Burada Mariupol şehrine giden Mahnovistler, ayaklanma çağrısı yaparak halkı Mahnovist harekete katılmaya davet etmişti. Köyün bazı gençleri, atlarına atlayarak daha o anda gönüllü birliklere katılmıştı.

Mariupol ve civar köylerinden 1500 civarı Rum köylü, 1918’in başlarında Mahnovistlere katılmıştı. Köylerde kalan Rumlar ise Kızıl Ordu ve Beyaz Ordu ile savaş sırasında kapılarını Mahnovistlere açmış; birliklerin yemek, dinlenme ihtiyaçlarını karşılamışlardı.

Beyaz Ordu’ya Karşı

Denikin’in Beyaz Ordusu, gittiği Rum köylerinin Mahnovist harekete katıldığını öğrenince halkın mallarını yağmalamanın ötesine geçip kadın ve çocuklar dahil herkese zulmetmeye başlamıştı. Rumlar için Mahnovist olmak, ağır bedeller ödemeyi gerektiriyordu. Fakat köylülerden beyazların tarafına geçiş olmamıştı. Denikin’in ordusu Mariupol civarındaki köyleri yağmalamaya başlayınca, haber hemen Mahnovistlere ulaşmıştı. Mahno’nun da içinde bulunduğu birlikler köylerin yardımına koşmuş, Beyaz Ordu’yu köylerden püskürtmüşlerdi. Bu ilk yardım, Rumların tam anlamıyla Mahnovist hareket içerisine girmelerini sağlamıştı.

Makhnovistlerin kendilerini birincil olarak ulusal değil toplumsal özgürlük için savaşanlar olarak görmeleri de, Rumların Mahnovistlere katılımında çok önemli rol oynamıştı.

Kızıl Ordu’ya Karşı

Mariupol şehri, Ukrayna’nın Rum bölgesinin merkezi konumundaydı. Burada Beyaz Ordu’nun bozguna uğradığını gören Kızıl Ordu, yerel yönetime Bolşevik parti üyesi birini getirerek Kızıl Ordu tugaylarıyla hâkimiyet sağlamaya çalışmıştı. Bolşevik parti Ukrayna’yı da Sovyetlere katıp köylülere tahıl kotaları koyarak şehirlere Ukrayna’dan yiyecek götürme planları peşindeydi. Bu sebeple Lenin, Ukrayna’nın işgal edilmesini bir gereklilik olarak görüyordu. Priazov’ye Rumlarının Beyazlara olduğu gibi Kızıl Ordu askerlerine karşı da direniş başlatmaları üzerine, farklı cephelerde savaşan ve içlerinde Rumların da bulunduğu 3000 atlı Mahnovist, Mariupol’a gelerek Kızıl Ordu’yla savaşmıştı. Mahnovistleri cephede yenemeyen Kızıl Ordu burada da bozguna uğramış ve geri çekilmişti. Sonrasında Bolşevikler ÇEKA’larını (Sovyet Gizli Polis Servisi) eski yer altı tünellerinden tekrar saldırıya göndermiş, fakat bu şehir çatışmasından da Mahnovistler zaferle ayrılmıştı. Bolşevik parti üyelerinin ve Kızıl Ordu’nun Mariupol şehrinden defedilmesiyle, Rumlar özyönetim kurarak savaş sonuna kadar bu şehri kendileri savunmuşlardır.

Priazov’ye Rumları’nın Mahnovistlere katılmaları anarşist hareketin cephede de güçlenmesini sağlamıştır. 1919 Nisan ayında Rum birliklerini gören bir anarşist günlüğüne şöyle not almıştı: “Rum birlikleri Mahnovist hareket içerisindeki en kalabalık ve en iyi birliklerden biri. Beyaz Ordu’dan kesinlikle nefret ediyorlar. Öz disiplinleri yüksek ve iyi savaşçılar oldukları için Mahno onlara çok güveniyor, en kritik alanlara Rum birlikleri gidiyordu.”

Öyle ki, Priazov’ye Rumları’nın Mahnovist hareket içerisinde yer almaları nedeniyle, seneler sonra bile Bolşevikler Ukrayna’daki Rum köylerine saldırmıştır. 1932-1933 yılında Bolşeviklerin Ukrayna’da gerçekleştirdiği Holodomor’un (kıtlık soykırımı) Mahnovşçina’ya duyulan hıncın ardından kasıtlı olarak yapıldığını söylemek pek yanlış bir düşünce olmaz. Ayrıca 1937-1938 yılında SSCB’nin, Bolşevik karşıtlarıyla mücadele planları kapsamında, köylülerin karşı devrimci olduğunu öne sürüp Rum köylerine saldırarak infazlar gerçekleştirmesi de Mahnovşçina’ya duyulan hıncın etkisiyledir.

 

Furkan Çelik

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır.

The post Mahnovist Hareket İçerisindeki Priazov’ye Rumları – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/13/mahnovist-hareket-icerisindeki-priazovye-rumlari-furkan-celik/feed/ 0
Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar https://meydan1.org/2017/11/15/anarsist-yayinlar-dizisi-16-rusyada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/ https://meydan1.org/2017/11/15/anarsist-yayinlar-dizisi-16-rusyada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/#respond Wed, 15 Nov 2017 09:04:42 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/15/anarsist-yayinlar-dizisi-16-rusyada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/ Farklı coğrafyalardaki özgürlük mücadeleleri içerisinde gelişmiş anarşist yayıncılık üzerine yaptığımız araştırmanın on altıncı bölümündeyiz. Anarşizm tarihinde yazıları ve mücadeleleriyle hepimizin için belki de en büyük ilham kaynakları olan Mihail Bakunin ve Peter Kropotkin’in doğup büyüdükleri, daha sonrasında Bolşevik Parti tarafından yozlaştırılan ancak ezilenlerin mücadele tarihine hala ışık tutmaya devam eden Rus Devrimi’nin yaşandığı topraklardaki anarşist […]

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Farklı coğrafyalardaki özgürlük mücadeleleri içerisinde gelişmiş anarşist yayıncılık üzerine yaptığımız araştırmanın on altıncı bölümündeyiz. Anarşizm tarihinde yazıları ve mücadeleleriyle hepimizin için belki de en büyük ilham kaynakları olan Mihail Bakunin ve Peter Kropotkin’in doğup büyüdükleri, daha sonrasında Bolşevik Parti tarafından yozlaştırılan ancak ezilenlerin mücadele tarihine hala ışık tutmaya devam eden Rus Devrimi’nin yaşandığı topraklardaki anarşist yayıncılığı inceliyoruz. Devrimin 100. yıl dönümünün konuşulduğu bu günlerde, sosyalist bir devletin sansürüyle baskılanmış anarşist yayıncılığın tarihini anlatmak bizim için tarihsel bir önem taşıyor.

 

Rusya’da Anarşizm

İşçi hareketinin karakterinde, doğmaya başladığı ilk yıllardan günümüze dek süregelen, biri otoriter diğeri anarşist olmak üzere iki karşıt eğilim olmuştur. Enternasyonal İşçi Birliği’nin içerisinde mücadele eden devrimciler arasında belirginleşen bu ayrışma, daha sonrasında mücadeleyi toplumsallaştırmak adına dünyanın farklı yerlerine dağılan bu insanların bulundukları yerlerdeki örgütlenme biçimlerine ve ideolojilerine doğrudan etki etmiştir.

Tabii ki söz konusu etki bu topraklardaki alışkanlıklar ve yaşam biçimleriyle de paralel bir form kazanır. Yıllarca Obşçina ismini verdikleri dayanışma ilkesine dayanan komünal topluluklarda yaşayan, Mir ismindeki köy konseyleri aracılığıyla kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olan bir halkın devrimci geleneği tabii ki anarşizm geleneğiydi.

Ruslardan oluşan ilk anarşist örgüt Uluslararası Kardeşlik örgütünün bir parçası olarak İsviçre’de kuruldu. Rusya’da kurulan ilk örgütler ise 1890’lı yıllarda ortaya çıkmaya başladı.

O dönemde Bakunin, işçi birlikleri ve köy komünlerinden oluşan bir federasyon kurmak için farklı farklı yerlerde isyanlar örgütlüyor, Cenevre’deki Devrimci Rus Anarşistleri Topluluğu’nun Narodnoe Delo (Halkın Davası) isimli gazetesine yazılar yazıyordu. Kropotkin ise sürgündeydi, Khleb i Volya (Ekmek ve İrade) gazetesine yazılar gönderiyordu.

1917 yılına kadarki süreçte anarşistler Rusya ve çevresinde özellikle sendikalar içerisinde örgütlendiler, Şubat Devrimi’ne bu sendikaları ve öz örgütlenmeleriyle katıldılar. Volin ve birçok anarşist, devrimin etkisiyle Rusya’ya döndü. İlk sovyetlerin kuruluşunda yer aldılar. 1918 yılında Harkov’da kurulan Nabat Konfederasyonu’yla birlikte anarşist örgütler bir federasyon çatısı altında birleşmiş oldu.

Bolşeviklerin iktidarı ele geçirdiği dönemden itibaren anarşistlere yönelik büyük bir şiddet dalgası başladı. Sadece 11-12 Nisan baskınlarında 500’den fazla anarşist tutuklandı. 40 kişi yaralandı; birçoğu sürgün edildi, direnenler ise infaz edildi. 1925 yılından sonra Sovyet iktidarının egemen olduğu yerlerde hiçbir anarşist faaliyete izin verilmedi.

Anarşist Yayınlar

Rusya’da anarşist yayıncılığın tarihine bir başlangıç noktası belirlemek güçtür. Kropotkin ve Bakunin’in ilk dönem yazıları biliniyor, kitap formatında ise 1873’te Bakunin’in “Devlet ve Anarşi”si ve birçok broşür basılıp dağıtılmaya başlandı.

1917’ye kadar elden ele dağıtılan yasaklı yayınlar, bu yıldan itibaren devrimci dönüşümün etkisiyle daha rahat dağıtılmaya başlandı. Anarşist yayınlar içerik anlamında geniş bir çeşitliliğe sahipti. 1918 yazında Rusya genelinde 130 bölgede faaliyet yürüten örgütler ve gruplar tarafından çıkarılan 55 gazete ve dergi bulunuyordu. Özellikle Kiev, Kharkov ve Krasnoyarsk’ta geniş bir dağıtım ağı vardı.

Golos Truda (İşçi Sınıfının Sesi)

1911 yılında ABD’de yaşayan göçmen Rus anarşistleri tarafından yayınlanmaya başlayan Golos Truda ilk yıllarında New York’ta Anarko-Sendikalist Propaganda Birliği’nin yayın organı olarak kullanılırken, Rus Devrimi’nin etkisiyle yazar kadrosu politik aftan yararlanarak Petrograd’a gittiğinde politik alanda da kendi ismiyle hareket etmeye başladı. Anarko-sendikalizm; fırıncılar, nehir ulaşım işçileri, dok ve tersane işçileri, posta/telgraf işçileri, metal işçileri, tekstil işçileri, matbaacılar ve demiryolu işçileri arasında önemli bir etkiye sahipti.

Golos Truda, Rusça yayın yapan anarşist yayınlar arasında en geniş okur kitlesine ulaşmış gazetelerden biri olarak sayfalarında bölge anarşizmi üzerinde etkili isimlere yer verdi. G.P. Maksimov, A.M. Shapiro, Anna Vladimirova, N.I. Pavlov, Gregory Rayva gibi isimlerin yazıları düzenli olarak yayınlandı. Amerikalı anarşist çizer Robert Minor’ın toplumsal adaletsizliklere dair çizimleri de gazetenin görsel gücünü artırıyordu.

Golos Truda gazetesi ve yayın kolektifi, 1911 ila 1917 yılları arasında New York, 1917–1918 yılları arasında Petrograd ve 1918 yılında Moskova’da farklı zamanlarda aylık, haftalık ve günlük periyotlarda olmak üzere üç ayrı bölgede yayın yapmış dinamik bir ekibe sahipti. Birkaç yıl Sovyet iktidarının baskısı altında anarşist propagandanın diğer yayın organları gibi el altından dağıtıldıktan sonra 1929 yılında Stalin tarafından yayın hayatına tamamen son verildi.

Volin 1917’de gelecek günleri öngörüyor; “Devlet sosyalistleri, yani merkezi ve otoriter liderliğe inanan insanlar olan Bolşevikler; bir kez kendi güçlerini pekiştirip yasallaştırdıklarında ülkenin hayatını ve halkı tepeden yönetmeye başlayacaklar. Sizin Sovyetleriniz zamanla merkezi hükümetin basit araçları haline gelecek. Kısa süre içinde her türlü muhalefeti demir yumrukla ezecek otoriter bir siyasetin ve devlet aygıtının kurulduğunu göreceksiniz… -Bütün iktidar sovyetlere- sloganı bir süre sonra -bütün iktidar parti önderliğine- sloganına dönüşecek…”

Golos Truda’dan


Nabat

Yayın hayatı boyunca Nabat Anarşist Örgütler Konfederasyonu’nun sesi olan Nabat, Mahnovist hareketin siyasi çizgisini belirginleştirdiği bir yayın organıydı. Nabat’ın yayın ekibinde E. Zaidner-Sadd, Volin, P. Moglia gibi isimler inisiyatif aldı. Nabat’ta Ukrayna’nın Özgür Toprakları’ndan haberler, Anarşist Gençlik Kongresi bildirileri, döneme dair farklı örgütlenmelerin siyasi tartışmaları da içerikte önemli bir yer tutuyordu. Nabat Konfederasyonu’nun dağıtılmasıyla birlikte bu yayın da sona ermiş oldu. Yayın yönetmeni Aaron Baron tutuklandı.

“Biz Ukrayna gençliği, kendimizi çeşitli çevrelerde örgütleyerek, etkili bir üretici çalışma uğrunda birleşmeliyiz. Karşılıklı yardım ve dayanışma -insanlığın ilerlemesinin güçlü motorlarıdır bunlar- adına böyle bir birlik zorunludur. Ve buna ulaşmak için Ukrayna’daki tüm anarşist gençlik gruplarının kongresini toplamalıyız.

Varsın altında toplandığımız kara bayrak, bizleri köleleştirmiş olan eski ve çürümüş tüm kurumların yıkımı ve ölümü anlamına gelsin! Varsın sözlerimizin ve ortak özlemlerimizin gücü, şimdi dağılmış ve devrimci yaratıcılıktan yalıtılmış olan tüm gençliği birleştirsin. Dünya gençliği, devrimci ve kültürel çalışma için birleşelim!”

Nabat’tan

 

Burevestnik (Fırtına Kuşu)

1917 ve 1918 yılları arasında yayın yapan günlük gazete Burevestnik, kardeş gazetesi Anarhiya (Anarşi) ile birlikte Moskova Anarşistler Federasyonu’nun yayın organı oldu. Maksim Gorki’nin “Fırtına Kuşunun Şarkısı” isimli şiirinden esinlenerek bu ismi aldı. Apollon Karelin, Iosif Bleikhman, Abba Gordin ve V. L. Gordin, A.A. Karelin, Ya Masalski ve Viktor Triuk’un yazılarının yayınlandığı gazetenin yoğunluklu olarak Vyborg, Kronştad, Kolpino ve Obukhovo bölgelerinde olmak üzere 25.000 civarı bir tirajı vardı. Başkentin Petrograd’dan Moskova’ya kaydırılmasıyla Anarhiya ve Burevestnik merkezi yerlerde yayın yapan iki büyük anarşist yayın haline geldi. Gazetenin ideolojik hattını geliştirdikleri Pan-Anarşizm teorisiyle bilinen Gordin kardeşler ve Bakunin takipçilerinin radikal görüşleri belirliyordu.

“Her şeyi kendi ellerine almadığı sürece, şimdiye dek olduğu gibi, köle kalacağını bil. Ancak özel mülkiyeti ortadan kaldırarak, ancak evleri, fabrikaları ve dükkanları kendi eline alarak köleliğin baskısından kurtulacaksın.

Tüm üretim işçilere! Kahrolsun Kurucu Meclis! Kahrolsun Otorite! Yaşasın Anarşist Komün; Barış, Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik!”

Burevestnik’ten


Vol’ nyi Kronstadt ve Svobodnaia Kommuna

Svobodnaia Kommuna, Petrograd Anarşist-Komünistler Federasyonu’nun yayın organıydı ve bölgedeki anarşist eğilimler arasında anarşist-komünizmin temsilcisiydi. I. S. Bleikhman ve E.Z. Dolinin gibi yazarların yazıları yayınlandı. Vol’nyi Kronstadt ise özgür Kronştad denizcilerinin yayınlandığı bir gazeteydi. Ne yazık ki uzun süre yayınlanamayan bu gazetede N. Petrov, Stepan Stepanov gibi yazarların ağırlıklı olarak edebiyat ve anarşist propaganda ağırlıklı metinlere yer verildi.

Sovyet iktidarı döneminde Rusya’da 1980’li yılların sonlarına kadar anarşist hareket büyük bir baskı ve yok etme politikasıyla karşı karşıyaydı. İlk kez yıllar sonra 1987’de Moskova’da Anarko-Sendikalist Obşçina kuruldu, sonrasında 1989’da öğrenci ve öğretmenler tarafından Anarko-sendikalistler Konfederasyonu (ASK) ve daha sonra Anarşist Komünist Birlik (AKRU) faaliyete geçti. Günümüzde hala irili ufaklı yayıncılık faaliyetleriyle söz konusu örgütlenmeler ve gruplar Rusya’da anarşizmin propagandasını yapmaya devam etmektedir.


Zeynel Çuhadar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.

The post Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/15/anarsist-yayinlar-dizisi-16-rusyada-anarsist-yayinlar-zeynel-cuhadar/feed/ 0
İktidar ve Sovyet – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2017/11/08/iktidar-ve-sovyet-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2017/11/08/iktidar-ve-sovyet-huseyin-civan/#respond Wed, 08 Nov 2017 08:04:19 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/08/iktidar-ve-sovyet-huseyin-civan/   İktidar sovyetlere aitse, o zaman Bolşevik Parti’ye ait olamazdı; ve eğer Bolşeviklerin tasavvur ettiği gibi partiye aitse, o zaman sovyetlere ait olamazdı. V. M. Eikhenbaum (Volin)   Toplumsal muhalefetin bir kısmında bugünlerde bir Ekim Devrimi telaşı var. Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında olduğuna yönelik atıflarla, Ekim Devrimi anılıyor. 1917 Ekim’inde başlayan ve 1991 ile kapanan […]

The post İktidar ve Sovyet – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

İktidar sovyetlere aitse, o zaman Bolşevik Parti’ye ait olamazdı; ve eğer Bolşeviklerin tasavvur ettiği gibi partiye aitse, o zaman sovyetlere ait olamazdı.

V. M. Eikhenbaum (Volin)

 

Toplumsal muhalefetin bir kısmında bugünlerde bir Ekim Devrimi telaşı var. Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında olduğuna yönelik atıflarla, Ekim Devrimi anılıyor. 1917 Ekim’inde başlayan ve 1991 ile kapanan bir sürecin ilk yıllarına referanslarla bir dizi etkinlik gerçekleşiyor. 1991’e yönelik herhangi bir şey yok! O kısım reel sosyalizm muğlaklığıyla, “biz zaten şu tarihten sonrasını devrimin devamı olarak görmüyoruz” anlamlandırmalarıyla atlanıyor. Oysa iyi bir tahlil yapabilmek, marksizmin, leninizmin, stalinizmin, bilimsel sosyalizmin ve proletarya diktatörlüğünün ne olduğunu anlamak için Sovyet deneyimi çok önemli.

Sovyet ve Özyönetim

Özyönetim kavramı, özellikle son beş yılda yaşadığımız coğrafyadaki siyasal deneyimlerle ilişkili olarak güncel siyasette sık başvurulan bir kavram haline geldi. Böyle bir siyasi atmosferde, Sovyet hem kelime kökeni olarak hem de oluşturulduğu dönemlerdeki siyasi işleyiş/yapı olarak özyönetimle bu kadar ilgiliyken, neden “Sovyet deneyimini” sahiplenen kesimler bu ilişkilendirmeyi yapmaktan kaçındı? Bu sorunun cevabı sadece siyasi bir isteksizlik ile ilişkili değil, aynı zamanda bilinçli/ideolojik tercihtir.

Ekim Devrimi’ni hazırlayan Sovyet süreci, milyonlarca işçi ve köylünün toplumsal devrim mücadelesi verdiği taban hareketiydi. Ancak bu hareket, Bolşevik İktidar tarafından ezildi. 1917-1921 arası, bu özyönetimin ve toplumsal devrim sürecinin tasviyesi; merkezi iktidarın yapılandırılması ve devletin tesis sürecine dönüşmüştü. Dolayısıyla “Sovyet”in anlamı ekim süreciyle değişmişti. Tarihi yine iktidardakiler yazmış, Bolşevik Parti’yle uyumlu olan toplumsal devrim mücadelesi verenler bu tarihteki yerlerini almışlar, uyumsuz olanlarsa karşı-devrimci ilan edilmişlerdi. 1917’nin bahar ve yazında Bolşevik Parti’nin peşinden gittiği işçi-köylü hareketleri, Bolşevik İktidar’la beraber mahkum edilir, öncü partinin arka sahnesi gibi resmedilir.

Kasım 1917’den Önceki Kırılma

Şubat 1917’de Petrograd’lı kadınlar ekmek isyanlarını başlattı. 18 Şubat’ta Petrograd’da Putilov Fabrikası işçileri greve gittiler. 22 Şubat’ta grev diğer fabrikalara yayıldı ve 24 Şubat’ta 200.000 işçi greve gitti. 25 Şubat’ta genel grev başladı ve bundan iki gün sonra Çar’ın bu mücadeleyi bastırmak için gönderdiği askeri birlikler devrim mücadelesinin saflarına katıldılar. Bu isyanları bastırmak için tüm araçlarını kullanan Çar’in elinde başka bir şey kalmayınca, Çar tahtı bıraktı. Hemen ardından geçici hükümet kuruldu. Şubat 1917, Ekim Devrimi’ni hazırlayan en önemli süreçti.

İşte tam böyle bir süreçte, Bolşevik Parti, Çar’ın devrilmesiyle sonuçlanan devrimin hemen öncesinde, bu grevlerin düzenlenmesine karşı çıkmıştı. Fabrika komiteleri “öncü parti”yi dinlememişti. Yani Ekim Devrimi ile sonuçlanan süreçteki en büyük kırılmaya Bolşevik Parti engeli konulmaya çalışılmış ancak grevler ve genel grev bu engele rağmen gerçekleşmişti.

İşçilerin Üretim Araçlarını Kontrolü

Bolşevik Parti, üretim araçlarının kontrolünü, ücretli emeğin ortadan kaldırılması ve üretimin işçi komiteleri tarafından kontrolünü amaçladığı için değil; işçilerin, kapitalistler üzerindeki kontrolünün sağlanması anlamında kullanıyordu. Bu politikanın sonucunda, Bolşevik Parti’nin iktidardaki ilk üç ayında, fabrika komiteleri kendi modellerini yaşama geçirmeye çalıştılar. Ancak Bolşevik Parti onarı etkisiz kıldı ve komiteler merkezi otoriteye bağlandı.

Peter Arşinov’un İki Farklı Ekim’de söylediği gibi “Ekim Devrimi’nin iki anlamı var. Toplumsal devrime katılanların, işçilerin ve köylülerin onlara verdikleri anlam; ve bu toplumsal devrimi iktidarı ele geçirerek, onu oluşturan gücün gelişmesini boğan siyasi partinin (Marksistlerin) ona verdiği anlam. Ekim’in bu iki yorumu arasında dağlar kadar fark vardır. İşçilerin ve köylülerin Ekimi, eşitlik ve özyönetim adına parazit sınıfların iktidarının bastırılması demekti. Bolşevik Ekim ise, devrimci aydınlar partisinin iktidarı ele geçirmesi, kendi ‘devlet sosyalizmi’ni yürürlüğe geçirmesi demekti.”

Toplumsal Devrimden Anlaşılan

Tüm sosyalist partiler, devrimin “siyasal” boyutuna odaklanmışken, fabrikalarda, sokaklarda, tarlalarda feodalizmi ve kapitalizmi yıkmanın “siyasal” boyutlarıyla yeterli olmadığı farkediliyordu. Bunun üzerine işçiler fabrikalara, köylüler topraklara el koydu. Kolektifleştirmeler başladı. Halk kendi örgütlerini; sendikalarını, kooperatiflerini, fabrika komitelerini ve konseylerini yani sovyetlerini kurmaya başladı. Bu sovyetler federe bir şekilde örgütlenmişlerdi. Delegeler geri çağırılma ilkesiyle belirleniyordu. Bu sovyetlerin örgütlenmesinde anarşist örgütlerin de sosyalist devrimcilerin de, marksist sosyal-demokratların iki kanadı olan Menşevikler ve Bolşeviklerin de etkisi vardı.

Halk, siyasi bir iktidar değişikliğinden çok, ekonomi ve toplumsal alandaki dönüşümlere odaklanıyordu. Sovyetlerin temel motivasyonunu, yaşamın yaratılması oluşturuyordu. İşte bu temel motivasyon, devrim sürecinde anarşistlerin savunduğu ideolojiydi. Fabrika komiteleri oluşturmak, üretimde özyönetimi işletebilmek, toprak ve fabrika patronlarını mülksüzleştirmek, hükümeti yıkmak, tüm bunlar aracılığıyla toplumu yeniden örgütlemek…

1917 yazında, anarşistler önemli fabrika ve alaylarda sahip oldukları destekle önemli bir güce sahiptiler. Geçici hükümetin devrildiği Ekim Devrimi sürecinde Bolşeviklerle beraber mücadele etmişti. Bolşevik Parti, iktidarı ele geçirince işler değişmişti.

Sovyetler, Bolşevik Parti’nin iktidarı almasıyla beraber bilinçli bir şekilde zayıflatılmıştı. 1918 baharı ve yazındaki Bolşevik Parti’nin lehine olmayan bölgesel sovyet seçimlerinin sonuçları, silahlı Bolşevik kuvvetleri aracılığıyla geçersiz kılınıyordu. Görev süresi Mart 1918’de sona eren Bolşevik Parti kontrolündeki Petrograd Sovyeti, genel seçimleri iktidarını kaybetmemek için sürekli erteliyordu. Sendikalar, bölge sovyetleri, fabrika komiteleri, ordu ve deniz gücü birimlerine Bolşevik Parti kendi delegelerini sokuyorlardı. Böylece parti iktidarı garantileniyordu. Nisan 1918’de Çeka halk arasında en örgütlü muhalif yapı olan anarşistlerin merkezlerine yönelik saldırılar düzenledi. Bunu anarşistlere yönelik katliamlar izledi.

Devletleşme ve Katliamlar

1919’a gelindiğinde Lenin, Troçki ve başka Bolşevik liderler parti diktatörlüğünün gerekli olduğunu açıkça dillendirip teorize etmeye çalışıyorlardı. Yani devrimin dinamosu olan özörgütlü yapılar, merkezi otoriteye bağlanıp yeni devletin kurumları haline getiriliyorlardı. Bakunin’in, Proletarya Diktatörülüğü’nün protelarya üstündeki diktatörlük haline dönüşeceği tahmini doğru çıkmıştı.

Şubat 1921’de Kronştad’da denizciler, toplumsal devrimin merkezileştirilme çabasına karşı bir isyan başlattı. Bu isyan Petrograd’ın birçok yerinde destek gördü. Diktatörlüğe karşı dillendirdikleri metnin ilk cümlesi “Anlaşılıyor ki, şimdiki sovyetler, işçi ve köylülerin isteklerini dile getirmemektedir.” diye başlıyor, Bolşevik Parti’nin siyasal homojenleştirme ve iktidara bağlama politikaları eleştiriliyordu. Ekim Devrimi sürecini başlatanlar olarak görülen Kronştad’lı denizciler ve onların bu eleştirilerini sahiplenen binlerce işçi Lenin’in emriyle, Troçki’nin komutasındaki Kızıl Ordu tarafından katletildi. Aynı Ağustos 1921’de Ukrayna’nın Golye-Polye bölgesinde kendi komünlerini kuran binlerce Mahnovistin katledildiği gibi…

Ekim Devrimi’nin önemi, bir kısım sosyalistin iddia ettiği gibi “ilk başarılı işçi devrimi” olmasıyla ilişkili değil. Ekim 1917’ye kadar bir toplumsal devrimin nasıl örgütlendiğini ve bu tarihten sonra devrimin toplumsal kısmının nasıl sistematik bir şekilde altının boşaltıldığını anlamak adına önemli. Toplumsal devrim mücadelesi verenler olarak, “iktidarın” ne demek olduğunu aklımızda tutmak adına; bu mücadeleyi örgütleyenler olarak, bir toplumsal devrimle siyasal el değişikliğinin farkını anlatabilmek adına; ezilenler olarak, siyasi irademizi sözde bizim lehimize eline almaya çalışanların aslında ne yapmak istediklerini anlamak adına; anarşistler olarak, yaşadığımız ihanetin, siyasi zorbalığın, sindirme politikalarının, katliamların nasıl özgürlükçü renklere boyanabileceğini görmek adına önemli.

Yüzyıl önce ve yüz yıl sonra, Bolşevik İktidarın Kronştad Katliamı’nda da, Ukrayna’da yaptıklarını da unutmayız. Halkın özörgütlü gücü yenilmeyecek!

 

Hüseyin Civan

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

 

 

The post İktidar ve Sovyet – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/08/iktidar-ve-sovyet-huseyin-civan/feed/ 0