The post İstanbul Fatih’de ÖSO Eylemi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Sosyal medya üzerinden örgütlenen eylemin, karikatür dergisi Charlie Hebdo’nun, Muhammed peygamberli çizimlerinin Fransa’da bir devlet binasına yansıtılmasına karşı düzenlendiği öğrenildi.
Tekbir getirilen ve Taliban ile Özgür Suriye Ordusu gibi cihatçı grupların bayraklarının bulunduğu eylemde, polisin başka eylemleri engelleme ve saldırma bahanesi olarak öne sürdüğü “sosyal mesafe” ve maske gibi hiç bir önlemin alınmaması ise büyük dikkat çekti.
Fransa’da Samuel Petty adındaki bir ortaokul öğretmeni, ifade özgürlüğü dersinde öğrencilerine Charlie Hebdo’nun Muhammed tasvirli karikatürlerini gösterdikten 1 hafta sonra 16 Ekim günü Abdullah Abuyedoviç Anzorov adındaki bir cihatçı tarafından katledilmişti. Petty’nin anısına Montpellier’deki bir binaya ilgili karikatürler ve Petty’nin fotoğrafları yansıtıldı.
Charlie Hebdo Dergisi ise, yine yayınladıkları karikatürler bahane edilerek 7 Ocak 2015’de el- Kaide tarafından silahlı saldırıya uğramış ve aralarında çizerlerinin de bulunduğu 11 kişi yaşamını yitirmişti.
The post İstanbul Fatih’de ÖSO Eylemi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Charlie Hebdo’nun Ötekileştiren Patavatsızlığı – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mizah ezilenlerin silahıdır; çünkü otoriteyi sarsar, karizmasını yerle bir eder. Komik, yeri gelir halkın despota karşı söylemek isteyip söyleyemediğini söyler, yeri gelir halkın otoriterleşen geleneğini yerden yere vurur. Halklar da komiği sahiplenirler. Ama komik de toplumun parçasıdır ve kimi zaman, o toplumdaki yaygın ön yargıları taşır. Bu yüzden komiğin her yaptığını her zaman mizah olarak değerlendirmek yanlıştır.
Batı toplumlarındaki ifade özgürlüğü kavramı mizahçıları özellikle kapsıyor. Fransa’da muhalif yayın yapan mizah dergisi Charlie Hebdo’nun karikatürleri ise ifade özgürlüğünün bir sınırını hatırlatıyor: Nefret Söylemi.
Charlie Hebdo başka birçok konuda mizahın ince çizgisini tutturmayı başarırken, göçmenler söz konusu olduğunda neredeyse bir nefret söylemi üretiyor. Dergi, yılbaşı gecesi Almanya’da yaşanan taciz olaylarını eleştirmek için, Aylan Kurdi’nin masumiyetini hedef almış: “Aylan büyüseydi tacizci olurdu.”
Charlie Hebdo’nun bu son karikatürü, düşmanlığın dozunu o kadar arttırdı ki, özgürlükçü basından ağır eleştiriler aldı. Avrupa devletlerinin Ortadoğu coğrafyasında gerçekleştirdiği egemenlik ve ekonomik çıkar savaşlarının, oradaki halkların yaşamlarını yok ettiğini ve bu yüzden göçmenlerin zorunlu olarak geldiğini görmek çok da zor değil.
Ayrıca, Charlie Hebdo erkek şiddetini eleştirirken, erkek şiddetten ayrılamayacak olan savaş şiddetinin bir kurbanını seçiyor. Aylan’ın ve onun coğrafyasından göçen herkesin, bu şiddetin kurbanı olduğunu göremiyor. Göremiyor çünkü kendi toplumunda çok eskiden beri var olan yabancı düşmanlığı onu kör ediyor. Ortaya çıkan nefret söyleminin temelinde bu körlük yatıyor.
Göç etmek isteyen milyonlarca kişinin varlığı Charlie’yi rahatsız ediyor çünkü Avrupalı devletler bu insanların yaşadıkları coğrafyaların sömürülmesiyle elde ettiği “refah”ını ve (kapitalist) barışını “korumak” istiyor. Her göçmeni kabul etmiyor. Aylan da uçağa binip gelemedi Avrupa’ya. Bu yüzden o bottaydı.
Charlie aslında sömürgeciliğe karşı. Sömürgecilik dönemi düşüncesi, batı kültürünün en üst seviyesine ulaştırdığı “insani” değerleri doğuda göremiyordu; bu coğrafyayı “cahil” buluyordu. Yabancı gördüğü bu halkları aşağılıyor, kendisinden uzakta tutmak istiyordu. Kimi zaman eğitmek istiyor ve tabii sömürmekte sakınca görmüyordu. Sömürgeci düşüncenin temelinde yabancı düşmanlığı yatıyordu. Bu yüzden Charlie kendisiyle çelişiyor.
Charlie’nin bu ötekileştirici patavatsızlığı sürerse, kendi mizah anlayışıyla ona şöyle demek gerekir: Charlie Hebdo Büyürse Faşist Olacak.
The post Charlie Hebdo’nun Ötekileştiren Patavatsızlığı – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar “Pegida” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Avrupa’da yükselen sağ denildiğinde ilk akla gelen siyasi yapılardan birisi Yunanistan’daki Altın Şafak Partisi. Nikolaos Michaloliakos’un liderliğindeki parti, sıklıkla ırkçılık ve neo-nazilikle suçlanıyor. Partiyse aşırı sağcı olduğunu kabul ederek, eski diktatör Ioannis Metaxas’ın politikalarını savunduğunu kabul etti. 2012’de aldığı oylarla büyük bir yükselişe geçen parti, son iki seçimdeyse %6’nın üzerindeki oy oranını korumayı başardı. 2013’te Pavlos Fyssas’ın katledilmesinden dolayı doğrudan suçlu bulunan parti üyeleri dışında Michaloliakos da tutuklanmıştı. Altın Şafak, Avrupa’daki sağ partiler ve faşist hareket arasındaki ilişkinin ne olduğunu, ne olabileceğini göstermesi açısından önemli bir örnek.
Ekim ayından bu yana, her hafta gerçekleştirdikleri İslam karşıtı gösterilere 350 kişi olarak başlayan PEGIDA (Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar), 25 Ocak’ta düzenlediği gösteride 17 bin kişilik kitleye ulaştı. Bunda özellikle 7 Ocak’ta gerçekleşen Charlie Hebdo saldırıları sonrasında Avrupa’da yükselen sağ-kanat hareketlenmenin etkisi büyük.
Ekim 2014’te Almanya’da faşist hareketin ve sağ hareketlerin başşehri olarak anılan Dresden’de, Lutz Bachman’ın öncülüğünde kurulan PEGIDA, Avrupa’daki diğer faşist parti ve hareketler gibi ekonomik kriz ve ardından gelen kemer sıkma politikalarının nedeni olarak göçmenleri görmekte. Avrupa’daki göçmenlere karşı bir dizi önlem alınmasını savunan hareket, aynı Avusturya’daki göçmen politikaları gibi sıkı göçmen karşıtı politikaları savunuyor.
Charlie Hebdo saldırısı sonrasında, İslam ve göçmen karşıtlığı üzerinden taraftar kitlesini arttıran PEGIDA hareketi söylemleri nedeniyle Almanya ve Avrupa genelinde sıkı bir şekilde takip ediliyor. Geçen haftalarda PEGIDA lideri Lutz Bachman, Hitler bıyığı ile çektiği fotoğrafını ‘’O tekrar burada’’ şeklinde bir yazı ile internette paylaşmıştı. Dresden’de, 15 Ocak’ta Eritreli bir göçmenin evinde bıçaklanmış bir şekilde bulunması üzerine PEGİDA taraftarlarının durumu onaylayan yorumlarıyla beraber düşünüldüğünde, bu hareketin her geçen gün radikalleşen tavrı fark edilebilir. PEGIDA özellikle Liepzig, Südthüringen, Kassel, Würzburg, Bonn, Düsseldorf ve Frankfurt’ta yerel çalışmalarını oluşturmuş durumda ve özellikle son haftalarda politik tartışmalara neden oluyor. Almanya İçişleri Bakanı Thomas Maiziere eylemlere katılanları toplumsal kaygılarını dile getirenler olarak dillendirirken; başbakan Angela Merkel, düşüncelerin ifade edilmesi noktasında Almanya’da herkesin özgür olduğunu ancak Almanya’da kimsenin göçmen karşıtı ajitasyon yapamayacağını, yapanların da Almanya’da yerinin olmadığını vurgulayan açıklaması aslında bu politik tartışmanın ulaştığı boyutları gözler önüne seriyor.
Tüm bu tartışmalar Almanya’da devam ederken açık olan şey, PEGIDA’nın hareketlendirdiği kitlenin yabancı düşmanlığı üzerinden bir araya gelen bir kesim olduğu gerçeği. Avrupa’da özellikle son dönem yükselen sağ-kanat hareketlerle beraber yapılmayacak bir değerlendirme, PEGIDA’nın nasıl bir siyasal sürecin sonucunda oluştuğunu görmemizi engelleyecektir. Tabi bir de Ukrayna’dan İtalya’ya Avrupa’da yükselen faşist mobilizasyonu…
2009 yılında gerçekleşen bir kongreyle, içinde Macaristan’dan Jobbik, Fransa’dan Ulusal Cephe, İtalya’dan Tricolour Flame, İsveç’ten Ulusal Demokratlar ve Belçika’dan Ulusal Cephe’nin de olduğu bir birlik kuruldu. Litvanya’dan Belçika’ya Avrupa’nın farklı bölgelerinden aşırı sağ partilerin oluşturduğu birliğe en son Ukrayna’dan Svoboda gözlemci olarak dahil oldu. Svoboda, Ukrayna’da Rusya ile devam etmekte olan gerilimin yaşandığı zamanlarda adından aşırı Ukrayna milliyetçisi söylemleri ve Rus karşıtlığı ile söz ettirmişti.
İlyas Seyrek
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.
The post Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar “Pegida” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Ben Charlie Değilim” – José Antonio Gutiérrez D. appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Öncelikle şunu açıklığa kavuşturmama izin verin; ben bu hicveden mizahi dergiye, Charlie Hebdo’ya yönelik saldırıyı bir şiddet olarak değerlendiriyorum ve bir gazetecinin, ne kadar militarist bir amacı olursa olsun veya onun gazeteciliği hakkında görüşleriniz ne olursa olsun, hiç bir koşul altında, katledilmesinin meşru gösterilebileceğine inanmıyorum. Bunlar Fransa’da da geçerlidir, Kolombiya’da ve Filistin’de olduğu gibi. Ve de ister Hıristiyan olsun ister Musevi ister Müslüman; ben kendimi ne tutuculukla, ne de cumhuriyeti ilahlaştıran Fransız laikliğiyle özdeşleştirmiyorum.
Bu gerekli açıklamaları yapıyorum, çünkü ne kadar siyasetin yüksek rahipleri bizim mükemmel özgürlüklere sahip bir şekilde, harikulade bir demokrasi içinde yaşadığımız konusunda ısrar etseler de, hepimiz biliyoruz ki Büyük Birader hepimizi izliyor ve bize verilen metnin dışına çıkan her söylem, çok ciddi biçimde cezalandırılıyor. Ancak inanıyorum ki, Charlie Hebdo’ya yapılan bu saldırıyı kınamak; aslında tahammülsüzlüğün, ırkçılığın ve sömürgeciliğin verdiği kibrin timsali olmuş bir dergiyi tebrik etmekle aynı şey değil.
“Ben Charlie’yim” diyen –anlaşıldığı üzere bu saldırının etkisiyle yazılan- milyonlarca mesaj dolaştı, sanki bu mesaj özgürlük savunmasının en yüksek ifadesiymiş gibi. O halde, “Ben Charlie değilim”. Ben kendimi “terörizme karşı savaş” çağının tam ortasında yer alan, ancak buna neden olan ırkçılığı ve kolonyalizmi içinde barındıran, İslam dünyasını aşağılayan ve karikatürize eden bir sunumla özdeşleştirmiyorum.
Bu durağan, sembolik saldırganlığa da; onun eş değeri olan, devletlerin bombalamak ya da militer işgaller gibi fiziksel ve gerçek saldırganlığına da hoşgörü gösteremiyorum. Tarih boyunca vahşice muamele gören Araplar, şimdi de Fransa toplumunun en marjinalleştirilen, yoksullaştırılan ve sömürülen topluluklarından biriyken; ben bu karikatürleri ve onların saldırgan yazılarını hoş göremem. Ben, 1960’larda Paris metrosunda, polislerin –zaten milyonlarca “medeniyet görmemiş” Arap’ın ölmesine neden olan polisler- sadece kendi ülkelerindeki Fransız işgalinin bitmesini talep eden 200 Cezayirli’yi sopalarla döverek katledişini unutmam.
Bu, özgür düşünen çizerlerin masum çizgi karakteriyle alakalı değil, ana akım medya (evet, her ne kadar alternatif bir duruş çizse de, Charlie Hebdo ana akım medyanın bir parçasıdır) tarafından üretilen, nefret söylemleri içeren, basmakalıp, Arap halkının sınırlandırılması, kontrol altında tutulması, ezilmesi hatta kökünün kazılması gereken barbarlar gibi gösteren mesajlarla ilgilidir. Bu mesajların Ortadoğu’daki ülkeleri işgal etmeyi haklı gösteren üstü kapalı bir anlamı vardır; tıpkı Batı dünyası tarafından ayarlanan diğer işgalleri ve bombalamaları meşrulaştıran ve yeni emperyal haritayı koruyan anlamları olduğu gibi. İspanyol aktör Willy Toledo tartışmaya yol açarak şunu söyledi: “Batı her gün öldürür. Sessizce.” İşte bu Charlie’dir ve onun kara mizahı, hiciv örtüsü altında gizlidir.
Charlie Hebdo’nun, üzerinde bir çizgi karakter bulunan ve “Mısır’da Katliam. Kuran pisliktir; o asla kurşunları durdurmaz.” yazan; binden fazla Mısırlı’nın vahşi, militarist, ABD ve Fransa’nın onayını alan diktatörlük tarafından katledilişini önemsiz bir olaymış gibi gösteren 1099. sayısının kapağını unutmayacağım. Karikatür, kurşunlanan Müslüman bir adamı ve adamın kendini korumak için önde tuttuğu ama kurşunların delip geçtiği bir Kuran’ı göstermektedir. Bazıları bunu komik bulabilir. Onların zamanında da, Tierra del Fuego-Arjantin’de, İngiliz kolonyalciler, yüzlerinde kocaman gülümsemeleriyle ve ellerinde süngüleriyle katlettikleri yerlilerin daha vücudundaki kanı soğumamış ölü bedenlerini ayaklarının altına alıp çektikleri fotoğrafları komik buluyorlardı.
Komik olmak yerine vahşi, kolonyalist ve aslında olmayan, manipulasyona açık Batı “özgürlüğünün” suistimali olarak gibi görünüyor bu karikatür bana. Eğer ben üzerinde “Paris’te Katliam. Charlie Hebdo pisliktir: o kurşunları durduramaz.” yazan bir dergi kapağı tasarlasam ve üzerine kurşunlanarak yere düşen ama düşerken bir kopya Charlie Hebdo’yu kurşunlara doğru tutan bir Jean Cabut karikatürü koysam, insanlar nasıl tepki verir? Açıkçası bu son derece çirkin olurdu: “Bir Fransız beyefendisinin hayatı kutsaldır.” Bir Mısırlının hayatı (veya Filistinli, Iraklı, Suriyeli, vs.) “şaka” malzemesidir. Bundan dolayı “Ben Charlie değilim”, çünkü benim için katledilen her bir Mısırlının hayatı, bugün suikaste uğrayan o karikatüristlerin herhangi birinin hayatı kadar kutsaldır.
Biz zaten şu an ne olacağını biliyoruz. 1999’da Belgrad’da Sırp devlet televizyonunu bombalayan ve burayı “Yalanlar Bakanlığı” olarak adlandıran NATO’ya şükranlarını sunan devletler, 2006’da İsrail Beyrut’taki Al-Manar televizyonunu bombaladığında sessiz kalan devletler, Kolombiyalı ve Filistinli eleştirel gazetecilerin ödürülmelerine sessizlikleriyle cevap veren devletler; basın özgürlüğünü savunan demeçler verecekler.
Özgürlüğün önemini vurgulayan güzel konuşmalardan sonra, özgürlüğü yoksayan uygulamalar ve hareketler gelecek; daha fazla McCarthizm, maskelenmiş, kolonyal “anti-terörizm”, daha fazla kolonyal işgaller, imha politikası tehditiyle kısıtlanan demokratik teminatlar ve tabi ki daha fazla ırkçılık. Avrupa; yabancı düşmanlığı, islamofobi, Sami halkı düşmanlığı (aslında Filistinliler de semitik halklardandır) spiralleri etrafında tüketilir ve bu, dayanılmaz boyutlara ulaşır. Müslümanlar, 21. Yüzyıl Avrupası’nın Yahudileri’dir ve neo-nazi partiler 80 yıl sonra yeniden saygı duyulan bir hale gelmiştir, bu nefret uyandıran hislere şükürler olsun!
Bütün bunlardan dolayı, içimde uyanan nefret hissine neden olan Paris saldırısına rağmen, “Je ne suis pas Charlie.”: Ben Charlie Değilim!
José Antonio Gutiérrez D.
7 Ocak, 2015
Yazının orjinali için : http://www.anarkismo.net/article/27782
The post “Ben Charlie Değilim” – José Antonio Gutiérrez D. appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>