The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mevsimlik Tarım İşçileri
Tarımda hasat zamanının başlamasıyla beraber, coğrafyanın neredeyse tamamında, milyonlarca insan için farklı bir iş imkanı, farklı bir çalışma alanı, ancak çok da farklı olmayan bir yaşam söz konusudur; mevsimlik tarım işçiliği. Çocuk işçiler, kötü barınma koşulları, ağır şartlarda çalışan kadınlar, göç eden aileler, etnik baskı ve daha fazlasının aynı anda var olduğu bir yaşamdır mevsimlik tarım işçilerinin yaşamı. Yaklaşık olarak Mart-Nisan aylarında başlayan ve Kasım ayına kadar süren mevsimlik tarım işçiliği; günümüz geçici işçilik, taşeronlaşma gibi çalışma ilişkileri düşünüldüğünde, üzerinde durulması gereken elzem bir konudur.
Mevsimsel Yaşamın Diğer Adı: Ücretli Tarım İşçiliği
Tarlada, bahçede, serada ya da hayvan yetiştirme birimlerinde üretim yapan insanlardan oluşan tarım işçileri, çalıştıkları zaman veya aldıkları ücrete göre; sürekli tarım işçileri, mevsimlik/günlük tarım işçileri, geçici tarım işçileri, göçmen tarım işçileri, parça başı ücretle çalışan işçiler, ayni ücret (para değil de üretilen ürün) karşılığında çalışan işçiler olarak sınıflandırılırlar. Her ne kadar böylesi bir sınıflandırma yapılmış olsa da, bir tarım işçisi için çalışılacak zaman ve emeğin karşılığı, ihtiyaçları gereği farklılaşır. Yılın belli zamanlarında farklı bölgelere göç edilen yaşamda, en genel anlamıyla, çalışılan zaman hasat zamanıdır; emeğin satılmasının karşılığı ise ücretli tarım işçiliğidir.
Pamuk, fındık, çay, üzüm, kayısı tarla ve bahçelerinde süregelen işçiliğin tarihi ise, coğrafyamızda oldukça eskidir. 1830’larda Kavalalı İbrahim Paşa tarafından Sudan’dan getirilerek Çukurova bölgesinde çalıştırılan işçiler, coğrafyamızdaki ilk mevsimlik tarım işçileri olarak bilinirler. Ardından tarımda kapitalist üretimin başladığı 1890’larda ise, çevre şehirlerden Adana’ya gelen mevsimlik tarım işçileri, pamuk ve hububat üretmişlerdir. 1930 ve 1940’lara gelindiğinde ise tarımda ücretli olarak çalışanların, genellikle çiftçiler olduğu görülmektedir. Çiftçiler, hasat zamanı öncesinde yoğun iş imkanları sebebiyle başka yerlere göç ederek; ırgat, amele, gündelikçi isimleriyle çalışmışlardır. Tarımda kapitalist üretimin bu coğrafyada hakimiyetini ilan ettiği 1950’lerde ise, mevsimlik tarım işçiliği her bölge için farklı bir piyasaya dönüşmeye başlamıştır. Bugün Diyarbakır, Urfa, Hakkari, Van, Şırnak, Adana, Hatay başta olmak üzere neredeyse tüm şehirlerden ailelerin, farklı yaş gruplarının oluşturduğu mevsimlik tarım işçilerinin yaşamlarının temelleri böyle atılmıştır.
Mevsimlik Tarım İşçilerinin Zorunlu Göçebe Yaşamı
Bugüne gelindiğinde, köylerden şehirlere göç, Kürdistan’daki savaş ve farklı bir çok etmen sonucu mevsimlik işçi olarak çalışanlar; hem yakın şehirlere, hem de farklı bölgelerdeki şehirlere hasat zamanları giderek burada bir yaşam sürmeye başlarlar. Evlerin kapısına kilit vurularak kamyon kasalarında, tren vagonlarında başlayan yolculuk; derme çatma barakalara, çadırlara uzanır. Banyosuz, tuvaletsiz, mutfaksız bir yaşam başlar. Neredeyse tüm zamanın açık havada geçtiği bu yaşamda, suya erişim de oldukça kısıtlıdır. Söz konusu şartlar, kalınan ortamı her türlü hastalığa açık bir yer haline de getirmektedir. Bu yaşam koşulları, aynı zamanda, çalıştığı bölgede mevsimlik tarım işçisinin dışlanmasında da etkilidir. Yerli halk tarafından çadırların veya barakaların bulunduğu bölge, uzak durulması, hatta mümkünse ortadan kaldırılması gereken yerler olarak görülebilmektedir. Öte yandan, coğrafyamızda devletin açtığı savaşın koşullarının yarattığı “kürt düşmanlığı” sebebiyle etnik çatışmalar da yaşanmaktadır. Yoksulluğun ve yoksunluğun derinden hissedildiği bu yaşam, ırgatlık yaşamı olarak da bilinir. Irgatlık yaşamının ekonomik anlamda ilk ve belki de tek muhatabı, aracılardır. Genellikle “dayı başı” olarak bilinen aracılar, patronun tüm sorumluluklardan kurtulmasını sağlarken; işçi ile kurdukları ilişki “tüccar-köle” ilişkisinden farksızdır.
Amele başı, elçi başı, dayı başı gibi farklı isimlere bürünebilen aracıların da olduğu bu sömürü biçiminde, hasat zamanının sona ermesiyle beraber işçi; inşaat, hizmet sektörü gibi mevsimlik başka alanlara da yönelebilmektedir. Yani hasat zamanlarında tarımda çalışan bir işçi, kış aylarında inşaat sektöründe veya hizmet sektöründe çalışabilmektedir. Çok sık karşılaşılan bu durum, mevsimlik tarım işçilerinin tüm yaşamlarını mevsimlik işçi olarak sürdürmesi demektir. Mevsimlik işçiler, bu özellikleriyle taşeron sistemi ve özel istihdam bürolarının güvencesiz ve esnek çalışma anlayışından bağımsız düşünülemeyeceği gibi; taşerona karşı verilen mücadelede de bu işçilerin alacakları rol görmezden gelinemez.
The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Çiftçi – Sen Başkanı Abdullah Aysu ile Söyleşi – Üretici ve Tüketici Arasındaki Soygunculara karşı Kooperatif appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Şirketlere karşı alternatif olarak kurulan, çiftçileri şirketlere karşı koruması için oluşturulan kooperatifler şirketleştirildi. Birer serbest piyasa aktörü haline getirildi.
Tarımda endüstriyel üretimin gittikçe yaygınlaştığı, sağlıklı gıdalara ulaşmanın imkansız hale geldiği, tüketicinin satın aldığı, üreticinin ise ürettiği gıdaya yabancı bırakıldığı günümüz dünyasında üretici ve tüketici arasındaki ilişkide devreye giren vurgunculara, yani kapitalist şirketlere karşı bir mücadele örgütleniyor. Çiftçinin üretim esnasında artan mazot, tohum, gübre fiyatlarına karşı; tüketicinin güvensiz ve sağlıksız gıdalara karşı mücadelesinde ortak bir alan olan kooperatifler hem tarımsal üretimde hem de üretimin satış aşamasında hayli önem taşıyor.
Tarım alanında artan kapitalist sömürüye kaşı çiftçilerin toplumsal örgütlenmesini savunan Çiftçi-Sen Kurucu Başkanı Abdullah Aysu ile kooperatifçiliği konuştuk.
Meydan: Çiftçinin çoğu zaman zarar ederek, çok düşük fiyata satabildiği bir ürün nasıl oluyor da tüketiciye çok yüksek fiyatlara satılıyor?
Abdullah Aysu: Şu anda yalnız Türkiye’de değil, dünya genelinde çiftçiliği ortadan kaldıracak, yerine şirket tarımcılığını ikame edecek küresel bir politika uygulanmaktadır. Söz konusu politikanın gerçekleşmesinde fiyat politikaları birinci sırada yer almaktadır. Çiftçiler üretim esnasında kullanmak zorunda oldukları üretim girdileri olan tohum, gübre, mazot ve diğerlerini satın alırken pahalıya almak zorunda bırakılmakta, bin bir çileyle ürettikleri ürünlerini satarken vurguncu tüccar ve sanayici tarafından bu ürünler ucuza kapatılmaktadır. Bunun temel nedeni piyasayı düzenleyecek bir kamu kurumu ve çiftçilerin toplumsal örgütlenmelerinin olmamasıdır. Ürünleri üretici köylüden ucuza alan şirketler ürünleri pazarlarken, piyasayı bu kez tüketici lehine düzenleyecek bir kamu veya çiftçilerin ekonomik örgütlenmesi olmadığı için, yüksek fiyata satmaktadır. Çiftçilerin hak arama örgütleri olan Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu üretimden pazarlamaya, zincirin tüm halkalarına üretici ile birlikte tüketicinin belirleyeceği bir mekanizmanın-örgütlenmenin oluşması için mücadele etmektedir.
Meydan: Tüketicinin ilk elden üreticiye ulaşabilmesi için oluşturulacak kooperatifler nasıl yapılandırılmalıdır, bu kooperatifler üretici ve tüketici açısından ne gibi çözümler yaratır?
Abdullah Aysu: Sözünü ettiğim zincirin en önemli halkası kuşkusuz kooperatiflerdir. Kooperatifler üretici ile tüketici arasındaki vurguncuları ortadan kaldırır. Çiftçinin alın terinin karşılığını almasını, tüketicilerin ise daha ucuz ve sağlıklı gıdaya erişmesini sağlar. Sömürüyü ortadan kaldırmaz, fakat minimuma indirir. Kaliteli gıdayla tüketiciyi buluşturur. Halkın nereden beslendiğini, kendisine besin maddesini kimin ürettiğini bilmesine zemin sağlar, isteyen gerektiğinde gidip yerinde görebilir. Hem üretici ve tüketici arasında doğrudan bir bağ kurulmuş olur, hem beslendiği ürünlerin nereden kimler tarafından nasıl üretildiğini görebilir. Biz bu tarzın oluşmasından sonra artık ürünlerimizle beslenen halka tüketici değil, yarı üretici diyoruz. Çünkü onlar tercihleriyle bizi yönlendirmiş oluyor, üretime katkı koymuş oluyorlar.
Meydan: Endüstriyel tarımla üretici, tüketicinin ihtiyaçlarına yönelik değil, devletin kalkınma planlarının ya da pazarın ihtiyaçları doğrultusunda üretime zorlanıyor. Bu yolla şirketleşen kooperatifler üretici ile tüketici arasındaki bağı kuramıyor. Endüstriyel üretime çiftçiyi entegre etmek üzere kurulan “truva atı kooperatiflerin” işletim basamakları nelerden oluşmaktadır?
Abdullah Aysu: Geçmişten bu yana çiftçilerin kooperatifleri vardır. Bu kooperatifler, ürün bazındadır. Fakat bu kooperatifler 2002 yılına kadar devlet vesayeti altında kooperatiflerdi. Devlet vesayeti altındaki kooperatiflerin anlaşılır olabilmesi için şöyle açıklanabilir: Çiftçiler kooperatifleri kurar. Seçimle yönetimlerini oluşturur. Yönetim oluştuktan sonra Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından bu kooperatiflere bir genel müdür atanır. Atanan genel müdür, kooperatif tarafından satın alınacak olanürünlerin kaça alınacağına, alınan ürünün ne kadarının işleneceğine ve kaça satılacağına karar verirdi. Buna “devlet vesayeti altında kooperatifçilik” denir. Çiftçiler, devlet vesayetçiliğine hep karşıydılar. Genel müdürlerini kendileri atamak istiyordu. Kooperatiflerini devletin yönetmesini değil, kendileri yönetmek istiyorlardı. Bu konuda hileyi şeriyeli bir kooperatif kanunu çıkarttılar. Bu 4572 sayılı Kooperatifler Kanunu’dur. Bu kanunla çiftiler kendi genel müdürlerini atayabildiler, fakat bu kez Dünya Bankası patentli Yeniden Yapılandırma Kurulları’nın kriterlerine göre kooperatifler yeniden dizayn edildi. Entegre tesisleri A.Ş.‘lere dönüştürülerek şirketleştirildi. İşçilerin çoğu çıkarıldı. Kamu bankalarından kredi almalarına yasak getirildi. Şirketlere karşı alternatif olarak kurulan, çiftçileri şirketlere karşı koruması için oluşturulan kooperatifler şirketleştirildi. Birer serbest piyasa aktörü haline getirildi. Türkiye’deki kooperatifler devlet vesayetçiliğinden özerkleşmedi, demokratikleştirilmedi doğrudan serbest piyasa kooperatifçiliğine dönüştürüldü.
Meydan: Sohbet için teşekkür ederiz. Umuyoruz ki kooperatif deneyimleri hem üreticinin ürününü gasp eden şirketlere karşı hem de tüketiciyi marketlerden, ürünün fiyatının kat be kat fazlasına, alışveriş yapmaya zorlayan kapitalizme karşı örgütlenen yaşamsal bir mücadeleye dönüşür.
Bu söyleçi Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.
The post Çiftçi – Sen Başkanı Abdullah Aysu ile Söyleşi – Üretici ve Tüketici Arasındaki Soygunculara karşı Kooperatif appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>