The post Cizre’de DEDAŞ Kazısında İnsan Kemiklerine Rastlandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Cizre’nin Dağkapı Mahallesi’nde Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. (DEDAŞ) yer altı kablo döşemesi kazı çalışması sırasında bir insana ait olduğu belirtilen kemik parçalarına ulaşıldı.
Kazı çalışması yapılan sokağa çağrılan olay yeri inceleme ekipleri, bulunan kemik parçalarını toplayarak incelenmesi için adli tıp kurumuna götürüldü.
Savcılığın da olay hakkında soruşturma başlattığı belirtiliyor.
Kaynak: Yeni Demokrasi
The post Cizre’de DEDAŞ Kazısında İnsan Kemiklerine Rastlandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Cizre’de 1’i Doktor Toplam 4 Sağlık Çalışanı Tutuklandı; TTB, TİHV ve SES Ortak Açıklama Yaptı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Şırnak’ın Cizre ilçesinde bir doktor ve üç sağlık görevlisi, 2015-2016 yılları arasındaki sıcak çatışmalarda yaralanan ve çalıştıkları hastaneye gelen kişileri tedavi ettikleri için örgüt üyesi oldukları bahanesiyle tutuklandı.
Geçen hafta, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında Terörle Mücadele Şubesi, özel bir hastanede çalıştıkları belirtilen bir doktor ile 3 sağlık görevlisini evlerine baskın yaparak gözaltına almıştı.
Türk Tabipler Birliği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası bir açıklama yayınlayarak mesleki sorumluluklarını yerine getirdikleri için tutuklanan sağlık çalışanlarının keyfi ve hukuksuz tutuklanma kararlarının gözden geçirilmesini ve derhal serbest bırakılması gerektiğini belirtti.
Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2 Ağustos 2019 tarihinde 1’i hekim 3’ü hemşire 4 sağlık çalışanı sabah saatlerinde evleri basılarak gözaltına alınmış, 5 Ağustos ta ise çıkarıldıkları mahkemece tutuklanmışlardır.
Öncellikle vurgulamak isteriz ki hem yasalarımızda hem de uluslararası hukukta tutuklama bir zorunluk değil, başvurulması gereken istisnai bir durumdur. Adresleri belli, işyerleri bilinen 3’ü kamuda çalışan, çağrılmaları durumunda her an ifade verebilecek konumda olan sağlık çalışanlarının adli kontrol uygulamasına dahi ihtiyaç duyulmadan ailelerinden ve hastalarından koparılarak tutuklanmaları kabul edilemez.
Avukat görüşmelerinden ve mahkemedeki sorgulamalardan edinilen bilgilere göre tutuklanma gerekçeleri sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü 2016 yılında sağlık hizmetine erişimin engellendiği ve neredeyse imkansız olduğu koşullarda, yaralı olarak başvuran ‘’10 yaşlarındaki bir çocuğa’’ sağlık hizmeti sunma iddiasıdır.
Bizler yaşamdan yana olan mesleğin mensupları olarak yaşam hakkının en kutsal hak olduğuna inanıyoruz. Bir “değer” olarak gördüğümüz sağlık hizmet sunumu “değer” olmasını her koşulda her insanı yaşatma çabasından almaktadır. Bu nedenle savaş veya çatışma alanlarında dahi bizlere ihtiyaç duyan herkese, her yerde gerekli sağlık hizmetini sunma sorumluluğumuz vardır. Varoluş sebebimiz olan iyileştirme ve yaşatma hizmetinden dolayı bırakın tutuklanmayı yargılanmayı dahi kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz…
Bizler hekimiz/sağlıkçıyız. Bizlere gereksinimi olan herkesi, kimliğine, aidiyetine bakmaksızın iyileştirmek ve her türlü çabayı göstermek mesleki etik kurallarımız gereğidir. Kim olursa olsun, suçları ne olursa olsun, öncelikle bizlere gereksinimi olan insanların tedavi olma hakkını savunmak görevimizdir.
Uluslararası insancıl hukuk ile çatışma anlarında dahi sağlıkçılara sorumluluk yüklenmiştir. Cenevre sözleşmeleri ve ek protokolleri gereği de sağlıkçıların her türlü durumda kendilerine gereksinim duyan herkese sağlık bakımı ve yardımı yapma sorumluluğu vardır.
Tutuklanan sağlıkçılar da bu evrensel etik değerlerine sahip çıkarak; mesleki yükümlülüklerini yerine getirmişlerdir. Kriminalize edilen, ‘Suç’ üretilmeye çalışılan ve tutuklamaya gerekçe yapılan sağlıkçıların asli olan görevleridir.
Kaldı ki yakın tarihimizde ‘’Gezi sürecinde’’ ve ‘’Cizre olayları’’ sırasında benzer gerekçelerle sağlıkçılar yargılanmış ancak sağlık çalışanlarının hiçbir koşulda tedavi ve iyileştirme görev ve eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacağı yargı kararlarıyla da güvence altına alınmıştır.
Bir kez daha yineliyoruz; Mesleki sorumluluklarımızı ve mesleki görevlerimizi etik ilkelerimiz doğrultusunda her yerde, her koşulda ve ihtiyaç duyan herkese karşı, bağımsız bir şekilde yerine getirmeye devam edeceğiz.
Evrensel insan hakları hukuku açısından suç niteliğinde olan bu keyfi ve hukuksuz tutuklanma kararları gözden geçirilmeli ve sağlık çalışanları bir an önce serbest bırakılmalıdır.”
The post Cizre’de 1’i Doktor Toplam 4 Sağlık Çalışanı Tutuklandı; TTB, TİHV ve SES Ortak Açıklama Yaptı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bir Yalan Daha Çöktü: Ceylanpınar Davası’nda Herkes Beraat Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi davasında iki buçuk yıl sonra beraat çıktı. Dördü tutuklu dokuz kişi beraat etti. Bu kararla iki polisin öldürülme olayı ile ilgili “sanık” adlandırılabilecek kimse kalmadı. Davada tutuklu yargılanan gençlerin avukatı Hüseyin Akay, bunun beklenen bir karar olduğunu, devam eden davada herhangi bir hukuki delilin olmadığını söyledi. Davada yargılanan gençlere yöneltilen suçlamalar arasında yer alan “…öldürülen polislerin karşı dairesini kiralamak ve daha sonra da Suriye’den gelen bir grupla birlikte balkondan girerek polisleri öldürmek.” iddiası, polislerin evinde yapılan aramada gençlerden hiçbirinin parmak izine rastlanmamıştı. Evde, polislerin evine hiç gitmediğini iddia eden polis memuru Burak Koru’nun parmak izi bulunmuştu.
Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 22 Temmuz 2015’te, polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Uçar evlerinde başlarından vurularak öldürülmüştü. “Çözüm Süreci” olarak adlandırılan ateşkes-müzakere dönemini bitirerek, sokağa çıkma yasakları,ablukalar ve katliamların yaşanmasının yaşandığı sürecin miladı sayılan bu olay sonrası devlet, “terörle mücadele konsepti” adı altında savaş sürecine geçmişti. 23-24 Temmuz’da Kandil’e yönelik hava operasyonu sonrası, saldırılar Bakur’a yoğunlaşmıştı. Devlet tarafından, ağır silahların kullanıldığı, yaklaşık bir yıl süren operasyonlar sonrası Cizre,Sur,Şırnak, Silopi,Nusaybin ve Yüksekova’da ağır bir yıkım yaşanmıştı.
Bu süreçte yaşanan saldırılarda Cizre’deki bodrumlarda yakılarak katledilenler, evinin önünde vurularak yaşamını yitiren ve cenazesi 7 gün boyunca yerde kalan Taybet İnan (Taybe Ana), yine Cizre’de katledildikten sonra, annesi tarafından bedeni bir derin dondurucuya konulan 10 yaşındaki Cemile Çağırga, bu kanlı ve karanlık sürecin akılda kalan trajik örneklerinden sadece birkaçı.
The post Bir Yalan Daha Çöktü: Ceylanpınar Davası’nda Herkes Beraat Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post HDP Operasyonları 1. Yılında appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bir yıl önce bugün HDP’li milletvekillerine dönük gözaltı ve tutuklama operasyonları başladı. 4 Kasım gecesi başlayan operasyonlar hala devam ederken, bir yıl içerisinde birçok HDP’li vekili tutuklandı. HDP’nin halen 9 milletvekilli çeşitli kentlerdeki hapishanelerde tutuklu bulunuyor. Tutuklu bulunan vekiller: Parti eş başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, milletvekilleri Çağlar Demirel, İdris Baluken, Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Burcu Çelik, Ferhat Encü, Gülser Yıldırım. Bu isimlerin yanı sıra Ayhan Bilgen, Meral Danış Beştaş, Nihat Akdoğan, Nursel Aydoğan, Leyla Birlik ve Besime Konca tutuklanıp serbest bırakıldılar.
4 Kasım’a Giden Süreç Nasıl Başladı?
2013’te ilan edilen ve çözüm süreci olarak adlandırılan ateşkesin sonlarında, 28 Şubat 2015 tarihinde HDP temsilcileri ve dönemin bazı devlet yetkilileri tarafından deklare edilen ‘Dolmabahçe Mutabakatı” Erdoğan tarafından “doğru bulmuyorum” denilerek by-pass edilmişti. Sürecin fiilen sonlandığı bu açıklama sonrası 7 Haziran seçimlerine gidildi. Seçimler öncesi HDP’nin 5 Haziran Amed mitingi katliamı ile başlayan ve devletin dahil olduğu savaş süreci, 7 Haziran sonrası Suruç ve 10 Ekim Ankara Gar katliamları ile devam etti. Toplamda 150’ye yakın insanın yaşamını yitirdiği bu katliamların gölgesinde gidilen 1 Kasım 2015 seçilerinde iktidar partisi AKP, 7 Haziran’da kaybettiği Meclis çoğunluğunu tekrar yakaladı.
MHP ile fiilen kurulan koalisyon ile milliyetçi-muhafazakar iklimin hakim olmaya başladığı coğrafyanın Akdeniz, İç Anadolu gibi batı bölgelerinde HDP parti binalarına yönelik, bu fiili koalisyonun örtük desteğinde linç,yağmalama ve kundaklama gibi faşist saldırılar gerçekleşti. Bakur’un içinde yer alan Cizre,Nusaybin,Sur, Şırnak, Silvan gibi yerleşim yerlerinde ise kolluk güçlerinin katliamları yaşandı. HDP’nin yüksek oranda oy aldığı il ve ilçelerde aylarca süren sokağa çıkma yasakları, yıkımlar ve göç ettirmeler oldu.
Dokunulmazlıkların Kaldırılması
AKP ve MHP’nin uzlaşısı, CHP’nin yönetiminin de destek vermesiyle 20 Mayıs 2016 tarihinde Meclis’te yapılan oylamayla milletvekili dokunulmazlıkları kaldırıldı. HDP’ye yönelik operasyonun bu ilk fiili hamlesi sonrası yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi ile ilan edilen OHAL KHK’leri ile HDP ve DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) belediyelerine devlet tarafından kayyumlar atanarak el konuldu.
Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan 4 ay sonra, 4 Kasım 2016 tarihinde HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile 11 milletvekili evlerine yapılan operasyonlarla gözaltına alındı. HDP milletvekilleri için tutukluluk süreci bu operasyonla başlarken, son bir yıl içinde toplam 15 HDP Milletvekili tutuklandı. Bu vekillerden halen 9’u tutsak. Geçen bir yılda, bazıları birden fazla olmak üzere 27 milletvekili gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Şu anda HDP’li 59 milletvekili hakkında hazırlanan toplam 550 fezleke, 4 Kasım 2016’da başlayan bu operasyon sürecinin devam edeceği izlenimi veriyor.
The post HDP Operasyonları 1. Yılında appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kardeşi Cizre Bodrumlarında, Kendisi Şırnak’ta Kömür Ocağındaki Göçükte Öldürüldü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Şırnak’ta bir madende meydana gelen göçüğün altında kalarak yaşamını yitiren Sekvan Üstün’ün, Cizre’deki yasak döneminde mahsur kaldığı bodrumda öldürülen sanatçı Gülistan Eylem Üstün’ün kardeşi olduğu öğrenildi. Sekvan Üstün, vasiyeti üzerine kardeşinin yanına defnedildi.
Şırnak kent merkezine yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta bulunan 1 No’lu Kömür Ocağı’nda meydana gelen göçük sonucu yaşamını yitiren 7 işçiden biri de Sekvan Üstün’dü.
Üstün, 2015 ile 2016 yılları arasında kentte ilan edilen sokağa çıkma yasağı esnasında mahsur kaldığı bodrumda yaşamını yitiren onlarca kişi arasında bulunan Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) sanatçısı Gülistan Eylem Üstün’ün kardeşiydi.
The post Kardeşi Cizre Bodrumlarında, Kendisi Şırnak’ta Kömür Ocağındaki Göçükte Öldürüldü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Polislerin Kesk û Sor û Zer Korkusu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mezopotamya Haber Ajansı’nın yapmış olduğu habere göre, Şırnak’ın Cizre ilçesi Cudi mahallesinde zırhlı araçla öğlen saatlerinde devriye gezen polisler, bir bakkalda satılan buzlaşların renginden dolayı işletmecisini gözaltına almakla tehdit etti. Sarı-yeşil ve kırmızı rengindeki buzlaşların hemen değiştirilmesini isteyen polis, bir saat sonra kontrole geleceğini söyledi. Bakkal önünde zırhlı aracı park eden polisler, istekleri yerine getirilmemesi halinde işletmeciyi gözaltına alarak, dükkanı kapatacaklarını bildirdi. Adının yazılmasını istemeyen bakkal, çocukların tükettiği içeceğin rengini değiştirmek zorunda kaldığını söyledi.
The post Polislerin Kesk û Sor û Zer Korkusu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Cizre’deki Bodrum Katliamlarında 34 Başvurunun Tümüne Takipsizlik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>TC Devleti’nin Bakur’daki işgalinde Cizre bodrumlarında katledilen 150’ye yakın insan ile ilgili yapılan 34 başvurunun tümüne takipsizlik kararı verildi. Avukatlar, “delil bulunamadığı” söylense de delil araması yapılmadığını söyledi ve “Orantılı güç kullanımı varsa neden bir kişi bile sağ yakalanmadı?” diye sordu
TC Devleti’inin Kürdistan’da yürüttüğü savaş, yıkım ve katliamlarda Cizre’deki üç ayrı bodrumda katledilen 150’ye kişiyle ilgili yapılan suç duyurularına yeni takipsizlikler eklendi.
Özgürlükçü Hukukçular Platformu(ÖHP)’na bağlı avukatların şu ana kadar yaptığı 34 ayrı suç duyurusuna Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından takipsizlik kararı verildi.
Savcılık, takipsizlik kararlarının tümünde yaşamını yitirenlerin “örgüt üyesi” olduğunu ileri sürerken, katliamları “olayda hukuka uygun sebepler mevcut” ve “meşru müdafaa temelinde hareket edildi” diyerek savundu.
The post Cizre’deki Bodrum Katliamlarında 34 Başvurunun Tümüne Takipsizlik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devletin Her Hali İşgal Rojava’nın Her Hali Özgür – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Küresel düzeyde bir OHAL’in yaşandığı günümüzde Ortadoğu coğrafyası, Suriye ve Rojava yeni keşmekeş durumların ortasındadır. Devletlerin çıkarları doğrultusunda, siyasi ve ekonomik sorunlarına da çözüm olarak terörokrasi* uygulamalarını etkin bir araç olarak kullandığı şu günlerde bölgede artan bu karmaşıklığın, Rakka operasyonu sürerken Rojava’yı etkilememe ihtimali bulunmuyor.
ABD’nin Suriye’de daha etkin bir pozisyon almaya dönük politikalarının işaretleri olarak Rakka Operasyonu için Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’ne silah yardımını arttırması ve Suriye uçağını düşürmesi, Suriye’de taraflaşmayı ve savaşı yeniden arttıracak emarelerdendir. Aynı zamanda Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Yemen’in Katar hükümetini teröre destek vermekle suçlayarak Katar’la tüm diplomatik ilişkileri kesmesiyle başlayan krizde; Türkiye’nin ve İran’ın Katar’ı destekleyen, Rusya’nın ise taraf tutmaktan ziyade krizin çözülmesine dönük tutumu, Ortadoğu’da yeni ve çok da kolay açıklanamayan ittifakları ve girift ilişkileri beraberinde getiriyor. Yine bölgede etkili olmaya çalışan TC de Rojava’yı tehdit eden girişimlerde bulunuyor. Böylece bunların hepsi giderek ısınan bir bölgenin parçası olan ve yeni bir operasyonu gündemine alan Rojava için belirleyici olma ihtimalini güçlü bir şekilde taşıyor.
TC’nin Rojava Düşmanlığı Sürüyor
Ortadoğu’yu da Rojava’yı da etkileyecek bu küresel keşmekeşin – yani küresel OHAL’in – bir yansıması da TC’de vuku buluyor. TC’nin OHAL’i de Rojava’yı etkileyen bölgesel gelişmelerden biri.
TC Rojava’ya olan düşmanlığını OHAL’de de arttırarak sürdürüyor. TC’nin Rojava’ya karşı düşmanca tutumu, savaş halinde olan Suriye’de yaratmak istediği nüfuza karşı Kürt halkının direnişi olduğu kadar, Kürt halkının Bakur Kürdistanı’ndaki direnişi ve TC’nin tarihsel Kürt düşmanlığıyla da bağlantılıdır. Kobanê Direnişi süresince TC’nin IŞİD’in insani ve lojistik kaynak bulmasında kolaylaştırıcı olması ve cihatçı örgütlerle yakın ilişkiler kurarak ortaya koyduğu düşmanca tutumu OHAL’in ardından içeride yarattığı milliyetçilik dalgasının da etkisiyle artmaktadır.
Fırat Kalkanı operasyonu öncesi ve sırasında kırmızı çizgi olan Fırat’ın batısına YPG’nin geçişi hakkında esip gürleyen TC, Fırat Kalkanı’nın bir başka hedefi olan Menbiç konusunda da başarısız olmuş ve TC’nin Rojava’daki her başarısızlığı da Rojava’ya olan düşmanca tutumunu daha da arttırmıştır. Yine operasyonun olduğu dönemde ve sonrasında TSK’nın Rojava’nın Tel Abyad ve Serekaniye şehirlerine girerek Kobane ve Cizire kantonlarının bağlantısını keseceği bir operasyonun olacağı iddia edilmekte; son zamanlarda ise TC’nin İdlib’in boşaltılması konusunda Rusya ile anlaşıp Afrin’e saldırı planları yaptığı iddialarının medyada genişçe yer alması TC’nin düşmanca tutumunun pratiklerini oluşturan tehditler olmaktadır.
TC, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun ardından bölgede tekrar etkin görünmeyi amaçlamıştı. Rakka’ya yönelik operasyonların başarılı olduğu bir dönemde SDG güçlerinin güvenlik oluşturmak için kuzeye çekilerek operasyona ağırlığını verememesini hedefleyerek Nisan ve Haziran aylarında Şengal’e ve Afrin kantonunun köylerine havan toplarıyla saldırılarda bulunmuş, yine Haziran ayında da Afrin sınırına tank sevkiyatı gerçekleştirmişti.
Rakka’ya sahip olan ya da Rakka’da etkili olan bir YPG, TC için hem enerji sahası olan bu bölgelerde etkili olamamak hem de oldukça güçlenmiş ve IŞİD’e karşı savaşta politik “meşruluğu” iyice kanıtlanmış bir YPG anlamına geliyor. Bu yüzden TC; Rakka Operasyonu’nda YPG’nin var olmamasını, etkin olmamasını veya YPG’nin Rakka’yı ele geçirmemesini istiyor. Aynı zamanda psikolojik veya politik açıdan güçlenen ve “meşruluğu” artan bir Kürt siyasetinin de kendi iç siyasetiyle doğrudan ilgili olduğunu biliyor.
Keşmekeşin Kıyısında Rojava
YPG/SDG’nin son birkaç aydır ağırlığını verdiği operasyonlar ile her geçen zaman Rakka şehir merkezine giderek yaklaştığı görülüyor.
Aylardır etkili bir mücadele veren YPG, TC’nin de saldırıları göz önünde tutulduğunda operasyonu bir an önce bitirmeye çalışıyor. TC ise ABD ve diğer güçlerle YPG hakkında süren anlaşmazlığında, ABD’nin operasyonun tamamlanmasına yönelik isteği ile doğrudan ilgili olarak YPG aleyhine büyük bir politika yürütebilmiş, buna cesaret edebilmiş değil.
Rakka operasyonuna dönük olarak var olan bu olumlu gelişmelerin yanı sıra operasyonu etkileyecek bölgesel ve küresel kaynaklı olumsuz gelişmeler de bulunuyor. TC’nin ciddileşmesi muhtemel saldırıları, küresel OHAL’in getirdiği şekliyle devletlerin şiddet kullanımını arttıran politikaları, ABD-Rusya gerilimleri ve yeni oluşan/oluşacak girift ilişkiler de göz önünde bulundurulmak zorunda.
Rojava’yı ve bölgeyi etkileyecek bir başka önemli mesele ise IŞİD’in geleceğinin ne olacağıdır. Musul Operayonları’yla Irak’ta, Rakka Operasyonu’yla da Suriye’de IŞİD’in giderek güç kaybetmesi; IŞİD’in bitip bitmeyeceği, biterse topraklarının nasıl paylaşılacağı sorularını akla getiriyor. Tabi bu sorular sorulurken terörokrasi süreciyle şiddeti daha da meşrulaştıran devletlerin IŞİD’i bitirip bitirmeyeceği, bitirecekse bunu nasıl yapacağı sorularının da göz önünde bulundurulması gerekiyor.
Artacak terörokrasi uygulamalarının bölgedeki şiddetin yükselmesine neden olacağı ya da üretilmiş şiddet aygıtlarını cesaretlendireceği gibi; karmaşık ilişkilerin kurulması da çıkarlara ve meselelere göre taraflaşmaların olduğu, IŞİD’e karşı koalisyonun ve birlikteliklerin bulunduğu bir coğrafyada daha fazla karmaşa demek. İşte tüm bu gelişmeler de öncelikle Rojava operasyonun seyrinde ve hızında etkili olacağı gibi bölgenin ve Rojava’nın geleceği için de önemli dış belirleyicilerden olacak.
*Terörokrasi: 11 Eylül saldırıları sonrasında, devletlerin güvenliği sağlama bahaneleriyle küresel düzeyde baskı politikalarını arttırdığı, “demokratik yöntemlerin” ortadan kalkmaya başladığı, şiddet araçlarının ve otoriterliğin artarak süreklileştiği yeni siyasal işleyişin ismidir.
Bu kavrama ilişkin daha ayrıntılı bilgiye Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanan “Terörokrasi” adlı yazıdan ulaşabilirsiniz.
The post Devletin Her Hali İşgal Rojava’nın Her Hali Özgür – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Kadınların Öfkesi Katilleri Yakacak ” – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“
Bomba!
Katil devletin savaş araçlarından biridir bomba. Ne zaman ki devlet şiddetini yükseltse; bir bomba patlatır içimizde. Yüzyıllardır var olduğunu, birilerini katletmekte olduğunu bilsek de, son zamanlarda sık sık duymaya başladığımız bir kelimenin ötesinde, bomba yaşamlarımızın ortasında patlayan bir gerçeklik haline geldi.
Bombalar Amed’de, Suruç’ta, Cizre’de, Zergele’de, Lice’de, Sur’da ve Ankara’da patladı birer birer. Yaşamlarımıza düşürürler bombaları ve geride bedenlerimizden parçalar, yüreklerimizde acılar kalır. Bombalar farklı yaşamlara farklı biçimlerde düşse de; yarattığı üzüntü, yarattığı öfke hep benzer birbirine.
Bomba Meryem Ana’yı, iki oğlunu da devletin senelerdir sürdürdüğü savaşa karşı gösterilen direnişte kaybetse de hiçbir zaman meydanları terk etmeyen, “Artık gençler ölmesin” diyerek kalkanların önünde duran, direnen bir kadını, yine devletin savaşına karşı dilinden hiç düşürmediği “barış” için gittiği meydanda, Ankara’da katletti.
Bomba bir anneyi, kucağında bebeğiyle devletin yasakladığı sokağa çıktığı için, Cizre’de katletti.
Bomba Lissa Çalan’ın dilinde zılgıtıyla gittiği Amed mitinginde patladı, Lissa’nın bacaklarını, aynı zamanda birçok kadının yaşamını çaldı.
Bomba, devlet Kandil’e atmak isterken “yanlışlıkla” Zergele’ye düştü; anaları ve kucaklarındaki çocukları katletti.
Bomba 13 yaşındaki genç bir kadını, bir ananın çocuğunu katletti ve o ana, yasaklardan dolayı çocuğunu gömemedi. Cemile’nin küçük bedeni annesi tarafından günlerce dondurucuda saklandı.
Bomba kundaktaki 35 günlük bebekleri; daha emzikteki, oyun yaşındaki küçük bedenleri parçaladı. Katiller gülerek “Gelin cenazenizi alın” dedi.
Devlet bu bombaları evlerde, meydanlarda, bedenlerde patlatmıyor sadece, geride kalanların yaşamlarının ortasında da patlatıyor. Katliamların ardından yaralıları, yaşamlarını yitirenleri taşıyanlara; anmalara, cenazelere saldırıyor. “Başka bombalar patlamaya devam edecek” diyerek herkesi korkutabileceğini sanıyor ve sokaklara, meydanlara çıkılmamasını istiyor. Sanıyor ki korkutacak, yıldıracak; yanılıyor!
Yaşam için, özgürlük için mücadele eden kadınların inancına, bir de katledilen kardeşlerin, yoldaşların inancı ekleniyor. Son olarak Ankara’da katledilenlerin cenazelerinde gördük bunu. Kadınlar cenazelerde sımsıkı yumruklarını havaya kaldırıyor. Katillere inat dimdik durup üzüntülerini öfkeyle bezeyip haykırıyorlar. Sokakları, meydanları terk etmiyorlar. “Hepimizi katletmezseniz rahat yok size!” diyorlar katillere, mücadeleyi büyütmek için örgütleniyorlar. Çünkü bu katliamlar unutulamaz, bu katliamlar affedilemez.
Üzüntünün suyu biraz akıyor gözden. Ama öfkenin ateşi harlanarak büyüyor. Bu ateş, sadece içimizi yakmayacak; gün gelecek, kadınların öfkesi katilleri yakacak!
Nergis Şen
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Kadınların Öfkesi Katilleri Yakacak ” – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Yaşamlar Farklı Katiller Aynı ” – Umut Çakmak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Artvin’in Hopa ilçesinde sel sonucu gerçekleşen ve medyaya “doğal felaket’’ olarak yansıtılan katliam, 8 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Hopa’da yaşanan katliamın asıl nedeni, dere çevresindeki beton yapıların neden olduğu toprak kaymasını engellemek için yapılan ıslah projeleriydi. Evet, tüm bu talan projeleri HES’ler, madenler, barajlar… ve sonunda felaketlerin yaşanması oldukça “doğal’’. Çünkü devlet ve kapitalizm, kendini var edebilmek için yaşam alanlarımıza yapılar kurar. Tıpkı Hopa’da olduğu gibi; yaşanacak olumsuzlukları engellemek içinde projeler üreterek felaketi doğallaştırır.
1980’li yılların başlarında, 17 yaşındaki devrimci Erdal Eren bir eylem sonrası gözaltına alınır ve tutuklanır. Bir kaç ay sonra gerçekleşen 12 Eylül faşist darbesi ile yaşı büyütülerek idam edilir. Hopa’da yaşamını yitiren 8 kişiden biri de aynı isme sahip olan Erdal Eren Gedik’ti ve 17 yaşındaydı. Gedik’in ailesi, 12 Eylül faşizminde katledilen Erdal Eren’in anısını yaşatmak umuduyla koymuşlardı oğullarına bu adı. Devletin katliamcı geleneği ise adı gibi aynı yazgıyla başka bir yerde, başka koşullarda sel oldu aldı Erdal Ereni.
Geçtiğimiz günlerde Erdal Eren’lerin yaşına bile gelememiş, 7-10 yaşlarındaki çocuklar sokağa çıktıkları için Cizre’de katledildiler. Esenlerde 15 yaşındaki Fırat Elmas sokak ortasında, Mardin’de 16 yaşında Mazlum ehliyetsiz olduğu için polisten kaçarken, kullandığı otomobilin içinde silahlarla taranarak katledildi. Ağrı’da, ikisi de 15 yaşında fırın işçileri Orhan ve Emrah, devletin yaşadığımız coğrafyada ezilenlere hayat hakkı tanımayan politikaları sonucu yaşamlarını yitirdiler.
Karadeniz’den Kürdistan’a yaşadığımız toprakların farklı yerlerinde, farklı nedenlerle gibi görünse de, devletin ve kapitalizmin saldırıları sonucu gencecik kardeşlerimizin yaşamları yitiyor. Ve bizler adlarını mücadelemizde yaşattığımız Erdal Erenler için ve onların katillerinden hesap sormak için devlete ve kapitalizme karşı örgütlenmekten yaşamlarımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Sonumuz aynı olsa da…
Umut Çakmak
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Yaşamlar Farklı Katiller Aynı ” – Umut Çakmak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Her Ezilen İçin Güçlü Bir Tokat Olmak” – Cem İleri appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Küçükçekmece’de bir inşaatta çalışıyorum. Ağrı’dan geldiğim ilk günden beri bu bölgede farklı şantiyelerde çalıştım. Geçtiğimiz hafta bir mesai sonrası, yine Ağrı’dan gelmiş işçi arkadaşlarla beraber şantiyeden çıktık. Bekar evimiz desek de aslında evli ve bekar işçi arkadaşlarla kaldığımız, tek odalı malikanemizin yolunu tuttuk. Derken, işe başladığımızdan beri her gün kullandığımız yolda, bir anda durdurulduk. Daha ne olduğunu anlamadan kimliklerimize bakılarak önce ıssız bir yere, ardından Sefaköy Polis Merkezi’ne getirildik. İlk durdurulduğumuz anda şok yaşamış olsak da polis merkezine gidene kadar anladık her şeyi. Devletin Kürdistan’da halkla savaşının İstanbul Esenyurt’ta bir kaç kişilik hedefiydik. Etrafımızı çevirdiği anda ite kaka bizi aracına bindiren, yol boyunca küfürler, hakaretler ve türlü aşağılamalarla darp eden, Giyadîn’de (Ağrı-Diyadin) Orhan’ın, Emrah’ın Cizre’de Baran’ın, Emin’in Esenler’de Fırat’ın katilleri bize “devletin gücünü göstermek” istiyor! Daha önce Gever’de(Yüksekova) yere yatırdığı elleri kelepçeli işçilere “gücünü gösteren” devletin, bu sefer de biz üç kürt inşaat işçisine “devletin gücünü” göstermek isteyen altı kişilik bir sivil polis grubu. Gördük! Ezilenin karşısında faşizmi gördük; zenginlerin gücünü gördük fakirlere; patronların gücünü gördük işçilere… Hem de en yalın haliyle, yumrukla hakaretle, tükürükle, silahla. Sonra, götürdükleri karakolda açlıkla… Düşünmeye başladık, devlet ve onun paralı, parasız katilleri hemen anlıyorlar; tanıyorlar bizleri. Konuşmamızdan, ten rengimizden, artık nasıl oluyorsa işçi olduğumuzu belli eden kıyafetlerimizden tanıyorlar. Anlıyorlar, dövüyorlar, öldürüyorlar. Üstüne bir de işçiliğini sorguluyorlar. Tabi devletler sadece Kürdistan’da Kürt olduğun için öldürmüyor. Aynı zamanda işçi olmak, büyük bir tehdit yaratıyor güçlü devletimize! Biz ‘üç işçi Kürt’ değil de ‘üç patron Kürt’ olsaydık böyle bir şekilde durdurulmazdık. Hem zaten o yoldan yürüyerek değil de en kötü ihtimalle özel aracımızla geçiyor olurduk. Çantalarımızda Dicle’nin Yakarışı ile Anarşist işçiler Sacco ve Vanzetti’yi anlatan romanlar yerine başarı hikayelerinin anlatıldığı kişisel gelişim kitapları olurdu. Belki o zaman değerlerimize küfürler savurmazdı katiller! Devletler korkuyor bizden; biz ezilenlerden. Bir araya geldiğimizde mahşer gününü yaşatacağız çünkü onlara! Hem yolda hem kimsenin olmadığı bir tenhada hem de karakolda bunu gördük gözlerinin içinde katillerin! Saatlerce tuttular herhangi bir sebep göstermeden…
Serbest bıraktılar bizi! Gecenin bir yarısında, nerde olduğumuzu neye maruz kaldığımızı çok da düşünemeden, kafamızda “Acaba Kürdistan ne durumda? Bugün devletin gücü kaç kişiyi katletti? Katledilenler arasında tanıdıklarım, akrabam yada arkadaşım var mı?” gibi sorularla tekrar eve doğru yürüdük. Sonraki gün erken saatlerde şantiyede olmak üzere… Suriyeli göçmenle, Amerika’daki İtalyan göçmenle, TC’deki Kürt işçilerle yani dünyanın her yerinden tüm ezilenlerle beraber bize atılan tokadın daha güçlüsünü atmak üzere. Asıl onlar ezilenlerin gücünü görecekler!
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Her Ezilen İçin Güçlü Bir Tokat Olmak” – Cem İleri appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ÊDÎ BES E appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>4 ay önce Cizre’de iç güvenlik yasasıyla bir ay içinde katledilen 12-19 yaşlarındaki altı kişi için Lise Anarşist Faaliyet; Kadıköy, Taksim, Beşiktaş gibi pek çok ilçede yazılama yapmış, bildiri dağıtmış ve “EDİ BES E!” yazılı pankartıyla sokaklara çıkmıştı. Beşiktaş’ta duvar yazılaması yapan dört LAF’lı, polis tarafından gözaltına alınarak Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne götürülmüş, sabaha kadar bekletildikten sonra serbest bırakılmıştı. Bırakılmalarının ardından LAF’lı 9. sınıf öğrencisi Umut Çakmak hakkında terör örgütü üyesi olmaktan dava açıldı.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post ÊDÎ BES E appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>