CNT – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 24 Dec 2020 11:48:16 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Dünya Anarşistlerinden Şilili Tutsaklar İçin Dayanışma ve Boykot Çağrısı https://meydan1.org/2020/12/24/dunya-anarsistlerinden-silili-tutsaklar-icin-dayanisma-ve-boykot-cagrisi/ https://meydan1.org/2020/12/24/dunya-anarsistlerinden-silili-tutsaklar-icin-dayanisma-ve-boykot-cagrisi/#respond Thu, 24 Dec 2020 11:40:04 +0000 https://meydan1.org/?p=67998 Şili’de geçtiğimiz sene Kasım ayında başlayan isyanlarla beraber gözaltına alınan 15 bin kişinin yaklaşık 3 bini Şili devleti tarafından hala hapishanelerde tutsak ediliyor. IWA (Uluslararası Emekçiler Birliği) ve CNT Fransa (Ulusal Emek Konfederasyonu) gelirinin çoğunu ithalattan alan Şili’nin hiç bir ürününü almamaya ve özellikle Noel arifesinde gerçekleşecek olan alışveriş çılgınlığının bir parçası olmamaya çağırdı. Öte […]

The post Dünya Anarşistlerinden Şilili Tutsaklar İçin Dayanışma ve Boykot Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Şili’de geçtiğimiz sene Kasım ayında başlayan isyanlarla beraber gözaltına alınan 15 bin kişinin yaklaşık 3 bini Şili devleti tarafından hala hapishanelerde tutsak ediliyor.

IWA (Uluslararası Emekçiler Birliği) ve CNT Fransa (Ulusal Emek Konfederasyonu) gelirinin çoğunu ithalattan alan Şili’nin hiç bir ürününü almamaya ve özellikle Noel arifesinde gerçekleşecek olan alışveriş çılgınlığının bir parçası olmamaya çağırdı.

Öte yandan Şili’de, devlet başkanı Sebastian Piñera’nın istifa etmesi ve politik tutsakların serbest bırakılması için eylemler devam ediyor.

The post Dünya Anarşistlerinden Şilili Tutsaklar İçin Dayanışma ve Boykot Çağrısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/12/24/dunya-anarsistlerinden-silili-tutsaklar-icin-dayanisma-ve-boykot-cagrisi/feed/ 0
Anarşist Gelenekte Paylaşma Dayanışma https://meydan1.org/2020/05/05/57971/ https://meydan1.org/2020/05/05/57971/#respond Tue, 05 May 2020 06:44:06 +0000 https://meydan.org/?p=57971 Biz anarşistler için paylaşma ve dayanışma içinden geçtiğimiz küresel salgın sürecinde daha fazla önem taşıyor. Bu yüzden bu yazımızda mücadelenin büyümesi ve toplumsallaşabilmesi noktasında kilit bir önemde olan paylaşma ve dayanışma örnekleri üzerine yoğunlaşacağız. Önce paylaşma ve dayanışmanın bizler için teorik anlamda ne ifade ettiğini açıkladıktan sonra, söz konusu tarihsel kısmı ayrıntılandıracağız. Anarşistler için Paylaşma […]

The post Anarşist Gelenekte Paylaşma Dayanışma appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Biz anarşistler için paylaşma ve dayanışma içinden geçtiğimiz küresel salgın sürecinde daha fazla önem taşıyor. Bu yüzden bu yazımızda mücadelenin büyümesi ve toplumsallaşabilmesi noktasında kilit bir önemde olan paylaşma ve dayanışma örnekleri üzerine yoğunlaşacağız. Önce paylaşma ve dayanışmanın bizler için teorik anlamda ne ifade ettiğini açıkladıktan sonra, söz konusu tarihsel kısmı ayrıntılandıracağız.

Anarşistler için Paylaşma ve Dayanışmanın Teorisi

Geçmişten günümüze bütün toplumlarda paylaşma ve dayanışma ilişkileri olmuştur. Bunun da ötesinde aslında toplumsal yaşamın varoluşu için vazgeçilmez bir önemde olduğu da bir gerçekliktir. Sözde “normal” olan zamanlardan, şimdiki “olağanüstü” zamanlara kadar her zaman bencillik, rekabet ve ihtiras iktidarlar tarafından ne kadar hakim ilişki biçimi haline getirilmeye çalışıldıysa da insanın doğal yaşamının bir parçası olan dayanışma ilişkileri tamamen yozlaştırılamamış, ortadan kaldırılamamıştır.

Fransız anarşistleri, “Liberté, égalité, fraternité” yani “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” şeklinde formülize edilen sloganı “Liberté, égalité, solidarité” yani “özgürlük, eşitlik ve dayanışma” şeklinde güncelleyip sahiplenmişlerdi. Kelime anlamı olarak “erkek kardeşliği” ifade eden “fraternité” eleyip “solidarité”yi sahiplenmek; kadın özgürlük mücadelesinin en radikal yaklaşımlarından birini içinde barındıran anarşizm için bu yönüyle bir aydınlanma eleştirisini içerirken, “dayanışmanın” eklenmesiyle bu olgunun ne kadar kilit bir önemde olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor. Yalnızca mücadelenin toplumun örgütlenmesine ilişkin siyasi hattı konusunda değil, devrime nasıl bir mücadele şekliyle gidileceğine dair bir anlam da taşıyor yani dayanışma kavramı.

1902 yılında yayınladığı “Evrimin bir Faktörü: Karşılıklı Yardımlaşma” isimli kitabında Pyotr Kropotkin, hayvanlardan modern insan toplumlarına kadar, en basitinden en karmaşık ifadesine kadar toplumsallığın özünün söz konusu ilişkilere dayandığını dönemin bilimsel kavrayışıyla ortaya koymaktadır. Kropotkin, doğada canlıların yaşamak için birbirleriyle dayanışma içinde olmak zorunda olduğunu ve bunu tercih ettiği zaman hayatta kaldığını keşfetmişti. Bu teorinin biz anarşistler için önemi yalnızca bilimsel değil aynı zamanda propagandiftir.

Dayanışma, sadece siyasi bir idealin dışında devrime giden yolda nasıl örgütlenmemiz gerektiğine dair bir anahtardır. Bu yüzden devlet -iktidar, otorite ya da adına her ne dersek diyelim- özü itibariyle dayanışmayı ortadan kaldırmak için çabalar. Devlet olmadığı zaman yaşanılamayacağını düşünenler yalnızca devrimci zamanlarda değil, içinden geçtiğimiz deprem vb. afetler, salgın hastalıklar gibi süreçlerde de devletin aniden ortadan kaybolduğunu ancak toplumsal yaşamın buhar gibi uçuşmadığını görmüşlerdir. İşte dayanışmanın özü, doğduğu ve serpildiği yer tam da burasıdır; devletsiz halkın toplumsal yaşamı.

Tarihten Örneklerle Dayanışmanın Somutlandığı Mücadele Alanları

Birkaç yıl önce İspanya’daki yoldaşlarla yapılan bir söyleşide yoldaşımız şöyle diyordu: “İspanya’da anarşizm bir kültürdü. Devrim yıllarından önce bile bu durum böyleydi. Bunu tekrar yaşatmalıyız.”

Anarşizm tarihinin en etkili deneyimlerinden biri olan 1936 İberya devrim sürecinin kendisi toplumsal dayanışmanın örgütlenmesiydi. Bunun yanında yüzbinlerce kişinin saflarında örgütlenip paylaşma ve dayanışmayı bütün topluma yaydığı CNT’nin özellikle göçmenlerle dayanışma konusunda uzun yıllar boyu sürdürdüğü büyük bir deneyim vardı. Tıpkı anarşist tarihteki sayısız örneğin tekrar tekrar ortaya çıkardığı gibi, kendisi de çoğunlukla göçmen insanlar tarafından örgütlenen anarşist hareket için göçmenlerle dayanışma organik bir olguydu. Bunun paralelinde göçmenler de yaşamlarının kurtuluşu için anarşizmin ilkelerini toplumsallaştırmanın önemini farkediyordu. Göçmen bir halk olan Romanlar CNT saflarında faşizme karşı savaştılar. Faşistler tarafından İspanya halkına bir tehdit olarak görülen göçmenler, devrimcilerin tarafında diğer ezilen kardeşleriyle beraber dayanışmayı örgütlüyorlardı.

Devrimin bastırılmasıyla beraber anarşist hareket büyük bir göç dalgasıyla İspanya ve Portekiz gibi çevredeki ülkelere dağıldı. Öncesinde diğer savaş mağdurlarıyla dayanışmak için kurdukları göçmen dayanışma örgütleri İspanya’dan anarşistlerin yaşamını devam ettirmesi için sürdürülen dayanışma noktasında dünya anarşistlerine ilham vermiştir.

Ancak tabii ki bu öne çıkan örneklerden yalnızca bir tanesi. Öte yandan devrimler tarihinde başlı başına göçmen krizinin bir devrime dönüştüğü az bilinen bir tarihsel örnek vardır. Tıpkı pek çok başka ülkede olduğu gibi Kore’de de anarşist hareketin gelişimiyle halk özgürlük mücadeleleri arasında organik bir bağ vardır. Japon İmparatorluğu’nun 1910’da Kore’yi işgal etmesi halkın büyük tepkilerine yol açmıştı. 10 yıl boyunca anarşist militanların mücadeleleriyle Japon yönetimine karşı pek çok eylem gerçekleştirildi. 1919 yılında Japon işgaline karşı büyük bir eylem örgütlenecekti. “Bağımsızlık mücadelesi günü” adı verilen bu günde gerçekleşen eylemde 7500 kişi Japon askerlerinin saldırısıyla katledildi, yüzlerce insan da yaralandı.

Katliamın ardından çok sayıda Koreli Mançurya’ya göç ederek orada bağımsız topluluklar oluşturdu. Göçmen kampı da denilebilecek bu yerlerde “Mançurya’daki Kore Halk Derneği” adında anarşist bir dernek faaliyet göstermeye başladı. 1929 ve 1931 yılları arasında Kore dışında yaşayan 2 milyon Koreli göçmenin paylaşma ve dayanışma ilişkileri çerçevesinde yaşadığı özgür bölgede örgütlenen bu dernek, etkisini Kore’de bile hissettiriyordu. Bu kampta işçi kooperatifleri ve özgür okullar kuruldu. Bölgesel konseyler oluşturularak halkın karar alma süreçlerine katılımı sağlanmaya çalışılıyordu. Anarşist komünist bir ekonomi benimsenerek para ortadan kaldırılmıştı.

Yalnızca yıllar öncesinde değil yakın tarihte de anarşistler dayanışmanın örgütlenmesinde kritik pek çok eylemliliğe imza attılar. Ortadoğu’da sürdürülen savaşlar sonucunda dünyanın dört bir yanına dağılan göçmenler konusu hepimizin bildiği gibi günümüzün en yakıcı konularından biri olmayı sürdürmektedir. Avrupa’da göçmenleri hedef alan faşist saldırılara karşı yine en güçlü cevabı anarşistler vermiştir. Son yıllarda anarşistler “Göçmenler Hoşgeldiniz” sloganıyla sınırlarda telleri parçalama eylemleri, işgaller gibi eylemliliklerle Avrupa devletlerinin göçmen düşmanlığına gereken cevabı vermektedir. Bunun yanında işgal evleri/mahalleleri öncelikli olarak devletler kıskacında yaşama mücadelesi veren göçmenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için iyi bir sığınak işlevi görmektedir.

Göçmenler için Avrupa’nın giriş kapılarından biri olan Yunanistan bu mücadelenin güçlü bir şekilde sürdüğü coğrafyalardan biri olmuştur. Yunanistan’daki yoldaşlarımız geçtiğimiz aylarda iktidar olan faşist yönetimin ve ondan önceki Syriza hükümeti döneminde de devletin işgal evlerine ve mahallelerine saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştı. Bu bağlamda işgal evlerinin ateşe verilmesi gibi, bizlere coğrafyamızın kanlı tarihindeki anları hatırlatan saldırılardan devlet müdahalelerine kadar pek çok saldırı yakın süreçte gerçekleşti. En çok göçmen dayanışma evinin bulunduğu Exarchia mahallesi yoğun bir ablukaya alındı, göçmenler yaşadıkları yerlerden zorla tahliye edildi. Anarşist yoldaşlarımız mahallelerini ve göçmen dayanışma mücadelesini savunmaya devam ediyor.

Yaşadığımız coğrafyada ise son yıllarda Suriye Savaşı’ndan kaçan, Afrika’dan daha iyi bir dünya umuduyla yola çıkan ve bunun gibi pek çok sebeple yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalan göçmenlerin durumu belirsizliğini korumaktadır. TC Devleti, göçmenleri kendi siyasi politikalarına alet ederek düne kadar göçmenlere sahip çıkıyor gibi bir imaj çizerken bugün sınırları açarız tehdidiyle Avrupa devletlerine isteklerini dayatmaya çalışır bir pozisyona çekilmiştir. Bizler her geçen gün devletlerin ikiyüzlülüğüne özellikle göçmen konusunda sürekli şahit olmaktayız.

İşçilerin Kurtuluşu İçin Tek Çare Dayanışma

Anarko-sendikalizm kitabının yazarı anarşist Rudolf Rocker kitabında işçilerin dayanışma pratiği olarak doğrudan eylem ve mücadele deneyiminin önemine değinmekteydi. Onun sözleriyle söylemek gerekirse “Günlük ekonomik mücadelenin en önemli sonuçlarından biri işçiler arasındaki dayanışmanın gelişmesidir.” Bununla birlikte yardımlaşma aslında işçilerin birliği için adeta zorunlu bir koşul gibiydi. “Aynı koşullara tabi olan insanların işbirliği açısından sürekli en olmadık gereksinimleri ortaya çıkaran yaşamsal ihtiyaçlar için verilen mücadeleyle yenilenen karşılıklı yardım hissi, büyük oranda duygusal bir değere sahip soyut parti ilkelerinden çok farklı bir biçimde işler. Bu his, aynı kaderi paylaşan topluluğun temel bilincini geliştirir ve bu da zamanla yeni bir hak anlayışını geliştirerek ezilen sınıfın kurtuluş yolundaki tüm çabalarının ahlaki ön koşulu haline gelir.” Onun yazılarında da belirtildiği gibi anarşistler için işçilerin politik mücadelesi onların dayanışmayı örgütledikleri ekonomik ve sosyal yaşamlarından ayrıştırılamaz.

Bir sendika bürosu, anarşist örgüt toplantısı, komün/kolektif buluşması vb isimler altında bir araya gelen anarşistler, yaşamlarını mücadeleyle birleştirir ve bu alanları kolektif alan haline getirirler. Rocker’ın da yaşadığı ve mücadele ettiği Almanya’da 1910’lu yıllardan beri faaliyet yürüten “Özgür İşçiler Sendikası” FAU, bir mücadele geleneği olarak sendika örgütlerindeki özellikle eğitim/kültür birimlerini işçilerin sosyalliğini güçlendirecek ve dayanışmanın örgütlendiği bir zemin olarak kurgulamışlardır. Bu anarşist mücadele tarihindeki sayısız örnekten yalnızca biridir. Grevlere giden fabrikalardaki işçilerin bir araya geldiği ve yaşamsal ihtiyaçlarını ortaklaştırarak beraber çözüm aradığı birer komün haline gelmiştir. Anarşist tarihteki hemen her örgüt karşılıklı yardımlaşma, paylaşma ve dayanışma ilkelerini güçlendirecekleri bir örgüt yapısı benimsemişlerdir.

Karantinada Birbirine Yabancılaşmayan, Dikkatlice Dayanışmaya Sarılanlar

Anarşistler toplumsal hayatın merkezinde yer alan örgütlenmeler kurmaya yöneldikleri ve aslında kendini toplumdan soyutlamış aydınlar olarak değil de halkın kendisi olarak örgütlendikleri için afetlerde hızlıca hareket edebilmişlerdir. Devlet ise hem merkezi ve hantal yapısıyla bu gibi durumların üstesinden gelemez hem de aslında özü itibariyle dayanışma kurmak istemez. Çünkü artık normal zamanda sömürülenlerin daha fazla sömürelecek bir şeyi kalmadığı, hayatını kaybetmemeye çalıştığı bir yer haline gelmiştir burası.

Anarşist tarihte bu süreçlere dair pek çok pratik sergilenmiştir ve sergilenmeye devam etmektedir. Buna çok eski tarihli olmayan güçlü bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz aylarda gazetemizde yer verdiğimiz 2005’te kurulan Ortak Taban Kolektifi’nden tekrar bahsetmek faydalı olabilir.

ABD’de Katrina kasırgası gerçekleştiğinde 2000’e yakın insan yaşamını yitirmiş, neredeyse 1 milyon insan evsiz kalmıştı. Devletin -benzeri pek çok örnekte olduğu gibi- insanların yaşamsal ihtiyaçlarının sorumluluğunu almayıp onları yalnız bıraktığı günlerde eski Kara Panterler üyesi Robert Hillary King ve anarşist Scott Crow, Ortak Taban Kolektifi’nin çalışmalarına başladılar. Kolektif -özellikle devletin umursamadığı yoksul mahallelere- su, yemek ve ilkyardım gibi öncelikli temel ihtiyaçların götürülmesini sağlamıştı. Devlet kuruluşlarının “ulaşamadıklarını” söylediklere yerlere bisikletle gidip tespitler yaparak harekete geçiyorlardı. Zaman içerisinde onbinlerce gönüllüsüyle kasırgaya karşı yaşamın yeniden yaratılmasını sağlayan Ortak Taban Kolektifi’nin düşünsel arka planında anarşist yöntemlerle örgütlenen bir dayanışma pratiği yatıyordu. Ortak Taban Kolektifi’nin koordinasyonunun yürütüldüğü yerlerde kapıda kocaman bir tabela asılıydı: “Hayırseverlik Değil Dayanışma!”

Bu mücadele deneyimiyle bugün afetlerde dayanışma pratikleri gerçekleştirilmeye devam etmektedir. Bu cümleleri oluşturduğumuz günlerde örneğin, Yunanistan’ın Kallithea bölgesinde devletin umursamadığı huzurevleri, çocuk bakım evleri gibi yerlere dayanışma kolileri bırakılmaya devam etmekte. Almanya’da Berlin şehrinde evsizler için 3 apartman dairesini işgal eden anarşistler, herkese “evde kal” çağrısı yapan devletin göçmenler ve evsizler için hiç bir çözüm üretmediğini ve asıl felaketin kapitalizm olduğunu belirterek işgallerine devam edeceklerini açıklıyor.

Coğrafyamızda da devrimci anarşistler salgın sürecinde krizi fırsata çevirmeye çalışan kapitalistlere karşı direnişi, hakları bu süreçte her zamankinden de çok gasp edilen işçilerle birlikte mücadeleyi, evlerine yiyecek götürmekte zorlanan yoksullar arasında mecburi olan dayanışma ilişkilerini örgütlemeyi sürdürüyor.

Zeynel Çuhadar

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 53.sayısında yayınlanmıştır.

The post Anarşist Gelenekte Paylaşma Dayanışma appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/05/05/57971/feed/ 0
Sarı Yeleklilerin Bir Senesi Anarşist Bir Değerlendirme – CNT/AIT https://meydan1.org/2020/04/07/sari-yeleklilerin-bir-senesi-anarsist-bir-degerlendirme/ https://meydan1.org/2020/04/07/sari-yeleklilerin-bir-senesi-anarsist-bir-degerlendirme/#respond Tue, 07 Apr 2020 15:14:59 +0000 https://meydan.org/?p=56898 CNT-AIT, Uluslararası İşçiler Derneği’nin (IWA) Fransa’daki örgütlenmesidir. 1946’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sendikalardaki komünist liderliğe karşı olarak ve anarşist sendikalizmi geliştirmek amacıyla kuruldu. Bugün henüz oldukça küçük bir örgütüz ve 10 yıldan fazla bir süredir “otonom halk direnişi” kavramını geliştiriyoruz. Tüm işçi kategorilerinin bölgesel meclislerine dayanan, doğrudan eylem uygulayan ve herhangi bir temsiliyet biçimini reddeden […]

The post Sarı Yeleklilerin Bir Senesi Anarşist Bir Değerlendirme – CNT/AIT appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

CNT-AIT, Uluslararası İşçiler Derneği’nin (IWA) Fransa’daki örgütlenmesidir. 1946’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sendikalardaki komünist liderliğe karşı olarak ve anarşist sendikalizmi geliştirmek amacıyla kuruldu. Bugün henüz oldukça küçük bir örgütüz ve 10 yıldan fazla bir süredir “otonom halk direnişi” kavramını geliştiriyoruz. Tüm işçi kategorilerinin bölgesel meclislerine dayanan, doğrudan eylem uygulayan ve herhangi bir temsiliyet biçimini reddeden yatay bir organizasyonuz. İlham kaynaklarımız ise 1910-1930 yıllarının Arjantin FORA’sı, İspanyol CNT-AIT, 80’lerin İtalya’daki İşçi Otonomları… İlham kaynağımız 2001’de Cezayir Kemeri, 2001’de Arjantin’de Piqueteros, 2011’de Arap Baharı (ve özellikle Tunus), 2009’da Yunanistan işgalleri, Taksim direnişi vb… Ayrıca işyerlerinde, resmi “sendika” gibi değil, daha çok özerk işçi toplantıları düzenlemeye yönelik faaliyetler geliştiriyoruz. Bu toplantılar özerktir, yani sendikaların yasal çerçevesini kabul etmezler ve doğrudan eylemde bulunurlar.

Sarı Yelek Hareketi 17 Kasım 2018’de başladı. Bu spontane ve popüler hareket, Fransa’daki herkes gibi 2009’da bir kimlik işareti olarak sarı yelek giyerek kavşakları felç etmeyi örgütleyerek bizi de şaşırttı. Tabii ki, biz Sarı Yelekliler Hareketi’nin kökeni değiliz (10 yıl önce bu önseziyi yapmış olsak bile), ama bir şekilde onu anlamaya ve kabul etmeye meyilliydik ve bu yüzden sudaki bir balık kadar doğal bir şekilde yanlarında duruyoruz. Özellikle Toulouse ve Perpignan gibi hareketin çok yoğun ve radikal olduğu şehirler için medya sıklıkla bu şehirlerdeki anarşist gelenekten bahsetti.

Sarı Yelekliler Hareketi hem toplumsal hem de politik olarak heterojen bir hareket. Ancak başlangıçta hem (küçük) işverenleri hem de işçileri petrol vergisinin reddinin ortak paydasıyla bir araya getirdiyse de hareketin birleşenleri çok hızlı bir şekilde değişti, gelişti ve bugün neredeyse tamamen işçi, proleter ve yoksullardan oluşuyor. Bu hareketin birleşenleri ilk başta çok az politiklerdi ve militan “çevreden” gelmediler (iyi ki de gelmediler ve bu onları “çevre” saçmalığının yeniden üretilmesinden korudu).

Öte yandan katılımcılar kolektif zeka ile büyük bir kapasite gösterebildiler ve hareket hızlı, derin bir siyasi olgunlaşma yaşadı. Hareket başlangıçtan itibaren herhangi bir temsili reddetti, yetkililerle yapılan müzakereleri reddetti, bunun yerine yatay örgütlenmeyi ve doğrudan eylemleri gerçekleştirdi. Ve bu pozisyon her hafta daha da güçlendi. Hareketin sınırları arasında işyerlerine ulaşmayı başaramamış olması da var. Bununla birlikte, özellikle en yoksullar için greve gitmek hala zor, çünkü Fransa’da mütevazı çalışanlar bile mülkiyetlerini satın almış ve her ay bankadaki krediyi geri ödemek zorunda kalmıştır. Bu nedenle, kendinizi ücretlerden mahrum etmek zordur. Cumartesi günkü gösteriler, kendi maaşınızı etkilemeden ekonomiyi sarsma grevine bir alternatifti: Cumartesi günleri şehir merkezlerinde ve özellikle burjuva merkezlerinde tezahür ederken, sarı yelekliler Fransız ekonomisinin önemli bir sektörü olan burjuva ticaretine ve turizm ekonomisine (otel, restoranlar) saldırıyor. Ekonomik kayıp rakamları da oldukça anlamlıydı.

Buna karşılık hükümet, hareketin gittikçe isyancı bir boyut kazandığı ilk korku evresinden sonra, Fransa’nın II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşamadığı son derece şiddetli bir baskı ile tepki vermeye karar verdi. Hareketle ilgili 11 ölüm meydana geldi (çoğunlukla arabalar tarafından ezildiler), 24’ten fazla protestocu polis plastik mermileri tarafından vuruldukları için gözlerini kaybetti, diğerleri bombalar tarafından parçalandı. 3000’den fazla daha az ciddi yaralanma meydana geldi. 10.000’den fazla gözaltı, en az 500 kişi cezaevinde olmak üzere 2.000 mahkumiyet kararı verildi. Kendimizle ilgili olarak, bazı yoldaşlarımız -neyse ki ciddi şekilde değil- yaralandı, gösteriler sırasında 3 arkadaşımız tutuklandı. Biri beraat etti, diğeri sembolik bir ceza aldı ve üçüncüsü duruşmayı bekliyor. Sarı yeleklileri direnmekten caydırmak için yapılan saldırılar gerçek bir polis terörüdür. Bu kısmen başarılı oldu, ancak her şeye rağmen hala her Cumartesi Fransa’nın farklı şehirlerinde buluşan on binlerce insan var.

Sendikalar her zaman sosyal konulardaki tekellerine meydan okuyan sarı yeleklilere karşı durdu. Ayrıca temsilcilerin olmadığı, kurumlar dışında, yatay örgütlenme prensibine dayanan, iktidar ile herhangi bir ortaklaşmanın reddedilmesi, herhangi bir müzakerenin reddedilmesi, her türlü sendikacılığın ve özellikle de hizmet sendikasının reddedilmesiydi. 10 Aralık’ta özellikle Paris’teki büyük ayaklanmalardan sonra, Başkan ekonomiye 17 milyar avro soktuğunu ve sendikaların kötü imajına son verdiğini açıkladı: Aslında sarı yelekliler sendikaların 30 yıllık müzakarede ortaya koyduklarından daha fazlasını 3 aylık gösteri ve doğrudan eylem süreciyle ortaya koydu. Sonuç olarak, bu yazdan bu yana patlak veren toplumsal hareketler (hastaneler, ulaşım, …) sarı yeleklilerin yöntemlerini benimsemeye başlıyor. Bu, müzakare edecek kimsenin bulunmamasından korkan hükümeti endişelendiriyor. Bu nedenle hükümet ve sendikalar, sendikanın toplumsal hareketin lideri konumunu sürdürmesini ve böylece yetkililer tarafından kontrol edilebilecek bir duruma dönmesini sağlamak için sarı yeleklileri etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Bu manevra, demiryolu ve metropol mücadelelerinde halen sürmekte olan hareketle kısmen başarılı oldu. Bununla birlikte nüfusun çoğu ve özellikle işçiler arasında hoşnutsuzluk ve öfke büyümeye devam etmektedir.

Sarı yeleklilerin hareketini itibarsızlaştırmaya çalışmak için iktidar, medya ve sendikalar onları aşırı sağdan olmakla suçladılar. Hareketin başlangıcında, aşırı sağ eylemcilerin fikirlerini yaymak için toplaşmalarda ifade özgürlüğünden yararlanmaya çalıştıkları doğrudur. Ancak bu toplaşmalarda bizim de katkıda bulunduğumuz güçlü bir karşı koyuşla karşılaştılar ve gösterilerde protestocular tarafından saldırıya uğramadan ortalığa çıkamadılar (biz 1 Aralık 2018’de bir grup neo-naziye müdahalede bulunduk, o zamandan beri hâlâ saklanıyorlar). Sarı yeleklilerin hareketi sırasında bir İslamcı saldırı meydana geldiğine ve bunun hareket tarafından yabancı düşmanlığına veya ırkçılığa sebebiyet vermediğine dikkat edilmelidir.

Bu, aşırı sağ fikirlerin bu hareket üzerinde hiçbir etkiye sahip olmadığının kanıtıdır. Hükümet, muhafazakâr politikacılar, ve çevreciler Sarı Yelek Hareketi’ne saldırdılar, onların egoist olduklarını, çevreyi düşünmediklerini, arabalarını kullanarak doğayı daha fazla kirletme hakkını istediklerini vs. söylediler.

Sarı yeleklilerin tepkisi çok ilginçti ve yatay toplaşmalarda kolektif zekanın nasıl güçlü bir araç olabileceğini gösteriyordu: Bu soru yerel toplaşmaların çoğunda tartışıldı. Daha sonra sarı yeleklilerin işe, okula, süpermarkete gitmek için arabalarını kullanmalarının kendi aldıkları evrensel bir karar değil, toplumun örgütlenme şeklinin onları bunu yapmaya zorladığı ortaya çıktı.

Zengin burjuva bölgelerinde yaşamayı, bisikletle işlerine gitmeyi veya bilgisayarlarıyla çalışmak için evde kalmayı, organik ürünler tüketmeyi tercih ederlerdi… Ama iş bölümü ve sınıf sistemi nedeniyle başka seçenekleri yok. Böylece sarı yelekliler iki sorunun (ayın sonuna kadar nasıl hayatta kalacağı, dünyanın sonuna kadar nasıl hayatta kalacağı) bağlantılı olduğunu dile getirdi. Sosyal sorun ve ekolojik sorunlar birbiriyle bağlantılıdır. Bu yüzden toplumumuzu bir bütün olarak değiştirmemiz gerekiyor. Bugün her Cumartesi hala gösteri olsa bile hareket daha düşük yoğunluklu. Birçok insan çok zorlayıcı baskılardan dolayı yorgun ve korkmuş durumda. Ayrıca birçok insan, bu yıl boyunca neler olduğunu herhangi bir parti olmadan, herhangi bir birlik olmadan, herhangi bir temsilci olmadan kendi başlarına anlayabilmek, neler yapabildiklerini kavramak için zamana ihtiyaç duyuyor. Belki bu olgunlaşma süreci biraz zaman alacaktır. Ancak kendimize güveniyoruz, çünkü hastanelerde, taşımacılıkta, eğitimde olduğu gibi işyeri çatışmalarında işçilerin sarı yeleğin yatay meclislerinden ilham almaya başladığını görebiliyoruz.

Otonom Popüler Direniş: Gelecek Sarı Yeleklilere Aittir!

Haftalar sonra, aylar sonra, Sarı Yelek Hareketleri devam ediyor. Hafta boyunca meşgul olan kavşaklarda, Cumartesi günkü gösterilerde ve bazen depo veya ücretli geçişlerin tıkanmasında, hareket hala aniden ve sorgulamalara yol açan güzel bir kararlılık gösteriyor. Sarı yeleklileri motive eden nedir, enerjileri nereden geliyor, ne istiyorlar?

Birkaç yıldır bir slogan dergimizin kapağında: “Otonom Halk Direnişi”. Bu üç kelime, yalnızca sömürülen nüfusların siyasi partiler ve sendikalar dışında seferber edilmesinin kapitalist sistemin yıkıcı şiddetini engellemeyi mümkün kılacağını ve sadece halk kitlelerinin özerk eyleminin bu haksız, eşitsizliğe yol açan intihar sistemine son verebileceğini açıklıyor.

Sarı yelekliler bu sloganı gerçekliğe dönüştürdü: sadece sembol olan şey sosyal bir gerçeklik haline geldi. Yaşam koşullarımız çok zorlaştı; ay sonunu getirmek artık çok sıkıntılı, hayatımız boyunca çalışıp karşılığında aldığımız saçma emeklilik maaşlarından sıkıldık, istikrarsızlıktan sıkıldık, canımıza tak etti. Adaletsizliklerle dolduk taştık; paramızı çalan bizi işten çıkartan patronlara ödediğimiz saçma rakamlardan bıktık, TV’de dikenli dersler veren bütün dolandırıcılardan usandık, daimi yalancı ve sahtekar politikacılardan bıktık, zenginlere ayrılmış okullarda okudukları için kendilerinin yanılmaz olduğunu sanan ve yaptıkları politik, ekonomik, ekolojik felaketler getiren seçimlerin sonuçlarına fakirlerin katlanması gerektiğini düşünen sözde elitlerden usandık.

Yoksulluğun ve eşitsizliklerin artması, su ve havanın kirlenmesi, toprakların artifikasyonu, doğal alanların tahrip edilmesi, biyo-çeşitliliğin çöküşü, silah endüstrisinin gelişimi, fabrikaların taşınması, doğal kaynakların tükenmesi, küresel ısınma, vs. tüm bu trajediler, mülk sahipleri ve yöneticiler sınıfı tarafından yapılan politik seçimlerin sonucudur.

Ve bu insanlar, çok uluslu yapıların liderleri ya da politikacılar, bu seçimleri yalnızca kâr için doyumsuz susuzluklarını ve egemenlik arzusunu tatmin etmek için yaptılar. Güç ve para tutkuları yüzünden çıldırdılar ve denge duyularını kaybettiler. Onların tek ahlakı kâr olmuş: Bir projenin sosyal, sağlık veya ekolojik etkileri ne olursa olsun, onlar için sadece ne kazandıkları önemli.

Ve bu mantığın, bu genel yolsuzluk sisteminin sonuçları herkes tarafından görülebilir. Herkes, hegemonya arzusu ve iktidar arzusuyla takıntılı devletlerin yüzleşmesinin her zaman insanlık için ölümcül olabilecek bir nükleer savaşı tetikleyebileceğini görebilir. Aşırı sanayileşmenin yarattığı iklim bozukluklarının ve kar etme yarışının ölümcül bir tehdit oluşturduğunu reddetmeyi kim düşünebilir?

Gelecek nesiller hangi dünyada yaşayacak? Gezegenimize yönelik tehditler ve ilgilenmemiz gereken konular korkutucu derecede sayısız ve endişe verici. Çok korkutucu bir dünyada yaşıyoruz, bu giderek daha adil olmayan ve eşitsizliğin bize sunduğu gelecek karanlık ve tam da Sarı Yelekliler’in reddettiği perspektif bu. Peki nasıl karşı çıkılır? Bizi kim savunacak?

Açıkçası sendikalar, siyasi partiler, teorik amacı olan tüm bu kurumlar sistem için basit bir mazeret haline gelmiştir. Kendilerini, patronların kendileri için yapılan yasalarına saygı göstermeleri için sınırlarlar. Büyük ölçüde devlet ve şirket sübvansiyonlarına finansal olarak bağımlı kuruluşlara nasıl güvenebiliriz? Sosyal isyanları yönetmek, çıkmaz sokaklara sürüklemek işletme okullarında öğrenilebilecek bir meslek haline geldi. Kaç sendika yetkilisi kıdemli memur, bakan veya CEO oldu?

Ve eğer çok sayıda sendikacı dürüst kalırsa ve kendilerini beden ve ruhları ile çalışanları savunmaya adamışlarsa sistemin idamesine kendi istekleri olmadan da olsa katılırlar. Politikacılara nasıl güvenilir? Herkes güç ve paranın kuzuları aslanlara dönüştürdüğünü görür, tarih dul ve yetimin koşulsuz destekçileri olduğunu iddia eden ve bir kez seçildiğinde gerçek köpekbalıkları olduğu ortaya çıkan çok sayıda basit ve dürüst bireyi gözümüzün önüne getirir.

Her şeyin satın alındığı, her şeyin mal olduğu bir dünyada, fikirler ve vicdanlar da satın alınır. Düşünce oluşturanlar, vicdan alıcıları; lobici dediğimiz bunlar değil mi? Ve çorba çok acıysa, sindirimi zorsa, medya en tatsız suyu lezzetli hale getirmek ve hokkabazların zirve kralına yükseltmek için oradadır.

Öyleyse sadece kendimize güvenelim Sarı Yelekliler diyelim, kendimiz hareket edelim, yine hayatımızın efendileri olalım. Tekrar direnin, her zaman devlete ve patronlara direnin, aranızda tartışın, birlikte detaylandırın, birlikte inşa edin!

CNT AIT/FRANSA

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 52. sayısında yayınlanmıştır.

The post Sarı Yeleklilerin Bir Senesi Anarşist Bir Değerlendirme – CNT/AIT appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/04/07/sari-yeleklilerin-bir-senesi-anarsist-bir-degerlendirme/feed/ 0
Anarşizm ve Sınıf Mücadelesi – Halil Çelik https://meydan1.org/2019/04/19/anarsizm-ve-sinif-mucadelesi-halil-celik/ https://meydan1.org/2019/04/19/anarsizm-ve-sinif-mucadelesi-halil-celik/#respond Fri, 19 Apr 2019 20:15:13 +0000 https://test.meydan.org/2019/04/19/anarsizm-ve-sinif-mucadelesi-halil-celik/ Anarşizm ve Sınıf Mücadelesi Toplumsal işleyişlerin iktidarlı ilişkiler ve iktidar mekanizmaları tarafından kontrolünden günümüze, binlerce yıldır tüm insanlığın, canlı ve cansız tüm varlıkların üzerinde sistematik bir şekilde tahakküm uygulanmaktadır. Toplumsal işleyişin farklı alanlarında farklı ezen-ezilen ilişkileri ortaya çıkmaktadır. Cinslerin ve halkların birbirleriyle kurduğu ilişkide, toplumsal işleyişin nasıl örgütleneceği konusunda, doğaya yönelik gerçekleştirilen gözlemler veya gerçekleştirilen […]

The post Anarşizm ve Sınıf Mücadelesi – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
1917 – 1918 Brezilya Genel Grevi

Anarşizm ve Sınıf Mücadelesi

Toplumsal işleyişlerin iktidarlı ilişkiler ve iktidar mekanizmaları tarafından kontrolünden günümüze, binlerce yıldır tüm insanlığın, canlı ve cansız tüm varlıkların üzerinde sistematik bir şekilde tahakküm uygulanmaktadır. Toplumsal işleyişin farklı alanlarında farklı ezen-ezilen ilişkileri ortaya çıkmaktadır. Cinslerin ve halkların birbirleriyle kurduğu ilişkide, toplumsal işleyişin nasıl örgütleneceği konusunda, doğaya yönelik gerçekleştirilen gözlemler veya gerçekleştirilen düşünsel faaliyetler sonucunda elde edilen bilginin kim tarafından ve nasıl kullanılacağı hakkında, üretim ve dağıtımın nasıl gerçekleştirileceği meselesinde adaletsizlikler yaşanmıştır. Toplumsal, siyasal, ekonomik ve ekolojik boyutta ortaya çıkan adaletsizlikler, özgürlüğün kolektif karakterinin önüne geçmiş; parçalanmış ve tutsak edilmiş yaşamları bize dayatmıştır.

Tekrar etmek gerekirse birbiriyle iç içe geçmiş tüm bu adaletsizlikler sisteminin kaynağı, iktidar ilişkileri ve mekanizmalarıdır. Ezen-ezilen çelişkisini sistematikleştiren bu yapılardan biri de ekonomik iktidarların; mülkiyete sahip olanların, üretimin nasıl olacağından üretim sonucunda elde edilenlerin nasıl paylaştırılacağına kadar pek çok ekonomik işleyişe dair karar verenlerin oluşturduğu sınıfsal ayrımlardır.

Sınıfların Temeli İktidarlı Mekanizmalardır

Bir toplumda benzer mülkiyet düzeyi, statü ve iktidara sahip bireylerin oluşturduğu gruplaşmalara sınıf denir. Herhangi bir bireyin ya da bireylerin oluşturdukları grupların/toplulukların diğer birey ya da topluluklardan toplumsal ve ekonomik açıdan daha üstün olma hali, toplumların sınıflara ayrılmalarıyla ilgilidir. İktidarlı mekanizmalarının sürdürülebilmesi için sınıflı toplum yapısı önemli bir noktada bulunmaktadır.

Toplum içerisindeki bireyler veya gruplar arasındaki bu hiyerarşik farklılığın nedeni ise doğuştan gelen, etnik ya da cinsel özellikler değildir. Herhangi bir etnisite veya cinsin diğer etnisite veya cinslerden üstün olduğuna dair yaklaşımlar, doğuştan gelen farklılıklar/özellikler gerekçe edilerek oluşturulurken; sınıfların oluşmasında ise toplumsal yaşam içerisinde sonradan oluşturulmuş farklılıklar etkili olmuştur. Bu farklılıkları yaratan olgular, iktidar ilişkilerinin ortaya çıkardığı iktidarlı mekanizmalardır. Kısacası sınıfsal farklılıklar ezen-ezilen ayrımının bir bölümünü anlatmaktadır.

Sınıf Tek Başına Ekonomik Bir Olgu Değildir

İktidarlı mekanizmaları kontrol eden kesimlerle kontrol edilenler arasında iktidara sahip olup/olmamak üzerinden siyasi, sosyal ve/veya ekonomik ayrımlar oluşmaktadır. Bu mekanizmaları kontrol edenlerden yöneticiler, bürokratlar, din görevlileri, farklı farklı iktidar yapılarının birbirine bağlı olması sebebiyle, sadece toplumsal ve siyasi değil büyük oranda ekonomik de bir üstünlüğe/belirleyici bir konuma sahiptir. Dolayısıyla günümüzde kapitalist sistem içerisinde sermayeye/mülkiyete sahip, ekonomik iktidarı elinde bulunduran kesimlerin önemli toplumsal ve siyasi etkileri de bulunmaktadır.

Ayrıca bilimsel/teknolojik gelişmelerin toplumsal yaşamda büyük etkisi olması sebebiyle, siyasi bir iktidara sahip olsun ya da olmasın, iktidarlı toplumlarda kendilerini bu alanlarda geliştirmiş insanlar da bir sınıf meydana getirirler. “Aydın” olarak adlandırılan bu sınıfın, topluma öncülük ederek toplum adına en doğru olanı düşünme, anlatma ve eyleme gücü bulunduğu varsayılmaktadır.

Kısacası iktidarın bulunduğu her toplumsal örgütlenmede sınıflar bulunmaktadır. Yöneten-yönetilen, subay-halk, aydın-halk, patron-işçi, din görevlisi-inanan vs…

Sınıfsızlık Anarşizmle Mümkündür!

Anarşistler için sınıfsızlık, özgürlük demektir. Anarşistler iktidarlı ilişkileri ve mekanizmaları reddederek düşlediğini eyleyebilen bireylerin oluşturduğu bir toplumsal yaşam örgütlenmeyi savundukları için adaletsizliklere, iktidarın manipülasyonlarına ve sürdürülmesine gerekçe oluşturan, bireysel ve toplumsal özgürlükleri yadsıyan sınıfları ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.

Ayrıca anarşizm tüm hiyerarşik ve statüye dayalı mekanizmalara karşı olan yegane ideoloji ve hareket olduğu için; bir bireyin diğer bireylerden ya da bir topluluğun diğer topluluklardan daha üstün/değerli/önemli olduğuna dair farklılaştırmalar ve bu sınıfsal farklılıklar üzerinden kurulan toplumsal yapı ancak anarşizmle yok edilecektir.

İşçi Sınıfı Mücadelesi

Şiddet uygulamaları ve çitlemeler yoluyla; herkesin olanın mülkiyet sistemi ile birlikte çalınmasıyla ekonomik sınıflar ortaya çıkmış, endüstrinin gelişimi ve hakim üretim tarzının değişimiyle birlikte ezilen yeni bir toplumsal sınıf belirmeye başlamıştır. Bu yeni üretim sistemiyle birlikte de mülksüz, iktidarsız işçi sınıfının üretime katılıp harcadığı emeği ile zamanı ve enerjisi sömürülmüştür. Düşünsel faaliyetleri kısıtlanmış, bir makineye dönüştürülmüş, köyden kente göçmüş, geçinebilmek için zamanını ve enerjisini satmak zorunda bırakılmış, bir köle haline gelmiş, iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş, yaşam şartları oldukça kötü bir hal almış işçi sınıfı ise -doğaldır ki- bu adaletsizliğe isyan etmeye başlamıştır. Büyük ve sistematik sömürü, karşısında büyük ve kalabalık direnişleri de (direnişin şartlarını da) yaratmıştır.

Sanayinin en çok geliştiği İngiltere’de ve Fransa’da da büyük işçi direnişleri ve grevleri ortaya çıkmış; bu direnişler ve işçilerin adaletsizliklere karşı çıkıp özgürlük mücadeleleri de pek çok politik hareketi etkilemiştir. Anarşistler de özellikle sınıf mücadelelerinin başladığı tarihlerde işçilerin yanında onları ezen patronlara karşı yer almış ve mücadele etmişlerdir. Bu mücadele, yaşamını sürdürebilmek için emeğini satmak dışında yapabileceği başka bir şey olmayan anarşistlerin de işçi olmalarından kaynaklanmıştır. Yani bu mücadelelerin büyük kısmında anarşistler özörgütlenme konumunda oluştur. Bu özörgütlü konum, anarşistlerin mücadeleleri şekillendirmelerine oldukça olanak sağlamış; ekonomik sömürüye karşı verilen mücadelelerde anarşizmi toplumsallaştırmıştır.

İlk Anarşistler ve İşçi Mücadelesi

Anarşizmin toplumsallaştırılması yönünde eylemde bulunan pek çok düşünür/devrimci de işçilerin özgürlüğü için sınıf mücadelesinin önemini ortaya koymuşlardır. Örneğin kendisini anarşist olarak tanımlayan ilk kişilerden Proudhon, -sonraları özeleştirisi vererek girdiği- parlamentoda mülkiyeti reddedip, onu zilyetlik düzeyine indirgemek istediğini anlatmış ve eski toplumun tasfiyesinin “tarafların ihtiraslarına ve iyi ya da kötü niyetli olmalarına göre fırtınalı ya da dostça” olacağını söylemişti. Mülk sahiplerinin “kendi paylarına devrimci çalışmaya katkıda bulunmaya” çağrılmaları gerektiğini ve “bu çağrıyı reddettikleri takdirde sonuçlardan mülk sahiplerinin sorumlu” olacağını belirttiği konuşmasıyla sistemin savunuculuğunu yapanların ve burjuvazinin tepkisini çekti. Proudhon’un “çağrıyı reddederseniz tasfiyeyi, sizin yardımınızı beklemeden kendi başımıza yürüteceğiz.” şeklindeki sözleri üzerine dinleyenler “siz” ve “biz” zamirleriyle kimi kastettiğini sordu. Proudhon’un “Bu iki zamiri kullandığımda, siz ve biz dediğimde, kendimi proletaryayla, sizi de burjuva sınıfıyla özdeşleştirdiğim açıktır.” sözleri üzerine de öfkeli dinleyiciler “Bu bir toplumsal savaştır!” diye bağırmaya başlamıştı. Evet, bu bir “toplumsal savaştı” ve anarşistler bu savaşta en başından beri işçilerin yanında, o işlerin doğrudan ta kendisiydi. Ayrıca 31 Ağustos’ta Le Representant du peuple yeniden çıkmaya başladığında, ön sayfada büyük harflerle “Kapitalist nedir? Her şey! Ne olmalıdır? Hiçbir şey!” başlığının yer alması anlamlı olmuştur.

İşçilerin eylemlerinde ya da halkların özgürlük kavgasında nerede bir isyan varsa barikatların arkasında yerini alan devrimci anarşist Bakunin ise barış ve özgürlüğün işçilerin sosyal adalet mücadelesi olmadan güvence altına alınamayacağını söyleyerek Barış ve Özgürlük Kongresi’ndeki devrimcilerle birlikte bu kongreden ayrılıp Enternasyonal İşçi Birliği’ne katılmıştı.

Enternasyonal’in “İşçilerin kurtuluşu ancak kendi ellerindedir.” sloganını özgürlükçü bir söylem olarak selamlayan Bakunin pek çok konuşmasında işçilerin devrimci potansiyellerine vurgu yapmıştı: “İşçilerin yoksun olduğu şey, bir gerçeklik anlayışı veya sosyalist özlemler değildir, sadece sosyalist düşüncedir. Yüreğinin derinliklerinde, her işçi, bir özgürlük ortamında çalışmayı ve yaşamayı isteyen her insan için adalet ve eşitlik temelinde kurulmuş eksiksiz bir yaşamı, maddi refahı ve entellektüel gelişmeyi arzular. Açıkçası böyle bir ideal, işçi sınıfının sindirilerek sömürülmeleri pahasına ayakta duran mevcut toplumsal sistem içinde gerçekleştirilemez. Kurtuluşuna ancak mevcut toplumsal düzenin yıkılmasıyla ulaşılacağı için kararlı her işçi potansiyel devrimci bir sosyalisttir.”

İtalya’dan Mısır’a pek çok farklı coğrafyada işçilerin örgütlenmesi için büyük çabalar göstermiş devrimci anarşist Errico Malatesta da “Bizim için önemli olan, sadece işçilerin az ya da çok talepte bulunmaları değil; kendi çabalarıyla, kapitalistlere ve hükümete karşı doğrudan eylemleriyle istediklerini elde etmeye çabalamalarıdır. Bizler, işçi hareketinin yaşamsal önemini ve anarşistlerin bu harekette güçlü ve aktif bir rol almasına duyulan ihtiyacı her zaman anlamışızdır. Ve bu, çoğunlukla, emekçi gruplara daha canlı ve gelişen bir yapı kazandırmak için yoldaşlarımızın girişimlerinin bir sonucudur. Biz, işçi sendikasının; bugün işçilerin, içinde bulundukları kölelik durumunu anlamaya başlayabilecekleri, özgürlüklerine kavuşmayı isteyerek kendilerini baskı altında tutanlara karşı verecekleri mücadelede tüm ezilenlerin dayanışma içinde olmaları gerektiğini anlayabilecekleri bir yol olduğunu -bunun yanında patronlar ve asalaklar olmaksızın üretimin yeniden düzenlenmesi ve sosyal yaşamın devamı için gerekli ilk çekirdek olarak görev yapacağını- düşünmüşüzdür.” sözleriyle işçi mücadelesinin önemini anlatmıştır.

Anarşist İşçi Mücadelesi

Mücadele içerisinde pratikte de önemli kazanımlar, başarılar elde etmiş anarşistlerin yanı sıra dünyanın farklı coğrafyalarında da yüzlerce/binlerce işçinin yüzlerce direnişini örgütlemiş anarşist işçiler bulunmuştur.

“8 saat” mücadelesinin kazanımında, 1 Mayıs’ın dünyadaki tüm işçilerin isyan ve dayanışma günü olmasında katkıları olan ABD’li anarşistlerin; yüzlerce işçiyi kapitalistlere, patronlara karşı greve ve mücadeleye örgütleyen Güney Amerikalı, İberyalı, Rusyalı, İtalyalı, Ukraynalı, Japonyalı, Çinli anarşistlerin; işçi sınıfının kurtuluşunun tüm iktidarların ortadan kaldırılmasıyla elde edileceği düşüncesini I. Enternasyonel’de de haykıran anarşistlerin; Rusya’da beyazlara ve otoriter Bolşeviklere karşı işçileri direnişe çağıran anarşistlerin ve İberya’da bir milyonu aşkın üyesi olan ve toplumsal devrimin gerçekleştirilmesi ve özgür İberya’yı FAI ile birlikte örgütleyen CNT’li anarşistlerin etkisi oldukça fazladır.

Ayrıca anarşist hareketler içerisinde yerini alan anarko-sendikalizm de işçi sınıfının mücadelesinde önemli bir konumda bulunmaktadır. Avrupa’da sendikalizmin şekillenmesine katkıda bulunan Fransa’daki anarko-sendikalistler (CGT), Almanya’da FAUM, İberya’da CNT, İsveç’te SAC, işçi hareketlerini derinden etkilemiştir. Bu etki yansımasını ABD’de IWW (Dünya Endüstri İşçileri Örgütü), Arjantin’de FORA (Arjantin Cumhuriyeti İşçi Federasyonu), FORU (Uruguay Bölgesi İşçi Konfederasyonu), Meksika’da CGT (Genel İş Konfederasyonu) içinde göstermiştir.

Anarşizm Mücadelesi İşçi Sınıfının Mücadelesidir

Kısacası anarşistler 1800’lü yıllarda Avrupa’da yaygınlık kazanan işçi hareketlerinin içinde en etkili kesimlerdendi. 1848 devrimlerinde, 1871 Paris Komünü’nde, 1886’da Haymarket’te, Birinci Enternasyonal’de… Anarşistler, Uzakdoğu’da, Rusya’da, Kuzey ve Güney Amerika’nın birçok farklı bölgesinde, kuzeyinden güneyine tüm Avrupa’da işçi sınıfının sömürüye, baskıya, katliamlara karşı çıkarak özgürlüğü için verdiği mücadelenin en ön safında yerini almışlardır. Sendikalarda örgütlenerek; işçi ayaklanmalarında barikatların en ön safında yer alarak; fabrika işgallerini, grevleri ve genel grevleri örgütleyerek; sokaklarda, fabrikalarda işçi sınıfının kurtuluşu için bildiriler ve gazeteler dağıtarak; işçi sınıfının ihtiyaçlarını gidermek için kolektifleştirmelerde bulunarak sınıf mücadelesi vermişlerdir. Bu tarihi örnekler anarşist mücadelenin işçi sınıfının da mücadelesi olduğunu anlatmaktadır.

İşçilerin 1880’lerdeki “8 saat” mücadelesini büyüten ve 1 Mayıs 1886’da Haymarket’teki patlamadan sonra devlet tarafından katledilen anarşistlerden August Spies’in asılmadan önce mahkemedeki sözleri ise ezilenlerin kurtuluşunda işçi sınıfı mücadelesinin önemini vurgulamamız için son bir örnektir: “Eğer bizi asarak … haksızlığa uğrayan milyonların, sefalet içinde ölesiye çalışan ve kurtuluşu arzulayan, kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini yok edebileceğinizi umuyorsanız; eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada, burada veya orada, arkanızda ve önünüzde, her yerde alevler yükseliyor. Bu gizli bir ateş. Bunu asla söndüremezsiniz.”

 

Halil Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 49. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Anarşizm ve Sınıf Mücadelesi – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/04/19/anarsizm-ve-sinif-mucadelesi-halil-celik/feed/ 0
Tarihteki Anarşist Kadınlar (5)- Pelin Derici https://meydan1.org/2019/03/05/tarihteki-anarsist-kadinlar-5-pelin-derici/ https://meydan1.org/2019/03/05/tarihteki-anarsist-kadinlar-5-pelin-derici/#respond Tue, 05 Mar 2019 10:12:19 +0000 https://test.meydan.org/2019/03/05/tarihteki-anarsist-kadinlar-5-pelin-derici/   Farklı tarihlerde, farklı coğrafyalarda özgürlük için mücadele eden, isyanıyla sokakta olan, bulundukları her alanda kadının özgürleşmesini eyledikleriyle, örgütlülükleriyle, anarşizmle mümkün kılan kadınlar, geçmişten günümüze bir gelenek yaratıyor. Meydan Gazetesi’nin kadınlar tarafından çıkartılan bu (Mart) sayısında da erkek iktidarlara karşı mücadele eden ve anarşist mücadeleyi yükselten kadınların yaşam hikayelerini paylaşıyoruz. Faşizme Karşı Anarşist Bir Direnişçi […]

The post Tarihteki Anarşist Kadınlar (5)- Pelin Derici appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Farklı tarihlerde, farklı coğrafyalarda özgürlük için mücadele eden, isyanıyla sokakta olan, bulundukları her alanda kadının özgürleşmesini eyledikleriyle, örgütlülükleriyle, anarşizmle mümkün kılan kadınlar, geçmişten günümüze bir gelenek yaratıyor.

Meydan Gazetesi’nin kadınlar tarafından çıkartılan bu (Mart) sayısında da erkek iktidarlara karşı mücadele eden ve anarşist mücadeleyi yükselten kadınların yaşam hikayelerini paylaşıyoruz.

Faşizme Karşı Anarşist Bir Direnişçi Giovanna Berneri

Anarşist mücadele tarihine kazandırdığı büyük devrimcilerle hatırlanan Berneri ailesinin üyelerinden biri, anne Giovanna Berneri 5 Mayıs 1897 tarihinde İtalya’da dünyaya geldi. Küçük bir köyde yaşayan Giovanna Berneri, 5 çocuklu Giuseppe ve Caterina Simonazzi ailesinin bir çocuğuydu. Gualtieri’de ilkokula gittikten sonra, özgürlükçü öğrenim yöntemlerinin kurucularından Reggio Emilia’nın okullarına devam etti. Burada geçirdiği yıllarda katıldığı seminerler ve çeşitli konferanslarda özgürlükçü fikirlerle tanıştı.

1915 yılında, Santa Vittoria’da anasınıfı öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Bir yıl sonra burada, yaşamı boyunca ona yoldaşlık edecek olan Camillo Berneri ile tanıştı. Camillo, Giovanna’nın öğretmeni Adalgisa Fochi’nin oğluydu. Tanıştıkları yıl Sosyalist Gençlik Federasyonu (FGS) üyesi olan Camillo, Giovanna’yla birlikte anarşizmle tanıştı. Genç yaşta yaşamlarını birleştirdiler.

Giovanna, İtalya’da doğdu ve burada yaşamını yitirdi ancak devrimci yaşamı onun uzun yıllar Fransa’da yaşamasını gerektirdi. 1922 yılına kadar gün geçtikçe gücünü artıran faşizmin saldırılarıyla karşılaşan Berneri’ler göç etmeye karar verdi. Camillo, 1926’nın Nisan ayında gizlice Paris’e geçti, aynı yıl 1 Ağustos’ta Giovanna ve kızı Ventimiglia üzerinden Camillo’nun yanına geçti. Devlet şiddeti burada da peşlerini bırakmadı. İtalyan gizli polisinin baskıları sonucu ihbar edilen Camillo, Fransa’dan kovuldu. Bu yıllarda bir bakkal dükkanı açan Giovanna’nın mekanı, zamanla anarşist hareketin bir buluşma yeri haline geldi.

İspanya’da devrimin başlamasıyla beraber Camillo, CNT’ye katılıp faşizme karşı direnişe katılmak için Katalonya’ya gitti. O sıralarda Giovanna ise bir yandan bakkalı işletirken bir yandan da Camillo’nun yazılarının yayınlanması ve “l’ Adunata dei refrattari” isimli yayının çıkarılmasını organize etti. Faşizmin çöküşü ve antifaşist direniş döneminde, Giovanna anarşist hareketin yeni bir enerjiye ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. 1944’te yoldaşlarıyla beraber Carrara’daki kongreden sonra “La Rivoluzione libertaria” ve “Volontà” isimli yayınları, Ignazio Silone, Albert Camus ve Gaetano Salvemini gibi isimlerle beraber yayınlamaya başladılar.

Giovanna kadın mücadelesi için de özel yayınlar ve çalışmalar yaptı. Yoldaşı Cesare Zaccaria ile birlikte doğum kontrol yöntemleri üzerine çalıştılar ve 1948 yılında “Doğum Kontrolü” isminde bir kitapçığı yayınladılar. Kitapçık daha öncesinde Volontà’da yayınladıkları bazı yazılar ve konuyla ilgili en güncel araştırmaların olduğu yazılardan oluşuyordu. Polisin dikkatini çeken broşür “doğurganlığa karşı mücadele” suçlamasıyla dava edildi. Yıllar içerisinde Giovanna pek çok anarşist dergi ve gazetede yazdı, aralarında “Umanità Nova”, “Il Mondo” , “Il Lavoro nuovo” , “L’ Adunata dei refrattari” ve “Controcorrente” olduğu pek çok yayın bunlara örnek gösterilebilir.

Mücadeleyle dolu yaşamını ve çevresindekilerin yaşamlarını anarşist idealleriyle büyüten Giovanna, 14 Mart 1962’de geçirdiği kalp krizi sonucu Genova’da yaşamını yitirdi.

Üretken Bir Devrimci Etta Federn

 

  1. Dünya Savaşı sonrası Alman yazınının en üretken isimlerinden anarşist Etta Federn, 28 Nisan 1883’te Viyana’da dünyaya geldi. Etta, sufrajist Ernestine (Spitzer) ile kan basıncının gözlemlenmesinde önemli buluşlar yapmış olan ünlü doktor Salomon Federn’in çocuğuydu. Kız kardeşi Else Federn, konut hareketinin bilinen eylemcilerinden; erkek kardeşi Paul Federn ise Freud’un takipçisi, ünlü bir psikanalist ve Viyana Psikanaliz Topluluğu’nun kurucularındandır.

20’li yaşlarının başında Berlin’e yerleştiğinde edebiyat eleştirileri, çeviri, roman yazarlığı ve biyografi yazarı olarak kendini eğitmeye başladı. 1932’de Naziler güç kazanmaya başladığında İspanya’ya geçti. 1920’li ve 30’lu yıllar onun anarşist hareket içerisinde en aktif olduğu yıllardı. İspanya’da yaşadığı yıllarda iki kitap yayınlayan Etta çok üretken bir yazardı. Almanya’daki yıllarında Danca, Rusça, Bengalce, Antik Yunanca, Yidişçe ve İngilizce olmak üzere toplamda 23 kitap yayınladı. Bazı kitapları Nazilerden ölüm tehditleri almasına yol açarken, pek çok yazısı ve çalışması anarşist sendikalist FAU’nun yayın organlarında yayınlandı.

İspanya’ya yerleştikten sonra ilk işi Mujeres Libres’e katılmak oldu. Hareketin literatürüne pek çok eseri kazandırdı, derginin en üretken yazarlarında biriydi ve eğitim çalışmalarına katıldı. Blanes’deki dört özgür okulun örgütleyicilerindendi. Anarşist bir kadın olarak kadınların okur yazarlığa kazandırılması, doğum kontrolü ve cinsel özgürleşme konularına dair pek çok çalışma yaptı.

1938’de savaşın son yıllarına doğru Barcelona bombalanırken Fransa’ya doğru hareket eden grupla beraberdi. Burada talihsiz bir şekilde, Gestapo’nun eline düştü ancak kurtulmayı başardı. Etta, Yahudi bir ailenin çocuğuydu. İkinci Dünya Savaşı boyunca saklanarak yaşadı ve gizlice Fransız direnişini destekledi. En büyük oğlu Capitaine Jean, direniş yıllarında Fransız askerlerinin işbirlikçileri tarafından katledildi. Son yıllarını Paris’te geçirdi, 9 Mayıs 1951’de burada yaşama gözlerini yumdu.

Göçmenlerin Yoldaşı Hortensia Torres Cuadrado

Göçmenlerin yoldaşı Hortensia Torres Cuadrado, 1924 yılında anarşist bir ailede dünyaya geldi. Babası Josep Torres Tribó, devrimci Francisco Ferrer’in özgür okullarında çalışan, anarşist bir pedagogdu. Böyle bir aile ortamı, Hortensia’nın ideallerine göre örgütlediği bir ev ortamında büyümesini sağladı. O günler hakkında Hortensia şöyle söylüyor: “Babam bir hayalperest, annem ise ondan daha büyük bir hayalperest”. Devrim yıllarından sonra ailecek Almanya’ya sürüldüler. O zamanlar 15 yaşında olan Hortensia, Argelès çalışma kampında şiddet, baskı ve sömürü altında çocuk işçi olarak çalıştı. 1941’de sürgündeyken babasını kaybetti.

Sonrasında Rivesaltes’e yerleşen Hortensia, annesi ve kardeşleri ile yaşarken kaçış planları yapmaya başladı. 1941’in Haziran ayında, Barcelona’ya kaçmayı başardı ve burada demirci olarak çalışmaya başladı. Çocukluğundan itibaren mücadeleyle geçen yaşamı, etrafındaki insanların ideallerini paylaşarak kendisini bir devrimci olarak yetiştirdiği ve mücadeleye dört kolla sarıldığı yıllarla devam etti. 1957’de Toulouse’a yerleşti ve burada Uluslararası Antifaşist Dayanışma’nın (SIA) örgütlenmesine katıldı. Hortensia, örgütlediği SIA çatısı altında özellikle savaş yıllarında İspanya ve Fransa arasında göçmenlerin yolculuklarında inisiyatif aldı. Dünyanın dört bir yanında gittiği her yerde dayanışmayı, mücadeleyi örgütledi.

Franco’nun ölümünün ardından 1 Mayıs 1988 yılında İspanya’ya döndü. Burada CNT’nin yeniden kuruluş çalışmalarına katıldı. O yıllarda oğlu, Uluslararası Devrimci Eylem Grupları’nın (GARI) bir militanı olduğu gerekçesiyle devlet tarafından tutsak edildi.

Hortensia, Lisa Berger ve Carol Mazer’in çektiği “De toda la vida” (1986) isimli belgeselde kavgayla dolu yaşamını anlattı. CNT’nin örgütlediği SIA (Uluslararası Antifaşist Dayanışma) isimli göçmen dayanışma örgütlenmesinin gönüllüsü, Emma Goldman’ın yoldaşı Hortensia Torres, 1989 yılında Toulouse’da yaşamını yitirdi.

Anarşist Devrimin Taşıyıcısı Federica Montseny

İberya Devrimi’nin en önemli figürlerinden, devrimci anarşist Federica Montseny 12 Ocak 1905 yılında Madrid’de dünyaya gözlerini açtı. Kendi sözleriyle İspanya’da “eski anarşistler ailesinin bir evladıydı”. Babası İspanya’da anarşizmin en eski propagandacılarından Joan Montseny, annesi Teresa Mañé Miravet (Soledad Gustavo olarak da bilinir) ise yine anarşist geleneğin yetiştirdiği bir devrimciydi. İkisi de anarşist dergi La Revista Blanca’nın editörlerindendi. Yaşamını birleştirdiği Josep Esgleas Jaume’la birlikte Vida, Germinal ve Blanca adında üç çocuğu oldu.

Ailesinin izinden giderek Federica da genç yaşta CNT’ye katıldı ve mücadeleye atıldı. Solidaridad Obrera, Tierra y Libertad ve Nueva Senda’da yazılar yazdı. 1927’de İberya Anarşist Federasyonu’na (FAI) katıldı. CNT’nin bir stratejisi olarak Sağlık Bakanlığı görevine geçti. Böylelikle İspanya’nın ilk kadın bakanı olarak tarihe geçti. Aynı zamanda Avrupa tarihindeki ilk kadın bakanlardan da biriydi. Stratejik olarak bulunduğu bu pozisyon Emma Goldman, Camillo Berneri gibi bazı anarşistler tarafından tartışmayla karşılandı.

CNT’nin parasız, duyarlı, desantralize ve hastalık önleyici sağlık programlarının altında Montseny’nin imzası vardı. Cinsel sağlıkla ilgili pek çok gelişme yine Montseny’nin emeğiyle gerçekleşti. Kürtajın genelleşmesi ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için çeşitli atılımlar yapıldı.

Federica Montseny, aynı zamanda çok üretken bir edebiyatçıydı. 50’nin üzerinde romanı İspanya’da yayınlandı. Bunun yanında İspanya’da anarşizmin tarihi, biyografiler, tartışma yazıları gibi farklı yazıları yayınlandı ve kitaplaştırıldı.

1977’deki CNT’nin yeniden kuruluşunu ilan ettiği tarihi mitingde yaptığı konuşmayla herkesi tekrardan etkiledi. 14 Ocak 1994 yılında, 88 yaşında yaşamını kaybettiğinde arkasında kavgayla dolu bir yaşam hikayesi bıraktı.

Yorulmak Bilmez Bir Anarşist Britta Gröndahl

Gazetemizi hazırladığımız 8 Mart Dünya Kadınlar günü özel sayısında, Britta Gröndahl’ı anmak bizim için farklı bir anlamda da değerli. 8 Mart 1914’de kadınlar gününün bizlere hediye ettiği bir yoldaş olarak dünyaya geldi. Sağcı bir politikacı olan Hans Maartman ve Dagmar Tideman’ın kızıydı.

Gençliğinde yoğunluklu bir şekilde dil derslerine devam etti. Hayallerinde hep siyaset bilimi hakkında uzmanlaşmak vardı ancak çeşitli sebeplerle bir türlü bu alana devam edemedi. Dil derslerinden sonra bir dökümhane işçisi olan Gustav Gröndahl’la tanıştı. 1936 yılında yaşamlarını birleştirdiler. İyi bir müzisyen ve özel olarak da yetenekli bir çellist olan Britta, enerjisini devrimci mücadelenin gerekliliklerine göre düzenliyordu. O yıllarda ünlü bir müzisyen olabilecekken devrimci mücadele tarihini öğrenmekle geçirdi. Sonrasında bilinen bir Proudhon biyografisi olan “Pierre Joseph Proudhon: Federalist, Sosyalist, Anarşist”i kaleme aldı.

Bir gazeteci olarak IWW’nin yayınlarında yazıları ve haberleri yayınlandı. Britta Gröndahl, John Andersson ve Helmut Rüdiger ile birlikte İsveç’te anarşist hareketin en önemli isimlerinden biriydi. Bir parçası oldukları İsveç Genel İşçi Örgütlenmesi’nin (SAC) kuruluşunda, Britta’nın İspanya ziyareti ve çeşitli anarko sendikalist örgütlerden edindiği deneyimlerin etkileri vardı.

SAC’ın haftalık yayını Arbetaren’de ve anarşist hareketin dergisi Liberter Sosyalist Dergi’de (Frihetlig Socialistisk Tidskrift) yazıları, haberleri yayınladı. Farklı anarşist dergiler, gazeteler ve ortak çalışmalarda yer aldıktan sonra biyografiler, tarihsel anekdotlar ve teorik çalışmalarla İsveç’te anarşist hareketin en önemli yazılı kaynaklarını üretmiş oldu. Yaptığı çeviriler, Michel Foucault’nun İsveç’te tanınmasını ve farklı tartışmalar üretmesini sağladı. “Cinselliğin Tarihi”ni çevirerek pek çok tartışma yaratılmasının ardından Marie Cardinal, Claire Bretecher gibi yazar ve çizerlerden çeviriler yaptı.

SAC’ın uluslararası temsilciliğini yaptığı yıllarda, İtalya ve Fransa gibi ülkelerden gelen göçmenlerin konaklaması için dayanışmalar örgütledi. 1968 Mayıs eylemleri ve Portekiz’deki Karanfil Devrimi sürecinin doğrudan gözlemcisi oldu. Geç yaşına kadar mücadeleyi sırtlayan önemli isimlerden biri oldu. 18 Kasım 2002’de 88 yaşında yaşama gözlerini yumdu.

 

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 48. Sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Tarihteki Anarşist Kadınlar (5)- Pelin Derici appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/03/05/tarihteki-anarsist-kadinlar-5-pelin-derici/feed/ 0
CNT’li Anarşist Kadınlardan Mango Mağazası Önünde Dayanışma Eylemi https://meydan1.org/2018/09/21/cntli-anarsist-kadinlardan-mango-magazasi-onunde-dayanisma-eylemi/ https://meydan1.org/2018/09/21/cntli-anarsist-kadinlardan-mango-magazasi-onunde-dayanisma-eylemi/#respond Fri, 21 Sep 2018 12:27:35 +0000 https://seninmedyan.org/?p=43575 Barselona ve Xixón’da, sendikalı olmaları bahane edilerek Mango şirketi tarafından işten atılan işçiler için CNT’li anarşist kadınlar dayanışma eylemi gerçekleştirdi, bir mağazanın camlarına sticker ve bildiriler yapıştırıldı. Kaynak: Anarşist Kadınlar

The post CNT’li Anarşist Kadınlardan Mango Mağazası Önünde Dayanışma Eylemi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Barselona ve Xixón’da, sendikalı olmaları bahane edilerek Mango şirketi tarafından işten atılan işçiler için CNT’li anarşist kadınlar dayanışma eylemi gerçekleştirdi, bir mağazanın camlarına sticker ve bildiriler yapıştırıldı.

Kaynak: Anarşist Kadınlar

The post CNT’li Anarşist Kadınlardan Mango Mağazası Önünde Dayanışma Eylemi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/09/21/cntli-anarsist-kadinlardan-mango-magazasi-onunde-dayanisma-eylemi/feed/ 0
IWW’den CNT’ye Dayanışma Mesajı https://meydan1.org/2018/09/08/iwwden-cntye-dayanisma-mesaji/ https://meydan1.org/2018/09/08/iwwden-cntye-dayanisma-mesaji/#respond Sat, 08 Sep 2018 18:22:38 +0000 https://seninmedyan.org/?p=43028 Endüstriyel İşçi Sendikası(Industrial Workers of the World-IWW) Ulusal Emek Konfederasyonu (Confederación Nacional del Trabajo-CNT) üyelerine verilen hapis cezaları için bir dayanışma mesajı yayımladı. İrlanda’da faaliyet gösteren IWW olarak, 2012 yılında gerçekleşen endüstriyel eylemde İspanya Yargısı tarafından,”düzen bozuculuk” ve “saldırganlık” gibi yalan yanlış suçlamalarla hapis cezası verilen CNT üyeleri ile enternasyonel dayanışmamızı genişletmek istiyoruz. Hapis cezası […]

The post IWW’den CNT’ye Dayanışma Mesajı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Endüstriyel İşçi Sendikası(Industrial Workers of the World-IWW) Ulusal Emek Konfederasyonu (Confederación Nacional del Trabajo-CNT) üyelerine verilen hapis cezaları için bir dayanışma mesajı yayımladı.

İrlanda’da faaliyet gösteren IWW olarak, 2012 yılında gerçekleşen endüstriyel eylemde İspanya Yargısı tarafından,”düzen bozuculuk” ve “saldırganlık” gibi yalan yanlış suçlamalarla hapis cezası verilen CNT üyeleri ile enternasyonel dayanışmamızı genişletmek istiyoruz.

Hapis cezası verilen Jorge ve Pablo, İspanya’nın Logroño şehrinde, anarko-sendikalist CNT üyesi iki kişidir. 14 Kasım 2012’de gerçekleşen genel grevde, polis eylemcilere ve sendika üyelerine saldırmıştı ve özellikle CNT’lileri hedef alıyordu. Jorge ve Pablo, polis tarafından gerçekleştirilen saldırıya bir bahane olarak öne sürülerek günah keçisi ilan edildiler.

Yaklaşık 6 yıl sonra yargıç her iki yoldaşa da  toplam 5 yıl hapis cezası verdi. Bütün bir duruşma sadece polisin sahte ifadelerinden ve uydurulmuş bir hikayeden ibaretti.

Bu iki sendikalı işçinin hapis cezası alması çok rahatsız edici. İrlanda IWW olarak endüstriyel eyleme katıldıkları için İspanya’da hapse girmekle karşı karşıya olan yoldaşlarımız için herkesi enternasyonal dayanışmaya davet ediyoruz

#NoCaso14n #PabloYJorgeAbsolución #STOPmordazas


Bugün İspanya yerel saatiyle 18:30’da Logroño ve Valladolid şehirlerinde, devlet tarafından tutsak edilen CNT’liler için yürüyüşler gerçekleşti.

“Baskılarınıza karşı, dayanışmamız!…”

MANIFESTACIÓN #NOCASO14N LOGROÑO

¡CONTRA SU REPRESIÓN, NUESTRA RESISTENCIA!

Gepostet von CNT am Samstag, 8. September 2018

Eylemler çeşitli şehirlerde 2 hafta boyunca devam edecek.

The post IWW’den CNT’ye Dayanışma Mesajı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/09/08/iwwden-cntye-dayanisma-mesaji/feed/ 0
19 Temmuz 1936| İberya Devrimi 82 Yaşında https://meydan1.org/2018/07/19/19-temmuz-1936-iberya-devrimi-82-yasinda/ https://meydan1.org/2018/07/19/19-temmuz-1936-iberya-devrimi-82-yasinda/#respond Thu, 19 Jul 2018 11:46:22 +0000 https://seninmedyan.org/?p=40781 İberya, 1868’den 1936’ya kadar taş üstüne taş konarak hazırlanan bir devrim süreci yaşadı. İberya’daki anarşistler şöyle diyordu, “Devrim yoktan var olmayacak,devrim güçlü ve sağlam bir zemine ihtiyaç duyar, bunu yaratmanız gerekir.” İberya’nın anarşizmle tanıştığı yıllardan itibaren, anarşistler ilmek ilmek bir geleneği ördüler. Eşek üzerinde köy köy gezen anarşistler, gittikleri her yerde baskıya karşı halkın örgütlülüğünün kazanacağını […]

The post 19 Temmuz 1936| İberya Devrimi 82 Yaşında appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
İberya, 1868’den 1936’ya kadar taş üstüne taş konarak hazırlanan bir devrim süreci yaşadı. İberya’daki anarşistler şöyle diyordu, “Devrim yoktan var olmayacak,devrim güçlü ve sağlam bir zemine ihtiyaç duyar, bunu yaratmanız gerekir.” İberya’nın anarşizmle tanıştığı yıllardan itibaren, anarşistler ilmek ilmek bir geleneği ördüler. Eşek üzerinde köy köy gezen anarşistler, gittikleri her yerde baskıya karşı halkın örgütlülüğünün kazanacağını anlattılar.

Toplumsal devrim sürecine giden 70 yıllık süreçte İberya’daki anarşistler kolektivizm ve komünizm eğilimlerini başarılı bir şekilde birleştirerek anarko-sendikalizmi yükseltmiş, toplumsal devrimci anarşizm adına tarihsel bir iş başarmışlardı. Bununla birlikte toplumsal dönüşüm iddiasını hem endüstriyel ve kırsal alanlardaki işçiler arasında da yaymışlardı. 1936 Temmuz’una gelindiğinde CNT’nin üye sayısı 1 milyonu aşmıştı ve hemen hemen tüm sektörlerde CNT’li işçilerin etkilerinden bahsedebilirdi. Bununla birlikte anarşistler, anarşizmin toplumsallaşması için sadece işçi mücadelesinin yeterli olmadığını biliyorlar ve her alanda toplumun tüm kesimlerine yönelik çalışmalar yürütüyorlardı. Bu çalışmalar, anarşist hareketin tarımdan sanayiye bütün sektörlerde çalışan işçiler, işsizler ve hatta çocuklara kadar birçok kesim tarafından anlaşılmasına ve sahiplenilmesine fırsat verdi. Bir yandan Franco’nun ordularıyla savaşırken diğer yandan yaşamı yeniden inşa ettiler. Ve onlar, anarşizmin örgütlü geleneğinde önemli bir deneyim yarattılar.

Bu gelenek, coğrafyaları ve sınırları aşarak, toplumsal devrimci anarşizm mücadelesi olarak, devletlerin ve kapitalizmin tüm saldırılarına karşı varlığını güçlenerek korumaya devam ediyor. 1936’nın İberya’sından yankılanıyor şimdi, şu anda aynı slogan: “Faşizme Geçit Yok!” Ve yaşam buluyor anarşizm inançla çarpan yüreklerimizde!

“Faşist iktidarlar bizim bulunduğumuz yerden asla geçemeyeceklerdir. Bu, ezilenlerin parolasıdır. Biz onlara şöyle sesleniyoruz: “Geçemeyeceksiniz!”. Yıkıntılardan hiç mi hiç korkmuyoruz. Dünya bizlere kalacak; bundan şüphemiz yok. Burjuvazi tarihten silinmeden önce mülkiyetindeki dünyasını yıkabilir. Biz ezilenler yeni bir dünyayı yine inşa edebiliriz ve daha güzellerini. Yüreğimizde bir dünya taşıyoruz, şimdi şu anda bu dünya büyümekte.”

The post 19 Temmuz 1936| İberya Devrimi 82 Yaşında appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/07/19/19-temmuz-1936-iberya-devrimi-82-yasinda/feed/ 0
DAF ve CNT’den “Anarşizm Üzerine” Aktarımı Yarın 26A Atölye Kadıköy’de https://meydan1.org/2017/12/01/daf-cntden-anarsizm-uzerine-aktarimi-yarin-26a-atolye-kadikoyde/ https://meydan1.org/2017/12/01/daf-cntden-anarsizm-uzerine-aktarimi-yarin-26a-atolye-kadikoyde/#respond Fri, 01 Dec 2017 20:23:35 +0000 https://seninmedyan.org/?p=22481 Yarın faaliyete geçecek olan 26A Atölye Kadıköy’de Devrimci Anarşist Faaliyet (DAF) ve CNT  ortak bir aktarım gerçekleştirecek. DAF’tan Hüseyin Civan ve CNT’den Pablo Blasco’nun yapacağı aktarım Anarşizm Üzerine-1 adını taşıyor. 1936 İberya Anarşist Devrimi’nden 2017’ye anarşizm üzerine teorik ve pratik deneyimlerin paylaşılacağı aktarım saat 16:00’da başlayacak. DAF’tan Hüseyin Civan  ve CNT’den Pablo Blasco bugün de […]

The post DAF ve CNT’den “Anarşizm Üzerine” Aktarımı Yarın 26A Atölye Kadıköy’de appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Yarın faaliyete geçecek olan 26A Atölye Kadıköy’de Devrimci Anarşist Faaliyet (DAF) ve CNT  ortak bir aktarım gerçekleştirecek. DAF’tan Hüseyin Civan ve CNT’den Pablo Blasco’nun yapacağı aktarım Anarşizm Üzerine-1 adını taşıyor. 1936 İberya Anarşist Devrimi’nden 2017’ye anarşizm üzerine teorik ve pratik deneyimlerin paylaşılacağı aktarım saat 16:00’da başlayacak.

DAF’tan Hüseyin Civan  ve CNT’den Pablo Blasco bugün de 26A Atölye Taksim’de “Referandum Sonrası Katalonya’nın Bağımsızlığı & İspanya Krizi-CNT Değerlendirmesi “ başlığıyla bir aktarım gerçekleştirmişti.

26A Atölye Kadıköy adres: Osmanağa Mahallesi, Serasker Caddesi, Mimar Çıkmazı Sokak No: 9/3 (Müjdat gezen Tiyatrosu yanı)

 

The post DAF ve CNT’den “Anarşizm Üzerine” Aktarımı Yarın 26A Atölye Kadıköy’de appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/01/daf-cntden-anarsizm-uzerine-aktarimi-yarin-26a-atolye-kadikoyde/feed/ 0
Bu Akşam 26A Atölye’de: ”Referandum Sonrası Katalonya” Söyleşisi https://meydan1.org/2017/12/01/bu-aksam-26a-atolyede-referandum-sonrasi-katalonya-soylesisi/ https://meydan1.org/2017/12/01/bu-aksam-26a-atolyede-referandum-sonrasi-katalonya-soylesisi/#respond Fri, 01 Dec 2017 08:57:31 +0000 https://seninmedyan.org/?p=22383 Yeni dönem aktarımlarına Kasım ayında başlayan 26A Atölye Aralık ayına  referandum sonrası Katalonya’nın konuşulacağı bir söyleşiyle giriyor. Pablo Blasco (CNT) ve Hüseyin Civan’ın (DAF) katılımıyla gerçekleşecek olan söyleşide, referandum ve referandum sonrasında Katalonya’nın ”bağımsızlığı” konusu ve CNT’nin bağımsızlığa yaklaşımı konuşulacak. “Referandum Sonrası Katalonya’nın Bağımsızlığı & İspanya Krizi-CNT Değerlendirmesi “ bu akşam saat 19:00’da Taksim 26A Atölye’de. 26A Atölye: Katip Mustafa Çelebi Mahallesi […]

The post Bu Akşam 26A Atölye’de: ”Referandum Sonrası Katalonya” Söyleşisi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yeni dönem aktarımlarına Kasım ayında başlayan 26A Atölye Aralık ayına  referandum sonrası Katalonya’nın konuşulacağı bir söyleşiyle giriyor.

Pablo Blasco (CNT) ve Hüseyin Civan’ın (DAF) katılımıyla gerçekleşecek olan söyleşide, referandum ve referandum sonrasında Katalonya’nın ”bağımsızlığı” konusu ve CNT’nin bağımsızlığa yaklaşımı konuşulacak.

“Referandum Sonrası Katalonya’nın Bağımsızlığı & İspanya Krizi-CNT Değerlendirmesi “ bu akşam saat 19:00’da Taksim 26A Atölye’de.

26A Atölye: Katip Mustafa Çelebi Mahallesi Tel Sokak No. 26/A Taksim

 

 

The post Bu Akşam 26A Atölye’de: ”Referandum Sonrası Katalonya” Söyleşisi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/01/bu-aksam-26a-atolyede-referandum-sonrasi-katalonya-soylesisi/feed/ 0
Interview with Anarchist Union CNT on Catalonia Referandum https://meydan1.org/2017/11/19/interview-with-anarchist-union-cnt-on-catalonia-referandum/ https://meydan1.org/2017/11/19/interview-with-anarchist-union-cnt-on-catalonia-referandum/#respond Sun, 19 Nov 2017 18:40:45 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/19/interview-with-anarchist-union-cnt-on-catalonia-referandum/ We have interviewed CNT Foreign Relations Secratary Miguel Perez about CNT’s general strike, oppression, attacks and political developments following the Catalonia Referandum. – What does Puigdemont’s last speech mean? Everyone was expecting more radical speech, especially afterwards the police attack to the Catalan people during the referandum process. Is this a part of strategy? As […]

The post Interview with Anarchist Union CNT on Catalonia Referandum appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

We have interviewed CNT Foreign Relations Secratary Miguel Perez about CNT’s general strike, oppression, attacks and political developments following the Catalonia Referandum.

– What does Puigdemont’s last speech mean? Everyone was expecting more radical speech, especially afterwards the police attack to the Catalan people during the referandum process. Is this a part of strategy?

As you know, the situation changes in Catalonia by the hour. It’s very difficult to keep pace with events, even for comrades on the ground. So, by the time this interview goes to press, I’m sure any answer will be outdated!.
However, yes, Puigdemont gave a speech, kind of declaring independence but putting it immediately on hold, to allow for “negotiations”. To be honest, it wasn’t clear to anyone what he meant and, in any case, the prospect of the central government engaging in meaningful negotiations was non-existent. To all regards, his was an attempt to buy time, though it obviously led to nowhere. So, I don’t think it was part of a strategy, but rather a tacit recognition of his lack of choices.
On the one hand, the Catalan government has no way to enforce a single sided declaration of independence. This would immediately prompt the central government to suspend the local parliament (which is very likely to happen as of tomorrow, 28-10-2017, anyway) and use the police or the army to crack down on the independentist movement. But any declaration of independence is always going to be single sided, as the central government is NEVER going to agree to that.
On the other hand, he’s in a government coalition with some leftist hardcore independentist parties, which are pushing for that declaration to happen and threaten to withdraw their support and bring down the local government otherwise. There’s also a lot of people (tens of thousands) all the time in the streets, in rallies and demonstrations, demanding independence, adding pressure on Puigdemont and his government, calling them traitors (with reason).
He’s the prototypical right-wing moderate nationalist politician, who stirs up people’s mobilisation to serve his own ends and interests, and then finds himself trapped by that same mobilisation. I bet he now just wants to hide in a dark place and cuddle!
But the solution is at hand. The central government is about to step in with even more repression, which will allow Puigdemont to say that he tried hard to have a negotiated solution, but to no avail.
What will happen after this weekend is anyone’s guess, but it doesn’t look well.

– Before the referandum, we have witnessed many protest for the independence of Catalonia. What about the counter-protests of nationalists? Who had organised these protests? Did Catalan people really join these marches? What is the affect of these protests?

There’s always been a large part of the Catalan people who wanted independence, but this has by no means been unanimous. Even within nationalists, not all of them wanted independence. For instance, Puigdemont’s party, which has been ruling Catalonia on and off for the last 40 years, never had any declared independentist aims. It was rather comfortable making dealings with the Madrid government to achieve other goals within the framework of the Spanish constitution and regime. So, yeah, it’s likely many Catalans do not support independence, though it’s clear the vast majority do, by now. Even if they didn’t before the 1st of October, police repression may have done a great deal to convince them of the need to break away from Spain!
The main problem is in the rest of Spain. The country’s unity has long been a rallying banner for the far right, and we are already seeing many people leaning more to the right as a reaction to the Catalan drive for independence. This can give new breath to fascist groups, which were until now fairly small (though far too big to my liking!). They are already staging rallies and demonstrations of their own, or taking part in larger rallies for Spain’s unity, where they’re been worryingly well received by those attending.
This drive to the (far) right is in consonance with the calls for more repression that many “democratic” forces are issuing these days, which does not fare well for any dissidence. It’s a truly worrying perspective.
Giving the developments in Turkey over the last few years, I’m sure you can relate to the threat we’re facing here, even when there also are, no doubt, huge differences.

– How does CNT’s perspective on Catalonia Referandum? As anarchists, how do we understand the position of Catalonia; as freedom of the people or as a declaration of a new state? 

In any situation of social upheaval and mobilisation, like the one going on in Catalonia at the moment, there are always many agendas at play. Right now, for most people on the street, the main issue is creating a new independent state. There’s no hiding it. It’s a purely nationalist agenda.
But by mobilising hundreds of thousands of people, getting them to organise meetings in their neighbourhoods, attend rallies, etc., other issues are coming to the fore, as well. For example, it’s OK to complain about police violence on referendum day, but most activists don’t forget that the Catalan leaders of today ordered a similar repression against the Indignados movement in 2011. So by no means nationalist leaders keep a tight control on the people, once you get them out on the streets. There’s a constant tension between strictly nationalist aims and other social and economic issues creeping forward, that is mostly regulated by events on the ground.
We, in CNT, see this as a chance to put our message across, encourage people to organise by themselves and go beyond strictly nationalist issues. Our position, as stated in our congress agreements, renewed in December 2015, is that we stand for people’s self-determination across the whole world (obviously, in Catalonia too). But we understand self-determination not as state building, but as self-management, that is, it must include issues like workers control of production and consumption, a direct democracy from the bottom up in a confederation, etc. On that respect, we’re neither concerned nor worried by the creation of a new state, but our concern is to advance the cause for self-management of the working class.
I know it’s a fine line we have to walk here. We’re trying to avoid playing into the hands of nationalist politicians, while being out in the streets with the people, for instance, against repression, and putting our message across. We’ve been criticised for it and there has been (and is) a lot of debate within our ranks about how to best do it. It’s only normal that at difficult times we hesitate on the way forward. I’m confident that CNT’s internal mechanisms for debate and collective decision making will allow us to steer the best course we can think of.
But consider this: there have been hundreds of events (demonstrations, rallies, the referendum itself…) to support independence, and CNT has neither called to take part in them nor supported them in any way. Instead, our comrades have been extremely active on the ground (where we have the means, which are far less that we would like or need), addressing meetings, talking at rallies, putting out leaflets and posters, explaining our point of view and stressing the need to go beyond just a demand for independence. I don’t think anyone can say we have just given in to the nationalists!

– We know the attraction of anarchist movement on Catalan independence movement in history. How is the situation now, what is the affect of anarchist movement in Catalonia now?

The anarchist and libertarian movement has, by no means, the influence and presence that it once had in Catalonia. Back in the days, when nationalist politicians wanted to stir the people into action to support their aims (as they are doing now), they had to go through the anarchists and the CNT, who might decide to support them or not. It made sense then to discuss the relationship between anarchism and nationalism on practical terms and in particular situations.
Large as it can be, when compared to other parts of the world, the anarchist movement in Catalonia is much smaller than it was in the 1930s and its ability to determine events is negligible. Same with the CNT. Saying otherwise would be fanciful. The best we can hope for is to influence matters, when there are large mobilisations, putting our message across. This we are trying to do, as explained.
In this context, having arguments about whether one libertarian organisation’s positions are playing into the hands of the nationalists is wishful thinking. Nationalists are going to play their hand anyway, because they don’t need us to get the people out in the streets anymore. Once they have put the wheels in motion, all we can do is trying to put our message across and take matters beyond their intended original goals. Which is no small task, considering our means, by the way. We can either do that, or stay away altogether and watch events unfold passively. This is the only real option. As a revolutionary organisation, CNT has decided not to shy away from the challenge.
All that said, my understanding is that there are different attitudes towards independence among the anarchists. While groups like Embat share a similar analysis to ours (with countless differences, no doubt), others have taken a decided anarcho-nationalist position and support independence outright. The fact is that we have found common ground with some anarchist organisations, to the extent that they featured in our call for the general strike in Catalonia on the 3rd of October and in our joint propaganda.

– As CNT, you have organised a general strike for supporting the Catalan people against the fascist reactions. Did the strike reach its aim in Catalonia and Spain?

The strike was only to take place in Catalonia on the 3rd of October, while many other solidarity rallies were called for, across Spain, for that evening. It was organised together with many other smaller unions, some closer to the nationalists, some more libertarian-leaning, so it was a joint initiative.
In the days leading to the independence referendum on the 1st of October, the central government had been building up a massive police presence across Catalonia to stop it from happening. As was anticipated, the repression on the day was widespread. Many of us could tell in advance that this would in turn lead to more protests and a period of civil disobedience, which was indeed the case. As such, it was only natural for us to call for a general strike, as the tool of choice for the unions and the working class in general, to protest, but also to disrupt police operations.
The shared perception is that the strike was a success. Many people stopped working for the day and tens of thousands joined the different rallies. In many towns, pickets blocked the roads to prevent police reinforcements from getting in or from moving around, getting supplies, etc.
As for CNT, we would have liked to be able to do more and have a larger presence across Catalonia. While some unions, that have a strong local presence, were incredibly active and successful, others were not so much, as their numbers are smaller, they are less active, or both. But altogether it was well worth it. Having CNT pickets in towns with banners reading “for liberties and rights! Bring down the regime!”, or comrades addressing thousands strong rallies with our distinctive message can only be viewed as positive.
One thing worth mentioning, is that this was the first time in some 40 years, that a general strike was organised by alternative unions, without the two mainstream business unions being involved. That’s a change of paradigm for you, right there. On this respect, it was a resounding success.
I also have to mention the solidarity that many comrades across the globe have shown, organising pickets or rallies in Spanish embassies, putting up our statements, etc. As you might know, CNT is in the process of creating a new international, together with our sister organisations, FAU, USI, FORA, IWW, etc. This has already strengthened our ties (and it shows, there were more than 50 events on the 3rd across the globe!), while many other organisations, including DAF, have expressed their solidarity in many different ways. We can’t be thankful enough to all of you.

– Another referandum had occured in Başur(South) Kurdistan. And Iraq is getting control of the cities of Kurdistan one by one. Turkey and Iran are also supporting this situation. How do we understand all of these events, if we want to read the Kurdistan and Catalonia referandum together? Is it something like a wave in whole world? 

Yes, and there was also a referendum in Scotland which might be repeated soon after the vote on Brexit!
Has the dead bell for the nation state been told? I’m afraid not. If you look at these events, they aim at creating new states, as is the case in Başur. Barzani’s project for an independent oligarchic petrol state is similar in many ways to the Catalan leaders’ idea of statehood. Different flag and language, same old structures and economy. Maybe there’s a global trend towards breaking lager states into smaller ones, I don’t know, but this wouldn’t necessarily be a positive development.
Some anarchists argue for independence saying that the smaller the state, the easier it is to fight against it. Sure! That’s why San Marino and Monaco (or the Vatican City, for that matter) are long stablished libertarian communist societies. Jokes aside, it’s difficult to see how smaller states that are the outcome of a long communal struggle for independence are going to be less homogeneous and easier to crack than larger colonialist centralised ones.
Instead, what I find extremely compelling are the examples of society building from below that we have in Rojava and many other Kurdish communities. Specially since, in accordance with democratic confederalism, they do away with the notion of the nation state. I think these examples provide a clue to the whole situation and are an inspiration to all.
Because what we see globally is a breaking down of the tacit pact that has kept “democratic” societies going on for decades. As the economic crisis ravaged many societies across the world, from 2007 onwards, and it became obvious that the elites (political and economic, this including business unions) could no longer guarantee the expected level of income to the working class, waves of unrest swept across the world. In some places, this meant the rise of xenophobic fascist politicians, in some others, massive protest movements. Mix this with countless local factors and some years later you have certain local elites at the forefront if independentist movements.
Is this another case of “change everything, so everything stays the same”? I don’t know, it doesn’t really matter. What matters is if this energy can be harnessed towards deep revolutionary change, beyond the original plans of the politicians.
We can only find the answer to this question by pushing in that direction.

Thanks for the answers. We salute the struggle of CNT.

Thank you to Meydan Newspaper for letting us explain our views.
IN SOLIDARITY!


This interview was published in the 41. volume of Meydan Newspaper

 

The post Interview with Anarchist Union CNT on Catalonia Referandum appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/19/interview-with-anarchist-union-cnt-on-catalonia-referandum/feed/ 0
Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine https://meydan1.org/2017/11/05/roportaj-anarsist-sendika-cnt-ile-katalonya-referandumu-uzerine/ https://meydan1.org/2017/11/05/roportaj-anarsist-sendika-cnt-ile-katalonya-referandumu-uzerine/#respond Sun, 05 Nov 2017 20:11:40 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/05/roportaj-anarsist-sendika-cnt-ile-katalonya-referandumu-uzerine/ Katalonya Referandumu’nun ardından, CNT’nin genel grevini, referandum sonrası yaşanan baskı ve saldırıları, politik gelişmeleri değerlendirmeleri için CNT Dış İlişkiler Sekreteri Miguel Perez bir röportaj gerçekleştirdik. Puigdemont’un son açıklaması ne anlama geliyor? Özellikle referandum süreci boyunca polisin Katalan halkına saldırmasının ardından, herkes daha radikal bir konuşma bekliyordu. Bu, stratejinin bir parçası mı? Miguel Perez: Bildiğiniz gibi […]

The post Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Katalonya Referandumu’nun ardından, CNT’nin genel grevini, referandum sonrası yaşanan baskı ve saldırıları, politik gelişmeleri değerlendirmeleri için CNT Dış İlişkiler Sekreteri Miguel Perez bir röportaj gerçekleştirdik.

Puigdemont’un son açıklaması ne anlama geliyor? Özellikle referandum süreci boyunca polisin Katalan halkına saldırmasının ardından, herkes daha radikal bir konuşma bekliyordu. Bu, stratejinin bir parçası mı?

Miguel Perez: Bildiğiniz gibi Katalonya’da durum saat başı değişiyor. Bölgedeki yoldaşlar için bile olayları takip etmek çok zor. Bu yüzden, bu röportaj basılana kadar geçen sürede herhangi bir cevabın zaman aşımına uğrayacağına eminim!

Bununla birlikte, evet, Puigdemont, “müzakerelerin” başlamasını sağlamak için bağımsızlığı ilan eden, ama hemen ardından askıya alan bir konuşma yaptı. Dürüst olmak gerekirse, ne demek istediğini kimse açıkça anlamadı ve her halükarda, merkezi hükümetin anlamlı görüşmeler yapma ihtimali yoktu. Dolayısıyla, bunun bir stratejinin parçası olmaktan ziyade kendi seçeneksizliğini örtük olarak kabullenmesi olduğunu düşünüyorum.

Bir taraftan, Katalan hükümetinin tek taraflı bir bağımsızlık ilanını dayatması mümkün değil. Bu, merkezi hükümeti yerel parlamentoyu askıya almaya (ki yarın, 28-10-2017 itibariyle gerçekleşmesi muhtemel) ve polisi veya orduyu kullanarak bağımsızlık yanlısı hareketi ezmeye teşvik edecektir. Ancak herhangi bir bağımsızlık ilanı her zaman tek taraflı olacaktır, çünkü merkezi hükümet bunu asla kabul etmeyecektir.

Öte yandan, içinde bulunduğu hükümet koalisyonunda, bu bildirgenin gerçekleşmesini zorlayan ve aksi takdirde desteklerini geri çekerek yerel hükümeti çökertmekle tehdit eden bazı radikal bağımsızlık yanlısı partiler var. Ayrıca sürekli olarak sokağa çıkan, mitinglerde, gösterilerde bağımsızlık talep eden çok sayıda insan -on binlerce kişi, haklı olarak- Puigdemont’e ve hükümetine hain diyor ve bu da onların üzerindeki baskıyı artırıyor.

Sağ kanat ılımlı milliyetçi politikacı prototipinden beklenileceği gibi, kendi amaçları ve çıkarları için halkı hareketlenmeye teşvik ediyor ve sonra da aynı hareketlenme tarafından sıkışıp kalmış buluyor.

Ancak elinin altında bir çözüm var. Merkezi hükümet baskıyı artırarak müdahale etmek üzere. Bu da Puigdemont’un müzakereli bir çözüm için çok uğraştığını ama işe yaramadığını söylemesine fırsat verecek.

Referandumdan önce, Katalonya’nın bağımsızlığı için birçok protesto yapıldı. Milliyetçilerin karşı protestoları da oldu. Bu karşı protestoları kim düzenledi? Katalan halkı bu yürüyüşlere gerçekten katıldı mı? Bu karşı protesto gösterilerinin etkisi nedir?

Katalan halkının büyük bir kısmı her zaman bağımsızlık istemiştir, ancak bu hiçbir şekilde bir oybirliği değildir. Milliyetçiler arasında bile, bağımsızlık istemeyenler var. Örneğin, son 40 yıldır Katalonya hükümetlerine girip çıkan Puigdemont’un partisinin hiçbir zaman bir bağımsızlık amacı olmadı. İspanyol anayasası ve rejimi çerçevesinde başka amaçlarını gerçekleştirmek için Madrid hükümeti ile iş yapmak oldukça rahattı. Evet, muhtemelen bağımsızlığı desteklemeyen birçok Katalan var, ancak büyük çoğunluğun desteklediği artık açıkça ortaya çıktı. 1 Ekim’den önce desteklemeseler bile, polisin baskısı onları İspanya’dan ayrılmanın gerekliliğine ikna etmiş olabilir!

Asıl sorun İspanya’nın geri kalanında. Ülkenin birliği uzun zamandır aşırı sağın altında toplandığı bir sembol oldu ve birçok insanın şimdiden, Katalan bağımsızlık hamlesine tepki olarak sağa yöneldiğini görüyoruz. Bugüne kadar oldukça küçük olan faşist gruplar burada hareket imkanı bulabilirler. Kendi miting ve gösterilerini düzenlemeye başladılar ve İspanya’nın birliği için düzenlenen daha büyük mitinglerde endişe verici derecede iyi karşılandılar.

Bu aşırı sağa yönelim, birçok “demokratik” gücün bugünlerde yayımladığı, daha fazla baskıya yönelik çağrılarla uyumlu ve herhangi bir muhalefet için iyi bir gidişat yok. Durum gerçekten endişe verici.

Son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan gelişmeleri düşünürsek, kuşkusuz büyük farklılıklar olsa da burada karşı karşıya olduğumuz tehditlerle bir bağ kurabilirsiniz.

CNT’nin Katalonya Referandumu konusunda nasıl bir perspektifi var? Anarşistler olarak Katalonya’nın konumunu nasıl anlamalıyız; halkın özgürlüğü mü, yeni bir devlet ilanı mı?

Şu anda Katalonya’da olduğu gibi, toplumsal ayaklanma ve hareketlenmeyle ilişkili çok sayıda gündem vardır. Şimdilik, sokaktaki çoğu insan için ana konu yeni bir bağımsız devlet yaratmaktır. Saklanacak bir şey yok. Bu tamamen milliyetçi bir gündem.

Ancak yüz binlerce insan hareketlendiğinde, mahallelerinde toplantılar düzenleyip, mitinglere katıldıklarında, başka meseleler de ön plana çıkıyor. Örneğin, referandum günü polis şiddetinden şikayet etmek hoş karşılanıyor, ama birçok eylemci bugünkü Katalan liderlerin 2011’de Öfkeliler Hareketine karşı benzer bir baskı emri verdiğini unutmuyor. Bu yüzden, insanlar bir kere sokağa çıktıktan sonra milliyetçi liderlerin halkı sıkı bir şekilde kontrol altında tutmaları mümkün değil. Tümüyle milliyetçi amaçlar ve tırmanarak yükselen diğer toplumsal ve ekonomik meseleler arasında sürekli bir gerginlik var.

CNT olarak bu durumu, kendi sözümüzü söylemek için, insanları öz örgütlenmeye ve tümüyle milliyetçi amaçların ötesine geçmeye teşvik etmek için bir fırsat olarak görüyoruz. Aralık 2015’te yenilenen kongre kararlarımızda belirttiğimiz gibi, dünya çapında tüm halkların özgürlük iradelerini destekliyoruz (tabi ki Katalonya’da da). Ancak, özgürlük iradesinden anladığımız, devlet kurmak değil, bir özyönetim, yani üretim ve tüketimde işçilerin kontrolü, bir konfederasyon içinde tabandan yukarı doğru bir doğrudan demokrasi vb. konuları içermesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, yeni bir devlet kurulmasıyla ne ilgileniyoruz ne de endişeleniyoruz, ancak meselemiz işçi sınıfının özyönetim davasını ilerletmektir.

Burada ince bir çizgide yürümemiz gerektiğini biliyorum. Örneğin, baskıya karşı insanlarla birlikte sokağa çıkarken, sözümüzü söylerken, milliyetçi politikacılara koz vermemeye çalışıyoruz. Zor zamanlarda, hareket etmek konusunda tereddüt etmemiz normaldir. CNT’nin tartışan ve kolektif karar alan iç mekanizmalarının, düşünebileceğimiz en iyi yoldan gitmemizi sağlayacağına inanıyorum.

Ancak şunu düşünün: Bağımsızlığı destekleyen yüzlerce eylem oldu ve CNT ne onlara çağrı yaptı ne de hiçbir şekilde onları destekledi. Bilakis, yoldaşlarımız bölgede son derece aktif bir şekilde, toplantılar ve mitinglerdeki konuşmalarıyla, broşür ve posterleriyle, bakış açımızı anlattılar ve bağımsızlık talebinin ötesine geçmenin gerekliliğini vurguladılar. Kimse meydanı milliyetçilere bıraktığımızı söyleyemez!

Anarşist hareketin tarihteki Katalan bağımsızlık hareketi üzerindeki etkisini biliyoruz. Durum şimdi nasıl, anarşist hareketin Katalonya’daki etkisi nedir?

Anarşist ve özgürlükçü hareket, bir zamanlar Katalonya’da sahip olduğu etki ve varlığa asla sahip değildir. O günlerde milliyetçi politikacılar (şimdi yaptıkları gibi) insanları amaçlarına destek olmak için harekete geçirmek istediğinde, anarşistleri ve CNT’yi ikna etmeleri gerekiyordu.

Dünyanın diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında olabildiğince geniş olan Katalonya’daki anarşist hareket, 1930’lu yıllarda olduğundan çok daha küçük ve olayları belirleme olasılığı yok denecek kadar azdır. CNT de aynı şekilde. Aksini söylemek gerçek dışı olurdu. Büyük hareketlenmeler olduğunda sözümüzü söyleyerek en fazla, meseleleri etkilemeyi umabiliriz. Yukarıda açıkladığım gibi bunu yapmaya çalışıyoruz.

Bu bağlamda, bir özgürlükçü örgütün pozisyonlarının milliyetçilere koz verip vermediğini tartışmak, hüsnükuruntudan ibarettir. Milliyetçiler zaten ellerindeki tüm kozları oynayacak, çünkü artık halkı sokağa çıkarmak için bize ihtiyaçları yok. Onlar çarkları döndürmeye başladıktan sonra tek yapabileceğimiz sözümü söylemek ve meseleleri ilk başta amaçlanan hedeflerinin ötesine taşımaya çalışmaktır. Etki alanımızı göz önüne alırsak, azımsanacak bir görev değil. Bunu yapabiliriz ya da tamamen uzak durup olayların gelişmesini izleriz. Devrimci bir örgüt olarak CNT zorluklardan uzak durmamaya karar verdi.

Bütün bunlar bir yana, anarşistler arasında bağımsızlığa karşı farklı tutumlar olduğunu biliyoruz. Embat gibi gruplar bizimkine benzer bir analizde bulunurken bazıları daha farklı bir tavır almış ve tamamen bağımsızlığı desteklemiştir. Gerçek şu ki, bazı anarşist örgütlerle, 3 Ekim’de Katalonya’daki genel grev çağrısı ve ortak propaganda ölçüsünde ortak zemin bulduk.

CNT olarak, faşist reaksiyonlara karşı Katalan halkını desteklemek için bir genel grev örgütlediniz. Grev, Katalonya ve İspanya’da amacına ulaştı mı?

Grev 3 Ekim’de Katalonya’da gerçekleşecekken, İspanya çapında o akşam için birçok dayanışma mitingi çağrısı oldu. Bazıları milliyetçilere yakın, bazıları daha özgürlükçü eğilimli olmak üzere birçok küçük sendikayla birlikte örgütlenen, ortak bir inisiyatifti.

1 Ekim bağımsızlık referandumuna giden günlerde, merkezi hükümet referandumu engellemek için Katalonya çapında geniş çapta polis yığınağı yaptı. Beklendiği gibi, o gün geniş çapta bir baskı oldu. Sendikaların ve genel olarak işçi sınıfının tercih ettiği protesto aracı olduğu için, hem de polis operasyonlarını aksatmak için genel grev çağrısı yapmamız doğaldı.

Genel algı, grevin başarılı olduğu yönünde. Birçok kişi gün boyunca çalışmayı bıraktı ve on binlercesi değişik mitinglere katıldı. Birçok şehirde protestolar, polis takviyelerinin içeri girmesini ya da ulaşımını, malzeme almasını vb. önlemek için yolları tıkadı.

CNT olarak, daha fazlasını yapabilmek ve Katalonya genelinde daha büyük bir varlık gösterebilmek isterdik. CNT’nin “özgürlükler ve haklar için! Rejimi alaşağı et!” pankartlarıyla greve çıkması ya da yoldaşların mitinglerde binlerce insana özgün sözümüzü söylemesi olumlu olarak değerlendirilebilir.

Değinmek gereken başka bir konu ise, 40 yıldan beri ilk kez, iki ana akım işveren sendikası olmadan, alternatif sendikalar tarafından bir genel grev örgütlenmiş olmasıdır. Bu açıdan büyük bir başarıydı.

Ayrıca, İspanya elçiliklerinin önünde eylem yapan veya miting düzenleyen, beyanlarımızı yayınlayan vb. dünya çapında yoldaşların gösterdiği dayanışmaya değinmeden geçemem. Bildiğiniz gibi, CNT, kardeş örgütleri FAU, USI, FORA, IWW, vb. ile birlikte yeni bir enternasyonal yaratma sürecindeyiz. DAF dahil birçok örgüt farklı şekillerde dayanışma gösterdi ve bağlarımız güçlendi.

Başur (Güney) Kürdistan’da bir başka referandum gerçekleşti. Ve Irak, Kürdistan şehirlerini tek tek ele geçiriyor. Türkiye ve İran da bu durumu destekliyor. Kürdistan ve Katalonya referandumlarını birlikte okumak istersek, tüm bu olayları nasıl anlarız?

İskoçya’da da bir referandum vardı ve Brexit oylamasından hemen sonra da tekrarlanabilir!

Ulus devlet için ölüm çanları çaldı mı? Maalesef hayır. Bu olaylara bakarsanız, Başur’da olduğu gibi, yeni devletlerin kurulması amaçlanıyor. Barzani’nin bağımsız bir oligarşik petrol devleti projesi birçok açıdan Katalan liderlerinin devlet fikrine benziyor. Farklı bayrak ve dil, aynı eski yapılar ve ekonomi. Belki de daha büyük devletlerin daha küçük olanlara bölünmesiyle ilgili küresel bir eğilim var, bilmiyorum, ama bu illa olumlu bir gelişme olmayabilir.

Bazı anarşistler bağımsızlığı savunurken, devlet ne kadar küçük olursa karşı mücadele o kadar kolay olur diyorlar! Bağımsızlık için yapılan uzun toplumsal mücadeleyle ortaya çıkacak olan küçük devletlerin nasıl olup da sömürgeci büyük merkezi devletlerden daha az homojen olacağı ve daha kolay yıkılacağını anlamak zor.

Bunun yerine, Rojava’da ve diğer birçok Kürt toplumunda gördüğümüz tabandan toplumsal inşa örnekleri son derece cazip buluyorum. Özellikle, demokratik konfederalizmle uyumlu olarak ulus devlet fikrinden vazgeçmelerini. Bence bu örnekler durumun tamamına bir ipucu sağlayabilir ve herkes için bir ilham kaynağı olabilir.

Çünkü küresel olarak gördüğümüz şey, “demokratik” toplumları on yıllardır sürdüren örtük paktın parçalanmasıdır. Ekonomik krizin 2007 yılından itibaren birçok toplumu tahrip ettiği bir dönemde, elitlerin -patron sendikaları da dahil olmak üzere politik ve ekonomik- işçi sınıfının beklediği gelir düzeyini garanti edemeyeceği açıkça ortaya çıkınca dünya çapında bir huzursuzluk dalgası yayıldı. Bu bazı yerlerde yabancı düşmanı faşist politikacılar, bazılarında ise kitlesel protesto hareketlerinin ortaya çıkması anlamına geliyordu.

Bu bir, “her şeyi değiştirin, böylece her şey aynı kalsın” durumu mu? Bilmiyorum, ama aslında önemli değil. Önemli olan, bu enerjinin, politikacıların ilk planlarının ötesinde, derin bir devrimci değişim için kullanılabilmesidir.

Bu sorunun cevabını yalnızca bu yönde giderek bulabiliriz.

Röportaj için teşekkürler. CNT’nin mücadelesini selamlıyoruz.

Görüşlerimizi açıklama fırsatını verdiğiniz için Meydan Gazetesi’ne teşekkür ederiz.

DAYANIŞMAYLA!

The post Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/05/roportaj-anarsist-sendika-cnt-ile-katalonya-referandumu-uzerine/feed/ 0