The post 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>10 Ekim Ankara Katliamı Dava Duruşması 13 Şubat (bugün) sabah 10:00’da Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.
10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu, ”Sorumlu tüm failler tek tek hesap verene kadar davamızın arkasındayız! ” diyerek davaya çağrı yaptı. Komisyonun hatırlattığı dava süreci ise şöyle:
”-7 Kasım 2016’da başlayan yargılama süreci boyunca Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 10 grup duruşma ve 54 celse yapıldı.
-3 Ağustos 2018’deki karar duruşmasında tutuklu 19 sanıktan 9’u hk. 101 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 9’u hk. örgüt üyeliğinden 7,5-12 yıl arası cezalar verildi. Erman Ekici hakkındaysa örgüt yöneticiliğinden 18 yıl ceza verilip katliamdan kaynaklı suç duyurusunda bulunuldu.
Bu yetersiz yargılama süreci kamu vicdanını rahatlatmaktan uzak kaldı ÇÜNKÜ: – Hiçbir kamu görevlisi yargılanmadı, devletin sorumluluğunun üstü örtüldü. – Firari sanıkların yakalanmasına yönelik hiçbir çaba gösterilmedi. – Sanık IŞİD’liler bakımından istenen cezalar çok azdı.
-Mevcut sanıklar dışında katliamla ilişkisi tespit edilen kişiler tüm ısrarlarımıza karşın dosyaya dahil edilmedi. – #10Ekim #AnkaraKatliamı insanlığa karşı suçtur! Karar, bu gerçek yok sayılarak verildi.
Bu kararla aynı zamanda firari 16 sanığın dosyası tefrik edildi ve biliyoruz ki Afganistan’da, Irak’ta, Çeçenistan’da, Suriye’de cihatçı yapılanmalar içinde yıllar boyu savaşmış, Türkiye’de binlerce IŞİD militanı eğitip canlı bomba düzenekleri üzerine uzmanlaşmış olan ve hatta dava dosyası ile basına yansıyan bilgilere göre 10 Ekim sonrasında da katliamlar örgütlemeyi sürdüren bu kişiler, yıllardır aramızda dolaşıyor! Yani bu korkunç tablo karşısında bugün ancak yargılamanın ilk aşamasının sonuçlandığından bahsedebiliriz.
Son olarak, 21 Kasım 2019’da görülen bir önceki duruşmada yalnızca yine sanıklardan Erman Ekici açısından bile olsa Türkiye tarihinde ilk kez “insanlığa karşı suç” kavramı bir davanın parçası halini alabildi.
Tüm bu sebeplerle: –#10EkimKatliamı‘nda parmağı olan herkesin ortaya çıkarılması, -Firari sanıkların da yakalanıp tümünün insanlığa karşı suçtan yargılanması, -Yıllardır hep birlikte sürdürdüğümüz mücadelemizin adaletle sonuçlanması için ısrarla & inatla bu davanın peşindeyiz!
The post 10 Ekim Ankara Katliamı Davası Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Nurcan Arslan Davasında Katilin “Bipolarım” Savunması appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Nurcan Arslan’ın ailesinin katile uygulanan “iyi hal indirimini” kabul etmeyerek karara itiraz etmesinin ardından, yerel mahkeme verilen kararı bozdu ve Nurcan Arslan’ı öldüren Abdullah Melih Barış’ın yeniden yargılanmasına başlandı. Dün hava muhalefeti nedeniyle ertelenen dava bugün Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşma öncesinde Arslan’ın ailesi ve arkadaşları açıklama yaptı, adalet talebini yineledi. Açıklama yapan abla Gülcan Arslan, kadın örgütlerinin desteği ile katil olan Barış’a müebbet hapis cezası verildiğini ancak Yargıtay’ın “yeterli delil yok” diyerek yerel mahkemenin kararını bozduğunun altını çizdi: “Nurcan için erkek adalet değil, gerçek adalet istiyoruz. Ve bu davanın emsal olmasını istiyoruz.”
Katil Barış “Önceki olaylardan dolayı çok pişman olduğumu belirtmek isterim. Bozma ilamına uyulmasını talep ederim. Daha önceki savunmalarımı tekrar ediyorum. Benim ruhsatlı silahım hiçbir zaman olmadı. Bahse konu silahı getirme sebebim de evde bulunan çocukların silahı bulup kendine zarar vermemesiydi. Benim teyzemin oğlu 2014’te rahmetli olmuştu, silah da hastanede üzerinden çıktı. Silahı oradan ben hastaneden aldım. Daha doğrusu ben ruhsatsız silah olduğunu bildiğim için arabasından silahını aldım. Bu silah 2014 yılından beri bendedir. Ben geri dönüşümü de ayarlayarak geldim, kimseye zarar verme kastı ile gelmediğim buradan bellidir. Adli Tıp Kurumu bana ‘Sağlamdır raporu’ verse de benim 15 yıldır bipolar bozukluğum var. Lehime yasaların uygulanmasını,tahliyemi istiyorum.” dedi.
Müşteki avukatları sanığın Tokat’tan İstanbul’a kadar ruhsatsız silah taşıdığını bu sebeple de tasarlayarak cinayeti işlediğini, mahkemenin verdiği müebbet hapis cezası kararında direnmesi gerektiğini belirterek, katilin tutukluluk halinin devamını talep etti. Katilin avukatı ise önceki beyanlarını tekrar ettiğini belirterek, mahkemeye yazılı savunma yapacağını bildirdi. Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına karar vererek tanıkların tekrar dinlenmesi için duruşmayı erteledi. Bir sonraki duruşma 17 Nisan’a ertelendi.
The post Nurcan Arslan Davasında Katilin “Bipolarım” Savunması appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Abdullah Cömert’in Katili Polise Ceza İndirimi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim – Gezi İsyanı sırasında Hatay’da Polis tarafından katledilen Abdullah Cömert’in katiline ceza indirimi geldi
Polis daha önce “kastın aşılması suretiyle adam öldürme” suçundan 13 yıl 4 ay hapis cezası almış ancak bu karar Yargıtay tarafından bozulmuştu.
Fakat bugün görülen duruşmada hakimin yargıtayın kararına uyarak polisin cezasını bilinçli taksirden 6 yıl 10 ay 15 güne indirdiği duyuruldu. Öte yandan katil polisin ceza kesinleşinceye kadar tutuklanmayacağı bildirildi.
The post Abdullah Cömert’in Katili Polise Ceza İndirimi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Namme’den Mektup Var – Kadınlar Dayanışmaya! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>2 yıldan uzun bir süredir Namme Öztürk, kendisini savunarak erkek cinayetine kurban gitmediği için tutuklu yargılanıyor. Birkaç ay öncesinde boşandığı erkekten buna rağmen kurtulamayan Namme Öztürk, duruşmalara tutuklu bulunduğu Bakırköy Kadın Hapishanesi’nden getilerek katılıyor. Uzun süredir tutukluluk durumu değişmese de dava süreci takip edildiğinde son süreçte olumlu gelişmelerin yaşandığı söylenebilir. Boşandığı erkeğin tecavüzüne maruz kalmaya devam ettiği adli tıp raporuyla kanıtlanan Namme Öztürk’ün tutukluluk halini iki hakim devam ettirirken son iki duruşmadır kalan diğer üye, Namme’nin serbest bırakılması gerektiğini belirterek karara şerh koyuyor. Dikkat çekici olan husus, son iki duruşmada üç hakimden ikisinin erkek, birinin kadın olması ve sadece kadın hakimin Namme’nin serbest kalması gerektiğini belirtmesi… Son duruşmada ise savcı mütalaasını verdi ve adli tıp raporuna özellikle vurgu yapıp Namme Öztürk’ün meşru müdafaada bulunduğunu belirterek insan öldürme suçundan Namme’nin beraatini istedi. Ancak olay günü Namme, eve girmeye çalışan abisini olayın şokuyla tanımayıp yanlışlıkla elini yaraladığı için de suçlanıyordu, o suçtan cezalandırılması istendi. Sonuç olarak davada karar aşamasına gelinmiş olup 12 Ekim’deki duruşmada mahkeme heyeti herhangi bir aksiliğin olmadığı durumda Namme Öztürk hakkındaki kararını açıklayacak.
“Tek suçlu ben miyim?” diyor Namme Öztürk, 8 celsedir “sanık” olarak yargılandığı davanın son duruşmasında. “Boşanmak bizde yok” diyen ailemin; defalarca şiddet görerek gittiğim karakoldan “Olur böyle şeyler” diyerek beni kovan polislerin hiç suçu yok mu?” diye soruyor. Yıllarca evli olduğu erkeğin tacizine, tecavüzüne, şiddetine uğrarken bunu görüp de görmemeye; duyup da duymamaya çalışan bütün insanlara soruyor. Namme, yıllardır kendisine sistematik işkence uygulayan ve son olarak da öldürme teşebbüsünde bulunan eski eşi Kazım Aydemir’i öldürdüğü için tutuklu ve hapishanede şimdi. “Öldürmeseydim o beni öldürecekti” diyor. Ve tüm kadınları 12 Ekim tarihinde İstanbul Kartal Adliyesi’nde görülecek davaya çağırıyor. Hep beraber görelim ve duyalım bu çığlığı. Kadın dayanışmasının yaşattığı bir güzel örnek daha Namme ve çocukları olsun. Namme’nin Meydan Gazetesi’ne yazmış olduğu umut dolu mektubunu sizlerle paylaşıyoruz.
Umutsuzluğumun tüm hayatımı ele aldığı, soluduğum nefesin yaşamama yetmediği, kendimi ifade edememenin, anlaşılmamanın ağırlığında ezilirken bu zorlu süreçte rehberim olan güzel insanlara; önyargısız, empati duygularıyla yaklaşan tüm dostlara kucak dolusu sevgi ve saygılarla MERHABA.
Hayatımın neresinden başlayıp anlatmak gerekir bilemiyorum. Hiç yaşamamış olmayı çok istedim. Ama hayat her zaman istediğimiz gibi ilerlemediği gibi hayat tecrübelerimizi acı anılarımızla ediniyoruz maalesef. Evliliğimin ilk yıllarından itibaren fiziksel, cinsel, psikolojik şiddetle karşılaştım. Ve bana bu zulmü hak gören severek evlendiğim, aşık olduğum adam. Hamileliğimin ilk aylarından doğum anına kadar şiddetin her türlüsünü gördüm. Bu sebepten her annenin çocuğu bir mucizedir ama benim mucizem çok daha büyük. O kadar dayağa rağmen inatla dünyaya gelmek istedi bebeğim.
Öğretilmişti, alıştırılmıştı “erkek aldatır”. Maalesef bunu kabullenmiştim de. Fakat kaç aldatan erkek eve gelip çocuğunun annesinin gözünün içine baka baka başka kadınlarla yaşadığı fantaziyi, aldığı zevki anlatacak kadar acımasız olur. Geceden başlayıp sabahlara kadar biz de uyuyamadık demelerine utancımdan vereceğim cevabım olmuyordu. Nasıl diyebilirdim “evde temizlik yaparken plastik kadın cinsel organı buldum ve çöpe attım” Onun olduğunu, onun satın aldığını, kredi kartı slibinin kutuda olmasına rağmen sorma cesareti bulamadığımı, sonucunda onu çöpe attığımı öğrendiğini ve “Ben ona bir sürü para verdim, daha hiç kullanmadım” deyip beni dövdüğünü.
Hiçbir şekilde iftira atmadım, yalan söylemedim. Mahkemede en ince ayrıntısına kadar araştırılsın istedim. İkinci bir erkekten asla bahsetmiyorum ama bana whatsapp’tan kadın fotoğrafları atıp “Üçümüz farklı bir şeyler deneyelim mi?” dediğinde “verdiğim tepki sonucunda dayağı yedim” diyemiyordum.
Tüm tutsak arkadaşlarımın cezaevindeki en kötü günleri bayram sabahları. Ben onlar kadar kötü hissetmiyorum kendimi, çok daha zor, kötü bayram sabahları yaşadım. Bayramların hayatımdaki önemini yitireli çok yıllar oldu. 2 çocuk annesi için kapıları çarpıp gitmek, başka şehirde yeni hayat kurmak hiç kolay olmuyor. “Gideceğim yerde hemen iş bulabilecek miyim, alacağım maaş yeterli olacak mı, çocuklarımın okula kayıtlarını halledebilecek miyim hemen, ya bizi orda da bulursa, çok kızmış olup bizi öldürür mü?” sorularına cevap bulamayınca çözümsüzlüğe kapılıyor insan.
Dünyalar tatlısı iki yavrum var benim. Her şeyin en güzelini hak eden iki güzel kuzum. Onlar için dayanmak zor gelmiyordu. Onların tercihi değildi böyle bir aileye sahip olmak onların tercihi değildi böyle bir hayatın parçası olmak. Tıpkı bana sahip çıkmayan “BİZDE BOŞANMA OLMAZ” diyen tabularını yıkamayan ailemi tercih etmediğim gibi.
Hamileliğimin son dönemlerine yakın bir günde inanılmaz şiddet gördüm. Dayanamadım, 155’i arayıp yardım istedim. Devriye ekibi geldi. Bir polis beni görünce “hamilesin sen” dedi. Ben de daha duyarlı olacağını sandım. Ağzım burnum kanlar içerisinde, cümlesinin devamını getirdi: “Hamilesin sen bu dönemde eşinin isteklerine cevap vermiyorsundur. Bu süreçlerde aile içi şiddete çok rastlıyoruz. Sonrasında geçer, sorunu çözersiniz.” dedi. Öylece kalakaldım. O anki çaresizliğimin tarifi yoktu ve orda bitmedi. Polisten yardım istediğim için çok daha fazla dayak yedim. Sonrasında 5 yıl kadar polisi arayamadım, yardım isteyemedim. Polisi arayarak yardım istemek gibi bir hatayı ikinci kez 2012 yılında yaptım. Sonuç aynı. Bir daha hiç aramadım. Aile içi şiddete karışmayan polisler, aile içi cinayete çok çabuk müdahale edip tanıklık bile yapabiliyorlar, ne yazık.
Artık kara günlerim bitsin istiyorum. İki yavrumu ben büyütmek istiyorum. Onlar anneleri ile yaşamayı hak ediyorlar. Bizim umutlarımız bir, hayallerimiz bir, yarınlarımız bir. Ancak biz birbirimizin yaralarını kapatabiliriz.
Ben bu dünyada en çok anneliği sevdim, en çok annelik yakıştı bana. Ben bu dünyada en çok iki güzel yavrumu sevdim.
Bu zorlu süreçte yanımda olan tüm dostlardan en büyük ricam iki yavruma destek olmanız. Onları yalnız bırakmamanız. Özellikle psikolog ve sosyolog desteği almalarını çok arzu ediyorum. Unutulmamalıdır ki, Ayetullah ve Miraç sadece benim evladım değil. Duyarlı, hassas, empati duyguları gelişmiş “İNSAN” olan herkesin evladı.
Her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim. HOŞÇA, DOSTÇA KALIN. Özgür yarınlarda buluşmak dileğiyle…
Namme Öztürk /Bakırköy K. K. C. İ. K. / C-14 Koğuş
Bakırköy/İstanbul
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.
The post Namme’den Mektup Var – Kadınlar Dayanışmaya! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Medeni Yıldırım Davası 13 Kasım’a Ertelendi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Amed Licê’nin Hêzan köyünde, 28 Haziran 2013’te yapılan kalekol eylemleri sırasında askerlerin açtığı ateş sonucu Medeni Yıldırım’ın yaşamını yitirmesiyle ilgili açılan dava Lice’de yapılan keşfin raporu gelmediği için 13 Kasım saat 9.00’a ertelendi.
The post Medeni Yıldırım Davası 13 Kasım’a Ertelendi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Nuriye ve Semih İçin Dayanışma’dan Yarınki Duruşma Öncesi Çağrı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>11 Ağustos 2017’de Nuriye ve Semih ile dayanışma eylemi yapmak için Kadıköy Süreyya Operası önünde toplanan devrimcilere yapılan polis saldırısından sonra eylemciler gözaltına alınmış ve ardından serbest bırakılmıştı. Gözaltına alınan eylemcilere yönelik geçtiğimiz aylarda da dava açılmıştı.
Nuriye ve Semih için Dayanışma ise yarın Kartal Anadolu Adliyesi’nde saat 10:00’da görülecek duruşmaya katılım ve dayanışma çağrısı yaptı.
The post Nuriye ve Semih İçin Dayanışma’dan Yarınki Duruşma Öncesi Çağrı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gazeteci Erdoğan Alayumat Tahliye Edilmedi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>KHK’yla kapatılan Dihaber muhabiri Erdoğan Alayumat ve tutuksuz yargılanan Nuri Akman’ın yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü.
Daha önce Ekim ayında Tarsus Hapishanesi’nde siyasi tutuklulara yönelik uygulanan işkencede şiddet görmüş olan Erdoğan Alayumat ve tutuksuz yargılanan Nuri Akman hakkında ‘Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme’ ve ‘Örgüte üye olma’ iddialarından 45’er yıl hapis cezası isteniyor.
Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada savcı, gazetecilere istinat edilen suçlamaların mahiyeti ve bunların katalog suçlarından olması ve dosyadaki durumu göz önünde bulundurarak, Alayumat’ın tutukluluk halinin devamını talep etti.
Mahkeme heyeti gazetecilerin taleplerini reddederek, söz konusu fotoğrafların devletin kamu ve kurumları için bir tehdit oluşturup oluşturmayacağının öğrenilmesi için ilgili kurumlara yazı yazılmasına, gazeteci Alayumat’ın tutukluluk halinin devamına karar verip, duruşmayı 25 Nisan’a erteledi.
The post Gazeteci Erdoğan Alayumat Tahliye Edilmedi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi’nin Bugün Davası Görüldü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi’nin dava ile ilgili açıklaması şu şekilde;
Tutsaklarla Dayanışma Yargılanamaz!
Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ) olarak OHAL sonrası Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde siyasi tutsaklara dönük gerçekleştirilen sürgün sevklere ve düzeyi her geçen gün artan baskı, şiddet, işkence ve hak ihlallerine dikkat çekmek için 27 Ekim 2016 tarihinde Silivri Hapishanesi önünde yapmak istediğimiz açıklama önce jandarma tarafından hukuksuzca engellenmiş, ardından da faaliyetçilerimiz yaka-paça yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmıştı.
Anayasada bulunan ‘demokratik hak’kımızın Silivri İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından engellenmesi yetmemiş üstüne üstlük bir de faaliyetçilerimize Silivri Cumhuriyet Savcılığı’nca ‘2911 sayılı kanuna muhalefet ve görevli personele direnmek’ten dava açılmıştı.
Bugün Silivri 5. Asliye Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşması, salonda devletin ‘soğuk yüzünü’ her haliyle hissettiren mahkeme başkanının ailelere dönük takındığı ‘sert’ ve ‘hasmane’ bir tutumla başladı. Kimlik tespitinin ardından devam eden duruşmada söz alan her bir arkadaşımız, savunmasına, 21 Eylül’de aramızdan ayrılarak sonsuzluğa uğurladığımız Güzel Ana’mızı anarak başladı. TDİ’nin hapishanelerde tutsak bulunanların aileleri, yakınları ve yoldaşlarının bir araya gelerek son dönemlerde artan tecrit, baskı, sürgün sevkler, işkence ve her türden hak gasplarına karşı dikkat çekmek için oluşturulmuş bir platform olduğunun altı çizilen savunmalarda; faaliyetlerimizin bundan sonrada devam edeceği vurgulandı.
Eylemimizi haberleştirmek için bizlerle birlikte gözaltına alınan, fakat birkaç hafta önce evine düzenlenen gece baskınıyla yeniden gözaltına alınarak tutuklanan Havva Custan’ın ‘bugün aramızda olamayışının tek nedeni gazeteci olmasıdır’ ifadelerinin yer aldığı savunmada, ‘bir gazeteci olarak Havva Custan’ın tutuklanmasını kınıyoruz’ denildi.
Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi’nin bundan sonrada eylemlerine devam edeceğinin altı vurgulanan savunmada, ‘bugün bizlerin burada yargılanması başlı başına bir hukuksuzluktur. Bu yargılamayla tutsaklara dönük gerçekleştirilen saldırı, işkence ve hak gasplarının dile getirilmemesi isteniliyor. Yani içerideki tutsaklara uygulanan zulüm ve baskının meşrulaştırılması hedefleniyor. Eğer gerçekten birileri yargılanacaksa o kişiler bizler değil, tutsaklara dönük işkence ve hak gasplarını uygulayanlardır’ denilerek TDİ’nin ve gerçekleştirdiği eylemlerin meşruluğunun altı bir kez daha çizildi.
Duruşmaya katılmayan dört arkadaşımızın da savunmalarının alınması için dava 27 Şubat 2018’e ertelendi.
The post Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi’nin Bugün Davası Görüldü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Katalan Bakanların Duruşma Tarihi Belli Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Federal Savcılık ofisinin açıklamasına göre bakanlar şartlı tahliye ile salındılar. Şartlı tahliye koşullarının yurt dışına çıkış yasağı ve sabit adreste ikamet etme zorunluluğu olduğu belirtildi
Bakanların duruşma tarihi 17 Kasım 14.00 olarak açıklandı.
The post Katalan Bakanların Duruşma Tarihi Belli Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Müjde Kimin İçin? – Rifat Güven appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devletin ezilenlere yeni bir ‘müjde’si var: Arabuluculuk.
Hükümet referandum sonrasına yeni bir yasa tasarısı sunmaya hazırlanıyor. 2014 yılından beri yürürlükte olan, fakat zorunlu olmayan arabuluculuğa başvurma şartı, artık zorunlu hale getiriliyor. Yani daha önce işçi-patron davalarında, sömürülen işçiler doğrudan iş mahkemelerine dava açabiliyorken artık öncelikle arabulucuya başvurmaları gerekiyor. Arabulucuya gidilmeden başvurulan iş mahkemeleri davaları usulen doğrudan reddediliyor.
Peki nedir bu arabuluculuk? Devletin kendi sitesinde, yani Adalet Bakanlığı’na bağlı Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın sitesinde tanımı şöyle yapılıyor; “Arabuluculuk, günümüzde dostane yollarla uyuşmazlık çözüm yöntemleri içinde en yaygın olarak bilinen ve uygulanan uyuşmazlık çözüm yöntemidir.”
Adı üstünde, arabuluculuk. Ama kimlerin arasını nasıl bulacak, adaleti nereden koyacak? Bunlar muğlak!
Aslında pek muğlak da sayılmaz. Zaten fabrikalarda, şantiyelerde, mağazalarda, yıllardır köle gibi çalıştırılan, iş alanlarında sakat bırakılan, iş cinayetlerinde katledilen işçiler; haklarını, onlara dayatılan tek alan olan mahkemelerde aramaya çalışırken bir de şimdi bu çıktı başlarına. Dava dosyaları yıllarca bekletilen, tazminatları yıllarca devlet ve patronlar tarafından gasp edilen işçiler, bu sefer de arabulucu denen komisyoncular tarafından sömürülecek. Komisyoncular, hani bir şey alıp satarken arabuluculuk sıfatı ile para kazananlar. Tabi ki devletin arabulucusu ticaretteki komisyoncu ile tamamen aynı değil. Arabulucu ezilenle ezeni aynı pozisyonda değerlendirmekle kalmayacak, ayrıca adaletini güçlü olandan yana kullanabilecek. Neden mi?
Mahkemeye başvurulmadan önce gidilen arabulucunun masraflarını iki taraf eşit şekilde ödeyecek, asla eşit olamayan iki taraf. Cebinde minibüs parası bile olmayan tarafla, minibüsü satın alacak kadar parası olan taraf eşit şekilde ödeyecek! Yalnızca bununla sınırlı da değil, bir de işin rant ve rüşvet kısımları var. Bu anlaşmazlıklarda taraflardan ekonomik olarak güçsüz olanın yani işçinin rüşvet gibi bir yöntemle kararı etkilemesi zor görünürken patronların bu yöntemden yararlanma ihtimalleri çok yüksek. Ayrıca bu uygulamadan ekonomik bir fayda sağlayan arabuluculuğun kendisinin bir rant ve sektör kapısı olması ayrıntılarına girmiyorum bile.
Adaleti baştan sakat olan bu anlayış, ezilenlere bu uygulamayı işleri hızlandıracağı, anlaşmazlıkları mahkemeye gitmeden çözebileceği iddiasıyla bir müjde olarak sunuyor.
Hız kimin için avantajlı peki? Yıllarca iliklerine kadar sömürülen, aşağılanan, hakları yok sayılan işçiler için mi; yoksa acımasız bir rekabet peşinde koşan patronlar için mi?
Arabuluculuk kimin için müjde peki? İş mahkemelerinde adalet adına süründürülen, bir de bu uygulamayla daha da fazla ekonomik ve sosyal hak kaybına uğrayacak olan işçiler için mi, yoksa bu uygulamayla adaleti bir kez daha ekonomik ve sınıfsal gücüyle kazanacak olan patronlar için mi?
Müjde kimin için?
The post Müjde Kimin İçin? – Rifat Güven appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kullan-at Kılavuz : Gözaltı, Tutuklama, Ceza Davaları appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…
Ezilenlerin, var olan tahakküm düzenini yıkarak yeni bir dünya yaratma mücadelesi, elbette bu tahakküm ilişkilerinin koruyucusu olan devletin “asayiş” mekanizmalarının hedefi olacaktır. Ezilenler zulme karşı seslerini her çıkardıklarında, sokağa her çıktıklarında düzenin koruyucusu olan polisle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu karşılaşma kimi zaman savcıyla veya hakimle tanışma fırsatına da dönüşebilmektedir. (Burada hemen belirtmek gerekir ki, eylemlere polisçe müdahale edilmesi sonucunda gözaltına alınan insanların neredeyse tamamı ya dava dahi açılmadan ya da dava sonucunda beraat ederek suçlamalardan aklanmakta, hatta karşı dava açarak devleti tazminata dahi mahkum etmektedirler.)
Devletler, teorik olarak kendi yasalarına, anayasalarına ve uluslararası sözleşmelere bağlıdırlar, bunların dışına çıkamazlar. Örneğin bir ifade özgürlüğü veya protesto hakkı konusunda belirlenmiş standartlara riayet etmek durumundadırlar. Gazetemizin 26. sayısında toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili kılavuzu yayımlamıştık. Ancak belirtmek gerekir ki ne zaman ezilenlerin mücadelesi yükselse, devlet kendi koyduğu kuralları çiğneyerek, polisi-savcısı-hakimi ile halk üzerinde bir korku yaratmaya ve bu şekilde onları sokaklardan geri çekmeye çalışır.
Adaletsizliklere karşı mücadelede sokağa çıkmak, devlet terörü nedeniyle elbette belirli tedbirler almayı gerektirir. Kitleler, kendi güvenliklerini sağlamak için gerekli tedbirleri almak ve saldırıları püskürtmek için gerektiğinde öz-savunma yapmak durumundadırlar. Ancak bunun ötesinde devletin karakollarla ve adliyelerle yaratmaya çalıştığı korku psikolojisini aşmak önemlidir.
GÖZALTI
Gözaltı, devletin en sık başvurduğu korkutma yöntemidir. Çoğunlukla hukuksal bir amaçla değil, sadece sokağa çıkan insanların dağılmasını ve eylemin sonlanmasını sağlamak üzere başvurulan bir yöntemdir. Gözaltı işlemi -kabaca- polis tarafından alıkonulmayı ifade eder. Bu alıkonulma, eylem yerinde başlar, polis aracında ve karakolda devam eder, bazen de adliyede savcı tarafından ifade alınmasıyla sona erer. Gözaltında yapılan neredeyse tek işlem, ifade almaktır. Ortalama 15 dakika süren bir işlem için kişinin ortalama 15 saat tutulması, bunun hukuksal bir işlem olmaktan ziyade bir yıldırma yöntemi olduğunun en bariz göstergesidir.
TUTUKLAMA
Tutuklama bir ceza değil, soruşturmanın sağlıklı yürümesini sağlamak amacıyla başvurulması gereken bir tedbirdir. Tutuklamanın amacı, bir suç işlediği yönünde kuvvetli şüphe bulunan kişinin suçun delillerini yok etmesini ya da yargılamadan kaçmasını engellemektir. Tabii ki bu yola başvurulabilmesi için, kişinin bu sayılanları yapmaya çalıştığı yönünde delillerin olması gerekir. Ancak söz konusu siyasi soruşturmalar olduğunda tutuklama, “sen biraz içerde kal da aklın başına gelsin” amacıyla başvurulan bir araçtır. Evet, cezaevleri birçok özgürlüğü ortadan kaldıran ya da ciddi anlamda kısıtlayan yerlerdir. Ancak bilinmesi gerekir ki, cezaevinin içerisi ve dışarısı bir bütünün sadece duvarlarla çevrilmiş farklı parçalarıdır. Cezaevinde özgürlüğünden yoksun ama dışarıda özgür olduğunu sanmak, sistemin yaratmaya çalıştığı bir yanılsamadır. Oysa bu düzende dışarısı, sadece büyükçe bir cezaevidir.
CEZA DAVALARI
Devlet mücadele eden insanlara dava açarak, onları yargılamaktan daha çok, dışarıdaki insanlara bir gözdağı vermeyi amaçlar. En ufak bir eyleme katılan insanı, hukuk düzeni karşısında ona ceza veremeyeceğini bilmesine rağmen onlarca yıl hapis cezası istemiyle yargılayan sistem için yargılama süreci, karara varmak için kullanılan bir araç olmaktan çok amacın kendisidir. Böylece, yıllar süren davalarla yargılanan kişilerin, onların ailelerinin ve tanıdıklarının, davayı takip eden kamuoyu ve nihayet bütün bir toplumun, devletin nefesini ensesinde hissetmesi amaçlanır.
Devlet; adaletsizliğe, talana, sömürüye, savaşa ve katliama direnen insanları karakollar, adliyeler ve cezaevleri ile korkutmaya ve yıldırmaya çalışmaktadır. Ancak bizler biliriz ki, mücadele tam da hayatın bir cezaevine dönüştürülmesine karşı direnmenin adıdır. Bu yolda devlet elbette yıldırma politikaları izleyecektir. Ancak diz çökerek kölece yaşamaktansa, ayakta durarak mücadele etmek yeğdir.
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post Kullan-at Kılavuz : Gözaltı, Tutuklama, Ceza Davaları appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>