The post “Halkımız Sizi Çok SEVİYORUZ” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Bu yazıda sevginin ne olduğuna dair ahkâm keseceğim! Anneleri yuhalatarak nefretin tohumunu ekenlerin kestiği sevgisizlik ahkâmına karşı… Tüm cesaretleriyle “halkımız sizi çok seviyoruz” diyenlerin ektiği sevgi tohumunun halkın bağrında bir avuç toprak bir damla su ve sımsıcak bir güneşle yeşereceğinin ahkâmını keseceğim!
Sevgisizliğin adeta sokak sokak her yanımızı kuşattığı, kentsel dönüşüm gibi evlerimizi birer birer yıktığı; Sevgininse market poşeti gibi kullanılıp atıldığı ve atılan sevginin her birimize sevgisizlik olarak döndüğü günümüzde, sevgiye, sevmeye ve sevilmeye yüklenen anlamlarla ilgili kaygılarım var. Devlet şiddetiyle parçalanmış, kapitalizmce tüketilmiş olan bu duygu; bu eylem ya da bu şeyi de iktidara kaptırmamak gibi bir kaygım var!
Devlet Sevgisizliktir, Sevgi Yaşam!
Devlet insanların kötülüğe atfettiği bütün anlamların cisimleşmiş halidir. Masal kitaplarında “saf kötü” diye anılan canavarlar vardır ya, işte o devlettir. Bu canavar “itaatle” beslenip, “sevgisizlik” kusar. Onun beyni sinsilik, kalbi ise “nefret” doludur, dili yalnızca “yalan” söyler. Kolları adeta birer kıskaç gibidir; sardı mı artık kımıldayamaz ve onun “kölesi” olursunuz. Ayakları yalnızca “ezmek” için vardır, olurda başınızı kaldırırsanız ayaklarıyla ezilirsiniz.
İçindeki devletse, çıkarından dolayı birine “bizden” diğerine “öteki” demendir. Mahallede ötekine duyduğun tiksintidir ve polisin karşısında duyduğun korkundur. Fabrikada memleketlini kollaman, müdürün karşısındaki ezikliğindir. Böyle böyle içine işlemiştir devletin sevgisizliği, dedim ya devlet tüm sevgisizliklerin kendisidir diye. Devlet evini yıkan vinçtir, üzerine düşen bomba, ensene sıkılan kurşun, içine tıkıldığın hapishane, tımarhane ve yetimhanedir! Devletin sevgisi sahtedir en çok söz ettiği sahte sevgisiyse vatan- devlet- sevgisidir. Bu öyle bir sevgidir ki kanla ve ölümle yazılmıştır. Hangi devlet var ki tarihi kanlı yazılmamış olsun. Devlet kendisi sevgisizlikken nasıl olur da sevgiden bahsedebilir. Küstahtır devlet, içindeki çirkinliklerde asla yaşatamayacağı sevgiyi hep öldürmüş hep katletmiştir. İkisinin yanyanalığı, hep birinin ölümüyle mümkündür. Ya devlet sevgiyi öldürüp ölümlerine ölüm katar, açlık olur yoksulluk olur zulüm olur; ya da sevgi devleti öldürüp devrim olur.
Kapitalizm Değersizliktir, Sevgi Değer!
Kapitalizm, devletin aksine, sevgi ile içli dışlıdır. Bu ilişkide kapitalizm, saf ve masum arkadaşını sürekli kullanan, ondan faydalanmak için fırsat kollayan, işine geldiğinde onu yücelten, işine geldiğinde onunla alay eden, karşısındakinin samimiyetini kullanarak sürekli kazanan sahte bir karakterdir. Kapitalizmin küstahlığı devletinki gibi değildir. O överken söver; yükseltirken düşürür; değer veriyormuş gibi davranırken değersizleştirir! Zaten her şeyi tüketmeye, sevgiyi tüketmekle başlamıştır. Artık her şey sevgiymiş gibi pazarlanabilir: evler, arabalar, tek taşlar, tur biletleri, tarzlar, trendler, tabletler, akıllı telefonlar… Bütün bunlar bir anda sahte sevginin cisimleşmiş hali oluverir. Hızlıca tüketilen bu nesneler, sonsuz bir şekilde yenileri ile değiştirilir. İnsanlar bir kıyafetten sıkıldığı gibi arkadaşlarından da sıkılabilir, dostluk ikame edilebilir hale gelir, Samsung’dan I-Phone’a geçer gibi arkadaş değiştirilir. Bütün ilişkiler tam da bir tüketim ilişkisinde olması gerektiği gibi, saç teliyle birbirine bağlanmıştır. Biri kopar, yenisi bağlanır! Televizyon programlarında genç yaşlı herkes “talibini” arar, durur. Bulduğunda da sorduğu ilk soru “maaşın ne kadar?” olur.
Bu Sevgi “iki” Kişiyi Aşar!
Sevgi anlam yitimine uğradıkça, sevgiye duyulan açlık artar. İçinde aşk geçen sevgi geçen kelimeler sohbetlerde daha fazla yer bulmaya başlar. Herkes büyük bir açlık ve susuzluk içinde “bu duygunun“ peşinden koşar. Yaşamın içerisindeki bütün sevgi nesnelerini öldüren devlet ile onların içini boşaltan kapitalizmden insanlara kalan ise sadece birer “sevgili”dir. Sevgi, yaşamın tamamından kopartılıp iki kişi arasındaki mesafenin arasına sıkıştırılmaya çalışılır. Bencillikler, kıskançlıklar, histeri krizleri birbirini kovalar. Ayrılınır, birleşilir, küsülür, barışılır ve sevgi sevgisizliğe dönüşünceye kadar tüketilir. Kimse aradığını bulamaz, bulduğunu sanan tatmin olmaz. Yaşamla bağları koparılmış sevgi, sevgi değildir. İki kişinin el ele vererek tamamen karşılıksız başlayan sevgisi çoğu zaman bu iki kişiyi aşarak karşılıklı çıkarlar karmaşasında bir “alış-verişe” dönüşür. Bu kaçınılmazdır.
Sevgi Bizimdir!
Bir ahkam kesmedim çünkü ahkamı Berkin vurulduğundan yaşamını yitirdiği güne, cenazesinden bugüne ve hatta yarına dek sürecek eylemler kesti. Günbegün başında bekleyen arkadaşları, gözündeki öfkeyi; dilindeki sevgiyle buluşturan ailesi kesti. Bir okulda bildiri dağıtan, pankart sallandıran, “Berkin’siz karne almayız” diyen liseliler kesti. Taksim Meydanı’nda “Berkin Burada” diyenler, dövülenler gözaltındakiler, tutuklananlar, mahallelerde polisle çatışanlar kesti. Ve bir de “Halkımız sizi çok seviyoruz” diyenler kesti.
The post “Halkımız Sizi Çok SEVİYORUZ” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Meydan Gazetesi’nin Bir Senelik Serüveni appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Bir meydan düşledik iktidara, otoriteye, statüye, hiyerarşiye karşı koyanların; devlete, tacize, tecavüze, işkenceye, katliamlara, adaletsizliklere karşı koyanların; kapitalizme, bencilliğe, rekabete, sömürüye karşı koyanların doldurduğu bir meydan. Bir meydan düşledik arkadaşı açken yemek yiyemeyenler gibi paylaşan ve ağır bir taşı kaldırırken elini taşın altına koyanlar gibi dayanışan, bir halayda omuz omuza tutuşanlar gibi örgütlü, bir başkası tutsakken özgür olamayanlar kadar tutsak ama bedenleri duvarlara sıkışsa bile ruhu özgür olanlar kadar özgür olanlarla dolu bir meydan. Bir meydan düşledik, paylaşma ve dayanışmayla dolu özgür bir meydan.
İşte bu düşlerle çıktığımız on iki sayının ardından, düşlerimizi bir bir eylemenin heyecanıyla hazırladık on üçüncü sayıyı, meydanı dolduranlarla beraber. Bugüne kadar beraberce hazırladığımız gibi. Savaş rantından nasiplenmek isteyenlerin savaşına “Hayır” derken “Kapitalizmin barışının da bir savaş” olduğunu söylediğimiz ilk sayımız gibi, yaşamımızı gasp eden trafik sorunun haberlerde söylendiği gibi “Geçici bir sorun” olmadığını “Trafik sorununun bir kapitalizm sorunu” olduğunu söylediğimiz ikinci sayımız gibi. 4+4+4 sistemini tartışmanın manasızlığında kaybolmadan tüm eğitim sistemini tartışmak isterken, Anadolu ve Mezopotamya’daki Kaya Gazı talanını gündemleştirdik üçüncü sayımızda; Sarıgazi’deki kentsel dönüşümde patlatılan bombalarla, Akçakale’de patlayan bombaların aynı savaşın bombaları olduğunu manşet yaptık dördüncü sayımızda. Dört inşaat işçisinin iş cinayetinde yitirilmiş yaşamlarından, Kürt halkının özgürlüğü için, hapishanelerde ölüm riskine rağmen bedenlerini mücadeleye dönüştüren özgür tutsakların yasıyla kapağımız kararmıştı beşinci sayımızda. Metrobüs kuyruklarında deliriyorduk altıncı sayıda. Yedici sayıda ise hepimizin bildiği bir şeyi tekrarladık manşetten, devletten bahsediyorsak adaletten bahsedemezdik. Biz de “Devlet adaletsizliktir” dedik. Genç yaşta emekliliğin sırrını verdiğimiz aynı sayıda, adeta tiraj patlaması yaşadık. Sekizinci sayımızda, gazete büromuz işgal edildi. Anarşist Kadınlar toplandı, tüm erkeleri gazete bürosundan gönderdiler. Onlarca kadın, günler boyu kamp kurdu gazete bürosuna. Ve sadece kadınların çıkardığı bir sayı olurken sekizinci sayı, manşette oldukça manidardı“Haydi kadınlar meydanlara”.
Yukarıda kapitalizme karşı koyanlarla dolu meydanlar demiştik. Dokuzuncu sayıda da kapitalizmin illüzyonuyla uğraştık. Reyting rekorları kıran “Kim Bir Milyon Kazanmak İster” yarışmasının sahtekarlıklarını anlatan röportajımız, bizden sonra tüm medya tarafından tekrar tekrar yayınlandı. Ardı ardına benzer olaylarla ilgili mailler aldık. Onuncu sayımızda, düşlediğimiz özgür meydan mücadelesi artmıştı. Taksim isyanını yaşıyorduk; çatışmalar sürüyor, devletten ve polisten kurtulan Taksim Meydanı özgürleşiyordu. Meydan Gazetesi masasını meydandaki merdivenlere konumlanan devrimci anarşistlerin hemen yanına kurmuştuk. Herkesin yüzünde Meydan’ın manşetinin haklılığını görüyorduk: “Kazanıyoruz”. Zaten bu isyan, bu toprakların mayasında yok muydu? Böyle yaptık biz de on birinci sayımızda manşetimizi, “Yaşadığımız topraklardaki halkların mayasıdır isyan” dedik. Başlayan mücadele devam ediyordu, bir yandan bunun coşkusu içimize sığmazken diğer yandan kardeşlerimizin katledilişi, anaların babaların feryatları, boğazımızda düğümleniyordu. Bazı yazıları yazmak çok zordu ve bu sayıda, bu yazılardan çok vardı. Ama her şeye rağmen yaşam direnişteydi. Her şeye rağmen direnmeyi öğretti bize yaşam. Bazen bir ayrık otu bazense bir incir ağacı, suyun ve güneşin bir betonun çatlağına sıkışmış tohumla olan uyumunu öğretti. Geçtiğimiz sayıydı yaşamın uyumunu yazdığımız on ikici sayı.
Şimdi, elinizde tuttuğunuz ve okumakta olduğunuz karşı koyanların gazetesinin bir senelik serüvenini biliyorsunuz. Bu gazeteyi meydanlarda, sokaklarda; işten atılan işçilerin direnişinde; deresi, toprağı kurutulan köylünün direnişinde; adaletsizlik saraylarının kapısında; kitapçılarda ve sahaflarda; gazete bayilerinde, kafelerde, hatta bakkalda ve simitçide bulabilirisiniz. Hep iki bin adet bastırdık Meydan’ı, elimizde de hep iki yüz-üç yüz adet kaldı. Ve hep, matbaaya borç. Köşesinde fiyatı bir lira yazsa bile nereden alırsanız alın şunu söyleyebilirsiniz: “Çıkışmadı sonra versem olur mu? Ben Meydan Gazetesi’ndekileri tanıyorum onlar benim…” sonrası önemli değil, biz birbirimizi tanıyoruz. Selamlar.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.
The post Meydan Gazetesi’nin Bir Senelik Serüveni appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kadıköy’de Sivas Katliamı Anması Yürüyüşü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kadıköy Altıyol’dan başlayan yürüyüş İskele Meydanı’na oradan Tepe Natulius’un önüne kadar devam ederek, eski Salıpazarı üzerinden Yoğurtçu Parkında sona erdi. Ayrıca parkta bir saat süren Sivas katliamı üzerine konuşmaların yapıldığı bir forum gerçekleştirildi.
The post Kadıköy’de Sivas Katliamı Anması Yürüyüşü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>