The post “Rusya’nın Türk Akımı” – Sergei Arkadiev appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Duydunuz mu bilmiyorum ama Rusya’da şöyle bir komplo teorisi var: Türk devleti 1990’ların ilk yarısında Kuzey Çeçenistan’daki durumun şiddetlenmesinde çok önemli bir rol oynadı ve onun Çeçenistan’daki savaşa verdiği destek Modern Rusya’nın kaderini etkiledi.
“Avrupa Petrol Konsorsiyumu”, Rus petrolünü uluslararası pazara taşıyan boru hattını nereden geçireceğine karar vermesi gerekiyordu: Çeçenistan’dan mı yoksa Ceyhan ve Trabzon limanlarından mı?
Petrol musluğunun başında olmak, Türk tarafının her türlü çıkarınaydı. Bu yüzden Çeçenistan’daki istikrarlı ilişkileri bozan oyuna katıldı. Tabii ki bu teorinin asıl amacı, Kuzey Kafkasya’da 10 yıl süren katliamların ve Rusya’nın Avrupa tarafında yapılan “terör eylemleri” biçimindeki yankılarının sorumluluğu başkasına atmak gibi gözüküyor.
1990’ları ve 2000’leri hatırlarsak, devlet yanlısı medya Çeçen halkını bir şer odağı, ne kadınları, ne çocukları ne de kendilerini esirgeyen manyak fanatikler olarak sunuyordu.
Çeçenler toplumda o kadar şeytan gibi gösterildi ki, sürüncemeye giren çatışmalar için başka sorumlu aramaya gerek kalmadı – Rusya Federasyonun barışı ve bütünlüğü için, küresel terörizmin yönlendirdiği bu manyaklarla savaştaydık. Fakat zamanla durum tam tersine döndü. Bugün, cumhuriyetin başındaki Ramzan Kadyrov’a bağlı Çeçen Askeri Birlikleri – Rus ordusunun en kabiliyetli askeri birliklerinden biridir. Gürcistan’da savaştılar ve bugün Ukrayna’da savaşmaya devam ediyorlar. Medyada dünün “manyak fanatikleri” şimdi de dava ve silah kardeşlerimiz, gerçek vatanseverler ve geleneksel değerlerin muhafızları olarak sunuluyor. Şimdilerde savaşın suçluları, iki halkın arasını bozan bazı dış güçler olarak açıklanıyor.
Görünüşe göre, bir zaman önce ana-akım dışındaki devlet yanlısı medyada yoğun bir şekilde tartışılan Türkiye’nin rolü unutuldu. Politik durum tekrar değişti: Erdoğan’dan sadece olumlu anlamda bahsediliyor. Bulgaristan’ın tekerine çomak sokmasının ardından Rusya, Türkiye’ye yakınlaşmaya çalışıyor.
Gazprom ve Türk Hükümeti arasında imzalanan anlaşmanın, Avrupa’ya giden doğalgazı Ukrayna’ya uğramadan taşımak için yeni bir yol yaratan, politik bir hamle olduğuna şüphe yok. “Güney Akımının” yerine bu projenin geleceğini ne kadar hızlı duyurduklarına bakarsak mesele acil. Türk Medyası, buraya Rusya’ya aktarılan yayınlarından gördüğümüz kadarıyla “akım” haberlerini “boru hattı projesi doğalgaz kaynaklarının Türkiye’den geçecek” şeklinde olumlu karşıladı. Fakat ucuz Rus gazını almaya değer mi?
“Gazprom”, tıpkı deneyimli bir uyuşturucu satıcısı gibi reddedemeyeceğin bir teklif yapar, sizi “gaz iğnesinde” tutmak için baştan düşük fiyat verir, sonra yavaş yavaş çıtayı yükseltir. Ukrayna’da böyle oldu. Ukrayna’yla Rusya arasında son 20 yılda gelişen bütün gerginliklerin nedeni öncelikle doğalgazla ilişkilidir, milliyetçiliğin yükselmesi, Karadeniz filosu, Donbas’taki Rus askerleri ya da haberlerde abartılan başka konular değil.
Ayrıca Rus Devletinin bütün dairelerini ve iştiraklerini kapsayan korkunç yolsuzlukları unutmamak gerekir ve Gazprom, Rusya’nın değişik bölgelerinde sürekli ortaya çıkan ekoloji katliamlarında sık sık karşımıza çıkıyor. Bu olaylar çoğunlukla iç ve dış mihrakların entrikaları ya da “bir ulusal hazineye” yönelik iftiralar şeklinde savunuluyor (bu arada, Ulusal Hazine, Gazprom’un Rusya’daki resmi sloganıdır). Bu yüzden hükümetinizin yeni dostlarının gerçek yüzünü görmek için sabırlı olmanız gerekiyor.
Ya da daha iyisi, sabırlı olmayın!
Sergei Arkadiev – Saint Petersburg, “Otonom Faaliyet (toplumsal devrim)”
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Rusya’nın Türk Akımı” – Sergei Arkadiev appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Siyasi Fırsatçılık: Devletin Tarih Yalanları” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuğunu, şatafatlı sarayının ihtişamlı merdivenlerinde karşılarken, görüntülerde bu iki devlet yöneticisinin dışında merdivenlerin sağında ve solunda sıralanmış 16 figür göze çarptı. Daha sonra, bu “16 tarihi figür”ün TC Cumhurbaşkanlığı bayrağındaki 16 yıldıza atfen, Türklerin tarihleri boyunca kurulan 16 devleti sembolize ettiği açıklandı. Bu ve benzeri devlet ritüelleriyle artık, “Yeni Türkiye”de daha sık karşılaşılacağı iktidar yanlısı köşe yazarlarınca, kendi medya organlarında dolaylı olarak vurgulandı.
Başkanlık sistemi tartışmalarının iktidar çevrelerince tekrar “gündeme sokulduğu” bu günlerde, Türklerin kurduğu 16 devlete göndermede bulunmak, Taksim-Gezi Direnişi ve yolsuzluk operasyonları sonrası yükseltilen milliyetçi hamaset söylemiyle aslında çelişmiyor. Hatırlayalım; Taksim-Gezi Direnişi sonrası devlet iktidarı ve yandaş kalemleri sıkça “dış mihraklar” söylemine sarılarak buna uygun, “faiz” başta olmak üzere çeşitli ve “yaratıcı” lobi faaliyetleri iddialarını, “hain adresler” olarak göstermişti. Bu yanıyla “16 Türk devleti” göndermesi, söz konusu milliyetçi vurgular göz önüne alındığında çelişki oluşturmuyor gibi gözükse de, aslında iktidarın geleneğindeki politik referansı olan etnik milliyetçi söylem karşısına “İslam ümmetçiliği”ni çıkaran Milli Görüş kökenli “siyasal İslamcı” çizgisiyle çelişiyor.
Coğrafyamızda sağ siyasal gelenekler, zaman zaman birbirleriyle çakışsa ve iç içe girmiş gibi görünse de, kendilerini aslında farklı politik kulvarlar olan milliyetçilik, muhafazakarlık ve İslamcılık kimliklerinde tanımlayagelmişlerdir. 2002 yılında kurulduğunda siyasal İslam referanslı Milli Görüş kimliğini –belki de dönemsel bir taktik adım olarak- “muhafazakar demokrat” kimliği ile değiştirdiğini söyleyen AKP politik hattı, iktidarda olmanın da olanaklarıyla hayata geçirdiği pratik adımlarla siyasal İslamcılık çizgisine geri dönüş adına güçlü sinyaller vermişti. İmam Hatip okullarının artan sayısı, okullarda kızlı-erkekli karma sistemin tartışmaya açılması, Sünni İslam’ın devlet kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın statüsünün ve etkinliğinin oldukça artması, Ortadoğu coğrafyasında Müslüman Kardeşler başta olmak üzere radikal İslami çevrelerle geliştirilen ilişkiler bu adımların akla gelen bazıları.
Malum, törendeki 16 Türk devleti konusuna geri döndüğümüzde ise yukarıdaki veriler ışığında mevcut devlet iktidarının söylemsel ve pratik bir paradoksunun yanı sıra, devletin resmi tarih savlarının gerçekliği noktasında da önemli soru işretleri ortaya çıkıyor. İslamcı referanslarla siyaset yürüten devlet iktidarının, 8’i İslamiyet öncesi 16 Türk devletine göndermede bulunması, bir çelişki oluşturmasının yanı sıra, İslami ümmetçilik söylem ve pratiğini esas almayan ırkçı-milliyetçiliğe bir yeşil ışık olarak da değerlendirilebilir. Yeni bir seçim sürecine girildiğinde, alabildiğine pragmatik bir siyasete sahip olan iktidarın bu adımı, kendi içinde bir tutarlılık arz etmesine karşın, siyasal İslamcı söylem ve pratikleri açısından bir çelişki oluşturuyor.
Devlet iktidarının mevcut sürdürücüsü çevrenin siyasi rant amaçlı bu faydacılığının dışında ise cumhurbaşkanlığı forsundaki “16 Türk devleti” odaklı tartışmalar, devletin resmi tarih yalanlarını da tekrar gün yüzüne çıkardı. Forstaki “16 Türk devleti” teorisinin yıllar önce 1969’da devletin ırkçı söylemlerine de referans olan Türkçü-Turancı ideolojinin teorisyenlerinden Nihal Atsız tarafından, aynı ideolojideki “Ötüken” dergisinde “16 Devlet Masalı ve Uydurma Bayraklar” başlıklı bir yazıda çürütüldüğü ortaya çıktı. Atsız, yazısında Türklerin kurduğu devletlerin sayısında bir netlik olmadığını, ancak özellikleri arasında “devlet kurmak olan” bir ulusun, bu devletleri neden yaşatamadığının sorgulanması gerektiğini belirtiyor. Benzer bir biçimde de Ankara Üniversitesi SBF akademisyenlerinden ve milliyetçi-Kemalist kimliği ile bilinen Prof. Coşkun Üçok da Tarih ve Toplum dergisinin Ocak 1987 sayısında “16 Türk devleti” iddiasının bir gerçekliği olmadığını vurgularken, söz konusu yazdığı yazıya yakın bir dönemdeki enteresan bir devlet uygulamasıyla bu iddiasını destekliyor. TC devletinin Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız halihazırda dururken, 15 Kasım 1983’te KKTC, 17. Türk devleti(?) olarak kurulur. Bu durumda forsa, KKTC’yi simgeleyen bir yıldız daha eklemek gerekmektedir. Ancak dönemin devlet aklı, belki de “16 ahengi”ni bozmamak için, 16’lardan Batı Hun Devleti’ni çıkararak bu yeni Türk devletine “yer açmıştır.”
Mevcut devlet iktidarı, bir tarafta Türkçülük-Turancılık, diğer taraftan Osmanlıcılıkla beslediği eklektik bir yeni rejim inşası sürecini örerken, aslında vesayet dönemi diye de adlandırdığı yaklaşık 100 yıllık yerleşik düzen döneminin tarihsel yalanlarından faydalanıyor. Bu açıdan bakıldığında “eski” ile “yeni” arasında siyasi çıkar hesaplarına dayalı ve yalanlarla desteklenen fiili bir ortaklık beliriyor. Onlar devletler kurup yıkar, “yeni rejimler” tesis ederken; kurulup yıkılan her devlet, ezilenlerin çalınan yaşamları üzerinden vücut buluyor.
Emrah Tekin
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Siyasi Fırsatçılık: Devletin Tarih Yalanları” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>