The post Thodex Borsasının Kurucusu Faruk Fatih Özer 2 Milyar Dolarlık Vurgun Yaparak Yurtdışına Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yaklaşık 380 bin kullanıcısı olan Thodex’in kullanıcıları, yaklaşık 1 haftadır siteye ve hesaplarına erişim sıkıntısı yaşıyor. Thodex’in kurucusu Faruk Fatih Özer, olayın ardından sosyal medya hesaplarını kapattı ve şirketin internet sitesinde “yeni ortaklık sebebiyle devir işlemi yapılacağı” duyurusu yapıldı ve 6 saat süreceği duyuruldu. Sürenini geçmesinin ardından ise yeni bir açıklama yapılarak Thodex’in 4-5 gün daha kullanılamayacağı açıklandı.
Günlerdir hesaplarına ulaşamayan ve işlem yapamayan kullanıcılar, şirketin hiç bir şekilde kendilerine cevap vermediğini ve paralarını şirketten çekemediklerini belirtiyor.
Avukat Oğuz Evren Kılıç’ın aktardıklarına göre internet sitesi kapatılan Thodex’in kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Faruk Fatih Özer dün akşam saat 18:00’da İstanbul Havalimanı’ndan yurtdışına çıkış yaparak ülkeyi terk etti. Özer tarafından dolandırılan binlerce kişi savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Savcılık Soruşturma Başlattı
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın şirketin yetkilileri hakkında soruşturma başlattığı ve bu soruşturma kapsamında Thodex çalışanlarının ifadelerinin alındığı öğrenildi.
Faruk Fatih Özer’in İstanbul Havalimanı’ndan yurtdışına çıkış yaptığı güvenlik kamerası görüntülerine ulaşıldı.
The post Thodex Borsasının Kurucusu Faruk Fatih Özer 2 Milyar Dolarlık Vurgun Yaparak Yurtdışına Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Para İçin Sağlıkta Gelinen Son Durum Yoğun Bakım Dolandırıcılığı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Uzman görüşü: Özel hastaneler para için hastaları boş yere yoğun bakımda tutuyor.
Türk Yoğun Bakım Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Necmettin Ünal, “Yoğun bakım yataklarının yüzde 60’ı özel hastanelerde. SGK’dan para almak için hastaları aylarca boş yere yoğun bakımda tutuyorlar” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Türkiye nüfusa göre yoğun bakım hasta yatağı sayısında dünya birincisi. Her 100 bin kişiye 44 yoğun bakım yatağı düşüyor. Buna rağmen, yoğun bakım servislerinde boş yatak bulmak oldukça zor olduğu kaydediliyor. Bu sebeple yoğun bakım gerektiren hastalar acil servislerde tedavi edilmek zorunda kalırken, acillerde de yoğunluk yaşandığı belirtiliyor.
Prof. Dr. Necmettin Ünal tarafından yapılan açıklamada: “Türkiye’deki yoğun bakım yataklarının yüzde 60’ı özel hastanelerde. Özeldeki yoğun bakım yatağı sayısının kamu hastanelerinden fazla olması, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmüş şey değil” diye konuşan Ünal şöyle devam etti: “Çünkü yoğun bakım hizmetleri yüksek maliyetlidir ve SGK bu masrafı karşılıyor. Ama bizde devlet hastanelerindeki hastalar, özel hastanelerin yoğun bakımlarına gönderiliyor. Özel hastanelerin yoğun bakım servislerinin en az yarısı, SGK’dan para almak için kurulmuş. Özellerde kliniklerden alınıp ameliyat sonrası yoğun bakıma çıkarılan hastalar, bir daha kliniğine dönemiyor. İhtiyacı olmayan hastalar aylarca yoğun bakımda tutuluyor. Haliyle yoğun bakım servislerinde yer bulmak imkânsız oluyor, çok fazla torpil devreye giriyor. Yoğun bakım ve taburcu kurallarının uygulanması konusunda ciddi denetim eksiklikleri var. Biri buna ‘Dur’ demeli, devlet parasını çöpe atmamalı.” dendi.
Prof. Dr. Necmettin Ünal, hastaları gereksiz yere yoğun bakımda tutmanın maddi külfeti kadar sağlık riskleri olduğunu da söyledi: “Yoğun bakımlar en fazla mikrobun bulunduğu yerler. Gereksiz yere uzun süre yoğun bakımda tutulmak, hasta için de risk… Şu an 350 yoğun bakım uzmanı var. Ama 3 bin 500 uzman doktora ihtiyaç var” dedi.
The post Para İçin Sağlıkta Gelinen Son Durum Yoğun Bakım Dolandırıcılığı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Elektrik Şirketleri Kaybı Kazanca Dönüştürüyor” – Oğul Akdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Faturalara yansıyan dolandırıcılıklar bununla bitmiyor. Bu itirazlardan biri de sayaç okuyan çoğu taşeron işçilerin maaşlarının da abonelerin faturasına yansıması. Yani işçilerin maaşı bile şirketten değil, aboneden çıkıyor. Sayaç okuma bedeli şeklinde faturada gözüken bu bedel, milyonlarca abone olduğunu düşünürsek, trilyonları buluyor, ancak bu trilyonlar işçilerden çok patronların cebine giriyor.
Ödenemeyen faturanın ise herhangi bir ibraza gerek duyulmadan en geç üç gün içerisinde çat diyerekten kesilmesi, hatta son ödeme tarihi geçmediği halde aynı gün açma -kapama işlem bedelinin faturaya yansıtılmasıyla, şirketler dolandırıcılıklarına her geçen gün bir yenisini daha ekliyorlar.
Ödenemeyen faturanın ise herhangi bir ibraza gerek duyulmadan en geç üç gün içerisinde çat diyerekten kesilmesi, hatta son ödeme tarihi geçmediği halde aynı gün açma -kapama işlem bedelinin faturaya yansıtılmasıyla, şirketler dolandırıcılıklarına her geçen gün bir yenisini daha ekliyorlar.
“Peki, elektriği kim kaybetti, kim kaçırdı?” sorusuna geri dönelim. Elektrik şehir hayatı için zorunlu bir gereksinim. Yani olmayınca olmuyor. Peki, elektriğin ne kadarını kim kullanıyor? TEDAŞ istatistiklerine göre net elektrik tüketiminin %16’sını teşkil eden ticaret sektörü diliminin ilk sıralarında AVM’ler var.
Yani şehir hayatının ışıltılı mabetleri. İstanbul’da, kurulu gücü 5MW (MegaWatt) olan bir AVM’nin 1 saatlik ortalama elektrik tüketimi 4MWh (MegaWatt saat) civarında. Basit bir karşılaştırma yapabilmek adına; 4 kişinin yaşadığı bir hanenin 1 saatlik elektrik tüketimi, 0,3kWh civarında. Yani bir AVM, 13.000’den fazla hanenin tükettiği elektrikten fazlasını tüketmekte. Bu belki makul görünebilir. Ancak, AVM’yi bir üretim santrali ile karşılaştırmak, daha ilginç bir durum açığa çıkaracak.
Örneğin Konya’da bulunan Bozkır Hidro Elektrik Santralinin(HES) 1 saatte üretebileceği maksimum elektrik kapasitesi, 0,08MWh’tir. Yani bahsi geçen AVM’nin tükettiği elektriği karşılayabilmek için en az 50 Bozkır HES daha gerekmekte.
Üretilen elektriğin %15’inin iletim hatlarının bakımsızlığı nedeniyle kaybedildiği, bir AVM’nin yemyeşil vadilerden daha kıymetli kılınarak canlı yaşamından daha çok önemsendiği koşullarda “elektrik kimin ihtiyacı?” sorusu ne kadar da can alıcı bir soru değil mi?
Elektriği kimin ne kadar tükettiği başlı başına bir konu. Ancak elektriğin, dağıtılmasında ve tüketilmesinde, vadilerin gasp edilmesinde, santrallerin inşaatlarında, devletin ve şirketlerin çok işine yaradığı kesin!
Oğul Akdoğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Elektrik Şirketleri Kaybı Kazanca Dönüştürüyor” – Oğul Akdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kim Bir Milyon Dolandırılmak İster? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ayça kendisi ile yaptığım sohbette yarışmanın hem izleyiciyi hem de yarışmacıyı dolandırdığını söylüyor. “Sanki Kenan Işık’ın çeki sana uzatmasıyla, parayı o an alıyormuşsun gibi. Ben alınacak parada sıkıntı yaşanabileceğini, üç kağıda düşülebileceğini tahmin etmemiştim. Programım yayımlandıktan sonra bekledim; Ağustos geçti, Eylül geçti, ödemelerle ilgilenen Aysel Karakazan’a, ATV’nin görsel ve yayın müdürlerine ulaştım. Bana bazı evraklar yollayacaklarını, ödemelerde de sıraya sokulacağımı söylediler. Evraklar geldi. İçinde ikametgâh, nüfus sureti gibi önemsiz bir evrakmış gibi, ibranameyi de yollamışlar. İbranameyi okuduğunuzda karşınıza şöyle bir metni imzalamanız gerektiği çıkıyor: Parayı aldım, 3 yıl boyunca bütün hukuki haklarımdan vazgeçiyorum, hiçbir şekilde yargıya başvurmayacağım, aksi takdirde tazminat ödemeyi kabul ediyor, üstelik bütün haklarımdan vazgeçerek görsel ve yazılı medyada programın başarısını olumsuz yönde etkileyecek herhangi bir şey söylersem tazminat ödemeyi de kabul ediyorum. Bütün bunların altına imza attığımı düşünün. Sonra nasıl olur da ortaya çıkar, paramı almadım diyebilirdim?”
“Paranı tabi ki de alamazsın”
“Açıklık getirmek için Aysel Hanım’ı aradım, ben bu belgeyi imzalıyorum ama aynı gün paramı alıyor muyum diye sordum. Aysel Hanım çok tuhaf bir şey sormuşum gibi, tabi ki de hayır dedi. Noter tasdikli metinde parayı aldığım tarih 5 Ekim yazıyorsa, ben 5 Ekim’de paramı almalıyım. Bir gün dahi geciktirmek kanuna aykırı iken, bu insanlar aylarca para ödemiyorlar. Ben parayı almadan bu kağıdı onlara teslim etseydim, parayı almadığımı onlara asla iddia edemezdim.”
Ahmet Çalık’a Dolandırıcılıktan Suç Duyurusu
Ayça’nın avukatı Engin Gül ile yaptığım görüşmede olayın hukuki sürecinin ayrıntılarını dinliyorum. “Ayça ödülü alamamaktan şikayetle geldi bize. Yaklaşık 3-4 aydır parasını alamadığını söyledi. Bu insanların vaadi şu; yarışma sonrası ödülü kazandınız, siz gidin biz sizi arayacağız. Ayça’nın dediği gibi, yolladıkları evrakta ibraname de var. Ayça Hanım da bu kağıdı imzalarsak paramızı alır mıyız diye bana danıştı. Şimdi bir kere bu ibranameyi bir hukukçu olarak, ben imzalatmam. Çünkü ibraname borcun sükuta erdiği, paraların ödendiği, karşı tarafı akladığını gösterir bir belgedir. Bununla ilgili kendilerini aradım konuştum, bizim prosedürümüz gereği bu ibraname imzalanmak zorundadır, biz parayı patronumuzdan alıp ödemeyi yaparız, patron da bu evraklar olmadan ödeme çıkarmaz, bu yüzden paranızı alamazsınız dedi. Biz de ibranameyi veremeyeceğimizi, hukuki süreci devam ettireceğimizi söyledik.
Öncelikle icraya verdik tabi; 15.000 TL’lik alacağımız için. İbranameyi verin sizi öne alayım dediler. Bu ne demek? Başka ibranameyi verenler varken, biz neden öne alınıyoruz? Çünkü biz hukuki olarak harekete geçtik. İcra prosedürü bellidir, biz alacağımızı istedik. Kişinin borcu yoksa itiraz eder. İtiraz edemediler. Vergi kesintisi ile paramızı aldık. Aynı zamanda Turkuvaz Radyo Televizyon AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık hakkında, dolandırıcılık vasfıyla suç duyurusunda bulunduk. Neden dolandırıcılık? Çünkü biz, yani seyirciler de izliyoruz programı. Gördüğümüz kadarıyla orada sunucu, kazanan yarışmacıya ödülünü çek olarak veriyor, yarışmacı da alıyor çekini gidiyor. Biz böyle biliyoruz, yarışmacı da o ana kadar olayı böyle görüyor. Ama aldığında görüyor ki ortada bir çek yok. Uydurma bir kağıt parçası eline tutuşturulmuş, çıkarken de kağıt elinden alınıyor. O anda yarışmacılar da, onu izleyen bizler de aldatılmış oluyoruz. Yani biz paranın alındığını biliyoruz. Ondan sonra dönen dolaplardan haberimiz yok.”
“İbranameyi imzalasan da paranı alamıyorsun”
Ayça’nın avukatı yaşananları anlatmaya şöyle devam ediyor: “İbranameyi imzalasan da sonuç değişmiyor. Ulaştığımız insanlar var, ibranameyi imzalamasına rağmen 5-6 aydır paralarını alamıyorlar. Yani ibranameyi imzalamak demek, parayı alıyorsunuz demek de değil. Kimseyi para vermeden, borcunuzu kapatmadan ibranameyi imzalatmaya zorlayamazsınız. Ama bu insanları parayı ödeyeceğiz vaadiyle imza atmaya mecbur bırakıyorlar, bu belgeleri imzalamadan parayı alamazsınız diyorlar.”
“Yarışmacıları korkutuyorlar”
Ayça yarışma dolayısıyla tanıştığı kişilerin de oldukça mağdur olduğunu vurguluyor: “Benden 3 ay önce yarışmaya katılan Esra Arslan hala parasını alamadı. O ibranamesini imzaladığı için parasını alamıyor. Şimdi almak için debeleniyor ama içerdeki evraklara bakılırsa 5 ay önce parasını almış görünüyor. Esra dışında isminin bilinmesini istemeyen pek çok mağdur var.” Avukat Engin Gül ise şöyle ekliyor: “Yarışmacıları korkutuyorlar. Yarışmacılar acaba hiç alamaz mıyız paramızı diye korkuyorlar. Çoğu, ibraname verdim artık bir şey yapamam diyor. Doğru değil. İbraname her şeyin sonu değil. Parayı verdiklerine dair başka belgeler de gerekir. Ben neden ibranameyi verip mahkemelerde uğraşmak zorunda kalayım? Biz hukuki zoru kullanmak durumunda kaldık. İnsanları ibranameyi imzaladınız, bir şey yapamazsınız psikolojisine sokuyorlar.”
“Bu uygulamadan kazançları çok büyük”
Avukat Engin Gül’e prosedürlerle herhangi bir kazanç sağlanıp sağlanmadığını sorduğumda ise aldığım yanıt son derece çarpıcı. “Böyle bir prosedürü oluşturmanın hiçbir hukuki mantığı yoktur. Sizin bugün borcunuzu ödemeniz çok farklı bir şeydir, ama 6 ay 1 sene sonra ödemeniz çok farklıdır. Bu yarışmadan her gün 3-5 kişi 30.000 lira, 50.000 lira kazanır. Siz kasada biriken parayı düşünün ve bunların 1 yıl sona ödendiğini düşünün. Bunların mutlaka faiz ya da yatırım getirisi vardır.”
Ayça ise bu uygulamadan iki türlü karın sağlanabileceğini söylüyor. “Birincisi muhasebeden ödemeyi çıkarıp yarışmacıya veriyoruz şeklinde gösterip kazanç elde ediyor, faiz işletiyor olabilirler. Korkunç bir rakam söz konusu, gecelik bile çok ciddi bir kazanç elde ediyor olabilirler. Ama bence en önemli sakıncası ise ikincisi. Bir tarihte bana ödeme yapılmış görünüyor, elinde hukuki delil niteliğinde noter tasdikli resmi belge var. Bu belge ile ödenmemiş parayı ödenmiş gibi gösterip, bunu vergi muafiyeti için gider olarak vergiden düşüyor olabilirler. Yani bir taraftan devleti, bir taraftan yarışmacıyı, öte taraftan seyirciyi dolandırıyorlar. Ben ne yaptım? Bir taraftan kendi icra takibimi yaparken, bir taraftan da dolandırıldığıma ilişkin Cumhuriyet Savcısı’na suç duyurusunda bulundum. Biz ortada bir suçun varlığını iddia etmekteyiz. Savcı ortada bir suç olduğuna kanaat getirirse davayı açacaktır.”
“Yarışma lisansının iptaline kadar gidebilir”
Ayça yaşadığı haksızlığı duyurmak için oldukça çaba gösterse de ana akım medyanın bu konuda uyguladığı tutum neredeyse sansür niteliğinde. Ama Ayça yalnızca yerelde değil, uluslararası düzlemde de sesini duyurmaya çabalıyor. Yarışma, başlangıç noktası olarak adını İngiltere’de “Who Wants To Be Millionare” programından alıyor. Ayça, yayın haklarının satıldığı, İngiltere’de bir merkeze sahip yarışmanın sahibi şirket Victory Televizyonu’na da şikayette bulunmuş. “Aslında herkes alacağını icra yolu ile almaya başvursa, her mağdurun avukatının vekalet ücretlerinin toplamı bile program için caydırıcı olur. Lisansın iptali mi gerekir, uyarı mı gerekir, her ne lazımsa yarışmacıların mağduriyetinin duyulması açısından bunun da peşine düştüm. Bu yarışma dünyanın 42 yerinde gösteriliyor, orada işler nasıl yürüyor bilemem ama Türkiye’de işler yanlış yürüyor. Bu iş yarışmanın yayının durdurulmasına varırsa, en iyi olacak.” diye ekliyor.
“Her koyun kendi bacağından asılır değil, bu çarkı kim döndürüyorsa düzeni bozulsun diyorum”
Ayça parasını almasına rağmen bu haksızlığın peşinden koşmasının sebebini açıkça belirtiyor; bu düzen bozulsun. “Onlar parayı ödemediler, ben söke söke aldım. Ben aldım parayı. Ama paramı aldım kendi işime bakarım, başkaları baksın başının çaresine deyip kesip bırakmıyorum. Bu yarışma pek çok insanı daha dolandırmaya devam ediyor. Kimler sorumluysa ortaya çıksın istiyorum. Benim arzum dava açılması, sorumlu kimse ve yaptırımı neyse yapılmasıdır. İnsanlar bu işi kanıksamışlar, normalmiş gibi davranıyorlar. Sanki insanları kandırmak gündelik ve olağan bir şey. Mesele şu bu kanal, kimin yaptığı değil; mesele haksızlığa uğramış olmak. Kim bu çarkı döndürüyorsa, onların düzeni bozulsun, bu şekilde devam edemesinler istiyorum.”
Yarışmacıyı demoralize etmek için elinden geleni yapıyorlar
Yarışmanın arka sahnesinde ise Ayça’nın deyimiyle her şey görünenden farklı. “Banttan yayımlandığı için her şeyi kırparak yayımlıyorlar. Örneğin Ermeni olduğumu, annem öldükten 1 yıl sonra tesadüfen öğrendiğimi söyledim. Kenan Işık, bu tür şeylerin Türkiye’de sık yaşandığını, Ermenilerin baskı altında olduğu için dinlerini, isimlerini değiştirmek zorunda kaldıklarını, böyle acıların bir daha yaşanmamasını umduğunu bizzat söyledi. Ama bunlar hiç yayımlanmadı. Yarışmaya katıldığınız anda demoralize olmanız için bir sürü yöntem deniyorlar. Ramazan’a denk geliyor, askılı giyemezsin dediler. Bu tür şeylere kendi yayın politikalarıdır dedim geçtim.”
Mine Selin Sayarı
[email protected]
The post Kim Bir Milyon Dolandırılmak İster? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>