edward snowden – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 21 Dec 2014 12:27:48 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 “Karakutu Nedir?” – Korsan Hareketi https://meydan1.org/2014/12/21/karakutu-nedir-korsan-hareketi/ https://meydan1.org/2014/12/21/karakutu-nedir-korsan-hareketi/#respond Sun, 21 Dec 2014 12:27:48 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/21/karakutu-nedir-korsan-hareketi/ Birisine bir maske verin ve size doğruyu söylesin. Oscar Wilde Devletler, tarihin başından beri halklarından bir şeyleri gizlemişlerdir. Yasadışı dinlemeler, kayıt dışı gözaltılar, gözaltında kayıp edilen insanlar, savaş suçları, kara propaganda, iktidarı elinde bulunduran azınlığın lehine yapılan ayrıcalıklar… Bunlar, devletlerin her zaman yaptığı ve halktan gizledikleri temel şeylerdir. Devletin ve şirketlerin benzer uygulamalarına karşı bir […]

The post “Karakutu Nedir?” – Korsan Hareketi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Birisine bir maske verin ve size doğruyu söylesin.

Oscar Wilde

Devletler, tarihin başından beri halklarından bir şeyleri gizlemişlerdir. Yasadışı dinlemeler, kayıt dışı gözaltılar, gözaltında kayıp edilen insanlar, savaş suçları, kara propaganda, iktidarı elinde bulunduran azınlığın lehine yapılan ayrıcalıklar… Bunlar, devletlerin her zaman yaptığı ve halktan gizledikleri temel şeylerdir. Devletin ve şirketlerin benzer uygulamalarına karşı bir kamuoyu oluşturabilmek için öncelikle bu uygulamaların gözler önüne serilmesi gerekir. Halk her zaman devletlerin ve şirketlerin gizli bir şeyler yaptığını bilir. Ancak ayakkabı kutuları, para eritme konuşmaları, gazetecilerin talimatlarla kovdurulması, rüşvet ilişkileri ve Reyhanlı saldırısına ilişkin gizli belgeleri insanların gözleri önüne serildiğinde bu gizliliğin aslında devletin gerçek yüzünü örtmek için kullanıldığı anlaşılır.

Cinayetleri, yolsuzlukları ve hukuksuzlukları ifşa etmeye odaklı toplum yararına gazetecilik, toplumun bilgiye erişimini olanaklı kılarak bir baskı oluşturmayı amaçlar. Kamu ile ilişki içerisindeki kurumları ve yönetimleri görünür kılabilmenin tek yolu, o kurumlarda çalışan insanların kurum içerisindeki gizlenen bilgileri gazeteciler aracılığı ile kamuoyuna iletmesidir. Ancak insanlar deşifre olmak, işini kaybetmek gibi korkularla ellerinde bulunan bilgileri kamuoyuna iletemeyebilir.

 Bilgi akışını sağlayabilmek için gazetecilik tarihi boyunca var olan bilgi sızdırma teşebbüsleri ve halk için hareket eden ihbarcılar devreye girer. Günümüzün teknolojik şartları oluşana kadar gazetecilerin, basın özgürlüğünün baskı altında olduğu birçok ülkede gerçekleri yayınlayabilmesi çok zor ve tehlikeli olmuştur. Bilgi kaynağının gizli bir bilgiyi gazeteciye aktarması ise hem bilgi kaynağı açısından hem de gazeteci açısından daha da tehlikeli bir iştir.

Günümüzde gazeteci olmayan sıradan bir kişi bile bloglar ve sosyal medya gibi yerlerde yazılar yayınlayarak halka bir şeyler iletebiliyor. İnternet medyasının merkezsiz yapıda olmasının verdiği güç bu medyanın ana akım medya karşı özgürlükler açısından çok daha üstün olmasını sağlıyor. Ancak yine de çok gizli bir bilgiyi sıradan bir blog ya da sosyal medya sitesi üzerinden sızdırmak, bilgi kaynağı açısından hala çok tehlikelidir. Çünkü internet medyasında ve onun bir alt dalı olan sosyal medyada çoğunluğun kullandığı mecralar ne yazık ki ticari şirketlerin elinde ve devlet, yasaları ve anlaşmaları kullanarak bu mecralarda bir şeyler yazan insanların bilgilerine kolayca ulaşabiliyor. Buna karşın, Karakutu Projesi gibi projeler, internet medyasına bilgi sızdırmayı daha tehlikesiz hale getirmeyi amaçlıyor.

Karakutu Projesi Tor ağı üzerinde kurulacak olan bir bilgi sızdırma platformudur. İnternet medyasında normal bir web sitesine giren kişinin internet bağlantısının adresi (IP) site tarafından görülebilir ve yasalar gereği kaydedilir. Yayın yapan web sitesinin IP adresi ise normalde zaten açıktır. Tor ağı, yapısı gereği hem medyanın IP adresini gizler, hem de siteye giriş yapan kullanıcının IP adresini ve dolayısıyla kimliğini gizler. Tor ağındaki bir web sitesine giren kişinin IP adresi web site sahibi tarafından bile görüntülenemez, dolayısıyla kaydedilemez. Ancak tabi ki Tor ağındaki bir web sitesine girebilmek için Tor Browser Bundle isimli programı kurarak bunun içindeki internet tarayıcı üzerinden girmek gerekir. Tor ağı internet üzerinde oluşturulmuş şifreli bir sanal ağdır. Tor sitelerine birkaç adımda bağlanmak için gerekli rehberler internette bolca bulunmaktadır ve tabi ki Karakutu Projesinin yapımı tamamlandığında, projenin web sitesinde de bir rehber yayınlanacaktır.

Proje en yakın zamanda kullanılır hale gelecektir. Projenin bu aşamadan sonra en büyük ihtiyacı; tıpkı ABD halkının savaşa karşı tepkisini arttırarak Vietnam Savaşı’nın bitişini hızlandıran ve Vietnam belgelerini sızdıran ABD ordu çalışanı Daniel Ellsberg gibi; Irak Savaşı’nda sivillerin bilinçli olarak öldürüldüğünü gözler önüne seren ordu çalışanı Bradley Manning gibi, ABD Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) dünyayı 1984 distopyasına dönüştürdüğünün belgelerini sızdıran NSA çalışanı Edward Snowden gibi cesur insanlar olacaktır.

 İnanıyoruz ki halka gerçekleri göstermeye gönüllü insanlar elbet çıkacaktır.

KaraKutu projesine www.karakutuprojesi.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Korsan Hareketi

korsanparti.org

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Karakutu Nedir?” – Korsan Hareketi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/21/karakutu-nedir-korsan-hareketi/feed/ 0
“Çekirdek Koalisyonun Komplo Teorisi IŞİD” – Emrah Tekin https://meydan1.org/2014/09/22/cekirdek-koalisyonun-komplo-teorisi-isid-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2014/09/22/cekirdek-koalisyonun-komplo-teorisi-isid-emrah-tekin/#respond Mon, 22 Sep 2014 11:45:19 +0000 https://test.meydan.org/2014/09/22/cekirdek-koalisyonun-komplo-teorisi-isid-emrah-tekin/ Komplo teorisi, herhangi bir olay hakkında insanlardan saklandığı iddia edilen bilgilerle, olayın arkasında görünmeyen ilişkilendirmelerle o olayı anlamlandırmak için yapılan açıklamalardır diyebiliriz. Komplo teorileri gülünç ya da önemsiz kabul edilerek, teoriyi üretenin ilgi çekme kaygısı ile ilişkilendirilir. Yani komplo teorileri ile güncel siyasi meseleleri açıklama girişimlerine siyaset biliminde ya da uluslararası ilişkilerde çok başvurulmaz. ABD’nin […]

The post “Çekirdek Koalisyonun Komplo Teorisi IŞİD” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Komplo teorisi, herhangi bir olay hakkında insanlardan saklandığı iddia edilen bilgilerle, olayın arkasında görünmeyen ilişkilendirmelerle o olayı anlamlandırmak için yapılan açıklamalardır diyebiliriz. Komplo teorileri gülünç ya da önemsiz kabul edilerek, teoriyi üretenin ilgi çekme kaygısı ile ilişkilendirilir. Yani komplo teorileri ile güncel siyasi meseleleri açıklama girişimlerine siyaset biliminde ya da uluslararası ilişkilerde çok başvurulmaz.

ABD’nin Suriye politikasında değişiklik olacağını, Ağustos’un başında IŞİD’e yönelik bombalamadan anlamıştık. Sürecin başından bu yana, savaştan imtina eden ABD, Ağustos aynın başından bu yana özellikle Batılı müttefikleriyle yan yana gelmiş ve onlardan “IŞİD terörü”nü bitirmek için destek almıştı.

 

YEŞİL KUŞAK DOKTRİNİ NEDİR?

1945 Sonrası ABD ile SSCB arasında başlayan ve 1980’lerin sonlarına SSCB’nin ortadan kalkışına dek süren “Soğuk Savaş Dönemi”nde ABD’nin komünizm tehdidine karşı “panzehir tedbiri” olarak bölgesel taktik anlamında İslami akımları ve hareketleri desteklemesidir.

1977’de dönemin ABD başkanı Jimmy Cater’in ulusal güvenlik danışmanı Zbigniev Brzezinski tarafından geliştirilen projeye göre, SSCB’nin Basra Körfezi petrollerine ulaşmasını engellemek için Körfez ülkelerindeki İslami rejimler desteklenirken, aynı yıllarda gerçekleşen SSCB’nin Afganistan işgali karşısında, İslamcı mücahit güçler CİA denetimde, Pakistan topraklarında eğitildi. Diğer taraftan Afganistan’da ekilen haşhaşın, eroin olarak dünya piyasasına sürülmesine göz yumuldu ve elde edilen gelirle mücahit gruplara yoğun silah satışı yapıldı.

SSCB’nin güneyinden Afganistan, Pakistan, Şah döneminde İran, Irak ve hatta Türkiye’yi içine alan bölgede SSCB karşıtı yönetimler desteklendi. Başarısız olmuş bir proje olarak değerlendirilen “Yeşil Kuşak Doktrini”nin fiilen sona erdiği tarihin, eski bir Afganistan mücahidi Usame bin Ladin’in lideri olduğu El-Kaide tarafından ikiz kulelere intihar saldırılarının yapıldığı 11 Eylül 2001 olduğunu söyleyebiliriz.

11 Eylül saldırılarının yıldönümünde Suudi Arabistan’ın Cidde şehrindeki toplantı bu açıdan önemliydi. “Terörle mücadele” başlıklı toplantıya, Mısır, ABD, Irak, Ürdün, Lübnan, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Türkiye, Suudi Arabistan dışişleri bakanları katıldı. Toplantının hedefi, IŞİD’e yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırması noktasında bu devletlerin desteği, muhalifleri eğitmek ve silahlandırmaktı. Davutoğlu hükümetinin yeni Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “çekirdek koalisyon”a imza atmaması üzerine ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Ankara’ya ziyarette bulundu.

ABD’nin stratejisine ilişkin bu mesafeli yaklaşımın arkasında Musul’da rehin alınan diplomatlar olduğu söylense de, temel mesele TC’nin bölge üzerindeki hesaplarıyla uyuşmama sorunu gibi görünüyordu. TC gibi toplantıya mesafeli yaklaşan bir başka devlet de İran’dı. İran genelkurmay başkan yardımcısının açıklamaları İran’ın net tavrını gözler önüne serdi; “İran ve ABD’nin IŞİD konusunda işbirliği yapması asla mümkün olamaz. Çünkü IŞİD’i kuran ABD’dir.”

İşlerin Karıştığı Yer

İranlı genelkurmayın sözleri işleri biraz karıştırmıştı. Öncelikle söz konusu devletlerarası ilişki ise, net tavır diye bir şey yoktur. Bunun en belirgin örneğini kendi devlet başkanları Ruhani’nin ılımlı politikalarında görmek mümkün.

Öte yandan, mevzu bahis coğrafya Ortadoğu’ysa, komplo teorisi ve gerçeklik arasındaki çizgi gittikçe incelir. Yani IŞİD’in ABD eliyle kurulması…

IŞİD ve ABD arasında ne olup bittiğini anlamak için, ABD’nin, kendisine bölgesel ya da küresel çapta oluşabilecek bir tehdit karşısında İslami unsurlara oynadığı yakın ve uzak tarihten örneklere bakmak yeterli olacaktır. 1979’da, SSCB’nin Afganistan’ı işgali sonrası ABD’nin, döneminin komünizm tehdidine karşı “Yeşil Kuşak Doktrini” uyarınca, Sovyet destekli hükümete karşı Afgan mücahitlere desteği biliniyordu. Şimdilerde konuşulmaya başlanan ve oluşturduğu tehditle Batı’yı oldukça tedirgin eden “Küresel Cihatçı” akımın varoluşsal çıkış noktasının Sovyet işgaline karşı savaşan Afgan mücahit hareketi olduğunu söyleyebiliriz.

Geçtiğimiz günlerde Edward Snowden’in ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratları hakkındaki açıklamaları, eski senatör John Mccain’in IŞİD lideri Ebubekir El-Bağdadi ile aynı karedeki fotoğrafları, ABD eski başkan yardımcılarından Dick Cheney’in açıklamalarına komplo teorisi demezsek, ABD’nin (ya da sadece ABD’nin değil aynı zamanda küresel iktidarların) IŞİD’le nasıl bir gönül bağı olduğunu anlamak için adım atmış olabiliriz!

IŞİD Şeytanı

Batılı gazetecilerin kafasını kesip Batı’ya meydan okuyan IŞİD’in mesajı, küresel kamuoyunda oldukça yer etti. Bunun arkasından gelen ABD hamlesi çok şaşırtıcı değil. Hatta bu hamlenin 11 Eylül’ün yıldönümünde gerçekleşiyor olması, komplo teorisyenleri için oldukça verimli bir mecra gibi gözüküyor.

Batılı müttefikler, IŞİD’e ilişkin hava saldırısı ve yerel güçlerin desteklenmesi kararını her ne kadar yakın bir zamanda almış olsalar da, Batı’nın algısal saldırısı bundan çok önce başladı. IŞİD’in şeytan olarak ilan edilmesinin ardından, şeytanı yok edecek özne ihtiyacını karşılamak üzere yola çıktı küresel iktidarlar.

Uluslararası Kamuoyu IŞİD’i Sonunda Keşfetti(!)

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Alman parlamentosunda yapılan ve bölgeye silah yardımının oylandığı oturumdaki konuşmasında IŞİD’in bölgedeki varlığının ve ilerlemesinin Almanya ve Avrupa için bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu söyledi. Bu çerçevede Irak ve Güney Kürdistan bölgesel yönetimlerine askeri destekte bulunulacağını belirtti.

Fransa Cumhurbaşkanı Françoise Hollande ise yakın dönemde bölgeye yaptığı ziyarette, Fransa hava kuvvetlerinin askeri operasyonlarda aktif biçimde yer alacağını açıkladı. Bu durum ise, Libya’da 2011 yılında yapılan NATO saldırısında, Fransa’nın oynadığı rolü akıllara getiriyor.

Diğer Avrupa Birliği ülkelerindeki genel eğilim ise, IŞİD’e karşı savaşmak üzere gönderilecek silahların bölgedeki başka güçlerin eline geçme ihtimalinin yarattığı kaygı nedeniyle, bölgeye NATO kapsamında bir müdahale gerçekleştirilmesi noktasında. Eylül ayı başında Galler’de gerçekleştirilen NATO zirvesinde bu seçenek masaya yatırıldı.  

Uluslararası siyasette komplo teorisi ile tarif edilene itibar her ne kadar düşük olsa da, komplo kelimesi bu alanda sık kullanılan kavramlardan biri. Komplo, bir kimseye ya da bir kuruluşa karşı alınmış gizli karar, gizli düzen, gizli plan ve tuzak anlamına geliyor. Aslında küresel iktidarlar arsındaki ilişkilerin dengesi bu gizli anlaşmalara, planlara dayanıyor. Küresel siyaset arenasında de facto olarak işleyen durum bu.

IŞİD’in “kötü”yle ilişkilendirilmesi, kafa kesen “şeytan” imajıyla yaratılan durumda saldırı, IŞİD’e olmaktan çok, sonrasında IŞİD adı altında Ortadoğu’ya yapılacak müdahaleyi meşru kılmak adına bize yapılıyor. Küresel iktidarların algısal saldırısının hedefinde, Ortadoğu’ya yapılacak saldırının karşısında duracaklar yer alıyor.

Yaratılan “şeytan”ın yaptıkları “kötü”nün de ötesinde olması, bu “şeytan”ı ortadan kaldırmak için girişilecek her saldırıyı, bu saldırıların hazırlandığı gizli planları meşru kılmaz.

Ortadoğu’da yerel siyasi ve ekonomik iktidarlar aracılığıyla da onaylanan bir müdahale, bu algısal saldırıyla meşru kılınmaya çalışılırken, şeytanı yok etmeye gelecek, melek rolüne soyunanların kim olduğunu iyi görmek gerekiyor.

Hele hele ABD ve IŞİD arasındaki ilişkinin ne olduğuna ilişkin konuşulanlar bu kadar güncelken, küresel iktidarların “melek” olmadıklarını söylemek komplo teorisi olmasa gerek…

Süren ABD Operasyonları, NATO’nun Çekirdek Koalisyonu ve TC’nin “İsteksizliği”

Irak’ta IŞİD’e karşı kaybedilen, stratejik öneme sahip bölgelerin geri alınması için Temmuz ayı başlarından itibaren ABD tarafından 200’e yakın hava saldırısı gerçekleştirildi. ABD’nin “şer ekseni” olarak ilan ettiği ülkelerden biri olan Suriye’den, IŞİD’in bu ülkedeki varlığına yönelik olarak da benzer askeri operasyonlar olduğu beklentisi dillendirildi. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, ülkelerindeki IŞİD varlığına karşı “uluslararası toplum”un desteğine ve işbirliğine açık olduklarını belirtirken, ABD ise, Suriye’de “kendilerine karşı bir tehdit oluşturduğu noktada” IŞİD’e karşı bir operasyon olabileceği mesajı verdi. Nitekim bir süre sonra ABD özel kuvvetleri, örgütün elindeki ABD’li rehineleri kurtarmak amacıyla başarısız bir operasyon gerçekleştirdi.

ABD’nin operasyonları “şimdilik” Irak ile sınırlı olarak sürerken, NATO zirvesinden çıkan karara göre oluşturulması planlanan çekirdek koalisyonun ayrıntıları da ortaya çıkmaya başladı. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Avustralya, İtalya, Danimarka, Kanada ve Polonya’dan oluşan 9 ülkeye, artı bir olarak özellikle ABD’nin “ısrarlı çağrıları” sonucu Türkiye’nin de eklenmesi gündeme geldi. “Çekirdek Koalisyon”daki ülke sayısının 9 mu 10 mu olduğu tartışmaları sürerken TC tarafından apar topar toplanan güvenlik zirvesi ve Kerry’nin sürpriz Türkiye ziyareti sonrası, koalisyonda aktif olarak yer alınmayacağı, ”insani yardım” ve istihbarat paylaşımı yapılacağı açıklandı.

Kerry, Türkiye ziyareti sonrası yaptığı açıklamada, “Çekirdek Koalisyon”un IŞİD’e karşı müdahale planını da ayrıntılandırdı. Buna göre NATO güçleri IŞİD’e kara operasyonu yapmayacak, hava operasyonları ağırlıklı bir politika izleyecek. Koalisyonun izleyeceği bir diğer yol ise bölgede IŞİD’e karşı mücadele eden Irak ordusu, Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi peşmergeleri ve diğer silahlı unsurlara askeri destek sağlanması.

Bazıları Selefi-Vahhabi İslam düşüncesine sahip Müslüman ülkeleri, IŞİD’e karşı harekete geçiren ABD, bir diğer taraftan, Obama’nın da vurguladığı, “gerçek İslam”ı temsil etmeyen IŞİD’in Somali’deki versiyonu denebilecek, El-Kaide bağlantılı Eş-Şebab örgütüne gerçekleştirdiği saldırıda örgüt lideri Ahmed Gudani’yi öldürerek, bu noktadaki kararlılığının, IŞİD’in var olduğu Ortadoğu coğrafyasıyla sınırlı olmadığını da ortaya koyuyordu.  

Emrah Tekin

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Çekirdek Koalisyonun Komplo Teorisi IŞİD” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/09/22/cekirdek-koalisyonun-komplo-teorisi-isid-emrah-tekin/feed/ 0
“Google’ın Savaş Robotları” – Özgür Oktay https://meydan1.org/2014/06/25/googlein-savas-robotlari-ozgur-oktay/ https://meydan1.org/2014/06/25/googlein-savas-robotlari-ozgur-oktay/#respond Wed, 25 Jun 2014 12:52:40 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/25/googlein-savas-robotlari-ozgur-oktay/ Google, arama motorunu, Gmail ve Maps(haritalar) gibi yüzlerce hizmetini bedava kullandırmasının karşılığında kullanıcıların bütün kişisel verilerini, sanal ve (Android telefon kullananların) fiziksel her hareketini kaydediyor. Bu sayede kullanıcılara özel reklamlar gösterebildiği için reklam sektörünün en çok kazanan şirketi ve dünyanın en değerli şirketlerinden biri. Ancak bu devasa veri kaynağı, elbette her şeyi kontrol etmeye çalışan […]

The post “Google’ın Savaş Robotları” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Google, arama motorunu, Gmail ve Maps(haritalar) gibi yüzlerce hizmetini bedava kullandırmasının karşılığında kullanıcıların bütün kişisel verilerini, sanal ve (Android telefon kullananların) fiziksel her hareketini kaydediyor. Bu sayede kullanıcılara özel reklamlar gösterebildiği için reklam sektörünün en çok kazanan şirketi ve dünyanın en değerli şirketlerinden biri.

Ancak bu devasa veri kaynağı, elbette her şeyi kontrol etmeye çalışan devletin de ilgisini çekiyor. ABD istihbarat teşkilatı NSA’nın eski çalışanı Edward Snowden, geçen yıl sızdırdığı belgelerle NSA’nın dünyada yaptığı yasadışı dinlemeleri ortaya çıkarmıştı (Bkz. Meydan sayı 12). Snowden’nın sızdırdığı belgelerle birlikte, NSA’nın Google veri merkezleri arasındaki hatların arasında yasadışı bir müdahale ile girerek tüm kullanıcı verilerine ulaştığı ortaya çıktı. Karizmaları çizilen sözde özgürlükçü Google çalışanları, NSA karşıtı küfürlü açıklamalar yapadursunlar, şirketin zaten uzun zamandır ABD devleti ve ordusu ile işbirliği içinde olduğu biliniyor. Üstelik dev teknoloji şirketi Google, ekonomik olarak güçlendikçe yeni alanlara atıldı ve sonunda kaçınılmaz biçimde kapitalizmin en karlı alanı olan savaş endüstrisine de girdi.

Google, son aylarda parasal gücünü kullanarak robotik alanındaki en yüksek teknolojileri bünyesinde topluyor. Google’ın aldığı şirketlerden ikisi doğrudan ordu ile çalışırken; Google, satın aldığı firmaların ordu ile yaptığı işleri durdurmayacağını açıkladı.

Özellikle Boston Dynamics’in internetteki tanıtım videoları, robotların terör estirdiği distopyaların yakında gerçek olabileceğini haber veriyor. Bu robotlar artık kendilerine yetebiliyorlar ve yakında tüm dünyayı saran ve güneş enerjisi ile çalışan (fişi çekilemeyen) bir iletişim ağı ile birbirlerine bağlanabilecekler.

Google’ın son dönemde satın aldığı robot firmaları:

Titan Aerospace: Titan Aerospace’in insansız hava araçları, üzerindeki güneş pilleriyle havada beş yıl kalabiliyor.

Boston Dynamics: Savaş robotları yapan firma, şimdiye kadar ABD ordusu için insana benzeyen, 28 hidrolik eklemli Atlas, büyük bir kediye benzeyen ve saatte 47km hızla koşabilen Cheetah ve 155 kilo taşıyabilen BigDog robotlarını yapmıştır.

Autofuss ve Bot&Dolly: Autofuss’ın tasarlayıp Bot&Dolly’nin ürettiği robotlar istenilen hareketleri benzerlerinden çok daha az hata ile yapabiliyor.

Holomni: Holomni şirketi, 360 derece hareket sağlayan hassas motorlarla kontrol edilen tekerlekler üretiyor.

Meka Robotics ve Redwood Robotics: Meka şirketinin ürettiği insansı robot kafaları ve Redwood şirketinin kolları, çevrelerine çok hızlı tepki veren bir sisteme sahipler.

Schaft: Endüstriyel robot kolları yapan firmanın en önemli buluşu yüksek kuvvetli motor teknolojisi. Firma, ABD ordusunun kuruluşu DARPA’nın 2014 robotik yarışmasında birinci oldu.

Industrial Perception Inc: IPI şirketinin uzmanlık alanı nesne tanıma ve derinlik algısı gibi görüntü işleme teknolojileridir.

Özgür Oktay

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Google’ın Savaş Robotları” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/25/googlein-savas-robotlari-ozgur-oktay/feed/ 0
Dün Ajan Bugün Kahraman İspiyonMAN- Özlem Arkun https://meydan1.org/2013/08/08/dun-ajan-bugun-kahraman-ispiyonman-ozlem-arkun/ https://meydan1.org/2013/08/08/dun-ajan-bugun-kahraman-ispiyonman-ozlem-arkun/#respond Thu, 08 Aug 2013 09:12:07 +0000 https://test.meydan.org/2013/08/08/dun-ajan-bugun-kahraman-ispiyonman-ozlem-arkun/ “Ipsa scientia potestas est” Francis Bacon, “bilgi güçtür” sözüyle kendi idealini kurduğu dünyasında bilgiden, siyasi iktidarda bulunması gereken bir nitelik gibi bahsetmemiştir sadece. Başsavcılıktan, baş yargıçlığa hızla yükselen siyasi kariyerinde edindiği deneyimler de bu sözün edilmesinde etkilidir. Muhtemeldir ki çevresi, bildiklerini çok sevdikleri Kraliçelerinin yararına kullanmak isteyecek insanlarla doludur. Aslında her şeyi bilen bir kral […]

The post Dün Ajan Bugün Kahraman İspiyonMAN- Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
“Ipsa scientia potestas est”

Francis Bacon, “bilgi güçtür” sözüyle kendi idealini kurduğu dünyasında bilgiden, siyasi iktidarda bulunması gereken bir nitelik gibi bahsetmemiştir sadece. Başsavcılıktan, baş yargıçlığa hızla yükselen siyasi kariyerinde edindiği deneyimler de bu sözün edilmesinde etkilidir. Muhtemeldir ki çevresi, bildiklerini çok sevdikleri Kraliçelerinin yararına kullanmak isteyecek insanlarla doludur.

Aslında her şeyi bilen bir kral (yönetim) fikri, 16.yüzyıldan çok daha önceleri atılmış bir fikirdi. Siyasal iktidarını sadece askeri gücünden, “iyi” ve “adil” yönetiminden değil, “bilen” kişi olma durumundan da alacak yöneticilerin konumu Eski Yunan’dan günümüze farklılık göstererek evrilse de, filozof-kral fikrine bir de iktidarla ilişki boyutundan bakmak gerekir.

İktidarın pekiştirilmesinin ya da iktidarın yaratılmasının bir aracı olarak düşünüldüğünde bilgi, sahip olunmak ve olunmamak üzerinden iki zıt durum yaratır. Aslında bu yaratılan zıt durum mülkiyet ilişkisinde olduğu gibi, iki taraftan birinin gönüllü olmadığı ilişki tarzına dayanır. Bilginin mülkiyetini edinmiş olan taraf, bu bilgiyi bilgiye sahip olmayanla paylaşmaz. Çünkü bu sahiplik durumu sosyal, ekonomik ve siyasi statü yaratır.

Bu noktadan bakıldığında, devletler aynı zamanda bilgiyi tekeline almış kurumlardır. Bu bilginin ne kadarının, nasıl halka verileceği, devletin bilgi sahibi olan konumunun korunması ve bu bilgilerin siyasi ve ekonomik çıkarlar üzerinden kullanılabilmesi açısından önemlidir. Belli bir alanda bilinebilecek gerçeklerin üzerinde söz sahibi olan devlet, bilimsel ve teknolojik gelişmeler sayesinde, istediğini bilebilme ve istediğinden bilgiyi saklayabilme niteliğini fazlasıyla geliştirmiştir.

Bu bilgiye ulaşma noktasında, devletlerin oluşturduğu kurumların başında istihbarat teşkilatları gelir. Bu teşkilatların amacı, dış politika, ulusal güvenlik, savunma gibi kalemlerde devletlerin istedikleri bilgiyi toplamalarına ve analiz etmelerine yardımcı olur. Bu bilgi toplama araçları, casusluk, iletişimi dinleme ve şifrelenmiş bilgilerin şifresiz hale getirilmesidir. İstihbarat teşkilatları, kendi devletlerinin çıkarlarıyla ilgili olarak, suikast, silah ticareti, darbe girişimleri, yanlış bilgilendirme ve benzeri faaliyetlerde bulunurlar.

İstihbarat teşkilatlarının, devletler arası barış dönemlerinde nasıl bir rol oynadığını, Soğuk Savaş döneminden biliyoruz. İstihbarat teşkilatları, savaşsızlık dönemi ordularıdır. “Karşı” tarafla ilgili bilgiyi edinerek, sadece karşı taraftan haberdar olmaz; bu bilgiden yola çıkıp karşı tarafın zaaflarını bulur. Bu, “savaşın” kazanılmasında önemlidir.

Modern devletler için bu bilgi edimi, sadece düşman görülen devletlere karşı kullanılan bir durum değildir. Devlet, bu bilgi edimini kendi siyasi sınırları içinde, kendi vatandaşlarına karşı da kullanır. Telefon dinlemeleri, MOBESE takipleri, internet takipleri, kredi kartı kullanımı izlemeleri vb. Kişilerin bilgilerini edinmek için başvurulan bu yöntemler, sadece devletlerin tehdit hissettikleri dönemlerdeki uygulamalar değildir. Modern devlet sürekli bir tehdit altındadır. Siyasal meşruiyet yitimi, bu sürekli tehdidin temelidir. Bu meşruiyet ortadan kaybolduğu anda, devlet iktidarının varlığı tehlikeye girer. Bu sebeple “piyasa”da dolaşan bütün bilgilerin kontrolü devletin denetiminde, dolaşmayanları da devletin bilgi depolarındadır.

Sızıntıların Siyasi Etkisi
Julian Assange, Wikileaks’le ortaya çıktığında dünyanın gündemine oturmuştu. Bu bilgi depolarından “çaldığı” bilgileri (ya da başkalarının “çaldığı” bilgileri) toparlayarak herkesin kullanımına açtı. Saklanan bilgilerin bu şekilde açığa çıkması, özellikle devletlerin ilgili istihbarat kurumlarını rahatsız etmiş gibi görünüyordu.

Julian Asssange gittikçe önemli siyasi bir figür haline gelirken, eski NSA (Ulusal Güvenlik Dairesi) çalışanı Edward Snowden birden çıktı ortaya. The Guardian gazetesinden Glen Greenwald’a verdiği bilgiler, bir anda Snowden’i gündeme oturttu. ABD’nin, AB üyesi devletlerin (hem de üst düzey siyasi kurumların) telefon konuşmalarını dinlediği, yine aynı şekilde internet üzerinden iletişim takibi yaptığı bilgilerini The Guardian’a anlatınca, birçok yerden açıklama geldi. ABD’nin yaptığı bu takip, olabildiğince eleştirildi, Soğuk Savaş dönemi düşmanların birbirine yaptığı ile benzetildi.

Bu sırada, Edward Snowden siyasi bir kriz haline dönüştü. ABD pasaportu iptal edilen Snowden, siyasi sığınmacı olmak için 21 devlete başvurdu. Bir yanda Moskova’daki Şeremetyevo Havaalanı transit yolcu bölgesinde kalan Snowden’in iadesi için ısrarcı olan ABD; bir yanda siyasi sığınma hakkının verileceğini söyleyen Nikaragua, Venezüella, Bolivya; öte yanda siyasi sığınma hakkını vermeyi çok istemeyen ama ABD’ye Snowden’i iade etmeyi de istemeyen Rusya… Snowden şimdiden çok bilinmeyenli bir denklemin parçası haline gelmiş durumda.

Modern Parrhesiastes’ler mi?
Parrhesia, her şeyi konuşmak anlamında kullanılan Yunanca bir sözcük. Özgürce konuşmayı, gerçeği söylemeyi ifade eden bir kavram. Bireyin ifade özgürlüğünü belirtmekten çok, toplumun yararı için gerçeği söylemeye zorunlu olmak anlamında daha fazla kullanılan bir kavram. Hatta belki de, “Gerçeği söyleme sanatı” diye ifade edebiliriz. Öldürüleceğini bile bile gerçekleri söylemekte ısrar eden Sokrates’i nitelemek için kullanılan “parrhesiastes”( gerçeği söyleyen) kavramıyla ilintilidir bu kavram.

Gerçekleri söylediklerinden dolayı cezalara çarptırılan birçok insanın tarihidir aynı zamanda insanlık tarihi. Yani her çağda, parrhesiastes’ler ortaya çıkmıştır. Assange, Manning, Snowden de belki yaşadığımız çağın “gerçeklerini söyleyen”leridir. Karşılaşacakları zorlukları göz önüne alıp, gerçekleri söylemekte ısrar edenler…

Ancak parrhesiastes’ler sadece gerçekleri söylemez, buna göre yaşarlar. Kişisel çıkarlarıyla uyumlu olamayan anlarda dahi gerçekleri söylemek durumunda olduğundan yaşamları risk altındadır. Gerçekleri söylediklerinden dolayı, beklenti içinde değillerdir. Gerçekleri söylerler, çünkü söylemeleri gerektiğine inanırlar.

Snowden gibi kişilerin durumunu “parrhesia” kavramıyla kıyaslamak birkaç nedenden dolayı önem taşıyor. Bunlardan ilki, Snowden’in belirttiği gibi “İnsanların, kendileri hakkında yapılanları bilmeye hakkı var.” sözünün samimiyeti ile ilgili. Snowden, ABD’nin istihbarat kurumlarında çalışan bir ajan. ABD’nin ezeli düşmanı konumundaki devletlerin Snowden’e siyasi sığınma hakkı vereceğine ilişkin açıklamalarının sebebi bu. Snowden de bu durumdan yeterli siyasi ilgiyi kazanmışa benziyor.

Öte yandan, açığa çıkan bilgilerin, medyada ses getirmesi ve birkaç üst düzey siyasetçinin durum hakkında değerlendirmesinin ötesinde nasıl bir sonuç ortaya çıkardığı ise belirsiz. NSA gibi bir kuruluşun farklı ülkelerde telefon dinlemeleri ve internet kullanımı takipleri yaptığı bilgisinin açığa çıkmış olması, bilgi tekelini elinde bulunduran devletlerin bu niteliğinde nasıl bir değişiklik yaratacak? Ya da böyle durumların ortaya çıkması, devlet istihbaratlarının yaptıklarını bu kadar göz önünde vererek normalleştiriyor mu? Faal halde bulunan istihbarat kuruluşlarının sayısı bugün 150’nin üstünde. Açığa çıkan bilginin, bilgi depolarındakinin kaçta kaçı olduğunu kimse bilmiyor. Bilinen şey, bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, bu bilgilerin daha hızlı bir şekilde toplanmasına ve kullanılmasına hizmet ediyor. Yani devletler bilgi tekelinde olma durumunu koruyabiliyor. İstihbarat kurumları için, işleyiş esnasında ortaya çıkacak (Snowden örneğinde olduğu gibi) olumsuz durumlar, istihbarat sisteminin işleyişinden çok istihbaratlar arası bilgi yarışını hızlandırmaya yardım ediyor. Ve bu yarışın normalleşmesine…

Özlem Arkun
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 11. sayısında yayımlanmıştır.

The post Dün Ajan Bugün Kahraman İspiyonMAN- Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/08/08/dun-ajan-bugun-kahraman-ispiyonman-ozlem-arkun/feed/ 0