The post Ege Denizi’nde Deprem appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kandilli Rasathanesi’nin verdiği bilgiye göre saat 18:31’de Kuşadası Körfezi’nde meydana gelen depremin derinliği 4 kilometre olarak ölçüldü.
The post Ege Denizi’nde Deprem appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yunanistan’a Göçmen Taşıyan Tekne Battı: 20 Ölü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İyon Denizi açıklarında bir göçmen teknesinin batması sonucu 12 kişi öldü.
Tekneden 21 kişi kurtarılırken, sahil güvenlik birimleri arama kurtarma faaliyetlerini sürdürüyor.
Teknede en az 50 göçmenin bulunduğunu tahmin ediliyor.
The post Yunanistan’a Göçmen Taşıyan Tekne Battı: 20 Ölü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ege Denizi’nde Göçmenleri Taşıyan Bir Tekne Battı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
The post Ege Denizi’nde Göçmenleri Taşıyan Bir Tekne Battı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ege Denizi’nde Gerilim appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ege Denizi’nde bugün Türkiye ve Yunanistan gemileri arasında gerilim yaşandı. TC bayraklı bir kuru yük gemisine, Yunanistan sahil güvenlik botları tarafından ateş açıldı. Açılan ateş sonucu yaşamını yitiren ya da yaralanan olmadığı belirtildi.
The post Ege Denizi’nde Gerilim appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anti-Anti-Demokratik – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Bugün Avrupa diye kullandığımız sözcük, her ne kadar yoğunluklu olarak coğrafik bir alanı karşılayacak gibi kullanılsa da, aslında kavramın içeriği bundan ötesidir. Kıta olarak tanımlanan coğrafyaların özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa’nın coğrafik olarak nerede başlayıp nerede bittiğini tanımlamak çok mümkün değildir.
Bu muğlaklığın sebebi, Avrupa sözcüğünün anlamının coğrafya disiplini içerisinde bulunmamasıyla doğrudan ilgilidir. Avrupa fikri, coğrafyadan çok kültürden doğmuştur. M.Ö. 7. yüzyılda, Yunanlı yazarlar tarafından, Akdeniz’in kendi taraflarında kalan kısmını Asya’dan ayırmak için kullanılmıştır. Avrupa (Europa) ile ilgili mitolojik söylenceler bile bu “ayrışma” üzerine kurulmuştur. Zeus’un ya da Girit krallarının kaçırdığı Fenike kralının kızı Europa, “ait olduğu topraklardan” Girit’e götürülmüştür.
Avrupa fikrinin temelinde, bu ayrışma süreci önemli bir rol oynar. Kelimenin ilk olarak Yunanlılar tarafından, kendilerinin Akdeniz’in veya Ege Denizi’nin öbür tarafında yaşayan insanlardan daha farklı olduklarını göstermek amacıyla kullandığı söylenir. Avrupa, “biz” ve “onlar” arasına bir sınır çekmek için bilinçli olarak kullanılan bir kavramdır.
Oryantalizm Tartışması
Avrupa’nın “biz” ve “onlar” arasındaki ayrımını bu denli anlayabilmemize olanak veren en verimli tartışmalardan birisi kuşkusuz oryantalizm tartışmasıdır. Edward Said’in 1978 yılında yazdığı Oryantalizm kitabı, dünya üzerindeki uygarlıkların, Batı-Doğu gibi ayrımların ortaya çıkma nedenlerini anlama çabasıydı. Said’in iddiası, Avrupa’nın kendisinin dünyanın merkezi olduğu inanışıyla ilişkiliydi. Said’e göre “Batı”, bilgi-iktidar ilişkisinden hareketle, kendini tanımlamak, sömürgeci niyetlerini haklı göstermek ve bu amacını gerçekleştirmek adına hayali bir doğu üretmişti.
Yani Avrupa, kendini Avrupalı olmayan üzerinden tanımlamış ve ondan farklılaştırmış; aklı ve rasyonel düşünme yeteneği sayesinde, insanlığın en ileri aşamasını temsil ettiğini savunmuştur. Buna karşı, Avrupalı olmayansa bu aşamanın dışında tutulmuştur. Avrupalı’nın tanımlandığı “Avrupalı olmayanı öteki olarak görme” aşaması; “ötekini hegemonya altına alma” aşamasına evrilmiştir.
Oryantalizm tartışmalarında Avrupa’ya ilişkin olanı daha iyi anlamamıza olanak veren en kullanışlı kavramlardan birisi; Doğu’nun, Batı’nın kimliğinin kurucu-ötekisi olmasıdır. Yani Avrupa, Avrupalı olmayana ontolojik olarak bağlıdır.
Oksidentalizm
Ian Buruma ve AvishaiMargalit, 2004 yılında Oksidentalizm: Düşmanlarının Gözünden Batı isimli kitaplarını yayınladıklarında, oryantalizm tartışmalarına yeni bir boyut getirdi. Oksidentalizm, oryantalizmin tersine çevrilmiş halidir. Kavram, Doğu’nun Batı ile ilişkili klişe görüşlerini ifade ederken; Avrupalı olmayanların “Avrupa’ya ilişkin olanı” tanımlamasında kullanılır.
Bunun açığa çıkmasında, özellikle 18. ve 19. yüzyıllardaki kolonyalist hareketler etkili olmuştur. Doğu’da yaratılan olumsuz Avrupa imajında, sömürgeleştirilen coğrafyaların ekonomik, toplumsal ve siyasi zararları etkilidir. Bu deneyimler, Avrupa’yla ilgili olanın kötüye kodlanmasına; Avrupa’nın sadece olumsuzla ilintilenmesine yol açmaktadır.
Oryantalizm de oksidentalizm de dünyayı algılama, anlama, açıklama ve tanımlamada iki farklı bakış açısıdır. Avrupa’nın Avrupa olmayan algısı da Avrupa olmayanın Avrupa algısı da sadece birer düşünceden ibaret değildir. Aynı zamanda eylemdir. Her iki tarafta da var olan, diğerini ötekileştirme olgusu ve ötekileştirme sürecinde ortaya çıkan biri gerçek biri kurgu iki farklı Avrupa ve Avrupa olmayanın ortaya çıkmasıdır.
Türkiye-Hollanda ve Almanya Gerilimini Anlamak
Mart ayı içerisinde, Tayyip Erdoğan ve AKP’li bakanların, referandum süreciyle ilgili miting yapmak için Hollanda’ya ve Almanya’ya gitmek istemesi ve iki devletin hükümetinin de talebe olumsuz geri dönüşü üzerine başlayarak devletler arası siyasi gerilime dönen süreci, yukarıda bahsettiğimiz arka plan üzerinden anlamaya çalışmak önemli.
Demokrasi ve faşizm üzerinden karşılıklı ithamlara (hatta tehditlere) ve protesto gösterilerine neden olan gerilim süreci, evet/hayır referandum günlerinde yaşanmakta olduğu gibi, birbirinden beslenen bir zıtlığın içerisine sıkıştırıldı. TC, maruz kaldığı uygulamaların “anti-demokratik”liğini anlatmaya; Hollanda ve Almanya, rahatsız oldukları “anti-demokratik” OHAL sürecinin Erdoğan ve hükümete verdiği “sınırsız olanaklar”ın yalnızca TC ile sınırlı olduğunu göstermeye çalıştı. Erdoğan ve hükümet karşıtı Merkel ve Rutte (ve Avrupa’daki sağ popülist partilerin neredeyse hepsi) de Avrupalı olmayanlara yönelik söylemlerini yükselteceği yeni zeminler bulmuş oldu.
Peki, bu “anti-demokratik” başlıklı gerilimden kim kazançlı çıktı dersiniz? Erdoğan ve hükümet iç-dış siyasetin gündemini değiştirebildi, referandum çalışmasını da bu gündem üzerinden gerçekleştirdi. Rutte, her ne kadar “popülist dalganın sonu” diye seçim zaferini ilan etse de, onun seçim galibiyetinin ardında yatan temel mesele de bu gerilimdi. Almanya, özellikle Türkiye’den göç etmiş vatandaşlarına yönelik (çifte vatandaşlıkların kaldırılması da dahil olmak üzere) bir dizi yeni uygulamayı gündemine aldı, bu değişikliği meşrulaştıracak zemini buldu.
Bizlerse, bu gerilim sürecinde, oryantalizm/oksidentalizm tartışmalarında değindiğimiz iki farklı ötekileştirme biçimiyle karşı karşıya kaldık. Tıpkı başka meselelerde de olduğu gibi…
İki seçeneğin de yanlış olduğunu bildiğiniz bir durumda, daha az yanlış olanı desteklememiz gerekmez. Devletli siyasetin bireyi zorunda bıraktığı şey tam da budur. Avrupa da Erdoğan ve hükümet de içinde bulunduğumuz yeni siyasal konjonktürde kendi “biz”lerini yapılandırıyorlar. Ama emin olun, o “biz”in içinde “biz ötekilerden” kimse yok!
The post Anti-Anti-Demokratik – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Zorunlu Göçün Yolları Değişti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Avrupa Birliği ile TC arasında varılan anlaşmanın ardından binlerce göçmen, Ege Denizi’nden geçişi bıraktı. Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenler artık, Antalya ve Mersin’den kalkan balıkçı tekneleriyle İtalya limanlarına varmaya çalışıyor. Daha uzun sürecek bu yolculuğun hem maliyeti hem de görünmemeleri için kapalı ve havasız bölmelerde yolculuk yapmak zorunda kalacak olan göçmenler açısından tehlikeleri çok yüksek.
Bir diğer geçiş rotasını kullanarak önce Libya’ya varmaya çalışan göçmenlerin her hafta yaklaşık 6 bini, canları pahasına, küçük teknelerle İtalya limanlarına geçiş yapmayı deniyor. Yeni bir rotayı kullanarak Karadeniz kıyılarından Romanya’ya ulaşmak isteyen göçmenlerse, yaptıkları bir yolculuk için kişi başı 5 bin dolar ödüyor.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.
The post Zorunlu Göçün Yolları Değişti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Sahil Güvenlik: Ege Geçilmez appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yüzlerce göçmenin, geçerken yaşamını yitirdiği Ege Denizi’nde, TC ve Yunanistan devletlerinin silahlı kuvvetleri, sürekli devriye geziyorlar. TC sahil güvenliğinin raporlarına göre son bir ayda 5048 kaçak göçmen “kurtarıldı”, 25’inin ise cansız bedenine ulaşıldı. 15 Ekim günü, Ege’de devriye gezen Yunan Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ait bir teknenin, içinde mültecilerin bulunduğu bota çarpması sonucu 8 kişi kayboldu. 20 Eylül’de ise, Yunanistan’ın Midilli adasına gitmeye çalışan göçmenleri taşıyan şişme bota, Türkiye bandıralı ticari bir geminin çarpması sonucu 13 göçmen hayatını kaybetti, 13 göçmen de kayboldu.
Alan Kurdi’nin Türkiye ve Avrupa gündeminde geniş yankı bulmasından sonra, Ege’de değişen bir şey yok.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.
The post Sahil Güvenlik: Ege Geçilmez appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Göçmenlere Yollar Uzun Yaşamlar Kısa” – Sarp Can Bilgili appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Doğu Akdeniz’den Manş Tüneline Şavaştan Kaçan Göçmenler
Suriye’deki savaş, bölgede yaşayan halkları katlederken, katliamlardan kaçabilenler ise yine bir ölüm-kalım mücadelesine giriyorlar. BM verilerine göre, yaşadığı yerleri zorunlu olarak terk edenlerin 7.6 milyon kadarı Suriye sınırları içinde, 1.6 milyonu TC’de, 1.2 milyonu Lübnan’da, 1 milyonu ise Irak ve Ürdün’de bulunuyor. Yarısından fazlası çocuk yaşta olan göçmenler, mülteci kampları ya da çadır kentler gibi dikenli tellerle çevrili bölgelerde ya da sokaklar ve parklarda kalırken yeteriz gıda, susuzluk ve salgın hastalık riskleriyle karşı karşıyalar. Suriye, Irak, Afganistan ve Libya gibi savaş bölgelerinden gittikçe artan sayıda insan ise Avrupa ülkelerine gitmeye çalışıyor.
Sadece Ağustos ayı içerisinde AB sınırlarını geçen 100 binden fazla göçmen var. 2015’in ilk 7 ayında sınırı geçen göçmenlerin sayısı 340 bine, önceki yılın aynı dönemdeki sayının 3 katına ulaşmış. Göçmenlerin yolculuğu, birbirleri arasında pasaport kontrolleri az olan hatta çeşitli yerlerde kontrol olmayan Schengen ülkeleri sınırlarına varana kadar oldukça zorlu geçiyor. Bazen denizden botlarla, bazen kamyonların içinde aşılan sınırlarda 2015’in başından beri yaşamları yitiren göçmenlerin sayısı ise 2500’ü geçiyor.
Fransa-İngiltere Kıta Avrupasından İngiltere’ye kara yoluyla geçişi sağlayan tek tünel, Manş Denizi’nin altından geçer. Manş tünelinin girişi olan Calais Sınır Kapısı’nın yakınında ise göçmenlerin kendi kampları bulunuyor. Göçmenler gece saatlerinde yollarda bekleyen kamyonların arka dorsesine ya da altına saklanarak, yoğun kontrollere rağmen İngiltere’ye geçiyorlar. Bir gecede yaklaşık 150 kişinin İngiltere’ye geçtiği sınırda yılın başından beri 18 bin göçmen gözaltına alınmış.
Libya-İtalya ve Malta
Birçok göçmen, önce Tunus ve Mısır üzerinden Libya’ya, oradan da deniz yoluyla İtalya ve Malta’ya geçmeye çalışıyor. Göçmenler, insan kaçakçılarının pusulası bozuk, yakıtı yetersiz tekneleriyle Akdeniz’i geçmek zorunda. Her gün yüzlerce göçmenin denize açıldığı bu kıyılardan, batan mülteci botlarının, kıyıya vuran cansız bedenlerin haberleri geliyor.
Güvertede yolculuk etmeye parası yetmeyenler kargo bölümüne kapatılıyor ve tekne battığı durumda bu bölmelerden çıkamadıkları için yaşama şansları kalmıyor. Batan gemilerden kurtulanlar ise Libya sahil güvenliği tarafından denizden alınıp “yasa dışı göçmenlerin” toplama kampına götürülüyor.
Sırbistan-Bosna Hersek-Hırvatistan-Slovenya-Avusturya Göçmenlerin, başka bir Schengen sınır kapısı olan Avusturya’ya geçişleri ise genelde yük kamyonlarının içinde oluyor. Birçok göçmen, kişi başı 1250 avro gibi para karşılığında, yük kamyonlarının içinde balık istifi halinde, havasızlıktan boğulma tehlikesi altında bu sınırdan geçebiliyor. Ağustos ayının son haftasında, 70 göçmen bir tavuk kamyonunun içinde yaşamlarını yitirdi.
Yunanistan-Makedonya-Sırbistan-Macaristan
Makedonya’nın Yunanistan sınır kapısında, gümrük polisi toplu çıkış yapmak isteyen binlerce göçmene biber gazı ve ses bombalarıyla saldırdı. Bu olayın ardından yüzlerce asker sınır kapısına getirildi.
Sırbistan içinden kara ve demir yollarında araçla ya da yaya olarak geçen göçmenler, Macaristan sınırına ulaşmaya çalışıyorlar. Macaristan, Schengen blokuna dahil olduğu için bu sınırı geçmek, göçmenler için hayati önem taşıyor.
Macaristan devleti ise Sırbistan sınırından kaçak giren göçmenleri engellemek için 175 km’lik sınır boyunca “sınır avcılığı” yapacak binlerce polisi sınıra yığmayı ve 4m yüksekliğinde dikenli tel örmeyi planlıyor.
Suriye’den gelen ve BM kamplarında kalmak istemeyen göçmenler öncelikle Türkiye üzerinden deniz yoluyla Yunanistan adalarına, oradan da kuzeye gidiyorlar. Ege Denizi’ni botlarla aşabilmek için kaçakçılara yüklü miktarda para vermek zorunda olan göçmenler, kaptansız botlarda denizle boğuşurken “korsanların” saldırısı ile da karşılaşabiliyor. Ancak bu saldırıların bazılarını, devletle işbirliği içindeki faşistlerin yaptığı konusunda ciddi şüpheler var. Geçen aylarda içinde iskelet maskeli 4 korsan tarafından silahlı saldırıya uğrayan göçmen botu kurşunlanarak batırılmıştı. Batırılan bottaki göçmenlerin paraları alınıp yanlarındaki tüm eşyalar ve pasaportlar denize atıldı. Geçtiğimiz günlerde ise batma tehlikesi geçiren bottaki görgü tanığı, yardıma gelen Yunanistan Sahil Güvenlik gemisinde iskelet maskeli bir adam gördüğünü belirtti. Denizi aşabilen göçmenler Midilli, Sakız ve Kos adalarında önce turistlerin şaşkın bakışlarıyla, sonra da polis saldırıları ve kalabalıktan sıkışmaların yaşandığı mülteci kamplarıyla karşılanıyorlar. Kos Adası’nda kalabalıklaşan göçmenlere karşı devlet dört çevik kuvvet timi gönderdi. Göçmen kağıtlarını vermek üzere adadaki stadyuma getirtilen göçmenler, orada su, yemek ve tuvalet olmadan 20 saat bekletildikten sonra polis saldırısına uğradılar. Polis saldırısında birçok göçmen yaralandı.
Sarp Can Bilgili
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Göçmenlere Yollar Uzun Yaşamlar Kısa” – Sarp Can Bilgili appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>