Ekmeleddin İhsanoğlu – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 24 Jul 2014 12:12:00 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 “Çok Kanallı Tek Sesli Seçim” – Hakan Aktuğ Gültürk https://meydan1.org/2014/07/24/cok-kanalli-tek-sesli-secim-hakan-aktug-gulturk/ https://meydan1.org/2014/07/24/cok-kanalli-tek-sesli-secim-hakan-aktug-gulturk/#respond Thu, 24 Jul 2014 12:12:00 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/24/cok-kanalli-tek-sesli-secim-hakan-aktug-gulturk/ Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi adayların medyada boy göstermeye başlamasıyla, çeşitli tartışmalar ve polemikler de beraberinde gelmeye başladı. Adayların devletin resmi televizyonu TRT kanallarında ne kadar süre yer alabildiği, bu tartışmaların ana gündemlerinden biriydi. Üç adaya, söz konusu kanallarda verilen süre ayrıntılı olarak açıklandığında, ortaya oldukça trajikomik ve adaletsiz bir tablo çıkıyordu. Tartışmalar gündeme gelmeden, 3, […]

The post “Çok Kanallı Tek Sesli Seçim” – Hakan Aktuğ Gültürk appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi adayların medyada boy göstermeye başlamasıyla, çeşitli tartışmalar ve polemikler de beraberinde gelmeye başladı. Adayların devletin resmi televizyonu TRT kanallarında ne kadar süre yer alabildiği, bu tartışmaların ana gündemlerinden biriydi. Üç adaya, söz konusu kanallarda verilen süre ayrıntılı olarak açıklandığında, ortaya oldukça trajikomik ve adaletsiz bir tablo çıkıyordu. Tartışmalar gündeme gelmeden, 3, 4, 5 ve 6 Temmuz günleri, 3 TRT kanalı baz alınarak yapılan araştırma şöyleydi:

TRT Türk: Erdoğan 305 dakika, İhsanoğlu ve Demirtaş “0” dakika.

TRT 1: Erdoğan 24 dakika, İhsanoğlu 2 Dk 5 Sn, Demirtaş “0” dakika.

TRT Haber: Erdoğan 204 dakika, İhsanoğlu 1 dakika 29 saniye, Demirtaş 45 saniye. (Seçim haberi olarak değil, teyzesi ve yengesinin aynı gün ölmesinde “haber değeri” bulunarak.)

Adaylarla alakalı yayın politikasında, devlet televizyonunun yaptığı bu bariz adaletsizliğin ortaya çıkarılmasıyla televizyon kurumuna yapılan şikayetlerin ardından, konuyla ilgili başka bir kurum olan RTÜK’ün Başkan Vekili Hasan Tahsin Fendoğlu’nun yaptığı açıklama da oldukça ilginçti. Fendoğlu yaptığı açıklamad,a adaylara ekranda yer verilme sürelerinde ortaya çıkan bu “açık farkı”, Erdoğan ile diğer adayların “eşit olmamasına” bağlıyordu.

Recep Tayyip Erdoğan’ın aslında herhangi bir yerde yaptığı bir miting, toplu açılış vb. etkinliğinin TRT’nin ilgili kanalları dışında da 20’ye yakın ulusal kanaldan naklen yayınlanmasına epey zamandır aşinaydık aslında. Bizzat Erdoğan’ın da, zaten televizyon ekranlarında kendisinin ve siyasi rakiplerinin yer alış süreleri ve biçimlerine olan “hassasiyeti”, 30 Mart seçimleri öncesi interenete düşen “Alo Fatih” tapelerinden biliniyordu. Bu anlamda cumhurbaşkanlığı adayları arasında, ekranda yer alış sürelerinde böylesi bir uçurumun doğmasına şaşırmamak gerek.

AKP’nin özellikle 17 Aralık sonrası sürüme soktuğu “Yeni Türkiye” söylemine göre, askeri vesayet döneminin uygulamalarının terk edildiği iddia ediliyor. Ancak 20’ye yakın ulusal kanaldan canlı ekrana getirilen iktidar partisi mitingleri, “Eski Türkiye”nin 12 Eylül 1980 dönemlerinden aşina olduğumuz görüntüleriyle neredeyse birebir aynı. “Yeni Türkiye”nin iktidar sahipleriyle benzer bir şekilde dönemin iktidar sahibi generalleri de, dönemin tek kanalı olan TRT ekranlarında yayınladıkları mitinglerde, hazırladıkları cunta anayasasına evet oyu isterken; diğer yandan da yaşadığımız coğrafyada “aslında ne olup bitmekte” olduğunu topluma “açıklıyorlardı”. Bugün gelinen noktada ise, söz konusu “açıklama” görevi, askerlerde değil; sivil politikacılarda.

Her fırsatta, darbe dönemleri sonrası kurumsallaşan askeri vesayet rejimini ortadan kaldırdığını söyleyen günümüz iktidarı kendi vesayet rejimini kurarken; ister seçim dönemi, ister seçim dışı dönemler, bu vesayetin toplumsal algı ayarını medya üzerinden gerçekleştirmeyi ihmal etmiyor. İktidarının tehlikeye düşeceğini hissettiği Taksim Gezi Direnişi ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası bahsi geçen devlet ve özel tv kanallarında aynı anda canlı yayınlanan “Milli İrade Mitingleri” ve meydanlarda “toplanan” kalabalıklar; bu kanallar tarafından,mitinglerin “haber değeri taşıması”ndan çok, bu amaçla insanlara izletildi.

“Yeni Türkiye” projeleri, şimdilerde de cumhurbaşkanlığı seçimleri vesilesiyle hemen her gün bir çok ulusal kanalda naklen ekranlarda açıklanırken; “Eski Türkiye” muktedirleri ile “Yeni Türkiye” muktedirleri arasındaki fark, tek kanallı TRT günlerinden, artık günümüzde birden fazla olan TRT kanalı ve alabildiğine artan özel televizyon kanalları olarak ortaya çıkıyor sadece.

Hakan Aktuğ Gültürk

hgulturk@meydan.org

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Çok Kanallı Tek Sesli Seçim” – Hakan Aktuğ Gültürk appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/24/cok-kanalli-tek-sesli-secim-hakan-aktug-gulturk/feed/ 0
Koltuk Sizin, Özgürlük Bizim https://meydan1.org/2014/07/18/koltuk-sizin-ozgurluk-bizim/ https://meydan1.org/2014/07/18/koltuk-sizin-ozgurluk-bizim/#respond Fri, 18 Jul 2014 08:02:37 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/18/koltuk-sizin-ozgurluk-bizim/   Muhtarlıktan Belediye Başkanlığı KOLTUĞUNA Milletvekilliğinden Bakanlık KOLTUĞUNA Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı KOLTUĞUNA Koltuk Sizin Özgürlük Bizim Kamuoyu, AKP’nin cumhurbaşkanı adayını zaten tahmin edebiliyordu. Tayyip Erdoğan’ın benzeri yöndeki açıklamalarından Çankaya hazırlıkları hâlihazırda konuşuluyordu. Derken CHP ve MHP ortak aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nu açıkladı. Bu manevra AKP’ye yönelik miydi bilinmez; ancak parti içinden ve tabanından ters köşe durumunda kalanların […]

The post Koltuk Sizin, Özgürlük Bizim appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Muhtarlıktan Belediye Başkanlığı KOLTUĞUNA
Milletvekilliğinden Bakanlık KOLTUĞUNA
Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı KOLTUĞUNA
Koltuk Sizin Özgürlük Bizim

Kamuoyu, AKP’nin cumhurbaşkanı adayını zaten tahmin edebiliyordu. Tayyip Erdoğan’ın benzeri yöndeki açıklamalarından Çankaya hazırlıkları hâlihazırda konuşuluyordu. Derken CHP ve MHP ortak aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nu açıkladı. Bu manevra AKP’ye yönelik miydi bilinmez; ancak parti içinden ve tabanından ters köşe durumunda kalanların rahatsızlığı, ilk birkaç günde kendini gösterdi. Selahattin Demirtaş beklenilmeyecek kadar iddialı bir şekilde Çankaya yarışına aday olduğunu açıkladı. AKP, Erdoğan’ın adaylığını, Temmuz başında yapılan büyük bir törenle duyurdu. Törende Tayyip Erdoğan’ın adaydan çok cumhurbaşkanıymışçasına sunulması, sonraki günler farklı gazetelerdeki ilgili bölümlerde yerini buldu.

Aslında bu üç farklı aday, cumhurbaşkanının ne kadar “bağımsız” olabileceğinin en büyük göstergesiydi. Tayyip Erdoğan’ın, cumhurbaşkanının hiçbir zaman bağımsız olmadığı açıklamasına yönelik diğer adaylardan gelen tepkiler olsa da, yakında eski cumhurbaşkanı olacak Abdullah Gül’ün, kendisinin AKP’nin kuruluşundaki isimlerden biri olduğunu hatırlatarak verdiği destek, AKP’nin cumhurbaşkanlığı sürecine nasıl hazırlanıyor olduğunun açıkça gösteriyordu.

AKP’nin bu siyasal uyumunun tam tersini, ana muhalefet partisi, kendi adayını açıkladığında gösterdi. İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri olan İhsanoğlu’nun adaylığına, “çatı”nın bir yarısı olan MHP’den olumsuz ses çıkmadı. Ancak, CHP “çatı aday”ını yeteri kadar içselleştirememiş olacak ki, parti içindeki “rahatsız vekiller” Emine Ülker Tarhan’ın adını zikreder oldu. Siyasal stratejisini anti-Erdoğan üzerinden kuran bir partinin, bu sıkıntılı süreci aşması çok uzun sürmedi. İhsanoğlu’nun adaylığının ne kadar da “akıllıca” bir strateji olduğu yazılmaya-konuşulmaya başladı. CHP stratejistleri oylarını arttırmak için, AKP’nin tabanına oynanması gerektiğini planlıyordu. Ana muhalefet partisi, AKP’nin arka bahçesine yönelik olarak kurguladığı bu hamleyi aslında CHP’nin radikal laiklik savunuculuğunu da sorgulatacak bir yere koyuyordu. MHP ile ortaklaşmak için asgari müştereklerde buluşabilirliğin adayı olan İhsanoğlu’nun, CHP’nin hesaplarını karşılayan bir aday olup olmayacağını şimdiden kestirmek zor olsa da; İhsanoğlu’nun adaylığı, CHP tabanındaki siyasal değişimin bir göstergesi olarak okunabilir mi?
HDP’nin adayı Demirtaş, nasıl bir Türkiye – nasıl bir cumhurbaşkanı sorularına cevaben yaptığı akıllıca konuşmalarla, muhalif çevrelerin gönlünü çelmeyi başarmış görünüyor. Özellikle “Çankaya’ya halk çıkacak” şiarıyla, CHP’nin içindeki sol kesimlere de oynadığı açık. Demirtaş, yaratılmaya çalışılan Erdoğan ve anti-Erdoğan ortamında HDP’nin “iddialı” adayı. Durum bu olsa da, aslında herkes ikinci turdaki HDP hamlesini hesaplıyor. HDP ikinci tura kalmazsa, “barış süreci”nde HDP’lilerin kime oy vereceği merak konusu.

“Muhalif çevreler” böyle bir durumda, Erdoğan’ı durdurmak için yapılması gerekeni “çatı aday”ın desteklenmesine kuruyor. Hâlbuki “çatı aday”ın desteklenmesi, sadece “AKP olmasın da, ne olursa olsun” planına dayanıyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi, stratejilerini anti-Erdoğan’a kuran bir muhalefetin, siyasal bir geri dönüş alamayacağı aşikârdır. Ancak tartışılması gereken konu, böyle bir beklentinin olup olmadığıdır. CHP-MHP’nin yerel seçimlerde Ankara’da yaptığı seçim ortaklığı, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir kez daha kendini göstermiş vaziyette.

Böyle bir konjonktürde HDP’nin Demirtaş ısrarı, sadece bu anti-Erdoğan politikasının verimsizliğine dayanmıyor. HDP belki de çok iddialı olmadığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izlediği siyasetle, kendi tabanını kaybetmek istemiyor. Yoksa “Çankaya’ya halk olarak aday” olunamayacağını, Selahattin Demirtaş da biliyor. Ancak, Tayyip Erdoğan karşıtı bir siyasette MHP’yle yan yana gelmekten çekinmeyen bir CHP’nin yanına düşmek, HDP açısından, özellikle “TC’nin Kürt politikası noktasında” milliyetçiliğinden zeval vermeyen tutumları bu kadar belirginken, imkânsız görünüyor.

Oy Savaşları
Üç adayın temsilcisi olduğu siyasetler bakımından, seçim sürecine ilişkin geliştirdiği tavırlar, önceki seçimlerde aldıkları oylarla doğru orantılı.

2007 genel seçimlerinde oyların %46’sını alan ve 2011’de bu oranı %49’a çıkaran AKP’nin ilk turda galibiyet senaryoları, 2014 yerel seçim sonuçlarıyla beraber değerlendirildiğinde, gerçekten çok da uzak görünmüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izlenen politikada “tek adam”ın iyice belirginleştiği düşünülürse, AKP 1 Temmuz’da ilan ettiği cumhurbaşkanını teyit etmiş olacak.

Oy oranlarındaki hareketlilik düşünüldüğünde, hemen hemen aynı tabana oynayan ve artık neredeyse tek parti gibi hareket eden MHP ve CHP, potansiyellerini aşıp her şeye rağmen muhafazakâr tabana ulaşmak için, 2011 genel seçimlerinde beraber aldıkları oy oranını, %38’i aşmak istiyor.

Son genel seçimlerde %6’lık oy oranıyla HDP’nin, neden böyle bir siyaset izlediğinden yukarıda bahsetmiştik.

Yeni Türkiye Vizyonu: Yarıbaşkanlık Sistemi
Aslında ortada olan durum, bir seçim süreci değil. Herkes az çok cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını kestirebiliyor. Birinci ya da ikinci tur, ortaya çıkacak durumun kimin lehine olacağı, aslında bu süreci başka bir siyasal denklemin parçası olarak geliştiren siyasal güç için açık.

Gün geçtikçe kutuplaştırıcı siyasetini belirginleştiren AKP’nin, Kasım 2012 tarihinde TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunduğu 22 maddelik taslak metin, tüm bu sürecin başlangıcını oluşturuyor. Bu tarihten itibaren ara ara gündeme gelen “başkanlık sistemi” de aslında, ilk kez bu seçimlerle beraber hayat bulacak.

Aslında cumhurbaşkanlığı seçimleri adı altında gerçekleşecek olan tüm bu şaşaalı illüzyon, fiili anlamda, biçimsel bir değişikliğe denk düşüyor. Bilinçli olarak görmezden gelinen bu durum, ilgili çevrelerce tam da geçilecek yeni sisteme tarihsellik atfedercesine “Selçuklulardan bu yana tarihinde ilk defa Türklerin liderini seçecek olması”yla olumlanıyor.

Bu aşamada, cumhur “reis”i, 7 yılda bir meclis tarafından seçilen, çok da işlevi olmayan bir makamı ifade etmenin ötesine geçiyor.

Bu sistem değişikliği, fiili olarak “yarı başkanlık sistemi” anlamına geliyor. Bu sistemin bir özelliği olan halk tarafından seçimi takip edecek bir düzenleme, seçim sonrası gündeme gelecek cumhurbaşkanlığının yetkileriyle ilgili olacak. Aslında beklentiler, bir sonraki seçimden sonra anayasada da yapılacak değişikliklerle, mevcut sistemi başkanlık sistemine göre düzenlemek.
Bu yönüyle düşünüldüğünde, mevcut durumun basit bir seçim aldatmacası olmadığı açıktır. Meclisi dağıtabilme, referandum isteyebilme, anayasa konseyi üyelerini atayabilme, olağanüstü durumlarda yasama, yürütme hatta yargı gücünü elinde toplayabilme gücüne sahip olacak cumhurbaşkanlığının, Erdoğan’ın tam da istediği şey olduğu açıktır.

Liberal demokrasilerin alametifarikası, bu demokratiklik aldatmacasıdır. Mevcut siyasal krizlerin; yapılan yolsuzlukların; meşruluk kaygısı gütmeden iktidarına biat etmeyenleri, Ali İsmailleri, Ethemleri, Berkinleri öldürmeye varan politikaların; Roboski gibi faili, Soma gibi nedeni olduğu katliamların; ekonomik sömürünün ve yasaklanan grevlerin görünmez kılıfı, demokratik seçimlerdir. Anarşistlerin seçim karşıtı tutumlarının altında, bu suni siyasal gerçekliğe karşı duruş vardır.

Bu seçim süreci, bu suni siyasal gündem yaratma çabasının dışında, altında önemli başka bir zorlamayı barındırmaktadır. Daha önce belirtildiği gibi, ortada seçim süreci yoktur. Var olan devletin biçimiyle ilgili yapılacak değişiklikle ilgili bir durumdur. Bu yetkilerle donatılacak “cumhur”un “reis”i, diktatörlüğe atılan adımdır.

Bu durum tartışılmadan, yaşadığımız coğrafyadaki halklar bir zorlamaya tabi tutulmakta; bir “oldu bitti”ye getirilmektedir. Bu demokratik seçim illüzyonuna, muhalif çevreler de dâhil olmaktadır. Alınacak kararların, kararların uygulanmasına kararı verecek tüm yetkinin, bunun denetlenmesinin gerçekleştirileceği tek adresin Çankaya’da olduğu bir durumda, demokrasi aldatmacasından bile bahsedilemez.

Bu koşullarda, Çankaya’ya halkın aday olması değil; Çankaya’yı halkın yıkması beklenir.

Bu yazı MEYDAN GAZETESİ’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.

 

koltukmanset001

The post Koltuk Sizin, Özgürlük Bizim appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/18/koltuk-sizin-ozgurluk-bizim/feed/ 0